# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
INTERVALS – Circadian
| 16.11.2020

Modern progresif gitar müziğinin yüz aklarından biri.

INTERVALS’ın ilk albümü “A Voice Within”, modern progresif metal adına son 10 yılda yapılmış en iyi albümlerden biri diye düşünüyorum. Gitar işçiliğinden sound’una, vokal yazımından her bir detayına kadar mükemmele yakın bir iş sunmuştu INTERVALS o albümde. Sonrasında grubun tek kişilik projeye dönüşmesi ve Aaron Marshall’ın INTERVALS adı altında müzik yapmaya başlamasıyla olay tamamen kişisel, tek elden çıkma bir şey hâline gelmişti.

Marshall elinden çıkan ikinci albüm “The Shape of Colour”, barındırdığı pek çok sıra dışı fikirle INTERVALS adına gayet iyi bir diğer adımdı. İlk albümün coşkusu, rengi yoktu belki ama yine kendi türünde başarılı bir işti ve pek çok ilham verici tat barındırıyordu. Bu albümle birlikte INTERVALS’ın kitlesi bir miktar netleşmeye başladı, çünkü artık ortada eşlik edilebilecek nakaratlar yoktu. İlk albümde bu nakarat olayı o kadar başarılıydı ki, bu silahın tümden ortadan kalkması belli ki INTERVALS’ın sonrası için çok kilit bir rol oynayacaktı.

Üçüncü albüm “The Way Forward”ın “The Shape of Colour”dan farkı, daha az heyecanlı ve biraz daha statik oluşuydu. Bu noktada kendi adıma bazı minik “eyvah”lar demeye başlamıştım. Bunun başlıca sebebi INTERVALS’ın enstrümantal müzik yapıyor oluşuydu. Enstrümantal müziği sürükleyici ve sürdürülebilir kılmak kolay iş değil; insanlara deja vu yaşatmamak adına fikirlerinizi çeşitlendirmeli ve bir gelişim sunmalısınız. Bu tür müzik yapan pek çok müzisyenin bir yerden sonra içine düşmekten kurtulamadığı girdap genelde bu oluyor. İsterseniz saniyede 239842 nota basın, isterseniz müziğinize bambaşka şeyler sokuşturmaya çalışın, besteleriniz aynı tornadan çıkmış gibi görünüyorsa bir yere kadar devam edebiliyorsunuz.

Bu noktada, en azından kendi adıma, “Circadian”ın INTERVALS adına çok önemli bir noktada durduğunu düşünüyordum. INTERVALS ya gelişime açık olduğunu gösterecek ya da progresif adı altında durağan bir şeye doğru gidecekti. Albümü çok kez dinledim ve nihayetinde INTERVALS’ın bir önceki albümün üzerine çıkan bir iş yaptığını rahatlıkla söyleyebilirim. “Circadian”da daha önce gruptan duymadığım herhangi bir fikir bulamasam da gayet yaratıcı bir gitaristlik, enteresan fikirler, yerinde bir davul kullanımı ve en azından ferah olmayı başaran besteler…

INTERVALS yine tamamı enstrümantal olan ikinci albümünde de “I’m Awake” gibi harika işler sunmuş ve bildiğin ilham veren bir yapıya bürünmüştü. Üçüncü albümde biraz duraklama devrine girdiğini düşündüğüm bu heyecan ve coşku “Circadian”da tekrar karşımızda. Albüm gerçekten de sürükleyici ve shred’den ziyade gitar icrası, gitar bestesi dinlemek isteyen birini memnun edecek yapıda. Bu açıdan bakınca “Circadian”ın son dönemdeki en yakın komşusu Kiko’nun yeni solo albümü “Open Source” diyebiliriz. İki albümde de şarkıya, bestenin kendisine hizmet eden bir anlayış ve şovdan nümayişten büyük oranda kaçan bir kimlik var.

Lakin, ki bu büyükçe bir lakin, ben bu müziğin eninde sonunda vokale ihtiyacı olacağını düşünüyorum. Bunun sebebi Marshall’ın tarzını gördüğümüz vokalli ilk albümün bence çok çok başarılı olması ve bu yüzden de enstrümantal albümleri dinlerken arada kapalı kalmış bir vokal kanalı olduğunu düşündürten beste yapıları. Oturup kafanıza göre vokal yazsanız, üstüne kaydetseniz cidden gayet de olur. Aynı şey ilk albümüyle olay yaratan ve sonraki albümlerinde bence albenisini biraz biraz yitiren CHON için de geçerli sayılabilir.

