# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
IN FLAMES – I, the Mask
| 06.03.2019

İçinde 5 dakikalık doğaçlama öfke patlamasını da içeren “Sal bizi Anders” temalı yeni IN FLAMES albüm incelemesi.

Yeni IN FLAMES albümü “I, the Mask”in incelemesini yazmadan önce, albümü dinlerken aklıma gelen başlıca şeyleri not edeyim dedim. Aklıma gelen şeylere dair birkaç not alacak, sonra da bunlar üzerinden gidecektim. İlk olarak, “Anders’ın kendi çocukluğuna şarkılar söylemesi” yazdım. Ardından “Kliplerdeki oyuncaklar, çocukça çizimler” yazdım. Esas amacım bu fikirleri yazıda kullanmak üzere alt alta not etmek, sonra dosyayı kapatmak ve incelemeyi birkaç gün sonra yazmaktı.

Ancak IN FLAMES konusunda içimde biriken o kadar çok şey varmış ki, laptopu kucağımdan bırakamadan yaklaşık 5 dakika içerisinde aşağıdaki 6 paragrafı yazdım. Şimdi hiçbir plan dâhilinde olmayan ve 5 dakikada yazılan o anlık ve tamamen doğaçlama öfke patlamasını okuyacaksınız:

Anders’ın kendi çocukluğuna şarkılar söylemesinden çok sıkıldım. IN FLAMES zamanında en derin, en çekici hayal gücü kaynaklarından beslenen, yıldızlarla sohbet eden, astronomiyi konu eden, hiç var olmamış karanlık kolonilerden, gezegenler arası varoluşsal hezeyanlardan bahseden çok ama çok özel bir gruptu. Tamam çok uzun yıllar geçti, herkes değişti ama ben artık 40 küsur yaşına gelmiş adamların kliplerinde oyuncaklar, boya kalemleriyle yapılmış çocukça çizimler falan görmek istemiyorum. Buluğ çağından fırlamış rezil sözler dinlemek istemiyorum. Bu grup bunu hak etmiyor.

Buradaki sıkıntı gerçekten temelli bir değişim çabasından, eskiyi unutturma gayretinden kaynaklanıyor. Misal “Call My Name”in girişinde hakikaten de metal, sert rifler kullanmalarını takdir etmeyi falan çoktan aştık. Artık blast beat de kullansalar, “Jotun II”yi de yapsalar iş işten geçti. Ben 21 yıllık bir IN FLAMES dinleyicisiyim; sayısız şarkılarıyla sonsuz miktarda anım, unutulmaz tecrübelerim var. En karanlık zamanlarımda da en mutlu anlarımda da IN FLAMES vardı. Ama gerçek, esas, has IN FLAMES vardı. KoRn’un 20-21 yıl önce çıkan “Follow the Leader”, “Issues” gibi ergenlik hezeyanına hitap eden albümlerinin görsel temasını başucu kitabı bellemiş, Anders’ın geçmişiyle olan bitmek tükenmek bilmeyen hesaplaşmalarını yansıtmak için araç olarak kullandığı bir IN FLAMES yok benim kafamda.

IN FLAMES’in sorunu sert olmaması, vokallerde vıcıklaşması falan değil. IN FLAMES’in asıl sorunu karaktersizlik. KARAKTERSİZSİNİZ. Sayısız grubun eski karakterini terk edip bambaşka bir şeye dönüştüğünü gördük; KATATONIA, ANATHEMA, OPETH, şu bu… Ama bunların hiçbirinde karaktersizleşmeyi, geçmişi unutturma çabasını görmedik. Albümden albüme yolu yapılan bu ucuz, bu eskimiş, bu bayıklaşmış “geçmişin yükleri” temasını son derece kimliksiz şekilde işlemeye hayvan gibi inat etmenizden bıktım cidden. Prodüksiyonun soğukluğu, her şarkının birbirini ikame eder hâle gelmesi falan değil derdim. Benim derdim IN FLAMES’in girdiği bu yolda resmen kendi şarkıları içinde yer yer minik IN FLAMES’çilikler oynayarak esas istediği şeyi biraz daha makul kılmaya çalışması, geçmişini reddedercesine silik bir ağlaklığa, ucuz isyancılığa kayması ve nihayetinde geçmişine, kendine ihanet etmesi. GÖT MÜSÜNÜZ OĞLUM SİZ? MAL MISINIZ?

