# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
TOOL – Fear Inoculum
| 09.09.2019

Korkularınıza veda edin… Bu bağışıklığa şükürler olsun!

Bütün TOOL fanlarının akıllarında uzun süredir aynı soru var; “Bir albümü çıkarmak neden 13 sene sürer?”. Biraz interneti araştırınca bu soruya türlü cevaplar bulabiliriz. Plak şirketi ile yıllardır bitmek bilmeyen davalar, Maynard’ın yan projeleri ve diğer işleri (A Perfect Circle, Puscifer, şarapçılık), sürekli çıkılan turneler, sonsuza doğru ıraksayan besteleme süreci ve hatta Carey’nin scooter’dan düşüp (!) provalara gelememesi gibi nice sebepler var.

Hangileri aklınıza daha yatkın geliyorsa albümün bu kadar gecikmesini onlara bağlayabilirsiniz. Fakat “Fear Inoculum”un elimize geçmesi ve grubun eşzamanlı olarak verdiği röportajlar ile ortaya çıkan, çok daha yalın ve insani bir gerçek var. TOOL korkuyor… Evet, şaka değil. Gezegenin en sevilen rock gruplarından biri olan, elemanlarının fanları gözünde ilah seviyesinde olduğu, bir daha hiç albüm yapmasalar bile şöhret ve para konusunda hiçbir zaman sıkıntı çekmeyecek olan TOOL, korkuyor!

Peki bu korku nereden geliyor? Aslında hayatta iyi kötü bir şeyler başarmış herkesin kalbinde olan, her geçen dakika üzerimize daha da sinen çok tanıdık bir his bu. Yaşlanma ve güçten düşme korkusu… Yıllar geçtikçe ve altın çağlarımız geride kaldıkça kendimizden daha da çok şüphe etmeye başlamamız ve eski hâlimizin bir gölgesi hâline gelmemiz… TOOL belli ki uzun süredir bu endişeler ile uğraşmış ve yaşları 55 civarında olan bu adamlar mükemmele yakın diskografilerinin üzerine ne koyabilecekleri, fanların ve kendilerinin ortaya çıkan işten ne kadar tatmin olacağı üzerine kaygı duymuşlar.

Sonunda bu duyguya yenilmek yerine onu ilham perisi olarak kullanmaya karar vermişler ve 13 senelik bu savaşın ganimeti olarak bize “Fear Inoculum” yani “Korku Aşısı”nı sunmuşlar. Aşağıda uzun uzun tartışacağız, fakat özet geçmek gerekirse albüm işlediği temaların, vermek istediği duyguların ve yaratmak istediği atmosferin sonuna kadar hakkını veriyor. “Fear Inoculum” sadece TOOL’un elinden çıkabilecek vizyonda ve müzikal zenginlikte bir albüm.

Tüm TOOL albümlerinde olduğu gibi bu albümün de kendine has bir havası var. “Fear Inoculum” işlediği temalara paralel olarak epey karanlık ve temposu düşük bir albüm. Hatta kapanıştaki epik 7empest’ı bir kenara koyarsak, albümde orta tempoyu geçen bir şarkı yok diyebiliriz. Bu sebepten dolayı ilk dinleyişte içine girmesi en zor TOOL albümü diyebilirim. “Fear Inoculum” kesinlikle “Aenima” gibi dilinize dolanacak vokal melodileri ya da “Lateralus” gibi suratınıza çarpacak gitar partisyonları ile dolu bir albüm değil. Hatta “10.000 Days”’de örneklerini gördüğümüz, Vicarious ve The Pot gibi hazmetmesi ve sevmesi kolay eserler de yok. Tüm ana şarkılar 10 dakikanın üzerinde sürelere sahipler ve temel olarak sadece bir ya da iki melodiyi/partisyonu ana eksene oturtup bu fikirler üzerinden varyasyonlar ile giriş-gelişme-sonuç üzerine gidiyorlar. Geçmiş TOOL çalışmalarından bu beste türünün en iyi örneği Wings for Marie/10.000 Days ikilisiydi, bu albümde ise aynı yaklaşım esas alınıp üzerine daha derinlemesine gidilmiş. Sonuç olarak vermek istediği duyguyu gönderebilmek için dinleyiciden biraz sabır talep eden oldukça yoğun 6 adet ana şarkı ve onlara eşlik eden, TOOL albümlerinin olmazsa olmazı 4 adet geyik/deneysel parçanın bulunduğu 10 parçalık “Fear Inoculum” ortaya çıkmış.

