# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

DOWN’dan DVD detayları

Wednesday, September 8th, 2010

DOWN 5 Ekim’de piyasaya çıkacak DVD’si “Diary Of A Mad Band“in detaylarını açıkladı.

Disk 1

01. Losing All
02. Lifer
03. Lysergic Funeral Procession
04. Rehab
05. Temptation’s Wings
06. Ghosts Along The Mississippi
07. Learn From This Mistake
08. Hail The Leaf
09. New Orleans Is A Dying Whore
10. Lies, I Don’t Know What They Say But…
11. Underneath Everything
12. The Seed
13. Eyes Of The South
14. Jail
15. Stone The Crows
16. Bury Me In Smoke

Disk 2

01. Lysergic Funeral Procession
02. Lifer
03. Losing All
04. Rehab
05. New Orleans Is A Dying Whore
06. Ghosts Along The Mississippi
07. Learn From This Mistake
08. Underneath Everything
09. Temptation’s Wings
10. There’s Something On My Side
11. Hail The Leaf
12. Lies
13. The Seed
14. Eyes Of The South
15. Jail
16. Stone The Crows
17. Bury Me In Smoke
18. Bonus DVD Featurette: Tirades And Shenanigans

DVD’de iki saatten fazla materyal olacakmış.

FORBIDDEN yeni albüm kapağını sundu

Tuesday, September 7th, 2010

FORBIDDEN 22 Ekim’de çıkacak yeni albümü “Omega Wave“in kapağını görücüye çıkardı.

* Alpha Century
* Forsaken At The Gates
* Swine
* Immortal Wounds
* Hopenosis
* Adapt Or Die
* Inhuman Race
* Behind The Mask
* Dragging My Casket
* Overthrow
* Omega Wave

COREY TAYLOR’dan SLIPKNOT’a dair

Tuesday, September 7th, 2010

SLIPKNOT vokalisti COREY TAYLOR grubun basçısı PAUL GRAY’in ölümünün ardından SLIPKNOT’ın devam edip etmemesi konusunda şüpheli olduğunu söylemiş.

TAYLOR “Şu an için devam etmek anlamsız geliyor. Zaman içinde fikrim değişebilir belki, ama şu anki hislerim böyle” demiş. Grubun davulcusu JOEY JORDISON ise geçtiğimiz haftlarda “Paul devam etmemizi isterdi, o yüzden SLIPKNOT yoluna devam edecek. Zaten hazırlıkları başlamış bir albüm var” demişti.

TAYLOR daha önceden de “Gelecek SLIPKNOT’ın mı yoksa STONE SOUR’un mu diye sorarsanız, STONE SOUR’un derim” demişti.

KATAKLYSM – Heaven’s Venom

Tuesday, September 7th, 2010

“KATAKLYSM bugüne dek bir klasik yaratamadı. “In the Arms of Devastation” buna en çok yaklaştıkları albüm olsa da, onun da bir klasik olduğu söylenemez. Ancak KATAKLYSM’in her yanından, müziğinde radikal bir değişklik yapamayacak grup suyu aktığından, onları bu şekilde kabul etmek en iyisi. “Prevail” bence “In the Arms of Devastation” kadar iyi bir albüm değil, ama on yedi yıllık deneyimin de etkisiyle grup dinleyicisini bir şekilde heyecanlandırmayı biliyor. Umarım grup bir sonraki albüm için daha uzun süreli bir şarkı yazımına gider de o beklenen KATAKLYSM başyapıtına kavuşuruz.”

“Prevail” yazısının sonunda böyle demişim.

Bir sonraki albüm geldi işte. Beklenen KATAKLYSM başyapıtına kavuştuk mu?

Pek sayılmaz. Belki de soruyu şöyle sormak daha iyi olacak: KATAKLYSM’in ASLA çok iyi bir albüm çıkaramayacak kadar ortalama bir grup olduğunu anlamamız için daha kaç yıl ve kaç albüm geçmesi gerekiyor?

On dokuz yıllık bir gruptan bahsediyoruz burada. En orijinal işini bence 1995′teki ilk albümü “Sorcery”yle vermiş bir gruptan. “In the Arms of Devastation”da bayağı iyi şarkılar vardı evet. “Prevail”de de fena olmayan şarkılar vardı. “Heaven’s Venom”da ne var peki? Aynı tas aynı hamam diyelim ve girişelim.

Kazımasyon riflerin egemenliğindeki bodos bir death metalin melodik yansıması olarak özetlenebilecek bir albüm “Heaven’s Venom”. KATAKLYSM müziğinin bu iki yanını ayrı ayrı değerlendirmek lâzım diye düşünüyorum.

Olayın melodik kısmı bence KATAKLYSM’in daha başarılı olduğu alan. Zira albümde gayet hoş, hatta genel ortalamalığa bakıldığında “Helal be adamlara bak, burası iyiymiş” dedirtecek düzeyde sofistike melodiler var. Hem icra, hem de hissettirdiği duygular babında içi dolu olan bu melodiler, albümün dinlenebilirlik katsayısını arttıran şeyler. Gelin görün ki “Heaven’s Venom”ı başarılı kılmada bu melodilerin işi pek de kolay değil. Zira albüm, adındaki zehri asıl kendi içinde barındırıyor.

Bahsettiğim şey albümdeki melodik olmayan kısımlar. KATAKLYSM’in en dayanamadığım özelliği, aşırı derecede özelliksiz rifleri sanki çok gazmış gibi üzerlerine bastıra bastıra önümüze sürmesi. Stüdyoya gidip bir şeyler çalmışlığı olanlarınız bilirler. İki gitarist amfilerini ayarlayıp aynı oranda duyulacak düzeye getirirken biri diğerinden herhangi bir şey çalmasını ister. Sırf deneme için. Sırf sese, tona bakıp kendi amfisini ona göre ayarlamak için.

Yemin ediyorum bu anlarda çaldığınız doğaçlama herhangi bir rifin bile KATAKLYSM’in bazı riflerinden daha ilginç olacağına eminim. Melodi içermeyen bu kafa göz rifler, ancak bu kadar duygusuz, bu kadar sıradan yazılabilir. Bu riflere eşlik eden gayet özelliksiz davullar ve vasat şarkı sözleri de eklenince, albümü dinlerken duyduğunuz rahatsızlık, aldığınız keyfin önüne geçebiliyor. Bu elbette ki KATAKLYSM’i uzun süredir takip eden ve her albümde gruptan olumlu adımlar bekleyen dinleyicilerin sahip olacağı bir düşünce. KATAKLYSM’i çok da bilmiyorsanız, “Heaven’s Venom”dan daha fazla zevk almanız olası.

