Aforizma, özlü söz gibi şeylerle hiç aram yoktur. Ne kitap okurken beğendiğim cümlelerin altını çizerim ne de hayat felsefem olarak gördüğüm bir söz, ifade, deyiş vardır. Bu yaşıma kadar sadece bir kez bir kitaptaki bir cümleye okur okumaz vurulmuş ve hemen Türkçeye tercüme ederek defalarca okumuşumdur. Bu cümle H.P. Lovecraft’ın “The Tomb” öyküsünde geçen şu sözdür:
“Zekâ düzeyleri daha ileri insanlar gerçek ile gerçek dışı arasında kesin sınırlar olmadığını; her şeyin onlardan haberdar olmamızı sağlayan hassas, fiziksel ve zihinsel bireysel araçlar yoluyla göründüğünü ve çoğunluğun bayağı materyalizminin, deneyciliğin örtüsünü aralayan üstün anlayışın parıltılarını delilik olarak lanetlediğini bilir.”
Böyle yazınca epey kasıntı olduğunun farkındayım, ama Lovecraft’ın kelimeleriyle okuyunca ve yazıldığı dönem (1917) düşünüldüğünde 2000-2001 civarında bu ifade beni çok etkilemişti.
Metal ile ilgilenip de Lovecraft’ın bir şeylerinden etkilenen tek kişi ben değilim elbet. Metal dünyasında Lovecraft’ın yazdıklarından ve yarattığı dünyadan etkilenen binlerce insan var ve bunlar türlü türlü karanlıklar şeklinde karşımıza çıkıyorlar.
Adını Lovecraft’ın Cthulhu mitosundaki kozmik varlıklardan alan THE GREAT OLD ONES, yine Lovecraft’a ait bir kavram olan “Cosmicism” adlı yeni albümünü kısa süre önce çıkardı. Fransız black metal grubu tıpkı önceki işlerinde olduğu gibi bu albümünü de tamamen Lovecraft’a ve onun yarattığı evrene ithaf ediyor.
“Evrende, Tanrı gibi tanımlanabilir türde ilahi bir varlık yoktur ve insanlar bu galaksiler arası var oluşun geniş çerçevesi içerisinde bilhassa önemsizdirler.”
Lovecraft “cosmicism”i bu şekilde özetliyor.
“Hümanizm bir illüzyondur. İnsan bilinci, insan medeniyeti, insani değerler ve geri kalan her şey etrafımızı saran ve evrenin bizden tamamen alakasız olduğunu görmemizi engelleyen bir baloncuk oluştururlar. Bunun düşmanca bir düşünce olması gerekmeyebilir, ancak öyle göründüğü de ortada. Sonsuz zaman ve mekân içerisinde, insanlar hiçbir şeydir. Bu minicik gezegende geçirdiğimiz bir zaman var, ancak biz ortaya çıkmadan önce bir ebediyet vardı ve biz gittikten sonra da bir ebediyet olacak. Etrafımız dipsiz, sonsuz bir boşlukla çevrili…”
Doğal olarak böylesi bir tema THE GREAT OLD ONES için gayet çekici, iştah kabartıcı bir konsept olarak karşımıza çıkıyor. Ezoterik Dagon Tarikatı’nı konu ettikleri bir önceki albümleri “EOD: A Tale of Dark Legacy”de mükemmel bir iş ortaya koyan grup, “Cosmicism”de de aynı kaliteyi üstüne koyarak sürdürüyor.
Öncelikle söylemek istediğim bir şey var. Post-black metalin belirli taraflarını seven, belirli taraflarının ise biraz dikkat dağıtıcı olduğunu ve kimi zaman odaklanma sorunu yaşadığını düşünen bir insanım. Lakin iyi yapıldığında ve detaylarda boğulmadığı zaman black metalin bu yoğun ve değişken türünün çok enfes noktalara ulaştığı da ortada. THE GREAT OLD ONES bu konuda son derece başarılı bir grup. Black metalin post tarafını ele alıyor olmalarına rağmen bir dikkat dağınıklığına, ilginin dağılmasına asla müsaade etmiyorlar ve daima besteye hizmet eden bir yaklaşım sergiliyorlar.
