# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

DEATH’in hiç yayınlanmamış görüntüleri

Thursday, June 24th, 2010

Chuck Schuldiner’ın eski menajeri Eric Greif, DEATH’in “Lack of Comprehension” klibinin yapım aşamasına dair, daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış görüntülerden oluşan kısa bir film hazırlamış.

Greif, 1991′de çekilen görüntülerden oluşan bu üç dakikalık filmle ilgili “Umarım Jane (Chuck’ın annesi) filme Chuck’ın “fuck” dediği yerleri de koyduğum için bana kızmaz” diye sevimli bir de yorum yapmış. Buyrun:

Bunu koymuşken aslını da koyalım.

MORBID ANGEL yeni albüm kaydına nihayet başladı

Thursday, June 24th, 2010

Son albümü “Heretic”i 2003 yılında çıkaran death metal devi MORBID ANGEL, adının “I” harfiyle başlayacak olması dışında henüz hiçbir ayrıntısının belli olmadığı yeni albümü için stüdyoya girmiş.

Eskinin MORBID ANGEL gitaristi, şimdinin HATE ETERNAL insanı ve son yıllardaki kayıt işleriyle de adından söz ettiren Erik Rutan’ın Mana Recording stüdyosuna giren grup, albümün 2010 sonu ya da 2011 başında çıkacağını açıklamış. Albümde grubun 22 yıllık davulcusu Pete Sandoval’ın yer alamayacağını da hatırlatalım.

ACCEPT yeni albüm kapağını açıkladı

Thursday, June 24th, 2010

2 gün sonra kendisini göreceğimiz, 20 Ağustos’ta da yeni albümü “Blood of the Nations“ı dinleyebileceğimiz efsanevi Alman grup ACCEPT, albüm kapağını bugün itibariyle açıkladı.

Hatırlanacağı üzere yeniden faaliyete geçen ACCEPT’te, grubun orijinal vokalisti Udo Dirkschneider yer almıyor. Yeni vokalist Mark Tornillo’yu henüz duymadıysanız, aşağıdaki klipten duymak mümkün.

OBITUARY – Cause of Death

Thursday, June 24th, 2010

Berca B.

Death metal türevlerinde fark yaratmak zordur dostlar. Bu, melodik death metalde de, teknik death metalde de, progresif death metalde de böyledir. Bahsi geçen müzik türlerinin heyecan ve adrenalin dozajıyla doğru orantılı olarak tekrara ve sıkıcılaşmaya açık olmaları, ayrıca “orijinal bir şeyler yaratayım” derken sıçıp sıvamaları gerçeğinin pek şaşmaması gibi faktörler, bu tarzda müzik yapmak isteyen kimi gençlerimizi iki kere düşündürmekte, işe koyulmadan önce altyapılarını, bilgilerini ve kültürlerini birkaç kez daha gözden geçirmeye zorlamakta artık.

Peki ya death metalde farklı yollar izlemek ve yeni heyecanlar katmak isteyen bunca genç arkadaşımızın altyapılarını ve bilgilerini sağlamlaştırmak amacıyla referans aldıkları ilk gruplardan biri, nasıl oluyor da kariyerleri boyunca dümdüz death metalden ödün vermemiş gruplardan biri olabiliyor? Death metalin ortaya çıkışından beri neredeyse 30 sene geçmesine ve bu tarz içinde insanı hayretler içerisinde bırakan onlarca devrim yapılmasına rağmen; yeni kurulan gruplar, kendi yapmak istedikleri tarza göre biraz fazla basit ve ilkel kaçtığı halde, nasıl oluyor da bir grubu asla es geçemiyorlar? Cevap basit: Obituary kuraldır. Obituary bilmeyen, death metalin özünü kavrayamaz.

Peki Obituary neden bu kadar önemlidir? Neden Obituary’nin death metalde Iron Maiden-vari bir “kural grup” misyonu vardır? Çünkü -artık günümüzde bol keseden kullanılan bir tabir olsa da- Obituary gerçekten kült bir gruptur. Daha önce tecrübe edilmeyeni tecrübe ettirmiştir, dinleyiciyi tam anlamıyla bozguna uğratmıştır, death metalin en önemli görevlerinden olan “dehşete düşürme” olayını pek az grubun başarabildiği şekilde başarmıştır ve daha da önemlisi, tüm bunları yaparken hiç de öyle inanılmaz bir müzisyenlik örneği ortaya koymamıştır. Obituary histir, Obituary yakıtını ruhundan ve hayal gücünden alır.

“Cause of Death”, Obituary efsanesinin ikinci ve pek çoklarına göre en iyi albümü. 80′ler death metalinin en kendine özgü ve ilham verici albümlerinden biri olmasıyla dikkat çekiyor günümüzde. Albümün tarihsel önemi zaten kabak gibi ortada olduğu için o kısmı pek fazla irdelemeye gerek yok, ben bu inceleme boyunca adeta yeni bir albümmüşcesine, “Cause of Death”in hissettirdiklerini anlatmaya çalışacağım.

