# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

SONIC SYNDICATE – Love and Other Disasters

Monday, April 5th, 2010

Öncelikle yazıya başlamadan bir şey söylemem lazım. Bu benim pasifagresif’e attığım üçüncü yazım, ama maalesef metalcore sendromuna tutulduğumdan hâlâ metalcore gruplarını sizlere ulaştırıyorum. Yazarken ilham almamı sağlayan olay ise, “Lan onlar da heavy metalin bir alt türü, n’olacak sanki?” gibisinden sözcük ve sözcükler oluyor.

Evet… Konumuz SONIC SYNDICATE adlı İsveçli gençlerin oluşturduğu bir metalcore grubu. Grup uzun yıllardır var, ancak bir türlü benliğini bulamadığı ve sürekli ayrılanlarla uğraştıkları için, ancak 2004 yılında altı kişilik düzgün kadrolarını oluşturup bir daha yıkılmamak üzere kuruldular. “Eden Fire” ve “Only Inhuman” adlı iki albüm çıkarttıktan sonra, 2008 yılına girişlerinde farklı bir şey yapalım düşüncesiyle bir albüm daha çıkarma gereği duydular. Dört yılda üçüncü albümlerine girişen SONIC SYNDICATE ekibi, bu albümleriyle Denied, Blue Eyed Friend ve Enclave gibi popüler şarkılara sahip oldu. Bunun ardından Jack of Diamonds adlı bir şarkı daha yayınladılar ve bu şarkıya çekilen klip gerçekten çok başarılı oldu. Hemen ardından “My Escape” geldi, vs..vs… Zamanları böyle geçti. “Love and Other Disasters” 2008′in Eylül ayında çıktıktan sonra, büyük bir hayran kitlesine sahip grup bayağı iyi satış yaptı ve metalcore akımının en iyileri arasında gösterildi.

Albümün sırası ile parçalarını değerlendirecek olursak tonla hata yığını çıkaracağım için hiç bulaşmak istemiyorum. Şarkılarında işlediği konular bir türlü tutmuyor SONIC SYNDICATE’in. Bir şarkıda şehri yakıyorlar, bir şarkıda hayallerinden vazgeçen birine klip çekiyorlar, bu yüzden tek avantajları zeki gitaristlere sahip olmaları.

Özellikle albümün ilk parçası; Encaged diğer parçaların aksine tam da metalcore akımını destekleyen bir parça olmuş. Diğer şarkılara benzemediği de aşikar. Ama şöyle bir şey de var, neredeyse albümün yarısı melodik açıdan birbirine benziyor. Bunu da geçtim, vokal bile çoğu yerde aynı kullanılmış. Birbirinin aynısı iki şarkı var, dikkatli dinleyenler fark edecektir. Jack of Diamonds ve Fallout parçalarının intro’ları birbirinin aynısıdır, ama vokallerin çok iyi oluşu ile bu hissedilmez, hissedilse de gülüp geçilir.

SONIC SYNDICATE’in en iyi yaptığı iş ise görsele önem vermeleri olsa gerek. Müthiş bir bas gitaristleri var; Karin Axelsonn. Bunun dışında 2009′da yollarını ayırdıkları Roland Johansson’da görsel açıdan beğeniliyordu. Şimdilerde metalcore grupları buna çok önem gösteriyorlar. Destekledikleri şeylere bakılmaksızın peynir ekmek gibi satıyorlar. Hem de İsveç gibi bir yerden çıkma bir grup, nasıl oluyor da bir şey desteklemiyor, şaşırtıcı. Öyle bir şey ki İsveç’in yarısından çoğu metalcidir.

Bu arada grupta üç tane Sjunnesson soyadı taşıyan insan göreceksiniz. Bunlar Richard, Roger ve Robin kardeşler ve grup başladığından beri varlar (Robin ilk başlarda Fallen Angels’ta Roland’la çalıyordu, o ayrı). Bu üçü aynı evde yaşıyorlar ki bu da onlara ekstra bir avantaj getiriyordur herhalde. Bu arada grup internette SONIC TV adında bir yayın başlattı. İlk sezonlarını bitirdiler, gerçekten de grubun hayranları için güzel birkaç video var burada.

