# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
BRUCE DICKINSON – The Chemical Wedding
| 08.05.2010

İnsan ruhu ne mutlu, duyarsız ve sığ bir kontrol tarafından kafeslenmediğinde…

Özgür Durakoğulları

Göreceli bir değerlendirmeyle Bruce Dickinson, metal dünyasında en fazla vokalistin stilini etkileyen metal müzisyenidir. Özellikle stabil ve güçlü vibratosu, ve farklı gırtlak kullanımıyla bir hayli etkileyici bir vokal yapabilen bu meşhur kişi, sadece yüzlerce vokalisti etkilemekle kalmamış, eğitimsiz bir biçimde geliştirdiği, kendine özgü ses tekniğini akademik çevrelere bile kabul ettirmiştir.

Tabii kendisinin bununla uğraştığını zannetmiyorum, ama bir biçimde dikkatleri üzerine çekmiştir vokal tekniği. Okuduğum kaynakta yazanlar doğruysa, şu anda kimi akademik kurumlarca öğretilmektedir bu vokal biçimi.

Bruce Dickinson ile ilgili nerede bir yazı okusanız, onun vokalistlik yanında uçak pilotluğu, eskrimcilik, tren makinistliği, radyo programcılığı gibi bir ton şeyi yaptığından bahsedildiğini duymanız yüksek bir ihtimâldir. Bence eskrimcilikteki ulusal dereceleri ve bir yolcu uçağını uçuracak derecede iyi pilotluk yapabilmesi gerçekten takdire şayan şeylerdir. Hatta bir keresinde, kendisinin ilk ciddi yolcu uçağı uçurduğu zamanların başlarında, uçakta bir dedikodu dönmüş uçağı Iron Maiden vokalisti Bruce Dickinson uçuracak şeklinde. Paniğe neden olan bu sözün yayılmasından hemen sonra, “bu asılsız bir iddiadır” şeklinde uçakta açıklama yapılmış genel hoparlörlerden. Ama dendiğine göre o uçağı cidden Dickinson uçurmuş. (Dickinson uçur bizi!)

Neyse bu adam konserlerdeki enerjisiyle zaten binlerce kişiyi sürekli uçurmaktadır, bırakın bu iddia gerçek olsun ya da olmasın, ne fark eder. Ama bu mühim kişilik, Maiden’in müziğinden sıkıldığını da belli eden açıklamalar yapmaya başlamıştır aslında, ciddi solo kariyerine başlamadan evvel. Mesela Queensryche grubu “Operation Mindcrime” eserini verdiğinde, çok bozulduğunu belirtmesiyle ve bu tarz bir yolu aslında bizim izlememiz lazımdı şeklindeki açıklamalarıyla içindeki yenilikçi tarafı ve bu yönünün onu farklı yönlere iteceğini bize müjdelemiştir.

Evet müjdelemiştir diyorum, çünkü bana göre o dönemde “İyi ki de Maiden’den ayrılmıştır” dedirtmeyi başaracak kadar süper bir solo kariyere başlamıştı Dickinson. “Skunkworks” falan da iyi albümlerdir mutlaka, ama metalci yönünü müthiş bir duygusal yoğunlukla yoğurduğu “Balls To Picasso”, “Accident of Birth”, “The Chemical Wedding” ve “Tyranny Of Souls” dörtlemesi kendisinin solo zirvesidir bana göre. Bu albümlerin hepsi çocuğum gibidir, ama benim için en özel olan “The Chemical Wedding”i tanıtmaya çalışacağım ben.

Bundan önceki iki metal ağırlıklı solo albümüyle bu albümü kıyaslama yoluna gidersem, öncelikle “The Chemical Wedding”in en sertleri olduğunu belirtmeliyim. Zaten açılış şarkısı King in Crimson başladığında bunu hemen görüyoruz. Muhteşem bir gitarist ve saygın bir prodüktör olan Roy Z’nin bunda katkısı büyüktür. Book of Thel ve Killing Floor parçaları da bu eksende sert parçalardır. Ama albüme aslında konsept açıdan bakmak daha doğru olacaktır. Bir Jerusalem ve Gates Of Urizen’in yumuşaklığı da, hep sert olsun isteyen dinleyiciler tarafından pek yadırganmamışlardır. Dediğim gibi, albümdeki sert veya yumuşak, veyahut bu ikisinin karması parçalarda inanılmaz bir ruh bütünlüğü vardır. Zaten bu konsept yapıda William Blake’den gelen esintilerin albümü ne kadar kaçık ama ruhlu yapacağının, bu şairi ve Dickinson’ı bilenlere şaşırtıcı gelmediğini eklemeliyim. (Albümün kapağı da Blake’in bi eseridir bu arada.)

