# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
THE FACELESS – Autotheism
| 23.08.2012

Michael Keene.

Akeldama” ile adını anormal bir hızla duyuran THE FACELESS’ın, çok genç yaştaki müzisyenlerden kurulu olmasından mütevellit metal dunyasında yarattığı etki ve “sağlam geliyorlar” hissiyatı, “Planetary Duality“nin olgunluğuyla yerini THE FACELESS’ın adını günümüz metal dünyasının en parlak grupları arasına yazdırmasıyla sonuçlanmış, gerek dönemdaş ve türdaşlarına oranla daha üstün müzisyenlik becerileri, gerek yaratıcılık ve bestecilik konusundaki doğal yetenekleri, gerek de duygu ve atmosfer kavramlarını geri planda bırakmamayı bilmeleriyle gelen “dolulukları”, onları günümüz ekstrem metal dünyasının yıldızları arasına sokmuştu.

“Planetary Duality”de uzayın sırlarını konu eden (aslında daha derin konular var ama deşmeyelim, malûm, Area 51 falan, başımız ağrımasın) grubumuz, “Autotheism”de, adından da anlaşılacağı üzere küçükdağlarıbenyarattımcılıkla, ilahî boyutlarda bir nev-i şahsına münhasırlıkla, insanın görüp görebileceği en büyük narsizmle, kısacası kendine tapınmayla, insanın kendini tanrı ilan etmesiyle iştigal ediyor. Krem peynir sürülmüş ramazan pidesi kıvamındaki bu konu, THE FACELESS’ın müzik aracılığıyla gizemli ve karanlık dokular yaratma becerisi altında kesinlikle hedefine ulaşan, konseptin gerektirdiği saykoluğu ve sınırları olmayan kompleksli bir zihnin derin dehlizlerinde kararan ruh halini tam anlamıyla yansıtan bir profil çiziyor.

“Autotheism”in müzikal taraflarına geçmeden önce, albümün beni en çok sevindiren yönünden bahsetmek istiyorum. Bu yön, elbette ki THE FACELESS sound’unun en azından şimdilik hiçbir şekilde sınırlandırılmamış oluşu. Michael Keene, “Akeldama”da da, “Planetary Duality”de de özgün ve karakterli bir atmosfer yaratmayı bildiği gibi, “Autotheism”de de son derece “başka” ve önceden duymadığımız bir THE FACELESS yaratmayı bilmiş.

Bunun sevindirici tarafı, günümüzde, çok iyi ve özgün olmalarına ragmen fazlasıyla karakteristik tınıları nedeniyle dinleyici nezdindeki sürpriz yaratma olgularını yitiren grupların aksine, THE FACELESS’ın fikir bulma ve kendini yenileme adına şimdilik sınırsız görünen bir müzikal çehreye sahip olması. Gruplar arası kıyaslama yapmıyorum elbet, ama bugün yeni çıkacak bir LAMB OF GOD, GOJIRA, WATAIN, BLIND GUARDIAN, CHILDREN OF BODOM, ICED EARTH, DREAM THEATER, yahut aklınıza gelebilecek sayısız grubun albümünün nasıl olabilecegini aşagı yukarı kestirebiliyoruz; zira bu gruplar fazlasıyla karakteristik tınılarıyla artık kanıksadıgımız müzikal perspektiflere sahipler. Ama, elimizdeki örnek olduğu için isim veriyorum, misal bir THE FACELESS’ın bir sonraki albümünde neler yapabileçegini hiçbirmiz kestiremiyoruz.

Bu o kadar önemli ve güzel bir şey ki. Kendini tekrarlamadan, tümüyle kendin kalarak dinleyiciye daha hiç göstermedigin yüzlerin oldugunu (kasıtlı olmayan kelime oyunu), hem de surata carpar düzeyde bir cesaret ve kendine güvenle göstermek, her babayiğidin harcı degil. Sırf bu kendini sınırlamama ve daha fazlasını yapabileceginin farkında olma bilinci bile Michael Keene başta olmak üzere tüm THE FACELESS camiasını kutlamak için yeterli.

Keene’den bilahare bahsedeceğiz, şimdi “Autotheism”e geçelim.

“Yarat”, “özgürleştir”, “dinsizleştir” şeklindeki 3 bölümden oluşan Autotheist Movement’la açılan albüm, “fark ettim ki tanrıyım” diyerek olayın özünü en baştan veriyor. Sakin ve müzikal tavır olarak da bildigimiz THE FACELESS’ın baya uzagındaki “yaratım” sürecinin ardından, grubun bildigimiz kombolarını ağzımıza yüzümüze vuran kıpır kıpır bir “özgürleştirme” ile THE FACELESS’ı iliklerimizde hissediyoruz. “Kafanın içindeki seslere iyi geceler de, onları zaten hiç duymamıştın” diye bağıran ve adeta Keene suretindeki Devin Townsend’i evlerimize konuk eden şarkı, grubun progresif sulara yelken açışını olanca berraklığıyla sergileyen ve THE FACELESS hakkında her ne düşünüyorduysak hepsinin eksik olduğunu bize fark ettiren bir deneysellik ve katmanlılıkla çağlıyor, gürlüyor.

“Dinsizleştirmeye” geldiğimizde ise elbette ki tanrının ölüşüne tanık oluyor ve şarkının adını ve karakterini vurgulaması amacıyla akıllıca seçilmiş Latince koroyu duyuyor, “Deus est mortuus, logica obtinet!” haykırışları ve akabindeki Townsend’vari bağırışları, sözlerdeki sinizmi ve çocuksu alaycılığı kutlayan hislerle dinliyoruz. Hızlandırılmış evrimde, korkmamamız gerektiğini, şarkının karışık rifleriyle vurgulanan gövde gösterisi ve kendine güven hissiyle tadıyor, hayalet gerçegiyle yüzleşmemizin akabinde ise 10 milyar yıl ileri gidiyor ve “alfa da benim omega da, ben ne istersem o olur” hezeyanları ile beliren tanrı kompleksinin ayyuka çıktıgına tanık oluyoruz.

