# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
TRIVIUM – What the Dead Men Say
| 03.05.2020

Biraz ondan biraz bundan.

Ergenliklerinden olgunluklarına giden yoldaki her adımlarına gerçek zamanlı tanık olduğumuz gruplardan biri olan TRIVIUM, gençlik heyecanlarını iyi dizginleyerek ikinci albümlerinde patlamayı başaran ve metalin 2005 sonrasına damga vuran gruplardan biri. Ortalara çıktıklarında genç olmalarından dolayı yaşıtları ya da kendilerinden yaşça büyük dinleyiciler tarafından biraz küçük görülen TRIVIUM, başarılı olduğu aşikâr olan kariyeri içerisinde fazla yerinde saymayan ve hep samimi müzik yaptığını düşündüğüm bir grup. Bana kalırsa en yaratıcı, en iyi albümüne “Shogun”la imza atan grup, şüphesiz ki metal dinlemeye 2005 civarında başlayan kitlenin yol göstericilerinden biri oldu.

Tüm hor görmelere rağmen bildiğini yapan ve samimi yaklaşımları sayesinde kitlesini genişleten grup, bunca yıl sonra kendilerini geliştirmeye devam etmeleri sebebiyle saygıyı ve takdiri hak ediyor diye düşünüyorum. Yeni albüm çalışmalarını pek fazla duyurmayan ve bir anda “aaa yeni TRIVIUM albümü birkaç haftaya çıkıyormuş” şeklinde olaya destursuz giren grup, “What the Dead Men Say”le de aynı şeyi yaptı ve durup dururken bir anda albüm detaylarını ve ilk single’ını sundu.

Bir önceki albüm “The Sin and the Sentence” ile bence “Shogun”dan bu yana çıkan en iyi albümlerini sunan TRIVIUM, o albümdeki hafif yumuşak prodüksiyonun ardından yeni albümüyle bu konuyu da çözme yoluna gidiyor. Aşırı temiz bir prodüksiyonu olan “What the Dead Men Say”, içerdiği müzisyenliği tam anlamıyla yansıtabilmesi açısından keyifli bir dinlemelik sunuyor.

Daha önceki TRIVIUM incelemelerimde kimi zaman grubun ne yapmak istediğinin tam olarak anlaşılmadığından, daha doğrusu anlatamadığını düşündüğümden dem vurmuştum. TRIVIUM bence zaman zaman köklere dönmekle yeni bir şeyler yapmak arasında bocalıyor ve ortaya çok da uzun ömürlü olmayan, kimlik bunalımı yaşayan şarkılar çıkıyor. “Ascendancy”de bu yoktu; albümün amacı çok net belliydi ve bu amaca ulaştı “Shogun”da da yoktu; bana kalırsa TRIVIUM’un en ilham verici ve yaratıcı saatiydi. Ama mesela gayet ilginç şarkılar barındırmasına rağmen “The Crusade”de vardı. Çok net vardı. Sound ve beste tarzı değişiminin en radikal görüldüğü “In Waves”den sonra da bunu zaman zaman gördük. Albümlerdeki şarkılar belki çok kontrastlı değillerdi, ancak “TRIVIUM özünü” kaybetmemekle yeni bir şeyler sunma arasında bocalıyor ve kimi zaman hatırlanır olmaktan uzak kalıyorlardı.

“What Dead Men Say”e baktığımızda TRIVIUM’un metale duyduğu sevgiyi net şekilde yansıtan bir albüm görüyoruz. İçinde “Ascendancy” karakterli şeyler de var, “The Crusade”e yanlayanlar da var, “Shogun”a yakın duran şeyler de. Aynı şekilde “In Waves”den ve “Vengeance Falls”dan ilham alan fikirler de var, bir önceki albümün devamı diyebileceğimiz şeyler de. Tüm bunlar bir araya gelince bir yandan TRIVIUM külliyatını yansıtmak adına olumlu bir şey çıkarken, diğer yandan ne kadar uzun ömürlü olacakları konusunda soru işaretleri uyandıran yapıtlar oluşuyor. Ben “What Dead Men Say”in gayet doğal, organik bir yaklaşımla; fazla plan yapmadan, içerinden geldiği gibi yazılan şarkılardan oluşan bir albüm olduğunu düşünüyorum. Önceki albümlerinden bazılarında görülen “müşterek albüm havası” “What Dead Men Say”de baskın şekilde görülmüyor. Misal “Shogun”da ve hâlâ çok ısınamadığım “On Waves”de bu atmosfer rahatça hissediliyordu. Ancak son iki hatta üç albümdür TRIVIUM’un bu ortak hissi çok da taşımayan, sadece aynı zaman diliminde yazılmış şarkılardan oluşan işler sunduğunu hissediyorum.