Sal bizi Anders. Müziği geçtim, en azından tema anlamında sal artık. Oyuncak tutan çocuk görmekten, kötü yazılmış çiziktirmeli slogansı şarkı sözü görmekten gerçekten gına geldi. “My God, I need you” nedir ulan? Hakikaten nedir? Doksanlarda uzaydan bilmem neden bahsederken 2000’lere geçip para kazanmaya karar verince neden bir anda çocukluğundaki sıkıntılar aklına geldi? Neden bir anda geçmişin prangalarından kurtulmak için müziği araç olarak kullanmayı seçtin? Neden? Bir grup geçmişini bu kadar unutturma yoluna gidemez. DVD çıkarıyorsunuz, 20 şarkıdan sadece 1 tanesi 2000 öncesinden. Nedir birader bu melodik death metal olmayacaz inadı? Olun da demiyorum da bari eskiyi yok saymayın; son konser setlistlerine bakıyorum 12 şarkıdan sadece 3 tanesinin girişini ezbere biliyorum. Ki bunu diyen adam da zamanında IN FLAMES Türkiye fan sayfasındaki 10 sayfalık IN FLAMES biyografisini yazan adam… Gerçekten inanılmaz.

Eleman değişikliği önemli bir şeydir. Yıllar boyunca birliktelik kurduğunuz bir grubun elemanları bir bir ayrılırsa, bir yerden sonra o grubun özü ortadan kalkar. Ben azılı bir IN FLAMES hayranıyım evet, ama şu anda karşımda bir IN FLAMES yok. Şu anda karşımda Anders, Björn ve diğerleri var. Niclas’a saygısızlık etmek istemem; adam GARDENIAN gibi zamanının çok ötesinde bir mükemmelliği yaratmış, her tür saygıyı hak eden bir müzisyen. Ama gruptaki diğer iki kişinin adını bile bilmiyorum. Tıpkı bir önceki albümdeki davulcuyu da tanımamam gibi. Dinlediğim davulları, basları kim çalıyor bilmiyorum. Daha kötüsü, önemsemiyorum.

Hepsini geçtim, doksanların canımız ciğerimiz Jesterhead’ini şimdi “Anders’ın kâbuslarını temsil eden eski IN FLAMES” gibi korkutucu, pençeli bir figür gibi sunmak nedir? IN FLAMES’in bugününü kurtarmak için dününü neden harcıyorsunuz lan barzo herifler?

5 dakikalık patlama kısmının sonuna geldik. Şimdi “I, the Mask”e geçelim.

Albümü dinlerken metal basınında albüm hakkında çıkan yorumlara göz attım. Reklam alabilmek ve şirketlerin gözüne hoş gözükmek için önüne gelen her albüme yüksek not veren Metalwani gibi çöp siteler dışında herkesin albüme 4-6 arası notlar verdiğini gördüm. Bu notlara, bu yorumlara bakarken albümle ilgili son kararımı henüz vermemiştim. Albümü dinlemeye devam ettim. Her dinlememde gördüğüm şeyin esas üzücü kısmı, albümün kalitesinden bağımsız olarak gruba dair azalan heyecanımdı. Daha önce de söyledim bir kez daha söyleyeyim. IN FLAMES beni kıymetlim. Nicki Minaj’la düet yapsalar bile eski şarkılarına verdiğim değer bir gram azalmaz, yılda 10 kez İstanbul’a gelseler hepsine gider, belirli şarkılarda kendimi kaybetmeye devam ederim. İstanbul’da verdikleri ve 26 şarkı çaldıkları ilk konserleri hayatımın en güzel iki saatlerinden biriydi. Gerçekle bağımın koptuğu, tarif edemeyeceğim güzellikte bir tecrübeydi.

Ama IN FLAMES bu güzellikleri güçlendirmek adına elinden geleni yapmaya devam etti. Eskiyi öylesine dışladı, o kadar içi boş işler yapmayı tercih etti ki, geçmişteki güzellikler güçlendikçe güçlendi, perçinlendi, kaya gibi sertleşti. Mal olmadığım için “yhaa ndn eskisi gbi diiller….” tarzı bir denyoluğa kaymadım. Anlıyoruz, her grup evriliyor; KATATONIA doksanların başındaki doom metal tarzından evrilse evrilse zaten anca buna evrilirdi. ANATHEMA keza zaten bu olabilirdi. OPETH malum, eskiyi terk etse yapabileceği yegâne şey de bu prog rock retroluğuydu.

