# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

CANDLEMASS DVD detaylarını açıkladı

Friday, March 26th, 2010

CANDLEMASS, 23 Nisan’da piyasaya sürülecek yeni DVD’si “Ashes To Ashes – Live“ın detaylarını açıkladı.

Şöyle bir güzellik bizleri bekliyor:

Sweden Rock Festival 2009:

01. Dark Are The Veils Of Death
02. Samarithan
03. If I Ever Die
04. Hammer Of Doom
05. At the Gallows End
06. Emperor Of The Void
07. Bleeding Baroness
08. A Sorcerer’s Pledge
09. Solitude
10. Kill The King (RAINBOW cover’ı)

Atina konseri (2009):

01. Mirror Mirror
02. Samarithan
03. At The Gallows End
04. If I Ever Die
05. Hammer of Doom
06. Dark Are The Veils Of Death
07. Demon’s Gate
08. Emperor Of The Void
09. Man Of Shadows
10. Bleeding Baroness
11. Tears
12. A Sorcerer’s Pledge
13. Demon Of The Deep
14. Solitude

İçinde yarım saatlik bir de röportajın bulunacağı DVD’nin bugün yayınlanan trailer’ı da aşağıda.

CANNIBAL CORPSE’dan yeni klip

Thursday, March 25th, 2010

CANNIBAL CORPSE, son albümü “Evisceration Plague“den “Priests of Sodom”a çektiği klibi yayınladı.

Başka da bir şey olmadı.

NEVERMORE’dan yeni albüm kapağı ve ilk notalar

Thursday, March 25th, 2010

NEVERMORE, 31 Mayıs’ta çıkaracağı yeni albümü “The Obsidian Conspiracy“nin kapağını açıkladı.

Bununla da kalmayan grup bir de teaser yayınladı.

KIVIMETSÄN DRUIDI’den yeni şarkı

Thursday, March 25th, 2010

Şuradan duyurduğumuz yeni albümü “Betrayal, Justice, Revenge”in çıkmasına kısa bir süre kalan KIVIMETSÄN DRUIDI, albümden “Seawitch And The Sorcerer” adlı parçayı tüm dünya çocuklarının kullanımına açtı.

Grubun en az üstteki kadar çılgın yeni promo fotoğraflarını şuradan görebilir, bahsi geçen parçayı da aşağıdan dinleyebilirsiniz.

BURZUM – Belus

Thursday, March 25th, 2010

Burzum müziği hiçbir zaman kompleks ya da sürprizlerle dolu olmadı. Kamera dostu yüzü ve vukuatını bir kenara bırakalım, tekdüzelik ve kalitesiz sesler yığını ile asla bir sanatçı hem onun kadar underground kitleye hitap edip hem de bu denli ünlü olmayacak. Yahudisinden Afyonlu taşfırın ustalarına kadar dil uzatmadığı kalmadı, üstelik belki bizleri tanısa bizden nefret ederdi. Ama yapacağını yapmış, beni de bu ilgilendiriyor.

Satanizmin popüler olduğu bir ortamda toyluğuna rağmen paganizme yönelmesi, onun yıllardır koruduğu “alayına muhalefet” tutumunun çıkış noktası. Tüm açıklamaları ve sanatsal girişimleri de bu yolda son derece tutarlı hareketler. Şu saatte çıkıp azınlık haklarını savunan bir sivil toplum kuruluşuna katıldığını söylese hiç birimize yaranamayacağı gibi, halihazırda yeterince dışlanmış olduğu black metal ortamından da tek yönlü bir biletle ayrılmış olur.

Albüm İskandinav mitolojisini konu alı… Hayır olay çoktan bunu aştı, adam ne zamandır ustası olduğu kozmolojinin ayrı katmanlarını ele alıp yoğun bir hissiyatla çalıyor, söylüyor, enstrümantal parçalara bile hikaye yazıyor. “Yazarlık” yönü de kuvvetli olan çok kültürlü bir yurtsever kendisi. Belus ise Filosofem’den bu yana gitarı eline almamış olan Vikernes’in endişeleri ortadan kaldırdığı, oldukça tatmin edici bir çalışma. Albüm kapağı da bu merakı ve albümün yanı sıra Vikernes’in hikayesini de resmediyor. Albümün çıktığı şirket Byelobog’un kelime anlamının, albüm için açıklanan ilk isim olan Den Hvite Guden yani Beyaz Tanrı olması da önemli bir ayrıntı. Belus ise bu ismin aksine özel isim.

