Tıpkı çıkar çıkmaz 7-8 kez dinleyip incelemesini yayınladığımız SANGUISUGABOGG albümü gibi bugün de henüz yenigünü çıkmış olmasına rağmen son 2 gündür 20′den fazla kez dinlediğim ve artık iyice kavradığıma inandığım yeni TESTAMENT albümü “Para Bellum”u inceliyoruz.
“Para Bellum” Latincede “Savaşa Hazırlan” anlamına geliyor ve TESTAMENT’ın bu albüm özelinde hissettirdiği şey de aşağı yukarı bu. Esas motivasyonunu bilmemekle birlikte grubun bu albümde kendini ekstra bir kanıtlama ihtiyacı hissettiğini hissediyorum. Yaklaşık 40 yıllık bir grup bunu neden istesin, niye böyle bir kafaya girsin bilmiyorum, ancak ya içten içe “Titans of Creation”ın üstüne çıkabileceklerini düşünmelerinden ya da thrash metal sahnesindeki büyüklerin gerek fiziksel gerek materyal olarak uzun süredir meydanı boş bırakmasından dolayı TESTAMENT’ın bu tarz bir “köklü thrash metal gruplarının ayakta kalan bir numarası biziz” kafasına girmesinin çok da şaşırtıcı olmadığını düşünüyorum.
Bunun dışında gruba yeni bir davulcunun katılmış olması da sadece motivasyonel olarak artı yazmamış, albümde de açıkça duyulduğu üzere TESTAMENT’a ekstra bir rüzgâr, bir soluk katmış. Elbette ki kıyaslama yapmıyorum ama ne olursa olsun Gene Hoglan gibi bir devin ardından gelip böyle dedirtebilmek önemli bir şey ve Chris Dovas’ı bu açıdan kutlamak lazım. Albümdeki blast beat’lere falan da hiç şaşırmayalım, zira 27 yaşındaki Dovas 2018’den, yani 20 yaşından beri VITAL REMAINS gibi bir manyaklığa da sahnede eşlik eden yetenekli bir kardeşimiz.
“Para Bellum”da TESTAMENT’ın hem bugüne dek yapmadığı düzeyde ekstrem noktalara gittiğini hem de uzun zamandır olmadığı kadar duygusallaştığını görüyoruz. Daha önce “For the Love of Pain” ve “Meant to Be” kadar uçlarda iki şarkıyı bir arada sunan bir TESTAMENT albümü hatırlamıyorum. TESTAMENT elbette ki “Return to Serenity”, “Trail of Tears”, “The Ballad” gibi şarkılar yaptı, ama o albümlerde de “For the Love of Pain” veya “Infanticide A.I.” düzeyinde sertlikler yoktu. Buradan başlamışken aynen devam edecek olursak, albüm son derece agresif biçimde açılıyor ve bizi adeta Eric Peterson’ın DRAGONLORD’u faaliyete geçiremeyeceğini anladığı için “bari TESTAMENT’ta kullanayım” diyerek şarkılaştırdığı bazı bölümler içeren işlerle karşılıyor. Sadece blast beat’lerden değil, black metalimsi vokallerden, tremolo gitarlardan, kötücül arpejlerden de bahsediyorum.
