SLASH, çoğu yerden büyük övgü alan yeni albümü “Slash“den “By the Sword”a çektiği klibi yayınladı.
“Slash” ilk haftasında şöyle coşkun bir performans sergiledi.
İsveç: #1
Kanada: #1
Finlandiya: #2
İsviçre: #3
A.B.D.: #3
Norveç: #4
|
SLASH, çoğu yerden büyük övgü alan yeni albümü “Slash“den “By the Sword”a çektiği klibi yayınladı.
“Slash” ilk haftasında şöyle coşkun bir performans sergiledi.
İsveç: #1
Kanada: #1
Finlandiya: #2
İsviçre: #3
A.B.D.: #3
Norveç: #4
ANATHEMA, tüm detaylarını ve daha fazlasını şurada verdiğimiz için bu haberi dımdızlak bırakan yeni albümü “We’re Here Because We’re Here”daki tüm şarkılardan sample’lar içeren bir klip yayınladı.
OZZY OSBOURNE, yeni gitaristi Gus G.’li ilk albümü “Scream“in kapağını açıkladı.

Albümdeki şarkılardan bazılarının isimleri de şöyleymiş:
* Let Me Hear You Scream
* Diggin’ Me Down
* Let It Die
* Soul Sucker
* Fearless
* I Want It All
* Time
* Crucify
* I Love You All
“Scream“le ilgili daha fazla ayrıntıyı da şuradan edinebilirsiniz.
İki buçuk ay önce başlattığımız son 10 yılın en iyi 10 albümü yarışmamızı artık sonuçlandıralım dedik.
1. CYNIC – Traced in Air

2. BETWEEN THE BURIED AND ME – Colors

3. OPETH – Blackwater Park

4. NECROPHAGIST – Epitaph

5. AGALLOCH – The Mantle

6. LAMB OF GOD – Ashes of the Wake

7. ORPHANED LAND – Mabool: The Story of Three Sons of Seven

8. NEVERMORE – This Godless Endeavor

9. QUO VADIS – Defiant Imagination

10. MASTODON – Crack the Skye

11. TOOL – 10.000 Days

Not: Listedeki son üç albüm aynı puanı aldığı için listede on yerine on bir albüm bulunuyor.
Dereceye girenler:
GOJIRA – From Mars to Sirius

NEVERMORE - Dead Heart in a Dead World

IN FLAMES – Clayman

KREATOR – Enemy of God

PORCUPINE TREE – In Absentia

ROTTING CHRIST – Theogonia

LAMB OF GOD – As The Palaces Burn

NILE – Annihilation of the Wicked

AMON AMARTH – With Oden On Our Side

“CYNIC – Traced in Air” ve “BETWEEN THE BURIED AND ME – Colors”ın rakiplerine fark attığı okur listeleri arasında adı açık farkla en çok anılan dört grup olarak MASTODON, LAMB OF GOD, OPETH ve NEVERMORE, 2000′li yılların şu ana kadarki en başarılı grupları olarak öne çıkıyor. Ülkesel anlamdaysa Amerika Birleşik Devletleri‘nin tartışmasız üstünlüğü göze çarpıyor.
Şimdilik aktaracaklarımız bu kadar, katılan herkese teşekkür ederiz.
ZAKK WYLDE öncülüğündeki BLACK LABEL SOCIETY, yazın çıkacak yeni albümlerinin stüdyo görüntülerini içeren iki video yayınladı.

Geçtiğimiz sene sonlarında, uzun yıllardır hizmetinde olduğu OZZY OSBOURNE tarafından gitaristlik koltuğundan kaldırılan WYLDE, yeni albümün son zamanlardaki en iyi BLACK LABEL SOCIETY albümü olacağını belirtmişti.
ZAKK’in artık OZZY’yle turlamayacak olması sayesinde tüm konsantrasyonunu BLACK LABEL SOCIETY’ye vereceğini düşünen hayranlar da, internetteki çeşitli mecralarda aynı beklentiyi taşıdıklarını söylüyorlar.
Metalcore’un en deneysel ve en Hıristiyan isimlerinden NORMA JEAN, yeni albümü “Meridional“ın kapağını şöylece tattıran ve bir şarkısının bir kısmını içeren bir teaser yayınladı.
Çıkardığı her albüm Hıristiyan albüm listelerine en tepeden giren NORMA JEAN, bir önceki albümü “The Anti Mother”ı 2008′de çıkarmıştı.
Selam Gus. Nasılsın? Sanırım geçen seneye göre daha yoğunsun.
Teşekkürler, iyiyim. Evet bu sene geçen seneye oranla epey yoğun geçiyor.
İlk olarak, OZZY olayı için seni kutlarım. Neler hissediyorsun? Metalin en ünlü ikonuyla çalacak olma fikrini benimsedin mi, yoksa hâlâ şaşalamış bir halde misin?
Sağol! Tabii ki böylesi büyük bir olayı henüz tam anlamıyla kanıksamış değilim. Hâlâ bunun gerçek olduğuna inanamayacak kadar heyecanlıyım! Bu olanlar gerçek mi, yoksa rüya mı görüyorum diye düşündüğüm oluyor, gerçekten! Sanırım kısa sürede özümsenecek bir durum değil bu.