Varg, albümünün giriş parçasındaki ilginç sesin Loki’nin örse inen çekici olduğunu beyan etmiş. Fakat ben daha çok düşüncelere dalmış birinin cam masa üzerinde sektirdiği bir pinpon topunun çıkarabileceği bir ses olduğunu düşünüyorum. Yine de alışılmışın dışında bir giriş parçası olduğu için hoş. Thrashe yaklaşan riflere sıkça rastlayabileceğimiz albümün parçaları, ilk birkaç dinlemede bile akılda kalma özelliğine sahip. Şimdilik en tuttuğum parça olan Keliohesten, nazarımda en olgun Burzum parçalarının başında yerini aldı. Kayıt boğuk olsun diye müzisyenlerin tonla para dökmek durumunda olduğu bir çağdayız, Varg da boğukluğu ihmal etmeden, ince bir modernleşme yoluna gitmiş. Boğukluktan sıyrılabilen tiz gitar ve ziller o küflü paslı soundun arasında parlıyor. Drum machine’den davula terfi edilmesi de çok büyük bir artı değer katmamakla beraber doğru bir adım.

Daha geniş bir yelpazede sunduğu vokalin yüksek perdelerde gezindiği anlarda, her zamankinden çok daha oturaklı ve Viking usulü bir icra duyuyoruz. Koro olayına bile girmiş. Black metalde genelde babası meçhul çocuk muamelesi gören bas ise ne mutlu ki mevcudiyetini gayet kıvamında hissettiriyor. Hele bir de gıcırdayan gitar teli detayı var ki, yer yer zevkten sırıttığım söylendi dinlerken. Parçalara hakim olan tekrar kavramı sanıldığı kadar ürkütücü ve itici bir durum değil, 6-8 saniyelik döngü deyip geçtiğimiz melodiler aslında bir kaç büyük döngünün dişlileri ve büyük resim aslında hiç de tekrar içermiyor. Öte yandan doğu bloğu ülkelerinden çıkan ve ülkemizde pek tanınmayan grupların üslubuna benzeyen anlar yakalamaktayım, tam ifade edememekle birlikte fark etmiş olan varsa ve bunu paylaşırsa sevinirim.

Belus’un diskografideki en renkli (beyaz, titan beyazı, çok açık gri…. siyah) albüm olduğu söylenebilir. Zira son dönemin gözdesi thrash & black harmanından tutun da, black metalin yumurtasını çatlatan bir civciv olduğu dönemlerde Avrupa’yı kasıp kavuran gotik/endüstriyel ritimlere kadar değişik mevzuların yer aldığı bir çalışma. İlk husus pek tabii ki öncelikle Darkthrone’u akla getiriyor, bu bağlamda Varg’ın son röportajında ifade ettiği DT sempatisinin sadece grubun ne kadar delikanlı olduğundan kaynaklanmadığı sonucuna varabiliriz. Burzum kısa vadede Darkthrone’un çaldığı telden çalacakmış gibi gözüküyor, karşımızda 11 sene önce dünyayla ilişkisini kestiği anda saatini durdurup zihnini ve gelişimini donduran bir adam yok. Demo dönemlerinde yazılmış olan ve albümde yer alan iki parçada bile gayet 2000’lerin ikinci yarısı hissi var. Arada çıkarmış olduğu eserleri ister istemez birer “buradayım, döneceğim” çığlığı olarak algılamaktaydım. Ama cidden beklediğim bunun gibi bir şeymiş, gün olmuş devran dönmüş. Dinledikçe daha fazla tat vereceğinden eminim

Norveçli onyüzbinmilyon grup her sene 5 defa köklere dönüp 10 defa yeniliklere yelken açabilir. Hepimiz yılansı fareler olabiliriz, bazılarımız metalin ne olduğunu bile bilmiyor olabilir. Ama şunun da artık dikkate alınması lazım: Burzum’u beğenmemenin modası geçti. Burzum’a “ırkçı” olduğu için sövmek zaman aşımına uğradı. Dünyanın dönüp dönmediğini tartışmaktan daha verimli değil bunları yapmak. Tam altı yıl önce Ankara’da bir pasajda bana Emperor ve Burzum tişörtlerini gösterip “hangisi?” diye soran çocuğa gözlerimi devirip ortamdan derin bir bıkkınlık hissiyle kaçtığımı hatırlıyorum.

