# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
MACHINE HEAD – Burn My Eyes
| 23.04.2022

MACHINE HEAD’in turnusol kağıdı, Jüpiter’i.

Erhan Yiğit

90′lı yılları müziğin zirvesi olarak gören birisiyim; O yıllardaki müzik tutkusunun hiç bir şeye benzemediğini, verilen konserlerin çoğunun birer efsane olduğunu, Sadece Metal’in değil Pop’un, Rap’in, Grunge’ın ve aklınıza gelecek birçok müzik türünün belki de en iyi yapıtlarının 90′lı yıllara ait olduğunu düşünüyorum. Mesela Rusya’da verilen efsanevi METALLICA, PANTERA, AC/DC ve QUEENSRŸCHE konserinin tarihi 1991 idi, NIRVANA, SOUNDGARDEN, PEARL JAM ve ALICE IN CHAINS’in başını çektiği Grunge akımı 90′lardaydı, “Rust in Peace” 1990′da yayınlandı, “Chaos A.D.” 1993′de yayınlandı, CANNIBAL CORPSE, IMMOLATION, CARCASS, DEICIDE gibi gruplar ile Death Metal, MAYHEM, BURZUM ve DARKTHRONE gibi gruplar ile ise Black Metal tanındı.

Kritik konusu olan “Burn My Eyes” da 90′lı yıllara ait bir albüm ve “Burn My Eyes” bu yıl içerisinde yeni albümle gelecek olan ve geçtiğimiz son 12 sene içerisinde dişe dokunur pek bir şey yapamayan MACHINE HEAD’in yaptığı açık ara en iyi yapıt.

MACHINE HEAD’e ne oldu da böyle bir albümü bir daha yapamadı diye soracak olursak bunun cevabını Robb Flynn’in her dönemin adamı olmasında ve ne popüler ise onun peşinden gitmeye meyletmesinde bulabiliriz. ”Burn My Eyes” piyasaya sürüldüğünde o zamanlar PANTERA vardı, SEPULTURA vardı, SLAYER vardı ve doğal olarak “Burn My Eyes” da doğru yerden alınan ilhamların toplamıydı. Grubun 2000li yılların başında çıkardığı “Supercharger” yoğun Nu-metal etkileri bulunduran bir albümdü ve Metal müzik piyasası çoğunlukla Nu-metal gruplarının elindeydi. Eğer 2007 tarihli “The Blackening“i saymazsak MACHINE HEAD gerçekten piyasaya oynamayı seven bir gruptu.

Normal şartlarda böyle götü başı ayrı oynayan gruplara baktığınızda diskografilerinde birbiriyle alakası olmayan, farklı dönemlerin şartlarına uyum sağlamış, sound olayından bihaber bir düzine albümle karşılaşırız. Bu durum MACHINE HEAD için de farklı değil aslında; Eğer sizin grubunuzun diskografisinde de böylesine kusursuz bir yapıt bulunuyorsa insanların “Bunu yapan, neden bunun gibi bir tane daha yapamasın?” diye soracağı bir grup haline gelerek paragraf başında sözünü ettiğim grupların arasından sıyrılırsınız. İşte MACHINE HEAD tam olarak böyle bir grup. (Sorunun cevabı: Hayır.)

Uzun zamandır MACHINE HEAD’i yakından takip eden birisi olarak grubun ortalama bir albüme sahip olmadığını, tam tersi yaptıkların bir işin ya iyi ya da kötü olduğunu düşünenlerdenim. Günümüzü esas alarak grubun geçmişine baktığımızda ”Catharsis” ile ”Burn My Eyes”ı çıkaran grubun aynı grup olduğuna gerçekten inanmak zor. İki albüm arasında toplam 7 albüm var ve bu 7 albüm arasından yalnızca iki tanesinin gerçekten iyi olduğunu görüyorum. Bu durum ise maalesef ”Burn My Eyes” albümünü ”Bir kereliğine mahsus” olan albümler sınıfına sokuyor.

“Burn My Eyes”a ilk bakışta, hatta Davidian şarkısının vokalleri başlar başlamaz ağır bir PANTERA worship’i görülüyor. Bununla birlikte albümün tamamında yoğun bir groove havası mevcut. Bence ”Burn My Eyes”i MACHINE HEAD’in diğer albümlerinden ayıran en büyük artısı ise neredeyse 1 saati bulan süresi içinde albüm genelinde tutturulmuş olan PANTERA-SEPULTURA’vari tempo hızının kan kaybına uğramaması ve grubun sonraki albümlerinde sık sık karşılaşılan ve farklı olması için sonuna kadar kasılmış olan upuzun şarkıların albümde yer etmemesi.

