# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
GRAVEYARD – Hisingen Blues
| 29.12.2011

Modern analog sesler.

Müzisyen ve plak şirketleri tarafından yönetilen o büyük müzik dünyası içerisinde kalıcı bir şeyler yaratabilmek 2000’li yıllarla birlikte iyice zorlaştı. 90’lı yıllarda rock müziği baladlarının tavan yaptığı günleri yaşamıştık, 80’li yıllar hadi biraz çiğ geçti ve değişik tonlar denenip durdu, nerede o tiz melodileri duysak “işte bu 80’lerde çok iyi yapılmıştı” der dururduk ve nostaljiler yaşardık. 2000’li yılların aslında bir önemi de gerek hard rock bazında gerekse de progresif rock bünyesinde eskiyi yaşatan, 70’li yılların o kendi dar, paçası bol pantolonlarını ve o saç şekillerini aynen uygulayan müzik topluluklarının ortaya çıkmasını sağlamasıydı. Mesela geriye bakıyorum, bugün pek bilinmeyen ve sadece plaktan dinlediğim İsviçreli heavy progresif topluluk Starglow Energy geçmiş yıllarda 70’leri çağrıştıran müzikleriyle bazı kesimleri etkisine almıştı. Aynı şekilde aslen eski bir topluluk olan Norveçli Lucifer Was adlı progresif rock grubu da 2000’li yıllarda çıkardığı “Blues From Hellah” albümüyle hem 70’lere selam çakıyor, hem de blues rock sınırlarında gezinen o analog tınılarla kulaklarımızın pasını siliyordu. Bundan yıllar önce Record Heaven adlı plak şirketinin çıkardığı analog kayıtlı albümler gibiydi aynen… Kullandıkları ekipmanlar tozlu raflardan indiriliyor bir güzel siliniyor dar pantolonlar giyinilip sahneye öyle çıkılıyordu.

Sadece progresif rock değil hard rock, bluesy hard rock gibi birbirine yakın türlerde de bu dönem çok önemli albümler çıktı ve neredeyse çok küçük bir bölümü yukarıda bahsetiğimiz o 70’li yıllar nostaljisini yaşatan albümler ortaya çıkardılar. Bu topluluklar müziklerini bazen Black Sabbath’ın o karanlık tarafından alıyor ancak büyük bir bölümü ise Psychedelic ve blues etkili sayabileceğimiz Led Zeppelin, Cactus, eski Alman gruplarından Birth Control, Quicksilver Messenger Service, Blue Öyster Cult, Budgie, Grateful Dead ve Steppenwolf gibi kalburüstü rock gruplarından etkileniyordu. İşte İsveçli 70’lere gönlünü kaptırmış Graveyard isimli bu topluluğun müziği de yukarıda saydığımız isimler ışığında müzik yapan ender topluluklardan birisi. Ne hikmetse bu dönem bu tarz topluluklar çıkıyor İsveç’ten. Mesela hemen hemen aynı DNA’dan doğmuş fakat uygulamada biraz farkılıklar gösteren Three Season isimli grup da “Life’s Road” albümünde de benzer tonlamalar kullanmıştır. Graveyard ise bütünüyle daha geniş bir çerçeveden besleniyor. Mesela ilk albümünde yoğunlukla Cactus adlı gruptan etkilenirken son çıkardıkları “Hisingen Blues” albümünde ise Led Zeppelin başta olmak üzere neredeyse 70’lerin o retro rock olayından beslenmişler. Vokaldeki Joakim Nilsson’un Robert Plant’ vari haykırışları oldukça etkileyici.

Graveyard, “Hisingen Blues” ile günümüzün en önemli retro rock olayını gerçekleştirmiştir. Albümün bazı yerlerinde Thin Lizzy’nin Black Boys On The Corner şarkısında kullandığı o odayı dolduran dopdolu karanlık gitar tonlarının neredeyse aynısını bu topluluk başarıyla müziğine yedirmiştir. İlk albüm bana göre biraz kısır prodüksiyonla baş edememiş müzisyenlerin ilk albümü gibi gözüküyordu, fakat bir ilk albüme göre de oldukça iyiydi. “Hisingen Blues” ise aynı sound’ların daha da geliştirilmiş versiyonlarını dinlediğimiz çok üstün bir albüm gibi durmakta.