Belus, Burzum albümleri arasında çıtayı kesinlikle yükselten bir eser. Onca yılın ardından daha iyisi gelebilir miydi, bunu bilebilmek için bence onun yaptıklarını ve sonuçlarını tatmamız gerekir, bunu da kimse kimse için dilemez sanırım. Fikirlerinin, müziğiyle alakası olmadığını açıkça ifade eden bu adamı hepimiz temelli temelsiz eleştiriyoruz, yer yer takılıyoruz ama bu bir sanat ürünü ve hamurunda onun muhtemelen asla paylaşmayacağı ayrıntılar var. O ne derse desin, bir sanatçıyı soyu ya da cinsel yöneliminden ötürü dinlememezlik/izlememezlik etmeyeceğim gibi, politik görüşünden ötürü de kendimi duyularıma hitap eden sanatından mahrum etmem.

LENG TCH’E yeni albüm detaylarını açıkladı

Thursday, March 25th, 2010

Belçikalı grindcore grubu LENG TCH’E, yeni albümü “Hypomanic“i 24 Mayıs’ta çıkarıyor.

İçerik de şöyle:

01. Wirehead Imbeciles
02. A.men
03. The Stockholm Malevolence Project
04. World State Abomination
05. Refined Torture
06. Misleading Innuendos
07. Obiter Dicta
08. Death’s Head Cockroach
09. Totalitarian
10. Anthropocentric Suicide
11. Silence Is Better Than Unmeaning Words
12. Violence Does Even Justice
13. Corrosive Rotgut
14. Perfervid Odyssey

Grup, adını uzun yıllar önce Çin’de kullanılan “1000 Kesikle Ölüm” adlı bir işkence ve öldürme tekniğinden alıyor.

KURBAN’dan yeni albüm

Thursday, March 25th, 2010

Ülkemizin önemli rock gruplarından KURBAN, yeni albümü “Sahip”i geçtiğimiz günlerde çıkardı.

Albümün detayları şöyle:

1. GÜNEŞ
2. İFRİT
3. SAHİP
4. SOYKIRAN
5. HAKİM
6. YOBAZ
7. DAS MOTİV
8. MESİH
9. SON EMİR
10. MİSAFİR
11. ATEŞ VAR MI?

Albümden “Soykıran” adlı şarkıyı grubun sitesinden dinleyebiliyoruz.

SLASH’ten 6 yeni şarkı

Thursday, March 25th, 2010

SLASH’in yeni albümü “Slash“ten altı adet parça, çeşitli mecralarda yayınlandı.

Dördü şurada:

“Ghost”
“Crucify The Dead”
“Starlight”
“I’ll Hold On”

İkisi de şurada:

ICED EARTH’ten “Something Wicked” box set’i

Wednesday, March 24th, 2010

ICED EARTH, “Something Wicked This Way Comes” destanının ikinci ve üçüncü safhalarını içeren “Framing Armageddon” ve “The Crucible of Man” albümlerini, birtakım başka materyalle birlikte bir box set olarak sunuyor.

26 Nisan’da piyasaya çıkacak ve 10,000 adetle sınırlı setin içeriği şöyle:

Digipak CD – “Framing Armageddon”

01. Overture
02. Something Wicked (Part 1)
03. Invasion
04. Motivation of Man
05. Setian Massacre
06. A Charge to Keep
07. Reflections
08. Ten Thousand Strong
09. Execution
10. Order of the Rose
11. Cataclysm
12. The Clouding
13. Infiltrate and Assimilate
14. Retribution Through the Ages
15. Something Wicked (Part 2)
16. The Domino Decree
17. Framing Armageddon
18. When Stars Collide (Born is He)
19. The Awakening

Digipak Single – “Overture Of The Wicked”

01. Ten Thousand Strong
02. Prophecy (Vokalde Tim “Ripper” Owens)
03. Birth of the Wicked (Vokalde Tim “Ripper” Owens)
04. The Coming Curse (Vokalde Tim “Ripper” Owens)