“Cosmicism” bu açıdan grubun giderek artan deneyiminin tavan yaptığı albüm. “EOD: A Tale of Dark Legacy”de de çok çok iyi bir iş sunan grup, “Cosmicism”de daha da ustalık kokan bir yola sapıyor. Black metalin 1000 yıllık formülleri, çok bilindik fikirler bile zevk sahibi ellerde yineheyecan verici olmayı, yerle bir etmeyi başarıyor. Bu konudaki en basit ve etkileyici örnek, intronun arkasından gelen “The Omniscient”ın başlarında rahatça görülüyor. Çıplak bir gitarın bir rife girmesi ve ardından davulun blast beat’e abanarak akabinde gelecek melodiye ortam hazırlaması bugüne dek sayısız kez rastladığımız bir şeydir. Ancak bazı şeyler gerçekten asla eskimiyor, heyecanını yitirmiyor. “The Omniscient”ın 1.10’da giren tarama rifi ve 1.20’de blast beat’le birlikte giren ikinci gitar, black metal var oldukça asla sıkıcı olmayacak ve her daim dinleyiciyi oradan oraya vuracak bir fikir olarak “Cosmicism”deki yerini alıyor. Bu gibi detaylar bestelere can katıyor, kan katıyor ve albümü dinleyen kişiye değerli bir deneyim içerisinde olduğunu hissettiriyor.
Albümün çekiciliğini artıran esas konu, gitarların birbiriyle atışacak ve iç içe geçecek şekilde çok iyi düzenlenmiş olması. Lovecraft’ın hayal gücünü uyaran karanlık âlemlerini işitsel olarak tasvir etme yoluna giden THE GREAT OLD ONES; yarattığı belirsizlik, kozmik atmosfer ve yok oluş hissiyatı barındıran taramaları, melodileri ve rifleriyle albümü baştan başa bir tekinsizlik ve çaresizlik girdabıyla dolduruyor. Tekinsizlik diyerek grubun baştan sonra atonal, uyumsuz notalarla örülü bir müzik yaptığı anlaşılmasın. THE GREAT OLD ONES yeri gelince son derece kırılgan, yürek parçalar nitelikte de olabiliyor. Ancak genele bakınca Lovecraft’ın tasvir ettiği “cosmicism” tanımı içerisinde insanın hiçliğini, önemsizliğini, anlamsızlığını vurgulamak için coşan, kuduran, şahlanan gitarlar hüküm sürüyor.
Lovecraft’ın epey bir yazısını, mektubunu, hikâyesini okumuş biri olarak kendisinin “cosmicism” görüşlerine ve özellikle de “kozmik nihilizm” fikrine sonuna kadar katıldığımı belirtmek isterim. Yaşadığımız bu hayat içerisinde bir şeylere mana bulmaya, ebedi var oluş içerisinde mutlak sıfır anlam taşıyan şeylere sonsuz değerler biçmeye devam ediyor ve yine bu var oluşu yoka yakın süreliğine işgal edişimizi özel kılmaya çalışıyoruz. Bu açıdan bakınca aciz varlıklarız; akıl almaz düzeyde önemsiz, gereksiz, değersiz şeylere üzülüyor, seviniyor ve onları hayatımızın merkezine koyuyoruz. Soyut temellere dayanarak “bizim hayal ürünümüz daha doğru” düşüncesiyle milyonlarca insanı gözümüzü kırpmadan öldürebiliyor, anne babamız doğum günümüzde istediğimiz yeni telefonu almadı diye 12 yaşında intihar edebiliyoruz…
Ama biz de böyle canlılarız ve bize ayrılan bu yok denecek kadar az zamanı mutlu olarak, bir şeylerden zevk alarak geçirmek istiyoruz.
