# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
THULCANDRA
05.11.2021

“Bu tür müziğe ilişkin çıkan ne varsa hepsi beni çok mutlu ediyor. Yeni bir grup keşfedince, bu tarz müzik yapan yeni bir grup kurulduğunu görünce bile mutlu oluyorum. Ben hâlâ bu tür müziğin büyük bir hayranıyım ve umarım bu durum asla değişmez.”

Yeni röportajımızdan hepinize merhaba. Kurucusu olduğu OBSCURA ile tanınsa da gitarist/vokalist Steffen Kummerer’in neredeyse OBSCURA ile yaşıt bir grubu daha var. Kummerer’in doksanların ikinci yarısındaki İsveç melodik black/death metal hareketine duyduğu sevgiden dolayı kurduğu THULCANDRA, 6 yıllık bir aranın ardından yeni albümü “A Dying Wish“i çıkardı ve biz de hiç vakit kaybetmeden kendisiyle uzun uzun lafladık. Bahsettiği şeye bu kadar hâkim birini bulmuşken de hem THULCANDRA’dan hem de hazır fırsatını bulmuşken DISSECTION’dan bahsettik.

Röportaj: Ahmet Saraçoğlu

Selam Steffen. Umarım her şey yolundadır. OBSCURA’yı da THUCANDRA’yı da ilk albümlerinden itibaren dinliyorum ama bunca yıl sonra senin konuşabildiğim için mutluyum. İki grubun çok yakın aralıklarla albüm çıkarıyor, bu yüzden bu aralar yoğun olmalısın.

Evet, THULCANDRA albümünün çıkışı sebebiyle yakında bazı konserlerimiz olacak. Onlara hazırlanıyoruz. Aynı zamanda promosyon işleri, röportajlar falan da var. Röportaj demişken, OBSCURA yaklaşık 20 yıldır faaliyette, THULCANDRA da 17-18 yıldır varlığını sürdürüyor ve sanırım bu Türkiye’den birileriyle yaptığım ilk görüşme.

Bunu duyduğuma memnun oldum. Aslında seninle çok önceden konuşmalıydık çünkü hem ben sizi çok uzun zamandır dinliyorum hem de sitemizde OBSCURA’yı ve THULCANDRA’yı seven epey fazla insan var. Ama geç olsun güç olmasın diyelim. İlk olarak sormak istediğim; Covid-19 salgını seni, OBSCURA’yı veya THULCANDRA’yı nasıl etkiledi? Yakın zamanda görüştüğüm bazı gruplar tüm olumsuzluklarının yanı sıra, eve kapanmanın yaratıcı anlamda kendilerine farklı türde bir ilham verdiğini de ifade ettiler.

İki grubum için de hem iyi hem kötü diyebilirim. Mart 2020’de OBSCURA ile Avrupa turnemizi tamamlamıştık ve son konserden 5 gün sonra karantinalar başladı. Yakınımızda kimse ölmediği için şanslıyız ve işlere ara vermemiz gerekmedi. İki yeni albümün prodüksiyonuyla uğraşmamız gerekiyordu ve dünyanın eski hâline ne zaman döneceğini de bilmediğimizden başka birtakım şeylere, mesela klip prodüksiyonu konusuna eğildik. Hem OBSCURA hem de THULCANDRA için klipler çektik ve açıkçası genel olarak epey yoğunduk. Hayatta kalmak için konser vermek zorunda olmadığımızdan başka konulara yöneldik. Dolayısıyla salgın bizi herhangi bir şekilde olumsuz etkilemedi. Tek olumsuzluk yeni OBSCURA albümünün turnesini bu sonbahardan 2022 sonbaharına kaydırmak durumunda kalmış olmamız. Sonuçta herkes hayatta, hastalanıp sıkıntı çeken kimse olmadı, o yüzde şikâyet edemeyiz. Çok daha kötüsü olabilirdi ve olmadı.

Önemli olan da bu zaten. Son THULCANDRA albümü “Ascension Lost”tan bu yana 6 yıl geçti ve bu süreçte OBSCURA ile “Akróasis” ve “Diluvium”u yayınladınız. Şimdi ise iki grubun yeni albümlerini sadece 3 hafta arayla çıkarıyorsunuz. THULCANDRA albümünün gecikmesi, OBSCURA’nın takvimini beklemesinden miydi?

