# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
BLOODBATH
02.09.2022

“Bu albümde HM-2 kafasından çıkıp doksanların ilk yarısındaki Morrisound karakterine yakın durmayı seçtik.”

Ana sayfamızda çok güzel duran DEATHSPELL OMEGA logosundan dolayı bir süredir yeni röportaj yapma konusunda tembel davranıyorduk. Ne var ki önemli gruplar yeni albümler çıkarmaya devam ediyor ve elbette ki biz de bu duruma kayıtsız kalamıyoruz. Bu seferki konuğumuz İsveç’in önemli isimlerini kadrosunda barındıran ve yeni albümü “Survival of the Sickest”ı 9 Eylül’de piyasaya sunmaya hazırlanan death metal grubu BLOODBATH. Röportajı gruba geçtiğimiz sene katılan gitarist Tomas Åkvik ile yaptık. Başta gruptaki yıldız isimlerden biriyle yapma fikri daha çekici gelse de Tomas da verdiği cevaplarla gayet güzel bir söyleşi ortaya çıkmasını sağladı, hatta biraz daha dışarıdan bakabilen bir göz olarak belki de röportajın renklenmesine katkıda bulundu.

Röportaj: Ahmet Saraçoğlu

Selam Tomas, nasılsın?

İyiyim sağ ol. Odamda bir şeyler kaydediyordum ve şimdi de seninle konuşuyorum.

LIK için bir şeyler mi?

Yok hayır, tamamen alakasız bir şey için.

Yeni BLOODBATH albümü “Survival of the Sickest”ın promosu 10 gün kadar önce geldi ve o zamandan beri albümü dinliyorum.

Nasıl, sevdin mi?

Evet, bayağı beğendim. Bence “The Arrow of Satan is Drawn”dan daha iyi bir albüm.

Bunu duyduğuma sevindim.

Bu röportajı seninle yapıyor olmaktan dolayı mutluyum çünkü daha önce Nick’le de Jonas’la da Anders’le de farklı vesilelerle röportaj yapmışlığım var.

Böylece tüm grup tamamlanmış oluyor!

Aynen. O zaman başlayalım. BLOODBATH’e nasıl katıldığından bahseder misin?

Tabii. Aslına bakarsan bana iki kez gruba katılma teklifinde bulundular. İlk olarak “The Arrow of Satan is Drawn” öncesinde gruba katılmak isteyip istemediğimi sordular ve o sıralarda eğitiminden dolayı tüm zamanımı BLOODBATH’e ayırmam mümkün değildi. Gruba tam zamanlı üye olarak katılmamı istiyorlardı ancak müsait değildim. “The Arrow of Satan is Drawn” black metal etkili bir albüm olacağı için CRAFT’tan Joakim Karlsson’u gruba aldılar ve sonrasında konserlerde çalacak birini aradıkları dönemde tekrardan bana sordular ve ben de kabul ettim. Yeni albümde old-school Florida tarzı death metal yapmak istiyorlardı ve bu da benim hâkim olduğum bir alan olduğundan zamanlaması iyi oldu. Aslına bakarsan o sırada da eğitimim devam ediyordu ama eğitimi tamamlamaktan vazgeçtim, dolayısıyla ilk tekliflerinde onları reddediş sebebim de anlamını yitirmiş oldu haha.

Gruba dâhil olduğunda yeni albüm çalışmaları başlamış mıydı?

Hayır, ortada herhangi bir müzik yoktu. Birlikte üç dört konserlik ufak bir tura çıktık ve o sırada bir şeyler yazmaya başladık. Ben de şarkıların yazımına her anlamda katılma fırsatı bulmuş oldum.

Bildiğimiz gibi BLOODBATH her bir albüm için death metalin farklı bir tarafına yöneliyor. İlk iki albüm klasik İsveç death metali kafasında, “The Fathomless Mastery”de daha teknik olaylar var, “Grand Morbid Funeral”da old school death metal de black metal de var doom metal de. “The Arrow of Satan is Drawn”da ise black metale yakın bir durul var. “Survival of the Sickest”ı yazmadan önce de “Bu albüm şu kafada olmalı” tarzı bir konuşma oldu mu?