Bu kötü bir şey olmak zorunda değil elbet. Aynı şey binlerce başka grubun albümlerinde de hissediliyor. Burada beni -rahatsız etmese de- “daha iyi olsa keşke” demeye iten esas konu özellikle nakaratlar konusunda Matt Heafy’nin birbirine çok benzer vokaller kullanıyor olması ve bir yerden sonra nakaratların kişiliklerini yitirmesi, öne çıkar bir yan sergileyememeleri. Nakarat bir şarkının can damarıdır falan dediğim yok, ancak bu tarz bir müzik yapıyorsanız ve nakaratlardan medet umuyorsanız bu konuya daha bir yoğunlaşmanız lazım diye düşünüyorum. O kadar eleştirdiğimiz, yerden yere vurulan “Reroute to Remain”de bile şarkıların vasatlıklarına rağmen nakaratların pek çoğunu bugün bile hatırlıyoruz. IN FLAMES’in “bozmasının” sonrasına bakınca giriş gelişme kısımları, verse kısımları benzer yapıda olan ve bizi az sonra gelecek o müthiş nakarata hazırlayan şarkılar görüyoruz. TRIVIUM’da ise -son 3 albümdür- pek çok şarkıda nakaratlar sıradan, nakarat dışındaki kısımlar asıl ilgi çeken bölümler olarak dikkat çekiyor. Bence grup bu konuda kendini fazla geliştiremedi; bunu başarmış olsalardı şu anda daha da başka bir yerde olabilirlerdi.

İyi taraftan baktığımızda grubun müzisyenlik namına en olgun, en üstün albümünü görüyoruz. Özellikle Alex Bent’in katılımı gruba gerçekten büyük avantaj sağlıyor. Pek çok rif, Alex’in davul yazımı sayesinde olduğundan da yukarı çıkabiliyor. Aynı şekilde Matt’in vokal kullanımı kariyerinin en iyi performanslarından biri. İlk günden bu yana TRIVIUM’un en tehlikeli silahlarından olan Corey de her zamanki gibi soloları ve çok başarılı gitaristliğiyle albümü yukarıya taşıyor.

Ancak he şey bir yana, TRIVIUM’la ilgili yadsınamayacak temel konunun bu bireysel performanslardan veya beste yapılarından çok daha derin olduğunu düşünüyorum. Olay şu ki, TRIVIUM kimlik oluşturamıyor arkadaşlar. Her şeyden biraz yapıyor ama bir sound oturtamıyor. Metalcore da yapıyorlar, thrash karakterli şeyler de yapıyorlar, tatlış nakaratlar da kullanıyorlar ve bunca albüm sonra bile bir türlü bir TRIVIUM kimliği oturtamıyorlar. Bence grup “Shogun”da bunu yapmıştı, ancak sonra ne olduysa konsantrasyonları dağıldı ve açıkçası çok daha bir şey ifade etmeyen, çok uzun ömürlü olmayan şeyler yapmaya başladılar.

Bunların ışığında açık konuşmak gerekirse TRIVIUM benim için %70 oranında “Shogun” ve “Ascendacy”, %15 “The Crusade”, kalan %15 de diğer albümlerin ortaklaşa paylaştığı bir kariyere sahip. “What Dead Men Say” her anlamda eli yüzü düzgün bir albüm ve benim için büyük oranda sadece bundan ibaret. Sahip oldukları belli bir kalite olduğu için bu daima standart bir değeri yakalamalarını sağlıyor ve baştan savma iş yapmadıkça her şekilde kurtarmayı başarıyorlar. Ama üst paragrafta bahsettiğim kalıtsal sıkıntı bence grubun peşini bırakmıyor, bundan sonra da bırakmayacak gibi duruyor. “What Dead Men Say” bundan sonra defalarca dinleyeceğim bir albüm olmayacak, hatta muhtemelen bir daha baştan sona dinlemeyeceğim, ancak genel olarak metal dinlemeyi seven ve bir de TRIVIUM hayranı olan pek çok kişinin takdir edeceği, beğeneceği bir albüm olduğu da açık. Öznel beğenilerim üzerinden gitmeyip objektif bakmaya çalışıyorum ancak daha fazlasına da içim elvermiyor. Kusura bakma TRIVIUM, ancak bu kadar dayanabildim.

