Hepimizin özellikle gitmek istediği yabancı ülkeler vardır ve genellikle bu ülkelerin seçimini sevdiğimiz sanat eserlerinin çıktığı yerlere göre yaparız. Metal severler için bir vazgeçilmezdir İskandinavya. Norveç ve İsveç benim de hayallerimi süslemektedir. Finlandiya hariç, sevmiyorum Fin gruplarını. Gerçi daha yakın tarihte “Yeter arkadaş! Bir kişi de gitmek istemesin şu İskandinavya’ya yahu!” diye isyan etmiş olsam da bu iki ülkenin çekiciliğine karşı koyamıyorum. Hah! İşte tam bu noktada “üstüne para versen gitmem, kıçımın kenarı” dediğim bir ülke (en azından bir bölümü) bir süredir aklımı karıştırmakta.
En sevdiğim üç yazardan ikisi olan Ursula LeGuin ve Tom Robbins’in yaşadığı yer Portland, Oregon (diğeri de Norveçli zaten Allah belasını vermesin). 3 sene öncesinde tanıştığım bu grup ise bu söz konusu nadide, Las Vegas’tan bile daha fazla striptiz klübü barındıran (fun fact’ler geldiaanıım), bol yağmurlu kuzey pasifik şehrinde kuruldu. E haliyle ben de “Ulan bu adamlar ne soluyor?” diye merak etmeye başladım. Hayırlısı artık.
“Ulan bir Oregon, bir İskandinavya, ne oluyor yahu?!” diyecek olursanız aman durun geliyorum. Bir çok dergi, forum gibi iletişim araçlarından gözlemlediğim kadarıyla sadece ben ve arkadaşlarım “ilk duyulduğunda Agalloch’un bir İskandinav grubu olduğunu sanma” yanılgısına düşmemişiz, aksine oldukça yaygın bir sendrom imiş. Bu noktada “The Mantle” neofolk ögeleri, black ve doom metal esintileri ve benzer açılardan o bahsi geçen “İskandinav” karakterini en yoğun şekilde barındıran Agalloch albümü diyebiliriz.
Albüm geneline baktığımızda basit değil sade, tekrarlayan değil minimal gitar partisyonları, John Haughm’un fısıltıya benzer scream ve kendine özgü clean vokalleriyle seslendirilmiş şairane, pastoral liriklerle karşılaşıyoruz. John Haughm’un her açıdan farkını ve özgünlüğünü kanıtladığını görmek hiç de zor değil. Zira bendeniz Agalloch’un hiçbir gruba tamamen benzetilemeyeceğini, sadece karşılaştırılabileceğini düşünüyorum.
“The Mantle”ın benzetildiği gruplardan örnek vererek açıklayayım; Opeth (Allah belanızı versin, akustik pasaj olan bir şeye de Opeth benzetmesi yapmayıverin), Ulver (Ulver’den Ulver’e fark var şimdi. Hangi albüm?), Godspeed You! Black Emperor (Ulan insaf, bir şarkıda post-rock havası daha yoğun diye).
Albümün en dikkat çekici yanı ilk bakışta gözle görülür cinsten değil. Hatta yıllardır bu albümü dinliyor olmama rağmen bunu tam olarak, incelemeyi yazıp yazıp silerken (3. oldu bu bi türlü içime sinmiyore) keşfettim galiba. Hani bazı albümler olur ya, böyle favori şarkılarınızı özellikle açar dinlersiniz, ya da shuffle’da açarsınız. İşte “The Mantle” öyle değil. Yani demek istediğim CD çalarınızda veya bilgisayarınızda rastgele dinlemek isterseniz “does not compute” diye bir uyarı almıyorsunuz tabii ki, paşa gönlünüz bilir istediğiniz gibi dinlersiniz; fakat “The Mantle” albüm içinde bir bütünlüğü oluşturmuş ve karışık CD tadı taşımadığından baştan sona dinlenince alınan keyif bir ayrı oluyor.
Bunun sebebi, benim yaklaşımıma göre albüme baştan sona oturtulmuş bir kurgunun mevcut olması. Yani açıkça anlaşılabilir ki arkadaşlar 9 tane farklı şarkı yazıp ardı ardına koymaktan ötesine geçmemek gibi bir gaflete düşmemiş. Neymiş? “The Mantle” bir kısa öykü kitabı değil bir romanmış.