“Olmalı” şeklinde olmadı ancak bir konuşma oldu tabii. Bu albümde HM-2 kafasından çıkıp doksanların ilk yarısındaki Morrisound karakterine yakın durmayı seçtik diyebilirim. O zamanın Morrisound ruhunun 2020’nin prodüksiyonuyla yorumlanması şeklinde bakabiliriz. Thrash karakteri ön planda bir death metal ya da sadece death metal olarak özetleyebiliriz.

İlk single “Zombie Inferno”nun klibini görünce seksenler korku filmi, B-movie kafasına girdiğinizi gördüm ve 1987-1993 arası bir death metale kaydığınızı tahmin ettim diyebilirim.

Aynen, mesajı doğru almışsın!

Zaten albümü dinleyince de bunun doğru olduğunu görebiliyorsun. “Survival of the Sickest”ın genelinde hissedilen bir ilk dönem MORBID ANGEL ve DEICIDE havası var. Misal “Born Infernal”ın girişi dümdüz MORBID ANGEL ve kapanıştaki “No God Before Me” de yavaşlığı ve lanetli havasıyla “God of Emptiness” kafasına yakın bir şarkı. Peki albüm için bir şeyler yazarken “Bu rif LIK’e daha uygun” deyip LIK stoğuna attığın bir şeyler oldu mu?

Olduğunu söyleyemem. Sonuçta şu aralar LIK’le ilgili bir şey yapmıyoruz, dolayısıyla beste yapmaya oturduğumda kafam hep BLOODBATH şarkısı yazmaya odaklanmış oluyordu. Ha, aslına bakarsan şöyle bir şey var: “Zombie Inferno”nun nakarat rifini yazıp Anders’a gösterdiğimde “Hah, LIK rifimiz de albümdeki yerini almış oldu” dedi haha.

Albümün prodüksiyonuna gelirsek, bence “The Arrow of Satan is Drawn”un prodüksiyonu olması gerekenden biraz fazla sert. Tabii ki sert olacak, sonuçta death metal yapıyorsunuz ancak gereğinden fazla yorucu ve yıpratıcı olduğunu düşünüyorum. “Survival of the Sickest” bu açıdan bence daha rahat dinlenecek türde bir albüm, çünkü hem son derece sert hem de dinleyiciyi zorlamıyor. Neden bahsettiğimi anladığını umuyorum.

Eee… Yani… Evet! Haha! Sana katıldığımı söylemek durumundayım. Önceki albümün prodüksiyonunu yapan kişi bunu duysa üzülebilir ama bence de “The Arrow of Satan is Drawn”un yorucu bir tarafı var diyebiliriz. Sana katılıyorum. Yeni albümdeki sound çok güçlü, şarkılar suratında patlıyor ancak seni zorlamıyor.

Bu albümdeki şarkı yapıları da bu durumun ortaya çıkmasına katkıda bulunuyor. Şarkılar daha groovy, daha tane tane rifler içeriyor ve kaos kısmı daha iyi dengelendiğinden dinlerken daha çok keyif aldığını düşünüyorum.

Kesinlikle, kesinlikle.

Sen kısa bir süreliğine KATATONIA’da yer aldın, bu yüzden KATATONIA’yla ilişkili de konuşalım. BLOODBATH dinlerken aralara serpiştirilen minik KATATONIA’ları duymayı çok seviyorum. “The Fathomless Mastery”deki “Hades Rising”in muazzam son kısmında olduğu gibi. Yeni albümde de bu tarz tatlar var, mesela “Affliction of Extinction”ın lead gitarlarında “Brave Murder Day” dönemi KATATONIA’yı akıllara getirebilecek olaylar var. Bu tür melodik dokunuşlar müziğin diğer sert unsurlarıyla birleşince çok lezzetli şeyler çıkıyor.

