# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
THE DILLINGER ESCAPE PLAN, MAYBESHEWILL, THE HIRSCH EFFEKT – 3 Ekim 2013, Strøm, Münih, Almanya
| 06.10.2013

Hayatımın dayağı.

Ertuğrul Bircan Çopur

Bu hafta benim için epey zorlu kararlar haftası oldu. Bir yandan Oktoberfest denen cennetsel festivalin, bir yandan da haftanın neredeyse her günü gitmek istediğim konserlerin olması kulağa güzel gelse de, banka hesabıma bir göz atıp konserlerden ancak bir ya da ikisine gidebileceğim gerçeğiyle yüzleşmek bu zorlu kararlara itti. Sonuç olarak DORDEDUH, RIVERSIDE, REVOCATION gibi konserleri arasında en hayvanisinin THE DILLINGER ESCAPE PLAN olacağına kanaat getirdim ve bunu seçip, geri kalan paramı Oktoberfest’te yemeye karar verdim.

Strøm daha önce gitmediğim bir konser mekanıydı, ki sanıyorum nispeten yeni açılmış; ama önümüzdeki aylarda burada epeyce konser olacağını görerek büyük beklentilerle kapı açılışı 20.30 olan konser için 21.00 gibi mekana ulaştım. Hayal kırıklığım daha mekana girmeden başladı, zira mekanın önünde bir tabela bile yoktu. Kalabalık sayılabilecek miktarda insanın bekleştiği bir kapı görerek buldum alanı resmen. Neyse, içeriye girince hayal kırıklığım daha da arttı, zira mekan hem küçük, hem çok alçak tavanlı ve dolayısıyla havasız, hem de adım atacak yer olmayacak kadar kalabalıktı. Bir daha buradaki bir konsere gitmeden önce iki kere düşüneceğim, o kesin.

Her neyse, içeriye girdiğimde o an henüz adını bilmediğim THE HIRSCH EFFEKT sahnedeydi. Seyirciyle olan diyaloglarının Almanca kısımlarının her grubun gelirken ezberleyerek geldiği “Danke schön!”den daha ileri olmasından bir Alman grubu olduklarını çıkarttım (grubun ismini bilseymişim çok barizmiş zaten.) ve dinlemeye koyuldum. Grup biraz deneysel bir post-hardcore yapıyor, dinlemiş olan varsa EXPEDICIÓN A LAS ESTRELLAS tadında diyerek benzetebilirim (demişken, şu çok kral şarkıdır, bir bakın tarza ilgi duyabilecek gibi olanlar). Aslında çok da sevmediğim post-hardcore’un deneysel yapılmışı zaman zaman lezzetli gelse de, vokalistin sesinin canlıda gerçekten çok kulak tırmalıyor olması ağzımın tadını kaçırdı bu defa. Albümlerdeki hali konusunda bir fikir sahibi değilim tabii şu an; ama şu haliyle keşke enstrümantal takılsalarmış dedirttiler.

15-20 dakikada bir kendimi dışarı atıp oksijen depoladığım aralardan sonra, sahneye MAYBESHEWILL çıktı. Post-rock’ı da math-rock’ı da seven bir dinleyici olarak hep adını duyup nedense hiç dinlemediğim gruplardan biriydi bunlar, ve gerçekten merak ediyordum. Fena olmayan bir noktada konuşlandım ve biramı alıp hafif kafa sallayarak dinlemeye koyuldum. Açıkçası bu tarz enstrümantal grupların konserlerinin çok etkileyici olmasını beklerim. Örneğin GOD IS AN ASTRONAUT’u yıllar önce barışarock’ta gecenin bir körü bir avuç insanla izleyip epey harap olmuştum mükemmelliklerinden. MAYBESHEWILL düşündüğüm etkiyi yaratmadı. Beğenmediğimi söylemek biraz abartmak olur; ama gözlerimi kapatıp tüylerimin diken diken olmasını bekliyordum, olmadı. Bana oksijen molamdan feragat dahi ettiremediler. Beklentiye gel, dediğinizi duyar gibiyim, siz de haklısınız. Yine de bu gruba daha çok şans vermeye karar verdim kendi kendime.

Son şarkılarından önce “THE DILLINGER ESCAPE PLAN için sabırsızlanıyor musunuz?” gibi bir soru sordular ve karşılığında aldıkları coşkulu böğürtüye cevapları netti; “Sabırsızlanmalısınız da!”.