6/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.80/10, Toplam oy: 55)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2020
Şirket
Roadrunner Records
Kadro
Matt Heafy: Vokal, gitar
Corey Beaulieu: Gitar, geri vokal
Paolo Gregoletto: Bas, geri vokal
Alex Bent: Davul, perküsyon
Şarkılar
1. IX
2. What the Dead Men Say
3. Catastrophist
4. Amongst the Shadows and the Stones
5. Bleed into Me
6. The Defiant
7. Sickness unto You
8. Scattering the Ashes
9. Bending the Arc to Fear
10. The Ones We Left Behind
  Yorum alanı

“TRIVIUM – What the Dead Men Say” yazısına 12 yorum var

  1. chuck says:

    bu adamları dinlerken çok sıkılıyorum. e haliyle dnüp bakma ihtiyacı bile hissetmiyorum

  2. darkkek says:

    Alex Bent’in davulları taşımış albümü. Onun dışında 2,3 şarkı dışında ben de albümü pek beğenemedim açıkçası. Güzel ve yerinde bir kritik olmuş.

  3. Ugur says:

    Ben çok beğendim, Sin and The Sentence’ı da çok beğenmiştim.Demek ki Trivium’un bu gittiği yolu beğeniyorum.Ziyadesiyle mutluyum.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Ugur, ben Matt’in bağırmalı nakaratlarından çok baydım sanırım. Akılda kalıcı nakarat yazma konusunda sıkıntısı var bence. Bir Down From the Sky şu albümün tamamından daha akılda kalıcı ve uzun ömürlü bence.

    Ugur

    @Ahmet Saraçoğlu, Shogun bence de en karakterli ve hatta en iyi albümleri bu arada ona kesinlikle lafım yok.

    Ugur

    @Ahmet Saraçoğlu, Bu arada ‘Scattering the Ashes’ tam bir Soilwork şarkısı, al Björn’e okut yeni albümüne koysun.

  4. hickdead says:

    grubun bildiğim tek albümü the sin and the sentence idi ve onu da çok seviyordum. tsats kadar olmasa da bu albümü de beğendim. özellikle what the dead men say’e dair diyecek bir şey bulamıyorum. gerçekten müthiş bir şarkı. tabii her iki albümünde en güçlü silahının alex bent olduğunu düşünüyorum. adam en basit fikirlerin bile dinlenebilirlik ömrünü en az katına çıkarıyor yer yer. umarım günün birinde yollarını ayırmazlar.

  5. benim için özel bir grup ve onları bu halde görmek üzüyor. ne ara bu kadar sıradanlaştılar anlamadım…

    Ashes of the Wake

    @Ashes of the Wake, lafımı geri alıyorum dinledikçe baya sevdim albümü. the defiant ne şarkıdır öyle…

  6. Murad says:

    Ara ara açıp dinliyorum, bence de iyi-çok iyi arası bir çizgide duran albüm

  7. In White says:

    Trivium discographysine çok hakim değilim ama acayip sevdim bu albümü. Sadece birkaç şarkısını sıkıcı buldum ama onları da dinledikçe naneli şeker tadı verdiklerini fark ettim :)

    Birde Matt bu bağırmalı vokalini hep sürdürdüğü için ve death growl olaylarına girmediği için kendisine teşekkür ediyorum. Kendisine bunu tavsiye edenler olmuş ama Trivium’a hiç yakışmazdı.

  8. Alondate says:

    Trivium diskografisiyle gram alakam yok. Down from the sky gibi bir kac sarkilarini tek biliyorum. Sifir beklentiyle girdim albume, asik oldum. Basindan sonuna baya guzel sarkilar barindiriyor. Kafami yormiyim, etliye sutluye karismadan muzik dinliyim diyenler icin bicilmis kaftan. The defiant ozellikle efsane sarki :)

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.