# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

GORGUTS’tan yeni tınılar

Sunday, March 21st, 2010

Son albümünü çıkaralı dokuz yıl olan ve yeni kadrosuyla tekrar faaliyete geçen Kanadalı teknik death metal grubu GORGUTS, yazımını büyük ölçüde tamamladığı yeni albümünden bir klip yayınladı.

“Önceki GORGUTS albümlerindekilere benzer bir şey beklemeyin” diyen gitarist/vokalist Luc Lemay, yeni materyallerden çok memnun olduğunu ve insanlarla paylaşmak için heyecanlandığını da söyledi. Yeni albümden parçaların demo montajını aşağıdan dinleyebilirsiniz.

Bir de geçen seneden stüdyo provamız var:

GOD OF WAR III: Blood & Metal

Sunday, March 21st, 2010

Sevgili Mikael,

Umarız iyisindir. Hacı şimdi şöyle bi olay var, şu yeni çıkan God of War oyunu için bi şeyler yapalım diyoruz, biliyosun Warner Bros bizi satın aldığından beri böyle daha bi atakan olduk, cevval olduk, Sony’nin de desteğiyle oyun için bir EP çıkaralım dedik. Dijital bi EP olacak, oyunu satın alanlar oyundaki kod sayesinde şarkıları internetten indirebilecek falan filan. Senden isteğimiz, bir adet şarkı yazıp kaydedip bize yollaman. Biliyosun kontratınızda var böyle şeyler, yapmakla yükümlüsünüz, ne kadar çabuk o kadar iyi.

Kendine iyi bak,

Roadrunner Records

Eminim can sıkıcı bir şeydir bu. Durduk yere, peçeteye yazılmış gibi istek şarkı talebinde bulunulması ve senin de aklında yokken, sırf başkalarının isteğiyle bir şarkı yazman. Sıkıcı bir şey belli.

Dünyanın en çok satacak oyunlarından biri olan God of War III için, Sony ve Roadrunner Records ortaklığıyla bir dijital EP hazırlandı kimilerinizin bildiği gibi. “God of War: Blood & Metal” adlı bu ürün, Roadrunner Records’a bağlı altı adet popüler veya yakında popülerleşeceği belli grubun, sırf bu iş için hazırlanmış parçalarından oluşuyor.

Kısa kısa inceleyelim.

Çıkardıkları ilk iki albümle metalcore’un günümüzdeki halinde büyük payı olan KILLSWITCH ENGAGE’in My Obsession adlı parçasıyla açılıyor EP.

Sevdiğim, dinlediğim bir grup değildir, ancak yaptıkları tür konusundaki tecrübelerinden olsa gerek, EP’nin iyilerinden biri olarak göze çarpıyorlar. Yine de bence gayet vasat bir şarkı.

Sonra TRIVIUM geliyor. “Ascendancy”yi ilk dinlediğimde “Bu grup çok büyüyecek, yakın zamanın adı en çok anılan gruplardan biri olacak” demiştim. Bence kimi yanlış kariyer adımları sebebiyle düşündüğüm kadar büyümedilerse de, özellikle Amerika’nın en “sıcak” gruplarından biri oldukları da kesin. Gelecekte illâ ki daha çok büyüyecekler.

“Bu şarkı TRIVIUM’un yeni yüzünü yansıtıyor” dedikleri parçaları Shattering the Skies Above, sanırım grubun yazdığı en kötü parçalardan biri. Akılda kalıcılığı olmayan rifler, gereksiz bir nakarat, yeni davulcunun tekniğini sergilediği bir davul kullanımı ve son albüm “Shogun”daki hiçbir parçayla boy ölçüşemeyecek bir düzenleme.

Sonra DREAM THEATER geliyor. Of ki ne of. Tamam anlıyorum, şarkı yazmak sizin için çocuk oyuncağı, manyak yetenekli olduğunuz için isteseniz bir günde bile yeni bir şarkı yazabilirsiniz, ama yedi buçuk dakikalık bir şarkı yapıp içine müzikalite anlamında bir tane bile hoş şey koyamaz mısınız?

Hakikaten, bu kadar uzun bir zaman boyunca arka arkaya çalınan, birbirlerine bağlanma amacı güdülmemiş ve elli kere dinleseniz bile sizde en ufak bir duygu kırınıtısı uyandırmayacak bir parçayı nasıl yazmışlar hayret ediyorum. Bayağı bildiğin nota çöplüğü. Ha bir de Raw Dog, “God (of) War”un tersten yazılışı evet çok ilginç olmuş.

Sonra karşımıza TAKING DAWN adlı hard rock grubu çıkıyor. This is Madness adlı parçaları, isminden şarkı sözlerine kadar 300 filmi için yazılmış.

Korkunç kötü şarkı sözlerini duymazdan gelirseniz, kendi türü için ortalama, kötü olmayan bir parça. Ancak kimi yerleri (“uh uh” kısımları) de son derece rahatsız edici.

Ardından OPETH’e geliyoruz. Normal, çok öne çıkarlığı olmayan bir parça Throat of Winter.