Digipak CD – “The Crucible Of Man”

01. In Sacred Flames
02. Behold The Wicked Child
03. Minions Of The Watch
04. The Revealing
05. A Gift Or A Curse
06. Crown Of The Fallen
07. The Dimension Gauntlet
08. I Walk Alone
09. Harbringer Of Fate
10. Crucify The King
11. Sacrificial Kingdoms
12. Something Wicked (Part 3)
13. Divide Devour
14. Come What May
15. Epilogue

Digipak Single – “I Walk Among You”

01. I Walk Alone
02. Setian Massacre (Vokalde Matt Barlow)
03. The Clouding (Vokalde Matt Barlow)

Bonus CD:

01. A Charge To Keep (Vokalde Matt Barlow)
02. Dark Saga (Live At Graspop Festival, 2008)
03. Iced Earth (Live At Graspop Festival, 2008)
04. Pure Evil (Live At Graspop Festival, 2008)

Diğer:

* 12 sayfalık kitapçık ve önceden yayınlanmamış fotoğraflar
* Poster

Bir de alakasız video koyalım tam olsun.

SAXON’dan DVD/belgesel detayları

Wednesday, March 24th, 2010

33 yıldır müzik yapmayı sürdüren İngiliz heavy metal grubu SAXON, uzun süredir beklenmekte olan belgesel/DVD’si “Heavy Metal Thunder”ın içeriğini açıkladı.

6 saatten fazla materyal içeren DVD’de durum şöyle:

* Heavy Metal Thunder – The Movie
* SAXON Live in Germany in 1981
* St George’s Day konseri 2008
* The Eagle & The Bomber – MOTÖRHEAD turnesi, ’79 – ’09
* On A Crusade – “Crusader” kayıtları sırasındaki röportajlar
* No Excuses – “Innocence Is No Excuse”un kayıtları sırasında çekilen arşiv görüntüleri
* Building The Labyrinth – “Into The Labyrinth”in kayıt süreci

DVD’nin bir süre önce yayınlanan trailer’ı da şöyle:

ROTTEN SOUND – Napalm EP

Wednesday, March 24th, 2010

Elbette ki “grindcore” muhabbeti yapılan bir ortamda, Napalm Death adının geçmemesi gibi bir vaziyet düşünülemez. Şüphesiz, onlarda bilenler için nice ibretler vardır.

Rotten Sound; kapağından, adından, yazı tipinden ve cover’lardan da gözümüze soktuğu gibi Napalm Death’ten ibret almakla yetinmeyip “ibadetimizi de yerine getirelim” temalı bir EP ile sevaba girmeye niyet etmiş.

Önceki albümlerde de bariz etkilerini gördüğümüz Napalm Death’in üç adet cover’ını içeren EP’de üç de yeni şarkı bulunuyor. Öncelikle onlara değinelim.

Relapse Records’un yolladığı promo EP’yi, Winamp’te “Cycles”ın arkasına eklediğim zaman, “Cycles”ın bitip “Napalm”ın başladığını fark etmedim bile, çünkü “Cycles” kritiğinde bahsettiğim prodüksiyon öğeleri, hiç değişmeden burada da kullanılmış. Yeni şarkılar olan Mindkill, Dead Remains ve Brainload’un da “Cycles”daki parçalarla hemen hemen aynı kalite ve çizgide olduğu, ancak ondaki “Entombed groove’u” olarak isimlendirdiğim bölümlerden ve breakdown’lardan yoksun olduğu göze çarpıyor. Tabii bu da parçaların daha direkt ve bodos olmasına yol açıyor. Üç şarkı için sorun olmasa da bütün bir albümün bu yapıda olması “Cycles”daki etkinin azalmasına neden olabilir. Bu şarkılardaki Napalm Death etkisinden bahsetmeme gerek olduğunu sanmıyorum ve cover’lara geçiyorum.

