# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
AVENGED SEVENFOLD – Life is But a Dream…
| 05.06.2023

Albert Camus’nün varoluş felsefesi, metalde yeni ufuklar ve her şeyin özünü anlamaya çalışmanın yarattığı sarsıntı. AVENGED SEVENFOLD, yine ne icat ettin?

Candaş Adıktı

Nereden başlayacağız şimdi bu kritiğe? Bazen “öyle” albümler çıkar ya arkadaşlar, işte bu albüm öyle bir albüm. Kritiğini yazmadan önce hakkını vereyim diye oturup kitap okutmuş bir albüm. Dinleyeceğiniz şey o kadar değişken, o kadar çeşitli bir albüm ki… Albümün ve grubun ayrı bir başarısı da bu denli değişken albümün bir o kadar da bütünlük hissettirmesi. Bu duruma daha detaylı değineceğim fakat öncesinde bir başka husustan bahsetmek gerekir.

Metal müziği biraz da felsefe ile harmanlayınca ortaya çıkan ürün –bence- çok daha kalıcı ve etkileyici oluyor. Bahsettiğim felsefe “Kilise yakalım, şeytan benim babam!” felsefesi gibi genre’nın tamamının ilham aldığı felsefe değil, o albümün kendisine özel hissettiren felsefi yaklaşımıyla müziği birleştirmek. Özellikle bu ürün akılda kalıcı melodilerle harmanlanmış ve konsept ne çok uzun ne de çok kısa olan albümün tamamına yedirilmişse. Evet, şu anda kritiğini okuduğunuz albüm bir konsept albümü ve Albert Camus’nün varoluş felsefesini anlamayı kendine amaç edinmiş bir ruh haline sahip. Avenged Sevenfold bir kez daha şaşırtmayı başardı ve albüm çıkmadan önce hayranlarını maruz bıraktığı, sancılı geçen ve 7 yıl süren çıkış sürecine rağmen dinlendiğinde şok etkisi yaratan bir ürün sunmayı başardı. Bu şok etkisi kimileri için olumlu kimileri için ise olumsuz sonuçlar doğurmuş olabilir ama eminim ki herkesin bu albüm sebebi ile gruba olan bakış açısı olumlu yönde değişecektir ve saygısı artacaktır, buna albümü beğenmeyenler de dahil. Zira “The Stage” gibi bir albümden sonra –bence- atılacak en doğru adımı atan ekip çok daha deneysel sulara yelken açıyor ve belki de son yıllarda çıkan en eşsiz işe imza atıyor. En eşsiz demek çok iddialı bir söylem fakat gerçekten de altını doldurabildiklerini düşünüyorum.

“Life is but a Dream”den önce “The Stage” albümüne de bir paragraf değinmek gerekir çünkü “The Stage” albümü, grubun direksiyonunu bu yöne doğru çeviren albüm olmuştur benim gözümde. Tam 10 yıl önce “Hail to the King” albümünü çıkaran grup hayranlarını epeyi üzmüştü ve azımsanmayacak sayıda dinleyici tarafından türün “babalarını” taklit etmekle suçlanmıştı. Bu yükselen eleştirilere sessiz kalmayan grup köklerine (City of Evil’a, metalcore’a değil) dönmeye karar verdi ve bunu olabilecek en kusursuz biçimde, progresif yaklaşımla ve mükemmel bir albümle, “The Stage” ile yaptı. Bu albümle rüzgârı arkasına alan grup deliler gibi turladı, 3 sene boyunca turne ardına turne yaptı, maalesef Türkiye Cumhuriyeti dışında var olan her ülkeyi gezdiler. Bu kadar turnenin verdiği yorgunluk er ya da geç vokalin sesinde hasara sebep oldu ve grup 5 yıllık bir suskunluğa büründü. Yanlış anlaşılmasın, bu suskunluk müzikal bir suskunluktu, yoksa NFT satmak ve metaverse gibi şeylerin peşinde koşup hayranlarını öfkelendirmek konusunda pek de suskun kalmadılar.

“The Stage”in ardından adamlar resmen müzik yapmak dışında her işin peşinde koşuyorlardı, kimileri -her ne kadar saçma bir fikir olsa da- vokalin sesinde kalıcı hasar oluştuğunu ve bu yüzden albüm yapmadıklarını, bir daha da asla yapmayacaklarını iddia ediyordu. Kimileri ise artık tamamen paraya odaklandıklarını ve bir müzik grubundan ziyade esnafa dönüştüklerini iddia ediyordu. İlerleyen aylarda M. Shadows’tan bir açıklama geldi ve M. Shadows yeni albümü yazarken Kanye West’ten çok ilham aldıklarını söyledi. Haliyle metal müzik dinleyen kesim bu açıklamayı sokakta el ele gezenleri gören mülteciler gibi karşıladı ve gruba karşı toplu bir öfke oluştu. Albüm çıkınca kalitesine bakmadan insanların yerden yere vuracağına, eleştirilerin ardının arkasının kesilmeyeceğine emindim. Tüm bu yaşananlardan sonra ise “Nobody” teklisi çıktı ve albümün çıkış tarihi verildi. 7 yıllık bekleyiş sona ermişti.