Son kısmındaki Latin rüzgarından hiç hoşlanmadığım için oraya geldiğinde şarkıyı kapatıyorum, ama onun haricinde atıyorum bir “Watershed”e bonus şarkı falan olabilecek türde, ilerde adı anılmayacak, ancak rahatsız da etmeyen bir OPETH, daha doğrusu Mikael Akerfeldt şarkısı.

Son sırada da yepyeni grup MUTINY WITHIN var. Bu grup hakkında şu an bir şey demeyeceğim, zira yeni albümleri hakkında söyleyeceğim çok şey var, birkaç güne buralarda olur o da.

Şarkıya gelince, grubun kendi albümündeki şarkıların yanında gayet sıradan, grubu hiç yansıtmayan, silik bir şarkı. Bu şarkıyı dinleyip de grup hakkında karar vermeyin.

Evet bitti. Siparişle yazıldıkları için, şarkılardan fazla bir beklenti olmamalı elbet, sonuçta ne bulunan bir ilhamla, gazla yazılmışlar, ne de yazan kişilerin buldukları güzel şeyleri albümlerine kullanmaktansa buraya harcamışlıkları var. İkisi dışında zaten ismini duyurmaya, bir şeyler kanıtlamaya da ihtiyacı olmayan gruplar, o nedenle ne çıktıysa kastırmadan yazmışlar.

Oyunu gördüm, görsel olarak enfes bir şey ve Türkiye tarihinin en çok satan orijinal oyunu olacak da deniyor. Dünyada da manyaklar gibi satacak ve sayısız ödül alacak. EP için diyeceğim ise, Roadrunner’ın bu nasiplenme çabası fikir olarak hoş, ancak içerik olarak biraz zayıf bir şekilde sonuçlanmış. Belki grupları oyunun konseptine ilişkin bir şey yazmaya itebilselerdi, ortaya daha derli toplu bir şey çıkardı; ama şu haliyle sadece amacını gerçekleştiriyor, Roadrunner ve gruplarının adını daha çok insanın duymasının sağlıyor.

PAIN OF SALVATION yeni albüm kapağını açıkladı

Sunday, March 21st, 2010

PAIN OF SALVATION, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda çıkacak yeni albümü “Road Salt – Ivory“nin kapağını açıkladı.

12 şarkıdan oluşacak olan albüm hakkındaki diğer detaylar için biraz daha bekleyecekmişiz, bari albüme adını veren parçayı verelim.

ANATHEMA’dan yeni albüm detayları ve diğer haberler

Saturday, March 20th, 2010

ANATHEMA yedi yıllık aradan sonra yeni albümünü çıkarıyor.

Adı “We’re Here Because We’re Here” olarak açıklanan albüm 31 Mayıs’ta piyasaya çıkıyor ve ayrıntıları da şöyle:

01. Thin Air
02. Summernight Horizon
03. Dreaming Light
04. Everything
05. Angels Walk Among Us
06. Presence
07. A Simple Mistake
08. Get Off, Get Out
09. Universal
10. Hindsight

We’re Here Because We’re Here” içerisinde kimi ünlü isimleri de barındırıyor. Albümün miksajından Steven Wilson sorumluyken, mastering ise THE WHO ve LED ZEPPELIN’le yaptığı işlerle bilinen Jon Astley tarafından yapılmış.

Danny Cavanagh’ın “Kesinlikle şimdiye dek yaptığımız en iyi, en üstün albüm” dediği “We’re Here Because We’re Here“daki konuk isimler ise Dave Stewart (STEWART/GASKIN, PORCUPINE TREE) ile HIM vokalisti Ville Valo’ymuş.

Diğer bir haber olarak olarak, bir süredir gruba eşlik eden ve aynı zamanda davulcu John Douglas’ın da kardeşi olan Lee Douglas, resmi olarak gruba alınmış.

Yabancı kaynaklardan alınan bilgiye göre, ANATHEMA’nın Türkiye’de çık sık konser vermesiyle ilişkili espri yapmak, bir sonraki emre kadar yasaklanmış.

ROTTEN SOUND – Cycles

Saturday, March 20th, 2010

Çok iyi bilmediğim tarzları ve grupları yazmaya pek yanaşmasam da Relapse Records’un, yeni EP’nin promosunu yolladığını duyunca grindcore damarım tuttu, ben de önden, hastası olduğum “Cycles”ı yazayım dedim.

Anlaşıldığı üzere, grindcore dendi mi, üzerinde saatlerce konuşabilecek kadar takipçisi olan bir dinleyici değilim ama Rotten Sound’a gelince kazın ayağı öyle değil (kaziye-i anha?). Peki, neden? -Grindcoreseverler beni bağışlasınlar- çünkü, grindcore albümlerinin genelinde var olan bütün şarkıların birbirine karışması olayı, o albümleri uzun süre dinlememi engellerken, isminin hakkını sonuna kadar veren Rotten Sound gibi birazdan anlatacak olduğum içerikte müzik yapan gruplarınsa hastası oluyorum, albümlerini dinlerken kendimi duvardan duvara vuruyorum.