Öyle diyebiliriz. OBSCURA benim esas mesleğim. Onunla geçiniyorum ve hayatımı idame ettiriyorum. THULCANDRA ise yaratıcılık ve müzik sevgimi öne çıkardığım bir oluşum. İki grubu da çok seviyorum, fark OBSCURA’nın daha aktif olmasından kaynaklanıyor. Dünya genelinde çalıyoruz, her yıl yüzlerce konser veriyoruz. THULCANDRA ise ben hariç her yıl aylarca turlama şansı olmayan, gündelik işlerinde çalışmakta olan insanlardan kurulu. Bu yüzden konserler konusunda çok seçici davranmalıyız. Aynı şey beste yapmak açısından da geçerli. Genel olarak işleri biraz ağırdan alıyoruz, ayrıca bazı eleman değişikliklerimiz de oldu. İki grubumun yeni albümlerinin çakışmasının esas sebebi salgın diyemeyiz. Yine de bu dönemde OBSCURA’nın prodüksiyon safhasını biraz ertelememiz gerekti ve THULCANDRA’da şu noktada dolu dizgin devam ediyor.

OBSCURA’nın 2003’te çıkan demosu “Illegimitation”a baktığımızda OBSCURA’nın şu anki hâlinden, hatta ilk albümünden bile epey farklı şeyler görüyoruz. Açılış şarkısı “…and All Will Come to an End” veya sonrasındaki “Crucified” neredeyse “THULCANDRA ile death metalin buluşması” gibi değerlendirebiliriz. İki şarkıda da DISSECTION’vari epey fazla şey var.

Hahaha.

O dönemde yapmak istediğin iki farklı müzikal kimliği iki farklı gruba bölüp farklı yollardan gitmeye nasıl karar verdiğini anlatabilir misin?

İki grubu da uzun zamandır dinleyen bir dinleyici olarak bunu fark etmiş olman çok ilginç. THULCANDRA, OBSCURA’dan sadece 1 yıl sonra, OBSCURA elemanları tarafından kurulmuştu. OBSCURA’ya başladığımızda birbirinden çok farklı müzikal zevklere sahip dört kişiydik ve “Illegimitation” demosunu kaydettikten hemen sonra, sanırım birkaç hafta sonrasında bu grubu daha teknik ve icrası daha zor sularda yüzdürmeye karar verdiğimizi hatırlıyorum. Ertesi yıl da ilk albümümüz “Retribution”ı kaydettik ve demodan çok farklı bir sound’da olduğunu zaten biliyorsun. THULCANDRA ilk demosunu 2005’te kaydetti ve yola iki grupla devam etmemizin sebebi de hem teknik tarafı hem de THULCANDRA tarzını bir arada sunmamızın kaosa neden olacağını düşünmemizdi. İki grubun da kendi karakterine ve vizyonuna odaklanmasını tercih ettik. OBSCURA işin progresif tarafından ilerlerken THULCANDRA ise doksanların ikinci yarısında çok popüler olan underground black/death metal sahnesine yakın duracaktı. Sonuç olarak “Illetimation” demosu bizim aynı elemanlardan oluşan ancak farklı türde müzik yapan iki ayrı grup olarak yola devam etmemizi sağlamış oldu.

THULCANDRA’nın yeni albümü “A Dying Wish” yakında çıkıyor (röportaj yayına hazırlandığı sırada piyasaya çıktı). Albümü önceki çalışmalarınızla, özellikle de bir önceki albüm “Ascension Lost”la nasıl karşılaştırırsın?

En belirgin farklılık yapımcı olarak Dan Swanö’yle çalışmış olmamız. Onu tarzı ve karakteri önceki albümlerden farklı olarak kendini gösteriyor. Müzik anlamda da büyük farklar var. “Ascension Lost”taki müzikler tamamen bana aitti, şarkı sözlerinin tamamını ise diğer gitarist yazmıştı. “A Dying Wish”te farklı grup üyeleri var ve müzik üzerinde grup olarak, birlikte çalıştık. Bu albümde beste yapan 3 kişi var ve davulcumuz da öncekilere kıyasla farklı karakterde bir stili olan bir davulcu ve bence bu durum albümün sound’una belirgin şekilde yansıyor. Tüm bu detaylar, farklı ilhamlar eklenince ortaya farklı, daha değişken, daha çeşitli bir albüm çıkıyor. Albümde heavy metale yakın duran, armonik gitarların öne çıktığı anlar da var. Diğer gitaristimizin geçmişi black metale dayandığı için ondan gelen farklı bir black metal etkisi, hatta doom metal etkisi bile var. Doğal olarak kendi grubumun albümü konusunda tam olarak objektif yorum yapamam ama ben albümün öncekilere göre daha varyasyonlu ve çok yönlü olduğunu düşünüyorum ve bunun esas sebebi de bir grup çalışması sonucunda ortaya çıkmış olması.