Bir an için hayatınız boyunca Metallica’dan, Megadeth’ten, Iron Maiden’dan başka pek bir şey dinlemediğinizi düşünün. Hemen hemen her genç metalcinin başına geldiği gibi artık siz de daha sert bir şeyler duymak istiyorsunuz ve tam o anda tesadüfen elinize “Cause of Death” geçiyor. Şimdiden geçmiş olsun, çünkü albümün huzursuz ve uğursuz havası yüzünden muhtemelen ödünüz kopacak, annenizin sıcak ve şefkatli kucağına geri dönmek isteyeceksiniz. Peki “Cause of Death” o kadar kolay elinden kaçmanıza izin verecek mi? Komik olmayın.

“Cause of Death” acımasız bir albüm. Bir yandan hayatınızda duyabileceğiniz en “ruhsal sorunlar yaşayan” rifler, diğer yandan adeta kafanızı vücudunuzdan koparmak istediğini haykıran, sizi türlü işkencelerle katledeceğinden nasıl da inanılmaz bir zevk alacağını anlatır gibi şarkı söyleyen bir vokalist. John Tardy’nin adı konamaz, brutal diyip geçilemez vokali o kadar özgün ki, yıllar boyu ne dinlerseniz dinleyin, artık her şey birbirine benzer gelip bir çok şeye bağışıklık kazansanız da, artık hiçbir şey eskisi gibi etkili gelmese de, Tardy’yi duyduğunuz anda yatağınızın altına koşmanız her zaman için yüksek ihtimal dahilinde olacaktır. Böylesine iz bırakan bir vokali birkaç gün içinde kanlı canlı karşımızda göreceğimizi düşünüyorum da, şimdiden tüylerim diken diken oluyor.

Albüm boyunca bir tek John Tardy şovuna tanık olmuyoruz elbette. Daha önce huzursuzluğundan dem vurduğumuz Trevor Peres imzalı rifler, John Tardy’yi bu kadar korkutucu yapan en önemli unsurlardan biri. Öyle ki, Scott Burns’ün copyright’ını aldığı gitar tonuna o kadar uygun beste yapıları inşa ediyor ki, Tardy bu temel üzerinde istediği gibi kat çıkabiliyor. Ayrıca yorumlama yeteneği de müthiş olan Trevor Peres, şu ana kadar zibilyon tane grubun cover’ladığı Circle of the Tyrants’ın şimdiye kadarki en başarılı versiyonlarından birini sunuyor bizlere. Tüm bu mükemmel gitar işçiliğine katkıda bulunan diğer isim ise -muhtemelen kariyerinin başları olduğu ve tarzını tam olarak oturtmadığı için- çok fazla kendini belli etmese de James Murphy üstad. Böylesine kana susamış ve vahşi şarkılara bazen öyle güzel melodik sololar buyuruyor ki, bu kadar olur.

Davul başında oturan Ronald Tardy ise tek kelimeyle ağzından köpükler saçıyor. Zaten albümün öyle bir havası var ki, sanki tüm bunların hiçbiri gerçek değil, gördüğünüz en gerçekçi ve en kötü rüyadasınız ve fon müziğini bu insan olduğuna inanamayacağınız adamlar yapıyor. Ya da, sanki bu müziği yapan adamlar çoktan ölmüş ve büyük bir nefretle dirilmişler, ancak nefretlerini ağır ağır içinize işliyorlar.”Cause of Death”in hızlı bir albüm olduğunu söylemek mümkün değil. Öyle ki, artık bir death metal albümünün neredeyse olmazsa olmazlarından olan blast beat hiç yok, tarama/kazıma rifler ise karşımıza çok çok az çıkıyor. Ama yine de tüm o süpersonik hızlı death metal gruplarından çok daha saf ve gerçek bir nefret ve korku var bu albümde. Zaten Obituary’yi kült yapan, ne olursa olsun örnek alınması gereken gruplar listesinde başı çekmelerine sebep olan unsurlardan biri de bu.

“Cause of Death”in prodüksiyonu, daha önce de dediğim gibi o tarihte çıkan hemen her death metal albümünden sorumlu olan Scott Burns’e ait Yani hakkında söylenmedik söz, kullanılmamış tabir, edilmemiş teşekkür kalmış mıdır, sanmıyorum. Zaten albümün genel havası ve atmosferinden fikir sahibisiniz artık. Ne denebilir ki, O, bu kadar nefret kusan bir sound’un mucitlerinden olmasaydı death metal’de korkutuculuk ve dehşete düşürme unsurları da bu kadar etkin olmazdı. Death metal camiası Burns’e çok şey borçlu.