Aynen öyle. Eğer bu tarz dokunuşlar kullanmazsan daha tek boyutlu bir sertlik ortaya çıkar, ki o da son derece iyi olabilir, ancak ben de bu tür tatlandırmaların müziğin nefes almasını sağladığını düşünüyorum. Böylece tüm o sertliğin ortasında biraz nefes alma şansı yakalıyorsun haha.

Peki son albümü saymazsak en sevdiğin BLOODBATH albümü hangisi?

Nightmares Made Flesh”.

Öyleyse Peter’ın vokallerini Mikael’inkilerden daha çok seviyorsun.

Evet, evet. Peter harika. Nick katıldıktan sonra onun vokallerini de çok sevdim. Onun daha kirli, punk’a yakın diyebileceğim bir tarzı var. Önceki albümlerden söylersem Peter’ı seçerim çünkü HYPOCRISY’yi çok seviyorum. Gençken çok fazla HYPOCRISY dinledim.

Ben hepsini seviyorum. BLOODBATH’i 2000 yılında, “Breeding Death” çıkar çıkmaz keşfetmiş ve hastası olmuştum. O EP ve 2008’de çıkan “Unblessing the Purity” EP’si bana kalırsa tüm death metal tarihinin en iyi EP’leri arasında. Tüm şarkılar kusursuz ve bunca yıldır iki EP’yi de dinlemelere doyamıyorum.

Unblessing the Purity” gerçekten kusursuz bir EP. Sodomizer’ın o EP’deki rifleri… Tek kelimeyle kusursuz. Mikael’in vokalleri de akıl almaz, gerçekten muhteşem.

Mikael’in “Unblessing the Purity” EP’sindeki vokalleri bence kariyerindeki en iyi death metal vokalleri. OPETH’te yaptıklarından da iyi. “Blasting the Virginborn”u ilk dinlediğimde “Nazareeeene!” diye girdiği anı hatırlıyorum da resmen aklımı kaybetmiştim.

Kesinlikle mükemmel. Mikael o EP’de hap atmış David Vincent gibi haha!

Haha aynen! Yeni albüme dönersek, kapaktaki mavi logoyu kim akıl ettiyse helal olsun çünkü gerçekten mükemmel görünüyor. Albüm adının düz bir yazı tipiyle yazılmış olması da çok hoş durmuş.

Bence de çok güzel görünüyor. Mavi logoyu ilk gördüğümde ben de “Oooo harika olmuş!” demiştim. Sade yazı tipi de yine eski zamanlara, eski gruplara bir saygı duruşu şeklinde düşünülebilir.

Logoyu görür görmez “Mavi BLOODBATH logolu bir tişörtüm olmalı, hemen şu anda olmalı” diye düşündüm.

Ben de albümün plak versiyonunu bekliyorum, henüz elime geçmedi ama çok güzel göründüğüne eminim.

Önceki albümde konuk olarak yer alan Jeff Walker ve Karl Willets gibi “Survival of the Sickest”ta da bazı konuklar var. Açık konuşmam gerekirse “The Arrow of Satan is Drawn”daki konukları pek duyamamıştık ve yayınlanan şarkılara bakınca bu albümdeki konuklar da sanki arada biraz kaynıyor gibi haha. Web sitemizde “Carved”da Luc Lemay’i yeterince duyamadığından şikâyet eden insanlar oldu…

Hahaha!

…ki bunlardan biri de benim haha. İnsanlar “BLOODBATH albümlerindeki konukları ne zaman duyabileceğiz?” gibisinden serzenişlerde bulunuyorlar.

Konuklar konusunda çok bir şey söylemem çünkü o sırada stüdyoda değildim ancak bence bu şekilde yer almaları da güzel. Jeff Walker’ın önceki albümde yer aldığı şarkı neydi… “Dııı dııı dırııı…”

Bloodicide”.