Diğer yandan, KATAKLYSM’i uzun süredir takip eden ve grubu aynen bu şekilde kabul etmiş dinleyiciler de var elbet; onlar muhtemelen yazıdaki bakış açısına sahip olanlardan daha iyi hisler besliyorlardır. Zaten albüm “Prevail”e oranla daha iyi olduğunu, daha renkli yanlar barındırdığını çoğu yerinde gösteriyor. O yüzden az da olsa haklarını vermek lazım. Çok sıkıcı rifler içerisinde parlayan anlar da yok değil. Ancak bahsettiğim türdeki kimi sıradanlıklar, KATAKLYSM’in yansıttıkları türde güçlü bir tehditkârlık uyandıramayacağını da, müzikalite anlamında etrafa korku salamayacağını da belli eden şeyler. O yüzden bir nebze daha iyi olmasına rağmen “Prevail”le aynı puanı veriyorum.

“Umarım grup bir sonraki albümde melodik tarafına ağırlık verir ve yazdığı bazı riflerin ne kadar sıkıcı olduğunun farkına varır” türünden şeyler söylemek istiyorsam da, azalan beklentiler ve meraktan dolayı KATAKLYSM’in bundan sonra izleyeceği yol çok da umrumda değil açıkçası. Takılın işte ne diyeyim.

Son anda kapaktan bahsetmeyi unuttuğumu fark ettim. IRON MAIDEN’ın “Dance of Death”inden sonra son yıllarda gördüğüm en kötü kapaklardan biri.

DIMMU BORGIR gitaristinden black metal açıklaması

Tuesday, September 7th, 2010

DIMMU BORGIR gitaristi GALDER, DIMMU BORGIR’in black metalle olan ilişkisi ve black metalin şu anki durumuna dair açıklamalar yapmış.

ThrashHits.com’un sorularını yanıtlayan GALDER, DIMMU BORGIR’in bir black metal grubu olarak anılıp anılmaması gerektiği konusunda şöyle demiş:

“DIMMU BORGIR’in kökleri elbette ki black metaldir. Ancak bilinen eski tarz black metal olmadığımız da ortada, bunun farkındayız. Eski usül olarak anılmak için fazlasıyla modern bir sound’umuz ve prodüksiyonumuz var. Daha çiğ bir havamızın olması için black metal tabanını kullanıyor olsak da, eskiye nazaran daha yeni bir black metal anlayışımızın olduğunu düşünüyoruz. Şimdilerde riflerimizi daha basit şekilde yazıyoruz; bu belki de eski DIMMU BORGIR’den alışılan şeylerden ziyade yeni black metal olarak adlandırabileceğimiz bir şey. İcra bazında biraz MAYHEM’ı hatırlatır türde.”

GALDER günümüzdeki black metali de şöyle değerlendirmiş:

“Black metal iyi gidiyor ama hiçbir zaman 90′larda olduğu gibi olmayacak. O gemi limanı çoktan terk etti. Belki üzücü bir şey, ancak müzik her zaman ilerlemeye devam ediyor. Black metal de ilerliyor. Hep aynı kalması mümkün değil. Bugün yapılan şeylerin eski DARKTHRONE’lar gibi olması mümkün değil. Stüdyolar gelişiyor, müzisyenler ilerliyor. Black metale bugün de sahibiz, ama eskisinden farklı şekilde. Ancak bu iyi de bir şey çünkü her müziğin değişip farklı mecralara akması gerekir, yoksa kendi içine sıkışıp ortadan kaybolur. Black metal bu savaşı kazandı. Yirmi yıldır var ve hâlâ da gücünü koruyor. Bu iyi bir şey. Her tür bunu başaramıyor. Örneğin bir death metalin yirmi yıldır güçlü olduğunu söyleyemeyiz. Bu açıdan black metalle gurur duyuyorum. Umarım bir yirmi yıl daha bu gücünü kaybetmez… Tabii güçlü, dijital kayıtlar eşliğinde!

Black metalin kitlesini genişletmesi de onu güçlü kılan faktörlerden biri. Ancak benim için de en iyisi ilk yapılanlar olarak kalacak. Bence İskandinav gruplar black metali en iyi icra edenler, ancak başka ülkelerden black metal gruplarına sahip olmamız da gayet güzel bir şey. Tıpkı death metalin Amerika’da başlayıp sonradan Avrupa’ya geçmesi gibi, black metal de Avrupa’dan başlayıp dünyanın geri kalanına yayıldı. Black metalin ayakta kalması için bunun olması gerekiyordu. Black metal köklerine sadık kaldıkça, o şeytani kimliğini korudukça ve karanlık mesajı yayma güdüsünü barındırdıkça bence sorun yok. Yok olup gitmesindense, çok kişi tarafından yapılmış, ne şekilde icra edilmiş, ne denli modern yapılmış, bunlar çok da önemli değil.”

FIREWIND yeni albüm detaylarını açıkladı

Tuesday, September 7th, 2010

Yeni FIREWIND albümü “Days Of Defiance“ın detayları belli oldu.

01. The Ark Of Lies
02. World On Fire
03. Chariot
04. Embrace The Sun
05. The Departure
06. Heading For The Dawn
07. Broken
08. Cold As Ice
09. Kill In The Name Of Love
10. SKG
11. Losing Faith
12. The Yearning
13. When All Is Said And Done
14. Riding On The Wind (iTunes Bonus’u)

Albüm 26 Ekim’de piyasada olacak.

EVILE albüm hazırlığında

Monday, September 6th, 2010

İngiliz thrash metal grubu EVILE 2011 içinde çıkması düşünülen üçüncü albümleri için şarkı yazımına başladığını açıkladı.

Hatırlanacağı üzere grup geçtiğimiz sene içerisinde basçısı Mike Alexander’ı anlık bir rahatsızlık sonucu kaybetmişti.

DEVIN TOWNSEND’den yeni tınılar

Monday, September 6th, 2010

DEVIN TOWNSEND 2011 Nisan gibi çıkacak iki albümünden biri olan “Ghost“un kayıt sürecine dair bir video yayınladı.

“Ghost” aynı anda çıkacak iki albümün yumuşak olanı. TOWNSEND bu seçimiyle ilgili olarak “Sert olan albümün, yani “Deconstruction”ın kayıt safhası tam bir işkence olacak, çünkü çalması çok zor şeyler var ve prodüksiyon olarak da büyük bir albüm. O yüzden kafamız sakinken önce yumuşak olanla başlayalım dedik” şeklinde konuşmuş.

DYNAHEAD – Antigen

Monday, September 6th, 2010

“Selamlar!

Ben ……. grubundan xxx. Nasılsınız? Son albümümüz “ʚʚʚʚ” ekte, onu yorumlarsanız çok mutlu oluruz. Şimdiden teşekkür ederiz!”

Eğer bir metal sitesinde yazıyorsanız, ikide bir böyle mailler almanız da kaçınılmaz oluyor.

“Merhaba!

Biz Arjantin’den “vsvsvsvs”! Bir yıldır üzerinde çalıştığımız albümümüzü alttaki link’ten indirebilirsiniz. Albümümüzü sitenizde görmek bizi çok mutlu eder. Çok teşekkür ederiz!

Adios!”

Bazen göründüğü kadar hoş olmayabiliyor.

“İyi günler!