Piyangodan çıkar gibi gelen ve “şimdinin anıtını inşa et” diye höyküren tanrının önünde ibadetimizi yerine getirdikten hemen sonra ise THE FACELESS’ın şakacı yüzüyle karşılaştıgımız Hail Science’a tosluyoruz. Doğal olarak RADIOHEAD’in Fitter Happier’ını akla getiren bu kısa pasaj açık açık “THE FACELESS zamanında dediydi dersiniz” diye bitiyor ve müzikal olarak ismiyle ironi oluştururcasına akıl sağlığından yoksun, hatta SPAWN OF POSSESSION’sı denecek manyaklıkta, sözel olaraksa din kavramını reddedip tek gerçeğin bilim olduğunu kabul edercesine aklî dengesi yerinde bir ilahiye bağlanıyor.

Bu iki kısa geçişin ardından ise, THE FACELESS’ın bugüne dek yazdıgı en güzel şarkılardan olan In Solitude çıkıyor karşımıza. Öyle enfes bir progresiflik var ki, hayran kalmamak elde degil. Tüm melodiler, geçişler, vokal oyunları, istisnasız hepsi de mükemmel olmuşlar. Hele ki üst üste binen vokallerle akılları alan öyle bir nakarat var ki, büyük adamsın Keene demekten kendimi alamıyorum.

“And so I wander as the thief in the night
These lonesome footsteps steal only your burden
And where it’s wait lie, I leave the alms of truth
A proclamation falling onto deaf ears”

kısmı şüphesiz ki THE FACELESS’ın bugüne dek bizlere sunduğu en muazzam şeylerden biri.

Daha genel bir yorum yaparsak, “Autotheism”in, teknik death metalden ziyade progresif death metali ön plana çıkaran, saksafondan klavyeye, çok değişik türde vokal denemelerine kadar birçok yeniliği tek potada eriten bir progresifliği olanca özgüveniyle vurgulayan bir albüm olduğunu söyleyebiliriz.

Albümü tamamladığını açıkladığı tweet’inde de vurguladıgı gibi, Keene bu albüm için cidden çok emek sarf etmiş. Çok fazla fikir bulmuş, çok fazla kafa yormuş, düzenlenmesinin ne denli zor olduğunu belli eden sayısız rif, melodi ve katmanı iç içe geçirmiş ve ortaya da içinde çok fazla şey olmasına rağmen çorba olmamayı başaran bu ekstrem metal ziyafetini çıkarmış. Burada Keene’e ayrı bir paragraf açmak gerekiyor elbet, ama ben uyuzluk yapmak istediğim için şu an içerisinde yazmakta olduğum paragraftan devam edeceğim. Michael Keene bu albümdeki performansıyla, metal dünyasının en yetenekli adamlarından biri olduğunu bir kez daha gösteriyor. THE FACELESS’a son derece özgün bir sound yaratabilmiş olması bir yana, müthiş gitaristliğinin yanı sıra “Autotheism”deki gitar performansı ve herkesi şaşırtması olası vokal performansıyla da adeta gövde gösterisi yapıyor, gruba yeni katılan müzisyenler ve coştukça coşan THE FACELESS tınısı düşünüldüğünde, akıllara Mikael Akerfeldt/OPETH ilişkisini hatırlatan bir Michael Keene/THE FACELESS durumu getiriyor. Öyle ya da böyle, Michael Keene adını metal dünyasında daha çok kişi bilmeli, zaten yakın gelecekte de bu konuya dair ilerleme kat edileceğini düşünüyorum.

Sona geldik. Önceki paragraflarda da belirttiğim gibi, “Autotheism”deki THE FACELESS epey farklı bir THE FACELESS. Ama gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, karşımızdaki şey yine her şekilde, her haliyle THE FACELESS. İlk iki albümle kıyaslama yapmıyorum zira ortada yepyeni şeyler sunan, çok farklı, cok olgun, çok ne yaptığını bilen bir THE FACELESS var.

Son cümleyi de söyleyip yazıyı noktalayayım. “Autotheism”e kadar THE FACELESS’ı çok severdim. “Autotheism”den sonra ise bu sevgiye saygı da eklendi. Artık THE FACELESS’ı hem çok seviyorum, hem de onlara saygı duyuyorum. Bir sonraki dersi daha şimdiden heyecan ve merakla bekliyorum.

10/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.64/10, Toplam oy: 192)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2012
Şirket
Sumerian
Kadro
Michael Keene: Gitar, vokal, klavye, efektler
Wes Hauch: Gitar
Geoffrey Ficco :Vokal
Evan Brewer :Bas
Lyle Cooper: Davul
Şarkılar
1. Autotheist Movement I: Create
2. Autotheist Movement II: Emancipate
3. Autotheist Movement III: Deconsecrate
4. Accelerated Evolution
5. The Eidolon Reality
6. Ten Billion Years
7. Hail Science
8. Hymn of Sanity
9. In Solitude
  Yorum alanı

“THE FACELESS – Autotheism” yazısına 90 yorum var

  1. Albümün haberine yapılan uzun ve kapsamlı yorumları kopyalayıp bu kritiğin altına tekrar yorum olarak atarsanız daha iyi olur, haberle bir kaynayıp gitmez, albüm altında daha çok okunma ve tartışılma şansı bulur.

  2. delalo72 says:

    ahmet beylerde buradaymış,özlettirmiştiniz kendinizi.her zamanki gibi süpper bir kritik olmuş,zaten albüme yorum yapmaya gerek yok.10 10 10

    Ahmet Saraçoğlu

    @delalo72, sağol, son haftalar biraz fazla yoğun geçiyor da, o yüzden bir süredir çok ilgilenemedim. Neyse ki bu albüm çıktı da gaza geldim tekrardan. Çıktığından beri 100 kereye yakın dinlemişimdir albümü.

    lexicon

    @Ahmet Saraçoğlu, hocam seni yakalamışken bi nemesis divine kritiği yada the kovenant nexus polaris kritiği moonspell in wolfheart albümüde baya öksüz kalmış diyer albüm kritikleri inflames whorach kritiği maniac bucther kritiği desaster ilk albüm kritiği çizi versen çok iyi olur saygılar.kritikte 10 numara klavyene sağlık.