Albümde güçlü bir “jam session” hissiyatı var. Şarkıların büyük kısmının, grup stüdyoda beraber doğaçlama çalarken geliştiğini hissedebiliyorsunuz. Bu da özellikle şarkıların giriş ve gelişme bölümlerinin çok organik şekilde ilerlemesine yol açmış. Neredeyse tüm şarkılar sakin gitar/bas arpejleri ile açılıp, diğer enstrümanların melodiye ve ritme yavaş yavaş katılması ile devam ediyorlar. Albümün ilk yarısındaki şarkılar neredeyse bir diyalog şeklinde ilerliyor. Örneğin Pneuma’nın başında Jones birkaç akor basıyor, ona karşılık olarak Carey perküsyon ile süslemeler yapıyor, ardından ikisi birden susarak sözü Chancellor’ın basına bırakıyorlar, o da şarkıyı taşıyacak olan ana rifi ortaya döküyor. Bu gibi enstrümanlar arası verkaçlar albümde epey var, TOOL eskiden de bu tarz şeyleri çok yapsa da (mesela aklıma Eulogy geliyor), şarkıların trafiği bu albümde hiç olmadığı kadar güzel şekilde akmış. Özellikle bazı şarkılarda bu sakin açılış kısımları o kadar güzel yoğurulup uzun sürelere yedirilmiş ki, şarkının patlama anı geldiğinde ister istemez “yuh şarkı nereden nereye geldi!” diye söylenirken buluyorsunuz kendini. Özellikle Descending şarkısı bunu müthiş beceriyor, şarkı aynı serbest düşüşe bırakılan cisimlerin gittikçe hızlanması gibi gerilimi arttırıp en sondaki patlamayla sizi yere çalıyor.

Şarkılara biraz daha yakın bakmaya devam edelim. Benim albümdeki favorim gerek albümün ana temasını çok net vermesi gerek albümdeki en hoş vokal melodilerine sahip olması nedeniyle Invincible oldu. TOOL bu şarkıda yazının girişinde bahsettiğin kendinden şüphe etme teması ile zamanında rakipsiz olan bir savaşçının gün geçtikçe güçten düşmesi arasında bir analoji kurmuş. Parça biraz önce bahsettiğim, enstrümanlar arası sakin bir diyalog ile açılıyor ve ardından Maynard albümdeki en melodik ve dingin vokalleri bize sunuyor. Nakarat yaklaştıkça savaşçı eskisi gibi görkemli ve önemli olmaya çalışmanın zorluğundan dem vuruyor ve savaşçının yıkılışı davul ve gitarın iç içe geçtiği pasajı takip eden bir aksak ritimle sembolize ediliyor. Şarkı tam bitermiş gibi yaparken bir anda geri dönüp tekrar tempo kazanması ve Maynard’ın “Bu belki de sahte bir umut, ama daha önce gerçekler bana hiç engel olamadı” diye bağırması ile savaşçının geri dönüşünü kutluyoruz. Aslında temelinde “yıkılmadım, ayaktayım!” olan bir tema daha güzel nasıl müziğe dökülebilirdi bilemiyorum!

Albümdeki her parça için yukarıdakine benzer mini analizler yapabilirim, ama tekdüze olacağı endişesi ile kendimi tutuyorum. Fakat kısaca albümdeki sözler ve kurgu ile müzik arasında muazzam bir uyum olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Buradaki ana başarı da Maynard’a ait ve bana göre albümün gerçek yıldızı da o. Albümü dinlemiş olanlar için bu iddia garip gelebilir, çünkü işitsel olarak albümde Jones ve Carey bariz şekilde öne çıkıyor. Fakat miksajda biraz geride durmasına rağmen albüme asıl büyüsünü kazandıran da yine Maynard.

Müthiş bir ses rengini ve huzurdan öfkeye uzanan bir duygu paletinde vokal yapabilmesini bir kenara koyarsak, Maynard’ı özel yapan şeylerden biri de müziğe inanılmaz uyumlu sözler ve vokal oyunları yazabilmesi. Sanıyorum bunun bir sebebi de Maynard’ın şarkılar enstrümantal olarak yazılırken hiçbir şekilde besteleme sürecine karışmaması ve şarkıların sözlerini tamamen ona verilen müziğe göre yazması. Yani ortada zaten elde olan şiirlerin ya da sözlerin müziğe göre zorla adapte edilmesi değil, tam aksine sözlerin tamamen müziğin Maynard’da uyandırdığı duygular üzerinden dikte edilmesi durumu var. Bu albümde bunu iliklerinize kadar hissettiğiniz tonla an mevcut. Mesela açılış parçası Fear Inoculum albümün ana teması olan korku ve endişeyi işliyor, buna paralel olarak ilk kısımlarda tribal davullar ve gitar odaklı yavaş yavaş tırmanan bir gerilim var.

Maynard burada korkuyu bir karakter haline getirip onunla diyaloğa giriyor (“The deceiver says, he says, you belong to me”) ve ardından korkuların üzerinden gelmesiyle kazanılan bağışıklığı ve rahatlamaya parçanın nakaratında sarılıyor. Nakaratın ilk kelimesi olan exhale’in, arkadaki gitar akoru ve nakaratın anlamıyla olan uyumu müthiş. Resmen siz de Maynard ile beraber o ana kadar tuttuğunuz nefesi bırakıyor ve korkularınıza veda ediyorsunuz. Bir başka nefes temalı olan şarkı “Pneuma” ise ruh ve bedeni bir araya getiren gücü yani nefesi sembolize ediyor. Maynard burada dahiyane bir şekilde nefesin önemini vurgulamak istercesine şarkıyı çok kısa nefeslerle, neredeyse heceleyerek söylüyor. Albümdeki neredeyse her parçada bunun gibi ileri derece vokal, söz ve müzik uyumuna rastlamak mümkün. Sırf bu yüzden albüme ve harcanan emeğe hayran olmamak elde değil.