Biz Hindistanlı progresif metal grubu ABCABC. Tüm emeğimizi, paramızı, zamanımızı, kanımızı, terimizi akıttığımız, gece gündüz demeden uğraştığımız, en samimi duygularımızla yarattığımız bu çok sevdiğimiz ilk albümümüzün link’i aşağıda. Onu yorumlarsanız bizi çok mutlu edersiniz. Umarız albümümüzü siz de bizim kadar seversiniz. Şimdiden çok teşekkür ederiz.”

Görüyor musunuz? Böyle mail’ler eşliğinde geliyor bazı grupların yolladığı promolar ve kritik istekleri.

Eskiden olsa az bir merhamet uyanıyordu, kabul ediyorum. “Canım ya sen kalk Moğolistan’ın yaylasında müzik yap buraya gönder… Ühühühühü verdim lan 9′u!”

Ama sonra işin kaşarı oldukça durum değişti.

Bugün de benzer bir mail sonucunda elime düşmüş bir albüm var karşımızda.

Katliama hazır olun…

…diye başlamayı çok isterdim aslında. Zira durup dururken karşınıza çıkan kötü bir albümü parça pinçik etmenin zevki de başka çok az şeyden alınıyor. Ancak elimizdeki albüm “ne yazık ki” buna müsade etmiyor.

Gayet makûl bir kritik talebiyle promosunu bize yollayan DYNAHEAD Brezilya’dan kopup gelen bir progresif metal grubu. Progresif metal deyince aklınıza sanatsal triplere giren, duygulara kapılan, muhtemelen zayıf, uzun boylu ve dalgalı saçlı lavuk bir vokalist mi geliyor? Yoksa kanepeye oturmuş “Bu rifi nasıl daha saçma yaparım” diye düşünen ve sweep picking yapabildiği ilk günü hayatının en önemli anı sayan bir gitarist mi? Yahut sadece progresif metal dinleyen ve bununla gurur duyan, diğer tüm müzikleri küçük gören gözlüklü ve top sakallı bir denyo mu canlanıyor kafanızda? Dinleyici kısmını bir kenara bırakırsak, DYNAHEAD elemanlarının tasvir ettiğim türde tipler olmadığı ortada.

Grup progresif metal yapıyor yapmasına da, bunu kalıplar içerisindeki bilindik progresif metal klişeleriyle yapmıyor. Son yıllarda daha bir artan ve progresif metal janrının bayıklaşma tehlikesini kırmaya başlayan modern progresif metal gruplarından biri DYNAHEAD. Müziklerinde yer yer sert/brutal arası vokaller de var, MESHUGGAH öykünmeli ritim paternleri de, Mike Patton’ınkileri anımsatan vokal oyunları da. Bence en üst ve başarılı örneklerinden birinin MUTINY WITHIN tarafından icra edildiği bu tür, 2000′ler sonrasının sertleşme trendindeki metal içerisindeki tek kurtuluşunu da bu şekilde sağlayabilir.

Power metal de dahil olmak üzere son on yıldır pek çok grubun daha sert tonlar kullandığının, vokallerini daha sert tarzda vokallerle çeşitlendirdiğinin, kısacası daha sert ve ekstrem olanın prim yaptığının farkındasınızdır herhalde. DYNAHEAD de bu vagona atlamış ve içinde farklı etkilenimler olan, thrash metalden de, NEVERMORE tarzı sert gitarlardan da, SOILWORK gibi daha modern tınılardan da, DREAM THEATER’ın kaçınılmaz fikirlerinden de ilham alan, zengin bir progresif metal sunmuş.

Şarkıların hepsinin ilginç olduğunu söylemek mümkün değil. Hepsinin üzerine dikkatle eğilinmiş olsa da, kimi şarkılar diğerlerine göre daha ön planda. Ancak iki yıl önce çıkan “Antigen”, grubun kafasında güzel fikirler olduğunu ve ilerde daha iyi işler yapacaklarını da kesinlikle gösterir nitelikte. Sağda solda grup teknik thrash metal, math metal gibi külliyen yalan sıfatlarla anılsa da siz bunlara bakmayın. Grubun bunlarla en ufak bir alâkası yok. Sayfadaki iki şarkı hoşunuza giderse bir bakmak isteyebilirsiniz; ama dediğim gibi, bence grubun bir sonraki albümü bundan daha iyi olacak.

Son sözüm de klip şarkısında “5 biradan sonra her kız güzel gelir” yazılı tişört giyen davulcuya. Arkadaşım sen Brezilya’da yaşıyorsun. Brezilya diyorum bak. Adriana’sı var, Alessandra’sı var, plaj voleybolu var; konuşturma beni burada. Brezilya kızlarının daha az güzel olanlarını beğenmek için bile 5 bira içmen gerekiyorsa, ta buradan uçan döner tekmeyle oraya gelir ağzının orta yerine bi tane çarparım. Adamın asabını bozmayın sabah sabah.

SHAPE OF DESPAIR’den yeni şarkı

Monday, September 6th, 2010

Fin doom/death metal grubu SHAPE OF DESPAIR yeni EP’si “Written in My Scars“la aynı addaki yeni parçasını alttaki EP kapağına koydu.

HALFORD yeni albüm detaylarını açıkladı

Monday, September 6th, 2010

ROB HALFORD’un yeni albümü “Made of Metal“ın detayları açıklandı.

01. Undisputed
02. Fire and Ice
03. Made Of Metal
04. Speed Of Sound
05. Like There¹s No Tomorrow
06. Till The Day I Day
07. We Own The Night
08. Heartless
09. Hell Razor
10. Thunder and Lightning
11. Twenty-Five Years
12. Matador
13. I Know We Stand A Chance
14. The Mower

27 Eylül’de çıkacak albümün teaser’ı da aşağıda.

DARKEST HOUR’dan albüm haberi

Monday, September 6th, 2010

Amerikalı melodik death metal/metalcore grubu DARKEST HOUR yeni albüm haberini verdi.

Grup geçtiğimiz Cumartesi sabahı itibariyle SOILWORK gitaristi Peter Wichers’ın gözetiminde stüdyoya girmiş ve 2011 başlarında çıkacak yeni albümünü kaydetmeye başlamış.

DIMMU BORGIR’den yeni klip

Sunday, September 5th, 2010

DIMMU BORGIR yeni albümü “Abrahadabra“nın ilk single’ı “Gateways“e çektiği klibi yayınladı. Telif konuları yüzünden kaldırılırsa yenisiyle değiştiririz artık.

Not: Haber için Exorsexist’e teşekkür ederiz.

WITHIN THE RUINS’den yeni klip

Sunday, September 5th, 2010

Deathcore grubu WITHIN THE RUINS yeni albümü “Invade“le aynı isimdeki şarkısına klip çekmiş.

Invade“in detayları da şöyle:

1. Designing Oblivion
2. Versus
3. Behold The Harlot
4. Red Flagged
5. Invade
6. Ataxia
7. Cross Buster
8. Feast Or Famine
9. Oath
10. The Carouser
11. Roads 06

Not: Haber için iksvayzed’e teşekkür ederiz.

INTRONAUT yeni albüm kapağını sundu

Sunday, September 5th, 2010

INTRONAUT insanlık tarihinin göreceği en iyi albüm olarak bilinen yeni albümü “Valley of Smoke“un kapağını sundu.

