# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
THE HALO EFFECT – Days of the Lost
| 17.08.2022

Towards the dead archaic heavens: Zamanın ruhu ve bir daha tekrarlanamayacak değerler üzerine.

Bugün bana “Ölene kadar tek bir grubu dinleyeceksin, yoksa artık Kendrick Lamar, OTYKEN ve THE HU’dan başka bir şey dinlemene izin vermeyeceğiz” deseler, “Sikerler yalnız. Tamam o zaman bi saniye… Doksanlardaki IN FLAMES ulan!” der kaçarım. IN FLAMES’i içinde böylesi bir yere konumlandırmış, kalbimde tahta oturtmuş bir insanım. Yaşı grubun 2000 sonrasına yeten ve öncesindeki albümlerini sonradan dinleyen, IN FLAMES’i 2000’lerdeki o grup olarak bilen kitle için bu belki tuhaf kaçabilir, ancak “Colony”leri, “Clayman”leri çıktıkları dönemde dinlemiş, grubu sahnede “Artifacts of the Black Rain”, “Moonshield”, “Jotun” falan çalarken izleyebilmiş benim gibiler için doksanlardaki IN FLAMES çok büyüktür. ÇOK büyüktür. Yaşattıklarının eşi benzeri yoktur.

THE HALO EFFECT diye bir grup kurulduğunu gördüğümde ilk düşündüğüm şey “Hmm, neden acaba?” oldu. DARK TRANQUILLITY dolu dizgin giderken, IN FLAMES başka kafalarda da olsa yolunu bulmuşken Mikael Stanne’nin böylesi bir projede yer almasının nasıl bir gerekçesi olabilirdi ki? Eski IN FLAMES’e en çok benzeyen şey olan DIMENSION ZERO bile yıllara önce rafa kaldırılmışken “Ekibi yeniden topluyoruz” kıvamındaki bir girişimin sebebi ne olabilirdi, gerçekten merak konusuydu. Yayınlanan ilk single Mikael’in vokalleri nedeniyle doksanlardaki IN FLAMES’den ziyade modern bir DARK TRANQUILLITY ayarındaydı. Sonraki şarkılarda doksanlar IN FLAMES’inden tatlar bulsak da “Oha be işte 29384 yıldır beklediğim, özlediğim şey” gibisinden bir düşüncem, hissim olmadı.

THE HALO EFFECT’le ilgili olarak gerçekleşebilecek en sıkıntılı şey, grubun yapmacık bir IN FLAMES nostaljisi yapması olurdu. Sonuçta grupta Strömblad gibi melodik death metal tarihinin en unutulmaz melodilerini yazan adam var. IN FLAMES’in efsane kadrosundan insanların yanı sıra, doksanların başlarından itibaren İsveç sahnesinin içinde yer almasına rağmen IN FLAMES’in modern yüzünü temsil eden Niclas Engelin gibi biri de var. Dolayısıyla ortaya çıkacak şeyin sanki 2000 sonrası IN FLAMES’e tepki niteliğinde bir şey olmayacağı, “Food for the Gods”lar, “December Flower”lar, “Embody the Invisible”lar duymayacağımız da ortadaydı. Gerçi bana “Pinball Map”ler, “Bullet Ride”lar bile yeterdi ama işin içinde Stanne de olunca ve takvimler 2022’yi gösterince onları bile bulamayacağımı tahmin ediyordum.

“Days of the Lost” ile ilgili esas konu, bence grubun IN FLAMES’ten ziyade DARK TRANQUILLITY’ye benzemesi. Misal “The Most Alone”u, “Shadowminds”ı, “Gateways”i alıp “Moment”a koysanız zerre sırıtmaz. Strömblad ve beste sürecinde yer alan diğer IN FLAMES elemanlarının böylesi beklenmedik şekilde bir araya gelip DARK TRANQUILLITY’nin mevcut hâline yakın şarkılar yazma sebebini cidden anlamış değilim. Şarkılar kötü değil elbet, sıkıcı da değiller ama “Neden?” sorusunu sormadan da edemiyorum. Bir DARK TRANQUILLITY şarkısı gibi başlayan, verse kısımlarını yine DT karakteriyle kuran, klavye destekli bir DT nakaratının ardından araya giren bir Strömblad solosuyla yapılmak istenen nedir, tam anlayabilmiş değilim.