“Cause of Death”, iç içe geçmiş ölü vokallerin (evet, Tardy’nin vokallerine bundan böyle “ölü vokal” demeye karar verdim), lanetli riflerin, hikayenin estetik bir kötü sonla biticeğini haber veren gitar sololarının ve bu atmosfer içinde kan emme işine yoğunlaşan davulların buluştuğu bir albüm. Zaman zaman yavaşlasa da, hatta doom-vari rifleri olsa da, daha sonra neden bir death metal albümü olduğunu hatırlatırcasına temposunu arttırıp, tüm bu değişkenlik içinde asla ürkütücülüğünü kaybetmeyen, sevimsiz bir albüm. Death metalle ilgili olan herkesin bir şekilde dinlediği bir albüm olduğu için çok da uzatmayacağım. Bu albümü alın, mükemmel kapağına uzun uzun bakın ve Sepultura’yla kapakları değiştirdiklerine sevinin (çünkü Obituary’ye çok daha uygun olmuş), doya doya dinleyin. Albümü dinlerken fazla korkarsanız John Tardy’nin de aslında bir insan evladı olduğunu aklınıza getirmeye çalışın. Tabii buna ne kadar inanabilirsiniz, onu bilemeyeceğim.

PRIMORDIAL’dan fiyasko konser sonrasında zorunlu kadro değişikliği ve yeni albüm haberi

Thursday, June 24th, 2010

PRIMORDIAL lideri Nemtheanga, grubun 5 haziran’da Atina’da verdiği konsere ilişkin bir açıklama yayınlamış.

Nemtheanga, “Davulcumuz Simon’ın (üst resim, ayaktakilerden en soldaki) yıllardır bitmek bilmeyen alkol sorununun günün birinde böyle bir şeye neden olacağı belliydi” derken, konser sırasında içkili olduğu için şarkıları çalamayan davulcu Simon yüzünden Yunan hayranları karşısında küçük duruma düştüklerini, utandıklarını ve bu sebepten hepsinden özür dilediklerini söylemiş. Sözlerine “Son 20 yıl içinde verdiğimiz en kötü konserdi” diye devam eden Nemtheanga, “Simon artık grupta değil, yeni bir davulcu arıyoruz” diye de eklemiş.

Nemtheanga ayrıca yeni PRIMORDIAL albümünün 2011 içinde beklenebileceğinin de müjdesini vermiş.

MEGADETH’ten “Rust in Peace” DVD’si

Thursday, June 24th, 2010

MEGADETH, “Rust in Peace“in 20. yılı şerefine düzenlediği turneyi tüm dünyayla paylaşmaya karar vermiş.

Rust In Peace Live” adlı DVD, grubun 31 Mart’ta Hollywood Palladium’da verdiği konseri içerecekmiş. Detaylarımız şöyle:

01. Holy Wars…The Punishment Due
02. Hangar 18
03. Take No Prisoners
04. Five Magics
05. Poison Was The Cure
06. Lucretia
07. Tornado Of Souls
08. Dawn Patrol
09. Rust In Peace…Polaris

10. Skin O’ My Teeth (Countdown To Extinction)
11. In My Darkest Hour (So Far, So Good…So What!)
12. She-Wolf (Cryptic Writings)
13. Trust (Cryptic Writings)
14. Symphony Of Destruction (Countdown To Extinction)
15. Peace Sells (Peace Sells…But Who’s Buying?)
16. Holy Wars – Reprise (Rust In Peace)

THERION yeni albümünün şarkı listesini açıkladı

Wednesday, June 23rd, 2010

THERION, Eylül ayında piyasada olacak yeni albümü “Sitra Ahra“nın şarkı listesini açıkladı. Ama önce bir fotoğraf koyalım ki şekil olsun.

Bu da şarkı listesi:

01. Sitra Ahra
02. Kings Of Edom
03. Unguentum Sabbati
04. Land Of Canaan
05. Hellequin
06. 2012
07. Cu Chulain
08. Kali Yoga III
09. The Shells Are Open
10. Din
11. After The Inquisition: Children

ION DISSONANCE’dan yeni albüm

Wednesday, June 23rd, 2010

Kanadalı delişmen metal grubu ION DISSONANCE, yeni albüm haberini verdi.

24 Ağustos’ta piyasaya çıkacak albümün adı “Cursed” olacakmış ve detayları da şöyle olacakmış:

01. Cursed
02. You People Are Messed Up
03. The More Things Change The More They Stay The Same
04. This is The Last Time I Repeat Myself
05. No Care Ever
06. After Everything That’s Happened, What Did You Expect
07. We Like to Call This One…Fuck Off
08. Can Someone Please Explain This to Me?
09. Disaster in Sight
10. This is Considered Mere Formality
11. This Feels Like The End…
12. They’ll Never Know
13. Pallor (Bonus)

Albümün bir tadımlığı da aşağıdan dinlenebilecekmiş.