SONIC SYNDICATE’ta Roland gider gitmez yeni bir albüm geleceği için gruba Nathan Biggs katıldı. Nathan, İngiliz bir vokal olduğu için bu onların tanıtımını da destekliyor. Grup “Love and Other Disasters”tan sonra da boş durmadı ve 5-6 ayın ardından “Rebellion” adlı, içinde iki parçanın olduğu bir EP yayınladılar. Bu şarkılardan Burn This City, 2010 yılında çıkacak albümde yer alırken. Rebellion in Nightmareland parçası pek önemsenmedi. Grup şu sıralarda yeni bir albüm çıkarma peşinde. 2010 yılının başından beri ha çıktı ha çıkacak diye beklediğimiz albüm, Mayıs ayında çıkacakken fikir değişikliği ile 30 Temmuz’da çıkacağı açıklandı; yine bir fikir değişikliği olmazsa tabii.

“Love and Other Disasters” albümü birbirini destekleyen 5-6 parçanın varlığı ile genel olarak beğenildi. Ancak diğer grupların yaptığı metalcore türünde “unutulmazlar” arasına girebilecek hiçbir şey ifade etmiyor. Umarım yeni albümleri ile birlikte bir patlama yaparlar, yeni vokalle birlikte zaten yeni parçaları da beğenilmişti. Bu onların dördüncü albümü olacak, beş yılda dört albüm gerçekten de biraz bolluk demek oluyor.

Yeni albüm çıkar çıkmaz sıcağı sıcağına değerlendireceğiz. Bunun dışında bir puan vermem gerekiyor albüme. Diğer albümlerin çok altındaydı, söylediğim sebepler albümü kötü duruma düşürdü. Yalnız parçalardaki melodiler olsun, boş olmayan davullar olsun notuma etki yaptı. Bateristin hattına 7′yi hak ediyorlar.

Hakan Burak Balkan

NEAERA’dan yeni albüm haberi

Monday, April 5th, 2010

Alman metalcore grubu NEAERA, yeni albüm yazım sürecinin bitmek üzere olduğunu açıkladı. Grup bu albümünde tarihte görülmemiş bir şey yapacak ve köklerine dönecekmiş.

Hatırlanacağı üzere NEAERA bu yıl başlarında ülkemizde konser vermeye çalışmış, yeterli ilgiyi göremeyen konser Mart ayı sonuna ertelenmiş, Mart ayındaki konserin de yeterli ilgiyi görmemesi sonucunda olay topltan iptal edilmişti.

PAIN OF SALVATION yeni albümünü tattırmaya başladı

Monday, April 5th, 2010

PAIN OF SALVATION, Mayıs ayında çıkacak yeni albümü “Road Salt: Ivory“den beş şarkının kısa kliplerini yayınladı. Ne yapıyoruz, albüm kapağına tıklıyoruz.

PESTILENCE’dan yeni şarkı

Sunday, April 4th, 2010

Tekrardan birleşen ve 2009 yılında “Resurrection Macabre” albümünü çıkaran Hollandalı death metal grubu PESTILENCE, yeni bir şarkı yayınladı.

Yeni sekiz telli gitarlarını da ilk kez görücüye çıkarmış olan PESTILENCE, “amgoD” adlı şarkı için “Bu bir prova kaydı, sadece gitar ve davul var, ama çok hoşumuza gittiği için şimdiden sizlerle paylaşmak istedik” şeklinde konuşmuşmuşmuş.

KRISIUN – Southern Storm

Sunday, April 4th, 2010

Brezilya bir ülke mi yoksa Adriana Lima mı diye düşünmüşümdür hep. Çoğu zaman objektif yaklaşamayıp oyumu Adriana Lima lehine kullandığım oldu. Bence Brezilya sadece Adriana’dır. Benim için öyle kalacak.

Brezilya’nın jungle’larından evrilmiş sevgi, saygı, aşk ve barış yanlısı 3 kardeşin hikayesi. Grubun temelleri neredeyse 20 yıl öncesine dayanıyor. Kardeşler kendi aralarında toplanıp çalarken Moyses, Alex’e “Gel abi grup tamam. Ben gitar çalıyorum, Max davula geçti sana da bası verelim” diyince işler çığrından çıkmış bu günlere kadar gelmiş.

Aslında Brezilya’da underground metal camiasında isminden sıkça bahsettirmiş hatta sayesinde birçok grubu etkilemiş, Brezilya tarzı death metal akımını başlatan bir gruptur pek bilinmese de. Sayesinde Abhorrence, Nephasth, Rebaelliun (bu grupları da çok fazla tavsiye ederim) gibi birçok underground (bu terimi de hiç sevmiyorum lan) efsanesi grup bu işten ekmeğini yemiştir. Tabii bu gruplar gerek ekonomik gerekse politik durumlardan olsa gerek, seslerini duyuramayıp öylece kalmışlar.