”Burn My Eyes” özellikle bu ikinci faktörün ekmeğini sonuna kadar yiyen ve neticede tıpkı ilham aldığı diğer grupların albümleri gibi son derece doğal ve olması gerektiği gibi hissettiren bir yapıt. Ben ne zaman albümü dinlemeye koyulsam burnuma buram buram ter ve kan kokusunun geleceğini, sahne üzerinde bir oraya bir buraya sıçrayan, coşkudan gözleri dört dönen grup üyelerini göreceğimi, Chris Kontos tarafından yarınlar yokmuşçasına dövülen çıtır sound’lu davulları duyacağımı ve ”Baban da mı groove’cuydu ibne Robb?” diyerek gitarların yanlışlıkla ”Cowboys From Hell” albümünden bir şarkıya kayacağını biliyorum ve sırf bu yüzden ”Burn My Eyes”i çok ama çok seviyorum.

MACHINE HEAD şu ana kadar kimi zaman bir poser grubu, kimi zaman hakiki bir Thrash metal grubu, kimi zaman ise bir Nu-metal grubu olarak anıldı ama ”Burn My Eyes” tüm bu nitelendirmelerin, yakıştırmaların ötesinde, sanki başka bir grup tarafından yapılmışçasına grubun külliyatında bir altın gibi parladı. MACHINE HEAD bu sene içinde ve gelecekte ne yaparsa yapsın, geçmişte ise ne yaptıysa yapsın ”Burn My Eyes” ile hatırlanmaya, kendi öz albümleri ”Burn My Eyes” tarafından referans edilmeye ve kimileri tarafından da ”Neydin ne oldun?” suçlamalarıyla karşılaşacak. İşte ”Burn My Eyes” tam olarak böyle bir albüm.

9,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.97/10, Toplam oy: 35)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1994
Şirket
Roadrunner Records
Kadro
Robb Flynn: Vokal, gitar
Logan Mader: Gitar
Adam Duce: Bas, geri vokal
Chris Kontos: Davul
Şarkılar
1. Davidian
2. Old
3. A Thousand Lies
4. None But My Own
5. The Rage to Overcome
6. Death Church
7. A Nation on Fire
8. Blood for Blood
9. I'm Your God Now
10. Real Eyes, Realize, Real Lies
11. Block
  Yorum alanı

“MACHINE HEAD – Burn My Eyes” yazısına 26 yorum var

  1. umarth says:

    Elinize sağlık güzel yazı. Albümün notuna da, Machine Head için yazdıklarınıza da harfiyen katılıyorum. Bu albümü orta okulda dinlemiştim,çıktığı zaman aldığım The Burning Red’de yaşadığım hayal kırıklığı inanılmazdı.

    Stüdyoda canlı versiyonu hakkında da bir iki kelam etseydiniz keşke daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

    https://www.metal-archives.com/albums/Machine_Head/Burn_My_Eyes_%28Live_in_the_Studio_2019%29/856804

  2. deadhouse says:

    90′lı yıllar gerçekten tez konusu. Erhan’ın yazdığı gibi müziğin her türünden zirveler yaşanıyordu. Sadece müzik değil, sinemada da altın on yıldı. Herhalde bunun nedeni dünyanın yarrağı yemesinden önceki son on yıl olması. Pek başka bir şeyle bağdaştıramıyorum. Milenyum geldi, sikilmeye başladık.

  3. Yenal says:

    Güzel bir yazı elinize sağlık ama ben biraz daha zamanı kaydırıp 84-85 ile 93-95 ylları arası bir çok müzik türünün altın çağı olduğunu düşünüyorum. Aslında birçok sanat dalı için böyle olduğunu düşünüyorum. Çizgiroman sanatı bile 80 lerde atın çağını yaşadı hatta bu dönem 70 lerden başlar. Sinema 40 lardan 50 lere 80 lerde ayrı bir forma büründüğü büyüdüğü ojinal fikirlere ev sahipliği yaptığı bir dönemdi. 80 lere bayılırım. 70ler ve 80 ler harika bir dönemdi. Sanatın her alanında. Sonra bir kısır döngüye girildi ve bocalama başladı. Marvel in gazıyla salonlara seyirciyi çekmesi bir çok yönetmenin tepkisini çekmekte. Altı boşaltılmış orjinal olmayan hepsi aynı fabrikadan çıkmış birçok yapıtın etrafımızı sarması bazen midemizi bulandırmıyor değil. Bir Akira Kurosawa bir john Ford şimdilerde yok. Yani geçmişte ne varsa şimdi yok malesef. O ruh o adanmışlık şimdilerde bazen ortaya çıksada fazla etkilemiyor bizi.

    deadhouse

    @Yenal, Sence John Ford gibi yönetmenler günümüzde sinema yapabilir miydi? Irkçı, cinsiyetçi, zenci düşmanı, homofobik, kadın düşmanı diye lanse edilir, filmleri testosterondan başka bir şey ifade etmeyen vasat eril erkek diye dalga geçilirdi. Ödüllere bile davet edilmez, filmlerinin yapımcılığını üstlenen şirketler boykot edilirdi.

