# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
MARILLION – Fugazi
| 06.06.2020

Aceleye gelmekten etkilenmeyen efsane.

Oğuz Sel

T.Ö.: Çocukken ilkokula gidiyor mesela sabahçı, öğlen çıkıp eve gidecek değil mi? Evde kimse yok, anne baba tiyatroda prova yapıyor…

M.M.: O da kulise gidiyor doğal olarak.

T.Ö.: Kulise gidiyor, oralarda takılıyor. Öyle doğal bir tiyatro ve dil bilgisi…

PA sayfalarında bundan yıllar önce kritiğini okumuş olabileceğiniz, Cem Karaca & Moğollar “2.2.1973 Ankara” plağı üzerine, Murat Meriç ve Moğollar’ın efsane basçısı Taner Öngür’ün gerçekleştirdiği sohbetten bir parçaydı az önce aktardığım. Cem Karaca’nın teatral vokal performansı ve Türkçeyi nasıl düzgün konuştuğunun arkasında, böylesi durumların olduğunu anlatıyordu Taner Öngür.

O, bunları anlatırken bense Fish’i merak ediyordum. Bir tiyatro geçmişi olmamasına rağmen bu adam nasıl oluyordu da şarkıları, bir şarkı gibi okumak yerine dramatik bir tiyatro bölümü gibi canlandırıyordu her defasında?

Müzik dünyasında illaki kaçırdığım bir şeyler vardır diye düşünüyorum, bu nedenle yeni çıkan albümler kadar eskileri de araştırıyor, onlara kucak açıyor, vakit ayarlayıp bir döneme damgasını vuran albümleri dinlemeye çalışıyorum. Bu gayretlerimin bir şekilde ödüllendirildiğini de görmüyor değilim hani. Mesela internette karşınıza çıkabilecek 785 milyon tane “Best of Rock Collection” toplama albümlerinden biri sayesinde birbirinden muhteşem gruplar keşfettim. Onlardan biri de Marillion’dı. Adını yarım yamalak duymama karşın dinlemek bir şekilde kısmet olmayan Marillion’ı, “Kayleigh” şarkısı ile keşfettikten sonra grubun Fish dönemini hatmetmeye koyulmuştum yıllar evvel.

Grubun ilk albümü hakkında, o dönemki ruh hâlimin de katkısıyla bayağı dertli tasalı bir şeyler yazmışım. Bu defa “Fugazi” için aynı yolu izlemeyeceğim zira “Fugazi” yine hüzünlü tatlar barındırsa da Marillion’ın kabuğunu, biraz da yeni gelen davulcu Ian Mosley’nin baget darbeleriyle kırarak daha dinamik, canlı bir müzik ürettiği bir yapım bu. Öyle ki dönemin İngiltere listelerinde beşinci sıraya giren ve haftalarca aynı sırada kalmayı başaran albüm yine İngiltere listelerine giren “Assasing” ve “Punch and Judy” gibi iki capcanlı parçayla açılışı yapıyor. “Assasing”in başlarındaki doğu ezgileri, bir Hasan Sabbah, bir Haşhaşî göndermesi midir bilemiyorum. Bildiğim şeyler; şarkının lirik kısmının başlamasıyla birlikte Fish’in yine döktürmeye başladığı ve Eloy tadı aldığım klavyelerin, ilerleyen dakikalarda şarkının kimyasını değiştirdiği. Özellikle 4.17’de başlayan kısmın verdiği lezzet çok başka.

Bas gitarın davulla dansı, Steve Rothery ve Mark Kelly’nin çılgın soloları derken ilk iki parça hakikaten su gibi akıp geçiyor albümde. Bir dinamizmden bahsetmiştim az önce ama karşımızdaki grup Marillion’sa, gardınızı düşürmemenizde fayda var. Herifler beklemediğiniz anlarda öyle şarkılar çıkarır ki karşınıza yamulur kalırsınız. Mesela “Jigsaw” böyle bir iş.

Bir dönem bende “Yeşil Yol” filmi etkisi yapan şarkıyı artık normal bir şekilde dinleyebiliyorum. Yalnız şarkı boyunca etrafı bulanık görüyorum, 4.34’e gelip Rothery’nin ne halt etmeye eklediğini anlamadığım sağdan sağdan gelen o bol süslemeli melodilerini işitmemle gözlerimi kırpıyor yine normal görmeye başlıyorum. Üstüm biraz ıslanıyor ama varsın olsun o kadar. Şarkıda Fish’in devleştiğini söylemeliyim bu arada, sakin sakin mırıldandığı sözlerden sonra haykırarak “Stand straight!” deyişi mesela. Üzerine kafa yorulacak sözler, daha fazla kafa yorulacak müzikal katmanlar mevcut parçada, öyle dinlenip geçilecek bir eser değil kesinlikle “Jigsaw”.