OZZY konusuna birazdan döneceğiz elbet, ancak önce kendi grubuna değinelim. OZZY’nin gitaristi olman FIREWIND’i nasıl etkileyecek? “The Premonition” 2008′de çıkmıştı ve şimdi OZZY OSBOURNE’un gitaristisin, yeni FIREWIND albümünün kaderi ne olacak?
Yeni FIREWIND albümü neredeyse hazır aslında. Sanırım sonbaharda raflardaki yerini alacak. Önümüzdeki haftalarda albümle ilgili tüm ayrıntıları duyuracağız zaten.
“The Premonition”a yönelik tepkiler nasıldı peki? Umduğunuzdan iyi miydi?
“The Premonition” tartışmasız en başarılı FIREWIND albümüydü. Pek çok harika yorum yayınlandı ve Fransız Rock Hard ile İtalyan Metal Hammer dahil kimi önemli dergiler tarafından ayın albümü seçilmişti. Aynı zamanda 15 ay boyunca turladık ve 110 tane konser verdik. ARCH ENEMY, DARK TRANQUILLITY, KAMELOT, STRATOVARIUS gibi pek çok harika grupla konserler verdik. Ayrıca Download 2008 gibi bazı önemli Avrupa festivallerine katıldık. Aynı zamanda efsanevi Donington Festivali’nde çalan ilk Yunan grup olma onurunu da yaşadık. Yine bu albümle headliner statümüzü kazandık ve Avrupa’daki ilk headliner turumuzu yaptık.
FIREWIND, içinde Yunan, İngiliz ve Amerikalı müzisyenler olan çok uluslu bir grup izlenimi veriyor. Bu durum provalarda ve konserlerde bir sorun yaratıyor mu?
Aslında şu anki kadro, davulcumuzun Alman olması dışında tamamen Yunan müzisyenlerden oluşuyor. Genelde dünya çapında bir tura çıkmadan önce prova yaparız. Öyle haftada üç kez buluşup prova yapan gruplardan değiliz. Sadece turlardan önce olur bu. Bu yüzden farklı yerlerde yaşıyor olmak gibi bir sorun yaşamıyoruz. Turne öncesi hazırlık için buluşuruz, sonra da tura çıkarız.

OZZY’ye dönelim. OZZY seni nasıl buldu? Seni ona kim önermiş? Çağırılıp denendin mi yoksa bir gün telefonun çaldı ve “OZZY’nin gitaristi olmak ister misin?” diye bir soruyla mı karşılaştın?
Sanırım muhtemel yeni gitarist listesine bir şekilde benim adım da girmiş. Geçen sene sonlarında OZZY’nin ekibinden birisi benimle irtibata geçti ve böyle bir şey için denemeye gelmek isteyip istemeyeceğimi sordu. Birkaç hafta sonra Los Angeles’a uçtum ve deneme provasına katıldım. Çalışımı beğendiler ve BlizzCon’daki ilk konserde çalmamı istediler. Bu geçen Ağustos civarlarında Anaheim, Kaliforniya’da gerçekleşti.

Bildiğimiz gibi OZZY gerçek anlamda bir marka. Sahnedeyken veya OZZY’nin çevresindeyken sana nasıl davranman gerektiğini söyleyenler oldu mu? Bize bahsedebileceğin türde “OZZY Kanunları” var mı?
Bu tarz kurallar falan yok. Sadece kendim gibi olmaya ve çalabildiğimin en iyisini çalmaya çalışıyorum. Bu bir rock n’ roll grubu dostum, Buckingham Sarayı’nda yaşayan lordlar değiliz biz. Senden beklenen tek şey, gereken zamanda gereken yerde olmak ve ORTALIĞI DAĞITMAK!
OZZY’nin yeni alümü “Scream“e bir katkın oldu mu? OZZY’nin gitaristleri haricinde bir şarkı yazım ekibi var mı?
Ben olaya dahil olduğumda albüm çoktan yazılmıştı. Sadece rifleri çalıp solo atacak bir gitariste ihtiyaçları vardı. Gerektiği kadar “gitarlı” olmayan kimi yerleri tekrardan düzenledim ve kariyerimde çaldığım en iyi soloları çalmaya çalıştım.
ZAKK WYLDE’ın stilini sever misin? OZZY’ye katılmadan önce onun şarkılarını çalmayı biliyor muydun, yoksa sonradan mı öğrendin?
Elbette ZAKK’in bir hayranıyım! Onun çaldığı albümlerle büyüdüm. “No Rest for the Wicked”ı, “No More Tears”ı, “Ozzmosis”i falan çok severim. Randy ve Jake’in de hayranıyım. Bu adamlar genç gitaristlerin izlemeleri gereken yolu açan adamlar dostum.
OZZY OSBOURNE’u birkaç kelimede özetle desem onu nasıl tarif edersin? Ekranda gördüğümüzün aynısı mı, yoksa aslında çok daha farklı biri mi?
Hepimiz OZZY’yi olduğu gibi seviyoruz ve ekranda nasıl görüyorsanız aynen öyle biri.
Geçen seneki Unirock Festivali’nde FIREWIND ile ülkemizdeydin. Nasıldı? Türkiye’ye gelmeden önceki beklentilerinle Türkiye’den ayrıldıktan sonraki fikirlerin ne derece değişikti?
Açıkçası nasıl karşılanacağımızı bilmiyorduk, çünkü belli ki Türkiye’deki en popüler metal grubu değildik haha! Ancak çalmaya başladığımızda, seyircinin reaksiyonu aklımızı başımızdan aldı. Kariyerimizin en mutlu konserlerinden biriydi. Türk metal kitlesini gerçekten çok sevdik ve bir kez daha ülkenize konuk olacağımız günü iple çekiyoruz!

