Tarz değiştirmesini beklediğim ya da en azından tarz değiştirirse çok da şaşırmayacağım birtakım gruplar var. Müziklerindeki bazı unsurları törpüleyip, bazılarını azaltıp bazılarını artırarak farklı kafalara giren gruplar bunlar.
Bazısı TRIBULATION gibi daha keskin geçişler yaparak tamamen farklı bir yola saparken, bazılarıysa TOMB MOLD gibi yine aynı tarz içinde belirgin üslup farklılıklarıyla evrim geçiriyor.
Bugünkü konuğumuz HOODED MENACE bu şekilde bir beklentimin olduğu, hatta bu tarz bir ihtimal gördüğüm gruplardan biri değildi. Doom/death metal yapıyorlardı ve 2021’deki bir önceki albümleri “The Tritonus Bell”de de yine bu anlayışı aynen devam ettirmişlerdi.
Bu trendde bir kırılma olabileceğine dair ilk işaret DURAN DURAN cover’larıyla gelmiş olsa da yine de HOODED MENACE’ın bu denli belirgin bir değişikliğe gideceğini tahmin etmiyordum.
Evet, HOODED MENACE yine Finlandiyalı köklerini hissettirdiği çirkin mizaçlı bir doom/death metal yapıyor, ama yeni albümü “Lachrymose Monuments of Obscuration”da bunu olabilecek en heavy metal üslupla yapıyor.
Bir kere albüm sanki IRON MAIDEN’ın “The Seventh Son of a Seventh Son”ına koysak çok da sırıtmayacak melodik yapılar barındıran “Twilight Passages”la başlıyor. Bu tarz olayları sert müzik yapan gruplarda sık sık görüyoruz aslında. DISMEMBER da sık sık direkt IRON MAIDEN referansları sunmuştu, NOVERMBERS DOOM’un son albümü “Major Arcana”da da bariz IRON MAIDEN esintileri var, black metal grubu UADA’nın son albümü “Crepuscule Natura”da bile çok belirgin IRON MAIDEN’vari melodi anlayışları var.
Dolayısıyla bu tarz motifler zaten sert gruplar tarafından da sıklıkla kullanılıyor. HOODED MENACE’ın burada yaptığı şey ise olayı sadece bununla sınırlı bırakmayıp müziğin genelinde de bir heavy metalleşmeye, hatta yer yer hard rock’laşmaya götürmek. Vokaller yine böğürtülü death metal vokali, ancak müzikte Ozzy Osbourne’un seksenlerdeki albümlerinden çıkma, 2000 sonrasına baktığımızda misal SUMERLANDS albümlerine konabilecek bir dolu rif ve düzenleme var.
Öylesine var ki, albümü ilk dinlediğimde yapımcı koltuğunda Arthur Rizk’in oturuyor olabileceğini düşündüm. Kendi grupları SUMERLANDS ve ETERNAL CHAMPION’da heavy metal, epik heavy metal icra eden Rizk, prodüktör koltuğuna oturduğunda bildiğimiz gibi PISSGRAVE, OF FEATHER AND BONE gibi dünyanın en şerefsiz, en hayvan gruplarının albümlerine hayat veriyor. “Lachrymose Monuments of Obscuration”, bana böylesi bir şey düşündürtecek, aklıma SUMERLANDS’i falan getirecek düzeyde heavy metal ateşiyle bezeli bir çalışma.
Yukarıdaki TRIBULATION referansını öylesine demedim aslında. DURAN DURAN cover’ı “Save a Prayer”a ve şarkının cover’ına baktığımızda da HOODED MENACE’ın gotik bir kafaya yanladığını görüyoruz. PARADISE LOST’un “Draconian Times” dönemindeki gitar tonu, klipte TYPE O NEGATIVE havaları ve DURAN DURAN’ın seksenler nostaljisiyle HOODED MENACE bugüne kadar yaptığı boğucu karanlığın uzağında işler yapmaya başlamış durumda ve bunun ileride, hatta bir sonraki albümde daha belirgin biçimde önümüze çıkma ihtimalini hiç de az görmüyorum. Gerçekten de tür değiştirirler mi, doom/death’i daha da kısarlar mı zaman gösterecek, ancak böyle bir albüm yaptıktan sonra pıt diye tekrar boğucu karanlığa döneceklerini pek de sanmıyorum.
