# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
SEPTICFLESH
23.08.2015

“İstanbul konserini gerçekten iple çekiyoruz.”

Bugünkü röportaj konuğumuz, Yunanistan’ın senfonik metal devi SEPTICFLESH.

%100 Metal Fest Headbangers’ Weekend’in ilk gününü karartacak ve ürpermedik tüy bırakmayacak grubun gitaristi ve bestecilerinden Christos Antoniou ile telefonda konuştuk ve SEPTICFLESH’in bugününü, yarınını, grubun müziğe olan yaklaşımını, Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik krizi ve daha pek çok konuyu masaya yatırdık.

Konuğumuz Yunan bir grup olunca, iki ülke arasındaki konulardan da bahsedildi elbet. Tabaklar kırıldı, rakılar uzolar tokuştu, cacıklar tatzikiler birbirine karıştı; ortaya da güzel bir röportaj çıktı.

Röportaj: Ahmet Saraçoğlu

Selam Chris, nasılsın?

İyiyim dostum, sen nasılsın?

Ben de iyiyim sağ ol. Buradaki konserinizi merakla bekliyorum, harika bir konser olacağına eminim. Sotiris’le 2012′de konuşmuştum ve buraya konsere gelmeniz konusundan da bahsetmiştik. Şimdi 2015′teyiz ve nihayet bir kez daha İstanbul’a geliyorsunuz. Aslına bakarsan, festivale bir grup daha eklenmesi durumu doğduğunda organizatörlere söylediğim tek isim SEPTICFLESH’ti. “Hiç düşünmeyin bile, SEPTICFLESH’i getirin yeter” dedim ve bunun gerçekleşiyor olmasından dolayı da son derece mutluyum.

Sağ ol dostum, çok teşekkürler.

Benim için zevkti, haha. O zaman başlayalım. “Titan” çıkalı bir yıldan uzun süre oldu, o zamandan beri neler yapıyorsunuz?

Evet, albüm çıktığından bu yana sürekli turluyoruz. Son bir yılda ABD’yi üç kez turladık, büyük bir Avrupa turuna çıktık, Güney Afrika’ya gittik. Çok yoğun bir tur programımız var ve bundan çok memnunuz. Sürekli sahnede olmak çok güzel bir duygu. Geri dönüş ve satışlar anlamında “Titan” bizim en bütünlüklü albümümüz gibi gözüküyor.

Peki yeni materyal yazımına başladınız mı?

Henüz değil. Sürekli turladığımız için buna fırsatımız olmadı, ancak 2016 ilkbaharında yazım sürecine başlayıp yazın da stüdyoya gireceğiz gibi duruyor. Grupta 3 kişi beste yapabildiği için bu bizim adımıza her şeyi kolaylaştırıyor, bize çok zaman kazandırıyor.

Buna sevindim, merakla bekliyoruz. Bildiğimiz gibi günümüz müzik piyasasında, eskiye kıyasla çok daha sık albüm yayınlanıyor. Gruplar CD satmaktansa konserden para kazandıkları için, daha çok turlayabilmek adına daha çok materyal üretiyorlar. Bu yeni düzen bir sanatçı olarak seni nasıl etkiliyor? Bu düzene uyabilmek adına, kendini mutlaka bir şeyler yazmak zorunda hissediyor musun?

Haklısın. Öncelikle yaratıcılık kısmı her şeyin önünde gelir. Bir şeyler söylemek istiyorsan, önce bir şeyler yaratman gerekir. Dahası, bizim için kaliteden daha önemli bir şey yoktur. Bu yüzden sadece istediğimiz zaman yazıyoruz. Bu da yeni albümün bir öncekinden 3 yıl arayla çıkmasına neden oluyor. Bu dengeyi korumamız gerekiyor. Bazen bu yüzden bazı tarihleri ileri atmamız gerekebiliyor. Ancak şimdi davulda Krimh’in de eklenmesiyle stüdyoya bir an önce girmek istiyoruz. Bence şu an SEPTICFLESH en iyi halinde ve bu bizi heyecanlandırıyor. Müzik piyasası konusunda, tabii ki haklısın. Artık her şey internetin ve firmaların etkisi altında. Ancak biz yaratımımıza odaklanıyoruz ve kaliteli bir şey ortaya koymaya çalışıyoruz. Sanat her şeyin üstündedir ve SEPTICFLESH’in de bir numaralı düsturu budur.