Yeni albümdeki şarkılardan “The Slivering Silver”ın sonundaki bölüm bana nedense “Akróasis”in bazı anlarını hatırlattı. Senin vokallerin, dominant davul kullanımı, ziller, gitar arpeji bir araya gelince o albümdeki bazı şarkıların bazı şarkılarını anımsadım. Senin beste yaparken ortaya bir rif yazıp hangi gruba uygunsa ona ayırmadığını ve gitarını alıp oturduğunda kafanda ya OBSCURA’ya ya da THULCANDRA’ya beste yapma fikri olduğunu biliyorum.

Evet, kesinlikle öyle. Ben bir albümü baştan sona tamamlayıp bitirmeyi tercih ediyorum, o yüzden eğer OBSCURA albümünün yazımı için oturduysam THULCANDRA bir an olsun aklımdan geçmiyor ve yazılan her şey OBSCURA için oluyor. Aynı durum THULCANDRA için de geçerli. Bunun faydasını görüyorum çünkü iki grubun besteleme aşamasında farklı kafa yapılarına girmem gerekiyor. “The Slivering Silver”dan bahsetmen enteresan, çünkü o şarkının büyük kısmı geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz basçımız tarafından yazılmıştı. Albüm yazımını topladığımız dönemde kendisi birkaç şarkının iskeletini yazmış ve benimle paylaşmıştı. Ben de eldekileri bir araya getirip düzenlemesini yapıyordum. Belki bahsettiğin kısmı o tarz bir etkilenmeyle yazmış olabilir. Belki de o bölüm yazılırken gerçekten “Akróasis” aklına gelmiş olabilir, hahaha daha önce bunu hiç bu şekilde düşünmemiştim.

“Nocturnal Heresy” ve “Funeral Pyre” kliplerinde ve son dönem konserlerinde beyaz bir Flying V kullanıyorsun. Bu Jon Nödtveidt’in beyaz Flying V’sine bir gönderme mi yoksa tesadüf mü?

Haha, bu bir tesadüf. Neden bilmiyorum ama THULCANDRA konserlerinde beyaz gitar kullanmak gibi bir geleneğimiz var. ESP Eclipse’i uzun süre kullandım ama sonradan yedek gitar olarak kullanılmaya başlandı. ESP son ABD turnesinde bu Flying V’yi hediye etti. Sahnede çok rahat ettiğim bir enstrüman ve OBSCURA’dan da bilindiği üzere ben sivri uçlu gitarları, büyük enstrümanları seven ve tercih eden bir insanım. Bana farklı bir his veriyorlar. Kısacası bu tamamen tesadüfi bir durum ve tüm albümü de kliplerde gördüğünüz o gitarla kaydettim.

“Funeral Pyre” demişken, o şarkının klibinde taktığın gitar askısındaki OBSCURA logosu gibi, OBSCURA’nın “When Stars Collide” klibindeki gitar askısında da THULCANDRA logosunu aramadım ama bulamadım haha.

Haha evet.

Bu arada gerçekten müthiş bir şarkı. Bir OBSCURA klibinde spor arabalar göreceğim 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

Açıkçası benim de gelmezdi hahahaha.

Yakın zamanda THULCANDRA’yla Party.San’da ve Fimbul Festival’da çaldınız ve yakın zamanda da 10-11 konserlik bir Avrupa turneniz olacak. 1,5-2 yıl ara verdikten sonra sahneye çıkıp çalmak nasıl bir histi?