  3. Neyse bi daha yapalım madem :)

    “İn Solitude’da Opeth etkilenmesi var vir vir vir” demek ne kadar doğrudur bilemiyorum. Evet Akerfeldt güzel bir formül bulmuş olabilir bunun ekmeğini de fazlasıyla yemiş olabilir vs. Ancak diğer grupların bu formülü bestelerine yedirmesi ortaya güzel ve etkili şeyler çıkarmasını çakma bir iş olarak lanse etmek gerçekten çok saçma. Yani en azından bana öyle geliyor yukardaki arkadaş da kusura bakmasın

    the Faceless’ın Akeldama,Planetary Duality ile duvara kafa vurmaca olayının tepesine çıktığını düşünüyorum(bu albümlerden daha hayvani,daha gaz bir şey yapılamayacağını söylemeye çalışıyorum) 2.Akeldama veya Planetary Duality gelseydi eğer Michael Keene’in yaratıcılık konusunda sıkıntı yaşadığını söyleyebilirdik ama öyle bir albümle geldiler ki fanlarını da kendisinden nefret edenleri de şaşırttılar diye düşünüyorum çünkü kimse böylesine farklı bir albüm beklemiyordu.

    Chuck’ın serüvenini hatırlayın ; Scream Bloody Gore ve Leprosy sonrası müziğe bakış açısının farklılaştığını görebilmek mümkün. Keene’in albüm kariyerini birazcık Chuck’a benzetiyorum aslında Autotheism birazcık Spiritual Healing kaderini yaşayacak gibi duruyor.Ama Autotheism o kadar önemli bir albüm ki Keene’nin gerçek bir deha olduğunu , Akeldama döneminde uğradığı “ulan breakdown var paso bu ne” diyen dallamalara sert bir cevap verdiğini bu albümde görebiliyoruz.

    Autotheism bu kadar kusursuz bir albüm mü? Hayır tabiki de göze batan şeyleri yok değil. Yukarda da belirtmiştim brutal vokali pek sevemedim eski arkadaş geri gelsin Keenecim. Size de oldu mu bilmiyorum ama (Cynic dinlediğinizi farz ederek konuşuyorum) sanki Paul Masvidal her şarkıya konuk olmuş gibi bir hava var albümde ; hele gitar tonu inanılmaz derecede andırıyor. Açıkcası bu durumun iyi mi kötü mü olduğunu daha henüz kestirebilmiş değilim neyse. Ha bi de Evan Brewer gibi bir adam varsa eğer kadronuzda daha fazla sorumluluk vermelisiniz bu konuda pek tatmin olduğumu söyleyemem

    Velhasıl kelam The Faceless müthiş bir albüm yapmış diyebilirim. Ve (bence) sayı verilebilmesi çok zor olan albümler serisi The Faceless için başladı diyebiliriz.

    Burak Canik

    @Ali Karabacak, Cynic konusuna katılıyorum. Henüz albümün tamamını dinlemedim ama …create’ten mesela baya baya cynic tadı aldım (hoşuma da gitti). Cynic etkisi faceless’ta her zaman hissediliyordu bence zaten, ama bu albümde tavan yapmış galiba. Neyse adam akıllı bi dinliyim

    Ali Karabacak

    @Burak Canik, Emancipate intro direk Human değil mi ya :)

  4. Bi de Kemal hacıya verdiğim cevap bu arada meh

    Cynic etkisi rahatsız etti demedim ki sadece fazla derecede hissediliyor dedim , Cynic delisi bir insan olarak böylesine bir etkinin kendi açımdan çok olumlu olduğunu söyleyeyim öncelikle ancak herkes bu konuda benim gibi düşünmeyebilir yukarıda yazdığım şeyde “Cynic etkisi konusunda” olabildiğince objektif olmaya çalıştım ondan yani. Dünden beri Opeth etkisi dediğin yerleri dinliyorum sürekli. Ciddiyim :) Ben bulamadım gerçekten sen öyle düşünüyor olabilirsin tabi.

    “The Faceless’a ait bir şeyler” konusunda da bir kaç kelam edeyim. Bildiğin üzere bunlar süper gencolar ve daha hakikaten çok yeniler. Yani belirli bir tını oturtmaya çalışıyorlar. Bunu Planetary Duality de görebilirsin mesela. Akeldama’dan çok daha farklı bir yola gitmişlerdi. Keene ve sazcıları bunu Spawn of Possession’a bağladı ama ben sürekli bir arayış içinde olduklarını düşünüyorum ve Autotheism de artık kendilerini bulduklarını düşünüyorum çünkü bu albüm ciddi anlamda geçmişteki mirasını reddeder gibi ortaya çıktı bu albüm. Özet geç dersen bu albüme “Teknik Death Metal” etiketi koymak acımasızlık olur. Progressive Metal demenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Ve ayrıca abi artık Akeldama veya Planetary Duality bekleme yani bi “Pestilence” bi “Xenochrist” tekrardan yazılamaz böyle bir manyaklık tekrardan… Bilemiyorum ürperdim :) Ben o iki albüme de efsane gözüyle bakıyorum [çok mu fanatikçe konuşuyorum acaba :) ? ]

    Ayrica bu sitede alıngan olmayan insanların da olduğunu bilmek güzel oldu benim açımdan :)

    Neyse uzun lafın kısası The Faceless dinleyin ulan ! :)

    Burak Canik

    @Ali Karabacak, Çok fanatikçe konuşmuyorsun o iki şarkıdan herhangi birini metal aleminin her yüz grubundan biri belki yazabilir. Hem tech-death hissiyatını hiç kaybetmeyip hem de über kozmik gaz veren 2 manyakötesi şaheser onlar.