Ama bir saniye, bu şarkı da neydi böyle? Peki ya “We Love You” isimli şarkı?

Albümün deneyselliğini ve dinlerken sürekli gelişen ve değişen yapısına ilk paragrafta yer vermiştim. Bu durumu en iyi anlatan cümle bir üstte ilk yazdığım soru cümlesidir sanırım. Bu şarkı, hatta bu albüm de nedir böyle? “Game Over” ile daha punk bir kafada açılan albüm “We Love You” ile kalıpsızlığa ve değişkenliğe sırtını dayıyor, “G” ile daha jazz havalarında geziyor ve blues sololarını dinletiyor, “(O)rdinary” ile funk sularında yüzüyor, “Life is But a Dream” ile piyanosunu dinletiyor son selamını veriyor. Normalde kritiklerde şarkıları bir bir incelemeyi hiç sevmem ve doğru bulmam fakat bu albümün değişken yapısını anlatmanın daha doğru bir yöntemi olduğunu sanmıyorum. Çeşitlilik ve sürekli değişen yapı her zaman iyi değildir fakat hakkı verilerek yapılırsa ortaya çıkan albümün kalitesini anlatmaya kelimeler yetmez. Kimi albümler vardır, her şarkısı bir single olabilir, çok akılda kalıcı olabilir ve her bir şarkısı milyonlarca dinlenebilir. Kimi albümler ise gücünü bütünlüğünden alır. Ben “Life is but a Dream”in gücünü bütünlüğünden aldığını düşünüyorum. Bu kadar çeşitlilik barındıran, risk almaktan korkmayan ve değişkenlik gösteren şarkılara sahip bir albümü böylesine bir bütünlükte dizayn etmek nereden bakarsak bakalım hiç kolay bir iş değil. Ben bu albümün Sevenfold’un en az satacak albümlerinden biri olacağını düşünüyorum, hatta bu albümden hiçbir şarkının hit olmayacağına eminim ama tek başına pek anlam ifade etmeyen hatta eleştirilecek şarkılar baştan sona sırasına göre dinlendiğinde o kadar derin, o kadar güçlü ki bazen albümü dinlerken kayboluyorum, yolculuğa çıkıyorum.

Dinlerken albüm bir neşeli bir hüzünlü bir hal alıyor, var olmanın ve yaşıyor olmanın verdiği neşe ve hayatın anlamsızlığının ve yapaylığının/plastikliğinin verdiği hüzün. Akıl sürekli “Ben” diye gacırdar. Bu “Ben” kalıcı değildir, nesillerin ötesine geçemez ve sonunda ölür. Şarkı sözlerinde ve temada temsil edilen her şey albümün kendisine de işlenmiş vaziyette. Hayat sonu olan bir yolculuk, tıpkı albümün kendisi gibi. Eğer 7 (yazıyla yedi) yıl sonra gelen Sevenfold albümünde duymak isteyeceğiniz şey Synyster Gates’in tüm albümü inanılmaz akılda kalıcı soloları ile taçlandırması, koro gibi vokallerin her yerden fırlaması veya Brooks’un davullarının şarkıyı alıp tamamen bir üst seviyeye taşıması ise maalesef bu albüm sizi üzebilir. Ki anladığım kadarıyla bir sürü insanın beklentisi bu yöndeydi ve bu yüzden de bir kesim için bu albüm hayal kırıklığı oluşturdu. “Aradan geçen yedi yılın ardından çıkarılması gereken albüm bu muydu?” sorusunu soranlar olabilir. Öncelikle şunun altını çizmek gerekli, bu albüm bir Sevenfold albümü, yani Sevenfold’un imzası olan sololar ve -özellikle Brooks’un gelişinden sonra- dinamik davullar bu albümde de mevcut, fakat bunu ön planda göremiyoruz, yer yer duyabiliyoruz sadece. Bunun sebebinin ise; albümün haykırışları, çığlıkları değil daha derin düşünceleri, aklımızın içinde bitmek bilmeyen fısıltıları anlatmaya çalışması olarak görüyorum. Albümü henüz dinlememiş olanlar var ise kesinlikle şarkı sözlerini okuyarak dinlemelerini öneririm. Sözler o kadar akıllıca yazılmış, o kadar çok şeyleri anlatıyor ki… Vokaller konusunda ise bir zayıflık söz konusu. Yer yer autotune’u bir efekt gibi kullanıp farklı bir hava vermeye çalışsalar da temelde Shadows’un “The Stage” sonrası sesinin güçsüzleştiği her şekilde hissediliyor. Anlamlandıramadığım bir durum ise “We Love You” şarkısında kirli vokallerin sanki telsiz ile kaydedilmiş gibi duyulması. Bunlar da albümün benim nazarımda tek kusurları. Normalde 60 dakikayı rahatlıkla aşan Sevenfold bu sefer 53 dakikada kendi standartlarının altında bir sürede. Normalde kapanış şarkıları hep epik olan, 10 dakikaya varan ve de aşan, ağızları açık bırakan grup (bkz: Exist, Save Me, A Little Piece of Heaven, M.I.A.) bu sefer albüme de adını veren şarkı ile insanı dinlendiren, sanki arafta son yolculuğuna hazırlanan bir ruhu anlatan edada piyano ve orkestra ile deneyimi sonlandırıyor.