Finlandiya death metal eski piyasasını takip edenler bilir, ‘95 çıkışlı “A Leftover” albümünden sonra dağılan Vomiturition diye bir grup vardı. İşte oradaki üç elemanın yan proje olarak başladıkları ve özellikle Nasum’un tatsız şekilde sona erişinden sonra Avrupa’nın en iyi grindcore grupları arasında gösterilen bir grup, Rotten Sound (laf arasında grup önermek). Belirttiğim gibi grindcore’la fazla içli dışlı olmamama rağmen, feyz aldıkları Napalm Death’le beraber, en çok dinlediğim grindcore grubu diyebilirim.

İnternete baktığımızda grubun isminin Nasum’la sıkça beraber anıldığını görüyoruz. Bunun sebebi olarak Mieszko’yu gösterebiliriz. Murderworks ve “Exit” albümlerinin prodüktörlüğünü üstlenen ve özellikle “Exit” albümündeki ölümcül bestelerle bütünleşen muhteşem sound’dan dolayı kendisini burada da anmayı borç bildim. Adı geçen iki albüm de aşağı yukarı aynı çizgide fakat “Exit”, Rotten Sound’un kendisini aştığı ve çok sayıda kişinin öldüğü ya da ağır yaralandığı albüm olarak kayıtlara geçti. “Cycles”la beraber değişen şarkı yazımı ve sound, bazı fanları memnun etmediği için olsa gerek, “Exit”, aynı zamanda grubun şimdiye kadar yaptığı işler arasında en fazla puan alan albüm olarak da dikkati çekiyor.

Son cümledeki “değişim” konusuna açıklık getirerek işe başlayalım. Önceki albümlerde Finlandiya’nın gururu Kai Hahto’nun (bkz. Wintersun, Swallow The Sun) “mitralyöz” tabir edilen davulculuğu, Rotten Sound’un en etkili silahıydı. Türün diğer davulcularından farklı olarak süpersonik hızının yanına muazzam tuşesini eklerken grindcore gibi blast ve d-beat temelli davulculuk kullanılan bir tarzda sürekli varyasyon yaparak benim gibiler için bu tarzı dinlenebilir kılıyordu. Kai Hahto’nun, “Exit”in ardından gruptan ayrılması, halk arasında kısa süreli paniğe yol açsa da yerine gelen Sami Latva, telaşa gerek olmadığını gösterdi. Tarzı, Kai Hahto kadar keskin olmasa da şarkı yapılarının bu albümde gösterdiği farklılık, Rotten Sound’un bu değişiklikten en az zararla çıkmasını sağlamış.

Davulcu değişikliğinden sonra göze çarpan en önemli şey, gitar tonları. Önceki albümlerde keskin ve tiz bir distortion kullanılırken, bu albümde old school İsveç death metaline göz kırpan, hatta cilve yapan, yoğun bir ton ve düşük akortlu gitarlarla karşılaşıyoruz. Distortion yedirilmiş bas gitar da cabası… Grubun bu tarz bir tona yönelmesinin en büyük avantajını, yine bu albümle birlikte ön plana çıkan groove bölümlerde buluyoruz. Görece daha hızlı groove bölümlerde Napalm Death rüzgârları esse de orta tempolu bölümlerde Entombed tadı aldığımı kimse yalanlayamaz. Entombed’un death ‘n roll ve devamı dönemlerinin havasını taşıyan rifler, Blind, Deceit ve Decimate parçalarında sololarla da taçlandırılmış. Keijo Niinimaa’nın vokalleri de gitar tonu gibi death metale yakınlaşmış ve scream özelliğini kaybetmeden brutale göz kırpar durumda. Tabii ki şarkıların omurgasını, grubun önceki albümlerden beri süregelen rifler oluşturuyor. Bu da seçilen gitar tonunun bu tarz rifler için riskli olmasını beraberinde getiriyor, ancak gitarlar tonlanırken durulması gereken yer bulunmuş ve ortaya hem groove, hem de hızlı bölümleri taşıyabilen mükemmel bir ton çıkmış. Napalm Death ve Entombed benzetmelerini yapmışken hızımı alamayıp bir benzetme daha yapayım. Rotten Sound’un önceki albümlerde de kullandığı, fakat bu albümde iyice ustalaştığı “melodili rif yazma” (grindcore’da ne kadar melodi olursa, o kadar melodili) dediğim(iz); sadece beşli akorlardan değil, aynı zamanda taramalardan falan da nasiplenen bölümler, bana Skinless’in -karambol balyoz metal dalındaki en iyi albümlerden olan- Trample The Weak, Hurdle The Dead’ini anımsatıyor (bu albüme de duvardan duvara death metalcilerin kulak kabartmasını yine laf arasında tavsiye ederim).