Albümden “Elegy” adlı parçaya da kapaktan ya da şu haberden ulaşmak mümkün.

TRIVIUM – Ascendancy

Sunday, September 5th, 2010

Metalle haşır neşir olmaya başladığımdan beri gözlediğim bir şey var. Metalden para kazanmak istiyorsan, kızların gönlünü çalacaksın arkadaş. Bir grubun başarılı olmasından geçen yol kızların desteğini almasıdır. Sadece hitap ettiğin kitleyi genişletmek adına değil. Kızlar yaptıkları şeylerde erkeklere göre daha tutkulu, daha duygusaldırlar. Bir şeyi severlerse, onun için yapacakları fedakârlık erkeklere oranla daha fazladır.

Bakın metal dünyasından iyi ekmek yiyen gruplara; ARCH ENEMY, OPETH, IN FLAMES, DIMMU BORGIR, vesaire; bunlar hep karma bir kitle yaratmayı başarmış gruplar. Tişörtlerini, şusunu busunu satmak olsun, grup üyelerinin seyirci gözünde yüceltilmesi adına olsun, hep kadın dinleyicilerinin yardımını alan gruplar. Bir konsere gittiğinizde, sahneye çıkan gitaristin vokalistin önünde otuzar tane kız çığlık çığlığa bağırıyorsa, o grubun sırtı kolay kolay yere gelmez.

Neden böyle bir şeyle başladım yazıya. Neden insan gibi “Ascendancy TRIVIUM’un ikinci albümü. Grup bu albümde eşşeğin sikini yaparak benden on puanı kopardı” şeklinde insan gibi yazılar yazmıyorum acaba. Birtakım sorunlarım mı var, niye illâ bir ilginçlik peşindeyim. Bunlar cevap bekleyen sorular.

TRIVIUM’u üç ya da dört kez canlı izlemişliğim var. Her izlememde bir öncekine göre fark eden bazı şeylere tanık oldum. Birincisi grubun tişörtünü giyen insan sayısı, her konserde bir öncekini katlayarak arttı; ikincisi de grubun kız hayranlarının TRIVIUM’a karşı manyak bir ilgi duyduklarını, onları çıtır birer rockstar gibi gördüklerini gözlemledim. Konser öncelerindeki “Bana da gitaristlik teklif ettiler de ben kabul etmedim” şeklindeki ilgi çekme çabalarım, TRIVIUM sahneye çıkar çıkmaz tuzla buz oluyor, etrafım “Maaaaaaaatt!!”, “Coreeeeeey!!” diye inim inim inleyen kızlarla doluyordu. O anlarda anlıyordum ki, TRIVIUM çoktan yırtmış.

Ne diyorduk, “Ascendancy”. TRIVIUM, belki yaşlarından, belki de yaptıklarında samimi olmadıkları düşünüldüğünden, büyük bir kesim tarafından küçük görülen, ciddiye alınmayan, hafif bulunan bir grup. Lâkin 2000′ler sonrasıdaki modern Amerikan metali için önem teşkil eden albümlerden biri, muhakkak ki grubun patlamasını sağlayan bu mevzubahis albümdü.

2000 yılında kurulan TRIVIUM’un 2005 yılında çıkardığı bu albümde grubun şu anki basçı ve solo gitaristinin de ekibe dahil olduğunu görüyoruz. Matt Heafy’nin o dönem şimdiki kadar iyi olmayan gitar çalışının çok üstünde bir gitaristi gruba katması, muhakkak ki TRIVIUM müziğine bir anda seviye atlatan bir hamleydi. Kusma efekti gibi soyadıyla dikkat çeken Corey Beaulieu, çılgın atan sololarıyla TRIVIUM’un yapabileceklerini bir anda genişletmişti.

Grubun “Ascendancy”de yaptığı şey, heavy metal, thrash metalin gayet akılda kalıcı ve dinlemesi kolay bir sentezini yapmasıydı. Hem clean hem daha sert vokaller, bir sürü gitar oyunları, birbirinden farklı şarkı yapıları bir araya gelip hep birlikte voltranı oluşturunca, ortaya ilgi çekici ve dinlemesi zevkli bir albüm çıkmıştı. Grubun yazdığı en iyi şarkılar arasında yer alan Pull Harder on the Strings of Your Martyr, Rain, Ascendancy, Suffocating Sight gibi yapıtlar, bundan yıllar sonra bile TRIVIUM klasikleri arasındaki yerlerini koruyacaklar.

TRIVIUM’un geçerliliği adına illâ ki bir taraf tutulacaksa, ben TRIVIUM tarafını tutuyorum. Grubun, aynı janr altında anıldığı sayısız grupla kıyaslanamayacak düzeyde yetenekli olduğunu ve önlerinde daha da büyüyecekleri uzun bir yol olduğunu düşünüyorum. “Ascendancy”yi aşarlar aşamazlar bilemem, ama yeni nesil Amerikan metali adına TRIVIUM önemli bir grup ve “Ascendancy” de bu grubun şimdiye dek çıkardığı en önemli albüm (en iyisi değil, en iyisi “Shogun“).

TRIVIUM’un kimseye bir zararı yok; kendi hallerinde müzik yapıyorlar. Sevmiyorsanız tek yapmanız gereken dinlememek. Çünkü iş küçümsemeye girince açıkçası pek de anlamlı olmuyor.

KAMELOT’tan yeni klip

Sunday, September 5th, 2010

KAMELOT yeni albümü “Poetry For the Poisoned“dan “The Great Pandemonium”a çektiği klibi yayınladı.

Bu arada vokalist Roy Khan’ın grubun yeni başladığı Amerika turnesinin hemen öncesinde hastalanması sonucu eve döndüğü ve gruba tüm turne boyunca CIRCUS MAXIMUS’tan Michael Eriksen’in eşlik edeceği açıklandı.

Devlet Bahçeli’den metal/ülkücü işareti yorumu

Sunday, September 5th, 2010

MHP lideri Devlet Bahçeli, Show TV’de konuk olduğu bir programda ülkücü işaretiyle metal işareti arasındaki farkı açıklamış. Alttaki resimden videoya ulaşmak mümkün.

DAATH’tan beleş yeni şarkı

Saturday, September 4th, 2010

DAATH kendi adını taşıyan yeni albümünden “Destruction/Restoration” adlı şarkıyı alttaki resme koydu. Tıklamak suretiyle bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

NEVERMORE

Saturday, September 4th, 2010

Selam Attila. Öncelikle “The Obsidian Conspiracy” turnenizin Avrupa ayağının nasıl geçtiğini sormak istiyorum. İyi ve kötü tarafları nelerdi? Bir de bu turne bir müzisyen olarak seni nasıl etkiledi?