Sonuç olarak karşımızda epey farklı bir HOODED MENACE olduğu kesin. Bu değişim ne kadarı önceki üç albümde çalan gitarist Teemu Hannonen’in ayrılmasından kaynaklanıyor bilmiyorum. Teemu eski boğucu karanlıktan devam etmek istiyordu ve grubun geri kalanı bu üslup değişikliğini istediği için mi ayrıldılar, yoksa Teemu ayrıldığında kafada bu fikirler yoktu ve “madem Teemu gitti, heavy metale gönül verelim yetti artık boğucu karanlık” mı dediler bilmiyorum, ama hiçbir şey olmadıysa bile bir şeyler olmuş ve HOODED MENACE an itibarıyla doom/death metali en heavy metalvari şekilde yapan gruplardan birine, belki de birincisine dönüşmüş. Sevip sevmemek size kalmış; bugüne dek grubu çok seven birileri bu sebeplerden dolayı “Lachrymose Monuments of Obscuration”ı sevmeyebilir yahut grubun şu ana kadar yaptıklarından bir şey bulamayan birileri sırf bu değişimden ötürü “Lachrymose Monuments of Obscuration”ı fazlasıyla beğenebilir. Grubun önceki tarzını seven biri olarak karalar bağlamıyorum, HOODED MENACE’ı bir de böyle duymuş olmaktan dolayı mutsuz değilim ve albümü genel olarak sevdim. Ne var ki bir sonraki işlerinde bunu daha ne kadar ileri götüreceklerine göre HOODED MENACE’a yönelik yaklaşımımı da değiştirebilirim. Umarım her ne yaparlarsa yapsınlar dengeyi iyi sağlarlar ve bana bir kez daha “Sub Rosa in Æternum” ayarında bir iç sıkıntısı, mide bulantısı yaşatmazlar.
Kadro Harri Kuokkanen: Vokal
Lasse Pyykkö: Gitar, bas, klavye
Pekka Koskelo: Davul
Şarkılar 1. Twilight Passages
2. Pale Masquerade
3. Portrait Without a Face
4. Daughters of Lingering Pain
5. Lugubrious Dance
6. Save a Prayer (DURAN DURAN cover)
7. Into Haunted Oblivion
‘Brutalli Sumerlands bu’ dedim albümü ilk dinleyince. Kritikte de aynı meseleden dem vurulmuş hakikaten. Grup adına iyi bir yön mü bilmem ama albümü sevdim.
Baest – Colossal albümünü de bu değişim paraleline koyabilir miyiz ?
Bu iki albüm benim çok hoşuma gitti. Özellikle nispeten kısık ses ve başka işle uğraşırken yormayan dinlemesi keyifli albümler diye tanımlıyorum ben bu tarz albümleri.
Madem bu iki albümü sevdin, bunlara bayılırsın diyeceğiniz albümler varsa yazarsanız sevinirim.
Nostaljik etkinin, geçmişe dönük melankolinin epey baskın olduğu bir dönemdeyiz. O yüzden albümü abartılı şekilde övenleri anlayabiliyorum. Ama ben birkaç defa baştan sona dinlememe rağmen hiçbir şey hissedemedim. Pale Masquerade, güzel bir şarkı. Yayınlanan kliplerin estetiği etkileyici. O kadar..
‘Brutalli Sumerlands bu’ dedim albümü ilk dinleyince. Kritikte de aynı meseleden dem vurulmuş hakikaten. Grup adına iyi bir yön mü bilmem ama albümü sevdim.
Hooded Menace iyidir hoştur eminim ama yazıda death/doom gördüğüm için hemen bir tur daha Rothadas açıyorum.
Baest – Colossal albümünü de bu değişim paraleline koyabilir miyiz ?
Bu iki albüm benim çok hoşuma gitti. Özellikle nispeten kısık ses ve başka işle uğraşırken yormayan dinlemesi keyifli albümler diye tanımlıyorum ben bu tarz albümleri.
Madem bu iki albümü sevdin, bunlara bayılırsın diyeceğiniz albümler varsa yazarsanız sevinirim.
Albüm kapağı left hand path’in kapüşonlu belalı hayalet eklenmiş hali
Yayınlanan parçalar itibariyle iyi anlamda hiçbir beklentim yoktu. Bana göre bomboş bir iş.
Harika müzik berbat pantolonlar…
çok kötü ivme kaybettiler bence bırakın unutulsunlar artık
Nostaljik etkinin, geçmişe dönük melankolinin epey baskın olduğu bir dönemdeyiz. O yüzden albümü abartılı şekilde övenleri anlayabiliyorum. Ama ben birkaç defa baştan sona dinlememe rağmen hiçbir şey hissedemedim. Pale Masquerade, güzel bir şarkı. Yayınlanan kliplerin estetiği etkileyici. O kadar..