İşbu ikilemin evden çıkmadan önceki 5 dakikamızı işgal ettiği şu günlerde, her nereye ya da kime gidiyorsanız yanınıza almanız gereken üç şeyden biri olmasını önereceğim bir grupla karşınızdayım. Austere, 2007 yılında kurulmuş ve yakın zamanda dağılmış Avustralyalı bir depresif black metal grubu. Kısa ömrü olumsuz önyargı oluşturmaya müsait pek tabii, lakin orta tempolu müzikal krizler sunan grubun ikinci stüdyo albümü “To Lay Like Old Ashes”, dallanıp budaklanmaktan bir hal olmuş black metalin en başarılı iç karartma ürünlerinden biri.

İsyanları basan uluma vokal, tekdüzeliğiyle vokalin ağlaklığını perçinleyen gitarlar mevsim değişikliğinin etkisiyle başı sonu ayrı oynayan ruh halleri için birebir. Etkileyiciliğine zeval getirmeyecek uzunlukta bir intro ile açılan albüm, bir hayli kudretli bir parça ile bam telimize basıyor. Biraz piyano, biraz reverb, belki önceden gördüğümüz bir perde, ama klişenin de bir adabı var ve grup da bunun sınırlarını aşmıyor. Uzun dakikalara yayılmış, bunaltıcı melodilerden oluşan albüm, tehlikeli anılara soundtrack olabilecek cinsten karakteristik bir hava taşıyor.
Meraklısının bir ihtimal dinlemiş olduğu Woods of Desolation, Pestilential Shadows gibi grupların elemanlarının “önceki gruplarımızdaki en güzel ayrıntıları alıp bu projede birleştirelim” demişçesine icra ettiği albüm, ana başlığı ne olursa olsun depresif müzik kavramının hakkını veriyor. Vokalistin derdini yer yer clean vokalle izah ettiği ve davulun aşka geldiği anlar gayet etkileyici. Böyle deyince tek numarası bunlar olan, bayıcı derecede karanlık, boğuk ve monoton bir müzik olduğu düşüncesine kapılmayın. Her parçada bir patlamanın ipuçlarını veren merak uyandırıcı bir gidişat, iç parçalayan bir çığlık ya da bir film karesinden alıntı olduğunu hissine kapılmanızı sağlayan acı-tatlı bir piyano solosuna bağlanan zirve noktaları mevcut.

Altı parçadan oluşan bir eser için bu büyük bir numara mı emin değilim, ama 20 dakikalık son parçada pek yoğun olmamak üzere kayda değer bir zevk deryasında buluyorum kendimi albüm boyunca. Direkt bir bağlantı olmasa da son yılların uysal Fransız black metali, örneğin Alcest ile benzerlik taşıdığını da not düşmek istiyorum. Ona “ağlayan” buna da ağlar.

İnsanı doktorluk etmeyecek kadar katatoniyi teğet geçen, bana bunu yapmayacaktın dedirtecek kadar içten ve dermansız küfürlere gark eden o dengeli bunalımı bu albümde bulabilirsiniz. Hani seni, beni, onu dinlemeden yürüyüp giden o kadınlar, adamlar var ya, hani oracıkta terk edenler. Avuç içimize sapladığımız tırnaklarımız kapamamıza müsaade edilmeyen parantezlerimizi, o hani bi dinleseydi gitmeyecek olduğu şeyleri çizmiyor mu bir zamanlar tuttukları elin orta yerine? Söylemeden edemedim bu albümün zihnimde doğurduğu o ürpertici sahneyi. Grotesk yavşaklığına düşmeden depresif black metal dinleyin, Austere denen gruba da bir şans verin.





