Albümdeki üç Napalm Death parçası, “Scum” albümünden The Kill, “Mentally Murdered” EP’sinden The Missing Link ve “Harmony Corruption”dan Suffer The Children… İlk bakışta üç şarkının da 1990 ve öncesi dönemden seçildiği göze çarpıyor. Tabii ki grindcore gibi bir tarzda cover müessesesinden fazla bir beklentiye girmemek lazım. EP’deki bu üç parça için Rotten Sound filtresinden geçmiş demek daha doğru olabilir. Orijinallerinden farklı olarak, daha düşük akortlu gitar ve yer yer daha ahtapotumsu davul kullanımından bahsedebiliriz. Özellikle düşük akort kullanımı, 90’lar dönemi riflerini bambaşka bir atmosfere taşıyabildiği için cover’ların en büyük farklılığının buradan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Diğer bir fark da yeni şarkılarda “Cycles”daki tonlar kullanılırken, cover’larda daha kirli bir sound’un seçilmiş olması. Vokaldeki hafif efekt de artırılmış -hatta bazı yerlerde abartılmış- ve sonuç olarak “lo-fi” tabir edilene yakın, daha düşük bütçeli bir sound elde edilerek Napalm Death’e yaraşır bir iş kotarılmış.

Hemen kapağa baktığımızda Napalm Death’in “Scum” albümünün kapağına yoğun göndermeler göze çarpıyor, hatta bildiğin baya aynısını yapmışlar. Farklı olarak, kuru kafaların yerini bolca haçın aldığı da dikkatlerden kaçmıyor. EP’nin adının Napalm Death logosunun “Napalm” bölümüyle yazılmasıysa bardağı taşıran son damla…

Unutmadan, EP’nin içinde Obscene Extreme festivalinde kaydedilmiş bir DVD olacağını da ekleyeyim. Relapse’in gönderdiği promoda bu DVD olmadığı için bu bölümü atlayıp sadede geliyorum.

“Cycles”ın çıkmasının ardından geçen iki yılda yeni albüm için krize giren dinleyiciye yatıştırıcı olması bakımından gerekli ve yeterli bir EP olmuş. İşbu EP, Napalm Death’in hakkını ödemekle beraber bir sonraki Rotten Sound albümü hakkında da bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Şüphesiz ki dinleyenler için bunda nice ibretler vardır.

hysteresis

HOUR OF PENANCE yeni albümünü tattırıyor

Wednesday, March 24th, 2010

İtalyan death metal grubu HOUR OF PENANCE, detayları şurada saklanan yeni albümü “Paradogma”daki tüm şarkılardan ufak klipler yayınladı. Alttaki yarman kapağa tıklayıp ulaşıyoruz.

SOULFLY’dan albüm detayları ve yeni şarkı

Wednesday, March 24th, 2010

Yeni albümü “Omen”ı şurada duyurduğumuz SOULFLY, albümün detaylarını bugün itibariyle açıkladı.

Standart kapak

Özel versiyon kapağı

01. Bloodbath & Beyond
02. Rise of the Fallen
03. Counter Sabotage
04. Jeffrey Dahmer
05. Lethal Injection
06. Great Depression
07. Mega-Doom
08. Kingdom
09. Off With Their Heads
10. Vulture Culture
11. Soulfly 7
12. Four Sticks (LED ZEPPELIN cover’ı) – Bonus
13. Refuse/Resist (SEPULTURA cover’ı) – Bonus, davullarda Max’in oğlu Zyon
14. Your Life, My Life (EXCEL cover’ı) – Bonus, davullarda Max’in oğlu Igor

Aha da yeni şarkı:

VARG VIKERNES’ten konuşulacak sözler

Tuesday, March 23rd, 2010

VARG VIKERNES, geçtiğimiz günlerde stereogum.com ile yaptığı e-mail röportajında, kendi hayran kitlesi ile Norveç’teki büyük black metal gruplarından bazıları hakkında dikkat çekici şeyler söylemiş.

Röportajdan bir çift alıntı yapalım:

STEREOGUM: Eşcinsel hayranların olmasıyla ilgili ne düşünüyorsun? Zenci hayranlar, Yahudi hayranlar, Hıristiyan hayranlar? Senin beyaz/Nordik/heteroseksüel/pagan görüşlerine sahip olmayan insanların da müziğinden hoşlanıyor olması, mesajını ulaştırmada başarısız olduğun anlamına mı geliyor?