IN FLAMES’in dönüşebileceği şey de büyük oranda buydu işte. Bunu yadsımak, kabul etmemek zaten abes olur. Ama “Battles” gibi büyük oranda çöp olarak görülen bir albümü bile olumlu bir adım olarak görecek kadar iyimser ve yapıcı olmaya çalışan ben bile, IN FLAMES’in bazı kararlarını gerçekten dayanılmaz, kabul edilemez buluyorum. Bunun başlıca müsebbibi de ne yazık ki Anders ve her dediğine baş üstüne diyen Björn.

Müzikal açıdan bakınca “I, the Mask” bence “Come Clarity” sonrasında çıkan albümlerin neredeyse tümüyle muadil bir havaya sahip, orta karar herhangi bir albüm. Ne bir etkileyiciliği ne de özellikle gömülesi bir tarafı var. İçinde “(This is Our) House” gibi nefes darlığı veren işler de var, “I, the Mask” gibi nispeten ortalamanın üstü şarkılar da. Ama asıl dert, baştan beri dediğim gibi yaklaşımda, tavırda. Ben anlamıyorum gerçekten. Yıllardır albüm kapaklarında yansıtılan ve “Call My Name” klibinde de karaktere büründürülen Jesterhead zaman içinde nasıl evrildi de buna dönüştü…

Zamanında;

“And we go… our steps so silent
And we go… our blooded trace;
The Jester Race”

dizelerinde bahsedilen Jester ırkı mı bugün kliplerde öcü gibi çocukların odalarına girip onlara el uzatanlar? Ya da albüm kapaklarında ellerinde kuş kafalı asalar, ayaklarında çizmelerle gelecekte onları bekleyen zorluklara meydan okumaya hazırlanan çuvaldan örme maskeli yumurcaklar?

Hayır, vizyonsuz desem o da değil. Anders’ın doksanlarda yazdığı şarkı sözleri gerçekten efsane. Her biri muazzam hayal gücü tetikleyicileriyle dolu enfes sözler. Aynı şekilde IN FLAMES’in beste karakterleri, akılda kalıcılığı, aşırı orijinal sound’u da bu sözlerle bütünleşen ve ortaya eşsiz bir şey çıkaran yapıdaydı. Bugün bir “The Jester Race”, bir “Whoracle”, bir “Colony” doksanların ta kendisidir, kapağından bilmem nesine efsane işlerdir. Bunun üstüne sound’unu, müziğini değiştirmeyi anlıyorum da karakterini değiştirmeyi hiç ama hiç anlamıyorum. Anders resmen Dr. Jekyll and Mr. Hyde gibi doksanlarda neydiyse 2000’lerde bunun tam tersine dönüştü. Yaratıcılık, özgünlük, hayal gücü gitti; sıradanlık, vasatlık, bayıklık geldi…

Sonuçta sizin grubunuz; isterseniz saykodelik horoncore soslu varoş-rap de yapabilirsiniz, ama keşke bu şekilde sıradanlaşmaya, geçmişi yok saymaya hakkınız olmasaydı.

Bu yazıyı uzattıkça uzatabilirim ama IN FLAMES’e yönelik hayal kırıklığımı yansıttığım bir kendini tatmin seansından daha fazlası olmaz. “I, the Mask” bizim için de, metal için de ve ne yazık ki IN FLAMES için de özel bir karakteri, değeri olmayan herhangi bir albüm.

Siz her ne kadar görmezden gelseniz de, yok saysanız da, size rağmen, size inat:

We are In Flames, towards the dead archaic heavens…”

5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (3.24/10, Toplam oy: 111)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2019
Şirket
Nuclear Blast
Kadro
Anders Fridén: Vokal
Björn Gelotte: Gitar
Niclas Engelin: Gitar
Bryce Paul Newman: Bas
Tanner Wayne: İlave davul

Konuk:
Joe Rickard: Davul
Howard Benson: Klavye
Şarkılar
1. Voices
2. I, the Mask
3. Call My Name
4. I Am Above
5. Follow Me
6. (This Is Our) House
7. We Will Remember
8. In This Life
9. Burn
10. Deep Inside
11. All the Pain
12. Stay with Me
  Yorum alanı

“IN FLAMES – I, the Mask” yazısına 29 yorum var

  1. Rabies says:

    Battles’dan daha kötü olduğunu düşünmüyorum. 10 üzerinden 7,5 veririm.