Kuzey Amerika taraflarında hatırı sayılır bir kitlesi olan grubun kimi şarkılarını grubun myspace‘inden dinlemek mümkün. Ya da şu aşağısı var.

KORPIKLAANI – Tales Along This Road

Wednesday, June 23rd, 2010

Ömer Kuş

Unirock’a ve dolayısıyla bir folk metal grubunun ülkemizi ilk defa ziyaretine sayılı günler kala, grup/tür hakkında bir fikri olmayanlar için bilgilendirici bir kritik olmasını umarak yazıma başlıyorum. Bu yaptığımız özel Unirock şeysi için hangi KORPIKLAANI albümünü inceleyeceğimde bir süre karar kılamadım, sonunda benim için daha özel bir yere sahip olan “Tales Along This Road”u seçtim.

Bir genç düşünün ki, bir arkadaşı ona Wooden Pints adlı şarkıyı yollayana kadar yalnızca death/melodik death metal, doom metal, black metal vs. dinlemiş. Metalin yalnızca agresif, öfke dolu, hüzünlü, coşkulu yanlarını tecrübe etmiş, tam anlamıyla “eğlenceli”, pozitif duygular aşılayan bir metal grubu olabileceği aklına bile gelmemiş. İşte bu gencin ilk defa Wooden Pints dinlediğinde neler hissettiğini aşağı yukarı tahmin edebilirsiniz.

Şarkı başlar başlamaz giren ve KORPIKLAANI’nin karakteristik özelliklerinden biri olan yaylılar (keman, jouhikko) gencin içini kıpır kıpır eder, Finlandiya’nın yerel enstrümanlarının ve müziğinin metal ile ne güzel bir uyum içinde olduğunu gören genç istemsizce ayağıyla ritim tutmaya başlar. Tabii ki tek bir şarkı veya albümle yetinmeyecektir, hemen o sıralarda yeni çıkmış olan “Tales Along This Road”u “edinir” ve dinlemeye başlar (o zamanlar edinmiştim ama şimdi elimde orijinali var lan, valla). Albümün çok da tatlı bir kapağı olduğunu belirtmeden geçmeyelim bu arada.

Albüm bence grubun en iyi şarkılarını (Journeyman, With Trees, Wooden Pints, Cottages & Saunas) barındırmıyor, ama bütün olarak bakıldığında en olmuş KORPIKLAANI albümü diyebilirim. Barındırdığı şarkılar içerisinde vasat olan bir şey yok. Benim diğerlerinden az sevdiğim, nakaratı hafiften kafa şişiren Väkirauta var o kadar. Bunun dışında albüm Happy Little Boozer’la KORPIKLAANI’nin ne olduğunu özetleyen süper bir şekilde açılıp, arada Tuli Kokko’yla biraz yavaşlayıp dinlenmenize olanak tanımasının ardından, son şarkıya kadar enerji dolu ve yüksek temposunu koruyarak bitirişi yapıyor.

“Folk metal nedir, nasıl bir şeydir?” sorusuna verilebilecek en iyi cevaplardan biri bu albüm. Karmaşık rifler, iyi müzisyenlik, deneysellik, iyi düşünülmüş şarkı sözleri, bunları hepsini bir kenara bırakın ve yalnızca eğlence amaçlı üretilmiş bir parti müziği düşünün, işte burada olay bundan ibaret. Bu müziğin canlı performans için biçilmiş kaftan olduğunu söylememe bile gerek yok herhalde.

Grubun üçüncü stüdyo albümü olan “Tales Along This Road”, ilk iki albümden çok da farklı değil. Ama son 3 yılda çıkan ve birbirinin vasat kopyası olmaktan pek de kurtulamayan KORPIKLAANI albümleri gibi bir benzerlik değil bu. Zaten bu albümü grubun son gerçekten iyi albümü olarak görüyorum. Bundan sonra grup her sene formülize bir albüm çıkarma yoluna girip biz sevenlerini üzmüştü. 2010’da daha bir şey çıkarmadılar ama her gece yeni albüm kâbuslarıma giriyor.

Albümdeki şarkılara da hafiften değinip toparlama yoluna gideceğim. Happy Little Boozer zaten konserlerin favorisi, KORPIKLAANI klasiği, gaz bir şarkı. Tuli Kokko albümdeki genel tarzın dışında gayet yavaş ve nispeten hüzünlü, arada nefes almanıza olanak tanıyor. Hemen arkasından gelen Spring Dance çok güzel melodiler barındıran bir enstrümantal parça. Under the Sun birçok kişinin albümdeki favorisi, eşlik etmeden durulması güç, akılda kalıcı bir nakarata sahip. Rise ise bir saniye bile düşmeyen temposuyla adrenalin dolu dakikalar yaşatıyor. Hemen arkasından gelen Kirki (bu şarkının sözlerine eşlik etmede kapışmaya açık olduğumu da belirtmek istiyorum) ve Hide Your Riches da albüme yaraşır bir şekilde kapanışı yapıyorlar.