Albüm hakkında sık duyduğum eleştirilerden biri bu albümde Maynard’ın vokallerinin çok monoton olduğu ve yeterince bağırmadığı. İşte tam yukarıda açıkladığım nedenden dolayı bu eleştiri bana temelsiz geliyor. Evet doğru, bu albümde fazla agresif Maynard vokalleri yok, ama bunun nedeni müziğin o tarz vokallere çok uygun olmaması. Maynard da sırf bağırmak için bağıracak biri değil; yukarıda adamın söz-müzik uyumuna ne kadar dikkat ettiğine detaylıca değindim. Kaldı ki albümde sert vokaller yok da değil. Aslında albümde fazla sert vokal olmaması olan yerleri de daha etkileyici hâle getiriyor, tam da bu yüzden mesela Descending’in son vokalleri bu kadar çarpıcı geliyor.

Performanslara biraz daha yakından bakalım. Maynard’ı epey övdük ama grubun geri kalanı da tam formunda. Daha önce de bahsettiğim gibi Jones ve Carey özellikle ilk dinlemelerde öne çıkıyorlar. Jones 7empest parçasında yıkmış geçmiş, resmen bildiği tüm numaraları ortaya dökmüş. Parça hakikaten Jones’un tüm kariyerinin 15 dakikaya sıkıştırılmış hâli gibi. 7’li ölçüler üzerine gitar arpejleri, drop D sert metal rifleri, bol efektli sololar, epik melodiler ve tabii ki aksak ritimler. Şarkıda Adam Jones denince aklınıza gelebilecek her şey en yüksek dozajda verilmiş. Girişinde Maynard’ın oldukça eğlenceli şekilde sağa sola giydirmesi ile de birleşince 7empest’ın neden çoğunluğun albümdeki favorisi olduğunu görmek zor değil. Ben de feci sevdim ama yukarıda saydığım sebeplerden dolayı Invincible benim için bir tık daha öne çıkıyor.

Albümdeki davullara bakınca Carey’nin 58 yaşında olduğuna inanmak güç. Kendisinden alışık olduğumuz tribal ritimler ve zil kullanımının yanı sıra albümde Carey’nin yer yer coşup bendine sığmadığı kısımlar var. Özellikle Invincible, Pneuma ve 7empest’daki davullardaki patlama anları duyduğunuz anda yüzünüze gülümseme bırakıyor. Bir de basit bir klavye melodisi üzerine doğaçlama yardırdığı deneysel parça Chocolate Chip Trip var; albümün karamsar ve bunaltıcı havası içerisinde güzel bir teneffüs görevi görüyor. Carey’nin albümdeki birçok efekt ve klavye melodisinden de sorumlu olduğunu hatırlatıp kendisine saygılarımızı sunuyoruz.

Chancellor ise bildiğimiz çizgisini devam ettirmiş; kendisinden alışık olduğumuz bol chorus ve delay dolu bas riflerine her şarkıda rastlamak mümkün. Invincible’daki sürpriz bas solosunu da epey beğendim; düzgün distortion kullanımına örnek gösterilecek bir solo olmuş. Tonu da her zaman olduğu gibi muazzam; parmakla çalmayı tercih eden bir basçı olarak gerçekten tek kıskandığım pena tonu Chancellor’ınki diyebilirim. Damperli kamyon ile fıstıklı baklava arasında bir tonu var adamın. Hem gitarların arasında çok rahat sıyrılıyor hem de kulağı yormadan yürek hoplatıyor.

Tonlar demişken prodüksiyona da değinmek lazım. Albümün kaydı tek kelimeyle muazzam. Ben bu kadar temiz davul ve bas tonu duyduğumu hatırlamıyorum. Albüm tam bir mastering harikası, imkânınız varsa mutlaka iyi bir ses sisteminde dinleyin. Gerçi kayıt o kadar iyi ki, 240p YouTube videosundan da dinleseniz tüm detayları seçebiliyorsunuz. Diğer TOOL kayıtları da çok sağlamdı ama ne yaptılarsa bu albümde ekstra bir lezzet gelmiş.

Kapak ve diğer görsellerde ise her zaman olduğu gibi Alex Grey imzası var. Göze güzel gelmekle beraber “Lateralus” ve “10.000 Days” kadar ilginç bulmadığımı söylemeyelim. Fakat albümün özel versiyonu ile gelen mini ekran ve müzik klibi çok iyi, tam da TOOL’dan beklenecek bir fikir. Böylece TOOL sayesinde literatürümüze “bir dakika, albüm kapağını şarj etmem lazım” gibi bir söylem de girmiş oluyor.