Bunu yaratan da albümün içerdiği besteler. Albümün ilk şarkısı Ain’t Fit To Live Here’ı dinleyen herhangi bir dinleyici bunun kusursuz bir kayıt olduğunu hemen anlayabilir. Uncomfortably Numb Pink Floyd’un Comfortably Numb şarkısına öykünmüş, Ungrateful Are The Dead ise müzik dünyasının en büyük tur gruplarından psychedelic rock topluluğu Grateful Dead’e ithafen yapılmış. Buying Truth (Tack & Förlåt) ise Cactus ve Cream birlikteliğinin sentezini hatırlatırken, Longing’de ise bir parça Pavlov’s Dog etkisi hissedilebilir. En derinlerden gelen org melodileri ise sanki şarkıyı plaktan dinliyormuşçasına bir his verdirtiyor.

Peki bu durum gerçekten de takdir edilmeli mi? Çok fazla özgün bir müzik olmayabilir belki, ancak Graveyard’ın belli bir tarzı olduğu apaçık ortada. Günümüzde topluluklar ya death metalden ya da ekstrem türlerden 70’leri yakalayabilen albümler üretebiliyorlar. Bu gibi grupların yanında Graveyard ise müzikleriyle daha samimi duruyor bence. Giyimlerinden saçlarının taranış şekillerine dek o nostaljiyi bize her notalarında yaşatıyorlar.

“Hisingen Blues”un diğer bir önemi de o eski rock ruhunu genç dinleyici kitleye daha da fazla aşılamasıdır. Bu sayede Led Zeppelin, Grateful Dead, The Doors gibi kült topluluklar genç kuşak tarafından da takip edilecektir. Bu sebeplerden dolayı ben bu albümün kaydedilmesini günümüz rock müziği açısından çok olumlu buldum. Sonuçta bu müziğin kökenleri nereden geldi, blues’un rock müziğindeki önemi nedir, bu albüm hangi gruplardan etkilenilerek yapılmıştır gibi cevapları çok anlamlı olan soruları sormak ve cevaplar doğrultusunda da daha bilinçli bir şekilde bu müziğin kökenlerine inebilmek çok önemlidir diyebiliyorum. Bunu da bugün “Hisingen Blues” ile Graveyard başarmış, beyinlerde bir şimşek çaktırmıştır.

Baha ÖZER

9,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.51/10, Toplam oy: 72)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2011
Şirket
Nuclear Blast
Kadro
Joakim Nilsson: Gitar, vocal
Jonatan Ramm: Gitar, vokal
Rikard Edlund: Bas
Axel Sjöberg: Davul
Şarkılar
1. "Ain't Fit to Live Here"
2. "No Good, Mr. Holden"
3. "Hisingen Blues"
4. "Uncomfortably Numb"
5. "Buying Truth (Tack och Förlåt)"
6. "Longing"
7. "Ungrateful Are the Dead"
8. "Rss"
9. "The Siren"
10. "Cooking Brew"
  Yorum alanı

“GRAVEYARD – Hisingen Blues” yazısına 40 yorum var

  1. B U R Z U M says:

    tek kelime…mükemmel..

  2. nordson says:

    yılın en iyi 10 albümünden biri!
    teşekkürler yazı için :=)

  3. Ne zamandır ha dinledim ha dinleyecem bir türlü denk gelmedi. Neyse bari bu vesileyle dinleyeyim. Eline sağlık.

  4. bab-ı esrar says:

    albümün kendiside kapağıda ayrı güzel!

    semihtr

    @bab-ı esrar, aynen…

  5. blackroseimmortal says:

    hisingen blues şarksının nakaratında giren o mükemmel vokal melodisi diyorum başka bişey demiyorum :D. kritik kısa, öz ve başarılı olmuş teşekkürler.

    8,5/10

  6. Hey gidi hey , adamlar albüm çıkmadan önce ep nin promosunu yollamışlardı da o zaman beğenmiştim ama albümü dinlemek kısmet olmadı.. Bu kritiği okumadan önce albümü hemen dinleyeyim.

  7. kantele says:

    baya iyi len…

    kantele

    @kantele, böyle müzikler 70′lerde yasaklandı diye biliyodum ben.

