# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
SYMPHONY X – V: The New Mythology Suite
| 19.04.2010

Bilindik senfoni.

Özgür Durakoğulları

Konu Symphony X olunca, birçok farklı ve negatif-pozitif eksenlerinden çok daha farklı açılımlara sahip yorumlara rastlamak mümkündür. Negatiflerden bir örnekle başlayalım. Gruba yapılan yaygın negatif eleştiri; grubun hiç de orijinal bir müzik yapmadığı, Dream Theater tarzı bir müziğin iskeleti üzerine ucuz power ve neo-klasik süsler ekleyerek bize dandik bir müziği yedirme çabasında olduğudur. Hatta bu fikirde olanlar, şu anda tanıtılan albümdeki The Death Of Balance/Lacrymosa parçasında ortalara doğru yapılmış olan, çok bilinen bir Dream Theater atraksiyonunun bir benzerinin varlığını gerekçe göstererek (kendilerince) haklı çıkmaktadırlar. Öyle birkaç örnek kuşkusuz vardır, ama bu albümde o kadar çok melodi var ki, aradan cımbızla birkaç kısım çekip, böyle şeyleri mütemadiyen yapılan, kronikleşmiş bir tavırmış gibi göstermek ne kadar doğrudur, tartışılır.

Bir diğer çok sık karşılaşılan negatif eleştiri ise, grubun gitaristi Michael Romeo’nun Malmsteen’in stilini kopyalayan “mindless shredder”lerden biri olduğu yönündedir. Bunlar çok fazla tartışılan şeyler, o bakımdan çok detaya girmek istemiyorum. Ama Romeo’nun asıl olayı kompozitörlüğü, dengeli egosu (bu, birçok röportajını okuduktan sonra oluşturduğum öznel bir çıkarımdır) ve yenilikçi bir müzisyen olmasıdır. Teknik olarak bakarsak ise, kendisi müthiş bir ritim gitaristtir. Solo gitarist olarak da bir hayli beğenilir, hızlıdır ve yarattığı her melodideki her nota kurgulanmış hissi verir; ne kadar hızlı çalarsa çalsın. Ki çok eskiden çıkardığı meşhur eğitim DVD’sinde, çaldığı cidden zor şeyleri yarı tempoya düşürerek son derece temiz çalması da, bu kurgusallığı bir nevi kanıtlamaktadır.

Madem kurgusallık dedik, “V: The New Mythology Suite” albümünün kritiğine geçerken, ilk anahtar kelimemiz de bu olsun. Grubun adı gibi, bu albümde de klasik senfonilerde rastladığımız tarz bir kurgusallık vardır. Albüm adeta bir bütündür ve metal tarafını bir tarafa bırakırsak, hem kimi meşhur klasik müzik bestecilerinden yapılan alıntılar, hem de grubun kendi yarattığı birtakım klasik müzik etkili melodiler farklı şekillerde varyasyonlanır. Örnek vermek gerekirse, 4. parça Transcendence’da klavyeyle verilen ana melodi, albümün kapanış şarkısında varyasyonlanarak vokal ile verilir. Alıntılardan bahsetmek gerekirse, albümün intro’su, bir Verdi – “Requiem” uyarlamasıdır.

9. parça The Death Of Balance/Lacrymosa’nın ikinci, yani Lacrymosa kısmı ise bir Mozart – “Requiem” yorumudur. 11. parça, yani A Fool’s Paradise’ın ortasını biraz geçince, Bach’ın “Re Minör Klavsen Konçertosu”nun bir kısmının yer aldığını görürüz. Grup aslında stüdyoda bu klasik müzik eserinin tamamını çalmıştır, ama albüme sadece kısa bir sürelik bölümü konmuştur. İşte tüm bu klasik müziklerden yapılan alıntılar ve John Williams gibi film müzisyenlerinin de etkileri bu albümde önemli yer tutar. Burada negatif bir durumdan bahsetmek yerinde olur, şöyle ki albümün kitapçığında klasik müzik alıntılarından hiç bahsedilmemiştir. Yani ben unuttuklarına inanıyorum, zira Romeo Dream Theater’dan, Yngwie Malmsteen’den falan etkilendiğini zaten her zaman söylemiştir. Böyle büyük eserlerden yaptığı alıntıların da nasıl olsa anlaşılacağı aşikardır ne de olsa.