“Fear Inoculum” arkasında 13 senenin endişesini, kaygısını ve korkusunu taşıyor. TOOL bütün bu negatif duyguları alıp bir sanat eserine çevirmiş. Bunu yaparken eski fanlarına yeniden evde olduklarını hissettirecek kadar stilini korurken bir yandan diskografisindeki diğer albümlerden sıyrılan ve farklı bir atmosfer sunan bir eser ortaya koymayı da başarmış. Bu albümü değerlendirirken “13 senelik bekleyişe değdi mi?” diye değil “13 senelik endişe bulutları dağıldı mı?” diye sormak lazım diye düşünüyorum. Bu sorunun cevabı ise kocaman bir evet. TOOL hâlâ büyük, hâlâ yenilmez ve hâlâ türünün en iyi müzik yapan gruplardan biri. Grubun olduğu aşı ve kazandığı bağışıklık nedeniyle bir sonraki albümün daha çabuk geleceğini düşünüyorum.

Not: Albüme 10/10 vermeyişimin tek nedeni “Aenima” ve “Lateralus” adlı insanlık dışı eserlerdir. Yoksa bu albümün herhangi bir kusuru bulunmuyor.

Ekstra not: Tam yazıyı noktalarken TOOL’un Billboard 100 listesinde Taylor Swift’i geçip 1 numaraya yerleştiği haberi geldi; madem öyle yazıyı şu görselle noktalayalım.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.69/10, Toplam oy: 148)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2019
Şirket
Volcano Entertainment
RCA Records
Kadro
Maynard James Keenan: Vokal
Adam Jones: Gitar
Justin Chancellor: Bas
Danny Carey: Davul
Şarkılar
01. Fear Inoculum
02. Pneuma
03. Litanie contre la peur
04. Invincible
05. Legion Inoculant
06. Descending
07. Culling Voices
08. Chocolate Chip Trip
09. 7empest
10. “Mockingbeat
  Yorum alanı

“TOOL – Fear Inoculum” yazısına 36 yorum var

  1. Eline sağlık Kemal. Bence bugüne dek yazdığın en iyi albüm incelemesi. Gruba çok hâkim olmamama rağmen okurken acayip zevk aldım.

    Hazır başlamışken gaza gelip “Aenima” ve “10.000 Days”i de incelesen, sitedeki eksikleri gidersek güzel olur. :)

  2. tanistlin says:

    Eline kulağına sağlık üstad. Bu ülkede müzikseverler var.

  3. Barış says:

    “Damperli kamyon ile fıstıklı baklava arasında bir tonu var adamın.”
    Diğer Tool albümlerinin de incelemelerinin gelmesi bizi çok mutlu eder, sevgiler :)

  4. elbruz says:

    albümğ 2 kez dinledim aklımda bir şarkı bile kalmadı hiçte sevmedim albümü zaten ama bu incelemeden donra bidaha bi dinliyim madem

  5. ali says:

    Bir Tool albümünün çıkışından 10 gün sonra yorumlanabileceğine inanmamama rağmen emeğiniz için teşekkürler. Örneğin, kendi adıma albümdeki en iyi performansın Keenan’a ait olduğu konusunda sizinle %100 ters fikirdeyim (APC ve Puscifer dahil kariyerinin en vasat söz yazarlığı bence bu albümde) ama dediğim gibi, 10 gün Tool için çok çok kısa bir süre… Bekleyelim görelim.

  6. McLorand says:

    kritik için teşekkürler. albümü dinledim; iyi, hoş. sonra açtım youtube’u; sober, schism ve vicarious’u andım. bence 9 çok iddialı bir rakam olmuş.

  7. necrobutcher says:

    goy goy yaptım dalga geçtim ama göt oldum. yazıyı okurken de zevk aldım albümü dinlerken de. müthiş bir şey. şarap içerek dinliyorum gidiyor bira içerken dinliyorum gidiyor ulan patates kızartırken bile açıyorum patatesler kıtır kıtır.. her şey harika. yazı için sonsuz teşekkürler,okurken albümü hissettirdi.

  8. Kleeia says:

    6dan yukarı puan almaması gereken vasat, jamming with friends tarzı sıkıcı boğuk bir albüm.

  9. gXnn says:

    Eline sağlık. neredeyse tamamına katılıyorum. Tam bir ustalık dönemi ve geri dönüş işte böyle yapılır albümü olmuş. albumdeki tüm sarkılar çok çok iyi. Boş geçen bir saniye bile yok.Bir tanesini seçmem gerekirse favorim kesinlikle “Pneuma” olurdu. Bu arada produksiyon cidden inanılmaz bir şey . İyi bir ses sistemi ile albumu baştan sona dinlemenizi tavsiye ediyorum.Gerçekten bambaşa bir deneyim.Bana göre produksiyonla birlikte total olarak baktığımızda tooldan çıkan en iyi iş, kusursuz bir yapım. 10/10.

  10. yunus emre says:

    Eline sağlık Nazım abi. Bence de albüm çok güzel olmuş. İçindeki şarkıların her biri özellikle 7empest sizleri bambaşka bir dünyaya götürüyor. Grup hemen ardında Killing Joke ile bir turne kararı vermiş.

    https://chaospin.com/tool-announce-2019-fall-north-america-tour-killing-joke/

    D

    @yunus emre, Denver’da biletler aninda tukendi. Hatta bir sonraki gune bir konser daha koydular. En son baktigimda 4.500$ gibi fiyatlar donuyordu. Yine Tool izleyemeyecegiz.