“Days of the Lost”un sıkıntılı tarafı da tam olarak bu. Başka bir şeylerin gölgesinde vücut buluyor olması. Üstelik de bu başka bir şey grubun %’80’ini oluşturan IN FLAMES’e değil, %20’sini oluşturan DARK TRANQUILLITY’ye daha yakın.

İyi taraflara baktığımda THE HALO EFFECT’in bende yarattığı etki, ağzıma bir miktar eski IN FLAMES balı çalmasından mütevellit bana “Colony”, “Clayman” açtırması oluyor. IN FLAMES’in doksanlardaki albümlerini binlerce kez dinlemiş, hatmetmiş, tamamını gitarda çalan, kısacası adım gibi bilen bir dinleyici olarak 20 yıldan uzun süre sonra yapılan bu şarkılarla eski IN FLAMES açlığımı dindirecek değilim elbet. Her şeyin yeri, zamanı var ve o günler o zamanlarda yaşandı, birtakım hayatlar değişti, birtakım hayatlarda izler bırakıldı ve bitti.

YouTube’da gördüğüm “THE HALO EFFECT albümünü dinlediğimde ağladım, tüylerimin ürpermesine engel olamadım, eski IN FLAMES geri döndü” gibi yorumların IN FLAMES’le eski IN FLAMES ortadan kalktıktan sonra tanışan insanlar tarafından yapıldığını tahmin ediyor olmam da bu sebepten. Ben 2000 yılında Akmar’a uğrayıp “Whoracle” CD’sini almış, oradan ehliyet kursuna gitmiş, akşam evde albümü dinleyip aklımı kaçırmış ve ertesi gün Akmar’a koşup “Colony”, “Lunar Strain” ve “The Jester Race” CD’sini alıp gerçek bir IN FLAMES müridi olmuştum. Böyle bir ortamda THE HALO EFFECT’ten etkilenmek de çok kolay olamıyor elbet.

Tüm bunlar içerisinde daha da enteresanı, albümdeki “en doksanlar IN FLAMES şarkı” diyebileceğim “Days of the Lost”u veya “Feel What I Believe”i dinlediğimde aklıma öncelikle doksanlar IN FLAMES’i değil, doksanlar IN FLAMES’ini THE HALO EFFECT’ten 17 yıl önce gayet iyi yansıtan NIGHTRAGE geliyor olması. Gerçekten de “Days of the Lost” ve benzeri şarkıları NIGHTRAGE ikinci albümünden beri zaten yapıyor; tek fark bu kez “sahibinin” gelmiş olması ve bu şarkıları zamanında o unutulmaz melodileri çalan parmaklardan dinliyor olmamız.

Hazır konusu açılmışken, o parmakların sahibi olan Jesper Strömblad’ın yıllardır kurtulamadığı alkol sorunu yüzünden THE HALO EFFECT’in konserlerinde de yer almıyor oluşu gerçekten can sıkıcı bir durum. Adam büyük oranda bu sebepten IN FLAMES’ten ayrıldı, DIMENSION ZERO’yla zaten bir şey yapmıyor, ardından THE RESISTANCE’la dönüp onu dağıttı, promo fotoğraflarında bile yer almadığı CYHRA diye bir grupla saçma sapan bir müzik yapıyor ve şimdi de bunca heyecanla ve böylesi bir kadroyla kurulan THE HALO EFFECT’in yeni albüm turnesinde bile yer alamıyor. Yıllar önce yazışmış, röportaj için anlaşmıştık. Günü, saati her şeyi belliydi ancak o saatte hazır olmama rağmen kendisi gelmedi. “Jesper selam, istersen başka bir tarihte yeniden ayarlayalım” mesajlarımı gördü, cevap bile vermedi. Röportaj falan tabii ki önemli değil, o iyi olsun yeter. Ama böylesi yetenekli, metal tarihinde bir şeyleri değiştirmiş bir adamın kendini göz göre göre harcıyor olması cidden üzücü. Dedim belki THE HALO EFFECT’le yeni bir sayfa açıyordur, ancak adam daha albümün ilk turnesinde bile yer almıyor. Yazık ediyorsun Jesper, harbiden yazık ediyorsun kendine. Daha kötü bir haber alacağız diye endişeleniyorum.