  5. noise says:

    Beynine/ruhuna sağlık Ahmet, çok güzel bir yazı..

    serdar91

    @noise, evet yazı çok çok güzel.bu yazıdan batuhan abinin yazdığı meshuggah-koloss kritiğinin tadını aldım.fazla kelime oyunu yapmadan derin bir felsefeyi içinde barındırabilen yazıları seviyorum.

  6. serdar91 says:

    ahmet abi maşallah kritik on numara olmuş.albüme gelirsek;ben grupla bu albümle tanıştım ve hemen pcye indirdim.bakalım nedir ne değildir diye.daha çok thrash/death sularında gezen ve progressive sevmeyen beni bile hayran bırakan bir müzikle karşılaştım.benim puanım buna 10 kanka diyerek sözlerimi noktalıyorum.bu arada ahmet abi senin kritiklerini okumayı özlemişim. :)

  7. Mehmet Ali Özcan says:

    ilk dinleyişimde,dedim ne lan bu,fakat dinlettirdi kendini iki,üç,dört derken,yatağımda yatıp eargasm olduğumun farkına vardım. Keene,tanrısın olum.

    Burak Canik

    @Mehmet Ali Özcan, I realised I am God :)

  8. Sheva says:

    Ellerine sağlık çok iyi bir kritik olmuş. Albüme gelecek olursak grubun en progresif çalışması olmuş, çok da über olmuş. 9 verecektim ama kritiğin iyi olmasından dolayı, gönül rahatlığıyla 10 veriyorum.

  9. Kemal says:

    Tamam o zaman bende mini-kritigimi buraya kopyaliyorum. Bu arada Ahmet hakkaten super bi yazi olmus ya. Albumu senin kadar begenmedim belki ama yaptigin tespitleri okumak cok zevkliydi.

    ———————-

    Evet albumu sindire sindire dinledim, size derdimi mini-kritik formatinda anlatmak istiyorum:

    Iyi:

    - Accelerated Evolution, Eidolon Reality ve birkac parcada daha, dinleyenin aklini alacak super riffler/bolumler mevcut. Gunumuzde hem bu kadar teknik olup hem de muziksel degeri bu kadar yuksek olan partisyonlari yazabilen pek fazla grup yok. O yuzden sadece bu bahsttigim parcalar bile albumu almak icin yeterli sebep.

    - Albumdeki cok guzel bir butunluk hissi var. Parcalarin birbirine baglanisi olsun parcalarin kendi icindeki ara bolumler olsun, hepsi cok guzel yapilmis. Albumu bastan sona tek sarki gibi dinliyorsunuz. Ayni olay Planetary Duality de kismen vardi, boyle albumleri dinlemenin zevki bir baska oluyor.

    - Yeni vokalisti ben cok begendim, hem ne dedigi cok rahat anlasiliyor hem de okuz gibi sert.

    - Produksiyon mukemmel. Her enstruman (bas gitar dahil) cok net duyuluyor, en karmasik bolumlerde bile sound kesinlikle corba olmuyor.

    Kotu:

    - Michael Keene i yolda gorsem cevirip “Where are the riffs dude ??” diye soracagim valla. Tabiki okuz gibi riffler var ama sayilari o kadar az ki.. Ben Faceless albumu dinlerken gitara doymak istiyorum arkadas ! Faceless i ozel yapan sey benim icin bu, yoksa bu albumde yaptiginiz diger isleri (o kisima gelicem birazdan) zaten hakkiyla yapan bir suru grup var… Bunun ustune bir de albumun kisa olmasi eklenince…

    - Album insanin icini bayacak dozda clean vokal kullanimi iceriyor. Sanirim clean-brutal vokal orani 50/50 ye yakin. Sorun aslinda clean vokallerin fazla olmasi degil, hep ayni tarzda ve tonda olmasi. E bir teknik death metal albumunu dinlerken ayni clean vokal tarzini 10. kere duyunca ister istemez ici bayiliyor insanin. Keske daha seyrek ve yerinde kullanilsaymis bu bolumler.

    Cirkin:

    - Autotheism uclemesinde ve son sarki In Solitude’da insanin keyfini kaciracak duzeyde Opeth etkilenmesi mevcut. Cidden uzun zamandir buyuk bir grubun baska bir buyuk gruptan bu derece bariz sekilde etkilendigini gormemistim. Hani ufak bir pasaj filan da degil, Emancipate sarkisinda bildigin 2-3 dakika boyunca Opeth e donusuyo adamlar. Ulen bas gitar kullanimi bile Martin Mendez’in stilinin aynisi, bu kadar olur yani ! Acikcasi Keene gibi kendini kanitlamis bir bestekardan etkilendigi seyleri muziginin icerisine daha ustaca yedirmesini beklerdim..

    Benzer sekilde BTBAM etkilenmeleri de mevcut, ama onlar muzigin icine daha guzel yedirilmisler.

    - Ya Evan Brewer gibi bir adam var grupta neden bu adamin potansiyelini somurmuyorsunuz ?? Tamam adam virtuoz diye paso sov yapmak zorunda degil ama bu kadar pasif kalmasini da anlamlandirmiyorum. Ustelik sarki yapilari bas gitari one cikarmak icin gayet uygun.

    Neyse, sonuc olarak albumden benim beklentilerim buyuktu, o yuzden biraz hayalkirikligina ugradim. Yoksa Faceless adindan ve ilk iki albumden ayri dusunulunce gayet guzel bir album. Benim notum 7/10, Akeldema nin 9.5 PD nin 8.5 oldugu bir skalada.

    ———————-

  10. Beleg says:

    Valla bu sene Ahmet Saraçoğlu’ndan merakla beklediğim 3 şeyden biriydi, oldukça güzel olmuş kritik henüz albümü dinleyememiş olsam da. Bir de Beyond Redemption’ı karalayıverip TTTS yeni albüm-ep vs. haberi versen aallah.