    Rabies

    Favori şarkım We Will Remember

  2. kavanozkafa says:

    Ateşler içine düşesin in flames bu nasıl albüm..

  3. ihsanoird says:

    Davul performansını kötü bulmadım fakat In Flames’in son 3 albümü beni de hiçbir şekilde heyecanlandırmıyor maalesef. Yeni albümü 2 kez döndürdüm sonra hay skiymmm diyip art arda 10 kez Food for The Gods dinledim

    Anders Friden: AKP
    The Jester Race: Fetö

    ihsanoird

    @ihsanoird,

    Yanlış yazmışım, The Jester Race de Anders Friden’ın Fetücü bunlar dediği muhalif.

    Son iyi albümleri bence A Sense of Purpose’dı, fakat ondaki şarkı sözleri bile rezalet. Disconnected’ın nakaratına bak

    ————-
    You receive what you give
    And this is like nothing
    I feel like shit
    But at least I feel something
    ————-

  4. Berca B. says:

    Birkaç gün önce meraktan albümü komple dinledim ama sözler o kadar kötü ki, müzik güzel olsa bile çekilecek çile değil, ki müzik de güzel değil. Anlayamıyorum cidden, bu kadar taşşak oğlanı olacak sözler yazmaya ne gerek vardı? Yakın bir arkadaşım gelse, grup kurdum şarkı sözleri de bunlar dese, ya bi siktir git derim adamdan soğurum yemin ederim. Şu hale gelmeleri çok yazık cidden.

  5. deadhouse says:

    5 dakikalık doğaçlama öfke patlaması içeren paragrafları zevkle okudum. Gerçekten mesele sert müzik, tür vs. değil. Mesele karakterli olup olmamak. Opeth 2008′den bu yana birçok dinleyicisini heyecanlandırmıyor. Ama eski dinleyicileri onlara saygılarını yitirmiş değil. In Flames ise dinleyicilerinin gözünde saygısını yitirdi. Gruplar bir bir ölünce In Flames’i nasıl bilirdiniz diyecekler. Kötü bilirdik diyeceğiz.

  6. Melkor says:

    Anders ve björn ekürisinin geçmişlerine saygısı olmayan iki adet karaktersiz oç olduğu gerçeği herkesçe biliniyor. Hayranlara göre güzel, değerli olan geçmiş işlerini inat edercesine sürekli utanılacak bir şey yapmış gibi yok saydılar. Onunla kalsalar iyiydi yaptıkları her çöp albüm de jester logosuna kadar hunharca herşeyin içini oydular. Björn denilen sinsinin payı andersten daha büyük bence. Ulan hiç mi bir gün sen napıyon yarram demedin şuna ya. Hep diyorum küfür tanımlamıyor bunları.

  7. Ouz says:

    Grubun yeni albümlerinin yanında bu https://bit.ly/2HhiKIK ürün daha değerli benim gözümde.

  8. gXnn says:

    hayatımda dinlediğim en kötü albüm olabilir. 4. şarkıya gelemedim sinirden :( kapatın kardeşim şu grubu artık.

  9. Swedish says:

    Bu satırları Ahmet’e yazdırdılar ya ben daha ne diyim.
    20 yıl önce jester race kasedinin akustik introsu bitip o lead riff girdiği anda bundan daha güzel müzik yapılamaz dediğim grup ne hale geldi

    Siyah forma

    @Swedish, Üstat meraba, uzun süredir plak topladığınızı gördüm.merak ettim acaba sizde amesoeurs-amesoeurs plağı mevcutmudur?O albümle kafayı bozdum da…saygılar

    Swedish

    @Siyah forma, merhaba

    Maalesef yok dostum :( hatta hep isim olarak duydum ama hiç dinlememiştim
    Sayende dinlemiş olayım
    Sevgiler

    Siyah forma

    @Swedish, eyv direk dinle,müthiş albüm.

  10. ali says:

    Bu şey bir albüm değil; aynı şarkıların, formüllerin, sözlerin ve melodilerin tekrarlanıp paketlenmesinden meydana gelen bir alüminyum örneği. Çirkin bir ticari manevra var burada. Kötü bir popülarite kaygısı var. Pişkin bir mirasyedilik var… Şarkılar değil, bu hissiyat midemi bulandırıyor.