İlk single “Infanticide A.I.”ye baktığımızda son dönemde ACCEPT ve RAGE gibi diğer bazı dedeler gibi TESTAMENT’ın da “teknoloji gelecek götümüzü kesecek” tavrına büründüğünü görüyoruz. Bu temaya odaklanmakta bir sakınca yok, elbette ki yapay zekâyla ilgili olarak geleceğe dair pek çok şeyin belirsiz olduğunu düşünmek ve günün birinde robotlar tarafından yönetilme fikri metal açısından gayet işlenmeye müsait bir fikir. Ne var ki “Final warning, we have lost control” gibi dizeler insanı tebessüm ettirmiyor da değil. Neyin son uyarısı mesela? Hangi tehlikenin ucundayız da birtakım faaliyetleri hemen sonlandırıp bundan kaçınmalıyız? Bunlar minik konular ama son dönemde özellikle yaşı olan gruplardan bu tarz sözleri, konuları sık sık görmeye başlayınca söylemek istedim. Çok geç olmadan bilgisayarları meydanlarda topluca yakıp daktiloya mı dönelim, Siri’nin annesine mi küfredelim, ne yapmamız gerekiyorsa söyleyin aga…
“Shadow People”da grubun EXODUS’un “Blacklist”ine yaklaşan orta tempo bir groove tutturduğunu ve kötücül black metal arpejlerinin de eklendiği lezzetli anlar barındırdığını görüyoruz. Grup bu şarkıda, aslında albümün de özeti olan şeyi yapıyor ve hem yeni tatlar sunup hem de bildiğimiz TESTAMENT ruhunu yansıtmayı başarıyor. Bu şarkının ardından gelen “Meant to Be”yi ilk dinlemede bir tık uzun ve tekrarlı bulduysam da sonraki dinlemelerde içime sindiğini fark ettim. Yukarıda da dediğim gibi TESTAMENT’ın “Return to Serenity”vari bu tarz şarkılarına alışığız ve uzun süredir de bu tarz bir şey duymamıştık. Bu açıdan bakınca bence grup bu tarafını göstermeye yönelik hiç de fena bir iş çıkarmamış. Özellikle yaylı kullanımını epey beğendim. Thrash metal gruplarının böyle power ballad yazması bazen ters tepebiliyor, bazen de ARTILLERY’nin “Delusions of Grandeur”ünde olduğu gibi çok iyi sonuçlar verebiliyor. TESTAMENT’ın “Meant to Be”si bence dinledikçe açılan ve ilk başta beğenmeseniz bile sonradan daha çok içinize sinebilecek tarzda bir şarkı. Biraz cheesy evet, ama ben artık seviyorum.
“High Noon” esasında Chuck Billy’nin sözlerini eski EXODUS vokalisti Zetro’yla birlikte yazdığı ancak sonradan tam istediği gibi olmadığı için farklı sözler kullandığı bir şarkı. Tam bir Eric Peterson besteciliğine tanık olduğumuz, blues gamlı ve groovy TESTAMENT riflerinin çeşitli uyumsuz dokunuşlarla renklendiği enteresan bir şarkı. “Witch Hunt” da yine nakaratında black metal etkileri barındıran, genel itibarıyla agresif ve tremolo gitar riflerinin ağırlıkta olduğu bir şarkı. 2.34’te bir anda değişmesi ve neredeyse Kirk Windstein tarzı bir vokal eşliğinde albümün en melodik ve en lezzetli sololarından birine bağlanması ise Alex Skolnick’in TESTAMENT için ne kadar önemli olduğunu gösteren bir örnek. Solonun son kısmında, şarkının son 20 saniyesinde saptığı yol için bile övülebilir.
“Nature of the Beast” TESTAMENT’ın 70’ler THIN LIZZY ve MOTÖRHEAD’e yakınlaştığı bir şarkı ve diğer pek çok şarkıdaki belirgin agresifliklerin arasında albümün sıcak tarafını oluşturan şarkılardan biri. Vegas’ta kumar oynama temalı bir hard rock/thrash metal şarkısı olduğunu söyleyebiliriz. “Room 117” ise üzücü bir arka plana sahip, ilk dinlemede çok da çarpıcı gelmeyen ama özellikle kendimle de bağ kurduğum temasından dolayı sonradan daha çok sevdiğim bir parça. 117, Chuck Billy’nin yakın bir arkadaşının annesinin hastane odasının numarasıymış ve arkadaşı, o odada vefat eden annesine bakarken kısa bir şiir yazıp isterse kullanması için Billy’ye vermiş.
“You’re praying for a painless death, the madness does not cease
Medication majesty to bring me some relief
Machines help you breathe, you’re trapped inside a dream
Traumatized by memories, where am I today?
Eyes alight, I never sleep, just keep on twisting in this grave
I’m feeling anxious, I’m feeling helpless
I see my world now wither away
And now I’m free from this world”
Geçtiğimiz yaz aylarında yaşadıklarımı anlatmak istesem yukarıdaki sözleri aynen alıp kullanabilirim, benim yaşadıklarımla o derece örtüşüyor.