  11. saw you drown says:

    on numara albüm olmuş. her şarkıda olağanüstü bir müzisyenlik ve çalışmanın olduğunu hissediyorsunuz. ilk şarkısından son şarkıya kadar albümün nasıl geçtiğini bile farkedemedim şahsen. su gibi akıp gitti derler ya hani. aynen öyle işte. the faceless’in kendi diskografisinde ki en sanatsal albüm olarak nitelendiriyorum albümü. bazı arkadaşlar birçok gruptan etkilenme olduğunu söylüyorlar. (cynic,opeth vs.) doğru etkilenme var tabi ve olacakta. hangi grup’un albümünde etkilenme yok ki. ölçüyü kaçırdı diyorsanız eğer, katılmıyorum. eğer ölçüyü kaçırsalardı ve aşırı bir etkilenme olsaydı bu durum hemen belli olurdu ve birkaç dinlemeden sonra bayardı.. albümde en beğendiğim noktalardan biri ise baslar’ı. baslar gerçekten müthiş. ayrıca bu kadar genç olmalarına rağmen bu kadar teknik ve sanatsal olabilmek gerçekten zor bir durum. sanırım michael keene kendini ve grubu ileriki albümlerde daha da aşacaktır. ahmet abinin kritiği de çok doyurucu. teşekkürler.

  12. Ali Göğüşoğlu says:

    Paragrafın son cümlesi çok vurucu olmuş…
    seviyordum artık saygı duyuyorum…
    kesinlikle aynı şeyleri hissediyorum

    elinize sağlık

  13. zafer says:

    Gorod ile birlikte bu senenin en iyi iki death metal albümünü yaptılar. Albüm çok güzel yazı da fırın sütlaç üstündeki fındık lezzetinde.

    bloodshower

    @zafer, Gorod’un albümüyle karşılaştırılamaz bence, bu albümün kötülüğünden değil A Perfect Absolution’un hayvaniliğinden.

    Ali Karabacak

    @bloodshower, Bence Autotheism dinlenilmesi ve hazmedilmesi çok daha zor bir albüm. A Perfect Absolution direk moda sokuyor

  14. bathory says:

    Güzel kritik olmuş albüme zaten denicek bir şey yok benden bir 10

  15. Batu Sarıtürk says:

    belki doğru belki yanlış ama bende bu albüm grubun en iyi albümü. tabi bu yorumu bir prog. death severin yazması da ektili bu konuda.

  16. Baybora says:

    Muhteşem bir albüme muhteşem bir kritik. Bu albümde vokallere tek kelimeyle bayıldığımı söylemeliyim. Sanırım artık The Faceless’ın resmi olarak efsane bir grup olma yolunda olduğunu söyleyebiliriz bu albümle. Benden de bir 9.

    Baybora

    @Baybora, Albümü daha da yağlamaya geldim. Başta sadece Autotheist Movement üçlüsünü dinliyordum,bugün bir albümü şöyle bir tekrardan dinleyeyim dedim. Ve bu sefer hepsine ağzım açık kaldı…bilmiyorum ilk seferden farkı neydi,ama daha bir sevdim nedense. 9 değil 10 puan vermeliydim kesinlikle.

  17. Bu albümü hala beğenmiyor olmam teknik det metalden çok yavaş bir şekilde soğumaya başladığımın göstergesi sanırım. İnatla dinlemeye devam ediyorum ama sıkıntıdan öteye gidemedim pek. Hem tema, hem de yakalanmaya çalışılan ama elden kaçan giden epiklik isteği çok bayat.

    Devin Townsend bahsi geçmiş ama kendisi (bence) Deconstruction’a kadar tüm yaptığı deneyleri kontrol edebilen ve atmosfer denen şeyin detay uyumu sonucu oluşacağını ezbere bilen bi müzisyen. Kritiğin geneline de o yüzden katılmıyorum sanırım. Keene’de bu ışığı göremedim bu albüm için. Bir sürü ilginç melodi, rif, sıradışılık kullanımı var ama bütünlüğün esamesi bile okunmuyor. Ögelerin hepsi teker teker değerlendirildiğinde şahane gözükebilir ama hiçbiri entegre değil. Kupkuru bir prodüksiyon ve daha da kupkuru, göze sokulan clean vokaller de işin cabası olmuş. O yüzden Autotheism, benim için “iyi bir deneme” olmaktan pek öteye gidemedi.

    The Faceless’ın çoğu kriterin üzerinde bir grup olduğunun farkındayım ama gelinebilecek öyle bir nokta var ki, bu noktayı aşmak için %100 özgünlükte, pür bütünlükte bir eser koymak gerekiyor ortaya bence. Akeldama ve Planetary Duality gibi iki efsane albümden sonra bu gibi bir beklentinin içine girdim tabii ki, ama karşıma böyle bir hakimiyetsizlik örneği çıkınca üzülmeden de duramadım.

    Ama üstüne basarak söylüyorum ki, umarım 1-2 sonra “Bu laflarımı yuttum.” adlı bir yorum yazarım aşağıya.

  18. Katmanlı,atmosferi gayet yoğun ve üzerinde çok çalışıldığı belli olan bir albüm geldi The Faceless’tan. Açıkçası ilk iki albümün agresif yapısından bu kadar sıyrılıp böylesine progresif bir albüm yapacakları aklımın ucundan geçmemişti. Yalnız Batuhan’ın söylediği kadar bütünlüğü olmayan bir albüm olduğunu düşünmüyorum. Hele ki ilk 3 parçayı birbirinden ayırt etmek imkansıza yakın ki albümü her dinleyişimde tüm parçaları tek bir parçaymış gibi algılıyorum. Dinlerken duyduğum türlü gruplar var tabii (özellikle Opeth ve BTBAM) ama özgünlük kendini çok net belli ediyor. Clean vokallerde Michael Keene’in söylediğini bilmiyordum ve öğrendiğimde çok şaşırdım. İlk iki albümün agresifliğinin yanında bu vokal kullanımından rahatsız olacak çok kişi olacaktır fakat müthiş bir clean vokal performansı var albümde. Brutal vokallerin kötü olduğunu söylemem keza gitar tonları vokali bastırmadığı için pek rahatsız etmiyor ama önceki vokalin agresifliğini tercih ettiğimi söylemeden edemeyeceğim. Bu albümle (Ahmet’in de dediği gibi) The Faceless yani Michael Keene’e sevginin yanına saygı da eklendi. Son olarak Ewan Brewer nerde lan ! :D

  19. Aeonian_Lich says:

    Kritik ve albüm birbirlerine çok yakışmışlar, allah ayırmasın.