Şimdi albümün metal kısmından bahsedelim. Bence bu albümdeki en güzel olay, ailevi sebeplerle “Twilight In Olympus” albümü öncesinde gruptan ayrılan davulcu Jason Rullo’nun gruba geri dönmesidir. Zira kendisi ilk dinleyişte biraz düz de gelse, aslında çok sağlam bir progresif metal davulcusudur. Daha 2. albümlerinde şarkı sonlarında yaptığı birkaç atraksiyonla bana “oha” dedirten bu adam, bu atraksiyonları bu albüme kadar pek kullanmamıştır. Aslında burada da bir tek The Death Of Balance parçasında göstermektedir hünerlerini kendisi. Ama ilk dinlemelerde pek dikkat edilmeyen birtakım atraksiyonları da yok değildir. Bir başka “yuh” dediğim olayı ise henüz albümün ikinci şarkısında yapmıştır. Intro’dan hemen sonraki bu şarkı, genel yapı itibariyle bir power metal şarkısıdır. Ama Rullo, girişte ve şarkının sonunda tekrar edilen ana gitar rifinin altında dümdüz bir power ritmini öyle bir aksatmaktadır ki, cidden başta fark etmezsiniz, veya kötü miksten kaynaklı bazı twin’lerin duyulmadığını sanırsınız. Aman dikkat!

Bu arada, “V”ın konsept bir albüm olduğunu da araya sıkıştırayım. Hemen hemen tüm şarkıların birbirleriyle akrabalık bağları vardır, bir parçadan diğerine geçiş genellikle uyumlu ve alakalı bir yapıdadır. O bakımdan, böyle doğaç hissi veren sololar, kafasına göre takılan gitarlar-klavyeler falan arıyorsanız bu albümden uzak durun.

Bu albüm şu yönden de ilginçtir benim gözümde: Önceki ve sonraki albümlerinde yaptığı gibi, grup bu albümde hit şarkı yapma yoluna pek gitmemiştir. Yani benim en beğendiğim Symphony X albümü budur, ama albüm, konsept olarak çarpıcıdır. Fallen ve Egypt dışında size hit şarkı sayamam. Ama bir “The Divine Wings of Tragedy” albümü derseniz, en az 6 tane hit şarkı sayarım. Lakin bu albüm hakkında kötü bir şey de söyleyemezken, Symphony X’in diğer tüm albümlerinden bir ton kötü şey sayabilirim size kendimce. İlle kötü bir şey aranıyorsa da, gitar sololarının vasat ile iyi arasında olmasını söyleyebilirim. Aslında bunu da diyemem, zira bir klasik müzik senfonisi gibidir bu albüm. Böyle olması benim için daha iyidir.

Yine de lafı açılmışken kötü olarak algılanan birkaç şeyden bahsedeyim, kendim pek katılmasam da. Bir kere vokaller biraz kısıktır. Bu eleştiriye sıkça rastlayabilirsiniz bu albüm hakkında bir yorum okurken. Bana sorulursa bu bilinçli yapılmıştır, zira vokal melodileri de adeta bir solo keman gibi yazılmıştır. Öne çıkmaması iyi olmuştur bu yönden. Bir “The Odyssey” albümlerini düşünün grubun, burada hem vokal melodileri hem de Russell Allen’in yorumu daha vahşidir, cayır cayır, yer yer thrash’e göz kırpan vokal melodileri vardır albümde.