  8. Mr Shred says:

    Açık ara favori 2011 albümüm.
    Longing olsun, “Unconfortably Numb” olsun, sololar ve gitar tonları olsun, her şeyiyle 60-70′lere ait bir albüm bana göre. Ayrım yapmakta zorlanıyorum bayağı ama No Good Mr. Holden’le Unconfortably Numb harika. Bıkmadan dinlerim sonsuza dek.
    Çıkış yılına bakmadan dinleyen adam zaten oha der 2011′de yapıldığını öğrenince. Bu adamlar bizim çağın Floyd’u Zeppelin’i efendime söyleyeyim Eloy’u (abarttım).
    Bir de slow şarkıları daha seviliyor sanırım, her şarkısı ayrı güzel de ben de böyle düşünüyorum galiba. Saykodelik oluyor bayağı da. Adamlar where is the future diyor ama gelecekleri çok parlak harbi bu grubun. Tabiri caizse resmen eski ruhu yeniden canlandırdılar diyebiliriz.
    İlk albümleri de çok güzeldir.

    Cooking Brew de bonus sanırım, bende yoktu yav o şarkı.

  9. Mr Shred says:

    Yazı da güzel olmuş bu arada, eline sağlık.

  10. Exorsexist says:

    İyi albüm, güzel kapak, iyi müzik fakat orjinal birşey yok. Abartılmış olarak düşünüyorum.

    Bahadır Sarp

    @Exorsexist, Sorumu yanliş anlamanı istemem, yani tepkili söylemiyorum. Orjinal bi şey olmalı mı? Sonuçta güzel bir blues albümü. İşleri ilginçliğine göre derecelendirmek pek doğru gelmiyor bana.

    Exorsexist

    @Bahadır Sarp, Hayır, benim için bi sakıncası yok. Eğer yapmak istenen müzik tarzı buysa. Dediğim gibi albüm bence gayet iyi. Sadece eğer bu kadar 70′lerin müziğini yapmak istiyorsan kendinde katkıda bulunmalısın demek istedim. Yoksa bir dinleyici olarak benim için hava hoş.

    nordson

    @Exorsexist, adamlar 2011′de 1971 soundu yakalamış ve süper icra etmiş hala kulp takma, eleştirme, eksik var, yetmez ama evet modundayız. aşalım kendimizi ne olur. aşamıyosak da susalım teknik detimize, sinfonik blekimize younlaşalım.

    Exorsexist

    @nordson, bence eğer negatif yorumlara, eleştirilere, kritize etmeye açık olamıyorsak bunları aşmamız gerek. Her şeye sadece “iyi albüm, süper olmuş / çok kötü, hiç beğenmedim” yazarsak kritiğe yeterince saygı göstermemiş oluruz. Ki 70′ler klasik rock’ını seven ve dinleyen birisi olarak sadece kendi fikrimi söyledim, orjinallik/yenilik bulamadığımı belirttim.

    Aeonian_Lich

    @nordson, Aşmak nedir? Biraz açar mısın? Bana göre çölü aşınca okyanus vardır, dağı aşınca vadi vardır. Öyle çok fantastik bişeylere ulaşılabiliyosa da ben nail olamadım henüz. :) Ha sahi uzay çağındayız. :)

    nordson

    @Aeonian_Lich, kendini aşmak terimini açıklamak saçma değil de nedir?

    Aeonian_Lich

    @nordson, Çoklu zeka kuramı gibi bi ton kuram varken, kendini aşmak ne kadar kapsayıcı bir bağlamdır ki? Akademik çalışma mı yapıyoruz burada? Bir müzik dinleyip yorumluyoruz, biri der ki “çok ruhani, tam bana hitap etti.” Öbürü der “pentatonik kromatik armonilerin modülasyonu makamsal tınılarla kombine edilip, sterilize bir soundla sunulmuş.”

    Burada yorumuna saygı duyarım, ama bir taraf “kendini aşmış yorumcu/dinleyici” olmaz bence. Sadece teknik bilgisi yüksek biri olur. Benim fikrim bu yönde.

    Ha bir de, çok seslilik iyidir böyle müzik gibi hayatı zenginleştiren olgularda bence. Ufkumuz genişler. (Ufkun genişlemesi derken??) :)

    nordson

    @Aeonian_Lich, yahu bi blues/psyche rock albümü için, fonon’dan girdin Lobachevsky’den çıktın bi dur nefes al. inan gerek yok bu kadar kasmaya, müziğe ver kendini o seni istediğin yere götürür.