Grup ve albüm hakkında sözü daha fazla dolandırmanın anlamı yok. Folk metalin en önemli gruplarından birinden türün adeta tanımını yapan, inciciler için özet geçen bir albüm. Folk metalin eğlenceli yönünü özetleyen dersek daha doğru bir tanım yapmış oluruz tabii ki.

Grubu daha önce izlemiş biri olarak, yaklaşık iki hafta sonra gerçekleşecek konserin festivalin en eğlenceli performanslarından biri olacağını garanti eder, sert metalci abi triplerine girip kolları kavuşturup izlemek yerine ön yargılarınızı yıkıp çılgın atmanızı tavsiye eder, herkesi başını çekeceğim halay sırasına beklediğimi de ekleyip gözlerinizden öperim.

BEER! BEER!

KREATOR’dan özel “Hordes of Chaos” box-set’i

Wednesday, June 23rd, 2010

KREATOR, son albümü “Hordes of Chaos“un hem basın, hem de hayranlardan büyük övgü alması dolayısıyla, albümün genişletilmiş bir box-set versiyonunu çıkaracağını açıkladı.

9 Temmuz’da Almanya’da, 12 Temmuz’da ise tüm Avrupa’da piyasaya çıkacak olan  ”Hordes of Chaos – Ultra Riot“ın detayları şöyle:

01. Hordes of Chaos (A Necrologue For The Elite)
02. Warcurse
03. Escalation
04. Amok Run
05. Destroy What Destroys You
06. Radical Resistance
07. Absolute Misanthropy
08. To The Afterborn
09. Corpses Of Liberty
10. Demon Prince

Klipler:
11. Hordes Of Chaos
12. Destroy What Destroys You

Özel kapakta bonus CD:
01. Hordes Of Chaos (Demo)
02. Radical Resistance (Demo)
03. To The Afterborn (Demo)
04. World Without Religion (“Escalation”ın farklı düzenlemeli demosu)
05. Amok Run (Demo)
06. Alle Gegen Alle (Demo – SLIME cover’ı)
07. You Are The Government (Demo – BAD RELIGION cover’ı)

12 sayfa renkli kitapçık
Renkli poster
Renkli grup fotoğrafı
Renkli KREATOR sticker’ı
www.kreator-terrorzone.de adresinden yapılacak ürün alışverişleri için indirim kuponu

Bu haberi de sitemizdeki ilk KREATOR haberi olması dolayısıyla tebrik ediyoruz.

OZZY OSBOURNE yeni klibini yayınladı

Wednesday, June 23rd, 2010

Dün piyasaya çıkan yeni OZZY OSBOURNE albümü “Scream“in ilk single’ı “Let Me Hear You Scream”e çekilen klip yayınlandı.

Klibin yönetmeniyse METALLICA, SATYRICON, RAMMSTEIN, MADONNA ve THE PRODIGY gibi isimlerle çalışan ünlü klip yönetmeni Jonas Åkerlund. Biilindiği gibi Åkerlund kült grup BATHORY’nin de orijinal davulcusuydu.

“SONISPHERE iptal edilsin”

Wednesday, June 23rd, 2010

Aşırı dinci ve kötü niyetli tavrıyla yıllardır kalplerimize sevgi tohumları eken habervaktim.com, SONISPHERE festivalinin yasaklanması gerektiğine dair bir haber yapmış. Her türlü duygu sömürüsünün ve fikirsizliğin yer aldığı o sevimli haberi, şuradan görmek mümkün.

BIG FOUR aynı sahnede

Wednesday, June 23rd, 2010

SONISPHERE’in bugünkü Sofya konserinde metal tarihinde bir ilk yaşanmış ve METALLICA, MEGADETH, SLAYER ve ANTHRAX elemanları aynı anda sahne alarak DIAMOND HEAD’den “Am I Evil?”ı söylemişler.


SLAYER’dan Tom Araya, Kerry King ve Jeff Hanneman’ın bulunmadığı performans, ilerki bir zamanda çıkacak olan BIG FOUR DVD’si için de kaydedilmiş.

Not: Hatırlatmalar için Saygın ve heat’e teşekkür ederiz.

MALEVOLENT CREATION yeni albüm detaylarını açıkladı

Wednesday, June 23rd, 2010

Amerikalı köklü death metal grubu MALEVOLENT CREATION, yeni albümü “Invidious Dominion“ın detaylarını bir bir açıkladı.

Metal dünyasının son zamanlardaki en çok iş çıkaran insanlarından Pär Olofsson tarafından çizilen kapak, grubun 1991 tarihli ilk albümü “The Ten Commandments”ın kapağındaki ibişin de tekrardan gün ışığına çıkmasını ifade ediyormuş.