“Havana Syndrome” da ilk dinlediğimde çok öne çıkmayan ancak sonradan IRON MAIDEN’vari armonik gitarları, METALLICA’vari nakarat vokali yazımı ve canlı davul kullanımıyla içime sinen bir şarkı oldu. Kapanışı yapan “Para Bellum” ise her tür detayıyla tam bir TESTAMENT şarkısı. Özellikle nakarat öncesindeki “People shout “You will never keep us out!” kısmındaki vokal yazımı TESTAMENT kalitesine yakışan cinsten, çok iyi ve akılda kalıcı bir fikir olmuş. Nakaratta blast beat’e girmesi yine şarkının temasının iyi yansıtılmasını sağlamış. Latincedeki “Si vis pacem, para bellum”, yani “Barış istiyorsan, savaşa hazırlan” ifadesinden alınan bu isim albüm adı olarak da güzel oturmuş. Esasında albüm ismi olarak başlangıçta “Infanticide A.I.” düşünüyormuş, ancak sonradan “Para Bellum”da karar kılınmış.
İyi ki de böyle olmuş, zira kapağında sikko robotik, teknolojik, bilgisayarlı, sayborglu muhabbetler olan bir tane daha boomer albüm kapağı daha görmeyi kaldıramayabilirdim.
Tüm bunlarla birlikte “Para Bellum”u noktalıyoruz. Albümle ilgili olarak söylemek istediğim şey, bence kesinlikle dinledikçe daha çok sevilen bir yapısı olduğu. Çarpıcı şarkıları zaten duyar duymaz sevebilirsiniz, ancak bir tık geri planda gibi gözükenler de sonradan açılıyorlar. Başlangıçta, ki başlangıçtan kastım 10-12 dinlemenin ardından bile vasat olarak gördüğüm üç ya da dört şarkı vardı ve şu anda, yani yaklaşık 20-22 dinlemeden sonra aynı şarkılar en sevdiklerim arasına girdiler. O yüzden notunuzu hızlı vermeyin derim, çünkü bir albümü 10-12 kez dinlemekle 20-22 kez dinlemek arasında bile çok fark olabiliyor. TESTAMENT bence “Titans of Creation”ı tartışmasız şekilde aştığı ve ustalıklarını yer yer açıkça yer yer de çok hissettirmeden kullandığı bir albüme imza atmış ve son albümler itibarıyla düşündüğümde -bana kalırsa- tüm köklü thrash metal grupları arasındaki en iyi albümü yapmış. TESTAMENT’ı çok seven ve kendilerinden iyi şeyler duymaktan ekstra mutluluk duyan bir dinleyicileri olarak “Para Bellum”dan ziyadesiyle memnunum, çok tebrik ediyorum, büyüklerimin ellerinden küçüklerimin (davulcu) gözlerinden öpüyorum.
Kadro Chuck Billy: Vokal, sözler (2-10)
Eric Peterson: Gitar, besteler, söz (1)
Alex Skolnick: Gitar, beste (4), söz (9)
Steve DiGiorgio: Bas
Chris Dovas: Davul, söz (1)
Şarkılar 1. For the Love of Pain
2. Infanticide A.I.
3. Shadow People
4. Meant to Be
5. High Noon
6. Witch Hunt
7. Nature of the Beast
8. Room 117
9. Havana Syndrome
10. Para Bellum
Testament en sevdiğim gruplar arasında parlamaya devam ediyor. Sertlik dozu yeterli, black etkileşimi fark yaratmış. Hit parça desen mevcut. Eric Peterson riff yazımı konusunda en sevdiğim gitaristlerden biri ve yine farkını ortaya koymuş. Yeni baterist dinamizm katmış; Hoglan olsaydı dedirtmiyor. Reisimiz Chuck Billy yıllara(kanser atlattı bu adam) meydan okuyarak ders veriyor, tarzdan tarza atlıyor, ne tarz vokal lazımsa yapıyor. Digiorgio görev adamlığını layıkıyla yapıyor ama az biraz daha ön plana çıktığı yerler görsek fena olmazdı.
38 yıldır üretmeye devam ettiği ve ispatlayacak bir şeyi olmadığı halde konfor alanını zorlayıp müziğine yeni şeyler katmaya çalıştıkları için teşekkür ediyorum kendilerine.
Bakalım Coroner yılın thrash metal serüvenine nasıl bir katkıda bulunacak?
Albüm hakkındaki düşüncelerim karışık. Öncelikle sound meselesine değinmek istiyorum; sanırım daha kötü ve zayıf bir sound tercih edilemezdi. Gümbür gümbür yerine zayıf bir sound tercihi beni üzdü. Genel kalite bakımından da Titan’ın azıcık üstünde ama bütünlük namına ortada fazla bir şey yok.
Ancak çeşitlilik bakımından çok doyurucu. Iron Maiden epikliği, Judas Priest heavy metali derken adamlar son derece renkli bir albüm yapmışlar.