Peki “V: The New Mythology Suite” albümünü özel kılan şeyler nelerdir? Bir kere albüm akıp gider. Genel yapı itibariyle defalarca dinlense de sıkmayacak bir zenginlik vardır bu akışta. Gitarist Romeo, gerçekten birçok armoniye hakim olduğunu direk gözümüzün içine sokar. Communion and the Oracle parçasındaki Dorian Modu’nu mu süper kullanmamıştır, veya Egypt parçasındaki oryantal armoni ve batı klasik armonisini mi müthiş sentezlememiştir. Ayrıca bundan önceki albümlerdeki kayıt problemleri de tamamen aşılmıştır bu kayıtta. Zaten prodüksiyonu da Michael Romeo yapmıştır. Ve onu tanıyanlar bilirler ki, bu adam kaç yaşına gelmesine rağmen hâlâ kendini teorik olarak kendini gelişmeye adamış, hâlâ tonlarca armoni kitapları çalışan ve ses tekniği konusunda da sürekli kendini geliştiren bir müzisyendir.

Albümün şarkı sözlerinden falan pek bahsetmedim, zira kolay anlaşılan ve arka plandaki hikayeyi okursanız kolaylıkla idrak edebileceğiniz temiz bir İngilizce ile yazılmıştır sözler, ve Atlantis efsanesi işlenmektedir konsept olarak. Albümde tüm müzisyenler enstrümanlarının hakkını vermiştir. Gruba yeni katılan basçı çok önde değildir, ama o da Egypt parçasında süper bir tapping gösterisi yapmıştır. Bu kaydın gruba bir diğer faydası ise, sayısız konser teklifi almalarına ön ayak olmasıdır. Bunun sonucu olarak grup, sonrasında çıkarttıkları “The Odyssey” albümünde konserlerde daha etkin olabilecek (gaz ve akılda kalıcı) beste yapılarına yönelmiştir. Kaldı ki, Symphony X bu albümden sonra uzun seneler yeni bir stüdyo albümü çıkaramamıştır. Gerçi buna rağmen, bir sonraki albümün turne dönemine kadar, Symphony X elemanları ek iş yapmak durumunda kalmışlardır. Örneğin gitarist Romeo bir gitar teknolojisi firmasında, klavyeci Pinnella ise Korg firmasında teknik bir kademede çalışmaktadırlar bu dönemde. Üzücü bir açıdan da grup, bu ve daha önceki albümlerinde yaptıkları gibi çok katmanlı, poliritm ve polifoni bakımından zengin parçaları konserlerde çok hakkıyla çalamamaları yüzündendir ki (sanırım), sonraki iki albümlerinde daha az sofistike ve konserde daha gaz olabilecek şarkı yapılarına doğru yelken açmıştır dediğim gibi.

Bu bakımdan da “V” albümü, grubun belki de ilk döneminin (stüdyo albümlerine daha konsantre olan, deli gibi turlanmayan dönem) son albümüdür. İlk dinlemede çok dikkatimi çekmeyen “V: The New Mythology Suite”, benim için şu anda en iyi progresif metal albümü konumundadır.

9,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.48/10, Toplam oy: 65)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2000
Şirket
InsideOut
Kadro
Russell Allen: Vokal
Michael Romeo: Gitar
Mike Lepond: Bas
Michael Pinnela: Klavye
Jason Rullo: Davul
Şarkılar
1. Prelude
2. Evolution (The Grand Design)
3. Fallen
4. Transcendence
5. Communion and the Oracle
6. The Bird-Serpent War / Cataclysm
7. On the Breath of Poseidon
8. Egypt
9. The Death of Balance / Lacrymosa
10. Absence of Light
11. A Fool's Paradise
12. Rediscovery
13. Rediscovery (Part II) - The New Mythology
  Yorum alanı

“SYMPHONY X – V: The New Mythology Suite” yazısına 20 yorum var

  1. Aeonian_Lich says:

    Aynen böyle. 1 verin. Çok güzel. hötötögorath’lara basın 9 ları 10 ları. Mazlum’u getirin bana, Mazlum’u getirin. :D