Albümün; hem grubun önceki işleri arasında, hem de grindcore tarzının genelinde öne çıkan en büyük özelliği, şarkı yazımı. Albümün geneline hâkim olan grindcore rifleri, acımasız blast’lar ve d-beat’ler tam da olması gereken yerlerde kâh “belden kafa sallatan” hardcore breakdown’larıyla, kâh Entombed groove’larıyla kesilip dinleyiciye soluk almak için zaman tanırken, bu bölümlerdeki riflerin kalitesi sayesinde on sekiz şarkılık albümün büyük bölümü birkaç dinlemeden sonra kulakta yer yapıyor. Yine grindcore albümlerinde pek alışık olmadığımız bu durum da Cycles’ın istisnai durumunu adeta gözler önüne seriyor.

Bütün bu faktörler bir araya getirilince, ortaya benim gibi “az grindcore sevenler” için dinlemeye doyulmayan bir öfke patlaması çıkmış. Hâlihazırda sosyal ve politik konulardan bahseden sözlere ve hızlı müziğe, balyoz etkisi yapan groove bölümlerin de eklenmesiyle ekstrem müzik seven herkesin içini, kaldırım köşesinde kafa tekmeleme isteğiyle doldurup taşırıyor “Cycles”.

Yazıda bahsettiğim değişimler nedeniyle “Exit”in yeri ayrı, “Cycles”ın yeri ayrı olmalı. O yüzden “Cycles” vesilesiyle, dinlememiş olanlara “Exit” albümünü de en az bunun kadar gazla öneriyorum. Ancak “Cycles”, daha katmanlı, tempo değişimli ve death metal brutalitesine sahip bir grindcore düşleyenler için biçilmiş kaftan.

MORBID ANGEL’da zorunlu oyuncu değişikliği

Saturday, March 20th, 2010

“I” harfiyle başlayacak yeni albümünün hazırlıklarını sürdüren MORBID ANGEL, şu anki durumuyla ilgili bir açıklama yaptı.

Grup, davulcu Pete Sandoval’ın uzun süredir muzdarip olduğu sırt ağrılarından dolayı ameliyat olacağını, bu yüzden de bir süre grupla birlikte olamayacağını söyledi.

Bu sebepten dolayı yeni MORBID ANGEL albümünde davulları, pek çok gruptan tanıdığımız Tim Yeung üstlenecekmiş.

Sandoval’ın omurgasıyla ilgili olan sorunu yüzünden grubun albüm sonrasında çıkacağı turnelerde yer alması da zor gözüküyormuş.

Geçmiş olsun diyor, bir de Tim Yeung patlatıyoruz:

JEFF LOOMIS eğitim DVD’leri yakında çıkıyor

Saturday, March 20th, 2010

Rock House, NEVERMORE gitaristi JEFF LOOMIS’in eğitim DVD’lerini Mayıs ayı civarında çıkaracağını açıkladı.

İki DVD’den oluşacak eğitim seti, 40 farklı tekniğin çalınmasını içeren dersleri, röportajları ve LOOMIS’in canlı performanslarını içerecekmiş.

Bir de trailer var elimizde:

Trailer kesmedi diyorsanız:

DAVE MUSTAINE’den büyük laflar

Friday, March 19th, 2010

DAVE MUSTAINE, geçen hafta kendisiyle yapılan bir röportajda sorulan “Big Four Amerika’ya da gelecek mi” sorusuna, pek çok kişiye ilginç gelecek bir cevap vermiş.

Aşağıdaki videolardan da görülebileceği üzere (bu soru ikinci videoda soruluyor) MUSTAINE, “Amerika’nın en büyük dört metal grubu olarak Big Four’daki dört grubu sayıyorlar (METALLICA, MEGADETH, SLAYER, ANTHRAX). Aslında biz dünyanın en büyük dört metal grubuyuz. Başka kim var ki? IRON MAIDEN mı? LED ZEPPELIN mi? BLACK SABBATH mı? AC/DC mi?” şeklinde başladığı konuşmasını, bu isimlerin bir önceki jenerasyon olduğunu söyleyerek toparlamaya çalışıyor. MUSTAINE’in bahsi geçen grupları tek tek açıklarken sıra IRON MAIDEN’a geldiğinde çark ettiği ve konuyu kapattığı gözleniyor (4.35-5.10).

Buyrun:

AETERNAM – Disciples of the Unseen

Friday, March 19th, 2010

Ömer Kuş

Bugün ağırlayacağımız konuk ilk albümlerini Şubat 2010’da çıkarmış olan yepyeni bir grup: AETERNAM. Ekstrem metalini Ortadoğu ezgileri yedirilmiş biçimde sevenler, NILE, MELECHESH, BEHEMOTH, Orhan Gencebay hastaları; “Disciples of the Unseen” yeni favori albümünüz olabilir.