Vasat bir kayıda sahip olmasına rağmen şahsen ben bu durumdan rahatsız olduğumu söyleyemeyeceğim. “Black metal dediğin andırgraund olucak abi”, “Kalitesiz tabi olum onun havası orda”ya getirmeye çalışmıyorum, kalite iyidir güzeldir severiz. Demek istediğim bu sorunun göze batmadığı. Bunun sebebi bir miktarda beste yapısı olabilir zira albümün en sert en black metal şarkısında bile her enstruman bireysel olarak öne çıkmıyor. Hatta klasik gitarlı bölümlerde arkadaki elektro gitar o kadar hafif geliyor ki özellikle dikkat etmediğiniz takdirde kulaklarınız müziği bütünleşik bir formda algılıyor.
Albümün en öne çıkan özelliklerinden bir tanesiyse (özellikten öte içerik aslında) Agalloch severlerin Agalloch denince aklına gelen ilk şarkı olan In the Shadow of Our Pale Companion’ı içermesi. Bu şarkı Agalloch’un yaptığı en uzun şarkı olmasıyla beraber zengin içeriği ve başarılı kurgusuyla diğer şarkılar arasından sıyrılıyor. Tabii böyle deyince “diğerleri tırt abi” demeye getirirmişim gibi oldu. Öyle değil. Zira albümün bütün şarkılarının kendine özgü bir karakteri var. In the Shadow of Our Pale Companion’ın öne çıkmasında başka etkenler de var tabii ki.
Uzun süresine rağmen gerek değişkenliğiyle gerekse yoğun atmosferiyle ilgiyi üstünde tutarken aynı zamanda epik bir yolculuk hikayesi anlatıyor. Nietzche göndermeleriyle bezenmiş bir Tanrı arayışı hikayesi. Şarkı boyunca dünyada kalmış tek kişi olduğunuz hissi sizi avucunun içinde tutuyor, karlı kuzey ormanlarında zorlu ve uzun bir yolculuğu gözünüzde canlandırıyor. Agalloch her zamanki Pagan ve Putperest (Summer is a’coming and arise! Arise!) bakış açısını burada da gösteriyor ve şarkının kahramanı Tanrı’nın hiç de uzakta değil, doğanın kendisi olduğunu anlıyor. Bu aydınlanma ile beraber kendini doğaya sunuyor. Bir “self-sacrifice” daha iyi anlatılamazdı diye düşünüyorum. Buyurun;
I walked down to a river and sat
In reflection of what had to be done
An offering of crimson flowed into the water below
A wound of spirit from which it floated and faded away
Like every hope I’ve ever had
Like every dream I’ve ever known
It washed away in a tide of longing,
A longing for a better world
From my will, my throat, to the river,
And into the sea…
Wash away
Fade away
Albümün diğer dikkat çeken yanlarından biriyse The Hawthorne Passage’daki yoğun post-rock tadı. Harbiden Godspeed You! Black Emperor yapsa yaparmış dedirtircesine. Öte yandan I Am the Wooden Doors Agalloch’un en black metal şarkısı denilebilir. The Lodge’un başındaki (güvenilmez bir kaynağa göre) geyik kafatasına vurularak çıkarılan “tak” sesleri ve karda atılan adım sesleri ise Ulver’e bariz bir gönderme (bkz. Bergtatt).
Agalloch her albümde karşımıza farklı bir şey ile çıkmayı başarıyor. Daha önceki ve daha sonraki çıkardıkları yapıtları da göz önünde bulundurduğumda “The Mantle”ın eşi benzeri olmayan bir eser olduğu kanısına varıyorum. Eğer bu albümü daha dinlemediyseniz, edinin ve dinlemeden önce müzikle ilgili bildiğiniz her şeyi unutun, bütün önyargılarınızı ve beklentilerinizi dışarıda bırakın. Çünkü bu daha önce dinlediğiniz hiçbir şeye benzemiyor. Ancak boş bir zihin ve dingin bir ruh halinde dinlediğiniz takdirde bu albümün dinleyicilerine sunduklarını özümseyebilir ve gerçek anlamda aşık olacak kadar içselleştirebilirsiniz.
John Haughm’dan bir alıntı yaparak yazımı bitirmek istiyorum: “Biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu.”
Kadro John Haughm: Vokal, elektro ve akustik gitar, davul, perkusyon,
yerel aletler
Don Anderson: Elektro ve klasik gitar, piano
Jason William Walton: Bas, ses efektleri
Şarkılar 01. A Celebration For The Death Of Man...
02. In The Shadow Of Our Pale Companion
03. Odal
04. I Am The Wooden Doors
05. The Lodge
06. You Were But A Ghost In My Arms
07. The Hawthorne Passage
08. ... And The Great Cold Death Of The Earth
09. A Desolation Song
ve bu yorumun üstüne herkes albüme bir verir, olaylar gelişir. :)
bu adamlara folk etkilenimli atmosferik dark metal diyorlar. yani dark metal diye bir şey var, onun atmosferiğinin bir de folktan etkileneni. Olmamalı böyle şeyler. Bu kadar da dağılmamalı türler.