Bu turne müzik kariyerimin zirvesiydi. Ama bana kattıkları bir yana bir deneyim olarak başlı başına harika bir tecrübeydi. Bu zamana dek hep turnede olmak istemiştim. Bilirsin, gerçek anlamda turnede olmak, turlamak. Dünyanın en iyi grubuyla aynı otobüste, neredeyse her gün farklı bir şehirde konserler verdiğin türde bir turneye çıkmayı istemiştim hep. Elime gitar aldığım ilk günden beri sahnedeyim aslında, ancak şimdiye dek yaptıklarımla NEVERMORE’la yaptığım şeyler arasında epey fark olduğu kesin. Benim için yeni olan en önemli kısım, karşında binlerce kişi de olsa, yüzlerce kişi de olsa kafa olarak her gece aynı şekilde hazır olmak zorunluluğuydu. Elbette idollerimle yan yana çalıyor olmak da uğraşmam gereken sorunlardan biriydi haha. Ayrıca NEVERMORE’la çaldığım dördüncü ve beşinci konserlerin baştan sona kaydedilmesi de üzerimde bir hayli baskı oluşturmuştu.

Peki Türkiye’deki konser nasıldı? Warrel konserin ardından twitter hesabına “Slovenya’daki Metalcamp festivali için İstanbul’dan ayrılıyoruz! Burada daha uzun kalma fırsatımız olamadı ama dünkü konser muhteşemdi! Türk metalcilerine teşekkür ederiz!” yazdı. Sen de iyi vakit geçirdin mi? Sahne önündeki bazı insanlar senin penaları hep aynı yere attığından, bu yüzden de hiç pena kapamadıkların şikâyetçiydiler haha.

Havaalanında ufak bir sorun çıktığı için mekana biraz geç geldik ancak konser mükemmeldi! Bence çok iyi çaldık ve İstanbul’da yaşayan Macar bir arkadaşımın dediğine göre sesimiz de dinleyicilere çok iyi gelmiş. Jeff’in amfisiyle ilgili bir sorunu oldu ama gitar teknisyenimiz Peter konser devam ederken bu sorunu giderdi. Daha önce Türkiye’ye hiç gelmemiştim ve bir kez daha gelmek için de can atıyorum. Umarım bu sefer daha fazla zamanımız olur da etrafı gezme şansını da yakalarız. İstanbul’da görülecek ve yenecek bir sürü güzel şey var haha. Konserle ilgili tek kötü olay, son şarkımız Enemies of Reality’yi çaldığımız sırada sahne arkasından gelen bir lavuğun Warrel’ın şapkasını almasıydı. Ben olayı görmedim ama bu çok feci bir şey dostum. Özellikle Dimebag’in ardından sahnedeki bir müzisyene böyle bir şey yapamazsın. Warrel’ın ne kadar korktuğunu tahmin bile edemezsin. Ama sonuç olarak harika bir konserdi! Pena atma konusunda, haha… Açıkçası o konuda hâlâ biraz garip hissediyorum. Gruptaki kimsenin o tarz bir rockstar tavrı yok ama bu tarz hareketlere alışmışlar. Ben ise daha alışamadım. O yüzden pena kapmak isteyen ve benden umduğunu bulamayan varsa kusura bakmasın. Zaten Jeff’in penasıyla çalıyordum ve onun penalarını harcamak istemedim haha. Bir dahaki konserde atabildiğim kadar çok penayı atabildiğim kadar uzağa atacağım haha, söz veriyorum.

Peki o şapkayı kapan salağa sonradan ne olduğunu biliyor musun?

Bildiğin gibi Warrel hemen peşinden gidip çocuğu yakaladı, zaten sahne arkasındaki güvenlik de anında icabına bakmış diye duydum. Ben olanları hiç görmedim, sadece duydum. Her neyse, böyle şeyler çok üzücü ve aptalca dostum.

Peki devam edelim. Sırada Kuzey Amerika turnesi var. Avrupa turnesinin ardından o turu nasıl görüyorsun? Heyecanlı mısın yoksa artık alıştın mı? Yeni albümün o taraflarda iyi sattığı düşünülünce, seyircilerden nasıl tepkiler bekliyorsun?

Amerika turnesinden önce beni daha çok heyecanlandıran bir Japonya konseri var. Ama tabii ki bir buçuk aylık Amerika turnesiyle karşılaştırılamaz. Konserlere dair bir beklentim olmuyor aslında. Sadece çalabileceğimin en iyisini çalmak ve iyi vakit geçirmeye çalışıyorum. Albüm Amerika’da dünyanın geri kalanına oranla ne ölçüde sevildi bilmiyorum ama konserlerde yeni şarkılardan daha çok çalmak istediğim kesin. Amerika seyircisinin biraz daha zor olduğunu duydum ama konu NEVERMORE olunca durum değişebilir çünkü NEVERMORE o taraflarda daha iyi biliniyor ve zaten dünyanın geri kalan kısımlarında da sürekli konserler verdiklerinden her türden seyirciye karşı tecrübeliler. Müzik yapmak benim hayatım, o yüzden her turneden, her konserden, her stüdyo provasından önce heyecanlanırım.

Grup seni “Macaristan’dan bir gitarist” olarak tanıttı. Turne murne diyoruz da, sen Macaristan’da mı yaşıyorsun? Turne sırasında vize sorunları falan oluyor mu?

Evet Macaristan’da yaşıyorum ve henüz Amerika’ya taşınma konusunda bir şey konuşmadık. Göreceğiz. Ama şu anda bunu konuşmanın sırası değil. Gruplayken onlarla birlikte çalışıyor olduğumdan turneler ve stüdyo provaları için çalışma vizesi alabiliyorum.

Jeff Loomis geçenlerde senin birkaç ay içerisinde yeni NEVERMORE gitaristi olarak açıklanabileceğini söyledi. Bu nasıl bir duygu? Dışarıdan göründüğü kadar mükemmel mi?

Oooooh dostum… Beni kalıcı ve gruba müzikal olarak katkıda bulunacak aktif bir eleman olarak düşündüklerini bilmek tüm bu yolculuğun en iyi tarafı. Bu hem büyük bir NEVERMORE hayranı, hem de bir müzisyen olarak benim için olabilecek en büyük onur. Neler olacak bilmiyorum ama şu an için her şey aydınlık gözüküyor. Zaman gösterecek diyelim. Farklı yerlerde yaşıyor olma konusundaysa, internet çağında bunun çok büyük sorun olacağını sanmam. Zaten şu anda grup olarak konumuz bu değil; şu anki tek düşüncemiz yeni albümü olabildiğince yaymak.

“Gruba müzikal olarak katkıda bulunacak aktif bir eleman” dedin. Şimdiye kadar yazdığın şeylerden grupla paylaştıkların oldu mu? İyi bir şeyler yazıp Jeff’e göstersen, sence bunu gelecekteki NEVERMORE albümlerinde kullanır mı? Yoksa bunun için önce resmen gruba girmiş olman mı gerekiyor?

Gururla söyleyebilirim ki yazdığım rifleri ve fikirlerimi çok seviyorlar. Şimdilik sadece ilerki NEVERMORE albümlerine girme ihtimali olan birkaç şarkı yazdığımı söyleyeyim yeter. Hatta bunlardan birini myspace adresimden dinleyip kendi kararınızı verebilirsiniz haha.

