# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
ALESTORM – Curse of the Crystal Coconut
| 03.06.2020

Yanakları al al olmuş korsan gemisi.

Geçtiğimiz hafta sonu, bu hafta sitede power metal karakterli bir albüm incelemesi olacağını söylemiş ve iki aday sunmuştum. Bunlardan biri gayet standart bir power/heavy metal grubu olan FIREWIND, diğeri ise şu anda incelemekte olduğum ve olayın folk tarafına ağırlık veren ALESTORM’du. Konseptleri, imajları ve genel tavırları nedeniyle kolay hedef gibi gözüken ALESTORM beklenildiği üzere oylamayı kazandı ve bu sayede şu anda bu satırları okuyorsunuz.

Açıkçası oylama öncesinde ben de ALESTORM’u incelemek istiyordum. Grupla taşak geçmek zevkli olacağından değil, ALESTORM üstüne konuşulacak daha çok şey verdiği için. Grup belli ki kaşınıyordu, aranıyordu ve bu yüzden de yerden yere vurulmayı hak ediyordu.

Korsan muhabbetiyle arası olan biri değilim. Ne Karayip Korsanları ne başka bir korsan konseptine karşı ilgim var. Diğer yandan metal muhabbetiyle aram bayağı iyi. Dolayısıyla bu iki unsurun bir arada kullanılması çok hoşuma giden bir şey değil. Sevilen bir şeyin içine sevilmeyen bir şeyin girmesi genelde o sevilmeyen şeyi sevilen tarafa çekmez, aksine sevilen şeyi de bozarak ortaya bok gibi bir şeyin çıkmasına neden olur. Normal şartlarda bu durum “korsanlığı sevmiyorum, o yüzden bu albüm kötü” şeklinde rahatça basite indirgenebilirdi.

Aksi gibi eğlenceli, oynak, neşeli, civelek folk metalden de haz eden bir insan değilim. İçkilere atfedilen alkol eşlikçisi şarkılarla ve geçmişte yaşamış ve millete kan kusturmuş muzip bir tarihi figürü anlatan hoppidi hoppidi şarkılarla olan bağımı yaklaşık 15-16 yıl önce, birkaç KORPIKLAANI şarkısı dinleyerek sonlandırmış bir kimseyim. Dolayısıyla ALESTORM’un bu yeni albümünü paramparça eden bir şeyler yazmak benim için epey kolay olurdu. Diğer yandan, bu aynı zamanda epey bir kolaya kaçmak da olurdu.

Korsanlar ve metal ilk kez ALESTORM tarafından bir araya getirilen bir şey değil elbet. RUNNING WILD bundan uzun yıllar önce “Under Jolly Roger” ile bu konseptin standartlarını belirlemiş ve o zamana kadarki takipçi kitlesini daha da büyütmeyi başarmıştı. ALESTORM, SWASHBUCKLE, THE DREAD CREW OF ODDWOOD gibi gruplar yıllar içinde bu temayı benimsediler ve farklı yaklaşımlarla yansıtma yoluna gittiler. ALESTORM bunlar arasından eğlenceye ve taşak muhabbetine en yakın duran gruptu. Folk metalle iç içe geçirilmiş power metal karakterini başarıyla kullanarak epey kalabalık bir kitleyi peşlerine takmayı başardılar. Buradaki başarı ifadesini az sonra açacağım.

Metal konusunda net sınırları olan bir insan olmamama rağmen metali eğlence aracı olarak gören biri değilim. Demiyorum ki çok ciddi olsun, hayvan gibi manevi hislerle dolsun, dinlerken kendimi kaybedeyim… Ama işin bu kol kola girip bira tokuşturarak metal eşliğinde dans etme boyutunun bana göre olmadığını net şekilde söyleyebilirim. 2000’lerin başlarında orijinal örneklerini dinlediğimde elbette ki ilginç gelen bu şen şakrak folk metal karakteri günümüze dek birbirinin aynısı şarkılarla o kadar fazla yapıldı, o kadar sündürüldü ki, bugün dört nala bir power metal rifi üstüne kemanla çalınan bir yerel ezgi duyduğumda ağzımın içine azıcık kusmaktan kendimi alamıyorum.

Ancak burada bu yazıyı yazıyorsam karşımda duran şeyi bir dalga konusu olarak görecek de değilim. “Curse of the Crystal Coconut” amaçladığı şey düşünüldüğünde hiç de fena bir albüm değil. Amaçladığı şeyden hoşlanmayabilirsiniz, hoşlanmayabilirim, ama bu bana karşımdaki şeyi değersiz görme ya da göstermeye çalışma hakkını vermez. Dediğim gibi, adamlar her konuda gerçekten de “aranıyorlar”. Tahrik etmek, kızdırmak, tepki almak istedikleri belli. Ama STEEL PANTHER’ın da tahrik etmek, kızdırmak, tepki almak istediği belli. Benzer şekilde GLORYHAMMER’ın da bile bile, üstüne gide gide aşırı klişe olmaya çalıştığı belli, yahut ZIMMER’S HOLE “Legion of Flames” saçma sapan ama nesif müzik yaptığı ortada. Dolayısıyla bence ALESTORM, her ne kadar dünyada bana en uzak konsepti işleyen bir metal icra etse de amacına kesinlikle ulaşan bir iş yapıyor.