    Aeonian_Lich

    @Aeonian_Lich, ilk baktığımda tek oy vardı o da 1 idi. 1 ulan. Ben Burzum’dan nefret etmeme rağmen gittim adama 4 ya da 5 verdim. Hiç frp oynadınız mı? zar ile 1 attığınızda bırakın ıskalamayı, kılıcı ayağınıza falan düşürürsünüz. 1 ne demek yahu.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Aeonian_Lich, ona takılma. Siteyi ne zamandır takip ediyosun bilmiyorum ama, her albümün oyu 5,5 ortalamayla başlıyo sitede. Bi tane 1, ardından da bi tane 10 oy veriliyo illa ki. Bugün 10 yerine 9 verilmiş. İlginç. :)

    Bi de, bi albümün notu düşsün istiyorsanız, o albümün altına “bu albüme düşük not verilmemeli”, ya da notla ilgili herhangi bir şey yazmak yeterli. Symphony X baştan kaybetti sanırım. :)

    like fire

    @Ahmet Saraçoğlu, evet mesela bakınız 8. yorum :)

    Ahmet Saraçoğlu

    @like fire, 8. yorum?

    like fire

    @Ahmet Saraçoğlu, of pardon :) link vermeyi unutmuşum :

    http://www.pasifagresif.com/2010/03/disparaged-wrath-of-god/

    Aeonian_Lich

    @Ahmet Saraçoğlu, valla düşük not verilebilir elbette. nice müzik zevkine hayran olduğum, bu albümü beğenmeyen kişiler de vardır. Ama 1 yahu. yani bence hiç etik değil. Çok naif bakıyorum ben, nasıl yüksek oy kazanılırı falan hiç bilmiyorum malesef. Ya cidden 3 falan görsem gıkımı çıkarmazdım. Yemin ediyorum bak. :D

  2. tff says:

    kimsenin oy vermediğini görünce uyuzluk olsun diye 1 veriyim dedim :) albümü dinlemişliğim yok yoksa. ama paradise lost güzeldi bunada göz atacam şimdi :)

    Aeonian_Lich

    @tff, bu albüm biraz daha zordur. yani kendi tecrübemden bahsedersem ilk başta grubu hiç bilmezken bu albümü kapağını beğenip aldım. sonra 2-3 kere dinledim. ki 2000 senesiydi mp3 manyaklığı yoktu direk audio cdsini almıştım. neyse sonra baktım dandik dedim attım bi kenara. sonra mecburiyetten elimde başka albüm olmadığından dinleyeyim dedim bikaç defa daha. ve şimdi en beğendiğim progresif metal albümü. :) Paradise Lost sound olarak aşmış. Ama bu albümdeki teorik aşmışlık yok bence onda. Gene de çok sıkı albümdür, kabul ederim. :)

    tff

    @Aeonian_Lich, Paradise Lost çıktığında heryerde sürekli övülüyordu mahalle baskısına dayanamayıp merak edip dinlemiştim. Power ağırlıklı progresif pek dinlemesemde albüm güzeldi.

  3. Aeonian_Lich says:

    Neyse ben 9.5′dan 10 u verdim. top benden çıktı :D

  4. b says:

    iyi kritik olmuş. bir defa dinledim bu albümü aklımda sadece egypt kaldı. diğer şarkılarına pek alışamadım ama iyi bir fikre sahip olmam için defalarca dinlemem lazım. symphony x deyince aklım direkt divine wings of tragedy albümüne gidiyor. albümlerin soundunu falan geçtim divine wings’deki besteler bana daha çekici gelmiştir ve hatalara pek bakmam çünkü soundunu da sevdim o albümün. symphony x gitgide soundunu değiştirdi her grup gibi. bu iyi veya kötü oldu ama devam etmeleri tabii çok güzel. yeni albümlerini de merakla bekliyoruz. eğer paradise lost gibi bir albüm gelirse grubun toparlanması zor olur. daha radikal değişiklikler lazım. bir de romeo göbeği eritebilse iyi olacak.:)

  5. Ahmet Saraçoğlu says:

    Duyduğum ilk SX şarkısı Fallen’dı. 7 telli gitara anında tav olmuştum. Diğer albümlerini ve bu albümün geri kalanını da dinlemedim, ama Paradise Lost’u çok severim. Acayip yoğun bi iş döneminde çıkmıştı ve geceler boyu dinlemiştim manyak gibi.