01. United Hate
02. Conflict Finalized
03. Slaughterhouse
04. Compulsive Face Breaker
05. Lead Spitter
06. Target Rich Environment
07. Antagonized
08. Born Again Hard
09. Corruptor
10. Invidious Dominion

Bahsi geçen kapak da şu:

EUROPE gitaristi JOHN NORUM: “The Final Countdown’ı ilk duyduğumda çok tadım kaçtı”

Tuesday, June 22nd, 2010

EUROPE gitaristi John Norum, grubun, hatta popüler müzik tarihinin en bilindik şarkılarından “The Final Countdown”u ilk kez duyduğundaki düşüncelerini açıklamış.

“Vokalist Joey şarkının demosunu bana ilk kez dinlettiğinde şarkıdan hiç hoşlanmadım. “Delirdin mi? Biz böyle şarkılar yapan bir grup değiliz!” dedim. Zira o zamanlar daha çok THIN LIZZY, UFO ve DEEP PURPLE’a yakın şeyler yapmaya çalışıyorduk. Ama neyse ki zaman içinde şarkıyı sevmeyi başardım.”

Yine de Norum, şarkıyı canlı olarak çalmanın bir gitarist için hayli sıkıcı olduğunu da eklemeden edememiş. Norum, “Sıkıcı mıkıcı ama dünyanın ekmeğini yedik hafız hiç ses etme” demeyi ihmâl ettiyse de, biz onun bu düşünceleri paylaştığını sanıyoruz.

NEVERMORE – Dreaming Neon Black

Tuesday, June 22nd, 2010

Konsept albümler metal dünyasında her zaman ayrı bir ilgi çekmiştir. Zaten meşakkatli bir uğraş olan albüm kaydetme işine bu şekilde ayrı bir unsur daha yüklemek, müzisyen için -muhtemelen- kendini albüme daha yoğun şekilde vermesini, dinleyicinin de albüme farklı bir anlam yüklemesini sağlayan bir durum gibi göze çarpıyor.

Konsept albümler düşünüldüğünde, büyük çoğunlukla kurmaca bir hikâye üzerinden ilerleyen, içinde karakterler ve bir olay örgüsü olan bir albüm canlanır gözümüzde. Metal tarihinin en başarılı konsept albümleri, hep bu şekilde kendi yarattıkları o hikâyenin gücüyle de öne çıkmışlardır.

Bu sefer karşımızda duran albümse konusunu gerçek bir olaydan alıyor.

Warrel Dane’in nişanlısının dini bir tarikat tarafından ele geçirilip, zamanla beyninin yıkanmasını ve bir süre sonra da kızın tamamen ortadan kaybolmasını (muhtemelen ölmesini) konu eden “Dreaming Neon Black”, grubun belki de bugüne kadarki en karanlık, en ağır ve dinlemesi meşakkatli albümü olarak göze çarpıyor.

2000 yılındaki “Dead Heart in a Dead World” ile tanıştığım ve sitenin muhtelif yazılarında denk gelmiş olabileceğiniz üzere iflah olmaz bir NEVERMORE hayranı olan bendeniz, grubun bu bir önceki albümünü de aynı tanışma dönemlerinde duymuş ve NEVERMORE’un “Dead Heart in a Dead Wolrd”le düşündüğüm halinden çok daha varyasyonlu bir müzik yaptığını anlamıştım. Thrash metal, power metal ve hatta kimi yorumlarda belirtildiği üzere doom metal tatları dahi barındıran, bir bütün olaraksa progresif metalin içi dolu bir hali olarak özetlenebilecek olan “Dreaming Neon Black”, grubun hem en karakteristik özelliklerini, hem de SANCTUARY’den de gelen ve günümüz “NEVERMORE’una en uzak anları aynı anda içinde barındırıyor.

Albümdeki kimi şarkılarda NEVERMORE sound’unun dışına çıkıldığını, ancak bir şekilde başka bir grup dinliyormuşsunuz hissinin de uyanmadığını görüyoruz. Bu sound değişikliğinin temel nedenlerinden biri, 2000-2005 arasını tek tabanca sürdüren grubun “Dreaming Neon Black”i iki gitaristle yazmış oluşu. FORBIDDEN dağılır dağılmaz NEVERMORE’a katılan Tim Calvert’ın (en sağdaki) tarzını belli eden şarkı yazımı sayesinde, albümdeki en iyi şarkılardan bazılarının Calvert elinden çıkma olduğunu görüyoruz. Albümün açılışını yapan Beyond Within, grubun en karanlık şarkılarından Deconstruction, All Play Dead ve Cenotaph, iskeletleri günümüzde müziği tamamen bırakan ve pilotluk yapan Calvert tarafından kurulmuş nefis eserler.