    Teknikle alakası yok bu müziğin, var ama şöyle var; %85 ruh %15 teknik -örnek olarak.

    Ufkun genişlemesin, kendimi aşmayayım diyosan da diyosun yani elimden bişi gelmez bu durumda. içişleri bakanı değilim ki :)

    mutlu 2012..

    Aeonian_Lich

    @nordson, Sana da iyi 2012′ler bro. (Kasmıyorum, inan. ;))

  11. dice says:

    vokali chris cornelle benzeten bi ben miyim

  12. wrathprayer says:

    10 yılın en iyi albümlerinden biri.

  13. Aeonian_Lich says:

    Albümü dinlemedim ama kritik güzel olmuş. Bir tek, katılmıyorum demeyeyim ama, 2000′lerde iz bırakan albüm çıkarmak iyice zorlaştı argümanı tartışmaya açık bence. Zira büyük sanatçıların bir çoğu ölümlerinden belki yüzlerce sene sonra kıymete binmişlerdir. Post-modern çağda çok fazla üretim oluyor, ve oran olarak çok azı gerçekten çok değerli oluyor. Ama sayı olarak, orandan bağımsız değerlendirirsek, epey iyi üretimler de oldu bence. Sonraki kuşaklar değerlendirecekler hangilerinin kalıcı olacağını. :)

    Aeonian_Lich

    @Aeonian_Lich, Ha bir de, kimi zamanını kasıp kavuran sanatçılar ise daha sonra hiç hatırlanmamışlardır olayı da var. Bence ilerki kuşaklar kalıcılık-geçicilik, iz bırakma değerlendirmesini yapacaklardır. :)

    nordson

    @Aeonian_Lich, oha! albümü dinlemeden bu kadar ahkam keserek epiklik tahtına oturdun bu arada.
    ‘bow to the new ma$ter’
    :)

    Aeonian_Lich

    @nordson, Argümanım “ahkam kesmek” değil ki, alakası bile yok. Kasma diyorsun, ama sanırım kasan ben değilim. :) Gayet spekülatif ve rahat argümanlar sundum. Sanat tarihine biraz dalarsan dediklerime rastlarsın zaten. :)

    nordson

    @Aeonian_Lich, son sözler;
    kastıını kabul et. bu sayfada bana ait kelimeler 50yi geçmez iken senin kelimeler 400+ neredeyse.

    Aeonian_Lich

    @nordson, Nefes almadan yazdığım, kastığım falan gibi şeyler fazla “tahmin” kokuyor. 400+ kelime yazmak kasmaksa, 1000 sayfalık roman yazanların hepsi kasıyor o zaman. Dünyanın en rahat insanı olmadığım yazılarımdan çıkarılabilir elbette, ama ekstra bi kasmam yoktu. İnanmazsan da inanma, ne yapayım. :)

  14. b says:

    70′lerdeki üretimlerle 2000′lerdeki üretimleri karşılaştıracak olursak çok açık bir şekilde ortaya çıkacaktır net durum. mesela albüm bazında değil de tarz olarak bakılacak olursa 2000′lerdeki müzik türlerinin o kadar da kalıcı olmadığını görüyorum. ama ana akım mesela çok eski dönemlerden hard rock, psychedelic rock gibi türlerin bugüne yansıması çok güçlü bir şekilde olmuştur. o kadar etki yaratmıştır ki işte bugün bunun sonucunu bu albümde görebiliyoruz. 2000′lerde ve 70′lerdeki iz bırakan albümlerin bir listesini çıkartsak ve binlerce kişiye sorsak sonucun ne olacağını görürüz. 70′ler bir deryadır. hadi bir 20 sene sonra insanlara sorulsa bile rock müziğin ana akım dalları içerisinde olan albümleri geçemeyeceğini düşünüyorum. modern dünya gittikçe tüketime dayalı bir hal aldı ve insanlar albüm değil şarkı dinliyorlar artık winamp’ta ya da hangi media player’da dinliyorlarsa. bu durumda kalıcılık-geçicilik olayını sağlıklı yapamayacaklarını düşünüyorum. o devir çoktan geçti artık… bir grand funk railroad ya da free dinleyen kitle yerine çabuk unutan çabuk tüketen kitle var artık. bu da ne kadar sağlıklı olur o da tartışmaya açık. bir 20 sene sonra 2000′lerden 200 albüm sayarsın ama 70′lerden 1000 albüm, fark burada.;)

    nordson

    @b, nefis bir özet. aklına sağlık :)

