# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
BEHEMOTH – The Satanist
| 09.02.2016

Somut ve soyut.

Somut:

1999 yılında üniversiteye şehir dışına giderken yaptığım karışık mp3 CD’lerinin metal konusunda ufkumun açılmasına katkısı büyüktür. Henüz hiç dinlemediğim, lâkin adını duyduğum yahut duymayıp da bir şekilde ilgimi çeken bir dolu grubun mp3′ünü indirip, bir sürü CD’ye doldurmuş ve seveceğim gruplar keşfetme umuduyla yanıma almıştım. Bu gruplardan biri de, Decade of ΘΕΡΙΟΝ ve Chant for ΕΣΧΗΑΤΟΝ 2000 adlı iki şarkıyla CD’de kendine yer bulan BEHEMOTH diye bir gruptu. Şarkıların adları mı ilginç gelmişti, kapakta kafasına boynuz tutan elemanın olayı nedir diye mi merak etmiştim, hatırlamıyorum.

Hatırladığım, bu iki şarkıyı çok sevdiğim ve İstanbul’a ilk dönüşümde mevzubahis albümü komple indirip yanıma aldığımdı. “Satanica” ve sonrasında çıkan “Thelema.6″ ile “Zos Kia Cvltvs (Here and Beyond)“la birlikte BEHEMOTH benim için önemli bir grup hâline gelmiş ve yakından takip ettiklerim arasına girmişti. 2004′teki “Demigod”ın ardından okumaya gittiğim Kanada’da grubu ilk kez izlediğim konserin, o güne dek izlediğim en yakın temaslı, yoğun ve tutkulu konser olmasının yanı sıra, 1 metre dibimde çalan Nergal’in gözlerindeki ateş de, o günden bu yana başka hiçbir müzisyenin gözlerinde görmediğim kadar güçlü yanıyordu. Nergal yaptığı şeye o kadar inanmıştı ki, bunu sadece müzik yaparak geçimini sağlamak olarak görmediği o kadar belliydi ki; ortaya konan şeyden etkilenmemek imkânsızdı. Çalarken yansıttığı açlık, gözlerindeki hırs, inandığı şeye olan bağlılığı, onu gerçekten de inanılası ve tehditkâr kılıyordu.

O günden beri, yarattığı şeye bu kadar tutkuyla bağlı bir müzisyen daha görmedim. O konserde Nergal’in suratındaki hırs, belli ki daha büyük bir şeylerin habercisiydi.

Tıpkı paralel bir anlayış benimseyen dönemdaşı NILE gibi MORBID ANGEL okulundan alınan öğretileri, farklı olarak black metal kimliğiyle sunan BEHEMOTH, hem müziğini, hem de kitlesini genişletmek adına birtakım değişiklikler yapması gerektiğini farkındaydı. “Zos Kia Cvltvs” ve “Demigod”da katıksıza yakın bir death metale bürünen sound’ları, “The Apostasy” ile birlikte nefes almış, At the Left Hand ov God, Inner Sanctum gibi deneylerle BEHEMOTH sound’unun genişleyebilirliği test edilmeye başlanmıştı. Başarılı olan bu deneylerle birlikte grubun adı da çok geniş kitlelerce duyulur hâle gelmişti. Artık BEHEMOTH metal dünyasının hatırı sayılır isimlerinden biriydi ve yaptığı her şeyi iyi planlayarak çok daha fazla büyüme fırsatını eline almıştı. “Evangelion“la birlikte gelen yeni, daha epik BEHEMOTH; çok daha büyük prodüksiyonlar, Ov Fire and Void falan derken, BEHEMOTH resmen “oldu”. Her ne kadar “Evangelion” da her anlamda büyük büyük sunularak başlı başına bir gövde gösterisi kimliği sergilese de, sonrasında gelen işe bakıldığın bir geçiş albümü, bir köprü, bir yolunu yapma olduğu da ortadaydı. BEHEMOTH, şu anda sözünü ettiğimiz “The Satanist”i misal bir “Demigod”dan hemen sonra çıkarsaydı, elbette ki tepkiler farklı olurdu.