Yıllardır endişeleniyorum.

Hepsini ölçüp tarttığımda kafamda şu düşünce beliriyor: Biz bazen “Keşke şu grup eskiye dönse, onu o yapan şeyleri yapmaya tekrar başlasa” gibi şeyler söylüyor, bu tarz nostaljik kafalara giriyoruz. THE HALO EFFECT elbette ki doksanlardaki IN FLAMES ayağınıza geldi gibi takılmıyor ve günümüzün modern IN FLAMES’ine de nispet niteliği taşımıyor, ancak şu albümde bulunan ve IN FLAMES’in doksanlarda yaptığı şeylere en yakın duran şarkılara baktığımda bile IN FLAMES’in artık o dönemlerde yaptığı şeylere benzer şeyler yapmasının kolay olmadığını ve yanlış olacağını görüyorum. Gerçekten de her şeyin bir yeri, zamanı var ve zamanında yaratılan değerler, belki de artık yaratıl(a)madıkları, tekrarlan(a)madıkları için değerliler.

THE HALO EFFECT, bu tür besteleri gözü kapalı yazabilecek bir arkadaş grubunun hem biraz para kazanmak hem tekrar ortamlara dönmek için başlattığı hoş bir proje, ancak benim gibi kaşarlanmış melodeath dinleyicileri için sanırım bundan daha fazlası da değil. Düşünenlere, gerçekleştirenlere sonsuz saygım var -ki zaten albümde de gayet güzel şarkılar var- ama ben “Clad in Shadows”dan, “Dead God in Me”den, “Jester Script Transfigured”den, “Coerced Coexistence”tan, “Square Nothing”den devam.

7/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.48/10, Toplam oy: 60)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2022
Şirket
Nuclear Blast
Kadro
Mikael Stanne: Vokal
Jesper Strömblad: Gitar, klavye (1)
Niclas Engelin: Gitar
Peter Iwers: Bas
Daniel Svensson: Davul

Konuk:
Örjan Örnkloo: Klavye
Erika Risinger: Keman (9)
Johannes Bergion: Çello (9)
Matt Heafy: Geri vokal (9)
Jonas Slättung: Geri vokal (5)
Şarkılar
1. Shadowminds
2. Days of the Lost
3. The Needless End
4. Conditional
5. In Broken Trust
6. Gateways
7. A Truth Worth Lying For
8. Feel What I Believe
9. Last of Our Kind
10. The Most Alone
  Yorum alanı

“THE HALO EFFECT – Days of the Lost” yazısına 19 yorum var

  1. deadhouse says:

    Zamanının ruhunu yansıtmayan eserler bende karın ağrısı yapıyor. Olay basit. Ya zamanının ruhunu yansıtacaksın ya da zamanının ötesinde işler yapacaksın. Onu yapabilecek göt herkeste yok. Onu yapanlar dünyanın en büyük sanatçıları oluyor zaten. Bu iki seçeneğin dışında kalıp 20 30 yıl öncesinin işlerini çok matah bir şeymiş gibi yapanlar can sıkıcı oluyor.

    owlbos

    @deadhouse, Harika yorum, imza atıyorum. İstisna gruplar elbette ki var ama kaideyi bozmaz.

  2. Erutururu says:

    Bu albümü dinlerken aklımdan geçen şey tam olarak “In Flames sosuna bandırılmış Moment albümü” idi. Belli başlı şarkılarda özlediğimiz In Flames havası kendini yer yer gösteriyor (bkz. Shadowmind’ın solosu, Days of the Lost ve The Needless End’in intro’ları), onun dışında bildiğimiz DT bu. Ne yalan söyleyeyim, Moment albümünü buna tercih ederim. Yayınlanan single’lar ve Gateways çok iyi şarkılar, geri kalanlar ise çok iyi kısımları olan ortalama parçalar. 7,5/10