Her neyse, klasik bir albüm kendileri, saygı ve de sevgi besliyorum kendisine karşı.
@Ömer: Her gece çıkan her albüme fiks 1 veren birkaç arkadaş var. O da bir eğlence tabii.
evet genellikle yüksek puan alan albümlere düşük not veriliyor birkaç kişi tarafından. insanlar belli ki sıkılıyor internet başında bir siteyi açayım albüme düşük not vereyim de egom tatmin olsun diyorlar. ha bunu da büyük bir iş bellemişler. garip yurdum insanı işte bunları da böyle böyle kabul etmek lazım. :))
ben verdim 1 i ama bi sorun niye verdim amon amarth a tam 5 gundur oy veremiyorum arkadas ustune bide agalloch un geyigine 10 verildigini gorunce kafayı yedim:D 1 i hak etmiyolar tabi 8 verirdim normalde (bu arada ılk kez bi albume 1 verdim ego tatmin olayı degil yani benimki)
sorun bu yalnız. ortalamayı görüp diyelim ki 8se “bu 7yi hakediyo, ben buna 1 basam da direkt 7ye düşsün” demek yanlış oluyor. ben naptım şimdi? normalde 9 vermişken 10a bastım. yapmayalım yaptırmayalım. içimizden ne geçiyosa.
o değil ahmedov naptın sen ya. gaahl karizmasına sahip olan jon haughm’un karizmasını o bulduğun ikinci fotoğrafla yerle bir etmişsin. yanaklı afacan çocuk gibi.
Hakkaten o ikinci foto çok fena olmuş. Ben kendisini daha önce hep böyle ilk resimdeki gibi gözlüklü ve yerdeki taşlara bakarken görüyordum, gözlüğü çıkarınca bıdık olmuş bildiğin.
Bu arada Gaahl’ın “tr00 kişinin erkek sevgilisi olur” tezini desteklemesi için en azından şöyle gaddar bir erkek arkadaşı olması lazımdı, kız gibi birini bulmuş zati asdsd. John’un bıdık halinin karizmasına bile erişemez artık.
Fazla öznel bulunacağını bile bile, lakin umursamaya umursamaya belirtmek isterim ki; Agalloch bütün türlerden bağımsız olarak, kulağı ve aklı olan herkes için sunulmuş (ve sunulabilecek) nimetlerin en büyüğüdür..
Kıskandığım, kem gözlerden sakındığım, içselleştirmenin en kralını yaptığım, canlı canlı görmeden, duymadan ölmekten korktuğum, en bi kıymetlimissss’dir..
O yüzdendir ki Agalloch isminin altındaki bütün albümler (LP/EP farketmez) dünyanın en iyi albümü, bütün şarkılar en iyi şarkısıdır basitçe..
Ayrıca kritik için tebrik ediyorum Burak Bey’i.. Sonunda bir cengaver kritik yapılması en zor grup için bir kapı açmış oldu.. Devamı da gelir umarım.. Zira tek tek albümleri bırakın, her parçalarına kitap yazılası insanlar..
bu albüm 9 puan edermi beee.köy müziği yapmış herifler millette bunlara tapıyo. bizim köylüler yapınca burun kıvırırsınız. şimdi uyuzun biri çıkıp bizim köylüler böle müzik mi yapıyo der. kritik yapılcak bi bunlar kaldı zati. bırakın bu entel dantel ayaklarını, yok teknik yok romantik yok denemmemiş yok bilmemne. yapacaksanız adam gibi metal kritiği yapın bilader. entel özentilermisinizleştiremediklerimizdensinizdirmi
agalöç çalar diğer gruplar öldürür, basittir olay. bence de agalöç, entel dantellerin dinleyerek kendilerini elit metalci sandıkları gruptur. genelde karı kız takımının duygularına karşılık gelen yumuşak ağlamaklı müzik yaptığı için genelde kızlar4 ve onlar gibi yumuşakçalar dinler. entel olmaya aday çöm metalciler ve entel olduğunu sanan pozcu tiplerinn işlerini kolaylaştırmak için dinledikleri uyuz ve sıkıcı bir şey. bu gruplardan yeterince fazla vardı ve çoğunun bu sitede krtikleri yapılmıştır. kitap gibi gruplar varken yaz akşamı plaj gruplarının kayıtları burda sükse yapar.
the roof the roof the roof is on fire we dont need no water motherfucka burn burn motherfucka buuuurrrnn..
ben agalloch da dinlerim, gider cannibal corpse da dinlerim. ama gelip de vay elin evladı agalloch dinliyor bunlar doomcu bunlardan adam olmaz demem, birinin yaptığı bir müziği basitçe “köy müziği” deyip de sınıflandırmam da. herkesin dinlediği kendine, gidip başkasının dinlediği müziğe ve dolaylı yoldan kişiliğine laf sokmakla ego mastürbasyonu yapmanın bu sitede yeri olmadığını düşünüyorum.