Grup bayağı yeni, 2007 yılında kurulmuşlar ve hiç vakit kaybetmeden şarkı yazımına girişmişler. Grubun kurucusu Achraf Loudiy aslen Faslı, 2007’de Kanada’ya yerleşiyor, burada müzisyen arayışına giriyor ve diğer elemanlarla tanışıyor. Müzikteki Ortadoğu etkisinin kendisinden kaynaklandığını söylemek de abes olmaz herhalde bu durumda. Zaten kendisinin dinlere ve özellikle İslam’a karşı bir tavrı var, şarkı yazarken de önce şarkı sözlerini tasarlayıp onlara göre şarkı oluşturma yolunu seçiyormuş. İncelemesini okumakta olduğunuz albüm aslında 2009 yılında tamamlanmış, birkaç şarkı myspace adreslerine konulmuş ve yerel medyada bir kritik yazılmış hakkında. Bu kritiği bir şekilde okuyan ve şarkıları dinleyip etkilenen Metal Blade, AETERNAM’ı bünyesine katmış. Albüm de onların aracılığıyla Şubat 2010’da piyasaya çıktı ve okuduğum her yerde çok iyi tepkiler almış durumda ve bunu kesinlikle hak ediyorlar.

Şimdi Ortadoğu etkili death metal dedik ama şunu bir kere açık açık söyleyelim. Bu albüm çatır çatır bir death metal albümü. O ne demek oluyor diye soruyorsanız, yani yerel enstrümanlar falan müziğe hakim bir yapıda değil. Hatta intro ve arada nefes almanızı sağlayan enstrümantal şarkı Iteru hariç gitar-bas-davul üçlüsünden pek sapmıyor grup. Ortadoğu etkisi ise tabii ki riflerde, sololarda ve işlenen temalarda hissediliyor ve grup hepsini başarıyla müziğe yedirmiş.

Grup, melodik ve brutal death metali çok iyi bir şekilde harmanlayarak kanımca her iki türün dinleyicilerini de tatmin edecek bir müzik çıkarmış ortaya. Hamunaptra gibi yardıran şarkılar da var, Coronation of Seth gibi orta tempolu, akılda kalıcı ve melodik rifler barındıran şarkılar da. Bunun üzerine bütün şarkılarda varlığını hissedebildiğimiz ve biz Türk insanının kanını kaynatan Ortadoğu etkisi de eklenince baştan sona keyifle dinlenen bir albüm çıkıyor ortaya. Çok denyo bir karşılaştırma olacak farkındayım ama fikir vermesi için söylüyorum, bu albümü BEHEMOTH’un son albümü “Evangelion”dan çok daha keyifle dinledim. Tarzları tabii ki farklı, AETERNAM onlar kadar kaotik ve “surata çarpan” tarzda death metal yapmıyor, ama dedim ya işte bir fikir versin, heyecanlandırsın sizi, albümü dinlemeye itsin. Ama özellikle Achraf’ın vokallerinin Nergal’i zaman zaman fazlasıyla andırdığını belirtmekte fayda var.

Albüm boyunca rifler gerçekten başarılı. Bir şekilde “sulu” olmadan ve aşırıya kaçmadan akılda kalıcı olabilmeyi başarmış gençler. Şarkının ruhuna uyan melodik sololar da cabası.

Davul kullanımı da gerçekten çok başarılı, söylemeden geçmemek gerek. “Bunu çalan insan olamaz” geyiğine girmeyeceğim zaten o kadar abartı değil, ama hem yavaş hem hızlı kısımlarda müziği bir kat yukarıya taşımış ve albümün agresif sound’unu korumasını sağlamış.

Bu arada prodüksiyonun da gayet keskin olduğunu ve basların biraz gömülmüş olması dışında çok başarılı olduğunu söylemek istiyorum. Zaten iyi olan gitar rifleri bu başarılı prodüksiyonla birleşince tadından yenmez (ya da dinlenmez) olmuş.

Metal-Archives sitesinde ilginç bir şekilde “Symphonic/Folk Death Metal” olarak gösterilmiş grup. Çok yanlış yönlendirici olmuş bence. Malum senfonik diyince insanların aklına ne bileyim, THERION, EPICA gibi gruplar gelir ki AETERNAM’la alakası bile yok bu grupların. Yerli yerinde kullanılmış klavye ve çok nadir olan koro vokaller dışında senfoniklik adına pek bir şey göremedim ben albümde. Klavye de dediğim gibi öyle diğer enstrümanların önüne geçmemiş hiçbir zaman. Ben grubu kısaca olmasa da “Ortadoğu etkili, melodik death metal ile death metal arasında gidip gelen metal” olarak tanımlıyorum. Evet.

Son olarak albümde dikkat edilmesi gereken şarkılar olarak, ağızlara sakız olmaya pek müsait temiz vokalli nakarat bölümüyle bu kışa damgasını vuran Coronation of Seth, Circle in Flames, Ouroboros ve Angels Horned’u gösterebilirim.

Grup bu ilk albümüyle daha önce yapılmamış bir şeyi yapmıyor ama çok başarılı ve umut verici bir albümle ortamlara giriyor. Şimdiden bu sene çıkan en başarılı gruplardan biri olarak gösterilen (sanırım ben de “2010 yılında keşfedip hastası olduğum gruplar/albümler” listesinin ilk üyesini buldum) AETERNAM bir sonraki albümü üzerinde çalışmaya başlamış bile. Umarım “Disciples of the Unseen” kadar başarılı olur. Her türden death metal severin bir şans vermesi gerektiğini düşünüyorum bu albüme. Esen kalın.