  11. \m/ says:

    Sitede genelde uzun uzun albüm övmem, zaten övülmesi gerekenler yeterince övülüyor ama Tool için durum tam tersi.

    Şarkı ilk yayınlandığında biraz hayal kırıklığı yaşadım. Albümü defalarca dinledikten sonra da en kötü şarkı olarak görüyorum zaten. O hırçın Tool şarkılarına o kadar alıştık ki bir anda dumur oldum. Ancak Fear Inoculum’un single olması isabetli olmuş. Tekrar tekrar dinledikten sonra o “hırçınlığı” beklemekten vazgeçtim. Beklentim tamamen bol aksiyonlu bir filmden ziyade bir sanat filmini beklemeye evrildi. Nitekim de albüm tam olarak istediğimi verdi.

    Albümün kimilerince bu kadar yerden yere vurulmasının ana sebebi kritikte belirtilen “orta tempoyu geçmeme” durumu. Açıkçası Lateralus’tan sonra en sevdiği Tool şarkısı 10,000 Days olan biri olarak tam benlik olmuş albüm. Dediğim gibi başlarda beklentim daha farklıydı ancak o yüksek tempoyu isteyenlerin dinleyebileceği çokça Tool eseri var zaten hali hazırda. Ha o albümleri de beğenmeyenler demek ki Tool sizlik değilmiş.

    Kritiğe neredeyse kelimesi kelimesine katılıyorum. Bence de Kemal hocanın yazdığı en iyi kritik olmuş. Ancak Maynard noktasında tam olarak katılmıyorum. Vokal tarzı albüme çok uygun ama sert vokalleri bir tık daha fazla ve daha etkili duymak isterdim. 10,000 Days şarkısının 5:31′i gibi bir vokal bu albümde yok maalesef. Albüme ve kritiğe yönelik neredeyse tek eleştirim bu.

    Sanırsam Adam Jones en iyi Tool albümü olduğunu iddia etmişti. Bu iddiayı kendisi açısından olduğu yönünde değerlendirip doğru buluyorum. Jones açısından evet en iyi Tool albümü olmuş. Yine de albümün yıldızı kesinlikle Danny Carey. Birkaç ay önce ekşi sözlükte Carey’e sağlayan bir arkadaş vardı. Ağlayarak dinliyordur umarım. Gerçekten övecek kelime bulamıyorum. Davullar albümü çok üst seviyeye çıkarıyor.

    Şarkı bazında bakarsak Fear Inoculum ve Chocolate Chip Trip haricinde tüm şarkılara bayıldım. Bu iki şarkı ise peh… Descending ve Invincible’ı daha önceden dinlemiştik ama albüm versiyonunda bambaşka olmuş. Benim favorim ise açık ara 7empest. Tool bazında çoktan ilk 3′üme girdi bile. 15 dakika olmasına rağmen ne çabuk bittiğine anlam veremiyorum. Biraz daha uzun olsaymış keşke demeden edemiyor insan.

    Son söz olarak Schism, Sober arayan o şarkıları dinleyebilir. Ama bu albüm daha farklı, bambaşka bir şey. Başlarda yaptığım bol aksiyonlu film – sanat filmi benzetmesini tekrarlıyorum. Kemal hocaya bu harika kritik için teşekkür ederim.

    Tool iyi ki varsın…

  12. D says:

    Abi ellerine saglik, cok guzel bir inceleme olmus. Ben albumun tribal atmosferini cok sevdim. Ozellikle minik klavye ve perkusyon oyunlari ayri bir hava katmis. Umarim diger tool albumlerinin de incelemelerini yazarsin, keyifle okuruz.

  13. killyourselfchuck says:

    yine nazım abi, yine harika bir kritik.

    kritiğin bana kattığı en önemli konu albüme karşı olan bakış açımı değiştirmem.

    albümü çıktığı ilk gün bir kaç kez döndürmüş ve açıkçası içine hiç giremeyip zevk almamıştım. şimdi bir de bu kritiğin ardından tekrar bi’ dinleyip öyle denemek lazım. albümle ilgili yorumumu da daha sonra yaparım.

    kritik için tekrar teşekkürler. @Ahmet Saraçoğlu’nun da dediği gibi, umarım tool’un geriye kalan diskografi’sini de yazarsın.

    chuck

    @killyourselfchuck, 1 sene oldu neredeyse… yarrak gibi albüm. aklınızda ne bir riff, ne bir lirik ne de başka bir şey kalıyor. hiç bir kalıcılığı olmayan vasat bir albüm.

    kritiki yine güzel ama ilk defa nazım abiye katılmıyorum. albümü sindirmek ve bunu söylemek için 10 ay sabrettim ve nihai kararım budur.

    13 yıl beklemeyecektiniz.

  14. berk cavdar says:

    Liriklerin etkisinin şarkı kurgularının oluşumunda payanda olduğunu ıskalamayan bir kritik olarak, gerçekten büyük keyif alarak okudum, okurken şarkıları inceden kafamda döndürüp durdum. Yazarın ellerine, kulaklarına sağlık.