Yunanistan, FIREWIND haricinde ROTTING CHRIST ve SEPTIC FLESH gibi uluslararası üne kavuşmuş gruplar da çıkaran bir ülke. Aynı şekilde Yunanistan menşeili NIGHTRAGE‘le de çalmışlığın var. Yunanistan’daki metal ortamı nasıldır? Sakis’le veya SEPTIC FLESH’deki elemanlarla tanışıyor musun?
Açıkçası Yunanistan piyasasını çok iyi bildiğim söylenemez. Duyduğum kadarıyla pek çok genç ve umut vaad eden grup varmış, onlara bol şans diliyorum. ROTTING CHRIST ve SEPTIC FLESH doksanların başından beri ortalıkta olan gruplar. Onları tanıyorum, hepsi de iyi insanlar ve iyi müzisyenler.
Bir gitarist olarak, müzisyenlikte teknikalite ve ruh dengesini nasıl değerlendiriyorsun? Etkilendiğin isimleri düşünürsen, daha çok “shredder” dediğimiz hız delisi olanlar mı, yoksa ruhla çalan orta karar gitaristler mi seni daha çok cezbediyor?
Önemli olan tam olarak senin dediğin şey aslında: Denge. Teknik çalmak çok önemli ve güzel bir şey, ancak bu kendini tatminden öte bir amaca da hizmet etmeli. Çılgınlar gibi hızlı çalın, ama ortaya zevkli, kaliteli bir sonuç çıksın. Yavaş çalmak da teknik gerektirir elbet. Notaların “şakımasını” sağlamanız gerekir. Bir perdeden gerekli notayı çıkarabilmek, örneğin benim için en önemli tekniklerden biri olan vibrato‘yu nasıl yapacağınızı bilmek, bunlar hem önemli, hem de kendi stilinizi yaratmanızı sağlayan şeyler. İlhâm kaynaklarım arasında hem teknik olanlar, hem de ruhla çalanlar var. Çalış tarzımı belirleyen en önemli isimler Tony Iommi, Yngwie Malmsteen, Michael Schenker, Uli Jon Roth, Gary Moore, Al Di Meola, Peter Frampton ve Paul Gilbert diyebilirim.
Peki günümüz gitaristlerinden en çok sevdiklerin?
ARCH ENEMY’den Amott biraderler sanırım benim zevkime en çok hitap eden modern gitaristler.

Son olarak, OZZY OSBOURNE Eylül ayında İstanbul’da olacak. Nasıl bir konser olacağına dair ipuçları verebilir misin?
Şimdiden bir şey söylemek zor, çünkü henüz provalara başlamadık ve sahne şovu anlamında neler yapacağız bilmiyorum. Ama eminim ki size çığlık attıracak (make you “Scream” diyor) şeyler olacaktır!
Hepsi bu kadardı, tekrar kutluyor ve yeni kariyerinde bol şanslar diliyorum.
Teşekkürler dostum! Oradaki tüm sevenlerimize selamlar!
Not: Röportajı ayarladığı için Adnan TEFİKOĞLU’na teşekkür ederiz.
Röportaj
Ahmet Saraçoğlu
Geçen seneki “When Death Comes“la neredeyse her kesimden büyük övgü alan ARTILLERY, yeni abümü için Kasım ayında stüdyoya gireceğini açıkladı.