Tekrar “7 yıl sonra gelecek albüm bu mu olmalıydı?” sorusuna dönecek olursak, bence bu sorunun cevabı “Evet”. Bu albümü Sevenfold’un adeta bir manifestosu olarak görüyorum. Gerçekten tıpkı kendisi gibi, Sevenfold’un hikayesi de çok ilginç ve değişken. Önce metalcore grubu olarak başladılar. “City of Evil” ile heavy metal sularına açıldılar ve emo tarzları yüzünden epeyi nefret topladılar. “Avenged Sevenfold” ile kendi sound’larını oluşturdular ve mainstream bir gruba dönüştüler. Hail to the King ile yerden yere vuruldular, herkes grubu yaratıcılıktan uzak müzisyen topluluğu olarak tanımladı. Son iki albümleri ise dillere destan oldu, olacak. Emo olmakla, taklit olmakla eleştirilen bir grubun “The Stage” ve “Life is but a Dream” gibi sanatsal işlere imza atması ve kendini kabul ettirmesi kesinlikle saygı duyulası bir süreç. Grup resmen küllerinden doğdu. Tebrik etmek ve övmek dışında yapabileceğimiz pek bir şey yok. Şahsen bu albüme her ne kadar 9 versem de “The Stage”i bu albümden biraz daha iyi buluyorum. Verdiğim puana kızabilecekler olabilir, malum albüm hayranları ikiye böldü, beğenenler kadar beğenmeyenler de mevcut. Albüme 9 verirken çok kararsız kaldım fakat 9’dan aşağı vermeye de elim gitmedi. Çok da düşünmemek lazım, ne de olsa bu hayat sadece bir rüya…

(Kelam dile döküldü: Bir, patlayarak bin milyon dünya oldu. Her dünyada bin milyon küre vardı.
Her kürede bin milyon düzlem vardı.
Her düzlemde bin milyon yıldız vardı.
Her yıldızda bin milyon şey vardı.
Var olanlar bunları ahenkleştirdi ve şöyle dedi: İşte Bir ve Tüm’ün kalbi bu.
)

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.31/10, Toplam oy: 52)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2023
Şirket
Warner
Kadro
M. Shadows: Vokal
Zacky Vengeance: Ritim gitar
Synyster Gates: Lead gitar, piyano, mellotron, flüt
Johnny Christ: Bas
Brooks Wackerman: Davul
The Rev: Köprü kısmındaki melodi (2), sözler (6)
Şarkılar
01. Game Over
02. Mattel
03. Nobody
04. We Love You
05. Cosmic
06. Beautiful Morning
07. Easier
08. G
09. (O)rdinary
10. (D)eath
11. Life Is But A Dream…
  Yorum alanı

“AVENGED SEVENFOLD – Life is But a Dream…” yazısına 52 yorum var

  1. againstcom says:

    Albüm değerlendirmesi hatırına albüm dinlenir mi? Evet, bu hiç hazzetmediğim grubun hayranlarını bile kızdıran aykırı işi, tek solukta okuduğum ince elenmiş sık dokunmuş yazı için dinlemek istiyorum.

  2. Tuna says:

    Bence bu albümle kendi jenerasyonunun efsaneleri olduklarını iyice kanıtladılar.

  3. backbone says:

    Şimdilik en sevdiklerim: Mattel ve Cosmic.

    Son dört şarkı ileride dinlenir mi: Büyük ihtimal hayır.

    Diğer şarkılar nasıl: Eh, fena değil.

    The Stage bu albüme bin basıyor mu: Basıyor.

    Hayal kırıklığı mı: Hayır, zaten adamlar yapcaklarını yaptılar. Biraz da deneysel takılsınlar. Her türlü Hail to the King’den daha iyidir.

    The Stage ile eski tarzlarına noktayı koyduklarını düşünüyorum. Bundan sonra ya albüm yapmazlar ya da bu ayarda devam ederler.

  4. emre says:

    Nasıl olduğu konusunda bu kadar kararsız kaldığım albüm nadirdir. Hakkını vereyim ama çok cesur iş yapmışlar.