AVANTASIA’dan yeni klip

Friday, March 19th, 2010

AVANTASIA, yeni çift albümünden “Dying For An Angel” adlı parçanın klibini yayınladı.




Görüleceği üzere klipte, albümdeki konuklardan SCORPIONS vokalisti Klaus Meine de bulunmakta. Albüm derken, aynı gün çıkacak iki albümden bahsettiğimizi de hatırlatalım. “The Wicked Symphony” ve “Angel Of Babylon” adlı albümler ayrı ayrı veya aşağıdaki gibi özel bir kutuda, birlikte alınabiliyor.

MIKAEL ÅKERFELDT’ten önemli açıklamalar

Thursday, March 18th, 2010

Mikael Åkerfeldt; OPETH’in geleceği, yeni albüm ve hayranlarla ilişkiler konularına dair çeşitli açıklamalar yaptı.

Sözlerine “God of War için yazdığım şarkıya ilişkin gelen yorumlar, bazı hayranlarımızın bizi hâlâ anlayamamış olduğunu fark etmemi sağladı” diye başlayan Akerfeldt, konuşmasına şöyle devam etmiş: “Şarkının oyunun havasına ve konseptine uymadığı şeklinde eleştiriler var. Sanki biz OPETH olarak kariyerimizin herhangi bir döneminde başka herhangi bir şeyin konseptine uymaya çalışmışız gibi! Benden bir OPETH şarkısı yazmamı istediler, ben de yazdım. Oyuna uymuş uymamış, umurumda değil.”

Akerfeldt, müziğe şu anki bakış açısı ve bir sonraki OPETH albümüne dair de şunları söylemiş:

Şu anda geçerli olan müziklerden aşırı derecede baymış durumdayım. Metal şarkılarındaki klasik beste yapıları canımı o kadar çok sıkıyor ki yakında oturup ağlayacağım. Yeni OPETH albümü beste anlamında akışkanlıktan tümüyle uzak olacak gibime geliyor. Tümüyle dağınık, formüllerden uzak bir şey olacak, çünkü hem ben, hem de grup olarak bugünlerde bu tarz şeyleri ilginç buluyoruz. Tamamen karmakarışık bir şey olmasını istiyorum.

Bir hayli acınası (iyi anlamda) ve rahatsız edici, on dakikayı aşan bir şarkı yazdım. Yeni albüme girer mi bilmiyorum ama yeni yaklaşımımızın bu yönde olacağı kesin.”

Akerfeldt son olarak da OPETH hayranlarına seslenmiş:

“Şu andan itibaren OPETH’in yapacağı şeyler hakkında ne düşüneceğinizi kestiremiyorum. “Damnation” sayısız hayran tarafından yerden yere vurulduğundan beri hayranların ne düşündüğünü umursamıyorum. Yeni işlerimiz için ne düşüneceksiniz, bekleyip göreceğiz.

Yıllar boyunca bize verdiğiniz destek için teşekkür ederiz, ama hepinizi memnun edeceğimize dair de bir söz veremem tabii ki; biliyoruz ki işler böyle yürümüyor.”

CIRCLE II CIRCLE yeni albümünü duyurdu

Thursday, March 18th, 2010

Eski SAVATAGE vokalisti Zak Stevens’ın grubu CIRCLE II CIRCLE, yeni albümünü yıl sonunda çıkarıyor.

Adı “Consequence of Power” olarak açıklanan albüm bir konsept albüm olacakmış ve…

Ve’si yok. Şimdilik bu kadar.

Diğer bir not olarak, Stevens geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda, SAVATAGE’ın tekrardan birleşip turlama ihtimali nedir sorusuna, “Böyle bir şeyi maddi olarak karşılayabilecek birileri varsa ve gerekli ortam sağlanırsa neden olmasın” şeklinde cevap vermiş.

DISPARAGED – The Wrath of God

Thursday, March 18th, 2010

“İsviçre’den babam çıksa dinlerim” demeyi çok isterdim, ama İsviçre’nin metal arenasına genel olarak çok da katkısı olduğu söylenemez. Say deseler en fazla birkaç grup sayabilirim. Celtic Frost, Coroner, Eluveitie, Messiah, Gurd, Krokus. İşte şimdi bunların arasına Disparaged’ı da ekleyebilirim.

İsviçreli grup Disparaged, üçüncü albümünü geçtiğimiz yıl yayımladı. Hâliyle o kadar albümün arasında kaynadı tabii. Ben de yeni dinleme fırsatı buldum. Bu yazıyı da albümün gazına geldikten sonra yazıyorum zaten. Öncelikle şunu belirteyim; grup saf bir death metal icra ediyor. Bir hayli saldırgan ve vahşi bir müzikleri var. Underground tavırlarından dolayı şu ana kadar adlarının pek duyulmamış olması çok normal. Davulcularının isminin “Deniz Lebovci” olduğunu öğrendiğimde, “Acaba Türk asıllı mıdır nedir?” diyerekten biraz araştırma yapmıştım ve o şekilde de grubu dinlemeye başladım.

