# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DISILLUSION – The Liberation
| 12.09.2019

İnsanın tahminlerinin tutmaması bazen çok tatmin edici olabiliyor.

Dinleyicilik sürecim içerisinde hazırlıksız yakalandığım anlardan biridir “Back to Times Splendor”. Albümü tam çıktığı sene tesadüfen bulmuş, kapağındaki kadın görselinden dolayı gotik, belki kadın vokal katkılı, hisli, büyük oranda boş yapan bir şeyler bekleyerek açmıştım.

Beklediğim hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini görmem ve albümün aklımı alması için sadece bir şarkı yeterli olmuştu. DISILLUSION muazzam bir progresif death metal yapıyordu ve son derece akılda kalıcı bestelerini mükemmel bir müzisyenlik, yaratıcılık ve karakter eşliğinde sunuyordu.

OPETH’in progresif metalden 8 albümün ardından sıkıldığı düşünüldüğünde, DISILLUSION’ın bu kadar iyi ve karakteristik yaptığı bir şeye sadece bir albüm dayanması ve efsane ilk albümünden sadece 2 yıl sonra çıkan ikinci albümünde çok daha farklı bir yöne kayması bence grup açısından hiç de isabetli bir karar değildi. “Gloria”yı belli açılardan seviyorum, ama grup sanki sadece bir albümle inşa ettiği güçlü yapıyı sağlamlaştırma şansını kaçırmış ve ne yapacağına karar veremediği için üretimini durdurmuşçasına sessizliğe gömülmüştü. Adamların “Gloria”dan sonra üçüncü albümleri için neden 11 yıl beklediklerini bilmiyorum ama doğal olarak grubun her şeyi olan Andy Schmidt’le ilgili bir durum olduğu ortada.

Açıkçası 2014-2015 civarlarında DISILLUSION’dan ümidimi tamamen kesmiştim. Öyle çok ekmek yenecek, paraya çevrilecek türde bir müzikleri yoktu ve muhtemelen tüm o uğraşa değmeyeceğini düşünerek yok olup gideceklerdi. Lakin 2016 Ekim’inde gelen “Alea” single’ı her şeyi değiştirdi. Demek ki Andy bu kadar yeter demiş ve sazı eline almıştı. Grubu en son bıraktığımız noktada “Gloria” olduğu için, yeni albüm haberi geldiğinde ben o ayarlarda bir şey olacağını düşünüyordum. İlk albümdeki çılgın progresif death metalden tatlarla ağızlara bal çalınır, ama aradan geçen yıllarla olgunlaşan Andy yine “Gloria” ayarında, daha minimal bir şey yaratır diye düşünüyordum.

İnsanın tahminlerinin tutmaması bazen çok tatmin edici olabiliyor.

“The Liberation” bence DISILLUSION’ın 11 yıldır içinde tuttuğu nefesi nihayet verdiği ve tüm yüklerinden kurtulduğu albüm. Grup bunca zamandır oluşan beklentiyi, belirsizliği dağıtmak adına tüm silahlarını olanca gücüyle kullanmış ve ortaya gerçekten de muazzam bir şey çıkmış. Progresif sıfatının içinin boşaldığı günümüzde grubun lineer şarkı yapılarının dışına çıkması ve şarkı iskeletlerini büyük bir özgürlükle oluşturması gerçekten ilham verici. Şarkıların başladıkları andan itibaren nereye gideceklerini kestirmek neredeyse mümkün değil ve bu sayede müziğin ömrü ciddi şekilde uzuyor, olayın tamamı değer kazanıyor.

Andy’nin yazdığı her şeyin akılda kalıcı ve ustaca birleştirilmiş olması, DISILLUSION’ın topyekun kaliteli bir şeye dönüşmesini sağlıyor. Geleneksel kalıpların dışına çıkmasına rağmen bu denli akıcı ve müzikal olabilme konusunda DISILLUSION’ı metal dünyasının en iyilerinden biri olarak görüyorum. Şarkılar sanki canlı birer organizma gibi doğuyor, nefes alıyor ve yerlerini bir sonraki şarkıya bırakıyorlar. Albümü dinlerken her bir şarkının daha iyi olmak, daha etkileyici duygular uyandırma konusunda birbiriyle yarıştığını hissediyorsunuz. “The Liberation”ı belki 30 kez dinledim ve her dinleyişimde “yok yok en iyi şarkı bu”, “tamam lan en iyisi bu” gibisinden hislerle albüme tekrar tekrar aşık oldum.