Testament yine yapmış yapacağını. Albümün plak baskısı gelir gelmez testament koleksiyonuna katılacak. Şu albümün iyi olmasını o kadar çok istiyordum ki babalar üzmedi beni. Bende 10. dinlemeye geldim. Uzun süredir ilk defa yeni çıkan bir albümü bu kadar çok döndürüyorum. Sırada Coroner ve Soulfly var. Umarım beklentileri karşılar bu 2 baba grup.
Bir önceki albümden en az iki gömlek üstte buldum albümü, mükemmel olmasa da yine de iyi bir iş. E zaten Testament’dan bir başyapıt da bekleyen yoktur şu saatten sonra diye düşünüyorum
Harbi ben Testament’ten razıyım. Çoğunluğun aksine Titans..’ı da sevmiştim şarkı sayısı fazlalığı haricinde. Bunda da çok koparan bir şarkı yok ama genelde başarılı.
Albümün death thrash olarak başlayıp aralarda hard’n heavy’ye evrilmesi kafa karışıklığı yaratıyor ilk başlarda ama dinledikçe geçiyor. Sağlam blast beatlerle başlayıp yaylı ballad duymak ise soğuk duş etkisi yaratıyor. Aslında iyi bir şarkı ama o yaylıları prodüktörün götüne sokmak isterim. Kesin ‘çok yaratıcı bir fikir buldum gençler’ diye kafa siktiği için konmuştur albüme. Çok itici. O melodiyi lead gitarla çalsalar taş gibi parça olurmuş.
Nature of the Beast’i sevdim. Testament’in hard rock ruhlu şarkıları da hep ayrı iyi oluyor zaten.
Chuck Billy şu alemde en çok sevdiğim vokalist olabilir. Herifin ses tellerinden bir şey eksilmemiş.
Bu kadar tecrübeli bir grubun, daha önce diskografisinde hiç olmayan yeni tatları bu yaşta müziğine katmaktan çekinmemesi gerçekten çok taşaklı bir hareket! Sırf bunun için bile albümü dinlemeye kanım ısınmış biçimde başladım. Bazı anları da çok sevdim. Chuck’ın vokalleri nefis, Chris Dovas cidden iyi bir davulcu ve Steve’e açılan alan da harika bas partisyonları ile doldurulmuş. Ama doğrusunu söylemek gerekirse Eric’in Dragonlord için önceden yazdığı belli olan riffleri, sanki bunun bir bedeliymiş (“sen bana black metal tremolosu çaldırıyorsun öyle mi?… al sana!”) gibi Alex’e verilen bir şarkılık ballad ödününü ve en önemlisi de albümün korkunç şarkı sıralamasını pek sevemedim. “For the Love of Pain”in bu albümü başlatmak için en iyi seçim olduğunu, şarkılar tam gaz giderken araya “Meant to Be”yi atarak tüm tempoyu düşürmenin iyi bir fikir olacağını ve dünyanın sonunun geldiğinden bahseden şarkı sözlerini bir anda “aslında kumar çok kötü şey çocuklar, yapmayın”a çevirmekte bir sakınca olmayacağını kim akıl ettiyse kendisine selamlarımı gönderiyorum! Dinlenir mi? Muhakkak. Ama bu şarkı sıralamasıyla asla asla…
Davulcunun 20 yaşında Vital Remains’le sahneye çıkmaya başlamış olması metal dünyasında neden hiç konuşulmadı diye düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum.
bu albümü the gathering soundu ile editleseler nasıl olur acaba diye düşünmekteyim. pro olarak bir ai sound editöre sahip olan biri varsa denese görsek.
Senfonik Metal düşmanı Ahmet abiden “özellikle yaylı kullanımını epey beğendim” cümlesini okudum ya.. kıyamet alametidir.
Az dinleyebildim, beni hiç sarmadı bu albüm fakat Ahmet abi 20 kere dinlemiş, albüm sonradan açılıyor deyince konuşmamda erken olduğuna karar verdim. Yalnız, 20 kere Ajdar’ın albümünü dinlesek o da güzel gelmez mi abi??
Albümdeki en olumlu şey Chuck Billy’nin vokalleri. O ne be öküz herif. Brutalleri şahane zaten bu hırbonun. Peki ama o black metal scream’leri kime ait?