Bu noktada ALESTORM’un amacına yoğunlaşmak faydalı olacaktır. ALESTORM elemanları gerçekten de müzikleri gibi taşak kafalı adamlar mı yoksa türlü türlü huyu olan Emre Belözoğlu gibi saha dışında çok tatlı insanlar mı? “Şimdi çok rezil bir müzik dinleyeceğim ve ağızlarına sıçan bir inceleme yazacağım” düsturuyla işe başlamadığımdan, adamların niyetinin sadece eğlenceli bir şey yapmak olduğunu görebiliyorum. Amacın bu olduğunu düşünüldüğünde “Curse of the Crystal Coconut” istediği şeyi sunmayı başarıyor. Dolayısıyla “bu nası konsept, bu nasıl sikko bir imaj” kısmını bir gömme kalemi olarak almıyorum.

Evet yaptıkları bazı şeyler cidden çok kötü, ama burada amaç zaten bu kötülük. Dahası parodi anlayışının altını dolduran zekâ parıltıları da öyle fazla etkileyici noktalara ulaşamıyor. Misal tek amacı tahrik etmek olan ve rap motifleriyle bezeli “Tortuga”, tek kelimeyle başarısız bir tahrik etme örneği. Yine albümün belirli anlarında rahatlıkla “bomboş bir şarkı lan bu” diye düşündüğüm, fazlasıyla kullan at karakterde yapıtlar da var ve şarkıların genelinde bu zevzek, laubali karakter her şeyin üstünde duruyor. Ama burada olay parodi, güldürme, mizahi bir karakter ortaya koymak da değil. Tek amaç eğlenceli bir şey yapmak; seven sever sevmeyen de dinlemez. Dolayısıyla eleştiri noktasında böyle bir şeyi ya olduğu gibi kabul etmeniz ya da tamamen gömüp 0 vermeniz gerekir. Albüm kaydı için ne hikmetse Tayland’da stüdyoya giren, YouTuber gibi büyük fontlu yazılar içeren thumbnail’leri olan cringe-fest klipler yayınlayan, “Korsan gemin bir çanta dolusu yarrak yesin” gibi sözler yazan adamların nesini eleştireceğim bilmiyorum. Adamlar “bizi ciddiye almayın :DDD” diye bağırıyorlar adeta.

Eğer folk metalin neşeli tarafını seviyorsanız ALESTORM burada gerçekten de kötü bir iş yapmıyor. Eğer bu tür müziği sevmiyorsanız zaten adamlar nebulaların oluşumundan, varoluş felsefesinden veya post-apokaliptik gelecekten bahseden bir konsept sunsalardı da beğenmezdiniz. ALESTORM, konseptiyle bu kadar iç içe olan bir grup ve onları bu şekilde kabul ettikten sonra yaptıkları şeyde bir sıkıntı görmüyorum. “Curse of the Crystal Coconut” türün sevenlerinin keyifle dinleyebileceği bir albüm. Ben bir daha dinleyecek miyim, hayır. Ama bu türden zevk alsaydım tekrar tekrar dinleyeceğimin de farkındayım.

6,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (5.12/10, Toplam oy: 25)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2020
Şirket
Napalm Records
Kadro
Christopher Bowes: Klavye, vokal
Máté Bodor: Gitar
Elliot Vernon: Klavye
Gareth Murdock: Bas
Peter Alcorn: Davul
Şarkılar
01. Treasure Chest Party Quest
02. Fannybaws
03. Chomp Chomp
04. Tortuga
05. Zombies Ate My Pirate Ship
06. Call Of The Waves
07. Pirate's Scorn
08. Shit Boat (No Fans)
09. Pirate Metal Drinking Crew
10. Wooden Leg Part 2 (The Woodening)
11. Henry Martin
  Yorum alanı

“ALESTORM – Curse of the Crystal Coconut” yazısına 4 yorum var

  1. Zafer says:

    Power metalde,folk metal gibi sürekli kendini tekrar eden bir tarza dönüştü.Sabaton biraz sıyrıldı bu döngüden ama onun haricinde çok öne çıkan yeni grup veya iyi albüm yok.

  2. Boba Fett says:

    Alestorm hayatımın grubu ya, adamlar müziklerine o kadar değer veriyor ki ta Tayland’a albüm yapmaya gidiyorlar.

  3. Emre says:

    Türkçede korsan denilip geçiliyor ama İspanyolcada korsana karşılık gelen üç kelime vardır. Bağımsız korsanlar ile İspanya, Fransa, Hollanda veya İngiltere devletlerine bağlı olanlar birbirinde farklı değerlendirilir. Karayip sularında bunlara ek olarak bucanero’lar da faaliyet yürütmüştür. Running Wild işte bu bucanero’ları işler şarkılarında. Esas olarak Fransız kökenli olan bu elemanlar Taínolar gibi o bölgenin yerli kabilelerinin kültürünü benimsemiştir. Haiti’nin doğusundaki Tortuga Adası’nda mülkiyetin, ailenin, hiyerarşinin olmadığı bir toplum kurmuşlardır ve bu çok uzun yıllar korunur.
    Açıkçası Running Wild’ın satanizm+bucanero şeklindeki imajının heavy metal açısından mükemmel bir kombinasyon olduğunu düşünüyorum. Heavy metal nedir dendiğinde aklıma imaj olarak Priest ve Running Wild gelir direkt. Şüphesiz Death Or Glory de tüm zamanların en iyi heavy metal albümlerinden biridir.
    Alestorm’u ise hiç dinlemedim, ama bakacağım mutlaka.

  4. şeyh hulud says:

    Christopher Bowes albümün çıktığı gün şöyle bir canlı yayın yapmış:

    https://www.youtube.com/watch?v=UntAit3dfQA

    Bunu daha çok grup yapsa keşke. Albümü ilk kez grubun yorumlarıyla dinlemek eğlenceli oluyor.

    “If you donate money here, it goes to Napalm Records. Don’t donate money.”

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.