“The Wrath of God”, on bir şarkıdan oluşan ve kırk dokuz dakikalık süresiyle yeterince doyurucu bir death metal albümü. Genelde verse kısmında gazı kökleyen, headbang yapmaya bayağı müsait riflerle ilerleyen gitarlara blast beat’ler eşlik ederken, bazen de melodikleşen gitarlar onu tamamlayan çift kroslar ile güzel bir atmosfer yaratıyor. Boru gibi bas tonları da cabası.

Bodoslama şarkılar da, daha melodik olanlar da bana grubun tümüyle özgün olmadığını düşündürtse de, sonuçta ortada baştan savma olmayan, oturaklı bir albüm olduğu hissini uyandıran bir sunum var.

Albümde önce çıkan şarkılar; Tales of Creation, solosu bir yerden tanıdık gelen gaz küpü Under Foreign Flag, Reborn, nakaratında bir an Amon Amarth dinliyormuş havası uyandıran Bringer of Death ve albümle aynı isimdeki The Wrath of God. Prodüksiyon açısından dinleyenin pek bir sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum; çünkü albüm cillop gibi bir prodüksiyona sahip (Jacob Hansen).

“Wrath of God”dan daha fazla bahsedip (tabii burdan uzun yazmak kötüdür gibi bir şey çıkarmıyoruz) dinleyecek olanların alacağı olası hazzı düşürmek gibi bir niyetim yok. O yüzden kısa kesiyorum. Orijinal değil ama keyif veren, kudurtan bir albüm. Yürüyerek gideceğiniz yere olan mesafeyi kısaltmak istiyorsanız, reçeteniz belli. Saldırın!

İhsan DÜNDAR

DIO iyileşiyor

Thursday, March 18th, 2010

Mide kanseri teşhisiyle uzunca bir süredir tedavi gören RONNIE JAMES DIO’nun kanseri yenmek üzere olduğu açıklandı.

DIO’nun eşi ve menajeri Wendy, yaptığı açıklamada “Ronnie yedinci kemoterapi seansından da başarıyla çıktı ve doktorlar tümörün belirgin şekilde küçüldüğünü söylediler. Kontroller için iki haftada bir hastaneye gidiyorduk, artık üç haftada bir gelmemizin yeterli olacağını söylediler” demiş.

Neşe doluyor insan.

(Hatırlatma için heat’e teşekkürler.)

ANNIHILATOR yeni albüm detaylarını açıkladı

Thursday, March 18th, 2010

Kanada’nın en önemli gruplarından ANNIHILATOR, 17 Mayıs’ta piyasaya çıkacak yeni albümünün detaylarını açıkladı.

Annihilator“ın detayları şöyle:

01. The Trend
02. Coward
03. Ambush
04. Betrayed
05. 25 Seconds
06. Nowhere To Go
07. The Other Side
08. Death In Your Eyes
09. Payback
10. Romeo Delight

SLASH’ten yeni albüm tadımlıkları

Wednesday, March 17th, 2010

SLASH, kendi ismini taşıyan solo albümündeki şarkılardan otuzar saniyelik parçalar yayınladı.

“Slash”in detayları şuradan görülebilir.

Albümden “By the Sword” adlı parça şuradan dinlenebilir.

Yorulanlar şurada dinlenebilir.

ARKONA’dan yeni klip

Wednesday, March 17th, 2010

Rusya’nın en meşhur gruplarından ARKONA, son albümü “Goi Rode Goi!” den “Liki Bessmertnykh Bogov” adlı şarkıya klip çekti.

Kara ikliminin zorluklarından yakınan “Liki Bessmertnykh Bogov”, ARKONA’nın albüm için çektiği ikinci klip. İlki de aşağıda:

GRAND MAGUS yeni albüm detaylarını açıkladı

Wednesday, March 17th, 2010

İsveç’in popülaritesi giderek artan gruplarından GRAND MAGUS, ilk haberini şurada verdiğimiz yeni albümü “Hammer of the North”un detaylarını açıkladı.

01. I, The Jury
02. Hammer Of The North
03. Black Sails
04. Mountains Be My Throne
05. Northern Star
06. The Lord Of Lies
07. At Midnight They’ll Get Wise
08. Bond Of Blood
09. Savage Tales
10. Ravens Guide Our Way

Kapağını, DISSECTION’dan ENSIFERUM’a, AT THE GATES’ten WINTERSUN’a pek çok grubun kült olmuş kapağından sorumlu olan Kristian Wåhlin’in (Necrolord) yaptığı albüm yaz civarında bizlerle olacak.

GORGUTS – Obscura

Wednesday, March 17th, 2010

Kaç günden beri düşünüp duruyorum önce Morbid Angel’ın “Covenant”ı mı yazsam yoksa “Obscura”yı mı diye. En sonun karar verip “Obscura”yı yazayım lan” deyip iş başına koyuldum.