Tam 8′lik albüm. İkinci yarısını daha çok beğendim. Meant to Be hariç kötü şarkı da yok. Yeterince öküzlük var, yeterince çeşitlilik var. Room 117 ve Havana Syndrome ayrı hoşuma gitti. Son albümden sonra baya iyi geldi.
İlk yarısı hemen yakalayan yada ilk birkaç parçası vurucu sonrası dinledikçe açılan parçalar barındıran bir albüm.Death metalinde yedirilmiş olması da çok güzel.Bu tarza uzak olanıda içine çeken bir albüm.Benim için vokal iyise önde başlamış demektir.
Albümü ben de sevdim valla güzel iş. Ama abi bir albüm peşpeşe 20 kere dinlenir mi yav sana helal olsun.
Testament en sevdiğim gruplar arasında parlamaya devam ediyor. Sertlik dozu yeterli, black etkileşimi fark yaratmış. Hit parça desen mevcut. Eric Peterson riff yazımı konusunda en sevdiğim gitaristlerden biri ve yine farkını ortaya koymuş. Yeni baterist dinamizm katmış; Hoglan olsaydı dedirtmiyor. Reisimiz Chuck Billy yıllara(kanser atlattı bu adam) meydan okuyarak ders veriyor, tarzdan tarza atlıyor, ne tarz vokal lazımsa yapıyor. Digiorgio görev adamlığını layıkıyla yapıyor ama az biraz daha ön plana çıktığı yerler görsek fena olmazdı.
38 yıldır üretmeye devam ettiği ve ispatlayacak bir şeyi olmadığı halde konfor alanını zorlayıp müziğine yeni şeyler katmaya çalıştıkları için teşekkür ediyorum kendilerine.
Bakalım Coroner yılın thrash metal serüvenine nasıl bir katkıda bulunacak?
Albüm hakkındaki düşüncelerim karışık. Öncelikle sound meselesine değinmek istiyorum; sanırım daha kötü ve zayıf bir sound tercih edilemezdi. Gümbür gümbür yerine zayıf bir sound tercihi beni üzdü. Genel kalite bakımından da Titan’ın azıcık üstünde ama bütünlük namına ortada fazla bir şey yok.
Ancak çeşitlilik bakımından çok doyurucu. Iron Maiden epikliği, Judas Priest heavy metali derken adamlar son derece renkli bir albüm yapmışlar.
Dinlenir.
Testament yine yapmış yapacağını. Albümün plak baskısı gelir gelmez testament koleksiyonuna katılacak. Şu albümün iyi olmasını o kadar çok istiyordum ki babalar üzmedi beni. Bende 10. dinlemeye geldim. Uzun süredir ilk defa yeni çıkan bir albümü bu kadar çok döndürüyorum. Sırada Coroner ve Soulfly var. Umarım beklentileri karşılar bu 2 baba grup.
Bir önceki albümden en az iki gömlek üstte buldum albümü, mükemmel olmasa da yine de iyi bir iş. E zaten Testament’dan bir başyapıt da bekleyen yoktur şu saatten sonra diye düşünüyorum
Harbi ben Testament’ten razıyım. Çoğunluğun aksine Titans..’ı da sevmiştim şarkı sayısı fazlalığı haricinde. Bunda da çok koparan bir şarkı yok ama genelde başarılı.
Albümün death thrash olarak başlayıp aralarda hard’n heavy’ye evrilmesi kafa karışıklığı yaratıyor ilk başlarda ama dinledikçe geçiyor. Sağlam blast beatlerle başlayıp yaylı ballad duymak ise soğuk duş etkisi yaratıyor. Aslında iyi bir şarkı ama o yaylıları prodüktörün götüne sokmak isterim. Kesin ‘çok yaratıcı bir fikir buldum gençler’ diye kafa siktiği için konmuştur albüme. Çok itici. O melodiyi lead gitarla çalsalar taş gibi parça olurmuş.
Nature of the Beast’i sevdim. Testament’in hard rock ruhlu şarkıları da hep ayrı iyi oluyor zaten.
Chuck Billy şu alemde en çok sevdiğim vokalist olabilir. Herifin ses tellerinden bir şey eksilmemiş.
8/10 verdim. Dark Roots’tan sonra çıkan 3. albüm sanırım bu ve bu üçlüden en iyisi olduğunu düşünüyorum. Yukarı ivmelenmeleri takdire şayan.