Grup yaptığı açıklamada, “2011 ortalarında yeni albümün çıkacağını umuyoruz. Son albümdekine benzer bir müzikal yapısı olacağını şimdiden söyleyebiliriz” demiş.
Herhalde kimsenin şikâyeti olmaz diyoruz.
KEEP OF KALESSIN, 10 Mayıs’ta çıkacak yeni albümü “Reptilian“dan “The Awakening” adlı parçayı, alttaki albüm kapağına koydu.
İki önceki haberde olduğu gibi, diğer detaylar albüm bağlantısında sessizce bekliyor.
NEVERMORE, ülkemizi de içeren Avrupa turnesinde yeteneklerinden yararlanacağı konuk gitaristi açıkladı.

Attila Voros adlı bu Macar gitaristi, Warrel Dane’in solo konserlerindeki performansı sonrasında beğenen grup, Voros’un NEVERMORE parçalarını hatasız çalabiliyor oluşunu da göz önünde bulundurup bu genç müzisyeni turne kadrosuna dahil etmiş. Voros’un iki NEVERMORE yorumu aşağıdan görülebiliyor.
Yıldızlar grubu WITCHERY, yeni albümü “Witchkrieg“in kapağını açıkladı.

Diğer tüm ayrıntıları albüm bağlantısında dediğimiz için başka da bir şey diyemiyoruz. Şarkı verelim?
Berca B.
Selamı sabahı kısa kesip hemen bir flashback yapıyorum:
“2008 yılının ramazan ayıydı. Oruç tutmamama rağmen aile gibi bir iş yerinde çalıştığım için iş arkadaşlarımın iftar teklifine hayır diyememiştim. Eminim çok güzel bir toplaşma, kaynaşma aktivitesi olacaktı. Siparişler verilmiş, gergin ancak bir o kadar da mutlu bekleyiş başlamıştı. Bu gerginlik benim için de geçerliydi çünkü ofisimdeki insanların hemen hepsi oruçlu olduğu için ben de gözlerinin önünde bir şey yiyememiş, en az onlar kadar oruç tutmuş, sevap kazanmıştım. Derken telefonum çaldı. ‘Kim bu yemeğimle arama girmeye cüret eden haysiyetsiz?’ diyerek telefonu açtım. ‘Ne var?’ dedim sinirli bir şekilde. Karşıdan belli belirsiz bir konuşma geliyordu. ‘Ne diyorsun anlamıyorum’ diye çıkıştım.
Telefonu ağzına daha yaklaştırarak o uğursuz cümleyi kurdu: ‘Alvestam….ayrılmış.’ Hiçbir şey diyemedim. Boş gözlerle dimdik karşıya bakarken telefonu yavaş yavaş kulağımdan çektim ve kapattım. İlerleyen dakikalarda tüm o yemek yeme isteği ortadan kaybolmuştu, hatta içerde bulunan birkaç parçayı da çıkarma isteği duymaya başlamıştım. Olan bitenden habersiz, ilgisiz ve aç iş arkadaşlarım, resmen öküz gibi yemek yiyip daha ağzındakileri bile yutmadan birbirlerine bir şeyler söyleme çabasında bulunup ortaya iğrenç görüntüler çıkarmalarına rağmen deliler gibi eğleniyordu ancak o gece benim için o telefondan sonra bitmişti. Kesinlikle hayatımın en berbat günlerinden biriydi.”

Nasıl menajerlik oynayanların hemen hemen hepsinin bir “Maxim Tsigalko hikayesi”, bir “Sergey Nikiforenko anısı” varsa, Scar Symmetry hayranlarının da neredeyse tamamının bir “Alvestam’ın ayrıldığını öğrendiğim an” hikayesi vardır. Bu hikayeler değişik mekanlarda, değişik zamanlarda olabilir fakat ortak noktası hikayenin sonlarına doğru genelde ağlamaklı olunması, birkaç saniye boşluğa bakılması olayıdır. Alvestam’ın sesinin “ya tap ya tahammül edeme” gibi bir mantaliteye sahip olmasındandır, Alvestam’ı ya çok sever, onu tüm zamanların en iyi vokalistleri listenizin tepelerine koyarsınız, ya da “bu ne lan karı gibi bağırıyo” der ve nefret edersiniz. Alvestam “çok iyi bir vokalist, beğeniyorum” gibi cümlelerin muhattabı olmaz pek, o daha çok “daha iyisini duymadım, daha ötesi olamaz” gibi cümlelerin adamıdır. Bu bakımdan Scar Symmetry’deyken vokal melodileri hariç müziğe herhangi bir katkısı olmayan bu adam, gruptan ayrıldığını açıkladığında grubun sadık dinleyicileri dahil büyük bir çoğunluk “Scar Symmetry bitti”, “elveda Scar Symmetry” gibi cümleler kurmaktan çekinmemiş ve aslında -stüdyo sınırları içerisinde- hiç de fena olmayan iki yeni vokaliste yapmadıklarını bırakmamışlardı. Genel olarak çok dikkat çeken bir durum değildi ancak küçük bir topluluk adeta kendi içinde kaynıyor, Alvestam’a geri dönmesi için delicesine yalvarıyordu. Tabii ki böyle bir şey olmadı. Alvestam zaman içinde yeni projelerini açıkladı ve o bitmek bilmeyen acı, keder ve üzüntü yerini merak ve heyecana bırakmaya başladı. Şu anda elimizde olan albüm de, aralarda kendisini gösteren hoş sürprizler* haricinde açıklanan projelerin sonuncusu ve belki de en çok beklenileni.