  20. Osman says:

    Dayak yemiyceksem The Faceless’ın ilk iki albümünü gelmiş geçmiş en kötü death metal albümleri arasında görüyorum. Autotheism ise bence gayet iyi bir albüm, fakat eski albümlerinden nefret etmeme rağmen bu albümde eski The Faceless’ın özgünlüğünü göremiyorum. Umarım bu bir geçiş albümü olur ve daha olgun, daha özgün bir The Faceless dinleyebiliriz.

    Ali Karabacak

    @Osman, Art niyet arama da merak ettim hakkaten neyini sevmedin ? :)

    like fire

    @Osman, “The Faceless’ın ilk iki albümünü gelmiş geçmiş en kötü death metal albümleri arasında görüyorum.”

    Gelmiş geçmiş en kötü

    Biraz büyük ve gereksiz bir iddia olmuş bence :) Güldüğüme bakma osman, valla döverim. :)

    Burak Canik

    @like fire, İddaa ilginç, iddaa’dan önce yer alan dayak yemeyeceksem ibaresi daha da ilginç :p
    Şaka bir yana zevkler ve renkler tartışılmaz tabi. Ama dostum insaf be :D ZENOKIRAYST be.

    Berker İlhan

    @Osman, gelmiş geçmiş en kötü? sebeplerini de merak ettim açıkçası :) ben de gülüyorum ama güldüğüme bakma cidden

    Osman

    @Berker İlhan, Akeldama deathcore’un, melodik death metalin, ve teknik death metalin en cıvık özelliklerini almış bir albüm. Paso breakdown, ve atmosfer bozmak için kullanılan klavyeler, üstüne de high pitched brutaller, ne kadar iyi, teknik veya komplex olsada midemi rahat bulandırabilecek bir kombinasyon. Planetary Duality ise gelmiş geçmiş en sentetik death metal albümü olabilir. Buna rağmen Akeldama’dan çok daha eli yüzü düzgün bir albüm. Sanki robotlar çalıyor fakat arada sırada güzel riffler duyuyorsun. Aslında sevmediğim gruplar hakkında çok konuşmak istemiyorum ama madem sordunuz :)

    Berker İlhan

    @Osman, Gelmiş geçmiş en kötü demek iddialı ve kişisellikten yoksun diyorum ben de.

    Osman

    @Berker İlhan, 10 üzerinden 1 verdiğin albüm en kötü albüm, 10 verdiğin albüm en iyi albümdür zaten. Kimse RYM’deki veya Metal Archieves’teki notlara göre en iyisini veya kötüsünü seçmiyorki.

    Ali Karabacak

    @Osman, “Akeldama paso breakdown… “

    Osman

    @Ali Karabacak, sonra da “nesini beğenmedin” oluyor…

    Ali Karabacak

    @Osman, Akeldama ve paso breakdown öbeklerinin yan yana söylenmesi bana HÖTK hatırlattı. Cenk ve Erdem hani biliyosundur belki ?

    Osman

    @Ali Karabacak, her şarkıda varsa “paso breakdown” kabul ediyorum, yani kafan ona takıldıysa boşver o iki kelimeyi.

    Burak Canik

    @Osman, “Arada sırada” … Ben bi oturup kafamı toparlamalıyım.

  21. Süper bir albüm. Bu ara sürekli dinliyorum. Prodüksiyon harikası.

  22. Sefa says:

    Kritik oldukça iyi tekrar tekrar tebrikler ! Albüm hakkında kısaca şunu söylemek isterim ki bu kadar keskin bir tarz ya da sound kayması beklemediğim bir gruptu. İlk iki albüm gibi sert,agresif ve teknik deathın tüm unsurlarını barındıran bir albüm beklerken bu kadar progresife kaymış olmaları ya da olması(Michael Keene) bende biraz hayalkırıklığı yaratmadı desem yalan olur. Fakat yaratıcılık olarak oldukça başarılı bir albüm.

  23. moon says:

    güzel albüm güzel yaratıcılık

  24. fossegrim says:

    opeth, gojira, az da olsa gorod ve her zamanki gibi cynic etkilenimlerinin, the faceless kimliği ve özgünlüğü kaybedilmeden müziğe yansıtıldığı bir albüm olmuş bence ve dinlemesi epey zevkli. her albümde farklı bir hava yakalıyorlar ve her seferinde de yakaladıkları tarzın hakkını fazlasıyla verip kaliteli yapıyorlar. bence sadece şu üç albümle 10-15 yıl sonra rahatlıkla efsane diyebileceğimiz bir grup oldular. aynı kalitede 2-3 albüm daha yaparlarsa tarihe geçmemeleri için bir sebep göremiyorum.

  25. nordson says:

    delişmen müzisyenşip ve harika kompozisyonlar,
    8.5/10

    nordson

    @nordson, unuttum eklemeyi,
    değerli Ahmet acaba ‘The Contortionist’ grubuna eğildi mi hiç, oldukça yetenekliler, BTBAM etkileri de cabası.

  26. Burak Canik says:

    Şaşkınım, böyle bir değişiklik beklemiyordum. Ama zaten bu adamlar “bu işte çok iyiyiz. Aynı yoldan devam” deselerdi metal müziği kim kurtaracaktı :p İyice sindirince bayılacağımı düşünüyorum. Ama ilk 3 şarkı ve eidolon reality yi dinlemiş birisi olarak şu kadarını söyleyebilirim ; Micheal Keene dünyayı kıyametten kurtaracak akla sahiptir ve 187 ülkeye mehdidir. (02.20′deki vokal Keene’in ise ebesinin ..ı diyorum artık.)

  27. Taa nisan ayında çalınmış bir performans varmış henüz rastlamış bulunuyorum : http://www.youtube.com/watch?v=CU5gEG84OpY

    Güzelliği niteleyen tüm sıfatların yetersiz kaldığını düşündüğüm parça. Bir kez daha saygıyla eğiliyorum önünde.