  11. İlker says:

    Battles ve bu albüm arasında 8 ve 5 puan kadar büyük bir fark olduğunu hiç düşünmüyorum, diskografi içinde bir sıralama yapsam son 3 sıraya çok büyük ihtimalle son çıkan 3 albümü koyarım; Battles Siren Charms’dan yarım tık iyiydi, bu da Battles ile aynı ayarda veya belki yarım tık iyi diyebilirim. İlk 4 şarkı, Burn ve Stay with Me hoş parçalar. Üç albümden de az da olsa zevk alabiliyorum, hepsinde ara ara cidden çöp, ara ara da gayet hoş ve catchy şarkılar var, ancak üçü de puan olarak 5.5-6′dan fazla edecek albümler değil benim için.

    Siren Charms öncesinin en çok burun kıvrılan albümü olan A Sense of Purpose’tan bile mesela Alias, I’m the Highway, hele hele The Chosen Pessimist şu 3 albümdeki her şeyi döver bence.

    Yalnız This Is Our House ve In This Life In Flames’in şu hali için bile korkunç derecede kötü şarkılar. Battles’da bu kadar kötüleri yoktu mesela. Keşke SoaPF çizgisinde kalsalardı.

  12. Noumena says:

    Kritiğe ve arkadaşların yorumlarına katılıyorum. Albümü 4-5 gündür döndürdüm ve artık benim için In Flames sona erdi. Neden mi?

    Hani kurbağayı kaynar suya atarsanız can havliyle fırlar; ancak suyu kurbağa içindeyken yavaş yavaş kaynatırsanız bir şey olmaz ya (metafora gel), IF biz sadık dinleyicilerine bunu yaptı aslında. Üniversite yıllarımın vazgeçilmezi olan Jester Race, Whoracle,Colony albümlerini taparcasına seven, RtR ile tökezlese bile hala azılı bir şekilde dinlemeye devam eden, StYE ile ticarileşmeye başlayan, birçok fanı ikiye bölen CC i bile bağrına basan bir dinleyici olarak bize haksızlığın alasını etti IF. aSoP ile kanımca gerileme dönemine girdiler ve yavaş yavaş erite erite bitirdiler kendilerini. Bunun en büyük sebebi ise elbette sounddaki bariz değişimleri oldu.Daha doğrusu bu değişimi oldukça kolpa bir şekilde yapmaları..

    Gelelim son albüme,

    Bana göre şarkı şarkı irdelendiğinde Siren Charms kadar kötü bir albüm I the Mask, Battles’ın bile bir gömlek aşağısında. En çok nefret ettiğim olay ise iskeleti sağlam olan bazı şarkılarda (Call my name, Follow me, In This Life) Anders’in yaptığı düz (evet düz) vokaller. Resmen vasatlık,kulaklarım kanadı diyebilirim. Dişe dokunan parçalar sadece Voices, I the Mask ve kısmen All the Pain.Düz vokaller sadece All the Pain’de sırıtmamış bana kalırsa. Bahsetmediklerim bana göre filler sadece. Üzdün IF, Anders senin de cosmos belanı versin diyorum. Artık festivallerde yeniyetmeleri ‘metale başlatma’ düsturu ile coşturursun.

    RIP In Flames

  13. Erkan says:

    İnanılır gibi değil. Melodik death metal türünün yaratıcılarından, sertlikle melodinin neredeyse ilahi biçimde iç içe geçtiği nadir albümler çıkarmış, hayatımın grubu dediğim bu isveçli topluluk nasıl böyle acınası bir amerikalı kolej grubuna dönüştü? Günlerdir büyük eziyet çekerek dinlediğim albümde en ‘In Flames’ iş, albüme de adını veren “I, The Mask”. Fena olmayan diğer bir parça da “I’m Above”. Sanırım itiraf etmekte beis yok; bu In Flames artık nerede olduğu ve ne yaptığı zerre umrumda olmayan eski bir sevgili gibi. Artık ateşler içinde değiliz de denebilir buna.

  14. Ugur says:

    Battles’i beğenen, Siren Charms’ı fena bulmayan biriyim ama bu albüm bende “çocuğum tamam yeter artık” hissiyatı yarattı.Kritik altındaki bandwagoning’e katılmadan bir iki defa daha dinleyeyim dedim ama yok olmamış.