Communion“la müthiş bir geri dönüş yaptınız; geri dönüş fikri ilk ortaya çıktığında bu yeni, görkemli, çok daha senfonik SEPTICFLESH sound’u konusunda ilk andan konuşmuş muydunuz, yoksa müzik yazıldıkça mı bu durum şekillendi?

Aslında bu senfonik elementlerimiz önceden de vardı, ancak Season of Mist’ten büyük bir teklif alınca “Neden orkestra kullanmayalım ki?” diye düşündük. Orkestra dediğin şey de bir hayli pahalı bir şey. Ancak böyle bir fırsat doğdu, bize bütçe sağlandı ve Avrupa’daki en iyi orkestralardan biri olan Prag Senfoni Orkestrası’yla çalıştık. Ben de İngiltere’de klasik müzik eğitimi aldığımdan, orkestra için müzik yazma konusunda tecrübeliyim. Bu yüzden ortaya güçlü bir şey koymayı başardık. “Communion”dan bu yana bu konu bizim en güçlü silahımız haline geldi. Orkestrayı kendi tarzımızda kullanmaya başladık. Zaten hepimiz çok fazla film müziği, senfonik şeyler dinlediğimizden, altyapımız sağlamdı.

Üstelik siz orkestrayı müziğe eşlik eden bir dış element olarak değil, grubun ta kendisi olarak düşünüyorsunuz ve bu da büyük bir fark yaratıyor.

Kesinlikle. “Communion”dan bu yana şarkıların büyük kısmı orkestrasyon üzerinde yazıldı. Bence bu bizim en değerli özelliğimiz.

“Communion”dan sonra da “The Great Mass” çıktı ve ardından da “Titan” geldi. Albümler arasında, bir öncekini aşmak adına baskı hissettiğiniz oluyor mu?

Tabii ki. Kendimizi tekrar etmemek adına çabalıyoruz. Bir önceki albümü aşma konusu bizim için çok önemli. “Communion 2″ ya da “Titan 2″yi yapmamak bizim için önemli. Bence her yeni albümde bir öncekinin üstüne koymayı başardık. Her zaman daha fazla deney yapıp sound’umuzu taze tutmaya çalışıyoruz. Yeni albüm de öncekilerden farklı olacak. Amacımız bu; tabii ki yine orkestra olacak, ancak farklı bir şeyler deneyeceğiz.

Burada da şu soru akla geliyor; bir müzisyen olarak olarak hem yarattığınız karakteristik sound’a bağlı kalıp hem de gelişme konusunda nasıl bir denge kuruyorsun?

Fikirlerimizi taze tutmak önemli. Denemelisiniz ve önceden başardıklarınıza güvenip kendinizi salmamalısınız. Müzikte hep yeni yollar aramalı ve eskiyi tekrarlamaktan kaçınmalısınız. Biz bunlara dikkat ediyoruz. Elbette ki bunları söylemek kolay; ama bunu pratiğe döküp tüm yaratımlarınızda bu anlayışı sürdürebilirseniz, o zaman farklı bir noktaya gelebiliyorsunuz.

Hayranların yorumları da burada devreye giriyor aslında; bir grup, sound’unu ne şekilde değiştirirse değiştirsin, hatta hiç değiştirmese bile mutlaka bir yönden eleştiriliyor.

Evet, hayranlar hep bir önceki şeyi daha çok seviyor gibiler. Herkesi memnun etmek mümkün değil. Ancak biz dinleyicilerimize karşı dürüstüz; onları hayal kırıklığına uğratmayız ve daha çok satmak adına onları üzmeyiz.

Geçtiğimiz günlerde ROTTING CHRIST’tan Sakis’le konuştum ve Yunanistan’daki ekonomik krizden bahsettik, bana bu durumdan ötürü müziğe konsantre olmakta zorlandığını söyledi. Sizin için durum nasıl?