Peki şu YouTube olayın nasıl oldu? O videoları bir amaç için mi koydun yoksa öylesine mi? Grubun tur için ikinci bir gitariste ihtiyacı olduğunu biliyordun ve sen de belki tutar diye olta mı attın? Tüm süreci anlatırsan sevinirim.

Aslında bir amacı vardı ama deneyip bakalım ne olacak diye düşünmüş olmam bana çok sürreel geliyor. Bir yıldan uzun bir süredir tek gitaristle turladıklarını biliyordum, ben de bazı NEVERMORE şarkılarını çaldığım birkaç video hazırladım. İlk videoları 2009 Eylül’ünde kaydedip Steve Smyth ile Chris Broderick’e, yani NEVERMORE’un turnelerde kullandığı gitaristlerden ikisine yolladım. Smyth hemen geri döndü ve bana çok güzel, destekleyici bir mail attı. Ancak Chris Broderick, hatta kendisi bile değil, Broderick’in internet sitesiyle ilgilenen Stephanie Cabral adlı kişi, ki kendisi Amerika’da tanınmış bir fotoğrafçıdır, bana boyumun kaç olduğunu falan soran garip bir mail attı. Ardından videoları Warrel ve Jeff’e yolladı ve birkaç mail sonrasında da cep telefonu numaramı istedi. Hayatımın en uzun bir buçuk gününden sonra, sabahın altısında telefon çaldı. Arayan Warrel Dane’di.

O karakteristik, derin sesini hemen tanıdım ve iki saat boyunca konuştuk. Ertesi gün yine aynı saatte aradı. Yine iki saat civarı konuştuk. Sonra defalarca chat yaptık. Nasıl bir insan olduğumu anlamaya çalıştığı belliydi. Bu chat’ler sırasında Warrel’ın solo albümündeki şarkılardan ikisini, birkaç NEVERMORE şarkısını ve iki adet de SANCTUARY şarkısını öğrenmem gerekti. Ben belki ilerde gerekir diye fazladan başka NEVERMORE parçalarını da öğrendim haha. Ardından bana kendi solo grubunda çalmayı teklif etti ve birlikte kısa bir Amerika turu yaptık. Sonrasında da NEVERMORE için denendim. Turnenin ardından Warrel’ın ve Jim’in oylarını zaten almıştım, ancak iki kişinin daha oyunu almam gerekiyordu. Jeff Loomis’le tanışıp birlikte çalma fikri beni ürkütüyordu ancak sonuç beklediğimden çok daha iyi oldu. Düşünsene, korkudan altıma bile sıçmadım haha! Çünkü kendinizi Jeff Loomis’e beğendirmeye çalışıyorsanız bu gayet olası bir şey haha. Van Williams o sıralarda olmadığı için o beni göremedi ancak diğerlerinin sözüne güvendiği için nasıl çaldığımı görmeden bana geçer oy vermiş oldu. Böylelikle Avrupa turundan hemen önce Mayıs ayında verdiğimiz konsere grupla birlikte çıkmış oldum.

Ben uzun süreli ve fanatik düzeyde bir NEVERMORE hayranıyım ve her ne kadar “The Obsidian Conspiracy“yi çok iyi bir albüm olarak görsem de, “Dead Heart in a Dead World“, “This Godless Endeavor” ve “Dreaming Neon Black” ile kıyaslanamayacağını düşünüyorum. Tam olarak ne düşündüğünü söylemek senin adına zor olabilir, ama ben yine de sorayım: Yeni albüm hakkında tam olarak ne düşünüyorsun?

NEVERMORE’la ilgili en güzel şey, nasıl bir şeyle geleceklerini asla kestirememendir. Her albümde mutlaka yeni bir şeyler vardır. Bazı insanlar bunu anlayamayabilir, ancak çok yaratıcı bir kimseyseniz, sürekli yeni bir şeyler yapma ihtiyacı hissedersiniz. Elbette ki isteseler “This Godless Endeavor II”yu yapabilirlerdi. Ama kendilerini dışa vurmak adına bu çok da içten bir hareket olmazdı. Ben “Dead Heart in a Dead World”ü gelmiş ve gelecek en iyi NEVERMORE albümü olarak görüyorum. O albüm hayatımda dinlediğim en iyi üç albümden biri. Ama tabii ki herkesin kendi Dead Heart’ı vardır. Diğer albümler de sana farklı şeyler hissettirirler bu yüzden de hepsinin bir şekilde ayrı bir yeri vardır. Bence yeni albümü farklı yapan ve karakterini belirleyen üç adet şarkı var: Akılda kalıcı ve içine girmesi kolay Without Morals, daha karmaşık ve daha az NEVERMORE olan And the Maiden Spoke ve deneysel The Blue Marble and the New Soul. Bu üç şarkı önceki tüm NEVERMORE şarkılarından farklı havalar barındırıyorlar. Kalan parçalardan, mesela The Obsidian Conspiracy veya Termination Proclamation ise daha NEVERMORE şarkılar.

Peki o zaman, NEVERMORE albümlerini en çok sevdiğinden en az sevdiğine sırala bakalım.

Dostum çok zor sorular soruyorsun ama haha… Dediğim gibi “Dead Heart in a Dead World” hayatımdaki en önemli üç albümden biri. Bir numara o. Kalan albümleri o anki duygusal halime hangisi daha uygunsa ona göre değerlendiriyorum. Albümlere dair iki adet sınıflamam var. Eskiler, yani altı telli gitarla çalınan albümler ve “Dead Heart…” ile başlayarak yedi telli gitara geçilen albümler. Sevgi sırama göre olmamakla birlikte “Enemies of Reality” daha bir öncelikli durabilir, çünkü grupla ilk tanıştığım albüm oydu, bu yüzden de manevi bir değeri var. Ardından “Godless”ı söyleyebilirim, o da NEVERMORE diskografisinin en sert ürünü olarak göze çarpıyor. Onun ardından da yeni albüm geliyor ki o da daha kolay dinlenen ve denemelerle dolu bir çalışma. Sonra eskiler geliyor; “Godless”ın dedesi diyebileceğim daha teknik yapıdaki “Politics of Ecstasy”, aşırı derecede hüzünlü “Dreaming Neon Black” ve “Nevermore” ile “In Memory” EP’leri de arka arkaya geliyorlar.

Canlı çalması en zevkli şarkılar hangileri? Jeff geçenlerde bir demecinde turneye çıkmadan önce birlikte neredeyse hiç şarkı çalışmadığını, çünkü tüm şarkıları zaten bildiğini söylemişti. Turne öncesi şarkılardaki rif ve solo paylaşımını nasıl yaptınız?