    Hemen her şarkıdan alınan ex-in flames tatları dışında albümde elle tutulur bir şey yok.Hatta ben hayatımda ilk defa bu kadar çok “şu parçanın şu kısmı fena değil” dediğim bir albümle karşı karşıya kaldım.Ha o kısımları cidden beğendim ama böyle de olur mu lan? Koca albüm bu düşünceyle dinlenir mi yahu.Tümüyle güzel olan tek şarkı albümle aynı isimdeki şarkıydı.Gerisi ufak kısımlar hariç vasat ya da vasatüstü.

    “RtR sonrası In flames çok bozdu yha :(” tayfasıyla ateşli tartışmalara girmişliğim var lan benim.Nerelere geldik arkadaş, In Flames’in bir albümünü yereceğim hiç aklıma gelmezdi.Üzüyorsun Anders.

  15. tahsin says:

    Tek cumle ile aciklamak gerekirse. Nerde o eski In Flames…

  16. den4x says:

    Bence de keşke soapf çizgisinde kalsalardı, ayıla bayıla dinlerdim. IF hakkındaki muhabbetler hep futbol muhabbetlerini hatırlatıyor, “2000ler ruhu yok hacı”, “hagi gibi değil”. ahah siren charms öncesinde o ruh vardı bence. siren’da bile son iki albümden çok daha fazla var. Bu da zaten en büyük falsoları olan howard benson ile çalışmaya başlamaları ile örtüşüyor. Daniel ve Peter da gittikten sonra “eski In Flames”ten hiçbir şey kalmadı. Bu yüzden rip in flames falan laflarını anlamıyorum, ne bekleniyordu ki? 8 kere falan öldü grup bu noktaya gelene kadar. Eski in flames diyince 3 farklı dönem var neredeyse. eskinin de eskisi.

    Ben beklediğimi aldım, yıllardır oturmuş in flames stilinde melodiler ve riffler. ilk beş şarkı gayet güzel, son şarkının akustik kısmı çok hazırlıksız yakaladı, albümde en hoşuma giden şeylerden biri olabilir. kötü kısımları zaten bariz, 6-7-8 nolu şarkılar hiç olmasaymış. yine de önceki iki albümden iyi besteler. hem yaratıcılık hem üretkenlik konusunda bi tembellikleri var bence. sanat üretmekle bir dertleri kalmayıp meslek olarak albüm yapıyorlarsa bir şey demiyorum, yok bir eser ortaya koymak isteyip bunlarla çıkıyorlarsa gerçekten üzücü. bu yüzden eski albümlere bir nefretleri olduğunu düşünmüyorum, sadece cidden hiç umurlarında değil. gerçi 2002den itibaren yaptığım her albüme “YARRAK GİBİ eski IF daha güzeldi” dense ben de bi soğuyabilirdim. ha bir de gerçekten orta doğu/oryantal ezgilerine sahip bi şarkıya gerek var mıydı sadece soruyorum…

    Yine gruba bakışım olumsuz değildi yani ben de konsere gelseler gitmek isterim ama bunu yazmadan hemen önce baktım gerçekten 12 şarkıdan 4-5ini biliyorum ben de hani onlar da son albümlerin hitleri. my sweet shadow ya da take this life bile çalamayacaksanız gitmeyelim o konsere.

    den4x

    @den4x, gerçi o 12 şarkılık kısımda within temptation’ın ön grubu olarak çıkıyorlar, ama this is our house, monsters in the ballroom, here until forever ne arıyor setlistte ya. chosen pessimist’i burada çalarlarsa hiç bakmam kalan şarkılara koşarım ama ahah

  17. blowyourbrain says:

    Yıl olmuş 2019 hala her IF kritiğinde Jester Race, Whoracle muhabbeti görüyorum. Eyvallah o albümler efsane bunu herkes biliyor ama 20 yıl önceki albümle bugünkünü karşılaştırıp grubu yermek de biraz garip değil mi?

    Gruba yaptığın karaktersizlik yorumuna kesinlikle katılmıyorum, sanırım albümü tamamiyle dinlememişsin. Stay With Me (Come Clarity şarkısından sonra çıkardıkları en iyi ballad parça) ve Follow Me şarkılarındaki akustikler resmen buram buram eski IF kokuyor. Battles (sevdiğim bi albüm olmasına rağmen) ve SC’den kat ve kat daha iyi bir albüm I, The Mask.