Muhteşemdi. Bu kadar ara verdikten sonra sahneye çıkıp çalmak, diğer gruplarla muhabbet etmek, hayranlarla sosyalleşmek, bunların hepsi çok güzeldi. Her açıdan çok tatmin ediciydi. THULCANDRA için çok prova yaptık, yeni bir sahne tasarımımız var, yeni grup elemanları var ve tüm bunlar için çok çalışmanız gerekiyor. Ama sonunda hepsine değiyor. Sahnedeyken seyircilere baktığınızda, insanların mutluluğunu gördüğünüzde hepsinin anlam kazandığını hissediyorsunuz. İyi müzik, müzikseverler, güzel ortam… Her şey bunun tadını çıkarabilmek için. Uzun süre yurt dışında yaşadıktan sonra eve dönüp sahip olduklarının kıymetini anlamak gibi. Mesela 2 aylığına ABD turnesine çıkıyoruz ve eve döndüğümüzde bakıyoruz ki özleyeceğimizi hiç tahmin etmediğimiz bazı şeyleri özlemişiz hahaha. Bu genelde yemekle ilgili oluyor. Yine de özellikle de bu dönemde hiçbir şeyden şikâyet etmemeliyiz diye düşünüyorum. Sonuçta sahneye çıkamasak da biz bir şekilde yolumuzu buluyoruz; beste yapıyoruz, klip çekiyoruz vesaire. Konser organize eden insanlar, mekân işletenler, müzik basınındaki kişiler için durum çok daha zor. Kendi adıma konuşursam hâlâ maddi açıdan pek çok organizatörden ve mekân sahibinden daha rahat bir konumda olduğumu söyleyebilirim.

DARK TRANQUILLITY vokalisti Mikael Stanne’le yaptığım röportajda, bu aranın ardından konserler başladığında hangi grupların fit kalabildiğini, hangilerininse paslandığını görmenin ilginç olacağını söylemişti.

Mikael’in neden bahsettiğini anlıyorum. Kendi adıma konuşursam, karantina döneminde Almanya’da prova yapmamız bile mümkün olmamıştı. İnsanların bir araya gelip müzik yapmaları bile yasaktı. Misal OBSCURA’nın müziğine baktığımızda müzisyeni fiziksel açıdan çok ama çok zorlayan bir müzikal anlayış görüyoruz. Bunu profesyonel sporcular üzerinden düşünürsek, 1 yıl ara verdikten ve düzgün antrenman yapmadıktan sonra kimse çıkıp Şampiyonlar Ligi’nde oynayamaz değil mi haha.

Eminim böyle bir durumda Bayern Münich yine de önüne geleni çatır çatır yenecektir haha. 3 yıl ara verseler dahi dönüp önlerine geleni ezeceklerdir.

Olabilir haha.

Öyleyse biraz geçmişe gidip Kuzey taraflarından konuşalım. İnsanlar genelde THULCANDRA’yı DISSECTION’ın yıllar önce yaptıklarını devam ettiren bir “DISSECTION tribute” veya “DISSECTION worship” grubu olarak görüyorlar. Oysaki siz bundan çok daha fazlasısınız. O dönemde müzik yapan ve sayısız grubu etkileyen bir sürü grup var. Biliyorsun, No Fashion Records’dan çıkan o efsane gruplar; MÖRK GRYNING, ABLAZE MY SORROW, EUCHARIST, UNANIMATED, SACRAMENTUM, DAWN, VINTERLAND. Bence sizin üzerinizdeki DISSECTION etiketi, bu sahnenin en meşhur isminin DISSECTION olmasından ve sizin kapaklarınızın da DISSECTION kapaklarını yapan efsane çizer Kristian Wahlin tarafından yapılmış olmasından kaynaklanıyor. Pek çok insandaki THULCANDRA/DISSECTION bağlantısının temelinde bu yatıyor diye düşünüyorum.

Katılıyorum. Ben de tam olarak bu şekilde düşünüyorum. Sonuçta ilk intiba çok önemlidir. İnsanlar Kristian Wahlin imzalı mavi/beyaz bir kapak görüyor; melodik ve kötücül gitarlar duyuyor, neredeyse tüm enstrümanlarda gereğinden fazla reverb ve delay duyuyorlar ve…

Hahahaha.

Altolar da diğer her şeyden daha yüksek duyuluyor…

Haha aynen.

Dolayısıyla da ilk saniyeden “DISSECTION!” diyorlar. Ama dediğin gibi o dönemde müzik yapan çok sayıda önemli grup var. Aslında aynı şey diğer türler için de geçerli. Bir death metal grubu kurduğunda birilerinin seni CANNIBAL CORPSE’a, MORBID ANGEL’a, OBITUARY’ye benzetmesi gayet doğal ve kolay. Thrash metal yaparsan aynı şey METALLICA veya SLAYER için geçerli olabilir. Sonuçta bunlar belli bir türün en büyükleri. Bu yüzden grubumun DISSECTION’la alınmasından şikâyet etmiyorum. Sonuçta günümüze bu tarz müzik yapan grupların sayısı fazla değil ve bu durum bizi öne çıkarıyorsa, bedava reklam için teşekkürler.