    Bu çağdan bi sikim olmaz.

  4. Death magnetic.instrumental says:

    Bu albümun instrumental versiyon var mükemmel ingilizce bilmeyen benim gibi.metal severler için değerli bir albüm keşke her albümün bir enstrümantal versiyonu olsun

    Erhan

    @Death magnetic.instrumental, Türkçe de pek mükemmel değil gibi :)

  5. woodenpint says:

    Machine Head’ten de Rob Flynn’den de hiç hazzetmem ama gerçekten de bu albüm mükemmel. Zamanının ve etkilendiği grupların havasını çok iyi yansıtıyor, ayrıca bence dinlemesi en zevkli gitar tonlarından birine sahip, görür görmez bastım 10′u

  6. Fatih says:

    Kerry King’e sormuşlar tüm zamanların en iyi metal albümü Reign in Blood olabilir mi diye,onu bilmiyorum ama Burn My Eyes olabilir demiş.

    Erhan

    @Fatih, Bundan kritikte bahsetmeyi unuttum maalesef.

    ismail vilehand

    @Fatih, Dave Lombardo’ya sormuşlar, “Nerenin leblebisi meşhurdur?” diye, “Çorum, adamın amına korum.” demiş.

    Raddor

    @ismail vilehand, Çorumluysan memleket neresi diye sorduklarında direkt “Çorum”, ya da “memleketim Çorum” diyemiyorsun. Dersen, aradaki birkaç saniyelik sessizlik çok komik oluyor haha.

    Eskiden mikropadamlar vardı. Truva dublajları falan çok bilinir de, şu sahne çok underrated.

    https://youtu.be/4PmnFCKGyY0?t=90

    ismail vilehand

    @Raddor, hazır memleket konusu açılmışken bir fıkra anlatayım.

    Sivaslıya sormuşlar ne iş yapıyorsun diye, Sivaslı bıyığı burmuş “Sivaslıyık” demiş. Sonra adam demiş “Ya kardeş, ben sana nereli olduğunu sormadım, ne iş yapıyorsun diye sordum.”. Sivaslı tekrar bıyığını vurup göz kırpmış, “Sivaslıyık dedik ya.” demiş.

    Bu fıkraya bayılıyorum.

    Raddor

    @ismail vilehand, içinde sormuşlar ve demiş olan bir hikaye kötü olamaz ya zaten haha.

    Erkeğe sormuşlar: “Erkekler her 7 saniyede bir seks düşünürmüş, doğru mu?” diye, “yok daha memeler!” demiş.

    Fatih başlattı.

    Yiğit

    @ismail vilehand, bana önden Giresun arkadan almayrum demiş

    Gökay

    @ismail vilehand, Abi bir şantiyede çalışıyorum. Mesai bitti, odaya geldim yattım. Kısa bir uyku öncesi sosyal mecraları dolanıyorum PA falan, senin bu postu da okudum tabii. Neyse uyudum uyandım. Semaver yapmışlar atölyeye çağırdılar. Bir kaynak ustam var, başka bir tamirci ustayla görüntülü görüşüyor, Sivaslıyık dedik ya amuakouim hahah şeklinde muhabbet çeviriyorlar. Telefonu kapattı, sordum ben de, Abi dedim nedir muhabbet. Anlattı işte, ya bir gün atölyede bir iş yapıyorum. Bunun da elinde pullar var. Pulları istiyorum, Sivaslıyık diyor. Lan pullar diyorum, Sivaslıyık dedik ya amk diyor şeklinde olayı anlattı. Yani bu hikaye sosyal medyada falan gün içinde tekrar mı patladı, yoksa dünya yine simülasyon mu. Ya da İş Makineleri tamirinden anlar mısın abi. Selam göndereyim bir dahakine olmazsa ahah

  7. Bora says:

    Muhteşem albüm kesinlikle. 90′ların toksik, kütkafa metal camiası ortalamasının ihanet olarak addettiği muazzam albümleri “The Burning Red”‘in incelemesine de bir hayırsever el atsa keşke.