    Jesper konusuna fazla girmeyeceğim, sitede ne kadar çok seveni olduğunu bildiğimden durduk yere kavga çıkarmak istemiyorum. Tek diyeceğim Whoracle albümünden sonra giderek kendi kabuğuna çekilip harcadı bence yeteneğini. İnsanlar suçu tamamen Anders ve Björn’e atıyor ama kendi yarattığı gruba sahip çıkamadığı için Jesper’a da kızıyorum ben. (Jesper’ı herkes gibi ben de çok seviyorum bu arada, yanlış anlaşılmasın)

  3. Methicca says:

    Sırf Jester Script Transfigured’ın outro kısmı bu albümün tamamından güzel

    Methicca

    “Melodic death” olan herhangi bir şeyin içinde artık Mikael Stanne’nın sesini duymak istemiyorum. Stanne’ı o kadar çok dinledik o kadar çok dinledik ki artık melo-death olan herhangi bir şeyde Stanne duymak bayıyor. Muazzam bir müzisyen buna asla lafım yok ama keşke başka bir vokalist tercih etselerdi. Bunu dinleyeceğime gider DT dinlerim daha iyi…

    Dysplasia

    @Methicca, Melodic death olan neyin içinde Stanne sesi duyuyorsun ki? Adam ilk defa başka bir melodeath grubunda söyledi. Ha dersen ki DT’de çok dinledik ettik ayrı mesele.

    Opethsevenbiri

    @Methicca, O outro’dan daha iyi çok az şey var.

  4. Ugur says:

    Karşılaştırma yapıyoruz madem buyrun bu da benim değerlendirmem: Bu albüm Sounds Of A Playground Fading’in ve sonrasında çıkan tüm IF albümlerinin eline verir.

    Ben dinlediğim şeyden fazlasıyla memnunum ve çok iyi bir albüm yarattıklarını düşünüyorum.Iwers, Svensson ve Strömblad üçlüsünün böyle bir oluşum içerisinde olması da mutluluk verici.

    Methicca

    Bir zahmet Siren Charms’ın eline verebilsin. In Flames’in en dip noktaları zaten o dönem

  5. Dysplasia says:

    ‘Feel what I Believe’ bu sene en çok dinlediğim şarkılardan biri olmaya aday ama başka da bir şarkıya bağlanamadım. Albüm genel olarak hem ‘neden dt değil?’ hem de ‘patlayamama’ hissini yaşatıyor sürekli. Konser odaklı bir albüm olduğu kesin, parçalar hep coşkulu ve kısa. Ama bu ana riff ve verse coşkusu nakaratlarda kırılıyor. Hele bir de klasik dt havasında clean vokal girmesini talihsiz buluyorum.
    Yine de şarkılardaki gazötesi girişler, tatlı sololar, eski if soslu gaz riffler ileriki albümler için kendi adıma umut vaadediyor. İlk dinleyişte 6,5′tan 6 vermiştim, hadi 7 olsun diyebiliyorum.
    O değil de Feel what i Believe çok iyi şarkı lan.

  6. Opethsevenbiri says:

    Bence albümün bu kadar DT yapılı olması olumlu bir şey. Daha In Flames kafası olan şarkılar albümün zayıf olanları bana kalırsa, Jesper eskisi kadar iyi uzun uzun melodi yazamıyor gibi geldi. A truth worth lying for en dengeli şarkı galiba Dt ile If’in çocuğu gibi olmuş.

  7. ben says:

    Yabancıların comfort food dedikleri olayın müzik hali. Yersin, iyi hissedersin, hiç bıkmazsın, canın sıkıldığında gidip yine yersin. Tertemiz albüm. Uzun süre daha çeviririm.

  8. strabon says:

    Şey çok iyi değil mi ama, adamlar sanki biz eski In Flames’in devamıyız, 90′lar In Flames’ini devam ettireceğiz demişler gibi herkesin “ama bu şarkılar 90′lar In Flames’ine hiç benzemiyor” diye adamlara kızıp küsmesi.

    90′lar In Flames’deki şarkıları yazan ekipten sadece Jesper bu yeni gruba dahil. Adamın da akli ve fiziki durumu zaten ortada.