Ben de sana şöyle söyleyeyim, sitemiz Pasifagresif’te THULCANDRA’yı DISSECTION’dan daha çok seven insanlar var.

HAHAHAHA!

Sanırım bunun sebebi THULCANDRA’nın ilham alma noktasında DISSECTION’la sınırlı kalmaması ve bir müzikal anlayıştan, belirli bir coğrafyanın belirli bir dönemindeki belirli bir müzikal karakterden ilham alması.

Elbette ki zevkler farklıdır. Ben eski albümleri dinleyip yeni bir şeyler yaratmaktan hoşlanıyorum ve böylesi güzel bir iltifattan dolayı da çok teşekkür ederim.

DISSECTION demişken oradan devam edelim. Albüme adını veren kapanış şarkısının girişindeki akustik intro, “Where Dead Angels Lie”daki akustik gitarlı kısımların bir araya getirilip biraz değiştirilmiş hâli gibi. O kısmı yazarken bu tarz bir düşünceniz, saygı duruşu ya da gönderme amacınız var mıydı?

Akustik gitar kullanarak o gamlar üzerinden bir şeyler yazdığında benzer karakterler yaratmak çok kolay oluyor. Şarkıyı bestelerken “Where Dead Angels Lie”ı düşünmemiştim. O intro şarkı bittikten sonra yazılıp başa eklendi ve şarkının verse rifiyle de ortak dokunuşları var. Şarkıyı tamamladıktan sonra şöyle bir baktım ve “DISSECTION’a benziyor… Doğru yoldayız” diye düşündüm hahahaha.

Hahaha. Albüm kapağı da yine her zamanki gibi DISSECTION karakterinde, ancak bu kez kapaktan Wahlin değil, bir başkası sorumlu. Kapak konusundaki yönlendirmelerin nasıl oluyor? Nasıl bir şey istediğini tam olarak söylüyor musun yoksa “buzlu bir şeyler yap işte” mi diyorsun?

Wahlin çok yoğun olduğundan ne yazık ki “A Dying Wish” kapağını albümü teslim edeceğimiz tarihe kadar yetiştiremedi, bu yüzden biz de Herbert Lochner adlı Alman bir ressamla çalıştık. Yaşı 70’e yakın ve ona nasıl bir şey istediğimizi anlattık, Wahlin ayarında bir şeyler istediğimizi söyledik. Sanırım Wahlin hâlâ bizim yetişmeyen kapak üzerinde çalışıyor. O her şeyin kesinlikle kusursuz olmasını isteyen son derece özel bir sanatçı. Gerçek bir mükemmeliyetçi. Buna saygı duyuyorum ve görseli tamamladıktan sonra onu bir sonraki albümün kapağı olarak kullanacağız. Fikirler noktasında, onunla OBSCURA’nın yeni albümünü tamamladığımızın ertesi günü İsveç’te yaşadığı yer olan Hägernäs’ta bir araya geldik. Kayıt için Göteborg’a gidip geliyordum ve bir araç kiralayıp atölyesine gittim. Bir şeyler içip sohbet ettik, albüm kapaklarından bahsettik. Şu ana kadar bizim için yaptığı her şey harika ve sanırım bu yüzden yayınlanan tüm THULCANDRA plakları tükenmiş durumda.

İlk albümünüzde DISSECTION’dan “The Somberlain”i, “Under a Frozen Sun”da ise UNANIMATED’dan “Life Demise”ı cover’lamıştınız. Yeni albümde ise “Night’s Blood”ın canlı performansı var. İlerideki albümlerde cover’lamak isteyeceğiniz üçüncü isim kim olurdu?

Cover’lanabilecek bir sürü muhteşem şarkı var tabii. Aslında “Ascension Lost” sonrasında artık cover yapmamaya karar vermiştik. “Night’s Blood” cover’ının yeni albümde olması esasında tesadüfen oldu. Yeni albümde çalan basçı Christian Kratzer ne yazık ki geçtiğimiz yıl aramızdan ayrıldı.

Başınız sağ olsun.

