# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
SAVATAGE – Streets: A Rock Opera
| 15.12.2021

Sel gibi taşarken göl gibi durulan bir resital.

Emir Şekercioğlu

Konsept albümlerin ya da diğer bir deyişle; rock operaların neler ortaya koyabildiğini biliyoruz. Bu tarz albümler çoğunlukla ya bir grubun kariyerinde meydana gelmiş en iyi albümler oluyor ya da en azından o grubun ortaya çıkardığı en iyi birkaç işten biri hâline geliyor. İnceleme boyunca cevabını vermeye çalışacağım soru ise 1991 yapımı Savatage çalışması “Streets: A Rock Opera”nın bu iki kulvardan hangisine giriyor olduğu esasen.

Bir önceki albümleri “Gutter Ballet” ile bir nevi destan yazan, yeri yerinden oynatan ve Helstar’ın “Nosferatu” çalışması ile beraber belki de o senenin en iyi iki metal albümünden birine imza atan Savatage bu sefer çok daha kapsamlı ve iddialı denebilecek bir proje ile ortaya çıkmaya hazırlanıyordu. Criss Oliva’nın, tesadüfen Paul O’Neill’ın bir müzikal olarak yazmış olduğu fragmanlara göz atıp sonrasında o fragmanların bir albüm hâline gelmesi önerisini sunması sonucu “Streets: A Rock Opera”nın tohumları atılmış oldu. Bu yüzden söz konusu albümün biçimini büyük oranda O’Neill’ın müzikal bazlı fikirlerinin rock/metal müziğe adapte edilmesinden aldığını söyleyebiliriz.

Çalışmanın konseptini ise “DT Jesus” adında, gözden düşmüş ve sokaklar arasında uyuşturucu al-ver işlerine girmiş bir “fallen rock star”ın maceraları oluşturuyor. Karakterin, madde kullanımı sebebiyle yaşadığı delüzyonlar bizi bir noktada gerçekleşen hadiselerin ne kadarının cidden varolduğu noktasında sorgulamaya iterken, “Sammy and Tex” parçasında anlatıldığı üzere karakterimizi şoka uğratacak trajediler de meydana geliyor. “DT Jesus”, bir nevi hovarda yaşayan, başına buyruk olan ve bu özelliği sebebiyle müzik kariyerinde birden gözden düşen, arkadaşlarını yitiren; bunun sonucunda da daldığı uyuşturucu işlerinden kurtulmak için tekrar rock star olma çabası taşıyan fakat yine hayal kırıklığıyla karşılaşan bir figür. Böylelikle albüm bize, karakterimizin inişlerini ve çıkışlarını, içinden geçtiği bir yığın hadiseyi son derece dramatik bir yöntemle anlatıyor. Farklı bir husus olarak değinmek isterim ki benzer şekilde “rock star ve uyuşturucu” merkezli bir konsept albüm olmasından ve “Streets…”den hemen bir sene sonra çıkmasından ötürü W.A.S.P’ın “The Crimson Idol” albümünün oluşmasında Savatage’ın ne kadar rolünün olabileceğini ister istemez düşündüm albümü dinlerken. Bilen varsa beni bu konuda aydınlatabilir.

Oliva kardeşler, Johnny Lee Middleton ve Steve “Doc” Wacholz olmak üzere klasik Savatage kadrosuyla kaydedilen albümün inanılmaz iyi bir giriş yaptığını ilk elden belirtmem gerekir. Hatta ortaya koyduğu potansiyel o kadar muazzam ki 4. parça bittiğinde aklımda “Yoksa ‘Gutter Ballet’i da geride bırakacak bir albüm mü yapmışlar!” şeklinde bir soru bile oluşmuştu. Baştan sona etkileyici melodileri ve rüyalarda yankılanacak nakaratıyla açılış parçası “Streets”; muhteşem bir groove’a sahip ana rifi ile insanın içini gıcıklarken bir yandan headbang yaptırtan “Jesus Saves”, kısa bir durulma anında düşündürmeye iten ballad “Tonight He Grins Again” ve hemen sonrasında yine son derece gaz bir rifle ve C. Oliva sololarıyla ibreyi yukarılara çeken “Strange Reality” ile albüm tokat gibi insanın yüzüne çarparak başlıyor ve beklentileri inanılmaz ölçüde yukarılara çekiyor.