Loomis’in her zamnki gibi döktürdüğü albüm, gitar açısından ders niteliğinde şarkılar barındırıyor. Her şarkı bambaşka güzelliklerle dolu ols da, gitar kullanımının tavan yaptığı şarkılar arasından Poison Godmachine’i öne çıkarmak istiyorum. Van Williams’ın da davullarıyla aksaklığını pekiştirdiği ritimlerle dolu olan parçada, Loomis elinden çıkma yaratıcılık timsali rifler, çılgın atan bir solo ve genele baktığımızda da devasa bir beste var. Sırf bu şarkıyla bile albümün usta işi olduğunu anlamak mümkün.

Vokal konusunda son derece özgün bir yorum gücüne sahip olan Warrel Dane’in, anlattığı sözleri yaşamış olmasından mütevellit daha da içten, daha da hissettirerek söylediği şarkılar, zaten barındırdıkları etkileyiciliklerini daha arttıran, daha da inandırıcılaşan bir yapıya bürünüyorlar. Calvert/Loomis ikilisinin de yalnızca ve yalnızca bestenin güçlülüğü adına akıttığı terleri, “Dreaming Neon Black”in “bilen adamlardan” çıktığını size her anında gösteriyor.

Albümle aynı adı taşıyan parçaya geldiğimizde, daha önceki NEVERMORE yazılarımda pek değinmediğim ya da çok az değindiğim bir konudan bahsetmek istiyorum. Müzik elbette ki zevk işidir. Müzikalite, belli bir noktadan sonra elbette ki görecelidir. Ancak NEVERMORE’un nasıl olup da HÂLÂ büyük bir grup olarak anılmaması, konser afişlerinde adının altlarda yer alması, kuruluşundan 16 yıl sonra çıkardığı DVD’sini bile görece ufak bir mekanda kaydetmesi, kliplerinin konser görüntülerinden oluşan kolajlarla hazırlanması, benim algı sınırlarım içerisinde kendisine mantıklı bir cevap bulamıyor. Elbette herkesin sevdiği ancak gereken değerin gösterilmediğini düşündüğü grupları vardır, belki ben de NEVERMORE’u gözümde büyütüyorumdur; ancak böylesine özgün, yanına yaklaşılmaz güçte, devasa müzisyenlik barındıran, akılda kalıcı ve adeta metalin tanımı gibi bir müzik yapmasına rağmen NEVERMORE’un hâlâ hak ettiği yerde olamamasına, örneğin şu aşağıdaki şarkının sadece NEVERMORE hayranları tarafından bir başyapıt olarak görülüyor olmasına akıl sır erdiremiyorum. Dediğim gibi, belki de ben grubu abartıyorum, ancak şirketlerinin uğurlarına gül döktüğü, devasa promosyonlarla desteklediği ve adları her daim gündemde olan sayısız orta karar grubu görünce ve bu adamların hâlâ ufak kulüplerde çaldığını bilince, diyecek şey de bulamıyorum.

Bu kadar yoğun duyguyu içinde barındırabilen, sizi acıdan çıkarıp şizofreniyle tanıştıran, gücünüzü hissettiğinizi sandığınız anda tekrardan en dibe götüren “Dreaming Neon Black”e sözel olarak baktığımızda, albüm konsepti dahilinde bir din eleştirisini görüyoruz. Tanrı’nın yeri ve göğü altı günde yaratması, yedinci günde de dinlenmesi durumuna ithafen, “Tanrı sekizinci günde de savaşı yarattı ve oturduğu yerden gülerek olacakları izledi” diyen Dane, “Senden neden korkmalıyız? Onu benden neden aldın? Bizler gerçekten de senin çocukların mıyız?” diyerek sevdiği insanı kendisinden alan bu düşünceye sorular soruyor.

“Dreaming Neon Black” bence grubun “Dead Heart in a Dead World” ve “this Godless Endeavor” ile birlikte en iyi üç albümünden biri. Dinlemesi diğer NEVERMORE albümlerine oranla daha zahmetli, katmanlılığı ve duygusal yoğunluğu ise belki de grubun en yaptığı en üst seviyede. Alışması, sindirmesi daha zor olduğundan, albüme tapan NEVERMORE hayranları dışındaki metal dinleyicileri tarafından genelde es geçilen “Dreaming Neon Black”, sizi metal dinlediğinize şükrettirecek albümlerden biri.

Kapanışı da albümün konseptinden ve bu derece yoğun olmasından sorumlu olan Warrel Dane yapsın bari.

Türk metal basınında hırsızlığın önüne geçilememesi (Güncellendi)

Tuesday, June 22nd, 2010

Gün geçmiyor ki PASİFAGRESİF’te yer alan haberleri kimi başka sitelerde görmeyelim.

1 yıllık yayınımız boyunca sıklıkla karşılaştığımız bu durum konusunda, uyarıp kaynak belirtilmesini istemek ve cevap alamamaktan başka bir şey yapamasak da, insanların ne derece şaşkoloz olabileceklerini de gözler önüne sermenin vakti geldi diye düşünüyoruz.