    Aeonian_Lich

    @b, Sen tarihsel ve istatiki bakıyorsun, sana katılıyorum. Ama diğer yönden, sanat tarihi bazında bakarsak birçok ünlü sanatçı, dönemlerinde karın tokluğuna eserler üretmişlerdir. Belki 300 yıl sonra keşfedilip, eserleri çoğaltılıp, insanlık tarihine yön vermişlerdir. Senin dediğin kalıcılık olayı dönemini etkileme durumu, ve haklısın katılıyorum. 70′ler en az bir 20 sene daha etkileyecek insanları ve müzik piyasasını. Ama dönemin asıl adını çok ilerki kuşaklar koyacaktır diye tahmin ediyorum. Tüketim toplumu falan tabii ki öyle, ama “sayı” olarak hangi dönemin ilerde daha yön verici grupları çıkaracağını ben tahmin edemiyorum. Haklı da olabilirsin, 70′ler prog’u sadece yüzyılı etkilemiş, geri kalanında ise referans noktası olmaktan, sanat tarihi kitaplarında bahsedilmekten öteye gitmeyen bir tür olarak da literatürde yerini alabilir. Benimki spekülasyon elbette, ama sanat tarihi incelendiğinde döneminin en popüleri olup da şimdi hiç anılmayan sanatçılar da varken, eserleri yayımlanmaya bile değer görülmeyip göz ardı edilen şu anda efsane kabul edilen sanatçılar da olagelmiştir.

    Ben basit bakıyorum, nasıl ki çağlara bile günümüzde andığımız isimleri yüzyıllar sonra konuyor, sanatçılar da öyle değerlendiriliyor bence. Tüketim toplumunun diğer yüzü ise, üretim çılgınlığı. Özellikle home-studio olaylarının da gelişmesiyle birlikte belki milyona yakın topluluk müzik yapıyor. O bakımdan, 70′ler gibi doğrusal bir akım yok şu anda, bataklıkta inci arıyor gibiyiz. :)

  15. b says:

    ben zaten basit baktığım için böyle net yazıyorum fazla incelemek gereksiz. bir yanda deep purple’lar, led zeppelin’ler, the beatles’lar bir yanda yeni dönem herhangi bir topluluk. bunları karşılaştırmak anlamsız olsa da her şey net bence. hangileri kalıcı? sen 70′li yıllar müziğine ön yargısız bakabilseydin bu kadar karşı şeyler yazmazdın beni anlardın.:)

  16. b says:

    sadece bir örnek daha vericem başka tarzlardan da. modern talking’in yaptığı brother louie ya da black’in wonderful life’ını dinleyebiliyoruz bunlar bizim ve birçok dinletyici için kalıcı olabilmiş ama daha sonradan çıkan bir nsync ya da toni braxton, ya da faith hill kim hatırlıyor? hatta anastacia diye bir hatun vardı iyi söylüyordu onu bile kimse dinlemiyor. oysa sandra, martika, lisa stansfield dedin mi insanlar şarkılarını söyleyiverir çünkü o dönemin bir farklılığı vardı her türden her tarzdan. rock, pop, folk 70′lerde 80′lerde daha kalıcı eserler bırakmış. işte dediğim gibi teknolojinin yayılmasıyla insanların müzik dinleme anlayışı da değişivermiş daha bir tüketir olmuşuz daha bir unutuvermişiz. bunlar da kalıcılığa büyük bir engel.