Fakat maalesef, toplamda 16 parça içeren ve konsept bir albüm olan çalışma, 4. parçadan itibaren çoğunluğunu ballad formundaki parçaların oluşturduğu, bu nedenle işin rock tarafının iyiden iyiye gölgede kalmaya başladığı bir yapıya bürünerek başlıkta da belirttiğim üzere sel gibi başlayıp göl gibi devam ediyor ve bitiyor… Açıkça belirtmek gerekirse albümün en büyük sıkıntısı da bu tansiyon – durgunluk dengesizliğinin had safhada olması. Sözgelimi, “Sözler de konsept de umrumda değil, bana müzikten bahset, metalden bahset!” şeklinde beklentisi olan bir dinleyiciyseniz; arada hareketli ya da orta tempo karakterleriyle kendini gösteren “Sammy and Tex”, “Ghost in the Ruins” ve “Agony and Ecstasy” gibi şarkılar dışında çoğunluğu son derece yavaş seyreden ve ballad formunda icra edilen bestelerle karşı karşıya olacağınızı bilmenizde fayda var. Bu durum aynı zamanda, albümün epey yorucu bir tecrübe yaşatmasına da sebep oluyor; çünkü iki ballad’ı üst üste dinledikten sonra temponun yükselmesini beklediğiniz yerde grup yine durgun sularda dolaşmayı tercih ediyor. Ağırlıklı olarak bir klasik müzik ya da müzikal dinleyicisiyseniz bu belki bir problem yaratmaz; lakin Amerikan power metalinin kitabını yazan gruplardan biri olan Savatage’ın bir çalışmasıysa söz konusu olan, bu bence bir problem.

Belirttiğim bu dezavantajlarını bir kenara bıraktığımızda ise söz yazımı; konsepti işleme ve bestecilik anlamında grubun epey iyi iş çıkardığını da söylemem gerekir. Örneğin, “St. Patrick’s” bestesi gerek müziği gerekse sözleri itibarıyla albüm içinde gerçekten çok vurucu bir ballad. “New York City Don’t Mean Nothing” parçası da keza “Never take a ride to the edge of your mind unless you’ve got a ticket back” gibi şahane bir uyarıya ev sahipliği yapıyor. Müzisyenlik bağlamında da grubun bütün üyeleri takdire değer bir iş çıkarıyor. Jon Oliva’nın vokal performansı, tıpkı grubun içinde olduğu evre gibi tepe noktaları oynarken Criss Oliva yer yer Pantera yer yerse Metallica’dan ödünç aldığı bazı riflere “Gutter Ballet”de kendi imzası hâline getirdiği bol tapping’li sololarını yerleştirerek deyim yerindeyse gitarını konuşturmuş. Albümün en çekici anlarında Criss Oliva tüm dikkatimizi ve ilgimizi üzerinde toplayan kişi oluyor. Geriye kalan Wacholz-Middleton ikilisi de parçalar nezdinde ara ara tadımlık şovlar yapıyor, ancak albümün genelinde daha çok “görev adamı” kimliğinde bulunuyorlar.

“Streets: A Rock Opera”, şayet parçalar arasındaki denge daha hassas ayarlansaydı ve müziğin metal kısmına ağırlık verilip ballad’larda biraz azalmaya gidilseydi belki de grubun en iyi albümü olabilirdi. Bu nedenle, ilk paragrafta sormuş olduğum sorunun cevabını kendi nezdimde grubun en iyi birkaç işinden biri şeklinde yanıtlıyorum, ama en iyisi değil. Çünkü çalışmada, harcanmış bir potansiyel gördüğümü saklamayacağım. Hatta şunu da belirteyim, kronolojik olarak gidersem “Gutter Ballet”, “Streets: A Rock Opera” ve “Edge of Thorns” albümlerini bir sıralamaya tabi tutsam bu albüm 3. sırada olur. Fakat “Sezar’ın hakkı Sezar’a.” düsturuna göre de kendi hâlinde değerlendirildiği zaman bir Savatage klasiği olduğu tartışma götürmez ve müzikal bağlamda son derece kaliteli bir işin çıkarıldığı da ortada. Bu yüzden de bana “Peki saydığın bu olumsuzluklara karşın bu albümü dinleyeyim mi?” diye sorsanız, “Kesinlikle dinleyin.” derim.

7/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.06/10, Toplam oy: 31)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1991
Şirket
Atlantic Records
Kadro
Jon Oliva: Vokal, piyano, davul (2, 7)
Criss Oliva: Gitar, bas (2, 7)
Johnny Lee Middleton: Bas
Steve “Doc” Wacholz: Davul

Konuk:
Abi Reid: Geri vokal
Bob Kinkel: Klavye
Şarkılar
1) Streets
2) Jesus Saves
3) Tonight He Grins Again
4) Strange Reality
5) A Little Too Far
6) You’re Alive
7) Sammy and Tex
8) St. Patrick’s
9) Can You Hear Me Now
10) New York City Don’t Mean Nothing
11) Ghost in the Ruins
12) If I Go Away
13) Agony and Ecstasy
14) Heal My Soul
15) Somewhere in Time
16) Believe
  Yorum alanı

“SAVATAGE – Streets: A Rock Opera” yazısına 8 yorum var

  1. Emre Görür says:

    Savatage klasik heavy metal devleri arasındaki belki de en teknik grup. Tabii ki bunda en önemli pay Criss Oliva gibi bir gitariste sahip olmuş olmaları. İşi ilginç, Savatage’ı da destansı kılansa müziklerindeki inanılmaz duygu yoğunluğu. Metal tarihindeki binlerce gruptan hiçbiri bende Savatage’ın yarattığı duygusal etkiyi yaratamıyor. Hiçbir grup ondan daha samimi, ondan daha içten tınlamıyor. Bazı dostlar vardır. Çok sık görüşmezsiniz ama bir araya geldiğinizde diğerlerine göre çok daha fazla şey paylaşırsınız ve ömür boyu çok yakın dost olarak kalacağınızı bilirsiniz. Benim için o isim Savatage’dır. İşin kötü tarafı müziklerinin fazlasıyla alkol dostu olması!