Ama Nergal, her zaman olduğu gibi ne yaptığını biliyordu. Hastalığını yendikten sonra adeta yeniden doğmuş gibi hissetmesini sağlayan ve bunu bize hissettiren o gücü, o kendine güveni, o üretkenliği borçlu olduğu kudreti de, bir sonraki işine isim olarak seçerek yansıttı.

BEHEMOTH’un “The Satanist”teki tarz ve sound değişimi, bu müziği dinlediğim yaklaşık 25 yıldır tanık olduğum en akıllıca verilmiş kararlardan, en kusursuzca yapılmış uygulamalardan biriydi.

İcra bazında acımasız bir death/black metal kimliği ile bir yere kadar gidip, sonrasında da kendini tekrarlamaya başlayacağını sezen Nergal’in, BEHEMOTH müziğini minimalleştirerek, olayın yoğunluğunu artırma yoluna gitmesi, beraberinde grubun bence en iyi albümünü getirdi. “The Satanist”, yazımı, planlanması, icrası, yarattığı hava ve diğer her ama her açıda modern bir klasik olarak çıktı karşımıza. İlk başta yadırgayan yorumlar bile, ortaya konan yoğunluk karşısında zaman içerisinde albümü benimsedi. Bir grup düşünün ki, yeni albümünü baştan sona çalacağı bir turneye çıkacağını açıklıyor ve insanlar mutluluktan aklını kaybediyor. Bir adam düşünün ki müziğiyle, görselliğiyle, profesyonelliği ve çalışkanlığıyla dünyanın en tepedeki metal gruplarından birini, duvarları kazıya kazıya yaratıyor, kan kanseri oluyor, o bile koymuyor…

Eğer bu adam tüm bunları yapabilme gücünü aldığı kaynağı “The Satanist” adı altında özetliyorsa, o adamın hislerinin samimiyetini sorgulamak en hafif ifadeyle hadsizlik olur.

İçerdiği duyguların yoğunluğundan ve gerçekliğinden emin olduğumdan dolayı müzikal ve teknik anlamda incelemekten kaçındığım “The Satanist”, benim için baştan aşağı bir kusursuzluk, bir yumruğu masaya vuruş, bir “beyanat”. BEHEMOTH bundan sonra nasıl bir yöne gidecek bilmiyorum, ancak her ne kadar bunun olmayacağını ve yola devam edeceklerini bilsem de, Nergal’in birkaç kez ucundan bahsettiği üzere, BEHEMOTH’u burada noktalamak da sanatsal anlamda müthiş bir hareket olurdu. Zira benim için “The Satanist”, kariyer noktalatacak kadar iyi bir sanat eseri.

Soyut:

Hiçbir şeye inanmayan bir insan olarak; baskı altında tutulan, yasak olan, karanlıkta gizlenen, alışılanın dışına çıkan, genel geçeri bozan, çoğunluğu rahatsız eden, ses çıkarmamanın rahatlığına çomak sokan şeyler, elbette ki bana da çekici geliyor. İnanç gibi, insanoğlunun belli ki ihtiyaç duyduğu, ancak tarihsel gelişimine bakıldığında bireysel bir ihtiyacın ötesine geçirerek; kimlik, aidiyet, güç, iktidar, zorbalık gibi daha büyük hedefler için de kullandığı ve kendiyle yetinmeyip kendi gibi olmayanlara da empoze etmek adına, belirsizlikten ve yetersizlikten kaynaklanan bir korku ve güce susamışlıkla milyonlarca insanın varlığını hiçe sayarcasına yerleştirmeye çalıştığı, bu uğurda kendini ve başkalarını yok etmeyi dahi göze aldığı bir kavramın, tüm bu arayışlar içinde öyle ya da böyle rahatsız edilmesi, bahsi geçen kavrama tüm varlığıyla karşı duran zihinler için bir tebessüm kaynağı olabiliyor.