Bu aşkın oluşmasını sağlayan bir numaralı şey de az önce bahsettiğim özgürlük hissi. Şarkılar bestelenirken sanki “girişi yaptık, şimdi bir mısra kısmı olsun, nakarattan önce köprüyü biraz uzatalım” gibi plan programlar yapılmamış da tüm besteler birer nehir gibi akıp kendi yollarını bulmuş havası seziyorsunuz. Bu konuda DISILLUSION sadece çok başarılı olmakla kalmıyor, ilham da veriyor. Misal “Wintertide”ın 4.13’teki ani geçişini her grup yazamaz. Grup umut hissi yaratan bir duygu kızgınlık hissine 3-4 saniyelik bir geçişle yılan gibi geçiyor ve bu gibi örnekler arttıkça albüme olan hayranlığınız da katlanıyor.

Bunun dışında, özellikle vokal konusunda çok karakteristik bir tarzla karşılaşıyoruz. Andy Schmidt’in sert anlarda bir miktar Joe Duplantier’e kayan bağırmalı ve ne dediği anlaşılır bir vokali varken, diğer kısımlarda ise çok daha ağırbaşlı, bilge bir ses rengi var. Bunu dramatik etkiler yaratmak için çok yerinde ve dozunda kullanıyor ve bana kalırsa ortaya nefis bir şey çıkıyor. Andy kimi anlarda adeta detone olmayı bile bir araç olarak kullanıyor ve örneğin “The Great Unknown”un 2.58-3.02 arasındaki gibi detoneye göz kırpan ama bir şekilde doğallık ve gerçeklik hissi yaratan olayları da müziğine ustalıkla yedirebiliyor.

Tüm bunlar birikince “The Liberation” bence yılın en iyi albümlerinden biri hâline geliyor. Üst sınıf beste kabiliyeti, üstün müzisyenlik, yaratıcılık ve orijinal grup kimliği üst üste konulunca, hiçbir şeyin tekil olarak öne çıkmadığı ama her şeyin bir bütün olarak öne çıktığı bir albüm meydana geliyor. En güzel tarafı da “The Liberation”ı dinlerken kendinizi albümü bundan 10 küsur yıl sonra dinlerken de görebiliyor oluşunuz. DISILLUSION 11 yıl beklemeseydi ve arada 7-8’lik 3 tane albüm mü çıkarsaydı ne düşünürdüm bilmiyorum ama şu albüme bakınca ben bu bekleyişten ve sonrasında elime geçen şeyden mutluyum.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.43/10, Toplam oy: 37)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2019
Şirket
Prophecy Productions
Kadro
Andy Schmidt: Vokal, gitar
Sebastian Hupfer: Gitar
Joshua Saldanha: Davul
Şarkılar
1. In Waking Hours
2. Wintertide
3. The Great Unknown
4. A Shimmer in the Darkest Sea
5. The Liberation
6. Time to Let Got
7. The Mountain
  Yorum alanı

“DISILLUSION – The Liberation” yazısına 19 yorum var

  1. SA says:

    Bu aralar Wintertide şarkısının ilk iki buçuk dakikasını duymaya ihtiyacım varmış. Özellikle melodilerini ve 1:55 ile 2:02 arasındaki vokali.

  2. Emre says:

    Kanımca Howling Sycamore’inkiyle beraber yılın en iyi progresif metal albümü. Tool, Arch/Matheos ve Holocaust bunların bayağı bir gerisinde kaldılar.
    Bu arada, aklıma gelmişken yazayım: Tarzın birçok önemli isminin geçen yıl albüm çıkarmasının sonucu olarak 2019 progresif death metal açısından aşırı vasat geçiyor. Yılın o alandaki en iyisi açık ara Equipoise. Fractal Universe ve Warforged da yılın o tarz için ümit vadeden grupları. 2018 “nicelik açısından” progresif death metal yılıydı. 2019 ise “hem nicelik, hem de nitelik olarak” black metal damgasını taşıyor.