Agalloch müziğini anlamak için kendini metalci olarak tanımlamaktan çok daha fazla bir müzikal altyapı gerektiği için bir takım sığ internet troll’ünün Agalloch’a (agalöç değil eâgılouk gibi bir telaffuzu vardır, bkz http://dictionary.reference.com/browse/agalloch) çamur atması kadar doğal bir şey de yoktur. köy müziği benzetmesi ile entellik ayaklarında bulunma ithamlarını aynı cümlede zikreden beyinleri gereğinden fazla kaale almamak gerektir ve bilhassa esastır zaten.
ayrıyeten, agalloch müziği, metal camiası içerisine bir şekilde sızmış, “metal dinlerim, bürütal vokale hastayım, of şurdaki rif ne süper, hedbenkin gözüne vurduk geçen aga” temelli lugate sahip ve sağdan soldan yarım yamalak aldığı bir iki terimin süslediği konuşmaları ile bu ortamlara aşina olduğu hissiyatını ele güne gösterebilme, ait olma duygusunu giderebilme ihtiyacında olan, ama iki kelamından şıppadanak ne mal olduğunu açık eden ‘denyo metal dinleyicisi’ için süzgeç görevi de gördüğünden bir kat daha saygı duyulasıdır.
yahu ben bu burak gür’ü sürekli fakültede görüyomuşum da haberim yokmuş. resmi görünce tanıdım şimdi. bu arada albümün ne derece mükemmel olduğu hakkında baya bi yorum yazılmış benim de ayrıca yazmama gerek yok sanırım.
Agalloch candır. Ben Ashes Against The Grain’i daha çok severim; ama bu albüm de en az onun kadar iyi. Yazıda da yazdığı gibi In The Shadow of Our Pale Compare… Nasıl şarkıdır o öyle? Bir de AATG’deki Falling Snow vardır ki… Uf uf.
the hawthorne effect yahu? en favori agalloch şarkılarından. bergman’ın yedinci mühür’üne gönderme yapması boşuna değil, direk o deniz kıyısına iniyorsun, titreyip kendine gelmeye çalışıyorsun.
@earth’s skin, maalesef gördüm. Garip olan 5 tane Almanya, 3 tane İspanya, 3 tane Finlandiya konserleri var. Tabii bu mevzuların çok farklı boyutları var; organizatörden tut seyircisine kadar. Ama bir ülkede 5 konser verip Balkanlar’a hiç uğramaması da garip geldi.
@kuruntu, ekmek orada da, ondan :) Bu taraftaki seyirci ile ilgili şüpheleri olabilir, güvendikleri sulardan öteye açılmıyorlardır belki bundan. Bir grubun buralara kadar gelmesi için biraz niyetli olması gerek. Oi Polloi gibi gruplar her fırsatta uğruyor, çünkü ticari düşünmüyorlar.
-Gamlı bir bestenin;
bakışlara düşürdüğü sessizliğin melodisini besteleyen duygulara
dilini veren müziğin, ruha seslenişiyle
sızlayan bedende boşa çıkmış tüm avuntular
gözlerimde çapaklanan hüzün kırıntıları gibi duruyor bu sabah…
-
tanrının uzun zaman önce
toprak anayı boşamasıyla gelen kuraklık
velakin çukurunu arayan bir deniz var bugün
gökyüzünün bulutları ardına sığınmış;
yağan her damlasında okyanuslara intizar…
oysa ne de çok ölü deniz var yeryüzüne sığmış
lakin çukurları yağmurlara mezar…
-Eski zaman masallarında yağıyor artık
toprak anayı sağanak halinde dölleyen
tanrının o masmavi uçkurundan düşen bereketli damlalar
-Varoluş ile hikayesinin en yalın halinin kesiştiği yerde duran;Hiçlik! de neyin ironisi…
-yüzümde kendine acımanın en samimi halinden doğan masumiyet
neşesinde bile gülüşünü suçlayan mutsuzlukları vardır insanın
-yarınlara tıka basa iliştirilen düşler,beklentiler ve kestirimleri yine yalanlayan
yeni bir günün doğumu vuruyor pencereme
bütünüyle küflü bir geleceğin kokusunu yayıyor aydınlık
hayalleri de mi kartlaşır insanın…
-Anlaşılmaz bir kadını oynuyor yine zaman. Ya da evrende insana dokunan en büyük hayal kırıklığını…
(Ne de çok dinlemişimdir bu albümü ki bu tan vaktinde kaçan uykumun sersemliğini tam vaktinde dingin hale sokan ama bir o kadar da ruh halimi depresif duygulara gebe düşüren bir albüm)
Birçok gece gibi bu gecemi de süsledi yine bu mükemmel albüm. Ulan Agalloch canımdan cal alıyorsun be her dinleyişimde! Görmeyen duymayan, dinlemeyen kalmamalı.