For Aeons Past, the Few Against Many ve Miseration albümlerinden sonra, Alvestam’ın Scar Symmetry’den ayrıldıktan sonra kankası Jani Stefanovic ile yaptığı üçüncü ve Scar Symmetry’yle en çok karşılaştırılacak olan albüm. SS’den ayrılır ayrılmaz açıkladığı ilk proje olması olsun, neredeyse 1,5 yıl önce çıkardıkları teaser’da göze çarpan multi-vokal (Alvestam bu brutal ve temiz vokal olayının birleşimine böyle diyor) olayının devam etmesi olsun birçok açıdan “yeni ‘asıl’ grubum budur” anlamına geliyor Solution .45 ve şimdiye kadar vokalini en varyasyonlu kullandığı albüm olarak göze çarpıyor For Aeons Past. Dilerseniz lafı eveleyip gevelemeden, mevzuyu daha ayrıntısal bir biçimde ele alalım.

Öncelikle adam gibi oturup objektif düşünelim ki yazının burdan sonrası bir anlam kazansın. Biliyorsunuz, teaser çıktığından beri, genel kanı Solution .45′in Scar Symmetry’nin karbon kopyası olduğu/olacağı yönündeydi. Bu düşünceyi beyinlere kazıyan ise kimse farkında olmasa da (iddialı cümle geliyor) Alvestam’ın ta kendisiydi. Demek istediğim, Scar Symmetry ile Solution .45 arasında ufak müzikal benzerlikler olsa da, albümde söyleyen vokalist bir başkası olsaydı, inanın bana kimse bu iki grubu aynı cümle içinde kullanmazdı. Birazdan bu iddiamı belgelerle de destekleyeceğim.

Albüm açıkçası The Close Beyond ile o kadar enerjik başlıyor ki, neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. İçindeki “biz bir şeyler yapıcaz da durun bakalım” mesajı ilk saniyelerden dinleyiciye aşılanıyor. Alvestam’ın alıştığımız brutal ve clean düellosuyla adeta şamar oğlanı oluyorsunuz ilk şarkıdan. Başarılı düzenlemeler, müziğin yırtıcılığı ve yumuşaklığıyla doğru orantılı olarak değişen vokaller ve her elemanın fazlasıyla yüksek enstruman hakimiyetiyle o “çok beklenen albümün ilk şarkısının sıkıcı olmasıyla bir tutam yürek burkulması” sendromuna maruz kalmadan, mutlu mesut dakikalar yaşamak kaçınılmaz.
Albüm geneli de The Close Beyond havasında gidiyor…demeyeceğim çünkü buradan sonrası biraz karışık. Scar Symmetry’yi müzikal anlamda andıran iki şarkıdan biri olan Gravitational Lensing mi desem, girişindeki 5 saniyelik alakasız mı alakasız klavye olmasa 10 üzerinden 10 diyebileceğim yoğun doğu ezgili Through Night-Kingdomed Gates’i mi söylesem, albümdeki TEK gerçek melodik death metal şarkısı For Aeons Past’i mi ansam, adeta bir ballad olan Leathen Tears’tan mı bahsetsem? Her şarkı birbirinden o kadar farklı, ancak yine de hepsi bir bütünün parçaları gibi duruyor ki, biraz abartılsa yaşanacak karmaşadan albüm dinlenemez hale gelebilirmiş. Neyse ki bu çeşitlilik tam sınırda tutulmuş da bu bir sorun olmaktan daha çok, bir keyif haline gelmiş.