Evet tabii ki bu durum hepimizi çok kötü etkiledi. Özellikle Temmuz ayı baya kötüydü. Müzik yazacak kafada değildik. Şu anda yeni CHAOSTAR albümünü yazmaktayım, ancak son birkaç ayda baya kötüydü. Şimdi biraz daha iyi, ancak Yunanistan’da işsizliğin bu denli yüksek oranlarda olması çok kötü bir şey. Bunu aşabiliriz. Çok fazla sorun var tabii. Biz Yunanlılar çok fazla hata yaptık. Çok kötü bir siyasi anlayışımız var, yolsuzluk aldı yürüdü. Şimdi oturup düşünmeli ve doğru davranmalıyız.

Benzer şeyler Türkiye’de de oldu, oluyor.

Ama Türkiye şu an bizden çok daha ileride. Eskiden öyleydi, evet. Ancak şu anda Türkiye Yunanistan’dan çok daha iyi durumda.

Türkiye demişken, 29 Ağustos’ta %100 Metal Fest Headbangers’ Weekend’de çalacaksınız ve bu sizin ikinci Türkiye konseriniz olacak. Daha önce 2001′de ROTTING CHRIST ile gelmiştiniz, bu kez de bir gün arayla burada olacaksınız. Konsere dair neler söylemek istersin?

İlk konserimiz baya iyi geçmişti, organizasyonu yapanlar çok iyi insanlardı. Bu konserin de çok iyi olacağından eminim. İki taraf arasında geçmişte politik açıdan sürtüşmeler olduysa da, müzik her şeyin dışında duran bir kavram. İki tarafta da sorunlu insanlar var tabii, ancak müziğin her şeyi birleştirme gücü var. Türk dinleyicilerimizle birlikte harika bir konser vereceğimizden şüphem yok ve bu konseri gerçekten iple çekiyoruz.

Çok iyi olacağı konusunda garanti verebilirim, çünkü Türkiye’de sizi gerçekten çok seven bir kitle var.

Bu harika. Eminim müthiş bir konser olacak.

Kesinlikle öyle olacak. Dediğin gibi, müzik her şeyin üstündedir ve aslında birbirine çok yakın olan bu iki ülke halkı arasında böyle bir konuyu konuşuyor olmak bile üzücü. Çok sevdiğim pek çok Yunan grup var; SEPTICFLESH, ROTTING CHRIST, DEAD CONGREGATION, RAVENCULT gibi. Eşim de metal dinliyor ve onunla birlikte Malamas, Haris Alexiou gibi sanatçıları da çok seviyoruz.

Aaaa, ne kadar güzel.

Hatta 2 hafta önce Alkinoos Ioannidis’i izlemek için Rodos’a gittik haha.

Bak işte bu harika bir şey. Zamanında politikacıların saçma sapan düşünceleri yüzünden böyle sıkıntılar yaşamış olmamız çok saçma. Şu anda iki ülke halkının da olan bitenin farkında olmasından dolayı çok memnunum.

Aynen ben de. Sorularımız bu kadardı Chris, zaman ayırdığın ve verdiğiniz ilham için çok teşekkürler.

Ben teşekkür ederim, İstanbul konseri için sabırsızlanıyoruz, 29 Ağustos’ta görüşmek üzere!

etiketler:
  Yorum alanı

“SEPTICFLESH” yazısına 2 yorum var

  1. Yiğit Zeren says:

    Müthiş olmuş röportaj abi, grubun da burayı bu kadar sevdiğini görmek kesinlikle müthiş. Umarım tanışabilirim kendileriyle.

  2. Ufuk Sönmez says:

    ensiferum röportajından geliyorum, bu da o da nefis röportajlar, elinize sağlık.

    septicflesh’in 99 çıkışlı revolution dna albümü vardı, 2000′lerin başında epey dinlerdim. sonra bi baktım yıllar sonra grubun sound’u epey değişmiş, hatta grubun ismindeki boşluk kalkmış septicflesh olmuş(anlam aynı kalmakla birlikte, böyle daha iyi göründüğünden isimde değişikliğe gitmişler bu arada).

    grup konser günü akşam karanlığında çıksa enfes olurdu, 15:40′ta çıkınca o karanlık müziğe topluluğun uyumu nası olcak merak ediyorum. hatta grubu tanımayanlar “bitse de ensiferum’la coşsak artık” bile diyebilir.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.