    Swedish melodeath türünün öncüsü olan 50 yaşına merdiven dayamış birkaç adam bir araya gelip yeni bir grup kurup albüm yayınlamışlar. Hem de artık bitmek üzere olan melodeath türünde. Bence albümün tadını çıkarın.

    Bana sorarsanız da yeni hiçbir şey vaadetmeyen ancak son birkaç DT albümünden daha iyi bir albüm. Dinlerken akıp gidiyor. Yeni, hem de güzel bir DT albümü çıkmış gibi 3 gündür döndürüp duruyorum.

    30 yıldır müzik yapan adamlardan 50 yaşında metal müziğe yepyeni bir soluk getirmesini beklememek gerek.

  9. OblomoV says:

    Tek tek yayınlanan şarkılarla birlikte zaman içinde beklentim epey yükselmişti. Hatta yılın albümü tartışmasına girebilecek bir işle mi karşılaşacağız diye düşündüğüm oldu. Ama diğer şarkılar vasat olmasa da beklediğim etkide çıkmadı. Şahsen daha gaz ve daha sert parçalar da duyarız belki düşüncesindeydim, öyle olmadı. Belphegor yazısında geçen orta tempoya yaslanma durumu bu albümde de var. Bir yerde normal, anlayabiliyorum ama can sıkıcı.

    Kritikte bahsedildiği gibi doğru beklentiyle yaklaşmakta yarar var. Ben biraz gaza getirmişim kendimi. Ancak beklentileri kenarı bırakalım ortadaki ürün kesinlikle kötü değil. Defalarca dinliyor sıkılmıyorum. Daha iyi olabilirdi düşüncesi de sürekli etrafta dolaşıyor tabi.

    Jesper reyizin durumundan ötürü tahmin yürütmek zor ama çıkarsa sonraki albüm hangi yönde ilerleyecek merak ediyorum.

  10. Boba Fett says:

    Dinle geç albümlerden.

  11. wirelesson says:

    Ahmet kadar müzisyen kimliğinde gruba hakim değilimdir ama hayatında In Flames’i baş köşeye koymuş birisiyim.

    Grubun kuruluş haberinde çok heyecanlandım ancak ilk single da ben de herkes gibi farklı bir Dark Tranquillity parçası dinliyor hissine kapıldım. Ama ne zamanki grup Istanbul’a gelip konser verdi,işte o zaman dizlerimin bağı çözüldü.Peter’ı, Niclas’i,Daniel’i yeniden yanyana sahnede görmek herseye bedeldi benim için. Jesper de olabilse herhalde artık huzur içinde ölebilirdim diyecektim.

    Konseri sürekli gözlerim dolarak izledim. In Flames i sevmek baya baya his meselesi çünkü….İlk klipte solo atılırken Peter’ın Jesper ve Niclas’a gülerek bakması bile kalpleri eriten cinsten

    Melodic death metal ileriki yıllarda o kadar geriye gidecek ki o zamanlar geldiğinde işte bu albüm bizim geçmişte colony ve clayman e burun kıvırdığımız günler gibi olacak.

    Bu arada grup için yazdığım bir yazıyı sizleri sıkmazsam buraya bırakmak istedim.His grubu derken neler hissettiğimi böyle daha iyi aktarabilirim diye düşünüyorum.

    the halo effect konserini ilk duyduğumda içimdeki tek istek grup elemanları ile tanışabilmekti.metal müzik dinlemeye the jester race albümü ile başlamış,ın flames’i hayatının baş köşesine almış bir insan için eski ıf elemanlarının türkiye’ye geliyor olması benim için paha biçilemez bir olaydı.onlarla tanışıp,içimdeki bu sevgiyi onlara aktarmak istedim.bu yoğun duygular kısıtlı ingilizcemle nasıl olabilir diye düşünürken,bu konu çok önemsiz bir ayrıntıya dönüstü,çünkü adamlara,ahmet kural’ın sıla’ya baktığı gibi bakıyodum :)
    konser yaklaştıkça canım arkadaşım burak gülgüler(paslanmaz kalem) içime öyle bir su serpti ki…söylediği şu cümle,ben ölene kadar kulagimda kalacaktır”benim kadar ın flames seven bir dostumu ben ne yapar ne eder onlarla tanıştirırım”