VARG VIKERNES: Mesajım ne peki? BURZUM ne zaman politik veya ırkçı söylemlere sahip oldu ki? BURZUM’un bazı Avrupa efsanelerinden bahsetmek dışında dinle de bir ilişkisi olmadı. BURZUM politik veya dinsel bir grup değildir, hatta din karşıtı da değildir. BURZUM müziktir, sanattır ve sanat da onu algılayan nasıl istiyorsa o yönde şekillenir. Ben Nordik, heteroseksüel ve Pagan görüşleri olan biri olabilirim, ama bu, hayranlarımın da aynı olmasını gerektirmez.

Ben dar görüşlü, aşırı muhafazakâr, din karşıtı, insan düşmanı ve kibirli bir yobazım, evet, ve bu dünyadaki neredeyse her şeyle ve herkesle ilgili bir sorunum var. Ama deli değilim. Bu yüzden de benim gibi olmayanların müziğimi sevmesiyle ilgili hiçbir sıkıntı duymuyorum. Hıristiyan doğup da sonradan Yahudiliğe geçen feminist ve eşcinsel bir zenci, ya da daha kötüsü, bir Müslüman olmanız benim umrumda değil. Evimin bahçesine girmeyin yeter. :)

Ayrıca eklemeliyim ki Pagan ideolojisi olan Nordik heteroseksüellerin çoğundan da hoşlanmıyorum.

Not: Yazıdaki :) işareti VARG VIKERNES tarafından yapılmış.

STEREOGUM: DARKTHRONE haricindeki günümüz Norveç black metaliyle ve genel olarak black metalle ilgilenmediğini söylemiş, “Artık müziğimi black metal olarak adlandırmıyorum” demiştin. Neden peki? Müziğinin ne olarak adlandırılmasını istiyorsun?

VARG VIKERNES: Norveç Black Metali ile olan temel derdim, 1992-1993 kurulumlu grupların neredeyse tümünün farelerden kurulu olması. Birbirlerini kollayıp Norveç sahnesinde ters giden her şey için beni suçlayan fareler. Onlarla aynı başlıkta anılmayı asla istemiyorum. DARKTHRONE ve MAYHEM’daki kimse birbirini satmadı, ama onlar haricindeki neredeyse herkes bunu yaptı. EMPEROR, ENSLAVED, IMMORTAL, HADES ALMIGHTY, vesaire. Bu gruplardaki adamların hepsi pis farelerden ibaret, veya en azından farelerin çaldığı gruplarda çalıyorlar, ki bu da aynı derecede kötü.

Dahası, cahil ve adi black metal sahnesi içinde anılmak da istemiyorum. Ne demek istediğimi anlamak için Youtube’a girip herhangi bir IMMORTAL klibine bakın.Öylesine aptalca ki ne demem gerektiğini bilmiyorum, gerçekten. O kadar saçma ki, gerçekten inanarak yapanla parodi olanların farkını anlayamıyorsunuz bile.

Röportajın tümünü şuradan okuyabilirsiniz.

Büyük laflar eden diğer bir ünlü isim için hemen tıkla, fırsatı kaçırma!

LAMB OF GOD – Ashes of the Wake

Tuesday, March 23rd, 2010

LAMB OF GOD’la ilk karşılaşmam 2000 yılına denk düşer. “New American Gospel”i duyup höst demiş, 2003′te çıkan “As the Palaces Burn” ile LAMB OF GOD’ı hayatta en sevdiği dört beş gruptan biri yapmış, “Ashes of the Wake”le de bu tutumumu sürdürmüştüm. Yıllar önce, gittiğim bir LAMB OF GOD konserinin yazısında “şunu hiç düşünmeden söyleyebilirim ki, şu an dünyada beni en çok heyecanlandıran grup LAMB OF GOD’dır” demişliğim bile vardır.

“Ashes of the Wake”, “Burn the Priest”i de sayarsak grubun dördüncü albümü bildiğiniz gibi. LAMB OF GOD’ın metalcore olmayan, tam thrash metal de olmayan, death metal de olmayan kendine özgü sound’u, şu meşhur “Yeni Nesil Amerikan Metali” tabirinin doğmasına vesile olan unsurlardan biri olarak göze çarpıyor. Grup “The New American Gospel”de yarattığı, “As the Palaces Burns”de manyakça geliştirdiği bu sound’u, “Ashes of the Wake”te iyicene oturtmuş ve duyulduğu anda LAMB OF GOOOOOD! diye bağırtacak düzeyde özgün bir hale sokmuştu. Grubu yeni PANTERA olmaya çalışmakla suçlayanlar olsa da, şahsen LAMB OF GOD’ın böyle bir amaçla yola çıkmadığına adım gibi eminim.