Diyeceksiniz ki ANIMALS AS LEADERS, POLYPHIA, KEITH MERROW, SCALE THE SUMMIT, CLOUDKICKER, BEHOLD… THE ARCTOPUS, PLINI hepsinde mi sıkıntı var? Hepsi mi günün birinde vokale ihtiyaç duyacak? Hayır elbet. Yapan yapıyor. Misal ANIMALS AS LEADERS yapıyor ve belli ki yapmaya da devam edecek. Bu gruplar arasından albümden albüme bu akıcılığı, sadece enstrümanla destan yazmayı başaranlar var. Ama zamanında LIQUID TENSION EXPERIMENT’ından SPASTIC INK’ine, BLOTTED SCIENCE’ından GORDIAN KNOT’ına kadar neler neler duyunca, insan enstrümantal müziğe boyut katma noktasında bir yerden sonra başka şeyler bekliyor. Ben bekliyorum.

Nihayetinde INTERVALS enstrümantal modern progresif gitar müziğini layıkıyla, hakkını vererek yapan oluşumlardan biri. Aaron Marshall’ın ilhamının henüz tükenmemiş oluşu, yaratıcılığı ve fikirlerinin canlılığı onu daha bir süre devam ettirecektir. Günün birinde aynı albümü yaptığını hissettiği bir noktaya gelirse, umarım bu sinyali doğru değerlendirir ve bu kadar akılda kalıcı gitar yazabiliyor olmasını daha da büyük kontekstte bir şeye dönüştürür, istiyorsa vokal ekler ve daha uzun yıllar müzik piyasasında yer alır.

7,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.44/10, Toplam oy: 16)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2020
Şirket
El Emeği Göz Nûru
Kadro
Aaron Marshall: Gitar, besteler

Konuk:
Nathan Bulla: Davul
Jacob Umansky: Bas
Şarkılar
1. 5-HTP
2. Vantablack
3. Luna[r]tic
4. Lock & Key
5. Signal Hill
6. String Theory
7. D.O.S.E.
8. Earthing
  Yorum alanı

“INTERVALS – Circadian” yazısına 3 yorum var

  1. Marvin Yanbasanyan says:

    Felaket düzeyde sıkıcı ve en kötü intervals albümü olduğu kanaatindeyim. The shape of colour ve avw baya’ keyifli albümlerdi, the way forward’ı bütün olarak pek sevemesem de keyifli anlara sahip bi albümdü benim için. Ama bu albüm ne bütün olarak ne de bi an/parça olarak hiç yakalayamadı beni. Ne düzenlemelerini ne bi’ riffini ne sound’unu ne bi’ solosunu… İstesem de beğenebilecek bir şey bulamadım albümde. Yaklaşık 15-20 kere albümü dinleme girişiminde bulunmuşumdur ancak bu denemelerin sadece 2′sinde sonunu getirebildim. Kritiği görünce bu kez bir de shuffle’da çeviriyim albümü dedim yine sonunu getiremedim.

    Kritikte adı geçen kiko’nun albümündeki edm’in ortasındaki veya liquid times’ın sonlarına doğru çalan gibi 8. telin ilk birkaç perdesinden ibaret, düz, basit, kısa ama hayvan gibi groove djent rifflerini dinlerken bile şu albümün tamamından daha çok keyif aldım. Beste kalitesinden bahsetmiyorum bile. Bu bağlamda sadece benzer iki işin iyi ve kötü olarak nasıl ayrışabileceği hususunda yanyana getirebiliyorum bu iki albümü.

    Yabancı sitelerde 8′ler 9′lar havada uçuşmuş. Aradan iki ay geçince 9 verdikleri bu albümü dönüp dinleyecekler mi gerçekten merak ediyorum.

  2. Rust in Peace. says:

    Son zamanlarda beni bu kadar rahatsız eden bir şeye rastlamamıştım. Hiçbir parçalarına 5 saniyeden fazla dayanamadım, muhtemelen açıp birini bitirmeye çalışsam bitiremem. İyidir, kötüdür bilemem ama dinlemeye çalışırken fenalık geçirecektim

  3. Rashid says:

    Bir albüm olarak beğendiğimi söyleyebilirim ama youtube’da haftalık random riffler falan yazan progresif gitaristlerden pek farkı yok albümün. Evet, içinde gerçekten de güzel melodiler var ama bu albüm adeta “benim vokale ihtiyacım var” diye bağırıyor. Her şarkıda kafamda Mike Semesky’nin sesi yankılanıyordu.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.