Teşekkürler. Birkaç yıl önceki 15. yıl konserimizi baştan sona kaydetmiştik ve Kratzer’i anmak ve albümde daha fazla yer almasını sağlamak adına onun da çaldığı “Night’s Blood” cover’ı ile “The Spirit of the Night” performansını da albüme eklemeye karar verdik. İlginç olansa, DISSECTION’ın “Storm of the Light’s Bane” albümünü miksleyen kişi de Dan Swanö’ydü, dolayısıyla bu sayede “Night’s Blood”ı ikinci kez mikslemiş oldu.

İlginçmiş. Peki Dan Swanö’yle çalışmak nasıldı? Yıllar önce onunla da röportaj yapmıştım ve konuşması, söyleşmesi çok eğlenceli biri olduğunu söyleyebilirim.

Onunla çalışmak çok rahattı. THULCANDRA’yı ve ne istediğimizi anladı, bu yüzden tüm süreç rahat ilerledi. Onunla telefonda konuşmadık, yüz yüze de karşılaşmadık çünkü artık bir kayıt stüdyosu yok. Albümü Münih’te kaydettik ve ona dosyaları gönderdik, o da miks ve mastering’i yaptı. Tam olarak istediğimiz sound’u yaratmayı başardı. Aradığımız atmosfer, his tam olarak buydu. Bir grup sound’u istiyorduk. Cilalı olmaktan uzak, sağı solu kesip biçilmemiş bir şey istiyorduk ve çıkan sonuçtan çok memnunum. Çok hızlı ilerleyen bir süreçti ve ileride de onunla çalışmayı çok isterim.

Yukarıda adını andığımız eski İsveçli death/black metal gruplarının neredeyse tamamı tekrardan ortamlara döndü ve çoğu yeni albüm kaydında. Hatta EUCHARIST ve UNANIMATED gibi bazıları yeni şarkılarını yayınladılar bile. Dinledin mi bilmiyorum ama yeni EUCHARIST doksanların başındaki hâlinden epey farklı, bildiğin black metal olmuşlar. Bu geri dönüşler hakkında ne düşünüyorsun?

EUCHARIST’in geri döndüğünü bilmiyordum, hemen bakmam lazım. UNANIMATED’ın şarkısını dinledim, son çıkardıkları EP’yi de satın almıştım. MÖRK GRYNING’in son albümünü dinledim ve genel olarak bu grupların olabildiğince fazlasının tekrardan turlamasını sağlamaya çalışıyorum. THULCANDRA ve UNANIMATED’ın ortak turnesi üzerinde çalışıyoruz.

Süpermiş.

MÖRK GRYNING bazı konserlerde bize katılacak. Anlayacağın üzere benzer müzik yapan grupları bir araya getirmeye çalışıyorum. SACRAMENTUM’la bir şeyler yapabiliriz. Mesela yaklaşan turnemizde bize Almanya’dan THE SPIRIT eşlik edecek, ki onlar da benzer karakterde müzik yapıyorlar. Kısacası ben bu tür müziğin her şeyini çok seviyorum. Yakın zamanda DAWN’un tüm diskografisi yeniden yayınlandı; UNANIMATED’ın, SACRAMENTUM’un albümleri yeniden yayınlandı ve hemen hepsini satın aldım. Bu tür müziğe ilişkin çıkan ne varsa hepsi beni çok mutlu ediyor. Yeni bir grup keşfedince, bu tarz müzik yapan yeni bir grup kurulduğunu görünce bile mutlu oluyorum. Ben hâlâ bu tür müziğin büyük bir hayranıyım ve bu durumun hiçbir zaman değişmemesini umuyorum.

Söylediğin her şeye katılıyorum ve aynı duyguları ben de yaşıyorum. Adını andığın gruplardan THE SPIRIT’in son albümü “Cosmic Terror” 2020’nin en iyi albümlerinden biriydi.

Aynen. Üstelik de çok iyi insanlar, haftaya onlarla bir araya geleceğiz.

Madem adını bu kadar andık, kapanışı da DISSECTION’la yapalım. 2006 yılında Vancouver’da okurken ders sırasında internette takılırken Jon’un intihar haberine denk geldim. Sonuçta nasıl bir insan olduğunu bildiğimden, inandığı birtakım şeylere karşı ne kadar güçlü bir bağlılığı olduğunu bildiğimden bu haber benim için dünyanın en şaşırtıcı, en beklenmedik haberi değildi. Ama artık asla yeni bir DISSECTION şarkısı dinleyemeyecek olma düşüncesi beni çok üzmüştü ve dersin geri kalanını da neredeyse hiç dinlememiştim. Jon Nödtveidt’in ölüm haberini sen nasıl almıştın ve neler hissetmiştin?