Hepsini de çalmaya bayılıyorum, ama tek bir tane seç dersen Enemies of Reality derim. Çünkü seyirci en çok o şarkıda deliriyor ve cidden hayvan gibi bir şarkı. Ayrıca Jeff’le aynı anda çaldığımız çok hoş bir solo bölümü var. Turneden önce birkaç provamız oldu, ayrıca kaldığım otelde birlikte setlist’teki tüm şarkıları tek tek gözden geçirdik. Ama evet, ödevime çalışarak gelmiştim. Zaten deli bir NEVERMORE hayranı olduğum ve Jeff’in tarzına da bayıldığım için neyi nasıl çalmam gerektiğini önceden biliyordum. Konserlerde hangi şarkının neresini çalmam gerektiği konusunda da son derece güzel yaklaştı. Setlist ilk başta kafamızda olandan biraz farklı şekillendi, bu yüzden de başta planlanandan daha az solom var, ancak şu anda çaldıklarımızın yarısında bir solom var ve benim için bu da yine büyük bir onur. NEVERMORE’dakiler o kadar iyi insanlar ki, muhtemelen birlikte takılması ve çalması en kolay grup onlar.

Hazır konusu açılmışken, sayısız yorumda şu an dünya üzerideki en iyi metal gitaristi olarak gösterilen Jeff Loomis’le aynı sahnede, yan yana çalmak nasıl bir duygu?

Jeff’in iyi bir gitarist olduğunu düşünüyorsan onu bir de sahnede gör! O tam bir gitar tanrısı ve en önemli özelliği de sadece hızlı olmakla kalmayıp metal dünyasının en iyi bestecilerinden de biri oluşu. Grupla birlikte çalmadan önce bunun üzerimde büyük bir baskı yaratacağını düşünüyordum ama hiç de umduğum gibi olmadı. Onunla ilk provamızın ardından Warrel’ın son solo konserine geldi ve hem bana, hem de oradaki diğer insanlara benimle ilgili çok iyi şeyler söyledi. Desteğini gösterdi. Dediklerini duyunca tahmin edersin ki havalara uçmuştum, ki hâlâ da yere inemedim haha. Diğer bir ilginç olaysa, Jeff’in gitarını kendi monitörlerimden tamamen çıkarttırdım, çünkü sahnede çalarken onun gitarından gelen sesi kendi monitörümden az da olsa duyarsam, cidden konsantre olmakta zorlanıyorum. O kadar iyi çalıyor ve bazen o kadar akıl almaz işler yapıyor ki resmen kafam karışıyor. Kısacası artık konserlerde sadece kendi gitarımı duyuyorum haha.

Sahnede çalmaktan bahsetmişken, bildiğin gibi NEVERMORE bugüne dek pek çok ikinci gitarist kullandı. Bunlar arasından favorin kim?

Senden nefret ediyorum ahbap! Böyle sorulara cevap vermek çok zor. Pat O’Brien, Tim Calvert, Chris Broderick ve Steve Smyth gibi baba adamların hepsini çok seviyorum. Hepsi farklı açılardan çok iyi özelliklere sahipler. Ama illâ ki bir isim söylemem istenirse Tim Calvert derim, çünkü onun şarkı yazım tekniği son derece özgün ve soloları da duyulduğu anda onun çaldığını belli eden cinsten.

Ben NEVERMORE’un hiçbir zaman hak ettiği değeri görmediğini düşünüyorum. Son derece özgün bir sound’ları var, kimseye benzemiyorlar, her açıdan milyonlarca meşhur gruptan fersah fersah ilerdeler; ancak onları hiçbir büyük festivalde headliner olarak göremiyoruz. Bunca harika albümün ardından NEVERMORE’u hâlâ öğle saatinde, güneş altında çalarken görmek beni hem şaşırtıyor, hem de üzüyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? NEVERMORE müziği akılda kalıcı, yoğun, son derece sert ve gayet de kolay benimsenici bir müzik. Peki grubu büyük bir metal grubu olmaktan alıkoyan şey nedir?

Dediğin şeyin her kelimesine katılıyorum. NEVERMORE dünyaya ayak basmış en iyi metal gruplarından biri, ancak bu konu göründüğünden biraz daha karmaşık diye düşünüyorum. NEVERMORE metal kitlesi içerisinde çok büyük saygı görüyor, ancak sıradan dinleyici dinlediği şarkıda her zaman akılda kalıcı, eşlik edilesi yerler arıyor. NEVERMORE şarkıları bu tip dinleyicilere zor geliyor. Diğer konuysa NEVERMORE müziğini benzersiz yapan o kontrast, yani aşırı derecede sert müziğin üstündeki melodik vokaller. Bu iki unsur da kendi başlarına çok özgün olsalar da, bu iki kontrastı aynı anda görmek bazılarına uymuyor sanırım. Daha yumuşak şeyleri seven metal kitlesi için Jeff’in stili çok sert geliyor, daha sert şeyler dinleyenler ise Warrel’a alışamayabiliyorlar. Ama sonuç olarak NEVERMORE’un çok sadık bir kitlesi var ve bu sayede grup hiçbir zaman trendlerin peşinden gitmeyecek. NEVERMORE müziği her şeyin üstesinden gelecek!

Bir önceki albüm için çekilen The Final Product klibi, yeni albüme çekilen Emptiness Unobstructed klibinden daha pahalı gözüküyor. Century Media’nın yeni albüm için çekilecek klibe neden daha fazla bütçe ayırmadığı konusunda bir fikrin var mı? Biliyorsun ki o klipten çok daha ilgi çekici klipleri olan bir sürü adı sanı duyulmamış grup var. Sence NEVERMORE gerekli şirket desteğini alıyor mu?

Bu konularla çok ilgilenmiyorum ama bildiğim şu ki bir tane el kamerasıyla çektiğiniz bir klip, milyon dolarlar harcanan bir klipten çok daha iyi olabilir. The Final Product klibinde de öyle çok ahım şahım bir şey olduğunu göremiyorum açıkçası. Tabii yanlış anlama bence harika bir video haha. Ama o klipte de sadece grubu ve bir yerlerde çamura bulanan kel bir adamı görüyorum; muhtemelen bizimkilerin bir arkadaşıdır haha. Şahsen Emptiness Unobstructed klibini seviyorum ve bunu bir buçuk saniyedir NEVERMORE’la çalan biri olduğum için değil, klibin şarkı sözlerini yansıtan bir havası olduğu için söylüyorum.

NEVERMORE üyelerini üçer kelimeyle tanımla dersem?

Warrel Dane: Son derece duygusal, gerçekten sanatçı bir ruha sahip, bazen çok çocuksu bazen çok durgun olmasına yol açacak düzeyde bipolar, hiperaktif. Dördüncüsü de yemek, film ve porno bağımlısı haha.

Jeff Loomis: Cana yakın, duyarlı, aşırı derecede yaratıcı.

Van Williams: Kardeşlik duygusu, komik ve pek çok açıdan New York.

Jim Sheppard: Hiperaktif, çocuksu, yaramaz.

Biraz da Warrel’dan bahsedelim. İkinci solo albümü nasıl gidiyor?

Yakın zamanda bir şeyler yapma konusunda konuşuyoruz ve Matt’ten de, Jonny Smokes’tan da, Dagna’dan da, benden de bazı fikirler var ve eminim yine SOILWORK’ten Peter Wichers’la çalışacağız. Henüz planlanan bir şey yok ama elbette ki yakın bir gelecekte çıkacak.