Yazar arkadaş kızmasın ama bu albüm havada karada 10/10 almalı. Bundan daha bütünlüklü daha hisli daha gerçek albüm mü var, valla gözlerim doldu , kpss’ den 95 alıp mülakatta elenmiş gibiyim şuan ;)
In The Shadow Of Our Pale Companion… Bu şarkıyla ilgili bir şey yazmasam gözüm açık giderdi. Her gece yatmadan önce ritüelim oldu, karanlıkta gözlerimi kapatıp dinliyorum. Terapi gibi.
Şu şarkıyı Norveç’in dağlarındandan aşağı bakarken dinleyeceğim bir gün.Umarım vokal aşağıdaki dizeleri fısıldarken;
“If this grand panorama before me is what you call god,
Then god is not dead”
Agalloch albümlerinin puanlarını birileri inadına 1 verip düşürüyor neyse fark etmez zaten efsane albümler henüz daha iyisi gelmedi gelmeyecekte belki bir şekilde tekrar bir araya gelirlerse daha iyisini yapma ihtimalleri var 🥲
Geçen gün rüyamda gördüm grubu ormandaydım etraf aşırı sessiz loş bir orman karanlığı var tam grubun prodüksiyonuna yakışan bir ambiyans vardı. Grup üyeleri tekrar birleşmişti geldiler şans eseri onlara ormanda rastlamıştım tabi ki hemen çöktüm mükemmel parçalarını çaldılar onları dinledim ayin gibiydi sanki pür dikkat dinlediğimi hatılıyorum. Ve rüyanın tek tuhaf yanı bu değildi arada insan formundan böcek gibi değişik farklı canlı formlara dönüşüyorlardı falan oldukça tuhaf bir rüyaydı. Böceklerden nefret ederim hiç hazzetmem ama o rüyada korkmadım bundan ya da uzak durmadığımı anımsıyorum.
@northern darkness, hawthorne “effect” ne la allahın ayısı, hawthorne passage o. neyse demek ki o dönem hawthorne effect okumuşum wikiden ki bir sürçme olmuş.
Bu albüme 9 dan aşağı verenin eli kırılır.
Hiç affetmem 10′u basarım. En sevdiğim, her şarkısına ayrı aşık olduğum albümlerden biridir. Kritik de çok güzel olmuş tebrik ederim.
Yalnız albüme 10 verdiğim halde ortalaması 7 oldu… hangi insafsız bu kadar düşük verir lan bu albüme?!
ve bu yorumun üstüne herkes albüme bir verir, olaylar gelişir. :)
bu adamlara folk etkilenimli atmosferik dark metal diyorlar. yani dark metal diye bir şey var, onun atmosferiğinin bir de folktan etkileneni. Olmamalı böyle şeyler. Bu kadar da dağılmamalı türler.
Her neyse, klasik bir albüm kendileri, saygı ve de sevgi besliyorum kendisine karşı.
@Ömer: Her gece çıkan her albüme fiks 1 veren birkaç arkadaş var. O da bir eğlence tabii.
Pale Folklore ve Ashes Against the Grain’i daha başarılı buluyorum ben. Gerçi bunlara takılmaya gerek yok, kanka üçüne de puanım 10 benim yeah.
tek kelime: başyapıt!
evet genellikle yüksek puan alan albümlere düşük not veriliyor birkaç kişi tarafından. insanlar belli ki sıkılıyor internet başında bir siteyi açayım albüme düşük not vereyim de egom tatmin olsun diyorlar. ha bunu da büyük bir iş bellemişler. garip yurdum insanı işte bunları da böyle böyle kabul etmek lazım. :))
ben verdim 1 i ama bi sorun niye verdim amon amarth a tam 5 gundur oy veremiyorum arkadas ustune bide agalloch un geyigine 10 verildigini gorunce kafayı yedim:D 1 i hak etmiyolar tabi 8 verirdim normalde (bu arada ılk kez bi albume 1 verdim ego tatmin olayı degil yani benimki)
sorun bu yalnız. ortalamayı görüp diyelim ki 8se “bu 7yi hakediyo, ben buna 1 basam da direkt 7ye düşsün” demek yanlış oluyor. ben naptım şimdi? normalde 9 vermişken 10a bastım. yapmayalım yaptırmayalım. içimizden ne geçiyosa.