PANTERA haricinde yoğun SLAYER etkisi hissettiğim rifleri, artık metal dünyasının hatırı sayılır vokalistleri ve dahası frontman’leri arasında sayılan Randy Blythe’ın öküz vokalleri, LAMB OF GOD’ı bir anda dünyanın adı en çok anılan gruplar arasına soktu. Grubun asıl sahibi hüviyetindeki Chris Adler’ın modern metal davulculuğundaki yerini çok hızlı bir şekilde almasıyla da, grup çoğu dinleyicisine göre eksiksiz bir makine haline geldi ve tüm elemanlarının ayrı ayrı hayran kitlesi olan, tam anlamıyla kendi kimliğini taşıyan bir şekle girdi.

Tıpkı bir önceki “As the Palaces Burn” gibi, LAMB OF GOD’ın markası haline gelmiş pek çok şeyin yaratıldığı şarkılarla dolu olan albümde Laid to Rest’in ilk notasından başlayan bir yıkım hissi var. Jilet gibi gitarlar, konserlerde kafa koparan groove’lar, kayıtsız kalmayı imkânsız kılan bir güç ve farklı kimliklere sahip birbirinden orijinal besteler.

“Ashes of the Wake” müzisyenlik anlamında grubun “As the Palaces Burn”den bir adım ileri gittiği anlar da barındırıyor. Misal Hourglass’ın ortalarında giren Willie Adler imzalı rif, albümün çıkışı sırasında “bugüne kadar yazdığımız çalması en zor riflerden biri” diye duyurulmuştu. Kardeşi Chris’in markalaşan yönlerinden özgün kros kullanımı ve splash oyunları da önceki albümlere daha oturaklı ve adeta “Bu şarkılara daha iyi davul yazılamaz” dedirten cinsten. Bu davullar da yine LAMB OF GOD sound’unun oluşmasını sağlayan önemli elementler bildiğimiz gibi.

Aynı şekilde Mark Morton’ın önceki albümlere göre daha üstün bir müzisyenlik sergilediğini görüyoruz. Morton’un LAMB OF GOD’ın solo gitaristi kimliğini ilk kazandığı albüm de bu zaten. Bunda albüme konuk olan Alex Skolnick ve Chris Poland’ın da etkileri vardır belki.

Biraz daha detaya inersek, albüm Randy Blythe’ın 2000′li yılların en önemli ve ilham verici vokalistlerinden biri haline gelmesinin de tescili gibi. Hem ne dediği anlaşılan, hem dibine kadar yırtıcı, hem de karakterli olan bu vokaller, günümüzde hem yeni gruplar, hem de uzunca bir süredir müzik yapmakta olan kimi grupların vokalistleri tarafından taklit edilmekte. Albümle bir alakası yok, ama Randy Blythe’ın sadece dört saat yaşayıp ölen bir kızı varmış, bunu da albümle ilgili bakınırken öğrendim, belirteyim dedim. Hatta albüm kitaçığında şarkı sözleri yer almayan şu şarkıyı da kızına adamış. Belki de DVD’lerde ver röportajlarda izlerken hissettiğim, o içinde hep bir acı taşıyor hali de bundandır.

Albümde fazla kişi tarafından bilinmeyen bir adet de bonus parça var ki, grubun o ana dek yaptığı en farklı işlerden biri olması vesilesiyle buraya koyasım var. Duymayan vardıysa da duymuş olsun.

Şahsen “As the Palaces Burn”ü daha çok sevsem de, bu iki albüm arasında müzikal anlamda bir kıyaslama yapamıyorum. “As the Palaces Burn”ün çiğliği ve agresifliği daha cezbedici gelirken, bu albümün de oturaklılığı ve grubun sound’unu iyice benimsettiği iş olmasının verdiği bir güzellik var. O nedenle grubun en iyi albümü şudur diyemiyorum (Grubun en iyi albümü “As the Palaces Burn”dür).