“The Chemical Wedding”de, bir önceki eser “Accident of Birth” deki kadar hit şarkı yoktur, ama aradaki fark, Dickinson’un zayıf şarkı içermeyen tek albümünün de bu olmasıdır. Mesela Chemical Wedding parçasında ilginç bir gitar yaklaşımı ve alternatif müzik tatları vardır. Ama kırın önyargılarınızı ve dinleyin, mümkünse sözlerine bakarak. “How happy is the human soul, when not enslaved by dull control, left to dream and roam and play, shed the guilt of former days” diye gider (“İnsan ruhu ne mutludur, sığ ve sıkıcı bir kontrol tarafından kafeslenmediğinde; hayal kurması, amaçsızca gezinmesi, ve eski günlerin pişmanlığından kurtulabilmesi gerçekleşebildiğinde”). Direkt, “suratınıza çarpan” türden sözler. Ha kesmedi mi, ya da size hitap etmedi mi? Hatta Maiden tatları da almak istiyorum mu dediniz? O zaman sizi The Tower parçasına alalım. Solo gitar yaklaşımları ve bas dominasyonu size iyi bir Maiden şarkısı kadar keyif verecektir. Ya da ruh okşayan bir ballad mı istediniz, o zaman Jerusalem parçasına göz atın. Parçanın lirikleri de ayrı bir arıza, ki Blake’in bir şiirinden alıntıdır bu sözler. Bir tek “Let it rain”li nakarat kısımları sonradan yazılmıştır. İşte Roy Z’nin duygu dolu soloları da genellikle böyle soft parçalardadır. (Diğer aklıma gelen örnekler ise “Accident of Birth”deki Omega, ve “Balls to Picasso” albümünden Tears Of The Dragon parçalarındaki sololardır.) Ve nihayet albümün kapanış şarkısı aslında albümün müzikal özeti gibidir. Girişteki efektli vokalleri, sonra parçanın gazlaşması, sonlarda ise Chemical Wedding şaheserinin nakaratlarının alt bir tondan tekrar edilmesi cidden albümün özeti gibidir.

Sonra nooldu? Dickinson Maiden’e geri döndü. Neden mi? Tabii kesin bir şey söylemek zor, ama bana kalırsa, adam metal tarihine adını yazdıracak kadar iyi solo albümler çıkarmasına rağmen hiçbir zaman on binlere, yüz binlere konser veremedi. Eee, alışmış kudurmuştan beterdir, ve yaş da ilerleyince, hele ki egosu şişmeye alışmış bir insanın böyle bir hamle yapması son derece insani bir davranıştır. Yanlış anlaşılmasın, Maiden’ı da sever ve sayarım, ama bu 4 solo albümünü dinledikçe ayrılmasının da son derece yerinde bir karar olduğunu düşünüyorum. Ha, dönmesi de kötü mü oldu? Asla. “Brave New World” albümlerini son derece severim. Özetle Dickinson iyi ki ayrılmış ve iyi ki dönmüş. Hatta döndükten sonra “Tyranny of Souls” isminde süper bir solo albüm daha çıkarmadı mı bu adam? Çıkardı. O zaman her şey toz pembe…

Steve Harris kontrol manyağı ve özellikle prodüksiyon bakımından takıntılı bir adam. Dickinson ise kafeslenmesi gereken, çılgın ama çok aklı başında müzikler üretebilen bir adam. Bir dönem kendine Roy Z gibi müthiş yenilikçi ve ortak kimyaları tutan bir adam buldu, harika şeyler yaptı, hayallerini gerçekleştirdi. Şimdi ise “Aslan Kafesine Döndü”. Aslan derken, kendisi bir aslan burcudur, bu da astrolojik bir detay olsun.

8,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.13/10, Toplam oy: 79)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1998
Şirket
Air Raid Records
Kadro
Bruce Dickinson: Vokal
Roy Z: Gitar
Adrian Smith: Gitar
Eddie Casillas: Bas
David Ingraham: Davul
Şarkılar
1. King in Crimson
2. Chemical Wedding
3. The Tower
4. Killing Floor
5. Book of Thel
6. Gates of Urizen
7. Jerusalem
8. Trumpets of Jericho
9. Machine Men
10. The Alchemist
  Yorum alanı

“BRUCE DICKINSON – The Chemical Wedding” yazısına 7 yorum var

  1. Deon says:

    Bir dönem çoook uzun bir süre hiç sıkılmadan dinlediğim albümlerden biridir. Gitar kreatifliği açısından da oldukça tatminkar kompozisyonlara sahip bir albüm. Bruce u sevmeme saymama neden olmuş (nedense bu albümlerle daha bir kanımın ısındığı) albümdür. Hatırlayıp sahalara geri döndüm veriyorum gazı . Ellerine sağlık kritik için. Benden de aynen 8.5 alır.

    Aeonian_Lich

    @Deon, Teşekkürler. Benim de en çok dinlediğim albümlerden birisi. İlk 3 e 4 e girer rahatlıkla. Çıktığı sene orjinal kasedini almıştım. Amma da kaliteliydi meret, hunharca kullanmama rağmen senelerce ne kitapçığı ne de kasedi yıprandı. :)

  2. özgür says:

    çok çok çok güzel bir albüm. tertemiz bir heavy metal.

  3. gülsün says:

    buram buram kalite kokusu alınan bir albüm.

  4. hen says:

    Şöyle de bir Jerusalem versiyonu varmış yeni denk geldim:

    http://youtu.be/BfN-woMpD04

  5. GLaDOS says:

    Book of thel’deki something wicked this way comes nakaratı yazılmış en güzel şeylerden biri. Her dinleyişimde tüylerim tiken tiken oluyo. Tez iyileş Bruce tekrar duyalım sesini.

  6. Raddor says:

    Bu albümü ilk kez bugün dinledim. Onca zaman dinlememe sebebim Bruce Dickinson’ın Operation Mindcrime albümü gibi konsept bir Iron Maiden albümü olmasını istemesi ve sonunda anlaşamayıp gruptan ayrıldığını bilmemdi. O yüzden bu solo albümün çok iyi olduğunu duymama rağmen dinleyeceğim şeyin Seventh Son of a Seventh Son’ın daha progresif ve duygusal versiyonu olacağını zannediyordum.

    Halbuki alakası yokmuş. Rambur rumbur, gümbür gümbür, cayır cayır bir albümmüş. Zamanında dinleyip tüketmediğim için şu an çok mutluyum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.