o değil ahmedov naptın sen ya. gaahl karizmasına sahip olan jon haughm’un karizmasını o bulduğun ikinci fotoğrafla yerle bir etmişsin. yanaklı afacan çocuk gibi.
o john’un kendi ayıbı.
bu arada, “gaahl” karizması?
iyi de hocam ben dalmışım, bütün kritik boyunca Jon Jon yazmışım insan bi onu düzeltir. editörlük sorumluluktursle.
ha bu arada, doğru. gaahl eşcinsel olduğunu açıklamasıyla bütün blåkk methul’luğunu bir anda yitirdiydi. seksi fotoğraflar için tıklayın.
http://www.metalsucks.net/wp-content/uploads/2008/07/dan_de_vero_og_gaah_617588b.jpg
tr00 kişinin erkek sevgilisi olur.
Hakkaten o ikinci foto çok fena olmuş. Ben kendisini daha önce hep böyle ilk resimdeki gibi gözlüklü ve yerdeki taşlara bakarken görüyordum, gözlüğü çıkarınca bıdık olmuş bildiğin.
Bu arada Gaahl’ın “tr00 kişinin erkek sevgilisi olur” tezini desteklemesi için en azından şöyle gaddar bir erkek arkadaşı olması lazımdı, kız gibi birini bulmuş zati asdsd. John’un bıdık halinin karizmasına bile erişemez artık.
10 üzerinden 10 puanı hak eden bir başyapıttır bu albüm. fazla söze gerek yok dinleyin, dinletin.
Agalloch, benzeri yok !
Fazla öznel bulunacağını bile bile, lakin umursamaya umursamaya belirtmek isterim ki; Agalloch bütün türlerden bağımsız olarak, kulağı ve aklı olan herkes için sunulmuş (ve sunulabilecek) nimetlerin en büyüğüdür..
Kıskandığım, kem gözlerden sakındığım, içselleştirmenin en kralını yaptığım, canlı canlı görmeden, duymadan ölmekten korktuğum, en bi kıymetlimissss’dir..
O yüzdendir ki Agalloch isminin altındaki bütün albümler (LP/EP farketmez) dünyanın en iyi albümü, bütün şarkılar en iyi şarkısıdır basitçe..
Ayrıca kritik için tebrik ediyorum Burak Bey’i.. Sonunda bir cengaver kritik yapılması en zor grup için bir kapı açmış oldu.. Devamı da gelir umarım.. Zira tek tek albümleri bırakın, her parçalarına kitap yazılası insanlar..
bu albüm 9 puan edermi beee.köy müziği yapmış herifler millette bunlara tapıyo. bizim köylüler yapınca burun kıvırırsınız. şimdi uyuzun biri çıkıp bizim köylüler böle müzik mi yapıyo der. kritik yapılcak bi bunlar kaldı zati. bırakın bu entel dantel ayaklarını, yok teknik yok romantik yok denemmemiş yok bilmemne. yapacaksanız adam gibi metal kritiği yapın bilader. entel özentilermisinizleştiremediklerimizdensinizdirmi
en azından müzik yapıyorlar. senin gibi boş yere ortalığı kirletmiyorlar…
helal sana batuhan kardeş….
agalöç çalar diğer gruplar öldürür, basittir olay. bence de agalöç, entel dantellerin dinleyerek kendilerini elit metalci sandıkları gruptur. genelde karı kız takımının duygularına karşılık gelen yumuşak ağlamaklı müzik yaptığı için genelde kızlar4 ve onlar gibi yumuşakçalar dinler. entel olmaya aday çöm metalciler ve entel olduğunu sanan pozcu tiplerinn işlerini kolaylaştırmak için dinledikleri uyuz ve sıkıcı bir şey. bu gruplardan yeterince fazla vardı ve çoğunun bu sitede krtikleri yapılmıştır. kitap gibi gruplar varken yaz akşamı plaj gruplarının kayıtları burda sükse yapar.
the roof the roof the roof is on fire we dont need no water motherfucka burn burn motherfucka buuuurrrnn..
ben agalloch da dinlerim, gider cannibal corpse da dinlerim. ama gelip de vay elin evladı agalloch dinliyor bunlar doomcu bunlardan adam olmaz demem, birinin yaptığı bir müziği basitçe “köy müziği” deyip de sınıflandırmam da. herkesin dinlediği kendine, gidip başkasının dinlediği müziğe ve dolaylı yoldan kişiliğine laf sokmakla ego mastürbasyonu yapmanın bu sitede yeri olmadığını düşünüyorum.