  17. Aeonian_Lich says:

    Karşı şeyler yazmadım ki, sadece sanat tarihinde “kalıcılık” olgusunun çok uzun zaman sonra yerine oturageldiğini söyledim. Ben Johnson isimli edebiyatçı çağının en önemli yazarlarındayken, yazdığı tiyatro oyunları tüm kitleleri peşinden sürüklerken, birkaç yüzyıl sonra sadece literatürde bahsedilmesi, eserlerinin sadece edebiyatçılar tarafından bilinmesi olgusu varken, Shakespeare gibi, küçük kitlelere hitap eden, karnını doyurmak için yazan bir tiyatro yazarı yüzyıllar sonra tarihin en efektif birkaç tiyatro yazarından biri olarak görülebiliyorlar. Aksi örnek de verebilirsin elbette. Hem çok satan, takip edilen; hem de nesiller boyu eserleri okunan-izlenen sanatçılar da var. Ben spekülasyon yapıyorum, ama çok da temelsiz bir spekülasyon değil.

  18. Aeonian_Lich says:

    Örneğin yine bölümümde okuduğum Geoffrey Chaucer’ı hangi edebiyatla ilgili derin bilgisi olmayan kişi duymuştur ki? Ama döneminde adam ilah gibiydi. Olabiliyor bunlar. Ben de Led Zeppelin falan severim, ama “kalıcı” derken ne kastettiğine bağlı. Ölümsüz eserler üreten dersen senin fikrindir derim, ama 200 yıl sonra sadece müzik literatüründe bahsedilen, dinlenmeyen, ilgi duyulmayan bir grup olma ihtimalleri yok mudur? Benim fikrim vardır yönünde.

  19. flying dirty clouds says:

    bunu alan bunu da aldı -> “rival sons”

    http://www.youtube.com/watch?v=fZvEHHekpKk

  20. ihsan says:

    the answer vardı kılıkları olsun, albümleri olsun led zeppelin’e benzeyen. grup çok satmış, büyük dergilerden bol yıldızlı kritikler çıkarmıştı.

    graveyard da onlar gibi bolca turlayacak ve satacak gibi gözüküyor. hatta yazıda yahut yorumlarda yer almamış ancak, ben ac/dc kokusu da aldım. (biri airbourne mu diyor?)

    bence bu işin en büyük handikapı; nostaljik etkili çok sıkı bir iki albüm yapsanız dahi üçüncüsünde dünya sizi pek iplemiyor. mutlaka trademark’ınız olacak bir dalganın patentini almalısınız. yoksa gündelik yaşamda 10 yılda bir karşılaşacağınız “candlebox mı? ilk albümleri mük-kem-mel-di, hacı” diyaloğunun 3 saniyelik öznesi olursunuz. foo fighters misal, nirvana’nın spastik çocuğu gibisinden absürdlüklerle başladığı kariyerinde bugün rock müziğin kurtarıcıları diye anılıyor. yine aynı yıllarda, foos’un çanağına ot tıkayan – liste, parti, röportaj başı the black crowes-”ne tesadüf ki, onlarda ziyadesiyle 70ciyiz be abi”cilerden- mükkemmel ilk iki albümlerinden başkası değil. (seveni vardır, yanlış da anlamasın, sadece hatırlanabilirlik ölçüsünde)

    bence, grup bu albümüyle, muhtemelen 10 – 20 yıl sonra köhne bir müzik dükkanındaki albüm dinletisini ve akabinde geçecek sıkı muabbeti hak etti. daha fazlası olurlar mı, onuda seçtikleri en zor yoldaki alacakları manevralar gösterecektir. puanım, 8,5 – 9.

  21. saw you drown says:

    valla nasıl desem bi arkadaş demiş ki orjinal birşey yok doğru söylüyor iyi olmuş hoş olmuş ama gider led zeppelini dinlerim daha iyi yani ghost’un albümünde de 70 ler in etkisi var dı ama albümde bir orjinallik bir kendini belli etmişlik var umarum diğer albümlerinde kendilerinden birşey katarlar.

  22. GiantZillerIndo says:

    Rock N’Roll’un çok daha harlı olanını sevdiğimden olacak, pek açmıyor beni bu grup. Benim gibi düşünüyorsanız Gentleman Pistols ve Firebird’e bir bakın derim.(Bill Steer var iki grupta da)İşin daha bir stoner’a varanını sevenler, Fireball Ministry, Sideburn veya Atomic Bitchwax’i de deneyebilir. Backyard Babies de nefis bir rakınrol grubu. (Rival Sons, The Answer filan söylenmiş yukarıda zaten. Özellikle The Answer itinayla öttüren şarkılara sahip.)

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.