THE GREAT OLD ONES yeni albümüyle bize bu konuda yardımcı oluyor.
Lovecraft temaları işlemeseler de Lovecraftian benzeri hisler yaratma konusunda en başarılı gruplardan Esoteric de yine harika bir albümle döndü bu sene.
hayatın manasızlığına mana bulma sıkıntıları, hezeyanlarına dair ben de umberto eco’nun fuko sarkacı kitabındaki “insan isterse, her zaman, her yerde, her şeyle her şey arasında bağıntılar bulur; dünya ansızın, her şeyin her şeye yollama yaptığı, her şeyin her şeyi açıkladığı bir akrabalıklar ağına dönüşür.” cümlesine hasta olmuştum. yazayım dedim :/
son iki paragraf cidden çok iyi. hümanizm özgür iradeyi ve materyalizmi aynı anda savunan bir düşünce ama bu ikisi asla uzlaşmaz kavramlar. fenomenal deneyimin fiziksel bir temele dayandığını bilmemekle birlikte bunu postülat olarak kabul edip yaşayan bir insanım ama lovecraft’ın “insanın en şanslı olduğu konu evreni olduğu gibi görememesi, çok küçük bir kısmına şahit olabilmesi” fikri tüylerimi diken diken ediyor. gözlemlenebilir evreni anlamlandırmak ve geleceğe dair tahminlerde bulunmakta en başarılı aracımız olan bilim bile paralel evrenler gibi empirik olarak ispatlanması imkansız meselelerde tıkanıp kalıyor. bir paralel evren varsa bile asla buna şahit olamayacağız. bu gibi iddiaların getirdiği epistemolojik tartışmalar bir yana, subjektif fenomenal deneyimimiz bile bize ait değil. materyalist postülattan yola çıkarsak sadece atom yığınıyız ve bu atom yığını bir şeylere şahit oluyor. bir özne, edim sahibi bir res cogitans sadece illüzyondan ibaret. idealist bir çerçeveden bakarsak zaten hiçbir şey hakkında hiçbir fikir yürütemeyiz. bu atom yığınlarının bilinç sahibi olduğunu düşününce çok ilginç bir bilmeceyle karşılaşıyoruz: eğer biz bilinç sahibiysek nasıl önümüzdeki masanın, üzerinde yürüdüğümüz zeminin, yıldızların, gezegenlerin, kara deliklerin ve hatta atomların bilinçsiz olduğunu iddia edebiliyoruz? sonuçta bu saydıklarım da atom yığını biz de atom yığınıyız; aramızda ontik bir fark yok. öyleyse içindeki her şeyin bir çeşit asla hayal bile edemeyeceğimiz bir bilince sahip olduğu bir evrende yaşıyoruz. hasiktir lan, evren çok acayip.
Ahmet ellerine sağlık harika bir kritik olmuş. Uzun zamandır böyle birşey arıyordum. Sabahtan beri açtım işyerinde dinliyorum. Albüm mükemmel. Albümde yok yok…🤘
@Ahmet Saraçoğlu, meslek olarak çevirmenlik mi yapıyorsun ? hiç bilmiyordum, ben de İngiliz Dili mezunuyum, bi ara çevirmenliğe gönül verdim ama 2 kelime bilen kendini çevirmen sandığı ve piyasa boka sardığı için bıraktım, 5 yıldır mebte öğretmenim :)
@sleepless, sağ ol. Ben sadece şunu ve şunu Türkçe olarak satın alıp okudum.
2003 yılıydı, Opeth “Damnation”ı yeni çıkarmıştı ve okurken sürekli “Damnation” dinlediğim için o albümle Lovecraft’ın bu kitaplardaki hikâyeleri tamamen bütünleşti benim için. Hatta her bir şarkı farklı bir hikâyesini hatırlatıyor şu an dinlediğimde.