Agalloch müziğini anlamak için kendini metalci olarak tanımlamaktan çok daha fazla bir müzikal altyapı gerektiği için bir takım sığ internet troll’ünün Agalloch’a (agalöç değil eâgılouk gibi bir telaffuzu vardır, bkz http://dictionary.reference.com/browse/agalloch) çamur atması kadar doğal bir şey de yoktur. köy müziği benzetmesi ile entellik ayaklarında bulunma ithamlarını aynı cümlede zikreden beyinleri gereğinden fazla kaale almamak gerektir ve bilhassa esastır zaten.
ayrıyeten, agalloch müziği, metal camiası içerisine bir şekilde sızmış, “metal dinlerim, bürütal vokale hastayım, of şurdaki rif ne süper, hedbenkin gözüne vurduk geçen aga” temelli lugate sahip ve sağdan soldan yarım yamalak aldığı bir iki terimin süslediği konuşmaları ile bu ortamlara aşina olduğu hissiyatını ele güne gösterebilme, ait olma duygusunu giderebilme ihtiyacında olan, ama iki kelamından şıppadanak ne mal olduğunu açık eden ‘denyo metal dinleyicisi’ için süzgeç görevi de gördüğünden bir kat daha saygı duyulasıdır.
yahu ben bu burak gür’ü sürekli fakültede görüyomuşum da haberim yokmuş. resmi görünce tanıdım şimdi. bu arada albümün ne derece mükemmel olduğu hakkında baya bi yorum yazılmış benim de ayrıca yazmama gerek yok sanırım.
anadolu iletişim rulaz!!
İlerisi için Pale Folklore veya Ashes Against The Grain kritiği de görebilme ihtimalimiz var mı acaba?
Bir Agalloch kritiği daha gelsin, metalseverin boynu bükük kalmasın.. :)
batuş bak insanlar Ashes Against the Grain istiyor. boşuna mı dibs dedin eşek.
bu yazıdan sonra dinlemeye başladım. tek kelime: “harika”
Agalloch candır. Ben Ashes Against The Grain’i daha çok severim; ama bu albüm de en az onun kadar iyi. Yazıda da yazdığı gibi In The Shadow of Our Pale Compare… Nasıl şarkıdır o öyle? Bir de AATG’deki Falling Snow vardır ki… Uf uf.
27.05.2010
@eug, Grammar nazi reporting;
Companion.
marrow of the spirit kritiği neden yok?baya oldu albüm çıkalı.
the hawthorne effect yahu? en favori agalloch şarkılarından. bergman’ın yedinci mühür’üne gönderme yapması boşuna değil, direk o deniz kıyısına iniyorsun, titreyip kendine gelmeye çalışıyorsun.
Bir organizatör sevindirse bizi, getirse şu herifleri…
09.01.2013
@kuruntu, çok geç. Turne tarihleri kesinleşmiş. Batı Avrupa’yı turluyorlar zaten, pek Doğu’ya gelmiyorlar.
09.01.2013
@earth’s skin, maalesef gördüm. Garip olan 5 tane Almanya, 3 tane İspanya, 3 tane Finlandiya konserleri var. Tabii bu mevzuların çok farklı boyutları var; organizatörden tut seyircisine kadar. Ama bir ülkede 5 konser verip Balkanlar’a hiç uğramaması da garip geldi.
09.01.2013
@kuruntu, ekmek orada da, ondan :) Bu taraftaki seyirci ile ilgili şüpheleri olabilir, güvendikleri sulardan öteye açılmıyorlardır belki bundan. Bir grubun buralara kadar gelmesi için biraz niyetli olması gerek. Oi Polloi gibi gruplar her fırsatta uğruyor, çünkü ticari düşünmüyorlar.