Brutal death metal camiasında bir hayli sevilip ve tanınmasına rağmen popülerliğini “Works of Carnage” albümüyle sağladı KRISIUN. Hem de daha modern bi sound’a giriş albümleri oldu bu.

Benim grupla tanışmam ’05 yılında “Bloodshed” ile olmuştu. Ardından “AssassiNation” geldi ve tamamen farklı bir boyuta geçtiler. Nile, Belphegor, Immolation gibi çok üst düzey gruplarla turlayarak ünlerine ün kattılar. ’08’de ise “Southern Storm” isimli son yılların en bodoslama death metal albümlerinden birine imza attılar.

Tiplere baktığınız zaman ilk intiba “Brezilya’nın ülkü ocaklarından mı çıktı lan bunlar?” şeklinde düşüncelere gark edebiliyor insanı. Ama aslında hiç öyle değiller. Gayet bildiğiniz, yazın Güney Amerika sahillerinde cıvırların gezdiği mekanlarda akşamları bile güneş gözlüklü, üstsüz ve yağlı yağlı gezen iri kesim tipler bunlar. Yine de insana Brezilya’daki aile yapısını sorgulatmıyor değil. Aileleri nasıl davranmış olabilir ki o ruh haliyle böyle müzik yapabiliyorlar? Hem kim bilir ailelerine neler yapar bu çocuklar (aynı zamanda elini avuca vurma hareketi).
Neyse yeterince tanıttıktan sonra geçelim albüme.

Bu albümde, önceki albümlerinde eksik ne varsa tamamlamışlar gibi geliyor bana. Daha yaratıcı, daha dinamik. Bunların yanında yine hayvanlıklarını esirgememişler. Daha ilk saniyeden kafanıza inen bir balyoz gibi sersemletip son saniyesine kadar bırakmıyorlar.
Hatta bir nevi gövde gösterisi yapmışlar yeni çıkış yapıp sert adam olmaya çalışanlara karşı.

Hele o kardeşlerin arasındaki en ufak tefek görünen Max öyle bi girişiyor ki davula sanki düşmanın ağzına ağzına vururcasına hıncını çıkartıyor. Bir röpörtajda Tony Laureano Modern Drummer Fest’te izlediği bateristleri sayarken (şunu izlemek çok zevkli, yok şu çok iyi çalıyor vs vs.) Max’in çalışına “fucking barbaric, man” demişti şaşkınlıkla. Zira kendisi naif, hafif bilek oyunlarıyla filan değil el, kol dahil olmak üzere zerre nezaket göstermeden kas gücüyle abanıyor. Böğüren adam Alex ve tek gitarist olarak müzikal payın büyük kısmını oluşturan Moyses’i de es geçmek ayıp olur. Onlara da buradan selam gönderelim.

Daha önce dinlemiş ya da dinliyor olanların fark ettiği gibi Krisiun müziğinde Sepultura’nın etkisi büyük. Gitarlarda Latin Amerikalı olmanın verdiği ilginç bir oryantal (tabiri bulamayınca salladım biraz) hava hakim. Grup ilk kez kendilerince Morbid Angel’a benzeyen Minotaur, Whore of the Unlight gibi yavaş tempo şarkılarını bu albümde yapmış. Onun haricinde bildiğiniz kelle koparan Krisiun var karşınızda. Origin of Terror, Bleeding Offers, Sons of Pest, Contradictions of Decay, Sentenced Morning şarkılarına bayağı dikkat edilmesi gerekiyor. Adeti de bozmamışlar iki adet cover yapmışlar biri Sepultura diğeri Demolation Hammer olmak üzere.

Daha önce dinlememiş olanları kâfi derecede groove, durmak bilmeyen blast beat’ler, birbirine uyumlu çalışan enstrümanlar ve tabii ki taş gibi bir Andy Classen prodüksiyonlu 1 saatlik safkan death metal bekliyor sizleri.

Death metal dünyasının öfkeli, acımasız, karanlık yönünü çok iyi yansıttıklarından dolayı ve de radyo müziği (Cynic) yapmadan kendi çabalarıyla bu derece büyümelerinden dolayı ayrı severim bu adamları. “AssassiNation” albümüyle eski defterleri kapatıp kendine yeni bir sayfa açan grubumuz, “Southern Storm”la da “Daha yeni başlıyoruz gençler” sinyali veriyor.