  15. northern says:

    albüm adeta uzun süreli bir evlilikte seks hayatının geldiği “dünyanın en kederli handjob’ı” evresinin müzikal hali.

    hasbelkader bir şekilde başlıyor, isteksiz isteksiz midtempo sürdükçe sürüyor, e hadi artık bir olay görelim gardaş yeter diyorsun, beklenti arttıkça gerginlik de artıyor (bu arada hayattan bezmiş el arada yoruluyor araya ufak molalar koyuyor). karşılıklı tatsız tatsız o eski rutin sürdürülüyor ve sonra karşı tarafın lütfedip biraz atraksiyonuyla da doğal olarak bitiyor. tabi gönül bağı olduğu için, çok harikaydı hayatım falan deniyor, başarıların devamı dileniyor (louis ck’ye selam).

    ama ben evli de değilim bu toplara da girmem! kısacası bu numaraları yemeyiz biz abisi! 13 sene yatın büyütün aşure kazanını sonra böyle cem seşıns türü gravdan bir işle utanmadan gelin. tekrar diyorum, ye-mez-ler!

    daha da uzatmıyorum. açıyorum intolerance’ı oh be! anca bu gider şu ruh halime.

  16. Rust in Peace. says:

    En sevdiğim 2 Tool şarkısı 10,000 Days ve Reflection gibi ağır ağır ilerleyen, sakin şarkılar ama ne yazık ki beğenemedim ben bu albümü ya. Belki de daha çok şans vermem gerekecek ama 9 puan her türlü çok fazla. Bu albümle bundan önceki 2 albüm arasında sadece 1 puanlık fark olması imkansız.

  17. riser says:

    “en sevdiğiniz 25 albüm” başlığında 8 numaraya lateralus’u, 25 numaraya ænima’yı koymuş adamım. tool’u çok sevdiğim ve metal elitisti olmadığım ortada(bu cümlelerden de belli ki albümü eleştireceğim için baştan savunma moduna geçiyorum).

    arka planda birçok katmana sahip olan bir müziğe sahip olsalar da, tool’un ana akım müzikte tanrı modunu açmasını sağlayan temelde üç element var.

    1- maynard’ın hipnotize edecek güzellikte sesini çok doğru ön plana çıkarmaları.

    2- danny carey’nin ağzı açık bırakan davul performansları.

    3- şarkılara yedirilen küçük akıl oyunları(lateralus’taki fibonacci serisi ritmi, 10000 days’de iki şarkının arka arka dinlendiğinde albümdeki başka bir şarkıyla tamamen uyumlu devam etmesi vs.)

    bu albümde bu üç elementten sadece biri mevcut. undertow’daki sober/prison sex, ænima’daki stinkfist/forty six & 2, lateralus’taki schism/parabola, 10000 days’deki vicarious/the pot/right in two gibi hit olabilecek bir şarkı göremiyorum. zevkler ve renkler tartışılmaz tabii ki. ama yere göğe koyulamayan 7empest lateralus’taki herhangi bir şarkının yanına yaklaşamıyor bile bence.

    fear inoculum’daki söz yazımı, vokal performansı geçmiş albümlere göre zayıf kalıyor. şarkıların zirve noktaları yok, genelde bir yerlerde dolanıp çok uzun olmalarına rağmen yarım kalmışlık hissi veriyorlar. albüm “jam session” havası veriyorsa, bitmemiş bir şeyler vardır zaten muhtemelen.

    bilmiyorum ben mi değiştim, ilk defa bir tool albümü bana vasat geldi. 13 seneden sonra “lateralus reloaded” mı bekliyordum, hayır. ama duyduğum şeye de ayılıp bayıldığım söylenemez. belki de daha sabırlı olunca laflarımı yedirecek bana bu albüm, bunu zaman gösterecek.

    rateyourmusic’te de 3.50′nin altında not ortalamasına sahip ilk tool albümü olmuş.

    6/10

    @promosyonduyuru

    @riser, ”bu albümde bu üç elementten sadece biri mevcut. undertow’daki sober/prison sex, ænima’daki stinkfist/forty six & 2, lateralus’taki schism/parabola, 10000 days’deki vicarious/the pot/right in two gibi hit olabilecek bir şarkı göremiyorum. zevkler ve renkler tartışılmaz tabii ki. ama yere göğe koyulamayan 7empest lateralus’taki herhangi bir şarkının yanına yaklaşamıyor bile bence.” tam olarak katılıyorum.

    Hatta bu seviyedeki bir grup buna benzer albümleri her iki yılda bir çıkarır kanımca.

    Bir de bende memnuniyetsizliğe sebep olan kısım albüm genelinde şarkıların bazı bölümleri eski albümlerden copy paste kadar benzer olması.

  18. şeyh hulud says:

    Prodüksiyon ve davul dinlettiriyor her türlü. Onun dışında daha çok görev adamı tadında olmuş, istenileni veriyor. Albüm nasıl diye sorsalar, iyi veya kötü şeklinde cevap vermek yerine Tool albümü gibi derim.