Kanımca LAMB OF GOD, Amerika’nın 2000′li yıllar içerisinde MASTODON’la birlikte metal dünyasına hediye ettiği en önemli birkaç gruptan biri ve “Ashes of the Wake” de metalin 2000′lerdeki yüzü adına, ilerki yıllardan geçmişe bakıldığında adı anılacak albümlerden biri.

BLIND GUARDIAN yeni albümünü sunmaya başladı

Tuesday, March 23rd, 2010

BLIND GUARDIAN, Eylül’de çıkarmayı planladığı yeni albümünün kayıt aşamalarını gösteren video serilerinden ilkini yayınladı.

Albümde 8 ya da 9 şarkı olacağını söyleyen Hansi Kürsch, her parçanın ayrı bir karakter taşıdığını ve yeni albümün uzun zamandır yaptıkları en epik çalışma olacağını söylemiş. Aşağıdaki videodan “A Voice in the Dark” ve “Wheel of Time” adlı şarkılardan bölümler duymak mümkün.

MASTERPLAN’den yeni görseller

Tuesday, March 23rd, 2010

Yeni albümü “Time to Be King“i çıkarmaya hazırlanan Alman grup MASTERPLAN, albümün ve ilk single “Far From the End of the World”ün kapaklarını açıkladı.

Başka neler mi oldu? Bilmiyoruz. Bu kadar. Ha bir de şarkı listesini biliyoruz, unutmamak lazım onu da.

01. Time To Be King
02. Fiddle Of Time
03. Lonely Winds of War
04. Blue Europa
05. Far From The End Of The World
06. The Dark Road
07. Under The Moon
08. Blow Your Winds
09. The Black One
10. The Sun Is In Your Hands
11. Kisses From You (bonus)
12. Never Walk Alone (Ballı Japonlar)

SKUNK ANANSIE’den yeni albüm

Monday, March 22nd, 2010

Doksanların önemli rock gruplarından SKUNK ANANSIE, on yıllık aranın ardından tekrar birleşmesini yeni bir albümle kutlayacağını açıkladı.

SKUNK ANANSIE, “Paranoid and Sunburnt”, “Stoosh” ve “Post Orgasmic Chill” albümleriyle büyük satış rakamlarına ulaşmış, dağılmalarının ardından vokalistleri SKIN solo kariyerine hız vermişti.

Albümün yıl sonuna yetişmesi planlanıyormuş.

KEEP OF KALESSIN de yeni albüm detaylarını açıkladı

Monday, March 22nd, 2010

Son Eurovision macerasıyla adından sıkça söz ettiren Norveçli grup KEEP OF KALESSIN, 10 Mayıs’ta çıkaracağı yeni albümü “Reptilian”ın detaylarını açıkladı.

Önceki albümlere göre daha direkt bir müzik barındırdığı açıklanan “Reptilian”da, grubun fantazi öğesini öne çıkaran konulara değindiği vurgulandı.

01. Dragon Iconography
02. The Awakening
03. Judgement
04. The Dragontower
05. Leaving The Mortal Flesh
06. Dark As Moonless Night
07. The Divine Land
08. Reptilian Majesty

KEEP OF KALESSIN, aşağıdan dinleyebileceğiniz “The Dragontower” ile Eurovision’da Norveç’i temsil etme adına şansını denemiş ancak üçüncü olarak elenmişti.

FATES WARNING efsane kadrosuyla tekrar sahnede

Monday, March 22nd, 2010

Progresif metalin kendine has isimlerinden FATES WARNING, 1991′de çıkan ve yapılmış en iyi progresif metal albümlerinden biri olarak gösterilen albümü “Parallels”daki kadrosuyla konserler vermeye başlamasının ardından, üç gün önceki Los Angeles konserinde “Parallels”ı baştan sona çalmış.

Vokalde Ray Alder, gitarlarda Frank Aresti ve Jim Matheos, basta Joe DiBiase ve davulda da Mark Zonder’li kadrosuyla sahnede olan FATES WARNING’in, yakın zamanda bir konser DVD’si çıkarması da bekleniyormuş. Hatırlanacağı üzere grup ülkemize de gelmiş ve yaklaşık yirmi kişiye çalmıştı.

BURZUM’dan yeni şarkı
CLUTCH yeni albüm yazımına başladı
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.