Bunun dışındaki her şeyi; hikâyeleri, mektupları, diğer yazılarını vs. internetten tek tek bulup İngilizce olarak okudum. Okumadığım, eksik bir şeyler de mutlaka vardır. O yüzden Türkçeleri nasıl bilmiyorum. Ha bir de meraktan şunu almıştım ama açıp baktım mı hatırlamıyorum bile.
@Ahmet Saraçoğlu, @şeyh hulud, teşekkürler referanslar için. ben de resmini attığın kthulu’nun çağrısı ve deliliğin dağlarında’yı türkçe okumuştum eskiden. ne zamandır aklımdaydı zaten toplu eserler tadında güzel bir baskı alsam da okusam diye, yazıda lafı geçince girdim baktım bahsettiğim yayın evinin altı kitaplık box set tarzı bir şeyi var acaba bu düzgün müdür diye merak etmiştim.
Dost Kitabevi’nden çıkan toplu eserler gözümün önüne geliyor, o iyi bir çeviri olabilir ama baskısı maskısı kalmamış görünürde. zaten anladığın bir dilse yazıldığı dilde okumak her zaman en iyisidir düsturuyla ingilizcelerine yöneleceğim. kışın biraz lovecraft’e gömülmek fikri güzel geldi.
@sleepless, Türkçedeki en kapsamlı kaynak Hasan Fehmi Nemli’nin çevirdiği H.P Lovecraft Toplu Eserleri. Dost Kitabevi’nden 3 cilt halinde çıkmıştı. Yıllar geçti, çevirisi hakkında yorum yapacak kadar hatırlamıyorum ama üniversitedeyken severek okumuştum o kitapları.
Gayet leziz, içi dolu bir müzik yapıyorlar. Yalnızca albüm ismiyle ve sözlerle değil de müzikleriyle de kozmik bir hava oluşturmayı başarmışlar. Post-Black türünün biraz durgunlaştığı şu sıralarda çıkan en iyi albümlerden biri diyebilirim ama biraz underrated kalıyorlar nedense. Season of Mist bile bu adamları pek fazla tanıtmıyor.
Müziğe olan ilgimin azaldığı (korona başlığında sanırım Raddor’un bahsi vardı, dopamin komasına girip zevk alma yetisini kaybetme ile ilgili, ondan) şu günlerde bile dopamindi bilmem ne entellikti dinlemeden kapıp götürüyor, dünyadan kopartıyor.
Rzeczom’un bile düşük kaldığı oldu, bunun olmadı.
Yukarıda yaptığım artistlik için de kendime saydırdım. Lovecraft’in müzikal karşılığı bu albümde net.
Bu albümü dinleyince kara deliklerin içine çekiliyorum, yıldız tozları beni oluşturan atomların arasındaki boşluklara giriyor, mutlak sıfıra ulaşıyorum. Algıların ötesinde bir müzik.
Son iki paragraf harika olmuş.
13.11.2019
@deadhouse, sağ olasın.
Gerçekten Mükemmel Olmuş.Kritikte çok güzel olmuş elinize sağlık.
13.11.2019
@Ghost Essence, teşekkürler.
Lovecraft temaları işlemeseler de Lovecraftian benzeri hisler yaratma konusunda en başarılı gruplardan Esoteric de yine harika bir albümle döndü bu sene.