  6. chicken fried says:

    ne zamandır bir symphony x kritiği bekler dururdum şu sitede gerçekten müthiş olmuş. tadını çıkara çıkara okurken aklımdan geçirmeden edemediğim bir de “the odyssey” albümü var ki. albümün tamamının kritiğini geçtim sadece the odyssey parçasının kritiğini bile görmek müthiş olur. ilk olarak 2004 yılında duymuştum albümü. halen çevremde uzun süreli şarkıları dinlemekten hoşlanmayan adamlar doludur, insan bir kişiye bile beğendiremez mi o 24 dakikalık parçayı. ancak kaçınılmaz olanı geç olarak çözdüm: senelerdir thrash metal dinleyen insanlara 6 dakikanın üzerinde bir şarkı götürmeyeceksin. bir de son olarak birisi misery index’ in traitors albümünün kritiğini yapmalı. gerçekten eksikliğini hissettim. neyse; “özet geçsene piç” durumu yaşamak istemiyorum, kaçarım :D

    Aeonian_Lich

    @chicken fried, teşekkürler. The Odyssey de kritik yapılmayı hakeden albümlerden biri tabi haklısın. Diskografilerinde çok farklı yerde duran, sağlam bir albüm.

  7. Emre says:

    Gerçekten objektif bakabilen bir gözlemciden gelmiş bir yorum.Düşüncelerime tercüman olmuş genellikle.SYX metal müzik piyasasındaki en özel gruplardandır bence.Çünkü eğer genel olarak müziğe saygılı, sabırlı, objektif bir dinleyiciyseniz, grupla her bir adım daha ilgilendiğiniz anda size yeni bir sürpriz sunabiliyor.Defalarca dinlediğiniz bir şarkıyı birkez daha arabanızda giderken öylesine dinlerken bile, sizi şaşırtan yeni bir sürpriz, yeniden farkettiginiz bir atraksiyon bulabiliyorsunuz.Çok zengin ve aynı zamanda karmaşık olmayan soundları benim en keyif aldığım kısım aslında.Deneyselliği ve progresifliği sevmişimdir hep, lakin şu iş sadece matematik olarak değil dugyusal açıdan da ele alınsın istemişimdir.SYX te müzikleriyle bu isteğime fazlasıyla cevap vermiş bir gruptur.Sırasıyla V, The Divine Wings Of Tragedy ve The Odyssey albumleri favorimdir…

    Aeonian_Lich

    @Emre, Teşekkürler. Aynı sıralama benim için de geçerli, favori SYX albümleri konusunda. Bir de Nevermore, Scar Symmetry gibi gruplarla birlikte, hatta onlardan daha fazla olmak kaydıyla, en beğendiğim ritim gitarları Romeo amca yazmaktadır ve çalmaktadır. Kritikte de dediğim gibi solo gitarist olarak da sağlamdır kendisi, ama ritm gitarda eşsizdir bence muhterem zat. Aslında son albüm Paradise Lost da sounddan kurtarıyor. Hele ki The Walls of Babylon parçasındaki ritim gitarlar var ki, off offfff.

  8. Noshophoros says:

    “Egypt”, tarifi zor güzellikte bir parça. Mistik klavleri, Orta Doğu ezgili aksak gitarları, vokalin kadife sesi ve daha nicesi. Dream Theatre’ın “Pull Me Under”ı ile beraber, açık ara bu türde en sevdiğim iki parçadan biri.

  9. deadhouse says:

    Bu albümdeki Egypt parçası en sevdiğim 20 parça arasına girer. Yok şimdi böyle şarkılar.

    deadhouse

    @deadhouse, Takıntılıyım bu şarkıya.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.