PASİFAGRESİF, özellikle haberleri konusunda farklı bir format oluşturmaya, haberleri esprili bir dille vermeye çalışan bir site. Eğer böyle olmasaydık, her şeyi resmi bir dille yazsaydık, siteden araklanan haberlere belki bu kadar sık rastlamazdık. Lâkin şu anki haliyle, bizim de elbette ki başka kaynaklardan aldığımız, ancak kendi yorumumuzu ve bakış açımızı katarak verdiğimiz haberlerin çalınması, çalan kişileri alık ve komik duruma düşürdüğü gibi, sitelerinin de -eğer oluşturmaya çalışıyorlarsa- itibarını ve güvenilirliğini sekteye uğratmaktan öteye gidemiyor. PASİFAGRESİF olarak gerçekten de müzik konuşmak ve paylaşmaktan gayrı en ufak bir amacımız olmamasına, bu işi sadece çok sevdiğimiz için yapıyor olmamıza rağmen, insanların sadece bir “Kaynak: Pasifagresif” ibaresini dahi koyamayacak kadar fikirsiz olmaları da canımızı sıkıyor.

Bunun en bariz örneği de, bizle ortak tüm haberlerini kelimesi kelimesine bizden alan, hatta haberlerimizdeki pasifagresif ibarelerini dahi kendi adlarına çevirerek alenen komik duruma düşen www.popculardisari.com. Gidip kendi gözlerinizle görebilirsiniz.

Artık “emeğe saygı” geyiklerine girmeye lüzum görmüyoruz, onun yerine, bu tarz ucuz yolları seçen arkadaşların “kendine saygıyı” denemelerini öneriyoruz.

Bu durum sadece bizle sınırlı değil elbet, her türden bilgi sürekli olarak aşırılmakta, kaynak gösterilmeden yayınlanmakta. Ancak zaten bu denli ufak olan Türk metal kitlesi içinde bile bu tarz olaylara girişmeyi, onlar kendileri için hissetmiyorsa, biz onlar adına rencide edici olarak görüyoruz. Bu durum sadece üstteki örnekteki site ve o haberi çalan arkadaşa yönelik değil, genel bir tepkidir.

O kadar uğraşıp, kodlar yazıp siteler yapan, resimler, bilgiler toplayan, ancak bu tarz bir ucuzluğa giden arkadaşlara soruyoruz: “Kendi cümlelerinizi kurmak bu kadar zor mu?”

PHIL ANSELMO’dan solo albüm

Tuesday, June 22nd, 2010

Metal dünyasının en varyasyonlu seslerinden PHIL ANSELMO, solo albümü üzerinde çalıştığını açıkladı.

Çok farklı vokal tekniklerini aynı ustalıkla icra eden ve başta PANTERA ve DOWN olmak üzere farklı metal türlerinden sayısız projesi bulunan ANSELMO, müziğini kendi bestelediği albümünün “çok sert” olacağını söylemiş (“heavy as a motherfucker“).

ANSELMO’nun projeye kendi adını mı vereceği, yoksa başka bir isim altında mı çıkaracağı bilinmezken, çıkış tarihi ve -olacaksa- albümdeki diğer müzisyenler hakkında da henüz bir bilgi yok.

KAMELOT yeni albüm adını açıkladı

Monday, June 21st, 2010

KAMELOT, yeni albümünün ismini “Poetry For The Poisoned” olarak açıkladı.

3 Eylül’de raflardaki yerini alacak olan “Poetry For The Poisoned”dan bir şarkının canlı icrası da şurada beklemekte.

IRON THRONES’dan yeni albüm detayları ve tadımlık

Monday, June 21st, 2010

Kendi imkânlarıyla kaydettikleri ve myspace‘lerinden yayınladıkları ilk albümleri “Visions of Light” ile bir anda ufak da olsa bir üne kavuşan progresif death metal grubu IRON THRONES’dan yeni albüm geliyor.

Albüm çıkarmak için bir şirkete gerek olmadığını belirtme amacı taşıyan ve kazananı dinleyicilerin oylarıyla belirlenen “SCION’s No Label Needed” yarışmasında pek çok grubu geride bırakarak birinci olan IRON THRONES, yarışma ödüllerinden biri olan profesyonel bir stüdyoda, profesyonel insanlarla bir albüm yapma olayını tamamlamış. Aşağıdan, yeni albümün kapağını görebilir, trailer’ını dinleyebilirsiniz.

Kapak olsun;

Tadım;

Bağlantıda olduğumuz grup, yeni albümün promosunu da en kısa zamanda bizlerle paylaşacağını söyledi. Yakın zamanda buralarda olur diyelim.

EXODUS yeni albümünden üç şarkıya klip çektiğini ve üçünün de aşşşırı iyi olduğunu açıkladı
Bursalı hard rock grubu KARAMESAİ yeni şarkılarını sundu
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.