Bu kadar tecrübeli bir grubun, daha önce diskografisinde hiç olmayan yeni tatları bu yaşta müziğine katmaktan çekinmemesi gerçekten çok taşaklı bir hareket! Sırf bunun için bile albümü dinlemeye kanım ısınmış biçimde başladım. Bazı anları da çok sevdim. Chuck’ın vokalleri nefis, Chris Dovas cidden iyi bir davulcu ve Steve’e açılan alan da harika bas partisyonları ile doldurulmuş. Ama doğrusunu söylemek gerekirse Eric’in Dragonlord için önceden yazdığı belli olan riffleri, sanki bunun bir bedeliymiş (“sen bana black metal tremolosu çaldırıyorsun öyle mi?… al sana!”) gibi Alex’e verilen bir şarkılık ballad ödününü ve en önemlisi de albümün korkunç şarkı sıralamasını pek sevemedim. “For the Love of Pain”in bu albümü başlatmak için en iyi seçim olduğunu, şarkılar tam gaz giderken araya “Meant to Be”yi atarak tüm tempoyu düşürmenin iyi bir fikir olacağını ve dünyanın sonunun geldiğinden bahseden şarkı sözlerini bir anda “aslında kumar çok kötü şey çocuklar, yapmayın”a çevirmekte bir sakınca olmayacağını kim akıl ettiyse kendisine selamlarımı gönderiyorum! Dinlenir mi? Muhakkak. Ama bu şarkı sıralamasıyla asla asla…
Davulcunun 20 yaşında Vital Remains’le sahneye çıkmaya başlamış olması metal dünyasında neden hiç konuşulmadı diye düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum.
İnanılmaz bir olay bence.
Benim hoşuma gitmedi. Sik gibi riff yazılan albümleri baştan sevemiyorum zaten. Aradan biraz vakit geçsin tekrar dinleyeceğim.
Bir önceki albümden iyi ama anca o kadar. Jenerik ve sıkıcı. Dark Roots of Earth son iyi Testament albümü olarak kalacak benim için sanırım.
bu albümü the gathering soundu ile editleseler nasıl olur acaba diye düşünmekteyim. pro olarak bir ai sound editöre sahip olan biri varsa denese görsek.
Senfonik Metal düşmanı Ahmet abiden “özellikle yaylı kullanımını epey beğendim” cümlesini okudum ya.. kıyamet alametidir.
Az dinleyebildim, beni hiç sarmadı bu albüm fakat Ahmet abi 20 kere dinlemiş, albüm sonradan açılıyor deyince konuşmamda erken olduğuna karar verdim. Yalnız, 20 kere Ajdar’ın albümünü dinlesek o da güzel gelmez mi abi??
Albümdeki en olumlu şey Chuck Billy’nin vokalleri. O ne be öküz herif. Brutalleri şahane zaten bu hırbonun. Peki ama o black metal scream’leri kime ait?
16.10.2025
@Raddor, Harbiden konuk vokal mi var diye açıp bakmak zorunda kaldım
16.10.2025
@eatthegun, ee kimmiş? ben bulamadım.
16.10.2025
@Raddor, Abi ben de bulamadım, metal archiveste falan da yazmıyor baya bir karıştırdım yok hahahah Chuck billy olduğuna inanasım gelmiyor ama
18.10.2025
@eatthegun, oysa eğer toplanak Wakan Tanka diyek.
18.10.2025
@Raddor, Eric Peterson yapmış diye okudum birkaç yerde.
18.10.2025
@Raddor, Floor Jansen konuk olacak deniyordu bi ara, ben de o mu lan yoksa dedim ama o iş de yatmış. Chuck yapıyor sanırım.
18.10.2025
@Dysplasia, @Ali, 20 sene önce olsa “kesin Shagrath bu” derdik.
Tam 8′lik albüm. İkinci yarısını daha çok beğendim. Meant to Be hariç kötü şarkı da yok. Yeterince öküzlük var, yeterince çeşitlilik var. Room 117 ve Havana Syndrome ayrı hoşuma gitti. Son albümden sonra baya iyi geldi.
40 yıllık cok cok az grup bundan daha iyi bir albüm cıkarabilir. Begendim baya.
Dark Roots dan sonra gelen en iyi albüm bence
İlk yarısı hemen yakalayan yada ilk birkaç parçası vurucu sonrası dinledikçe açılan parçalar barındıran bir albüm.Death metalinde yedirilmiş olması da çok güzel.Bu tarza uzak olanıda içine çeken bir albüm.Benim için vokal iyise önde başlamış demektir.