Gerçi bu çeşitlilik içinde ufak tefek sırıtmalar da olmuyor değil. Önceki paragrafta da bahsettiğim gibi, yarısından itibaren derinden hissettirdiği doğu ezgileriyle şaha kalkan, sonundaki Alvestam vokalleriyle de iyice havalanan Through Night-Kingdomed Gates’in başında o kadar Avrupai ve alakasız bir klavye var ki, “Adriana Lima’nın yüzündeki bir et beni” desem durumun çirkinliğini ancak ifade edebilirim herhalde. Yine daha önce bahsettiğim For Aeons Past albümün en “melodik death metal” şarkısı gibi dursa da, ana rifi daha önce milyonlarca kez duyduğumuz için, kötü bir şarkı olmamasına rağmen albümün en zayıf şarkısı olabiliyor. Aynı şekilde, potansiyeli yüksek bir ballad olan Lethean Tears da vokal melodileriyle gidebildiği yere kadar gitse de, bunu o kadar çok benzerine rastlanır bir gitar işçiliğiyle yapmaya çalışıyor ki malesef sıkıcılaşmaktan kurtulamıyor. Şu gitarla başlayan en az 10 adet ballad daha sayabilirim.
Albümdeki bazı şarkıların da kendi içlerinde yaşadığı bir bütünlük sorunu da yok değil. Kimi zaman bir şarkıdan çok, güzel ve sağlam fikirlerin birbirlerine iyi bağlanmadan birleştirildiği bir demo dinliyormuşsunuz gibi hissedebiliyorsunuz. Örneğin ben Bladed Vaults’u ilk dinlediğimde gayet güzel rifler ve başarılı fikirler duymuştum ancak her şey o kadar hızlı gelişmişti ve bu fikirlerin bağlantı noktaları o kadar belirsizdi ki, teoride dinlemesi kolay olan tüm bu fikirleri kafamda toparlayıp bir şarkı haline getirmekte zorlanmış, adeta hazmedememiştim. Ancak 1-2 şarkıda hissedebileceğiniz bu problem neyse ki çok uzun sürmüyor, albümü tekrar tekrar dinledikçe şarkılara ister istemez bu halleriyle alışıyorsunuz.

Şimdiye kadar albümün yoğunlukla olumsuz taraflarından bahsederek sıkıcı kısmı hallettiğimize göre artık albümün neden TOKAT gibi olduğuna açıklık getirme zamanı geldi. Birkaç paragraf önce “yüksek enstruman hakimiyeti” demiştim. Bunu biraz açayım.
Albüm Jani Stefanovic, Tom Gardiner ve Rolf Pilve’nin oyun bahçesi gibi adeta. Grubun iki patronu olan Alvestam ve Stefanovic öyle gözüküyor ki kimseye enstrumanları konusunda bir sınırlama getirmemiş ve ortaya böyle bir sonuç çıkmış. Stefanovic gerek hayvani 8 telli gitarıyla yazdığı adam gırtlaklayan riflerle, gerek de yer yer attığı delişmen sololarla kabiliyetinden hiçbir şey esirgemezken, Gardiner da tıpkı Stefanovic gibi oldukça güzel sololar ve teknik riflerle grubun gitar konusunda hiçbir problemi olmadığını kanıtlıyor. Stefanovic de bu albüm sayesinde son birkaç albümdür kazandığı saygıyı pekiştiriyor gibi. The Few Against Many’deki kemik kıran davul performansı olsun, Miseration’ın ilk albümündeki tüm enstrumanlar ve ikinci albümündeki gitarlar olsun, bu albümdeki çılgınsal gitarlar olsun kariyerinin zirvesini yaşıyor desem, hiç de yanlış bir şey söylemiş olmam herhalde. Sevilmiyorsun ama sayılıyorsun Stefanovic.

Gelelim bana göre albümün yıldızına. Rolf Pilve, bugün itibariyle henüz 22 yaşında olmasına rağmen 10 farklı metal grubunda çalmış -dikkat ederseniz 10 farklı grup demiyorum, 10 farklı metal grubu diyorum. Birkaç tane de jazz projesi var ki buna da yeteneği olduğunu zaten rahatlıkla anlayabiliyorsunuz- son zamanların en iyi davulcularından biri. İnanılmaz tekniği ve kontrol altında tutabildiği hızı sayesinde o kadar güzel çalıyor ki, özellikle davul çalanların ağızlarının bir karış açık kalacağını söyleyebilirim. Bu kadar genç olmasına rağmen böylesine doğru atak seçimleri ve olgunluğuyla hakikaten şaşırtıcı bir performans sergiliyor kendileri. İsmini ilk defa duyanlar için bir de şöyle bir şey verelim, sonra da İskandinavlara yine topluca küfür edelim (bu videoda henüz 18 yaşında):
Bas gitardaki Anders Edlung ve klavyedeki Mikko Harkin içinse çok fazla bir şey söyleyemiyorum zira Edlung varlığını hissettiremiyorken Harkin de gerekli gereksiz her yerde olduğu için pek fazla beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Harkin biraz daha yerinde çalsaymış klavyeleri, şarkının geri kalanıyla uyumlu seçimler yapsaymış daha güzel olurmuş ancak hakkını da vereyim, Clandestinity Now’daki performansı hakikaten çok güzel.