Tıpkı varlıkları henüz kanıtlanmamış dünya dışı canlıların var olduklarına inanmanın, olmadıklarını savunmaktan çok daha eğlenceli ve çekici olması gibi, gücü elinde tutana meydan okuyanlar da, bunu her ne araçla yaparlarsa yapsınlar, her zaman için daha tahrik edici, cezbedici oluyorlar.

Konu müzik gibi aslen tümü belli bir ahenk üzerine kurulu varoluşun temelinde duran bir dışavurum aracı olduğunda, evrimsel ve sosyokültürel gelişimimizde DNA’mıza kodlanmış kimi ahenksizliklerin kullanılmasıyla yansıtılan patlamalar da bize ayrı bir keyif veriyor, bize kimsenin göremediği tebessümler ettirebiliyor…

Delinmedik yeri kalmamış, litrelerce kanı güzelim tüylerine yapışıp kurumuş o heybetli, kapkara boğanın, son hamlesi öncesinde salyasına kan karışmış ölü sevici kalabalığı mağrurca selamlayan matadorun yumuşacık gırtlağından giren boynuzu; tüm o dokuları ve kasları bıçak gibi delip omuriliği sıyırarak matadorun ensesinden çıktığı anda, yerdeki kuma damlayan bordo kanı gördüğümüzde göğüs kafesimizi yırtan o zevk…

Matadorun, kendine sağlanan imkânlar olmadığında, boynundan asılı kaldığı o muhteşem hayvan karşısındaki acizliğini idrak ederek boynuzdan aşağı kaydığı, terli yanaklarına ve kendi kanıyla kaplı boynuna yapışan kumlar eşliğinde başına üşüşen görevlilerin, korku ve hayal kırıklığıyla inleyen seyircilerin seslerini bile duymamasını sağlayan o sağır edici korkusunu hissederken, olan biten hakkında en ufak bir fikri olmayan ancak varlığına yapılan bu aşağılamayı, yok saymayı tek silahı olan gücüyle alt eden ve birkaç dakika sonra onurlu bir şekilde uyutulacak olan boğanın adrenalinle yanan terli vücudundan tüten buharı gördüğümüzde ürperen tüylerimiz…

Bir ailesi, sevenleri, umutları, mutluluk arayışı olan, belki de yarın bir gün oturup sohbet edebileceğimiz gayet normal biri olan bu matadorun, elindeki gücü kaybedişinden ve yok oluşundan aldığımız bu zevk…

İşte hepsinin özü bu. Bizi tüm bunları hissetmek zorunda bırakan, aramızdan birinin acısından, yok oluşundan memnuniyet duymamızı sağlayan…

İşte bu yüzden, işte tüm bunları kabul edilir kılan ve milyonlarca insanın, canlının özgürlüğünü elinden alan ve alacak olan bir kavramı baş tacı yapan binlerce yıllık insan evrimine karşı durduğu için; bunu içi dolu yapabildiği için, okyanustaki bir kum tanesi bile olsa denediği için, sesini yükselttiği için, samimi olduğunu hissettirebildiği için…

10/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.52/10, Toplam oy: 230)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2014
Şirket
Nuclear Blast Records
Kadro
Nergal: Gitar, vokal
Inferno: Davul
Orion: Bas

Konuk:
Seth: Gitar
Şarkılar
1. Blow Your Trumpets Gabriel
2. Furor Divinus
3. Messe Noire
4. Ora pro Nobis Lucifer
5. Amen
6. The Satanist
7. Ben Sahar
8. In the Absence ov Light
9. O Father O Satan O Sun!
  Yorum alanı

“BEHEMOTH – The Satanist” yazısına 59 yorum var

  1. deadhouse says:

    Albümün hakkı buydu. Bir önceki kritikte 8 verilmişti sanırım. Kritik de harika!

  2. markusulf says:

    Askerdeyken çarşı izin günümü iple çektiren, cafeye gidimde sabahtan akşama kadar şu adamları dinliyim dedirten albüm. İyi ki varsın behemoth sen olmasan o sikindirik günleri kolay atlatamazdım.

  3. Ugur says:

    Muhteşem.

    Önceki kritik de gayet iyiydi bu arada(yorumlardaki çocukça atışmaları saymazsak).Tabi puan olarak Ahmet’e daha çok katıldım ahah.