İki grup arasındaki yarım saatlik molada bir bira daha edindim ve sigara-oksijen (tezat oldu biraz.) ikilisi için kendilerini dışarıya atan insanların hafifçe tenhalaştırdığı mekanda sahnenin ortalarında, takriben 15. sırada falan bir yer edindim kendime ve mutlu oldum rahat izleyebileceğim diye. Bu sırada arkamda iki tane elemanın İngilizce konuşuyor olduğunu duyup kulak kabarttım, zira çok olmayan Almancam ile konserler sıkıcı geçmeye meylediyor. Elemanlardan biri “Ya sahneye çok uzak kaldık, nasıl geçeceğiz öne?” dedi, diğeri ses tonundan anladığım kadarıyla sırıtarak “Fazla uzun sürmez, merak etme.” diye cevap verdi. Nasıl geçecekler lan diye düşünmeye fırsat olmadan ışıklar söndü, sahneye yerleştirilmiş iki küçük perdede bir kadının yüzünün siyah beyaz görüntüsü belirdi ve yazılar yanıp sönmeye başladı: “Şimdi derin bir uykuya geçiyorsunuz.”, “Göz kapaklarınız ağırlaşıyor.”, “Uyudunuz mu?”.

“Prancer”ın ilk notalarıyla herkes bir trans haline girmişti, o kesin. Ama bu trans uykudan çok uzaktı, ve bir anda arkamdaki elemanların konuşması mantıklı hale geldi. Öyle bir pogo başladı ki, şarkının 10. saniyesinde kendimi sahnenin önünde buldum. Yerden yaklaşık 30 cm. yüksekte olan sahnenin de etkisiyle sürekli sahneye tırmanıp seyircilerin üzerine atlayanların yanında, sağ-sol-ön-arkadan sürekli yediğim vücut, yumruk ve dirsek darbeleriyle, bunun konserden ziyade meydan dayağı gibi bir 1.5 saat olacağını farketmem uzun sürmedi. Herhangi başka bir konser olsa muhtemelen hemen kaçışacağım bu ortam, konu THE DILLINGER ESCAPE PLAN olunca o kadar güzeldi ki!

Peşpeşe çalınan “Prancer”, “Farewell, Mona Lisa” ve “Milk Lizard”dan sonra henüz 15 dakika olmuştu ama her tarafım ağrıyordu ve nefes alamıyordum, bu yüzden biraz sahneden uzaklaşıp nefes almaya karar verdim. Pogoyu yararak geriye doğru gelip çarpışan kalabalığın hemen arkasında bir yer edindim, ve bir süre burada yaralarımı sardım. Bu esnada grup şarkı aralarında biralarını yudumladıkları birkaçar saniye dışında bir an bile durmadı, Greg Puciato neredeyse seyircilerin içine kadar girip, kimi zaman en öndeki kurbanların enselerinden tutup sarsarak deli vokallerini icra etmeye devam etti. Sahnedeki ekranlarda sevgili Heisenberg’imizin bize hareket çektiği videolardan tutun da Ahmet Saracoviçvari göz ameliyatı sahnelerine, boz kurtlardan, alkış tutan kuklalara, güneş tutulmalarına kadar çeşitli görüntüler döndü durdu. Aşağıdaki setlistten görebileceğiniz gibi grup yeni albümlere ağırlık verse de “Miss Machine”den hatta “Calculating Infinity”den bile şarkılar çalması grubun her döneminin delisini olan seyircilerin bir an bile durmamasına yetti de arttı bile. Hayatımda hiç bu kadar yoğun ve uzun süreli bir pogo görmemiştim, başka bir THE DILLINGER ESCAPE PLAN konserine kadar göreceğimi de sanmıyorum.

“Good Neighbor”ı duyunca tekrar kendimi sahne önüne doğru attım ve dayak yeniden başladı. Peşinden gelen, bisten önceki iki şarkıyı da bir çılgınlık içerisinde izledim, “When I Lost My Bet”te Greg’in bize attığı mikrofona bağırarak şarkıya eşlik ettik, hatta bundan birkaç dakika sonra kendisini de bizim üzerimize attı, sanıyorum tam üzerime düştü ve belimdeki ağrının sebebi de kendisi hatta şu an. Neyse sağ salim şöyle bir döndürüp sahneye geri attık kendisini.

Bis için kısa süre sahneyi terk eden grup neyse ki ayrılığı fazla uzatmadı, “Gold Teeth on a Bum” ve “43% Burnt” hayvanlıklarıyla toplamda 1 saat 20 dakikalık süresiyle hayatımda yediğim en uzun dayağı bitirdi. Şu an kol saatim kayıp, konserden terden sırılsıklam bir sweatshirt ve pantolonla çıktığım için boğazım şişti, kollarımda morluklar var ve belim ağrıyor. Ha tamamına değdi mi derseniz, şüphe bile etmeden evet derim. Bu akşam yine sahne alıyor olsalar yine orada olurum. Bir konserin ötesinde, her şeyiyle bir deneyim oldu bu benim için, ve eminim ki orada benim gibi grubu ilk defa izleyen herkes için. THE DILLINGER ESCAPE PLAN Bağdat’ta sahne alsa bulunuz diyor, azıcık uzanmaya gidiyorum izninizle.