  28. Burak Canik says:

    Emancipate’in sonundaki solo dünyanın en iyi solosu. Bu kadar açık ve net.

    Jester

    @Burak Canik, Aynen ya o sonlardaki solo mükemmel bir şey.

  29. Albümü beğendim ben genel olarak. Ama sindirmem çok çok zor oldu açıkçası. Özellikle Accelerated Evolution’ın intro rifinde kafayı sıyırıyorum. Ay lav oynaklık.

  30. saw you drown says:

    Create’de ki michael keane’nin clean vokali dinlediğim en iyi clean vokal performanslarından. Sırf o vokal için üst üste dinlenir.

    comfortinbrutality

    @saw you drown, aynı şeyi düşünüyorum günlerdir. bu gol kesinlikle.

  31. Baybora says:

    Revocation ve The Haarp Machine ile tura çıkıyorlarmış bu arada oyşş.

  32. Zamanında brutal vokale ve bas tonuna laf etmiştim. Tek tek bu laflarımı yuttum sanırım. Eksiksiz bir albüm. Başyapıt

  33. Jester says:

    Yazıda 23 kere falan “The Faceless” denilmiş, vay.

    Albümü sevdim ama kişisel favorim Pleantary Duality. Büyük ihtimalle Autotheism’in üstüne çıkarlar, deneme albümü gibi bir şey bu. Grubun gitgide “Michael Keene Project” halini almasından dolayı bir sürü clean vokal ve solo var ama Faceless diğer albümlerinde “tek yönlü” saldıran bir grup değildi. Grupça dağıtıyorlardı, bu albümde bu da yok. Ha bir de Autotheist’in 2. kısmı çok kopuk geliyordu, şimdi o kadar rahatsız etmiyor ama hala daha yığınla şeyi birleştirip bir bütün olarak karşımıza sunan Faceless’ın böyle bir şarkı yapmış olması pek iyi gelmedi bana. Kaldı ki riffler de diğer iki albüm kadar etkilemedi. Tamam sololar mükemmel, Lyle Cooper yine harika iş çıkarmış falan ama bu kadarı zaten Pleantary Duality’de fazla fazla vardı. Hatta o albümdeki denemeler daha iyi oturtulmuştu (elektronik vokaller, introlar falan). Deneme olarak ve Michael Keene Project olarak bakıldığında 9 falan veririm çok rahat, ama The Faceless böyle bir albüm yapınca 8 daha uygun bence.

    //In Soltitude’un girişi Opeth, sonrası BTBAM, nakaratı da BTBAM – All Bodies gibi gelmiyor mu?

  34. comfortinbrutality says:

    albüm “başyapıt” sıfatının içini dolduruyor, onu tartışmıyorum. ancak bu albümü bu denli iddialı kılan bana kalırsa dinleyiciye deneyim sırasında düşündürdükleri ve sonrasında damakta kalan harika sololar, stephen hawking’in koltuk altında kaşınmalara sebep olan konuşması ( oldu bu ), yapılan icraatın müzikal kalitesi kadar verilmek istenen mesajın netliği,vuruculuğu ve avmlerde orda burda duran masaj koltuklarının sağladığından daha yüce bir huzur.

    ayrıca gorod evet iyi bir albüm çıkardı ama bahsi edilen albüm bambaşka bir boyutta bana kalırsa.

  35. comfortinbrutality says:

    ulan keene senin ağzına sıçayım, sırf “I have realized I am god” demek için kaçıncıya dinliyorum şu şarkıyı ya işimden gücümden oldum sobaya atacak odun almaya param kalmadı senin yüzünden!

  36. Evan Brewer nerede diye yazmışım yukarılarda bir yerlerde fakat Evan Brewer’ın jazz vari pasajları da çok önemli yer tutuyor albüm içinde. Clean vokaller ve elektro gitarlara odaklanmaktan bir süre hiç dikkat etmemiştim bas gitar pasajlarına.

  37. Itachi says:

    bu albüm itibari ile favori clean vokalist sıralamam:

    1. steven wilson
    2. paul masvidal
    3. michael keene

  38. Dinledikçe daha çok seviyorum bu albümü. Her şarkısı, her rifi, her solosu ayrı güzel lan. Farkında olmadan o kadar çok dinlemişim ki tek tek hepsi kafamda dönüyor neredeyse. Teknik death metali bir yere kadar sevebilen bir insanım galiba; ama bu kadar progresif olunca bayılıyorum. Yaşasın progresif detmetal.

  39. Korhan Tok says:

    Emancipate’in sonu harbi yüzsüzlükmüş. Bu nedir arkadaş, ne tırmandı be.

    owlboss

    @Korhan Tok, ehehe bunu belirtmek için girmiştim :)

  40. holywars says:

    bu albümü çok dinledim, ilk dinlediğim 15 20 seferde çok hayran oldum aklımı kaybettim diyebilirim. eidolon reality, hymn of sanity, deconsecrate, in solitude falan bunları defalarca arka arkaya loopa alıp dinledim her melodisini ezberledim. albüm çıktıktan 1 hafta sonra eidolon reality i çalmaya başladım sonra hymn of sanity i çıkardım falan. işin KOPTUĞU kısma gelirsek; bu albümü onlarca defa dinledikten sonra bir kez de ya ben bir planetary duality dinleyeyim özlemişim dedim ve autotheism i bir daha dinleyemez oldum. autotheism deki michael keene in artık işi tek kişilik şova dönüştürmesini, albümdeki devin townsend i opeth i cynic i çok fazla duymaya başladım; yavan, kopya orjinallikten uzak gelmeye başladı. gözümdeki perde düştü adeta. albüm kötü değil ama kesinlikle bir planetary duality değil. açın bi ancient covenant dinleyin arkasından autotheism den ne dinleseniz kesinlikle yavan gelir. bu albümde planetary duality deki kararlılık yok. şuan albümdeki favori parçam hymn of sanity e kadar gerilemiş durumda çünkü hem çalması zevkli hem de en orjinal faceless soundu içeren şarkı bütün albüm içindeki. bu albümün içinde akeldama, ghost of a stranger, ancient covenant, a hideous revelation gibi parçalar yok. o karakteristikliğe sahip değil hiçbi parça. üzülerek söylüyorum ki bence bu albümden sonra faceless bir daha güzel bi iş yapamaz eğer soundlarından bu derece uzaklaştılarsa gerçekten. fazla michael keene etkisi yaramamış belli ki

  41. Kamil says:

    In solitude ne biçim bir şeydir ya. Tüm gün dinledim ama nakarat hala güzel geliyor.