  19. Opethsevenbiri says:

    Çok güzel yazı olmuş eline sağlık abi. Uzun süredir dinlediğim en iyi albüm benim de. Distografi içerisinde ise Aenima ile Lateralus’un gerisinde ancak 10000 days ve Undertow’dan daha iyi olduğunu düşünüyorum. Albümde canımı çok çok az sıkan iki nokta var. Birisi Culling Voices ve çoğunluğun favorisi Pneuma’nın 10 dakikanın üzerine çıkılmak için zorlanması. Özellikle Pneuma Schism tarzı kompleks ama hit bir parça olacakken yok abi bunu da 10+ dakika yapalım denmiş gibi. İkincisi ise MJK’in vokalleri. “ya abi scream atmıyor” tayfadan değilim benim derdim adamın elinde olmayan sebeplerden ötürü. Bazen resmen nefesinin yetmediğini hissettim. Cidden yaşlanmış herif.

    Bunlar gibi oturup düşünerek bulunacak hatalar dışında mis gibi albüm bence bir 9da çalışır benden.

  20. Serhat says:

    Ben de gaza geldim ve kritiğimsi bir şey yazdım. Yer kaplıyor diyorsanız veya “Burada sadece Ahmet abinin kritiği geçer ulen” diyorsanız, silerim. No problem- yanıt bildirimi açık.

    Albümü başta sevmedim. Zaten ingilizcesi düşük biriyim, “lyrics” diye google’dan aratmazsam bir cacık anlamıyorum. O yüzden sadece melodileri göz önüne alarak yazıyorum:

    Fear Inoculum yılın parçası. 13 yıllık bir beklentiye kafa atıp yıkılmayan bir parça, yılın parçasıdır millet. Yabancılar zaman bükücü diyorlar, doğrudur. 10/10

    Pneuma’nın bu albümün Patient’ıymış gibi bir havası var. Dediğiniz gibi 4:08′de Maynard sözleri kesik kesik söylüyor. Herhalde planlıdır.
    Onun dışında 6:48 civarında ince tonlu gitar solosumsu bir şey başlıyor ki, alışamadım gitti.
    Onun dışında hoş bir şarkı. Önceden duymuşum gibi, tanıdık bir his veriyor. Girişte aklıma Eminem – Lose Yourself bile geldi. Çok etkilenmemekle birlikte arkaplan için muhteşem. 7/10

    Invincible’da kanım kaynıyor. Bayağı 110 derecede. Genelde Tool şarkılarında ortadan finale doğru bir güzelleşme olur, sonra da Mr. Maynard epik bir şekilde bağırır falan. Veya Schism’deki gibi bir efsane gelirdi. Ya da Jambi’deki gibi görkemli bir şeyler. Bu sefer o görkemli şeylerin babası gelmiş. Ben hala Jimmy’nin sonunu daha çok seviyorum orası ayrı.
    Ek olarak; şarkıdaki 10. saniyedeki o tel kaydırma sesinden 6. dakikadaki solonun tonuna kadar her şeye bayılıyorum hahahah. 9/10

    Descending = benim için albümün hayal kırıklığı. Albümden önce en çok reklamı yapılan şarkı buydu. O outro melodisinin youtube’ta bin tane farklı versiyonu var ve hepsi albümdekinden güzel. Neden agresifleştirmişler ki? (Hadı agresifliğe alıştım) Neden o kadar uzatmışlar ki? :D
    Ehem, bir de Maynard’ın vokalinin sonradan yapıldığı bunda çok belli.Çok anlamlı sözleri var gibi ama o başka mesele. 5/10

    Culling Voices albümün gizli yıldızı diyorum. Parçanın o ilk “patlama anından” sonra (nakarat demem doğru olur mu bilmiyorum söz yok hahah) bitmesini isterdim ama böyle de güzel. Çok net söylüyorum şarkının 7:27′den 8:54′e bağlanması lazım. Bir kes yapıştır uygulamasından yaparım artık. 9/10 (8:54′e bağlansa direkt 10.)

    7empest neredeyse 16 dakikalık bir dev olduğundan, şarkıyı bölme ihtiyacı hissettim.
    00:00 – 1:19 Intro
    1:19 – 5:12 Action
    5:12 – 9:43 Solo (Evet, solo.)
    9:43 – 10:34 Aa Maynard hala yaşıyormuş dediğimiz kısım
    10:34 – 11:51 Bir solo daha
    11:51 – 15:43 Intro’nun dönüşü ve arasına hafif Maynard kaçmış bir solo daha. Final.
    Şarkıyı şu an tekrar dinledim ve kendimi F1 yarışı izlemiş gibi hissediyorum. Sürekli hızlı giden arabalardan ibaret, genel olarak zevkli fakat uzak ve gösterişli. Sözlerine bakmam lazım. Yoksa şu an temiz 6/10.

    Genel Puanım: 7,5/10

  21. Emre says:

    Bu albümü sevmemi sağlayan üç temel unsur var: Olmuş oturmuş Tool karakteri (Ki progresif müziğin belki de temel kriteridir), iyi prodüksiyon ve yaratıcı davul yazımı. Ama bunların dışında bana kalırsa albümdeki besteler sadece dingin değil aynı zamanda basit. Tabii bunu türü ve grubun geçmiş diskografisini göz önüne alarak söylüyorum. Bu albümün bana gösterdiği temel şey Tool’un ne kadar büyük bir grup olduğu. Açıkçası kapaktaki aşırı çirkin grup logosunda Tool değil de Zool filan yazsaydı bu albümü iki kereden fazla dinlemezdim ve bunu yapacak pek kimse olduğunu da sanmıyorum. Kocayan kurt kuyruğu dik tutmuş. Olay bence bundan ibaret. En iyisi The Mars Volta’nın ilk üç albümüne döneyim de progresif müzikteki çıtanın ne kadar yükseklerde olduğunu bi’ hatırlayayım.