O günü çok net hatırlıyorum. OBSCURA’yla turnedeydik ve SUFFOCATION’la birlikte Münih’te bir konser vermiştik. Jon’la yakın zamanda birkaç kez karşılaşıp muhabbet etmişliğimiz vardı; Münih’te, Çek Cumhuriyeti’nde falan. Bu yüzden hepimiz bu habere çok şaşırmıştık. Arkadaşlarım DISSECTION’ın Stockholm’deki reunion konserine de gitmişti. Açıkçası Jon son derece dost canlısı, samimi, alçakgönüllü bir insandı, ancak inançları… Hmm… Farklıydı hahaha

Hahaha, öyle gözüküyor.

Bunun neden ve nasıl olduğuna dair pek çok şey konuşuldu, detayları araştırıldı… Tek diyebileceğim garip. Çok, çok, çok garip…

Peki “Reinkaos”u ilk dinlediğinde neler düşünmüştün?

Çok iyi bir soru. Başta çok da kötü olmadığını düşündüm. Albüm öncesinde EP gibi bir şey yayınlamışlardı, sanırım “Maha Kali”ydi.

Evet, “Maha Kali”.

O pek benlik bir şey değildi. Aslında o dönemde “Where Dead Angels Lie” şarkısını da çok sevmiyordum. Albümü duyduğumda da “fena değil” diye düşünmüştüm. Güzel anları var, ancak sound fazlasıyla soğuk ve davulcu da çok motomot çalıyor. Orijinal davulcuları Ole Öhman metronomla çalmamasına rağmen ilk iki albüme çok dinamik bir hava katmıştı. O albümler her şeyiyle kızgınlık, güç ve enerjiyle dolu, ancak “Reinkaos”ta bunu tam olarak göremiyorum.

Benim “Reinkaos”la ilgili en büyük sorunlarımdan biri de yine davullar. Tomas Asklund DARK FUNERAL’da çalmıştı ve şu anda da DAWN ve GORGOROTH’ta çalıyor. “Reinkaos”taki performansını fazlasıyla mekanik buluyorum ve herhangi bir ruh alamıyorum.

Tam olarak bundan bahsediyorum. Genelde sadece müziğe eşlik ediyor ve pek bir şey katmıyor.

Aynen. Bu tür müziğe eşlik edecek varsayılan davulculuktan daha fazlası değil.

Yine de sonuçta albüme sahibiz ve bu da bir şey.

Tabii ki.

Yine de en sevdiğim albümleri olmadığı kesin.

Zaman ayırdığın için teşekkürler Steffen, umarız seni gerek THULCANDRA’yla gerek OBSCURA’yla Türkiye’de de izleme şansını yakalarız.

Şu ana dek iki grubum için de Türkiye’den bir teklif almadık ama orada çalmayı çok isteriz. Teklif gelirse tabii ki biz de gelmek isteriz. Röportaj için teşekkürler, görüşmek üzere.

etiketler:
  Yorum alanı

“THULCANDRA” yazısına 5 yorum var

  1. Biz yaptık diye demiyorum ama cidden güzel röportaj oldu. Steffen gayet hoşsohbet bir insan. 50 dk nasıl geçti anlamadım.

    Dissection ve türevlerini seviyorsanız ve Thulcandra’dan henüz haberdar değilseniz hem yeni albümü mutlaka dinleyin hem de röportajı es geçmeyin derim.

  2. Fogs Kiss says:

    Çok güzel bi röportaj olmuş teşekkürler. Steffen in Dissection tarzındaki gruplarla bir arada konser fikirleri falan gerçekten çok hoş böyle bi konsere katılmak harika olurdu

  3. Boba Fett says:

    Sikko Finli -Power – Folk Metal grubu röportajı sanıp burun kıvırmıştım…

  4. mert says:

    Bu kadar zaman sonra hala bu yorumlar okunuyor mudur bilmiyorum ama thulcandra’yi dun kesfedip bugun ‘aa bu adam obscuradaki adam degil mi’ derken kendimi burada buldum. Cok keyifli bir roportaj olmus, gercekten elinize saglik.

    Ahmet Saraçoğlu

    @mert, çok teşekkürler.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.