  5. deadhouse says:

    2020′lerin en iyi 2. albümü benim için. 10′dan daha yüksek puan olmadığı için 10 verdim. Poser hayran veya Truemetalhead değilseniz ve müzikten azıcık anlıyorsanız bu albüme hakkını verirsiniz.

    arple

    @deadhouse, 1. albümü ne 2000lerin peki? merak ettim

    Candaş

    @deadhouse, Birincisi nedir?

    deadhouse

    @Candaş, @arple, Stare Into Death and Be Still.

    Ali Osman

    @deadhouse, oha!

  6. deadhouse says:

    @Candaş, @arple, Stare Into Death and Be Still.

    @arple, 2020′lerin dedim abi 2000′ler ne alaka.

  7. Spacedementia says:

    Şuna ikna oldum ki hayatımda hiç böyle bir dinleme deneyimi yaşamadım. Tam olarak bir rollercoaster ve ciddi anlamda dumura uğratıyor. İddialı, dolu dolu ve beyin yakan bir albüm ve Metal değil Müzik bağlamında yaklaşacak olursanız epey kazançlı çıkacaksınız orası kesin.
    Ek olarak da Random Access Memories’den sonra Ordinary gibi bir şarkıya sahip olabilmek de büyük lüks :)

    11/10

  8. Erhan says:

    Ben almayayım. Self-titled, Nightmare ve The Stage dururken bana bir seçenek gibi gelmedi. Ama bir kaç şans daha vermeyi düşünüyorum gene de.

  9. deadhouse says:

    Bazı müzik dinleyecileri o kadar yobaz ki yazarın yazdığına göre bazı hayranlar Shadows’un Kanye West’den ilham aldık açıklamasına öfkelenmişler. Ulan geri zekalılar. Kanye West’den ilham almak şanstır, herkese nasip olmaz. Adam tam bir sanatçı, hem de ne sanatçı. 2023′deyiz bir Hiphop müzisyeninden ilham almak küçümseniyor. Eminim bu öfkelenenler baştan sona bir Kanye West albümünü dinlememiştir.

    Raddor

    @deadhouse, galiba adamın karakterinden kaynaklanıyor. İmparator’dan İhsan abi bile dediydi “kişiliğini siktiretmeyi başarırsanız fevkalade sanatçıdır” diye.

    Raddor

    Tuhaf bir şey: David Bowie’nin 1972 çıkışlı en meşhur albümü The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the Spiders From Mars albümünün kapağında Bowie’nin kafasının üstündeki tabelada kocaman K. WEST yazıyor. Fotoğraftaki en dikkat çekici şey denilebilir:

    https://amp.www.complex.com/pigeons-and-planes/2016/01/david-bowie-kanye-west-prediction

    Albümün açılış parçasının adı Five Years. Ziggy Stardust şarkıda “beş yılımız kaldı” diye bizi uyarıyor. Albümün yayınlanmasından tam 5 yıl iki gün sonra Kanye West doğuyor.

    çaksu

    @Raddor, time travelling aliens until proven otherwise.

    TanSolo

    @deadhouse, her saniyesi akılda kalan upuzun besteler yaptı, catchy’likte çığır açan aşırı deneysel şarkılar yaptı, mükemmel olarak anılan şarkıları sample’layıp orijinallerinden daha iyisini yaptı. Bence de harika bir adam. Fakat Bohemian Rhapsody performansı, günlük hayatta sergilediği hareketler ve white supremacist oluşu(?) gibi bazı şeyler dinlemeyenlerde kötü izlenim yaratıyor.

    deadhouse

    @TanSolo, Çoğunluğun aksine kişiliğiyle ilgili yorumlara katılmıyorum. Kendisi babamın oğlu değil, hoş babamın oğluna da acımam mesele o değil de (avukatı gibi görünmemek için söylüyorum bunu) Kanye West, mainstream abd camiasında, hollywood olsun, şarkıcılar dünyası olsun, anaakım medya ve popüler kültür olsun; bu tür olaylara karşı kendince cephe alan, bu nedenle de riyakar bir yaşantı sürdürmektense trol hareketler, aptalca durumlara düşmeler, anlamsız tavırlarda bulunmalar, gereksiz demeçler vermeler gibi olaylara girişiyor. Ne kadar yakından takip ediyorsun kendisini bilmiyorum ama ciddi manada acı çeken burjuva entelektüeli bence. Şöyle örneklendireyim: Ricky Gervais’in daha az zeki ve şarkıcı versiyonu diyebiliriz. Evet espri yapmıyor olabilir, güldürmüyor, düşündürmüyor olabilir ama sadece kendisiyle Jay Z arasındaki farka bile baksan çok da boş bir adam olmadığını anlarsın.