Warrel’ın ilk albümündeki Brother adlı şarkıyla ilgili bir şey sorayım. O şarkının ardından Warrel’ın kardeşiyle bir diyaloğu olup olmadığını biliyor musun? Hâlâ tamamen ayrılar mı? The Blue Marble And The New Soul’daki “…Your brother may stab you in the back and laugh…” dizesine bakılırsa aralarında pek bir şey düzelmemiş gibi.

Bu çok kişisel bir konu olduğu için bu konuda yorum yapmam doğru olmaz. Kardeşiyle ilgili kötü hisleri devam ediyor ama bunun ulu orta tartışılması doğru değil. O konuda sözler yazmaya devam ettiğine göre mutlaka bir şeyler vardır. Bunu ona sorsan daha iyi.

Warrel demişken, gerçekten de iyi bir aşçı mı? Yaptığı yemeklerden yediğin oldu mu?

Ne yazık ki henüz makarnalarından tatma şansına erişemedim ama duyduğuma göre makarna yapma konusunda çok çok iyiymiş. Ağız tadının iyi olduğunu biliyorum çünkü diğer grup elemanları gibi o da Macar yemeklerini seviyor. İyi yemekler NEVERMORE için her zaman önem taşıyor haha.

SANCTUARY’nin geri dönüşü var bir de. Yeni bir albüm çıkaracaklarını da biliyoruz. Duyduğun bir şeyler var mı?

Yeni albüm için yazılan şeyler var ama henüz bir şey duyamadım. Warrel’ın dediğine göre Lenny çok sağlam rifler ve şarkılar yazmış.

Favori grupların neler?

Çok fazla var. Beni en çok etkileyenlerden bahsedeyim. PANTERA, ki NEVERMORE’la birlikte en sevdiğim gruptur; SLAYER, “Arise” ve “Chaos A.D.” dönemindeki SEPULTURA, MACHINE HEAD, LAMB OF GOD, DAATH, GOJIRA ilk aklıma gelenler. Ancak metal olmayan müziklerden de çok sevdiklerim var. Mesela QUEEN, sonra PINK’in sahnesi çok iyidir, CHRISTINA AGUILERA’nın “Back to Basics” albümünün ikinci CD’si ve elbette ki LISZT, RACHMANINOFF, CHOPIN, MOZART, BACH gibi klasikler. Özellikle de Romantik dönemdekiler. Bir süredir sert müziğe doyduğumu hissediyorum ve farklı alanlara bakınıyorum. Bence dinleyeceğiniz müziği seçerken tek bir kıstasınız olmalı, o da iyi ya da kötü müzik.

Peki bir gitarist olarak ilham kaynakların?

Bir numara Dimebag Darrell. Arkasından da Jeff Loomis geliyor. Her şeyi başlatan o ikisi ancak başkaları da var elbet. Kerry King, Zakk Wylde; Malmsteen/Vai/Satriani/Gilbert/Petrucci gibi gitar sihirbazları, yenilerden Andy Timmons, Marco Sfogli veya Guthrie Govan gibi tanımlanamayan uçan cisimler haha. Şimdilerdeki favori gitaristim PINK’in şu anki gitaristi Justin Derrico ile DAATH’tan Emil Werstler ve Eyal Levi.

İlham demişken, Dimebag Darrell hakkında ne düşünüyorsun? Ben de gitar çalıyorum ve benim için de her şeyi başlatan o oldu. Dimebag ve bıraktıkları için neler söylemek istersin?

Beni müzik bağımlısı yapan, müziği hayatımın anlamı haline getiren şey Dimebag ve PANTERA’dır. Warrel’ın solo grubuna ve NEVERMORE’a katılmadan önce Budapeşte’de REMEMBERING THE STEEL adlı bir PANTERA tribute grubum vardı. Onun bıraktığı izlerin metal tarihindeki en büyük izler olduğunu düşünüyorum. Dime’ın his dolu gitar çalım tarzının bir benzeri daha yok. Bunu zaman gösterecek, ancak bence Dimebag de tıpkı Eddie Van Halen, Hendrix, Slash ve diğer üst sınıf adamlar kadar önemli bir gitarist. Tek fark, onun çaldıklarını bire bir çalan kimsenin olmayışı. Dimebag hakkında akşama kadar konuşabilirim.

Macaristan metal konusunda pek de başarılı bir ülke sayılmaz. Sanırım en ünlü grubunuz EKTOMORF. Sen Macar metal sahnesini nasıl değerlendiriyorsun? Önereceğin gruplar var mı?

Ben konuya böyle yaklaşmazdım. Macaristan diğer Avrupa ülkeleriyle veya Amerika’yla kıyaslanamayacak derecede küçük bir ülke. Metal dinleyen insanların müzik dinleyicileri içindeki oranı her ülkede nasılsa Macaristan’da da o kadar. Sadece sayı olarak az. Bunun bazı olumsuz etkileri var elbet, ancak Macaristan’da metal olsun olmasın çok iyi müzisyenler olduğu da ortada. NEVERMORE hayranları WENDIGO adlı grubun ilk albümünü deneyebilirler. Gitaristlerinden Jozzy tek kelimeyle muazzam bir gitarist. Metal dünyasındaki herkesle kapışabilir. Ama fazla solo atmayı istemeyecek kadar da gösterişten kaçan bir arkadaş maalesef. ANGERTEA diye başka bir grup daha var, onlar da Neal Kernon’la çalışacaklar. TOOL etkilenimli ancak kendi sound’larını da kattıkları bir müzik yapıyorlar. Diğer yandan, güzel müzik dinlemek isteyenlere yakın bir arkadaşımın grubu NUKE‘u da öneririm. Müziklerini postindustrial motorcore olarak lanse ediyorlar haha. Akılda kalıcı ve güneyli rifleri NINE INCH NAIL türü bir sound’la harmanlayan bir müzikleri var. EKTOMORF tümü Macar elemanlardan oluşan en meşhur grup evet, ancak örneğin Amerika’yı kasıp kavuran FIVE FINGER DEATH PUNCH’ın kurucusu ve asıl bestecisi de Zoltán Báthory adlı bir Macar.

Bu da son soru, boşluğu doldur: “NEVERMORE …………………..”

NEVERMORE son derece yaratıcı ve değişken müzik yapan, herkesin en azından bir kez dinlemesi ya da “Dead Heart in a Dead World”den başlamak suretiyle tüm diskografisini hatmetmesi gereken çok iyi bir gruptur.”

Cevapların için teşekkürler Attila. Bu heyecanlı yolculuğunda iyi şanslar.

Ben de bu röportaj için çok teşekkür ederim, herkese selamlar!

Sorular
Ahmet Saraçoğlu
Ege Tekmen (jokernthiefmother)

Not: Röportajı ayarladığı için Ege Tekmen’e teşekkür ederiz.

EXODUS yeni albümünden üç şarkıya klip çektiğini ve üçünün de aşşşırı iyi olduğunu açıkladı
Bursalı hard rock grubu KARAMESAİ yeni şarkılarını sundu
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.