  42. 3 gündür sadece bu albümü dinliyorum. Bundan aldığım hazzı diğer albümlerden alabilir miyim bilmiyorum, o yüzden diğer albümlere bulaşmadan sadece Autotheism dinliyorum özellikle de Autotheist Movement üçlemesi bambaşka. Emancipate sonundaki solo uzun zamandır dinlediğim en güzel metal solosu diyebilirim.

    Eyyorlamam şimdilik bu kadar.

  43. Günler geçtikçe değeri daha da artıyor gözümde. Müthiş abi müthiş. Her dakikası , her saniyesi.

  44. Dino says:

    Kritigin basligi o kadar aciklayici ve yerinde olmus ki :) Hakikaten ben de Michael Keene diyip oturuyorum yerime.

    NAMM’da calarken cekilmis bir videosu var. Planet..’den birkac parcayi bolum bolum caliyor. Bu adami izlemek gercekten inanilmaz zevkli. Videoyu indirdim ve surekli izliyorum. Videonun yorumlarini okurken tek olmadigimi farkettim; her gece yatmadan once ibadet eder gibi videoyu izleyenler varmis.

  45. Başyapıt. Çok net başyapıt.

  46. Bu kritiğin altına bir şey yazmamış olmam çok garip. Albümün çıktığı günden itibaren bir kaç ay boyuna sadece ilk 3 şarkıyı dinlemiştim. “Emancipate”deki sololar bu yaşıma dek duyduklarım arasında ilk 5′e girer sanırım. İlk 3 bile olabilir. Yukarıda bir kaç kişinin dediği gibi, albümün ikinci yarısına geçmek pek kolay değil ama geçince de çok seviliyor. Muazzam albüm.

    Michael Keene’e çok uyuz olmakla birlikte çok fazla saygı duyuyorum. Adamın babası gitaristmiş amk. Benimki de gitarist olsa ben de öyle olurdum deyip zihnimi masturbate ediyor ve kıskançlık bahsini kapatıyorum. Keene çok çok iyi bir müzisyen. Daha önce de bunu göstermişti ama bu albüm=kanıt.

    Bu arada Opeth, Devin Townsend ve BtBaM etkilenimlerini ben de sezdim ancak hiçbiri beni rahatsız edecek biçimde değil bilakis, albümde çok hoşuma giden bazı şeyler bu öykünmeler üzerine kurgulanmış. Gelecek albümü çok merak ediyorum. Umarım çok bekletmez.

  47. GiantZillerIndo says:

    bu albümün psycroptic, dying fetus, gorod, cattle of… albümleriyle aynı yıl çıkması çok talihsizlik oldu benim adıma. gazdan bir toz bulutuna dönüşerek kendinden geçen bünyem btbam ve faceless’ınkileri sindiremeden ı-ıh olmamış diyip kenara attı. btbam’ınki için hala kararsızım ama autotheism’in neffis olduğunu hatta colors’tan sonraki tüm btbam albümlerinden çok çok daha büyülüyeci olduğunu düşünüyorum artık. muhteşem bir albüm. o ziyadesiyle “teknikıl ve hayvansal” faceless imajının biraz prog eksenine kaydığını kabullenirseniz albümü beğenmemeniz imkansız gibi geliyor bana. gerçi benimki de iki yıl aldı aq :(

    GiantZillerIndo

    @GiantZillerIndo, ahahhahahaha işte tam olarak bu ya. tam bu.

    http://www.itusozluk.com/goster.php/autotheism/@9412527

  48. Rashid says:

    In Solitude nasıl bir şarkıdır öyle. Playlist’de her karşıma çıktığında loop’a alıp, minimum 10 kez çevirmeden diğer şarkıya geçemiyorum. Keene yap şöyle Autotheism v2 tarzı bir albümde yeniden kafaları sıyıralım.

  49. deadhouse says:

    Bu albümün eşi benzeri yok. Albümde bir sürü gruptan esinti var ama bu durum albümü eşsiz kılmamak için bir neden değil.

  50. deadhouse says:

    Vizyonun tavan yaptığı mükemmel bir albümden sonra yok olup gitmek inanılmaz bir şey. Sanatçı bu kötülüğü kendine yapmamalı. Benim için müzik dinleyiciliği adına en büyük hayal kırıklığı Michael Keene.

    Emre

    @deadhouse, benim hislerim de çok benzer. Bunun tüm zamanların en iyi albümlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Hele girişteki üçleme bambaşka bir seviye.

    deadhouse

    @Emre, Tanrıyım diyordu şarkı sözünde. Fırsatı varken yok olmayı seçti. Gerçekten öyle. 8 sene önce de şimdi de albüm güçlü ve yaratıcı bir eser olarak kalmayı sürdürüyor. Etkisi kaybolabilecek bir albüm değil. Bir de The Faceless için en memnun olduğum şeylerden biri zamanının ruhunu yakalamasıydı. 2012 yılında 2012 yılında yapılması gereken müziği yapıyordu. Muadilleri köhnemiş temalarla kalıcı olmayan eserlere imza atarken The Faceless baş döndürücü bir tema, bir müzik, vizyon ve düzenleme ile ortaya çıkmıştı. Üzücü gerçekten.

    Dysplasia

    @deadhouse, oysa river of nihil ile birlikte saksafonlu teknik death metali daha ileriye taşıması gerekiyordu.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.