    Emir

    @Emre Görür, Savatage gerçekten çok özel bir grup ya da “gruptu” (buradaki “geçmiş zaman” hadisesinin altını açaçağım). Logosuyla, vokalleriyle, gitarlarıyla, parçalarındaki aranjmanlarıyla; her şeyiyle özel bir grup ve dediğin gibi çok duygusal, insanın içine etki etki eden bir yapısı var. Aşağıda paylaştığın o şarkı listesinde “Hounds”u ilk dinlerken hissettiklerimi unutamıyorum mesela; o giriş ve Oliva kardeşlerin ikisinin birden coştukları o anlar. Alkol dostu oldukları kadar melankolik zamanların da hem dostu hem düşmanı olabiliyorlar.

    Başta vurguladığım “geçmiş zaman” kullanımının da sebebi şu; bu incelemeyi yazarken Metal Archives’a göz attığımda Jon Oliva’nın şu demecine denk geldim;

    “There’s nothing going on [with Savatage]. The situation is very simple. You’ve got the Trans-Siberian Orchestra, which is a multi-platinum, selling 30,000 tickets a night, band that is actually Savatage with a different name and different singers, that has become successful. And you’ve got Savatage which has a loyal core audience that is a lot smaller. You’re talking worldwide about maybe a couple hundred thousand people where you know, I’m sitting here, talking to you on the phone, looking at my wall and I’ve got 5 platinum albums and not one of them says Savatage. And that’s not saying anything bad about Savatage.

    We all loved Savatage but we gave Savatage its chance to get to the level where it was supposed to get to and it never did, for whatever reasons, you know – we had tragedies, everything like that. But to me Savatage was never Savatage after Criss died. All these other line-ups of the band that people heard from Edge Of Thorns on, to me was more like Trans-Siberian Orchestra actually than Savatage.”

    Ne yazık ki geçen zaman içinde hem ticari anlamda hem de kardeşini kaybetmesinin sonrasında duygusal anlamda, Jon Oliva Savatage’a bir nevi küsmüş. Bunu öğrenmek beni üzdü açıkçası, ama adama hak veriyorum. Son albümleri “Poets and Madmen” de son derece başarılı bir albüm olmasına rağmen baktığımda gerçekten Savatage’ın isminin hiçbir zaman öyle hak ettiği ölçüde güçlü bir şekilde anıldığını görmedim. Böyle bir grup için trajedidir bu.

    Emre Görür

    @Emir, Jon’un durumu bayağı kötü maalesef:
    https://blabbermouth.net/news/savatage-legend-jon-oliva-arrested-for-dui-cocaine-possession/

    En sert, en karanlık solo albümünü çıkaracağını söylemişti en son. Ben ona da razıyım. Umarım hiç değilse bir albüm daha yapabilir.

  2. Emre Görür says:

    Savatage’ı yeterince tanımayanlar için playlist önerisi:

    Hall of the Mountain King (1987)
    https://www.youtube.com/watch?v=QdGD3Ukb3Q0

    Beyond the Doors of the Dark (1987)
    https://www.youtube.com/watch?v=sLJzPRZi174

    Hounds (1989)
    https://www.youtube.com/watch?v=fr8O5B2S8Kc

    Tonight He Grins Again (1991)
    https://www.youtube.com/watch?v=-MBQpHDLeck

    Follow Me (1993)
    https://www.youtube.com/watch?v=TT4gqFty5ok

    Morphine Child (2001)
    https://www.youtube.com/watch?v=nzDRwx4AnFk

    woodenpint

    @Emre Görür, Morphine Child tür ayırt etmeksizin gelmiş geçmiş en iyi şarkılardan biri

  3. Necrobutcher says:

    Yazının başlığı da yazı da tam albümü tanımlar nitelikte. öte yandan benim için savatage durgun sularda fırtına koparabilen bir müzik yaptığı için albümün ilerledikçe durulması sorun teşkil etmiyor.

  4. Aytegbey says:

    93′de bu albüm vesilesi ile müziğe başladım, halen müzik yaparak yaşıyorum. Teşekkürler Savatage <3

  5. Dead Winter Dead’i ilk duyduğumda aşık olmuştum Savatage’a. O albümün biraz hakkının yendiğini düşünüyorum. Ayrıca hafif çapraz duran Savatage logosunun ne kadar güzel olduğundan yeterince bahsedilmiyor ve bu da insanlığa dair hiç olmayan inancımı daha da köreltiyor.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.