Setlist:

Prancer
Farewell, Mona Lisa
Milk Lizard
Panasonic Youth
Room Full of Eyes
Black Bubblegum
Hero of the Soviet Union
Nothing’s Funny
One of Us Is the Killer
Crossburner
Good Neighbor
When I Lost My Bet
Sunshine the Werewolf
Bis:
Gold Teeth on a Bum
43% Burnt

  Yorum alanı

“THE DILLINGER ESCAPE PLAN, MAYBESHEWILL, THE HIRSCH EFFEKT – 3 Ekim 2013, Strøm, Münih, Almanya” yazısına 7 yorum var

  1. Bu herifler kesinlikle konserlerine gitmek istediğim gruplar arasında en baştalar. Abi yok böyle bir ortam, böyle bir deneyim ya. Biz garibanlara az da olsa yaşatabildiğin için sağol abi. Darısı başımıza.

  2. Ömer Kuş says:

    “…bunun konserden ziyade meydan dayağı gibi bir 1.5 saat olacağını farketmem uzun sürmedi.” Ahah, okurken güldüm baya. Eline sağlık.

    Bunların ilk dinlediğim şarkısı YÜZDE KIRK ÜÇ BURNT idi bu arada, onu da çalmışlar.

  3. devrim says:

    dayak olsa da hep boyle olsa keske, canimizi cektirdin

  4. Baybora says:

    TDEP’e giden herkes diyordu inanılmaz bir deneyim,müthiş atmosfer falan filan diye,onaylanmış oldu. Normal dinlerken bile insanın bu kadar nevrini döndüren bir grubun konserdeki halini düşünmek bile gaza getirmeye yetiyor cidden. Aldılar mı bilmiyorum,ama ileride kesinlikle performansları için bir şekilde bir ödül almalılar ”Yılın canlı performans grubu” vs.vs. Ve bunu sadece performanslarını internetten izlemiş biri olarak söylüyorum. Orada olup o dayağı yemek isterdim,cidden.

  5. 2006′da Kanada’da izledim kendilerini. The Dillinger Escape Plan, Between the Buried and Me, Hella şeklinde bir konserdi.

    Greg Puciato öylesine manyak bir ruh hastası ki, seyircilerin arasında kendimi teyze gibi hissettim resmen. “Ay dur düşeceksin”, “Aman dikkat et orası çok yüksek”, “Aman oradan atlama bir yerine bir şey olur”, “AAAA ŞİMDİ O TEPİNEN GİTARİSTİN GİTARININ SİVRİ UCU VOKALİSTİN GÖZÜNE GİRECEK!!!” diye diye izledim konseri. Zira adam hakikaten salonu tek başına yıkan bi ruha bürünüyo konserler sırasında. Hele bir noktada tavana çıkıp -bir şeylere tutuna tutuna cidden tavana çıktı adam, hem de duvarla tavanın birleştiği yerde falan değil, tam tepemizdeydi örümcek adam gibi- sonra oradan kendini bıraktı aşağıya. “Altımda kalanlara bi şey olur mu?”, “4 metreden kendimi boşluğa bırakıyorum, insanlar çekilirse yere çakılır mıyım?” gibi sorular olmaksızın öylecene serbest düşüş yaptı insanların üstüne. Bunlar olurken grup sahnede yardırıyordu ama kimse gözlerini Greg’den ayıramıyordu, zaten kendini bırakınca kopan çığlığı tahmin edersiniz. Sonra oradan toparlanıp kendini elden ele sahneye attırdı tabii.

    Neyse, sonuçta seyircileri basamak olarak kullanan bir insandan bahsediyoruz, hepsi olağan bunların.

    http://www.youtube.com/watch?v=6-i95QK9LAY

  6. ahah yazıdaki 4 fotoğrafın 2 tanesinde gitarist havada, 1 tanesinde vokalin kafası yarılmış, 1 tanesinde gitarist london bridge şeklinde çalıyor. Hakkaten deli bir grup.

  7. Firat Tale says:

    cok iyi anlatmissin hakikaten dillinger in konserleri cok sert ve benzersiz bu sene sonu dagilmalari en uzucu nokta. ileride bir zamanda bir araya tekrar geleceklerdir diye umuyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.