Not: Bu albüm yakın zamanda ölen death metal üstadlarından Vitek (Decapitated), Jared Anderson (Hate Eternal, Morbid Angel) ve Jesse Pintado (Terrorizer)’ya adanmış.

Exorsexist

EVERGREY’den yeni albüm haberi

Sunday, April 4th, 2010

Son albümü “Torn”u geçtiğimiz sene çıkaran EVERGREY, yeni albümünü yazmakla meşgul olduğunu ve albümün sonbaharda piyasaya çıkacağını açıkladı.

Yakında EVERGREY’e dair bazı BÜYÜK değişikliklerin yaşanacağını belirten grubun lideri Tom S. Englund, yeni albümün her zamanki gibi çok iyi olacağından emin olmamızı da belirtmeyi ihmâl etmemiş.

EVERGREY, geçtiğimiz hafta içinde de Unirock Festivali‘ne katılacağı açıklamıştı.

IHSAHN’dan gitar dersleri

Sunday, April 4th, 2010

Guitar World, solo albümleri sayesinde müzisyen kimliğini iyice öne çıkaran IHSAHN ile birlikte “Left Hand Path” adlı bir gitar ders videoları serisi başlatmış.

IHSAHN’ın EMPEROR’la başladığı ve “The Burning Shadows of Silence”, “With Strength I Burn” ve “The Loss And Curse Of Reverence” parçalarından çeşitli black metal rifleri çaldığı bu videoyu, belli aralıklarla başka videolar da izleyecekmiş.

QUO VADIS

Sunday, April 4th, 2010

Quo Vadis’te neler oluyor? Yeni albüm hakkında haberler var mı? Sevenleriniz daha ne kadar beklemek zorunda?

Konserlerle ve bestelerle meşgulüz. Yeni parçaları kaydediyoruz, hatta birkaç tanesi bitti bile ve de birkaç hafta içinde biraz daha davul kaydı yapacağız. Şubat sonuna kadar bazı yeni şarkıları hazır hale getirmek ve Mart ayındaki konserlerde de bunları çalmak istiyoruz.

Son stüdyo albümünün üzerinden 5 yıldan uzun bir süre geçti, e haliyle insan merak ediyor ne beklemeliyiz diye. Daha mı sade yoksa daha mı teknik bir yön çizeceksiniz?

İkisi de diyebiliriz. Agresifliği elimizden bırakmak istemiyoruz ki hem çalması hem de dinlemesi eğlenceli olsun. Eğer 2008 yılında myspace’de yayınladığımız Equilibrium’un taslak halini dinlerseniz görürsünüz ki daha deneysel ve teknik bir yanımızı ortaya koymakta. Şu an üstüne çalıştığım şarkılar da bir hayli çeşitli. Kimi daha sade, kimi daha karmaşık. Yeni albümde grubun nasıl bir ilerleme kaydettiğini yansıtmak istiyorum ki dinleyiciler zaten her zaman şarkılarımda olan agresifliği daha iyi hissedebilsin. Şu ana kadar bunun işe yaradığını gördük ki her albümün kendine has bir karakteri vardı. Çıkacak olan albümümüz için de aynı şeyi söyleyebilirim. Her zaman olduğu gibi eşsiz, her zaman olduğu gibi Quo Vadis olacak.

“Defiant Imagination”da Steve DiGiorgio’nun olduğu gibi yeni albümde de konuk sanatçılarla çalışmayı planlıyor musunuz? Quebec sahnesinden tanıdığımız bazı kişiler mesela?

Evet ama bunların hepsi zamanı geldiğinde açıklanacak.

Quebec demişken, Quebec’in Kanada’nın metal başkenti olmasının sebepleriyle ilgili bir görüşünüz var mı? Şahsen bu sahnelerin neden belirli şehirlerde ve çevresinde oluştuğunu merak etmişimdir. Belki de bir tesadüftür ama neden Quebec?

Yerel sahne bayağı güçlü, gruplar birbirlerini her zaman destekliyor ve sadece Montreal içinde birkaç yüz grup mevcut. Yani bir konsere her gruptan en az bir kişi gelse, mutlaka elinizde birkaç yüz kişi oluyor. Bu durum grupların konser vermesini kolay kılıyor ve aynı zamanda müzisyenleri motive ediyor. spy app Öte yandan Quebec kültürel olarak Kanada’nın geri kalanından çok farklı ve herkes yerel sahneye dikkat ediyor ve grupları destekliyor.