hayatın manasızlığına mana bulma sıkıntıları, hezeyanlarına dair ben de umberto eco’nun fuko sarkacı kitabındaki “insan isterse, her zaman, her yerde, her şeyle her şey arasında bağıntılar bulur; dünya ansızın, her şeyin her şeye yollama yaptığı, her şeyin her şeyi açıkladığı bir akrabalıklar ağına dönüşür.” cümlesine hasta olmuştum. yazayım dedim :/
son iki paragraf cidden çok iyi. hümanizm özgür iradeyi ve materyalizmi aynı anda savunan bir düşünce ama bu ikisi asla uzlaşmaz kavramlar. fenomenal deneyimin fiziksel bir temele dayandığını bilmemekle birlikte bunu postülat olarak kabul edip yaşayan bir insanım ama lovecraft’ın “insanın en şanslı olduğu konu evreni olduğu gibi görememesi, çok küçük bir kısmına şahit olabilmesi” fikri tüylerimi diken diken ediyor. gözlemlenebilir evreni anlamlandırmak ve geleceğe dair tahminlerde bulunmakta en başarılı aracımız olan bilim bile paralel evrenler gibi empirik olarak ispatlanması imkansız meselelerde tıkanıp kalıyor. bir paralel evren varsa bile asla buna şahit olamayacağız. bu gibi iddiaların getirdiği epistemolojik tartışmalar bir yana, subjektif fenomenal deneyimimiz bile bize ait değil. materyalist postülattan yola çıkarsak sadece atom yığınıyız ve bu atom yığını bir şeylere şahit oluyor. bir özne, edim sahibi bir res cogitans sadece illüzyondan ibaret. idealist bir çerçeveden bakarsak zaten hiçbir şey hakkında hiçbir fikir yürütemeyiz. bu atom yığınlarının bilinç sahibi olduğunu düşününce çok ilginç bir bilmeceyle karşılaşıyoruz: eğer biz bilinç sahibiysek nasıl önümüzdeki masanın, üzerinde yürüdüğümüz zeminin, yıldızların, gezegenlerin, kara deliklerin ve hatta atomların bilinçsiz olduğunu iddia edebiliyoruz? sonuçta bu saydıklarım da atom yığını biz de atom yığınıyız; aramızda ontik bir fark yok. öyleyse içindeki her şeyin bir çeşit asla hayal bile edemeyeceğimiz bir bilince sahip olduğu bir evrende yaşıyoruz. hasiktir lan, evren çok acayip.
Ahmet ellerine sağlık harika bir kritik olmuş. Uzun zamandır böyle birşey arıyordum. Sabahtan beri açtım işyerinde dinliyorum. Albüm mükemmel. Albümde yok yok…🤘
çeviriler güzel olmuş, lovecraft’ın yazılarını çevirmek gerçekten yetenek ve altyapı ister
14.11.2019
@crowkiller, sağ ol, mesleğimiz. :)
14.11.2019
@Ahmet Saraçoğlu, meslek olarak çevirmenlik mi yapıyorsun ? hiç bilmiyordum, ben de İngiliz Dili mezunuyum, bi ara çevirmenliğe gönül verdim ama 2 kelime bilen kendini çevirmen sandığı ve piyasa boka sardığı için bıraktım, 5 yıldır mebte öğretmenim :)
14.11.2019
@crowkiller, eşim Güzide ile birlikte tercümanız. Piyasa da müşteriler de tercümanlar da çok çeşitlilik gösteriyor gerçekten. Kolay gelsin.
14.11.2019
@Ahmet Saraçoğlu, konu olarak albümden iyice uzaklaşıyoruz ama lafı geçmişken, Türkçe’de Ren Kitap’tan çıkan Lovecraft çevirileri iyi mi?
Çok güzel yazı bu arada gerçekten, elinize sağlık.
14.11.2019
@sleepless, sağ ol. Ben sadece şunu ve şunu Türkçe olarak satın alıp okudum.
2003 yılıydı, Opeth “Damnation”ı yeni çıkarmıştı ve okurken sürekli “Damnation” dinlediğim için o albümle Lovecraft’ın bu kitaplardaki hikâyeleri tamamen bütünleşti benim için. Hatta her bir şarkı farklı bir hikâyesini hatırlatıyor şu an dinlediğimde.
Bunun dışındaki her şeyi; hikâyeleri, mektupları, diğer yazılarını vs. internetten tek tek bulup İngilizce olarak okudum. Okumadığım, eksik bir şeyler de mutlaka vardır. O yüzden Türkçeleri nasıl bilmiyorum. Ha bir de meraktan şunu almıştım ama açıp baktım mı hatırlamıyorum bile.