Şu death metal aleminde kontrolümü kaybetmeme neden olan ve her albümünü başarılı bulup ağır fanı olduğum bikaç grup varsa, birisi Gorguts’tur (Diğeri de Immolation sanırım, zorlasam bir iki tane daha çıkar anca). Ve hak ettiği değeri göremeyen bir gruptur ona yanarım.

“Erosion of Sanity” sonrasında grubun beyni Luc Lemay tek başına kalınca, “Obscura” için eleman arayışına girmiş, gitarist olarak Purulence’den Big Steeve’i , bas gitarist olarak da Damaged’den Steve Cloutier’ı bulup şarkı yazımına başlamış. Geçiçi olarak bulduğu birkaç bateristle idare etmiş, çoğu zaman bateristsiz kalmışlar. Sonra bir şekilde bateri işini de halledip hemen çalışmalara başlamışlar. Tabii Roadrunner Records grupla yeterince ilgilenmeyince resti çekip Olympic Records ile anlaşmışlar.

“Obscura”, “obscure” ve “obscuration”dan geliyor, yani karanlık, belirsiz, tarif edilemeyen gibi çeşitli anlamları var. Dinlerken insana hissettirdiği de anlamının karşılığı gibi.

Albümü anlatmak bir hayli zor. Eğer Amerikalı filan olsaydım “this album is sick” ya da “best album evar” der geçerdim. Ama değilim…

Kısaca özetlersek; aşırıya kaçmayan teknik, kompleks, iç karartıcı, beyinde önce hasar meydana getiren, sonradan uyarıcı etkisi yapan, keşfedilmeyi bekleyen notalar ve riflerle dolu, caz etkili deneysel bir death metal.

Yine de uzun olarak da açıklamayı tercih ederim.

İlk olarak lirikal konsept ve şiirsel olarak yazıma hayran kalmamak elde değil. Konsept; meditasyon, astral seyahat, beden ve ruhun ayrılması (bu da astral seyahat oluyor galiba?), aydınlanma ve ölümün iyi taraflarını göstermek gibi çeşitlilikler gösteriyor. Liriklerin çoğu (tamamı da olabilir) gitarist Big Steeve’e ait (kendisi meditasyon, Budizm gibi şeylerle pek ilgiliymiş) ait.

Kayıt, miks, prodüksiyon kalitesi teknolojinin yeni yeni gelişmeye başladığı yıllara göre muazzam. Her enstrümanı ayrı ayrı, net şekilde duyabiliyorsunuz.

Özellikle baterist Patrick ve basçı Steve (bu adam nasıl bu kadar az tanınmış ve ismi hiçbir yerde geçmiyor anlamıyorum) muazzam iş çıkarmış. Baterist arkadaş yani Patrick Robert on yıldır caz çalıyormuş gruba dahil olmadan önce, böylelikle bütün yeteneklerini sergilemiş.

Şarkı yapıları inanılmaz karışık, bi nevi uyumsuz melodiler bütünü, çoğu zaman yavaş tempo ve kompleks. Rif üstüne rif hatta onun üzerine yine rif olarak gidiyor. “Erosion of Sanity”de fazlaca kullanılan piyano bu albümde maalesef yok. Onun yerine Earthly Love’da Luc Lemay keman çalmış. Dikkat çeken diğer kısım da vokaller. Brutal vokal yerine ikili screech vokal kullanılmış. Steeve önceki grubunda vokalleri yaptığından Luc Lemay’a “Ban-jerr abi bu albümde ben söyleyim mi he?” diye sormuş ama Luc bunu reddedip “Gel biz beraber söyleyelim en iyisi” demiş ve olayı arayı bozmadan halletmiş.

Şarkıları teker teker incelemektense daha kısa ve öz geçeceğim. Kesinlikle üç beş dinlemede anlaşılacak türden değiller. Aslında ayırmak istemem ama Obscura, Nostalgia, Earthly Love, Faceless Ones albümün şaheser niteliği taşıyan parçaları. Clouded, La Vie Est Prelude, Sweet Silence, Rapturous Grief gibi şarkılar ise dinlemesi daha zor, melankoliye sürükleyen, artık bitsin diye beklerken bitince tekrar dinleme isteği uyandıran parçalar.

Açıkcası bu albümü diğer hiçbir grupla ya da albümle karşılaştırmak istemem ama Atheist, Cynic gibi caz ve teknik ağırlıklı gruplarla karşılaştırılırsa “Obscura”nın yanında onlarınki kelebeğin ata olan sevgisi kadar kalıyor.

“Obscura”, Türk kızlarının tek kötü tarafının iyi niyetleri olması kadar mükemmel ve kusursuz. Benim “en iyi albüm” ödülüm “Obscura”ya gidiyor.

Exorsexist

1349′dan yeni şarkı

Wednesday, March 17th, 2010

1349, son haftalarda bağırırcasına duyurduğu yeni albümü “Demonoir“ın açılış parçası “Atomic Chapel”ı myspace’ine koydu. Ayağınıza getirelim dedik.

ÖZGÜR NAİR’den yeni single
DARK TRANQUILLITY bir şarkı daha sundu
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.