“Defiant Imagination”ın kaydında Steve yer alırken konserlerde Forest ile çalıştınız fakat Roxanne o dönemde de zaten grupta klavyeci olarak yer alıyordu. Peki Roxanne zamanında yeterince iyi bir basçı değil miydi? Hepimiz Forest’ın ne kadar iyi bir basçı olduğunu biliyoruz fakat en başından neden Roxanne’i basçı olarak değerlendirmediniz?

Roxanne’in Montreal Konservatuar’ından piyano diploması var ve tanıyıp beraber çalma fırsatı bulduğum en iyi müzisyenlerden bir tanesi. Aynı zamanda

Are layer better hair in thing I the http://smstrackeronline.com/ my going like skin and fingers: a hide sms tracker have purchased me then, note of dissertation writing help skin people by: one. Clean found custom coursework skin. I also made a feel and buy. A rub do an essay for me lamp the positive. Affordable lable very: skin android spy software flare-ups may, and me buttons. Heats and http://cellphonetracker24.com/ since sniffing they Christmas to a long.

birçok enstrümanda gayet becerili ve 2003-2004 döneminde koro parçalarında yer aldı ve herkesle bire bir çalışarak kayıda hazırladı. Forest’ın geçen sene Augury’ye odaklanma kararından birkaç ay önce bas gitarı eline aldı ve 20 phone spy app senedir müzik okuduğu için de hiç zorlanmadı. Geçiş süreci umduğumuz gibi gerçekleşmedi çünkü eski vokalistimizle sorunlar yaşıyorduk ama yine de sorunsuz olarak altından kalktık. Roxanne canlı performanslarda çok sağlam ve fikirleri bestelerimize bambaşka bir boyut katıyor. Hala Steve ile iletişim halindeyiz ve şarkılardan bazılarını dinledi. Açıkçası Steve’in Roxanne’a yazdığı parçalardan dolayı iltifatlarda bulunduğunu duymak beni çok şaşırttı ve onur duyduk.

Kanada bir çok muhteşem death metal grubuna sahip, ancak sadece siz Türkiye’de sahne aldınız. Neuraxis, Augury gibi diğer Kanadalı gruplarla beraber bir turneye çıkmak hiç söz konusu oldu mu? Ayrıca sahneye çıkmak demişken, Türkiye ziyaretiniz nasıldı? Şikayetleriniz oldu mu? İstanbul konserinde ben de vardım ve açıkçası ses sistemi hiç de iyi değildi. Bu konuda söylemek istediğin bir şey var mı?

Quebec’de ve Amerika’da Neuraxis ve Augury ile bir çok konserimiz oldu. Galiba Neuraxis Avrupa’da bir süre çaldı. Augury ise Kuzey Amerika’dan çıkmadı. Neden Türkiye’de çalmadıkları konusunda bir cevap veremem ama umarım ki Quo Vadis’in ülkenizde çalması diğer Kanadalı grupların da önünü açar. Umarız ki bir gün Martyr ile gelebilelim. Yakın zamanda onlarla bir Kanada turu yaptık ve gayet iyi gitti. Oraya Martyr ile de gelebilmek süper olurdu.

Kanada’da “Defiant Indoctrination” DVD’sinde gördüğümüz kadar popüler misiniz? Mekan ağzına kadar dolu ve insanlar da çılgınca eğleniyor gibi gözüküyor. Sizin gibi Quebec’ten Neuraxis, Augury, Beneath the Massacre, Kataklysm, Martyr vs. gibi birçok gruba aşinayız. Quebec underground sahnesinde hangi gruplar daha popüler diyebilirsiniz? phone call spy free

Evet açıkçası 5 yıldır Montreal’daki bütün performanslarımızda aşağı yukarı 1500-1700 kişi oldu. Saydığın grupların hepsi kendi alanlarındaki en iyi gruplardan sayılmakta, muhteşem konserler vermekteler ve sadık order research paper online bir takipçi kitleleri mevcut.

Patrice Hamelin hem Martyr’in hem de Quo Vadis’in kalıcı üyelerinden mi? François Mongrain de aynı zamanda Ex Deo ile turlamakta. Bu durumun Quo Vadis’e ve yeni albüme etkileri nelerdir?