Bir albümün beynimde doğurduğu deyişler (2);
-Gamlı bir bestenin;
bakışlara düşürdüğü sessizliğin melodisini besteleyen duygulara
dilini veren müziğin, ruha seslenişiyle
sızlayan bedende boşa çıkmış tüm avuntular
gözlerimde çapaklanan hüzün kırıntıları gibi duruyor bu sabah…
-
tanrının uzun zaman önce
toprak anayı boşamasıyla gelen kuraklık
velakin çukurunu arayan bir deniz var bugün
gökyüzünün bulutları ardına sığınmış;
yağan her damlasında okyanuslara intizar…
oysa ne de çok ölü deniz var yeryüzüne sığmış
lakin çukurları yağmurlara mezar…
-Eski zaman masallarında yağıyor artık
toprak anayı sağanak halinde dölleyen
tanrının o masmavi uçkurundan düşen bereketli damlalar
-Varoluş ile hikayesinin en yalın halinin kesiştiği yerde duran;Hiçlik! de neyin ironisi…
-yüzümde kendine acımanın en samimi halinden doğan masumiyet
neşesinde bile gülüşünü suçlayan mutsuzlukları vardır insanın
-yarınlara tıka basa iliştirilen düşler,beklentiler ve kestirimleri yine yalanlayan
yeni bir günün doğumu vuruyor pencereme
bütünüyle küflü bir geleceğin kokusunu yayıyor aydınlık
hayalleri de mi kartlaşır insanın…
-Anlaşılmaz bir kadını oynuyor yine zaman. Ya da evrende insana dokunan en büyük hayal kırıklığını…
(Ne de çok dinlemişimdir bu albümü ki bu tan vaktinde kaçan uykumun sersemliğini tam vaktinde dingin hale sokan ama bir o kadar da ruh halimi depresif duygulara gebe düşüren bir albüm)
Şahsen hayatımda dinlediğim en iyi 3-4 metal albümünden biri bu albüm, 9 puan gözümde hiç bu kadar küçük görünmemişti. Direkt 10′u basarım, şaheser.
Birçok gece gibi bu gecemi de süsledi yine bu mükemmel albüm. Ulan Agalloch canımdan cal alıyorsun be her dinleyişimde! Görmeyen duymayan, dinlemeyen kalmamalı.
Allahını seven bu duygu yoğunluğunda müzik yapabilen başka gruplar önersin
19.04.2016
@thingol, kauan – pirut
bu albümden daha duygusaldır.
AGALLOCH DAĞILMIŞ, NİYE?
AGALLOCH DAĞILMIŞ…
Yazar arkadaş kızmasın ama bu albüm havada karada 10/10 almalı. Bundan daha bütünlüklü daha hisli daha gerçek albüm mü var, valla gözlerim doldu , kpss’ den 95 alıp mülakatta elenmiş gibiyim şuan ;)
In The Shadow Of Our Pale Companion… Bu şarkıyla ilgili bir şey yazmasam gözüm açık giderdi. Her gece yatmadan önce ritüelim oldu, karanlıkta gözlerimi kapatıp dinliyorum. Terapi gibi.
Şu şarkıyı Norveç’in dağlarındandan aşağı bakarken dinleyeceğim bir gün.Umarım vokal aşağıdaki dizeleri fısıldarken;
“If this grand panorama before me is what you call god,
Then god is not dead”
aşırı duygu patlamasından ölmem.
Yeriniz dolmadı.
Agalloch albümlerinin puanlarını birileri inadına 1 verip düşürüyor neyse fark etmez zaten efsane albümler henüz daha iyisi gelmedi gelmeyecekte belki bir şekilde tekrar bir araya gelirlerse daha iyisini yapma ihtimalleri var 🥲
Geçen gün rüyamda gördüm grubu ormandaydım etraf aşırı sessiz loş bir orman karanlığı var tam grubun prodüksiyonuna yakışan bir ambiyans vardı. Grup üyeleri tekrar birleşmişti geldiler şans eseri onlara ormanda rastlamıştım tabi ki hemen çöktüm mükemmel parçalarını çaldılar onları dinledim ayin gibiydi sanki pür dikkat dinlediğimi hatılıyorum. Ve rüyanın tek tuhaf yanı bu değildi arada insan formundan böcek gibi değişik farklı canlı formlara dönüşüyorlardı falan oldukça tuhaf bir rüyaydı. Böceklerden nefret ederim hiç hazzetmem ama o rüyada korkmadım bundan ya da uzak durmadığımı anımsıyorum.
Gece bu albümü açmışsanız iyi olmanıza imkan yok en ağır acılarıma ortak olmuş efsane albüm yine düştüm sana.
Ciddi ciddi böyle bir albüm çıktı yani.
Gerçek dışı bir şey. İnanmıyorum.
@northern darkness, hawthorne “effect” ne la allahın ayısı, hawthorne passage o. neyse demek ki o dönem hawthorne effect okumuşum wikiden ki bir sürçme olmuş.
13 yıl sonra da olsa düzeltmemizi yaptık.