Muhteşem melodilerle dolup taşan “Emerald Lies”ın ve “Octavarium”da Rudess Paşa’nın attığı soloyu çok benzettiğim bir klavye solosu barındırmasına karşın ilk yarısı epey ağır aksak giden “She Chameleon”un ardından gelen “Incubus” en dinleyici dostu Marillion parçalarından. Şayet eseri ilk defa dinleyecekseniz, şarkının şen şakrak başladığına bakmayın, ilerleyen dakikalarda hıçkırıklara boğulabilirsiniz, baştan uyarayım.

Yapım şirketi EMI’nin sıkıştırmaları neticesinde belki biraz aceleye gelen ama aceleye gelmiş hâliyle bile efsane neo-progresif rock albümlerinden birine dönüşen “Fugazi”, her bir müzisyenin maharetlerini sonuna kadar sergilediği, Fish’inse devleşmeye başladığı bir yapım kesinlikle. Bana hissettirdikleri/anımsattıkları nedeniyle her zaman dinleyemediğim, dinlemeye başladığımdaysa döngüden çıkaramadığım da bir eser.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.14/10, Toplam oy: 22)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1984
Şirket
EMI
Kadro
Fish: Vokal
Steve Rothery: Gitar
Mark Kelly: Klavye
Pete Trewavas: Bas
Ian Mosley: Davul
Şarkılar
1. Assassing
2. Punch & Judy
3. Jigsaw
4. Emerald Lies
5. She Chameleon
6. Incubus
7. Fugazi
  Yorum alanı

“MARILLION – Fugazi” yazısına 10 yorum var

  1. Boba Fett says:

    Ellerine sağlık, hadi kutla bu zafer senin, yüreğine sağlık. Geçen ki Caligula albümüyle farkettim ki yeni işleri sevemeyeceğim, sevsem bile o hayatımın grubu denen gruplardan asla olamayacaklar, ne varsa eskiler de var.

    Ouz

    @Boba Fett, Yorumun ilk kısmı epey “Yalın” olmuş. :) Yorumun ikinci kısmıyla ilgili de ne desem bilemedim. Belki hayatının grubu olmazlar ama hayatının bir döneminde iz bırakacak albümler yapabilirler. Kapıları toptan kapatma derim.

    Boba Fett

    @Ouz, Nasıl anlatsam, nereden başlasam tam olarak bilemiyorum. Ben gitar çalmayı bıraktım, çok iyi de çalmıyordum ama bir yerden sonra bir şeyler üretmediğimi ve spor yaptığımı farkettim ve bu bana manasız geldi. Eğer üretim yapmayacaksam neden çalayım ki? Tabi ki arkadaşlarla çalınıp eğlenilebilir vs. ama öyle bir çevrem de olmadığı için ve bir şeyler üretecek zaman yaratamadığım için bıraktım.

    Müziğe gelirsek yeni olarak 2010 yılı ve sonrasında albüm çıkarmış grupları baz alırsak Ghost, Leprous, Soen, Haken, Ne Obl. gibi grupları dinliyorum ama piyasada gerçekten özgün bir şeyler bulmakta zorlanıyorum, Black Metal ve türevi şeylerden hoşlanmıyorum, Deathcore ve Metalcore Allah korusun. Eee ben de ne yapıyorum geçmişe gidiyorum ve orada kocaman hazineler var, örnek veriyorum Metallica gibi bir grubu dinlemek varken Metallica çakması ya da 80′lere saygı metal yapan adamlarla çok kişisel bir sebepten olmadıkça dinlemeyi çok mantıklı bulmuyorum kendi adıma.

    Özetlersek 70′ler ve 80′ler benim için Aztek’lerin tapınakları gibi her yerinden bir şeyler fışkırıyor, günümüz ise şehrin o boğucu havasında tiktalik fosili aramaya benziyor bul bulabilirsen.

  2. mehmet says:

    Barış Manço 2023 albüm kritiğini istiyoruz

    Ouz

    @mehmet, Bir aksilik olmazsa haftaya.

  3. necrobutcher says:

    fish efsanesi..

  4. Kaan says:

    Bu harika albümün böyle güzel bir kritiğini okumak çok keyifli oldu ve yeniden dinleme fırsatı yaratmış oldu. Gitar ve klavyenin mükemmel birleşimini yansıtan harika bestelere sahip bir albüm.
    Bir önceki ve bir sonraki efsane albümlerin kritiğini de bekleriz.

    Ouz

    @Kaan, Teşekkür ederim. :) Bir önceki albümü de yazmıştım, bir sonraki albümü de başka bir arkadaş yazmış uzun zaman önce. Kısmet olursa Fish’li son albümü karalarım artık. :)

  5. Canoir says:

    Açıkçası marillion’ın hogarth’lı dönemini daha çok seviyorum. Bu dönemde pek çok gerçekten kötü albüm olsa da, neo-prog rock adına modern baş yapıtları da IQ ile beraber marillion’ın hogarth’lı döneminde ortaya çıktı. Çok daha yenilikçi işler ortaya konuldu. Marbles, sounds that can’t be made, F.E.A.R., brave benim en sevdiğim marillion albümleri, tapıyorum hepsine. Yine gazpacho’nun hogarth’lı döneme öykünen albümlerini de çok çok seviyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.