  22. Dysplasia says:

    Güzel yazı ama albüm hala 6,5 bende. Yükselmiyor notu maalesef.

  23. deadpig says:

    Tool 13 sene sonunda elbette bekleneni vermeden başka bir şekilde geldi. 1997 den beri takip ettiğim bu grubun bu albümü diğerleri kadar meşgul etmeyecek beni. Ama yazı çok güzel, çok düzgün ve akıcı olmuş. Albümün yapım kısmı ise usta işi. Tertemiz bir albüm.

  24. 35 yaşındayım says:

    albümü beğenmeyenler ve vasat bulanlar başka bir grup olsa söyleyecekleri şeyleri Tool olduğu için yutuyor :) yutmayın :)
    birkaç adamın stüdyoya girip enstrumanlarıyla takılmaca albümü olmuş.
    daha önce yaptıkları umurumda değil ve bu albüme de öncekileri düşünerek yaklaşacak değilim.
    bilmem kaç küsür yıl sonra milletin çenesi kapansın diye yapılmış bir iş. 5/10

  25. \m/ says:

    Pneuma sanırım şimdiden bu sene en çok dinlediğim şarkı oldu. 7empest i daha çok beğensem de elim hep Pneuma’ya gidiyor. Yeni bir Tool albümü dinlemiş olmanın hazzı benden daha uzun bir süre çıkmayacak sanırım

  26. Kemal says:

    Biraz geç kalmış bir cevap bu, kusura bakmayın. Kritiğe gelen olumlu yorumlar için herkese çok teşekkür ederim. Akademik işlerin yoğunluğundan dolayı müziğe ve kritik yazmaya eskisi gibi zaman ayıramıyorum. Fakat bunun gibi olumlu tepkiler daha çok yazmak için beni gerçekten motive ediyor. Tekrar teşekkürler.

  27. Rashid says:

    Elinize sağlık. Grup hakkında geniş bilgisi olan birinden albümün kritiğini okumak keyif verdi. Tool’un azılı bir fanı değilim ama her albümünden en az 1-2 şarkıyı aşırı severim nedense. Fear Inoculum diğer albümlere nazaran bana daha cazip geldi açıkcası. Dinlerken baya keyif aldım. Ama yine de bazı şarkılar bence gereksiz yere çok uzun.

  28. northern says:

    danny abimizin pneuma performansı;

    https://www.youtube.com/watch?v=FssULNGSZIA

  29. şeyh hulud says:

    Albümün Dune kitaplarıyla bağlantısını tesadüfen yeni keşfettim. Dijital versiyonundaki bonus şarkılardan birinin ismi “Litanie contre la peur”, yani Fransızca “Litany Against Fear” demekmiş ki bu da Dune evrenindeki Bene Gesserit rahibelerinin korkuya karşı kullandıkları bir öğreti. Şarkının ismi tesadüfen denk gelmiştir belki deyip baktım, gerçekten Adam Jones bir röportajında Dune’u yeni albümü etkileyen kaynaklar arasında göstermiş.

  30. Yiğit says:

    2 sene geçti yuh! Çıktığı haftadan beri düşüncem değişmedi, bu albüm 13 yıl aradan sonra Tool’un yapabileceği en iyi albümdü. Tam bir ustalık eseri. Diğer albümlerden farklı bir çizgide ve diğerlerinden daha farklı seviyorum haliyle. 6 şarkının altısı da olmuş bence.

  31. Yiğit says:

    Mike Portnoy’a Pneuma’yı çaldırmışlar.

    https://youtu.be/b3sEdST3D9E?si=sLp0gp-7UM9OELWg

    “This makes Dream Theater sounds like Weezer” kopardı. Danny Carey’nin bu dünyadan olmadığının kanıtı bir video olmuş. O an öğrenebilmesi imkansız bir şarkı için saatlerce Portnoy’u davul başında oturtabilmeleri de takdir edilesi.

  32. northern says:

    yazdığım yoruma utandım resmen. 5 sene sonra fikirlerim tamamen değişti. ulan tool gibi müzisyenlerin yaptığı bir albümü 5-10 kere dinleyip “bu numaraları yemeyiz biz abisi” türünden yüz kızartıcı ergen cesareti… cidden tebrikler.

    kariyerleri boyunca “fizikselliği terk et, maneviyata karış” kafasındaki adamlar tabii ki 500 yıl aradan sonra böyle bir albüm yapacaktı, ve onu da en iyi şekilde yapacaklardı, ne bekliyordun ayıoğlu, anlamış gibi ötmüşsün bir de…

    6 şarkıyı playliste ekle, ışığı ve gözleri kapat, yatağa uzan ve exhale, expel…

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.