    Müziksel anlamda modern IF albümünün olması gerektiği gibi, melodi desen var, ağır riffler desen var, davullar önceki albümdeki robotluğunda değil gayet canlılar.

    Vokal olarak ayrı bir parantez açacağım çünkü Anders bu albümde gayet iyi bir iş yapmış. Bazı yerlerde autotune’un bokunu çıkardığını kabul ediyorum ama hakkını da vermek gerekir.

    Neyse çok da uzatmamak lazım zevkler ve renkler tartışılmaz fakat bu albümün 5′i hakettiğini düşünmüyorum kesinlikle.

    Ahmet Saraçoğlu

    @blowyourbrain, 25 yıl öncesiyle bugünü kıyaslamıyorum. Karaktersizlik vurgusuyla In Flames’in “RtR” sonrasındaki gidişatından bahsediyorum.

    Sen albümü beğenmişsin anladım, her tarafını ayrı ayrı övüyorsun. Ben de tam tersini düşünüyorum, eleştiriyorum.

    Sırf senden farklı düşünüyorum diye “sanırım albümü tamamıyla dinlememişsin” dersen ben de sana “sanırım okuduklarını tam olarak anlamamışsın” demek durumunda kalırım.

  18. Doruk says:

    Herkesin yaşadığı hayat ve gelecek beklentileri çok farklı. O yüzden x bir insanın x bir grup hakkında yaptığı yorum zaten hiçbir zaman kişisel fikirden öteye geçemez.

    Hiç var olmamış karanlık koloniler ile alakalı sözler yazmak bir derinlik seviyesi değil. O derinlik seviyesi bunu tüketen insanın tamamen kendi algısı ile paralel.

    Çok basit sözlerle de parça yapabilirsiniz, ama bilin ki insanlar müzik üretirken, UX design yaparmış gibi dinleyiciyi merkeze koymuyor. Bu bir application değil yani. Bu, adamın o anki ruh haliyle yazdığı ve ürettiği şeyler.

    Çok çok daha farklı şeylerin tartışılması lazım bunlara gelene kadar. Çoğu zaman bile bile olaya egoist ve nostaljik olarak bakıyoruz. Belki Anders şu an geriye baktığında Whoracle albümünü ya da Clayman albümünü beğenmiyor bile olabilir. İnsan bu, milyar çeşit ve her saniye milyar tane işlem dönüyo kafasında.

    Neyse çok konuştukça konudan konuya geçiyorum, en iyisi ben bi Quiet Place açayım.

  19. Savas says:

    Nicki Minaj a laf etmeyelim lütfen..

    Son dönem ın flames i ile ilgili yorumum bu kadar olacak.

  20. şeyh hulud says:

    Şunu hatırlıyorum In Flames görünce:

    https://i.redd.it/g8yjse5j59q21.jpg

  21. Umut Ali Yazıcı says:

    İnsan yaşlandıkça yaşadığı duyguların yoğunluğu azalıyor. Belli bir raddeden sonra ise ürettikleri yalnızca planlı, duygudan ve geçmişten kopuk ve uzak oluyor. Belki de zamanında göçüp gitmek en iyisidir bir sanatçı için…

    Bir sanatçının en çok korkması gereken şey geçmişte yaptığı mükemmel işleri bok etmek olmalı ve sürekli dönüp ona bakarak üzerine çıkamayacağını düşündüğünde üretmekten vazgeçmesi gerekiyor bence… Ama bunu yapmak, her sanatçının işi değil.

    Sonuçta yeni neslin ergenlik hezeyanlarını dindirmeye çalışan ve debelenen bir orta yaşlı davara dönüşme tehlikesi hepimiz için var.

    :(

  22. Ugur says:

    Bu sabah koşudayken denk geldim de “Deep Inside” çok güzel bir parçaymış.Girişteki rifleri, akılda kalıcı nakaratı, solosu ve arkasından gelen akustik pasajı falan şahaneydi.Biraz Natural Born Chaos/Figure Number Five dönemi Soilwork’ünü de hatırlattı.

    Albümün geri kalanı için yukarıda yaptığım yorum hala geçerli tabi.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.