    İnsan denilen varlık, sistemden memnuniyetsizliğini çeşitli yöntemler ile dışarıya vurur. Sen 7/24 oyun oynarsın, ben bahis yaparım, kimi saçma sapan hareketler yapar, kimi sadece surat asar, kimi kitap yazar, kimi sanat yapar, kimi ben tanrıyım der, kimi hapse girer, kimi delirir, kimi hiçbir şey yapmaz. İmkanlar, koşullar ve diğer birçok etken hayata olan tavrımızda farklılıklara yol açsa da bizi ortak noktada buluşturan şey yaşadığımız hayatın bizleri memnun etmemesidir, bir şeylerin ters olduğunu düşünmemizdir. Otorite bizi dizginlemek için var edilmiştir. Düzenin biatçısı değilsen bir şekilde kendini var etmeye, belki de yok etmeye çalışırsın.

    Dipnot: Adını “Ye” olarak değiştiren biri. Böyle bir şey yapmasını sırf trollük olsun diye yorumlayanlar hayata biraz farklı açılardan bakmalı. Adamın ciddi ciddi acı çektiği göz önünde.

    TanSolo

    @deadhouse, belki bazen trol gibi davranıyor olabilir ama bence bu hareketlerinin büyük bir kısmı onun ruh haliyle ilgili. Aslında seninle aynı fikirdeyim, benim yorumum ne övmek ne de yermek amacıyla yaptım. Kanye West’i sevmeyen ya da nefret eden kişiler kendisini tanımadığı için negatif düşüncelere kapılıyor. Kanye, sürekli olarak gündemde kalmak için çeşitli hareketlerde bulunuyor ancak bunlar her zaman tamamen ona özgü gibi görünmüyor. Sadece haline üzülüyorum.

    Frostauðn

    @TanSolo, white supremacist oluşu doğru mu? İnternette arattım ama bir şey bulamadım işin tuhaf yanı 2020′de Black Lives Matter protestolarına destek vermiş yazıyor wikipedia’da

    TanSolo

    @Frostauðn, ya gerçekten kanye gibi birisi hakkında yorum yapamıyorum pek. bir ara “nazileri anlıyorum” tarzı konuşmaları olmuştu white lives matter yazılı tişört giymişti. Ha sonra “nazileri sevmem tüm insanları sevmemdendir, yahudileri de çok seviyorum. herkesi çok seviyorum” tarzı bir konuşması da olmuştu. Bunlar iyi veya kötü bir adam olduğundan değil sadece akıl sağlığı hat safhada kayıp olduğundan.

    https://andscape.com/features/white-lives-matter-kanye-is-a-provocateur-who-dismisses-black-pain/

    https://www.timesofisrael.com/kanye-west-says-he-likes-jews-again-after-watching-movie-with-jonah-hill/

    https://www.youtube.com/watch?v=rl-04SAtEKw

    Frostauðn

    @TanSolo, M. Shadows hakkında dedin sandım ben bunu da hiç bilmiyordum siyahi birisinin bu kafayı yaşaması tuhaf gelmedi sanırım şu belgesel/filmdeki I Am Not Your Negro bir alıntıdan doğru tam bununla özdeşleşen bir şeyden bahsediyordu James Baldwin ya da başka bir yerde de duymuş olabilirim bir dönem Amerikadaki siyahi mücadeleye baya merak sarmıştım.

    Opethsevenbiri

    @deadhouse, Kötü rapci müthiş müzisyen.

  10. özgür says:

    abi kritiği camus diye açıp sözlerin camus ile ilgisi hakkında hiçbir şey söylememen kötü olmuş. eline sağlık gene de.
    grubun self-titled albümü dışında tamamen yabancısı biri olarak ben epey beğendim albümü

  11. şeyh hulud says:

    Grubu neredeyse hiç bilmeyen biri olarak ben de sevdim albümü. İçindeki çok sayıda farklı unsura rağmen tuhaf bir bütünlük hissi veriyor.

    deadhouse

    @şeyh hulud, İşte budur. O bütünlük hissi müzikte yakalaması en zor şeylerden biri. Müzik tarihinde o bütünlük hissini üst seviye komplike araçlarla verebilen gruplardan bazılarına örnek vermek gerekirse, Pink Floyd, Cynic ve Gorguts bunlardan sayılabilir.

  12. Gökay says:

    Kritik gerçekten çok güzel olmuş, çok güzel tespitler, ellerine sağlık. Baştan sona her şeyiyle katıldım. Tek katılmadığım kısım; Synyster Gates’in tüm albümü inanılmaz akılda kalıcı soloları ile taçlandırması beklentisinin yetersiz gelebileceğini söylediğin kısım. Gitarla haşır neşir olduğum dönem Synyster’ ın sololarıyla epey vakit geçirmiş biri olarak albümdeki sololara hayran kaldım. Keşke eskisi kadar vaktim olsa da tek tek uğraşsam hepsiyle. Synyster’ ın pek ihtiyacı yok, ama Nobody ve Cosmic’ de Petruccileşmiş resmen.