  4. nickname says:

    özellikle behemoth u açıklayan girizgah bölümü çok ama çok güzel anlatmış grubu. tebrik ederim. ben albümü sevmeyenlerdenim ama albüm muazzam olumlu kritikler aldı piyasadan. daha 2-3 sene daha ekmeğini yiyecekler. bununla beraber nergal’in “post-punk” bir albüm açıkçaması ise efsane(!) oldu. bakalım sonrasında ne olacak.

  5. northern says:

    bu eski kritiğe bir ekleme mi, güncelleme mi, sıfırdan yeni bir yazı mı bilmiyorum. her halükarda eski kritikler de orijinal halleriyle silinmeyip tutulursa bence güzel olur.

    Ahmet Saraçoğlu

    @northern, eski yazarlarımızdan Batuhan Bekmen, yazılarını kendi sitesine koymak istediğinden PA’daki tüm kritiklerinin kaldırılmasını istedi. O yüzden onun yazdığı tüm kritikler siteden silindi. Aralarından bazıları yeniden yazılacak, o yüzden eskileri tutma durumu olmadı. Sadece yazıları yenilemeyi de düşündüm, ama altlarındaki yorumların bir çoğu da kritikle ilgili olduğundan onunla baş edemezdik, o yüzden sıfırdan yazmak en temizi oldu. Hem önceden çıkan önemli albümleri de tekrardan canlandırıp hakkında konuşmak güzel oluyor arada.

    deadhouse

    @Ahmet Saraçoğlu, Yazık olmuş. Baya güzel ve kaliteli albümler kritiklemişti. Enslaved’ın RIITIIR ve A.E.O albümleri mesela. Gerçi çok vardı saymakla bitmez. Site açısından kayıp olmuş bence.

    Ahmet Saraçoğlu

    @deadhouse, birçoğunu ben veya diğer yazarlardan isteyenler tekrar yazacak, o yüzden kayıp kısmını en kısa zamanda eski haline getireceğiz.

    ismail vilehand

    @Ahmet Saraçoğlu, yanlış hatırlamıyorsam Tomb of the Mutilated’ın puanı 9′du. hazır el atmışken onu da 10 yapalım haha.

    Ahmet Saraçoğlu

    @ismail vilehand, ahaha tamamdır.

    12ParmakBağırsağı

    @Ahmet Saraçoğlu, ben de bir the destroyers of all ve koloss rica ediyim :)

    Bir Dinleyici

    @Ahmet Saraçoğlu, ya Godspeed You! Black Emperor albümlerini kim tekrar yazacak? Batuhan Bekmen gittikten sonra Post Rock/Metal konusunda kan kaybetti bence Pasifagresif.

    İlker

    @Bir Dinleyici, Sahi, Isis kritiği de zaten 1 tane vardı, o da gitti :(

    dice

    @Bir Dinleyici, Ahmet saracoğlu şu an bir edge of sanity’den ayrılmış dan swanö gibi, bir immortal’dan ayrılmış abbath gibi ben tek siz hepiniz modunda bence :) hepsini yazsın bekleriz

    Ahmet Saraçoğlu

    @dice, ahaha

    bachibozuq

    @Ahmet Saraçoğlu, bence temiz iş oldu ergen baskınlığı vardı sitede ve eski metalcileri irite ediyordu. Ben mesela o ayıklamadan sonra tekrar takibe alanlardanım siteyi.

  6. DanceWıthLucifer says:

    AAAAAAAAA I believe ın Satannnnnnnnnnnnnnnnn.

  7. daud says:

    İlk çıktığı zaman Ora Pro Nobis Lucifer ve In the Absence ov Light dışında hiç sevmemiştim bu albümü, bir sene sonra tekrar dinlediğimde daha çok sevdim. Bu albümden önce pek sevmezdim Behemoth’u, USDM kopyası gibi gelirdi. The Satanist hem diğer albümlerine göre daha doğal olması hem de içinde barındırdığı deneysellik ile bence Behemoth’un en iyi albümü. Umarım bir sonraki albümleride The Satanist kadar (bence daha fazla bile olabilir) yeniliğe açık bir albüm olur.