Alvestam’a baktığımızda ise yine portföyüne yeni vokaller kattığını görüyoruz. Bana göre kariyerindeki en iyi vokal performansını sergilediği albüm olan Holographic Universe’de keşfedip, Sot albümünde ustalaştığı derin brutalleri yine oldukça güzel kullanan, bunun yanında çığlık işlerine de el atan bir performansı var Alvestam’ın. Temiz vokallerde ise artık taklidinin bile yapılamadığı bir düzeye erişmiş olduğundan, burada da hayretler içerisinde bırakıyor yine. Ancak Alvestam’ı bu kadar eşsiz bir vokalist yapan şey sadece ses rengi ve her türlü vokali başarıyla yapabilmesi değil, aynı zamanda mükemmel vokal melodileri yazmasıdır malumunuz. Şarkı seçeyim diyorum, örnek vereyim diyorum ama yapamıyorum resmen. Hangi şarkıyı dinlerseniz dinleyin, her birinin vokal melodisi ders niteliğinde. Şimdi sizi şu videoya alalım:
Videoyu dikkatle izlediyseniz, çoğu bölümün tanıdık geldiğini farkedeceksiniz. Durum şu ki, albümdeki pek çok parça aslen Essence of Sorrow (Stefanovic’in bir diğer grubu) için yazılmış olmasına rağmen, sonradan Solution .45 için kullanılmaya karar verilmiş. Videoda da yine iyi bir vokalist olan Christian Palin’in (Essence of Sorrow vokalisti) yazdığı vokal melodilerini görüyoruz. Palin’in performansı da iyi olmasına karşın Alvestam’ın performansının ezici bir üstünlük kurduğu apaçık ortada. Bu da Alvestam’ın ne kadar başarılı bir vokal melodisi yazarı olduğunu gösteriyor. Ayrıca yazının başlarında bahsettiğim, Solution .45′in Scar Symmetry’ye benzemediğine kanıt oluşturacak belge de bu video işte. Şu Palin’li videoyu bir daha izleyin ve söyleyin, bu müziğin neresi Scar Symmetry’ye benziyor? Ne alakası var? Yok tabii. Bir de bu video 2007 tarihli, yani bırakın son Scar Symmetry albümünü, Holographic Universe bile çıkmadan önce çekilmiş. Sırf Alvestam kendi yarattığı tarzını devam ettiriyor diye Solution .45′e “yeni Scar Symmetry” demek büyük haksızlık bence.
Albüm sözlerine bakacak olursak tüm işçilik Michael Stanne’ye ait. Pek Dark Tranquillity dinlemeyen bir insan olarak Stanne’nin tarzını çok iyi bildiğimi söyleyemeyeceğim fakat Alvestam’ı uzun zaman sonra uzay-zaman ikilisi yerine somut şeylerden bahsederken görmek ilginç bir deneyim. Böyle bir tema değişikliği sonrası elbette şaşırmak doğal ancak ister istemez bazı sözleri yadırgayabiliyor insan. Özellikle Into Shadow’un nakaratını yanlış duyduğunuzu düşünüp sözlerini kontrol edebilirsiniz. Belki ben olması gibi yorumlamamışımdır ancak “won’t you please forgive me” kısmı, aşksal bir düzleme oturtulduğunda kolay kolay hazmedilmiyor. Yine de, Stanne’nin konuk vokalleri çok başarılı olmuş, Bladed Vaults’daki vokali cuk oturmuş.
Prodüksiyon için kullanılacak olumsuz bir kelime olduğu pek söylenemez. Adeta tek görevi gitarı takip etmekmiş gibi duran basların çok net olmayışını saymazsak hiçbir aksaklık yok. Daha önce teaser ve Clandestinity Now’ın demo halini benim gibi yüzlerce kez dinleyenler şarkıları ilk dinlediklerinde yadırgayabilirler fakat bunun da pek uzun süreceğini sanmıyorum. Zaten bu yadırgamaya sebep olan şey, prodüksiyondan ziyade şarkı sözlerinin değişmesi diyebilirim. Yine de Clandestinity Now’ın demo halinin daha güzel olduğunu da itiraf etmem lazım. Şu anki hali biraz fazla karmaşık gibi geliyor kulağa. Tabi demo halini hiç dinlemeseydim ne düşünürdüm bilemiyorum, bunlar alışkanlık meselesi.

Kapak tasarımı genel olarak başarılı ve başlıkla uyumlu olsa da logonun rahatsız edici bir tarafı var gibi geldi bana. Eski logo daha modern ve göze hoş gelirken, bu logo daha çok Unmoored-vari olmuş, benim pek hoşuma gitmedi. Hele o 4 ile 5′in birbirine girmiş hali? Hayır almayayım.
Toparlayacak olursak, For Aeons Past kesinlikle bir hayal kırıklığı yaratmıyor, aksine dinlemesi çok keyifli bir yolculuğa çıkartıyor. Scar Symmetry Alvestam’sız kendini kanıtlayabildi mi, orası şu anda net değil ancak Alvestam kesinlikle sevenlerini kendi başına da peşinden koşturmaya devam ettirecek gibi. Albümün olumsuzlukları yok değil, hem de artık genç sayılmayacak yaşlarda olan bu adamlardan beklenecek olumsuzluklar da değil bunlar ancak eldeki ürün, piyasada kolay kolay bulunabilecek bir şey olmadığı için bu hatalar hoş görülebilir. Birkaç dinleme sonrasında, albüme tam olarak ısındığınızda bu olumsuzlukları görmemeye başlayacak ve favori şarkınızın hangisi olduğunu seçemediğinizi fark edeceksiniz.

