Dün OSSUARY’nin yeni albümü “Abhorrent Worship”i inceledikten sonra, son dönemde biraz fazla ekstrem türlere yüklendiğimizi de düşünerek bugün tamamen farklı tarzda bir albümü inceleyeyim dedim. Dedim, ama tür tamamen farklı olsa da grup adından da görüldüğü üzere fazla uzaklaşamadım…
Ne yazayım, yeni KADAVER’i mi yazayım başka bir şey mi yazayım diye bakınırken bu albüme denk geldim. Aramızda bir “THE”nın lafı mı olur diyerek, dünkü OSSUARY’nin ardından bugün de İtalya’dan çıkan heavy/doom metal grubu THE OSSUARY’nin yeni çalışması “Requiem for the Sun”da karar kıldım.
THE OSSUARY şeker gibi heavy/doom metal yapan bir grup. 2014’te kurulmuşlar ve şimdiden dört albüm çıkarmayı başararak istikrarlı bir başlangıç yapmışlar. Müziklerinin temelini doğal olarak BLACK SABBATH’ın bundan 293 yıl önce yaptığı şeyler oluştursa da grubun genel yaklaşımı BLACK SABBATH’a kıyasla daha aydınlık taraflara da kayabiliyor. Bu aydınlık mutlu mesutluktan ziyade saykodelik kafalardan kaynaklanıyor ve bu sayede stoner metal seven kitleye de epey bir hitap ediyor.
Şarkılar basit yapılı olmalarına rağmen prodüksiyonun da desteğiyle son derece keyifli bir müzik sunuyorlar. Grubun logosunda hafif gönderme yaptığı THE OBSESSED, albüm adının fontuyla hafif gönderme yaptığı CATHEDRAL ve reverb’lü, wah’lı lead’lerle yakaladığı pastelli havayla birlikte THE OSSUARY gayet desteklenesi, takdir edilesi bir atmosfer yaratmayı başarıyor.
THE OSSUARY’nin burada yaptığı şeyin temelini yukarıda adı geçen BLACK SABBATH, THE OBSESSED ve türevleri oluştursa da yer yer PARADISE LOST’un bu tarz vokal kullandığı dönemlere yaklaşan veya dümdüz rock karakteri sunan şarkılar da yok değil. Buradaki esas konu THE OSSUARY’nin tam olarak İngilizcedeki “laid back” ifadesini akıllara getiren tarzda bir müzik yapıyor oluşu. Rahat kafayla, hiçbir kasış olmaksızın, dinamik ama tasasız, acelesi olmadan, yeterli rengi sunarak ama kendini kanıtlama amacı güdüp büyük büyük hareketler yapmaya çalışmadan…
Vokalist Stefano “Stiv” Fiore’nin sesi bana “Discouraged Ones” ve “Tonight’s Decision” dönemi Jonas Renkse’nin saykodelik heavy/doom metal/rock söyleyen hâli gibi geliyor. Arada yer yer Tobias Forge’ye de yaklaşıyor, dolayısıyla da yırtınan bazı sololar dışında müziğin öyle bağırıp çağırdığına, ortalığı yıkmaya çalıştığına tanık olmuyoruz.
Böyle olunca da “Requiem for the Sun” dinlemesi son derece rahat, fazlaca metal dinlemeyen ama rock müzikle de arası olanların da sevebileceği türde bir albüme dönüşüyor. Vokaller pamuk gibi, gitarların distortion’ı dozunda, besteler yeterince uzun ömürlü olma potansiyeline sahip. Bu türde de zaten daha fazlasını beklemeye gerek yok; grubun da kafası rahat, dinleyicinin de.
Saykodelik heavy metal, stoner rock/metal, heavy/doom, 70’ler proto-metali, saykodelik doom… Bu palet içerisinden istediklerinizi seçerek THE OSSUARY’nin tanımlayabilir, üzerlerinden duman tüten gitarlarından çıkan rifler ve lead’ler eşliğinde arkanıza yaslanıp keyfinize bakabilirsiniz.
Kolay kolay otlu metal sevmem ama bunların Southern Funeral diye bi’ albümü vardı ben onun hastasıyım. Sonraki albüm sarmayınca grubu takip etmeyi bıraktım. Dünkü kritiğin grubunu görünce “lan bu ossuvari o ossüvari miydi?” diye içimden geçirdim keşke başka şey dileseymişim ¯\_(ツ)_/¯
Kolay kolay otlu metal sevmem ama bunların Southern Funeral diye bi’ albümü vardı ben onun hastasıyım. Sonraki albüm sarmayınca grubu takip etmeyi bıraktım. Dünkü kritiğin grubunu görünce “lan bu ossuvari o ossüvari miydi?” diye içimden geçirdim keşke başka şey dileseymişim ¯\_(ツ)_/¯