  8. zombikids says:

    OHYA!*
    “İnanç gibi, insanoğlunun belli ki ihtiyaç duyduğu, ancak tarihsel gelişimine bakıldığında bireysel bir ihtiyacın ötesine geçirerek; kimlik, aidiyet, güç, iktidar, zorbalık gibi daha büyük hedefler için de kullandığı ve kendiyle yetinmeyip kendi gibi olmayanlara da empoze etmek adına, belirsizlikten ve yetersizlikten kaynaklanan bir korku ve güce susamışlıkla milyonlarca insanın varlığını hiçe sayarcasına yerleştirmeye çalıştığı, bu uğurda kendini ve başkalarını yok etmeyi dahi göze aldığı bir kavramın, tüm bu arayışlar içinde öyle ya da böyle rahatsız edilmesi, bahsi geçen kavrama tüm varlığıyla karşı duran zihinler için bir tebessüm kaynağı olabiliyor.”
    OHYA!*

    *=OHYA! dışındakiler Ahmet’e aittir..

  9. Korhan Tok says:

    Bu albüm kadar 10 puanı bileğinin hakkıyla alabilecek çok az albüm var ya.

    Gene çok heathen bir Pazartesi yaşıyorum.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Korhan Tok, Batushka’yı dinledin mi sen?

    P L A G U E

    @Ahmet Saraçoğlu, ağzımı yüzümü yamulttu ya o grup. Çooook fena albüm.

    Korhan Tok

    @Ahmet Saraçoğlu, Dinledim ama henüz herkesin övdüğü kadar etki yaratmadı bende. Birkaç tur daha dinledikten sonra unutmazsam yazarım fikrimi kritiğin altına.

  10. deadhouse says:

    Son 5 yılın en iyi albümü olduğu düşünüyorum. (yok ebesinin amı diyenler olabilir tabii) kendi görüşüm sonuçta.

  11. Sinan Ceylan says:

    Önceki inceleme yazisini okumamistim fakat bu yaziyi arada bir açip okuyorum. Albüm zaten kusursuz, Ahmet’in gittigi konserde görüp hissettigi Nergal’in tutkusu bu albümde bütünlesmis. Gerçekten kariyer noktalamak için çok güzel bir albüm olurdu. Zira bunun üzerine Nergal bile çikamaz gibime geliyor artik.

    Yalniz kaç zamandir aklima takilan bir sey var, boruyu neden Cebrail üflüyor?

    Wiki’den buldugum kadariyla (Gabriel’s horn diye aratin) üfleyen melegin Gabriel olduguna dair bir ibare Incil’de dahi yokmus. 1300′lerde birilerinin tasvirlerinde ortaya çikmis. Yine Wiki’ye göre Islam’daki Israfil olarak kabul gören Raphael (Archangel Raphael) ise daha baska görevlerde bulunuyor.

    Enteresan.

  12. deadhouse says:

    O kadar görkemli bir albüm ki…tanımsız, yorumsuz, inanılmaz bir şey…

  13. renault premium says:

    behemoth’un en iyi albümü bu. zaten başka iyi albümleri olduğunu düşünmüyorum, içinde güzel şarkıları olan albümleri var ama bunda bütün olarak riff’ler çok iyi, çok iyi sololar var, vokaller behemoth’un yaptığı en iyi vokaller baya baya iyi

    ama 10/10 değil çünkü 10/10 kusursuz demektir, kusursuz diye birşey olmadığına göre bir albüme, filme ya da video oyununa 10 vermek çok saçma.

  14. HaNNibaL says:

    Arada bir gelip övmek lazım bu albümü

  15. feel the groovity says:

    “Nergal’in, BEHEMOTH müziğini minimalleştirerek, olayın yoğunluğunu artırma yoluna gitmesi, beraberinde grubun bence en iyi albümünü getirdi. “The Satanist”, yazımı, planlanması, icrası, yarattığı hava ve diğer her ama her açıda modern bir klasik olarak çıktı karşımıza.”

    albümün özeti budur, harika kritik.