    Modern başyapıt.

    deadhouse

    @Gökay, Ben ki soloya uzak biri sayılırım. Metal ve rock müzikte hiç de öyle olmazsa olmazım değildir, hatta vasat ve sıkıcı soloların, şarkıların değerini düşürdüğü kanaatindeyim. Ama bu albümdeki sololar dediğin gibi çok zevkli, çok lezzetli.

  13. Cryosleep says:

    Bir tek ben beğenmedim ve hatta bayağı rezalet buldum bu albümü. Çok yalnızım.

    TanSolo

    @Cryosleep, bu albüme, iyi veya kötü ne dense yeridir. Hayatımda dinlediğim en kutuplaştırıcı işlerden birisi. Albümü sevenlerden nefret edenlere kadar herkesin fikrini destekliyorum.

  14. deadhouse says:

    Şarkılara arak diyenler acımasız davranıyor. Inter Arma’nın Sulphur English’ı ile bu albümü birbirine benzetiyorum. Autotheism’i de bu kategoriye koyabilirim. Bir gruptan etkilenmek, o grubun tınısını kendi tarzında yoğurmak arak değildir.

    https://m.youtube.com/watch?v=AJO9eWjZVyg

    Şimdi bu şarkıya arakçı The Faceless, direkt Opeth’den çalmış mı diyelim.

    https://m.youtube.com/watch?v=y41Vyb4tD0c

    Vay arakçı Inter Arma direkt Morbid Angel’dan çalmış.

    https://www.youtube.com/watch?v=4hR7S3lLP28&ab_channel=OpethVEVO

    Opeth’e bak sen Morbid Angel hırsızı.

    Örnekler çoğaltılabilir. Avenged Sevenfold evet bu albümde akla başka grupları getiren tınılar kullanmış, kendince müziğine Eklemlemiş. Bu çalmak değil. Albümde Cynic de var Daft Punk da (bariz) Yarattığın şey yeni bir orijinalliğe evriliyorsa müziğinde etkilendiğin grupların müzik yapılarını kullanabilirsin.

    Ahmet Saraçoğlu

    @deadhouse, kimi grupların sırf tribute olsun diye başka grupların riflerini bire bir kullanmışlıkları bile var.

    TanSolo

    @deadhouse, kısmen katılıyorum, kısmen katılmıyorum. Linkini attığın gruplar bahsettiğin diğer grup gibi riff yazmışlar. Bunda yanlış bir şey yok. Ama Avenged Sevenfol’un bu albümdeki Daft Punk etkilenimi biraz başka. Daft Punk’tan etkilendiklerinin net hissedildiği 2 şarkı var; birisi Cosmic birisi (O)rdinary. Cosmic harika bir parça. Kendine özgün bir yapısı var, Daft Punk esintilerinden başka tınılar sunabiliyor, enstrüman hakimiyeti yüksek, buna rağmen akılda kalıcı ve güçlü bir atmosfere sahip. Bence albümün en iyi şarkısı. Öte yandan (O)rdinary ise tam tersi. Beste yapısı sıradan, melodi Get Lucky, tını Daft Punk, herhangi bir özgünlüğe sahip değil. Bir Daft Punk şarkısından tek farkı, onun kadar iyi olmaması.

    deadhouse

    @TanSolo, ismail vilehand’in yazdığı gibi Ordinary’i dinlerken zevkten eridim. Müzik bu görecelidir diyelim. Sana basit, hiçbir şey hissettirmeyen parça bir başkasını aşka getirebiliyor. Biraz abartı gelebilir, Ordinary’de müziğe karşı ilan edlmiş bir ilan-ı aşk var. Hem Daft Punk yüceltilmiş, hem de çok iyi icra edilmiş bir parça var. Müzikleri tanımlamak için ifadeler yetersiz kalabiliyor bazen.

    Spacedementia

    @deadhouse, Aynı şekilde şu da örnek verilebilir. Pick scrape olayını çıkaran Morbid Angel ama meşhur eden Gojira. Hatta çok daha yoğun kullanıyorlar. Peki neden arakçılıkla suçlanmıyorlar acaba :) Gerçekten komik bu tarz yaklaşımlar. İyi ki kullanmışlar çünkü müthiş yakışıyor Gojira’ya. Neyse hemen bi Explosia açmalıyım.