  8. Yenal says:

    @deadhouse, aynen şimdi özgürlük demokrasi diye haykıranlar yeri geldiğinde en bağnaz davranışları sergiliyorlar.Hollywood da yapılan filmlerin bir çoğunun şimdi çekilmesi mümkün değil.

    deadhouse

    @Yenal, O sanatçılar iyi ki o zaman yaşamış. Şimdinin karanlık, ikiyüzlü, sahtekar dünyasında barınamazlardı. Tarkovski şimdi yaşasa, film çektirmezlerdi. Kadın düşmanı, dar kafalı, dindar, sağcı yönetmen denilip festivallere alınmazdı. Pis Rus denilip linç edilirdi. Demek ki her şeyde bir denge var. Dünya o zamanlar daha özgürlükçüydü. Açık fikirliydiler. Şimdinin bağnazlığında hak ettiğimiz bu, ederimiz bu ki bu muameleyi hak ediyoruz. Bu yine bir şey değil. İnsanlığın anasını sikmede kararlılar. Bunlar yetmemiş olacak ki kıtlık ve nükleer savaş kapıda. Her şeyi hak ediyoruz. Baksana kimsenin sikinde değil.

  9. Emre Görür says:

    ’60′lardan günümüze her on yıllık zaman dilimi aynı şekilde güzellenebilir. Bunlar arasından birinin özel olarak parlatılması tamamen tercihlerle, müzikal zevkle alakalı bir konu. Genelde bakış açısı da aynıdır: Sizin müzik dinlemeye başladığınız dönemden sonraki on yıl(lar)da müziğin yozlaştığını, büyüsünü yitirmeye başladığını falan düşünürsünüz. Halbuki olan şey müziğin farklı bir gerçekliğe oturması, başkalaşım geçirmesi sadece.
    Peki ya müzik ölüyorsa? Bence henüz var buna. Napster-sonrası dönemde ciddi şekilde “hastalanan” müzik değil endüstri. Anaakımın gerilemesi genel olarak müziği de etkileyecektir tabii, ama hiç değilse şimdiye kadar yeraltı iyi “direniyor”.

    deadhouse

    @Emre Görür, Sen de bilirsin ki sanat lineer ilerleyen bir şey değil. İyi olan iyidir, kötü olan kötüdür, o yapılmıştır, orada duruyordur, ister 60′larda ister 2010′larda yapılmış olsun. Müzik farklı bir gerçekliğe oturabilir veyahut başkalaşım geçirebilir. Bu, tüm on yılların aynı veya benzer seviyelerde olduğunu göstermez. Son on yılda mesela progresif müzikte ITCOTCC veya Close to edge seviyesinde albümlerin çıktığını sanmıyorum. :)

    Yiğit

    @deadhouse, Wobbler dinledin mi?

    deadhouse

    @Yiğit, Wobbler’ı biliyorum gayet iyi grup.

    Emre Görür

    @deadhouse, genelgeçer bir şeyden bahsetmedim. Mesajda değindiğim gibi müzik ölebilir bile. Söylemeye çalıştığım şey, her dönemin kendine göre öne çıkan yönleri var ve dinleyiciler gayet anlaşılır şekilde içine doğdukları dönemi öne çıkarma eğilimindeler. Nostalji duygusu haliyle özdeşleşme yaratıyor.
    Diğer yandan, tek bir türü baz almak çok sağlıklı bir sonuç doğurmaz. Progresif rock’ın ’70′lerdeki seviyesinin günümüzden yüksek olmasının şaşırtıcı bir yanı olduğunu sanmıyorum.
    Rock/metal’in kırılma yılları var. Bunların başlıcaları 1955, 1967, 1976 ve 1991. İlki doğuş, ikincisi şekillenme, son ikisi dönüşüm. Bu yıllarda mevcut çizgi ve anlayış değişiyor.

    TanSolo

    @deadhouse, sanmıyorum ki 70′lerde To Pimp a Butterfly, The Money Store, You Won’t Get What You Want gibi albümler çıkmış olsun. Müziğin form değiştirdiğini göz önünde bulundurmak gerek diye düşünüyorum.

    He türler haricinde ortalama kalitenin düştüğünü düşünüyorsan katılıyor olabilirim. Çünkü müzik artık herkesin kendi evinde götünün üstünde yapabildiği veya 3-5 kuruş verip stüdyoda gelişi güzel kayıt alıp piyasaya sunabildiği bir şey haline geldi. Zaman zaman tanık olduğum şeyleri buradaki insanlara göstersem kulaklarını kesebilirler.

  10. Cryosleep says:

    Hayatımda dinlediğim en mükemmel 10 albümden birisi artık.

    Cryosleep

    @Cryosleep, albüm*

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.