14.11.2019
@Ahmet Saraçoğlu, https://www.youtube.com/watch?v=rN1HElM_ECA
Şöyle bi sevimlilik paylaşayım o zaman. Beni eğlendirmişti yakın zamanda.
15.11.2019
@Ahmet Saraçoğlu, @şeyh hulud, teşekkürler referanslar için. ben de resmini attığın kthulu’nun çağrısı ve deliliğin dağlarında’yı türkçe okumuştum eskiden. ne zamandır aklımdaydı zaten toplu eserler tadında güzel bir baskı alsam da okusam diye, yazıda lafı geçince girdim baktım bahsettiğim yayın evinin altı kitaplık box set tarzı bir şeyi var acaba bu düzgün müdür diye merak etmiştim.
Dost Kitabevi’nden çıkan toplu eserler gözümün önüne geliyor, o iyi bir çeviri olabilir ama baskısı maskısı kalmamış görünürde. zaten anladığın bir dilse yazıldığı dilde okumak her zaman en iyisidir düsturuyla ingilizcelerine yöneleceğim. kışın biraz lovecraft’e gömülmek fikri güzel geldi.
14.11.2019
@sleepless, Türkçedeki en kapsamlı kaynak Hasan Fehmi Nemli’nin çevirdiği H.P Lovecraft Toplu Eserleri. Dost Kitabevi’nden 3 cilt halinde çıkmıştı. Yıllar geçti, çevirisi hakkında yorum yapacak kadar hatırlamıyorum ama üniversitedeyken severek okumuştum o kitapları.
Lovecraft deyince daha şekilsiz, yapış yapış bişey beklemiştim. Daha derli toplu insan müziği çıktı. Ama baya lezzetli çıktı.
Gayet leziz, içi dolu bir müzik yapıyorlar. Yalnızca albüm ismiyle ve sözlerle değil de müzikleriyle de kozmik bir hava oluşturmayı başarmışlar. Post-Black türünün biraz durgunlaştığı şu sıralarda çıkan en iyi albümlerden biri diyebilirim ama biraz underrated kalıyorlar nedense. Season of Mist bile bu adamları pek fazla tanıtmıyor.
Yazıldığından beri dinliyorum. Bugün A Thousand Young a kapılıp her günkü durağımı kaçırdım. Harika albüm.
Albümün her saniyesi kusursuz ama “A Thousand Young” insan evladının ölmüşlerini sikiyor. Lovecraft dinleyebilse gurur duyardı.
“The Omniscient”ın 1.10’da giren tarama rifi ve 1.20’de blast beat’le birlikte giren ikinci gitar… Ailemden biri olarak görüyorum sizi.
The Great Old Ones’cıyım lan ben.
Müziğe olan ilgimin azaldığı (korona başlığında sanırım Raddor’un bahsi vardı, dopamin komasına girip zevk alma yetisini kaybetme ile ilgili, ondan) şu günlerde bile dopamindi bilmem ne entellikti dinlemeden kapıp götürüyor, dünyadan kopartıyor.
Rzeczom’un bile düşük kaldığı oldu, bunun olmadı.
Yukarıda yaptığım artistlik için de kendime saydırdım. Lovecraft’in müzikal karşılığı bu albümde net.
Görünce canım istedi. Uzun zamandır dinlemiyordum.
The album that keeps on giving.
Bitmiyor. Hala dinliyorum. 2010lu yıllardan favori albümüm olabilir.
Bu albümü dinleyince kara deliklerin içine çekiliyorum, yıldız tozları beni oluşturan atomların arasındaki boşluklara giriyor, mutlak sıfıra ulaşıyorum. Algıların ötesinde bir müzik.
25.05.2021
@enemyofgod, <3
Hadi abicim ya.