    deadhouse

    @Spacedementia, Müzik kimsenin tekelinde değildir. Kimse tamamıyla özgün olamaz. Arakçılık muhabbeti yapılacaksa her grup arakçılıkla suçlanabilir. Modern müzik dediğimiz şey temelde Klasik+Caz+Blues+Rock’n Roll üzerine kuruludur. Eğer böyle yapılacaksa Pink Floyd da King Crimson da Zeppelin de Rolling Stone da arakçı gruplardır. Mesele önceki müziği araç olarak kullanıp kendi fikirlerinle birleştirmektir, zamanın ruhuna uygun müzikler üretmektir. Ben bu albümü gerek teknik olarak, gerek ruh olarak zamanın ruhuna uygun, Avenged Sevenfold müziğinin klasik bir yansıması olarak görüyorum. AİC, Daft Punk, Cynic, Dream Theater’dan ilham almış olmaları yerilecek bir şey değil, övülecek bir şeydir. Benim için tüm zamanların en mükemmel albümü olan ITCOTCK albümünün yegane parçası olan 21st Schizoid Man şarkısında bile çarpıcı etkilenmeler vardır. Böylesine vurucu, ilksel, özel bir albümün harikulade şarkısında bile nice Caz etkilenimi, Beatles etkilenimi bulunabilir. Ne diyelim şimdi Elvis’ten önce hiçbir şey yoktu diyen John Lennon’un sözüne geliyoruz. Bence zorlama yaklaşımlar bunlar. Kimse yeni baştan yepyeni bir şey yaratamaz bundan sonra. 50 yıldır elektronik müzik sanatçıları Kraftwerk’in, Tangerine Dream’in, Klaus Schulze’un elektronik müzik altyapılarını kullanıyorlar. Hepsi arakçı mı diyelim o zaman.

    Emre Görür

    @deadhouse, olayı arak tartışmasına indirgemek asıl konunun üzerini örtüyor bana kalırsa. System of a Down, Faith No More-Mr. Bungle, Iron Maiden, Alice In Chains, Daft Punk… etkilenimleri bir potada eritilmiş olsa ortaya ciddi şekilde saygı duyulacak bir iş çıkardı, fakat söz konusu olan bu değil kesinlikle. Bir şarkıda Maiden’cılık oynuyorlar, sonra bi’ bakmışsın Alice In Chains olmuşlar, ardından “Daft Punk değil mi bu ya” diyorsun. İnsanların albümü deneysel bulmasının sebebi de bu. Grup birbiriyle alakasız sound’lar arasında o kadar keskin geçişler yapıyor ki dinleyici olan biteni anlamlandırmakta zorlanıyor. Bu kadar eklektik olup bütünlük yakalamak müzikteki en zor işlerden biridir. Avenged Sevenfold da bunu beceremiyor tabii. Kel alaka şekilde daldan dala atlayarak karaktersiz bir grup olduklarını hatırlatıyorlar.

    deadhouse

    @Emre Görür, Ordinary dışında bahsettiğin şeyi hiçbir şarkıda hissetmedim. Her şarkının sonunda işte bu “Avenged Sevenfold” diyebildim. Iron Maiden dinlediğimi sanmıyorum. Sana öyle gelmişse yapacak bir şey yok. Bunun üzerine yorum yapamam.

    Emre Görür

    Albümle ilgili yorumlarımı geri alıyorum! Trollenip alakasız bir kaydı dinlemişim, puhohaha.

    Raddor

    @deadhouse, şarkıların benzerlikleriyle ilgili en çok yorum yapanlardan olduğum için söyleyeyim; bu durum benim için hiç önemli değil. İsterse yüzde yüz arak olsun. Önemli olan parçalardan iyi bir bütün elde edebilmek. Aksi taktirde tüm cover’lar listeleri yıkardı.

    Albümü sevdim.

  15. Seyfettin Dursun says:

    İddialı konuşuyorum: Bu albümü daha kötü yapamazsınız.

  16. Aim says:

    Sevenfold’la pek ilgim yoktur, albümü 3 kere dinledim beğendim. Ancak söylemek istediğim şey başka.

    Eğer bir sanat eserinin yorumları aynı anda “aşırı iyi” ve “aşırı kötüyse”, ortada gri bir nokta bırakmamışsa kendisine genel olarak, o sanat eseri “iyi”dir abi. Buna istersen resim de, istersen müzik albümü de, istersen sinema filmi de fark etmez. Her sanat eserine nasip olmaz o derece “kategorize edici” bir güce sahip olmak. Bu sebeple kendilerini kutluyorum. 40 yıllık diskografisi olup da sürekli vasatta yürüyen ortalama bir grup olmaktan çok daha iyidir.

  17. mfeci says:

    Avenged Sevenfold hayatımda en önemli yere sahip olan gruplardan biri kesinlikle. İlk tanışmam 2005′te nfs most wanted’da blinded in chains’i duymam ile oldu, o andan itibaren müziklerine aşık oldum adeta.
    Çok fazla tarz değiştirdiler yıllar içinde, çok farklı albümler yaptılar ama aslında grubu benim gibi yakından takip edenler bunun bir tesadüf veya araklama olmadığını bilirler. Adamlar ilk albümlerinden beri aslında progresif anlayışla müzik yapıyorlardı. Waking the Fallen albümünde bile bir sürü farklı tarzdan etkilenmiş çok olgun bir müzik anlayışı vardı. Bu adamlar müzik anlayışı olarak gerçekten çok ilerideler, hep öyleydiler. Yerden yere vurulan Hail to the King aslında çok bilinçli olarak yapılan bir saygı duruşu/sevgi gösterisi albümüydü. Kısacası bu tarz bir albüm yapmalarına hem şaşırdım, hem de bir yandan böyle bir hamle bekliyordum kendilerinden. Sonuçta istedikleri müziğin peşinden gittiler hep.