  3. Ugur says:

    The Mountain’in 10. dakikasından itibaren giren solo son zamanlarda dinlediğim epik şeylerden bir tanesi oldu.Dinlemeye doyamıyorum resmen.Mikemmel bir albüm.

  4. ali says:

    Albümü iştahla beklediğimden olsa gerek başlarda pek ısınamadım ama birkaç dinleyiş sonrasında cidden çok sevdim. Ben Gloria’nın da çok iyi bir albüm olduğunu düşünüyorum. Gelin görün ki şu Alman aksanlı İngilizce ne yaparsam yapayım kulaklarımı tırmalamaya ve kim söylerse söylesin Rammstein dinliyormuşum hissi vermeye devam ediyor. Abicim siz nasıl standart bir eğitimden geçiyorsunuz ya hu? Herkes nasıl aynı kelimeleri aynı şekilde telafuz edebiliyor?

  5. ihsanoird says:

    Wintertide’ın bir yerinde L’enfant Sauvage’ı andıran riffler var. Çok iyi albüm, daha uzun yıllar dinlerim. Kapanış daha iyi yapılabilirmiş gibi geldi. Kötü değil ama bu denli uzun bir şarkıda biraz daha ağresyon, atraksiyonlu işler beklerdim

    Ahmet Saraçoğlu

    @ihsanoird, aynen katılıyorum her kelimesine.

  6. 9yearsago says:

    Herkes sevdiğini söylüyor ama bu puanları kim veriyor anlamak mümkün değil. Disillusion’a düşmanlık, Allah dostlarına düşmanlıktır.

  7. SA says:

    Bu albüm bende farklı bir müzikal yolculuk başlattı. Opeth dinlemeye başladım. Daha önce dinlemiştim ama şimdiki gibi hissederek değil. Yalnız Orchid ve Morningrise nasıl albümler öyle. Atmosferlerine girdim çıkamıyorum. Çıkmak da istemiyorum. Gün boyu melodileri zihnimde dolaşıyor.

  8. Ya çok güzel albüm lan hakikaten. “The Great Unknown”un 12. saniyesinde “it sparked outrage. condemnation!” diye kükreyip yardırması falan aklımı alıyor yeminlen.

    Rust in Peace.

    @Ahmet Saraçoğlu, bi orası bi de turn your head now… and run dedikten sonraki kısmı her gün dinlemeden yapamıyorum. Bir de şey var, The Sleep Of Restless Hours’ta ilk sözler girerken ve “face to face” diye girerkenki kısımlar. Araba sürerken dinlenirse kaza garanti

  9. agrypnie says:

    Ya albüm iyi güzelde bence net abartılıyor bu kadar iyi değil
    linç yersem de yerim ama 10 üzerinden 9 luk bir albüm değil kesinlikle

  10. Rashid says:

    Çok özgün bir albüm. Zaten yalnızca Andy’nin vokallerinden ötürü bile albüme bayılabilirdim orası kesin. Gerçekten de şarkılar ne zaman başlıyor, ne zaman bitiyor anlamıyorsunuz. Wintertide şarkısının süresine dikkat etmemiştim ve şarkı içinde en az 2-3 defa “sanırım yeni şarkıya geçtik” demişliğim var. Anlıyorum böyle albümler yazmak her babayiğidin harcı değil ama bu tarz albümler çoğalsa ne güzel olur. Beğenilir ve ya beğenilmez ayrı bir konu ama netice olarak böyle içi dopdolu albümler dinlemek insana ayrı bir keyif veriyor. İnsanın müziğe olan aşkını daha da kabartıyor.

  11. SA says:

    Ortam müsait olsa The Mountain şarkısının 4:35 – 7:30 arasını çalarak evlenmek isterdim.

  12. SA says:

    Bayılıyorum. Andy Schmidt in beste gücü çok çok üst seviyede.

    Dysplasia

    @SA, bu yıl çıkan çoğu albümden sıkılıp bu albüme dönüyorum. Bence bu yılın da albümü bu benim için ahah.

    SA

    @Dysplasia, her bir ayrıntısı büyük bir dehanın ürünü.

  13. Dysplasia says:

    İki gözümün çiçeği.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.