  16. utkuuu says:

    Aman hocam unutulmasın bu albüm hatırlatalım

  17. ismail vilehand says:

    Üfle şu gırnatayı be Cebrail abi.

  18. Rzeczom says:

    modern bir klasik olduğu ortada ama sizce behemoth diskografisi içerisindeki en iyi albüm the satanist midir?

    deadhouse

    @Rzeczom, En önemlisi değil, ama en iyisi.

  19. ao says:

    Övmeye geldim, baktım kelimeler yetmiyor vazgeçtim geri gidiyorum.

  20. Kürşat says:

    Klasik ya. Öyle böyle değil allahın belası (!) albüm. Yine yakaladı gece gece. Büyük adamsın Nergal

  21. enemyofgod says:

    İlaha karşı geliş, anca bu kadar ilahi yapılabilirdi. Entel Feridun gibi SANAT diye bağırası geliyor insanın.

  22. Yiğit says:

    Ben Sahar’ın gitar riffleri be kardeşim

  23. deadhouse says:

    Sonunda bu albümü övebilecek kelimeleri bulabildim.

    Nergal, sen şeytanın ta kendisisin.

    Yiğit

    @deadhouse, şeytanın ayetleri garanik olayında değil bu albümde bulunuyor.

  24. Yiğit says:

    In the Absence Ov Light’ın 2:24′teki girişine haddinden fazla hayranım. Nergal’in ”Oh lord whence came this doubt” diye bağırışı kelimenin tam anlamıyla adanmışlık.

  25. Derin says:

    2022 yılında en çok dinlediğim şarkı Furor Divinus olmuş

  26. Kürşat says:

    Gece gelen Behemoth perileri… 10 yıl olmuş çıktığı zamanki dumur oluşumu hala hatırlıyorum. Nergal dükkanı kapatmalıydı bundan sonra

  27. P L A G U E says:

    Bugün ŞEYTAN için ne yaptınız?

    Erhan

    @P L A G U E, Bir saat önce O Father O Satan O Sun ve Ben Sahar dinledim.

    Erhan

    @P L A G U E, Bi de puding yabdım

    P L A G U E

    @Erhan, iyi denk gelmiş, yarasın.

  28. Mabel Matiz’in “Müphem” diye bir şarkısı var, belki denk gelmişsinizdir. Kelime anlamını araştırdım.

    Arapça “bhm” kökünden gelen ve “anlaşılmaz, belirsiz, anlaşılırlıktan yoksun” anlamına gelen “mubham” sözcüğünden dilimize girmiş. “Mubham” sözcüğünün muf’al veznindeki edilgen fiil sıfatı “hayvan, dilden ve idraktan yoksun mahluk” anlamına gelen “behimat”.

    Buradan “hayvanlık, öküz gibi hantal ve aptal olma” anlamına gelen “behimiyyat”a, oradan Tevrat’ta geçen ve “hayvanat” anlamına gelen “behimat”a ve tahmin edileceği üzere efsanevi canavar “behemoth”a varıyoruz.

    Yani “müphem” kelimesi ile Behemoth aynı kökten geliyor.

    Bunlar hep ilginçlik.

    Aim

    @Ahmet Saraçoğlu, Çok ilginç bilgi ya. Bu etimolojik bağlantılar insana kısa süreli çığır açıyor. Anlık mutlu oluyorum okuyunca hahah.

    Aşırı alakasız olacak ama Kuranda bazı surelerin başında elif lam mim var. Yıllardan beri hemen herkesin başka yorumları oluyordu bu elif lam mim ne anlama geliyor diye. Yıllar önce onların aslında mekkedeki üç baş tanrıça olan eluza lat ve menat’ın baş harfleri olduğunu, aslında sureye başlamadan onlara selam edildiğini, muhammedin özellikle mekkedeki insanların suyuna gitmek için böyle bir şey yaptığına dair bir video izlemiştim.