    Albüme gelecek olursam kesinlikle tüm diğer Avenged Sevenfold albümlerinden daha dağınık ve fazlasıyla deneysel. BTBAM dinliyorum sanki. Sindirmem biraz zaman alacak. Kesinlikle bir “sanat eseri”. Değeri yıllar sonra anlaşılacak cinsten.

  18. Bora says:

    Lamb of god, Mozart, Daft Punk, Frank Sinatra, System of Down,
    KEXP youtube sayfasından fırlamış saniyeleri ve daha aklıma gelmeyen bir sürü şeyi bir araya getirip müthiş akıcı ve bütünlüklü şekilde yapmak tek başına yılın albümü olma nedeni. Saygıla, hayatımda ilk kez bir AVENGED SEVENFOLD albümünü ikinci kez çevirmek için sabırsızlandım.

    deadhouse

    @Bora, Frank Sinatra tespiti harika. M.Shadows inanılmaz yetenekli bir vokal. Özellikle Death şarkısında zaman yolculuğu yapıp 50′lere götürüyor dinleyiciyi.

    Bora

    @deadhouse, Aynı fikirdeyim. Bu albüm de çok uzun yıllar bir kalite referansı olarak hatırlanacak eminim.

  19. Bora says:

    Şu enfes canlı davul kaydını da bırakayım Greyson kardeşimin. Mümkünse kaliteli bir ekipmanla tüketiniz.

    https://www.youtube.com/watch?v=u5UKfovu7jQ&t=32s&ab_channel=Drumeo

  20. ismail vilehand says:

    Bu albüm bende biraz “Option Paralysis” etkisi yarattı. O albüm de epey şok etmişti. Manyaklık yapmak serbest ama bir sınırı vardır. The Dillinger Escape Plan’in en sevilen albümü olmadığı kesin ama en manyak albümü uzak ara “Option Paralysis”. Bunu hiç bir fan yalanlama zaten.

    Bu da aynı onun gibi en sevilen Avenged Sevenfold albümü olmayacak ama grubun en manyak albümü olarak akıllarda kalacak.

    En basitinden benim gibi son yıllarda müzikte birinci tercihi; black/death metal, goregrind, grindcore, brutal death metal, hardcore, deathcore vs vs olan biri için bile şimdilik yılın en iyi üçüncü albümü. O derece.

  21. Tunahan says:

    Cosmic büyülü bir şarkı. Sonlara doğru resmen devleşiyor.

  22. bonominus says:

    The Stage olmasaydı bu albümü dinleyemebilirdim. “Yine her zamanki gibi takılmışlardır yav” deyip geçebilirdim. Ama önceki albüm böyle olunca bir de We Love You beni değişik bir şekilde enterese edince bir dinleyeyim dedim. İyi ki de dinlemişim. Avenged Sevenfold hakkında düşündüğüm her şeyi alt üst etti bu albüm. Ha pekiştirdiği iki tane şey var oda Synyster Gates ile Brooks Wackerman’in hayvan oğlu hayvan oldukları.

    İlk dinleyişte Beatiful Morning bittiği anda kafada 9/10′u vermiştim zaten. Şarkıları tekrar dinleyince kafamda o not daha da yerleşti. Ha G ve (O)rdinary’e pek alışamadım da arkalarından (D)eath geliyor işte.

    Mattel’de gitarların synth gibi çalındığı kısım ile Cosmic’in kapanışında kulağımda çağ açılıp çağ kapanmış gibi hissettim.

    Son olarak kritik için teşekkürler. Zevkle okudum.

  23. deadhouse says:

    Son 15 yılda çıkan progresif rock/metal albümlerinin çoğunun eline verir bu albüm. Dar kalıplara sıkışmış progresif gruplar feyz alsın derim ama bazıları hala aradıkları progresif tınıyı bulamadılar. Sıkıcı, unutulacak bir sürü albüme imza attılar progresif gurmesi ortaklarıyla.

    Vizyon, dinamizm, yenilik, özgürlük, müzik için müzik. Bu albümü ifade eden kelimeler bunlar benim için.

  24. deadhouse says:

    Her şarkıya ayrı hastayım da Mattel gibi ustaca icra edilmiş taş gibi şarkıdan sonra Nobody gibi bir muhteşemlik fazla. M.Shadows aşırı süper bir vokal.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.