Hah evet, “Bloodicide”. O şarkıda insanlar aynı anda, üst üste söylemiyorlar ama herkese ayrılmış özel bölümler de yok. Bence bu iyi bir şey. “İşte şimdi Jeff’in kısmı geldi, söyle Jeff” demek yerine şarkıda diğer herkesle birlikte yer almaları da güzel oluyor. Aslında bu Jonas ve Anders’in verdiği bir karar. KATATONIA’daki konuk vokallere de genelde tek başına öne çıktıkları bölümler ayırmak yerine bu şekilde araya kaynadıkları şekilde yer vermeyi tercih ediyorlar. Dolayısıyla benim şikâyetim yok, ben çıkan sonuçtan memnunum.

Nick yakın zamanda Axe’in gruptaki durumuyla ilgili konuştu ve “Bildiğim kadarıyla Axe an itibarıyla hâlâ BLOODBATH kadrosunda. Onu en az üç yıldır görmedim” dedi. Görünüşe göre Axe albümde çalıyor, bu konu hakkında bir şeyler söylemek ister misin?

Tabii. Evet, albümde o çaldı. Salgın zamanı kişisel tercihleri yüzünden birtakım şeyler oldu, ancak şu anda geri dönmüş durumda. Gayet iyi, hatta dün onunla buluştuk, gülüp eğlendik. Bazı sıkıntılardan dolayı grup fotoğraflarının çekiminde yer alamadı ama şu anda grupta, albümde o çaldı. Sadece fotoğrafta yok. Biliyorsun, salgın dönemi tuhaf zamanlardı. Ayrıca o bizden farklı olarak Stockholm’a 3 saat mesafede bir yerde yaşıyor. Tabii Nick de bizden uzakta yaşıyor ama salgın zamanı İngiltere’den İsveç’e uçuşlar bir süreliğine açılınca hemen geldi ve kayıtları yaptı, fotoğraflar da o zaman çekilmişti.

Nick demişken, BLOODBATH yeni vokalistini duyurmadan önce bir sakal fotoğrafı paylaşmıştı ve insanlar o sakala bakarak yeni vokalistin kim olacağı konusunda tahminlerde bulunmuştu. Sen o sırada o sakalların Nick’e ait olduğunu biliyor muydun?

Haha, hayır bilmiyordum. Sonradan o sakallarını kesti, şimdi tekrar uzatıyor.

O zaman biraz eskilere gidip röportajı yavaştan toparlayalım. En sevdiğin ENTOMBED albümü?

“Clandestine”. Ben sadece ilk iki ENTOMBED albümünü seviyorum. “Wolverine Blues”la birlikte death metal olmaktan çıkınca beni kaybettiler diyebilirim. O albümde sadece ilk şarkıyı seviyorum diyebilirim. Ben daha ziyade DISMEMBER’cıyım.

Bunu sorma sebebim “Clandestine” mı, “Left Hand Path” mi diyeceğini merak etmemdendi. O zaman daha zorunu sorayım, “Like an Everflowing Stream”le dışında en sevdiğin DISMEMBER albümü hangisi?

Ooo, “Like an Everflowing Stream” dışında… Hmm… Bak bu zor işte… “Pieces” EP’si ve “Indecent and Obscene” diyeceğim.

Tamamdır. Öyleyle son soruma geleyim, ki bu son soru biraz enteresan. 2020 yılında DISMEMBER gitaristi Robert Sennebäck’le röportaj yapmıştım ve ona DISMEMBER, ENTOMBED, GRAVE gibi grupların geleneğini devam ettiren BLOODBATH hakkında ne düşündüğünü sormuştum. Cevabı şu şekildeydi: “Bugüne dek hiç BLOODBATH dinlemedim. Dinlemeden yorum yapmak istemem.” Bu cevabın ardından sitemizde Robert’in nasıl olur da 20 yıl boyunca bir kez olsun BLOODBATH dinlemediğine dair yorumlar yapıldı. Sen İsveç metal ortamının merkezinde yer alan bir insansın ve bu konu hakkındaki görüşlerini merak ettim. Sence Robert gibi İsveç death metalinin en önemli gruplarından birinde yer alan bir insanın içinde bunca bilindik ismi barındıran BLOODBATH’i bir kez olsun dinlememiş olması normal mi? Bence normal, sana da sormak istedim haha.