    cuma akşamı yoğun bir iş gününden sonra sadece plaklarımı imza,belki birer fotoğraf çektiririm düsuncesi ile grubun bulunduğu otele gidiyordum,giderken yemin ederim elim ayağım titriyodu.otel lobisine önce grubun davulcusu (bkz: daniel svensson) geldi.üzerimdeki sacrilege t shirt ünü görünce zaten kendi haneme +1 puanı kazıdım,üstümdeki heyecan bir nebze kırılınca hemen box seti çıkarttım ve adam ciddi şaşırdı.böyle bir box setten kendisinin bile haberi yoktu çünkü…

    seti inceledik,içinden çikanlara tek tek baktıktan sonra yavaşca diğer ıf plaklarımı da çıkardım. hepsi tek tek imzalanırken ben hayatımın en özel anlarına şahit oluyordum.sonrasında akşam yemeği için tüm ekiple bir arada olmak,stanne ile plak kolleksiyonlarımız hakkında sohbet etmek vs çok değerli anlardı.katmer tatlısı eşliğinde çay içip çay bardağı tokuşturmak,işin bokunun çıktığı anlardi ;)
    ıste o andan sonra ertesi güne dinlenmiş olmak icin evime gitseydim,soundcheck esnasında olan o müthiş şeyler asla gerçeklesmeyecekti.

    soundcheck oldukca uzun sürdü.hem grup yorgun olabilir hem de daraltmamak adına kenardan hayranlıkla onlari izlerken zihnimden bir anda niclas ile bir fotoğraf çektirebilir miyim sorusu çıktı.
    niclas’ın yanına gidip bunu sorduğumda yüzü düşük bir halde “noo” yanıtı ile kamyondan düşmüş gibi hissettim.2 saniye sonra niclas,gözlerinin içi gülerek “of course yeeees” diyerek,omzundaki gitarı çikarıp bana verdiğinde dizlerim titriyordu.sırayla bana vereceğim pozu anlattı ve sonrasında o da poz vererek şu müthiş kare ortaya çıktı

    https://www.instagram.com/p/CgnFmJ3sLPJ/?utm_source=ig_web_copy_link

    sonra peter geldi ve bas gitarını bana vererek,yine poz konusunu bana göstererek elimdeki telefonu alıp video çekmeye başladı.orada ölsem artık huzur içinde ölebilirdim…biliyorum şu an küfürler havada uçuşuyor ama ben çok mutluyum :)

    soundcheck bitti ve gece 3 gibi evime geldim, arkadaşımın ricasını kıramayarak 1.5 saat uykudan sonra havaalanına giderek jesper’in yerine çalacak olan haunted gitaristi patrick jensen’i almaya gittik :) hem de benim arabamla
    olan bitene artık inanmayı gectim,bunlar çok normalmis gibi hissetmeye başlamıştım.koskoca gitarist arabanin arka koltugunda oturmus,arabanın teybinde çalan haunted esliğinde otele gidiyoduk.bogaz köprüsünü geçerken tüm camları açtım.patrick telefonunda video çekmeye basladı,o video arabanın teybindeki haunted yazısı ile bitti…

    sonra eve gelip 2-3 saat daha uyuyup bu sefer konserde eğlenmek için son enerjimi kullanıp alana geldim.
    tüm sevdiğim arkadaslar ile the halo effect dinlerken 2-3 kez gözlerim doldu…bu grubu henüz 3.konserlerinde burada izlemek paha biçilmez bir olay çünkü

    umarım onları kendi ülkelerinde izleyip orada da birlikte vakit geçirecek günlerimiz gelir.

    Cryosleep

    @wirelesson, Güzel yazı, sağ ol Tahir abi.

    Wirelesson

    @Cryosleep, begendiysen ne mutlu

  12. enemyofgod says:

    Sıcak bir havada susamışsındır ve buz gibi bir limonata verirler sana. Limonata daha çok susatır ama o sıcakta iyi gelir. Öyle bir albüm. Mükemmel şarkılar değil ama olmasına da ihtiyacı yok. Tek ”keşke”m konserlerde eski IF şarkılarını da çalsalar.
    8/10

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.