Yine de enerjik giriş şarkısı The Close Beyond, mükemmel doğu ezgili Through the Night-Kingdomed Gates, Alvestam’ın iyice çığrından çıktığı Wirethrone -- Into Shadow ikilisi ve tabii ki 16 dakikalık muhteşem epik Clandestinity Now asla kaçırmamanız gereken şarkılar. Bir başka Alvestam -- Stefanovic buluşmasına dek, hoşça kalın.
*Hoş süprizler:
THE HAUNTED vokalisti Peter Dolving, grubun yeni albümüne dair kimi açıklamalarda bulunmuş.

Dolving, yeni albümde nasıl bir THE HAUNTED beklemeliyiz sorusuna, “Albüm şu an yapım aşamasında. Elimizde 40 tane şarkı var. Epik bir şey olacak. Dans edilebilir, groove’lu bir şey. Aynı zamanda sanatsal kasışlar, denemeler de barındıracak. Bu albüm tüm o dövmeli, jöleli saçlı denyo metal bebesi grupların suratına işeyen bir şey olacak. O metroseksüel saçlı yeni-kapitalist, sahte-nihilist saçmalıklarından dolayı birinin onlara günlerini göstermesi gerekiyor artık” kelâmından bir cevap vermiş.
İnsan merak ediyor.
Canımız ciğerimiz LAMB OF GOD, Haziran ayında eski ve yeni şarkılarından oluşan bir “Neydik Ne Olduk” çalışmasına girecekmiş.

Grup 1 Haziran’da “Hourglass: The Ultimate Anthology” adı altında şu ana kadar çıkardıkları 6 albümün plaklarından oluşan bir plak koleksiyonu piyasaya sürecek.

Bununla da yetinmeyecek olan LAMB OF GOD, yine aynı gün iki adet toplama CD çıkaracak. Bunlardan biri grubun büyük bir şirket altına girmeden önce çıkan ilk üç albümünü, diğeri ise çocuğu koyduktan sonraki albümlerini içerecek. Onlar da şöyle:
“Hourglass Volume I -- The Underground Years”
01. Black Label
02. Ruin
03. Bloodletting
04. Pariah
05. Resurrection #9
06. 11th Hour
07. The Subtle Arts Of Murder And Persuasion
08. As The Palaces Burn
09. Terror And Hubris In The House Of Frank Pollard
10. Lies Of Autumn
11. O.D.H.G.A.B.F.E .
12. Suffering Bastard
13. Vigil
“Hourglass Volume II -- The Epic Years”
01. The Passing
02. In Your Words
03. Hourglass
04. Walk with Me In Hell
05. Contractor
06. Now You’ve Got Something To Die For
07. Descending
08. Set To Fail
09. Blacken The Cursed Sun
10. The Faded Line
11. Dead Seeds
12. Redneck
13. Laid To Rest
Yine aynı gün, bu ikisini ortak olarak barındıran “Hourglass: The CD Anthology” adlı dördüncü bir paket de kuzu sevenlerle bulaşacak. Tüm bu paketlerin yeni sanat tasarımları ve diğer detayları da yakında açıklanacakmış.
Madem o kadar Hourglass dedik.
CYNIC, Mayıs ortasında çıkacak yeni EP’si “Re-Traced“den “King Of Those Who Know”u halka açtı. Alttaki EP kapağına tıklayarak dinleyebilir, ya da Bağlantı Adresini Farklı kaydet ile bilgisayarınıza alabilirsiniz.
İçerik:
01. The Space For This (Uyarlama)
02. King Of Those Who Know (Uyarlama)
03. Evolutionary Sleeper (Uyarlama)
04. Integral Birth (Uyarlama)
05. Wheels Within Wheels (Yeni şarkı)
Finlandiya’nın son dönemdeki damar grupları arasında yavaştan yerini almaya başlayan BLACK SUN AEON, birkaç hafta önce çıkan yeni albümü “Routa“dan “Frozen”a çektiği klibin ardından, geçen sene çıkardığı “Darkness Walks Beside Me“den “A Song For My Funeral”a çektiği klibi de yayınladı.
BLACK SUN AEON, bir gruptan ziyade Tuomas Saukkonen’in solo projesi olarak göze çarpıyor. Albümdeki tüm enstrümanları Saukkonen çalarken, konserlerde ise başka müzisyenler devreye giriyor ve Saukkonen de davul setinin arkasında oturuyor.

Kısacası Finlandiya’da hayat, müziklerinin tüm damarlığına rağmen bal kaymak şeklinde devam ediyor.
|