Kesinlikle normal. Sonuçta BLOODBATH bu işi başlatan gruplara saygı duruşu amacıyla kurulmuş bir grup ve bu müziği yaratan adamlardan birinin başka bir death metal grubunu dinlememiş olması gayet olası bir şey. Belki grubun adını biliyordur ama hiç dinleme gereği duymamıştır. Benim için hiçbir sıkıntı yok haha. Dinleyecek çok fazla müzik var, bunlar olağan şeyler.

Son olarak da LIK’i sorayım. “Misanthropic Breed” çıkalı 2 yıl oldu, yeni albüm haberi var mı?

Salgından dolayı daha o albümdeki şarkıları canlı çalamadık, o yüzden önce onları canlı çalmalıyız. Sonrasında, muhtemelen önümüzdeki sene başında yeni albüm çalışmalarına başlarız. Seni biraz daha bekleteceğiz, kusura bakma.

Sıkıntı yok, eldekileri dinlemeye devam edebilirim haha. O zaman hazır seni bulmuşken bir soru daha sorayım. Son albümde bonus olarak yer alan “Revel in Gore”da DISMEMBER vokalisti Matti Kärki konuk olarak yer almıştı. Ondan DISMEMBER’ın yeni albüm çıkaracağına dair bir şeyler duydun mu?

Hahaha, hayır. Üzgünüm, hiçbir şey duymadım. DISMEMBER üyeleri bir şeyleri gizli tutmakta ustadırlar. Matti o şarkının kaydı için birkaç saatliğine stüdyoya gelmişti ve ona DISMEMBER’la ilgili bir sürü şey sorduk, “DISMEMBER geri dönecek mi?” diye sorduk, ama tek bir kelime bile etmedi haha. “Bakalım”, “Neler olacağını göreceğiz” gibisinden şeylerle bizi geçiştirdi ve ertesi gün de her yerde “DISMEMBER geri döndü!” haberlerini gördük hahaha.

İyiymiş. Umarım yakın zamanda yeni DISMEMBER albümünün detaylarını görürüz.

Umarım, ben de beklemedeyim.

Sorularım bu kadardı Tomas. Zaman ayırdığın için teşekkürler, yeni albüm için tebrikler, iyi şanslar.

Teşekkürler, bir gün bir yerlerde görüşmek üzere.

etiketler:
  Yorum alanı

“BLOODBATH” yazısına 6 yorum var

  1. enemyofgod says:

    Keyifli bir röportaj olmuş. Albümü en yakın zamanda dinleyeceğim.

  2. İsveçli olduğu için Jeff Walker’dan bahsederken “Yef” dedi ahah.

  3. deadhouse says:

    Güzel röportaj olmuş. Bloodbath röportajı denince doğal olarak akla Nyström ve Renkse gelir. Hayal kırıklığı demeyelim de farklı bir gözden Bloodbath ve müzik yorumu deyip aradan sıyrılalım.

  4. Boba Fett says:

    Röportaj vesilesiyle Inferno’yu dinledim, çok güzel olmuş, 2 albümdür işkence çektiriyorlardı bana, kütür kütür bir şey geliyor.

  5. Sand Owl says:

    Röportaj için teşekkürler. Şunu görüyorum, en iyi Bloodbath albümü Nightmares Made Flesh diyenler hep çoğunlukta. Cidden Peter Tägtgren hiç ayrılmasaymış Bloodbath muazzam olurmuş

  6. 9 aydır röportaj yapamadık ama yenileri yolda.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.