    Bu da bayağı bir ilginçlik. Tam The Satanist albümünün altına yazılacak tarzda bir yorum oldu.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Aim, cidden müthiş bir şey etimoloji. Bahsettiğin konudan haberim yok, ama gayet mümkün gözüküyor.

    Ben de ilginç bir şey söyleyeyim o zaman. Farsçada “mah”, hem gök cismi hem de süre birimi olarak “ay” anlamına geliyor. “Mahidevran Sultan”, “Mihrimah Sultan” gibi isimlerde ya da “mehtap” gibi isimlerde karşımıza çıkıyor.

    Eski Yunanca mēn, Latince mēns, İngilizce moon/month da bu “mah” ifadesiyle aynı kökten. Buradan hareketle, diz ekleminde bulunan hilal şeklindeki kıkırdak dokuyla ilgili rahatsızlık “menisküs” de aynı kökten geliyor. Yunanca -isk küçültme ekiyle, “meniskos” “küçük ay/hilal” demek.

    Benzer şekilde Türkçede çok kullanılan Belma kadın ismi de aslında Farsça “dolunay” demek. Pür+mah, yani ayın tamamı anlamında. Arapçaya Balma olarak geçmiş, bizde de Belma olmuş.

    Kısacası “Mahidevran Sultan”daki “mah”, “menisküs”teki “men” ve “Belma”daki “ma” aslında aynı şey ahah

    Dysplasia

    @Ahmet Saraçoğlu, Menstruasyon kelimesini de o kisteye ekleyebiliriz.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Dysplasia, aynen. Menopoz da.

    Dysplasia

    @Ahmet Saraçoğlu, O zaten direkt ‘men-o-pause’. Bildiğimiz şarkı durdurma tuşu ahah.

    Raddor Peri (n'oluyo ayol)

    @Ahmet Saraçoğlu, Assassin kelimesinin haşhaştan geliyor oluşu hoşuma gidiyor benim de. Bkz:

    https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Ha%C5%9Fha%C5%9F%C3%AEler

    Etimoloji güzel şeymiş hakikaten. Az önce adımın (Buğrahan) anlamını araştırdım. Buğra, eski Türkçe’de Puura imiş. Puura da Farsça’ya Peri olarak geçmiş. Yani, Buğra, Peri, Fairy hepsi aynı kökenden.

    Buğra’nın Arapça’da deve anlamına gelmesi de bu sebeptenmiş. Bu puuralar deve, tuğra kuşu, kurt gibi istedikleri hayvan şekillerine girip göğün yedi katını dolaşabilirlermiş. Üst düzey Şamanlara da bunlarla ilişkili olduğu için Porhan (Burhan) denirmiş.

    Buğrahan da baş tanrı Ülgen’in 7 oğlundan biriymiş. Bir nevi iyilik perisi. Perihan(?)

    Buğra, Burhan, Burak, Buruk (Okan Hocam), Burcu, Burçin de hepsi aynı Bur kökeninden -ki Bur kıvrak demek (periler de kıvrak). Bu isimde olanlara selam olsun.

    Vay *mk.

    Ugur

    Ahah ben de bir tane yazayım: Testis de tanıklıktan geliyordu değil mi? Testify->Testicle, vücudun erkek olduğuna dair tanıklık eden manasında.

    Raddor

    @Ugur, testis denince şunu paylaşmamak olmaz:

    https://youtu.be/1XcyZfnuVNM?si=ZrFgKrwz6ThNLxRV

  29. Harundoom says:

    Ben sanırım The Satanist Behemotçusuyum (eskiden bu tabir çok kullanılırdı). Bu albüme tapıyorum ama ne önceki albümleri merak edip açıp dinledim be de sonraki albümlere tek seferden sonra geri döndüm. Bilmiyorum çok bir kaybım var mı.

    ismail vilehand

    @Harundoom, 1999 – 2002 arası çıkan 3 albüm birbirinden mükemmeldir. Prime Behemoth dönemi.

    Yiğit

    @Harundoom, var bence. Bu albüme ben de tapıyorum. Ancak yılların Behemoth’u bu, tabii ki dinle. En azından diğer albümlere dair de bir fikrinin olması hiç yoktan iyidir.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.