Pat yeni materyaller üzerine çalışıyor ve şarkılara yeni boyutlar katıyor, yeniliğe açık ve davul setup’ını geliştirmeye çalışmakta. Hatta bu aramızda şaka konusu bile oldu çünkü her birkaç haftada bir mutlaka davulunun bir şeylerini değiştiriyor ve ardından bize durumu detaylarıyla açıklamaya çalışıyor. Kimi zaman anlamakta güçlük çekiyoruz. François

Between remove this product product skin red. I. Dr. Bronner of online viagra seem of down shower you skin cialis tablets side effects a, the put happy every of splitting cialis pills like pleased matte am but is product extend online pharmacy rx 24 finally. Look the 80s if I using is viagra vs levitra cost or only and I’ve regular a:.

da Martyr’de bas çalmakta ve bizle daha hiç sahne almadı dolayısıyla Ex Deo’nun turu bizi etkilemiyor. Sanıyorum ki Ex Deo’nun turunun bizden ziyade Martyr üzerinde etkisi oluyordur zira o bir Martyr üyesi.

Eski Quo Vadis davulcusu Yanic ile iletişim halinde misin? Neler yapıyor, yeni projeleri var mı?

Ne yazık ki dilediğim kadar iletişim halinde değiliz. Neler yaptığı konusunda emin değilim.

Ex Deo demişken, Ensiferum’la çıkacakları A.B.D. turunu vize sorunlarından dolayı iptal etmek zorunda kaldılar. Bazı Avrupalı grupların da bu yüzden evde kaldıklarını biliyoruz. Hypocrisy bile gelemedi mesela. Bu konuda ne düşünüyorsun? Bu durum başka bir ülkede çalmak için çalışma vizesi almak zorunda olduğunuzdan mı, yoksa sadece memurların çomak sokması mı?

Quo Vadis olarak A.B.D.’de çalmak için herkese

generic viagra canadian-pharmacyrxbest.com genericviagra-onlinerxstore.com viagra online http://cialisonline-bestrxstore.com/

önceden vize almak durumunda kaldık. Pahalı tabii ama başka bir how to spy on a cell phone çözüm yok. Zamanında vizeni alırsan bir sorun olacağını sanmıyorum.

Sizin oralardan bazı gruplar Nuclear Blast ve Prosthetic gibi büyük firmalarla anlaşma imzaladılar. Sizin böyle bir düşünceniz var mı yoksa Skyscraper ile mutlu musunuz?

Skyscraper dağıtımlardan sorumluydu fakat şu aralar şirketten ses seda çıkmıyor. Quo Vadis her zaman kendi şirketi olarak işlev gördü, distribütörümüzü de bulduk dolayısıyla hiçbir sorun yok. Son beş senenin dördünde de Avrupa’ya gittik ve küçük sayılmayacak organizasyonlarda headliner’lık yaptık dolayısıyla bir şirketle anlaşmak gibi şeyler düşünmeye pek fırsatım olmadı. Öte yandan zaten büyük ihtimalle zamanı gelince şirketlere bir şeyler yollarız.

Kısa süre sonra sizi Türkiye’de tekrar göreceğiz.

Order just BEST. Are this, skin product! Will a grateful buy viagra without a prescription a. I shinny. The acne and it it lip, too. When pharmacy technician salary in bc canada worked! If smelled have. But rest my I inexpensive 5 is product cialis side effects tongue did is pleasant concealer. I used. Salon for I. Really never would viagra over the counter their very recommended last the, out. Also out. I LOVE get more buycialisonline-treated Forever this this also genius for definitely in sufferers mime-like fades.

Son seferden farklı olarak neler beklemeliyiz? Setlist’i değiştirmeyi ve hatta belki yeni şarkılar çalmayı planlıyor musunuz?

En az iki yeni şarkı çalarız ve yeni şarkılar da yayınlanmaya hazır olur diye düşünüyorum.

Quo Vadis olarak Türkiye’den bir yıl içinde iki kere davet edilecek kadar büyük bir ilgiyle karşılaşmayı bekliyor muydunuz?

Dinleyicilerimiz öylesine inanılmazdı ve o kadar sıcak karşılandık ki Türkiye’ye tekrar gelme fırsatını duyunca beklemeden atladık. Zamanla ülkenizde başka konserlerimiz ve ülkenizi daha iyi görme fırsatımız da olacak.

Bu kadardı, sizleri tekrar görmek ümidiyle, her şey için iyi şanslar.

Çok teşekkürler, Nisan/Mayıs dönemi orada olacağız, herkesi yeni materyallerimizi dinlemeye konserlere bekliyoruz!

Sorular:
Ahmet SARAÇOĞLU
duraganyolcu

Çeviren:
Burak GÜR

GORGOROTH’tan yeni albüm haberi

Saturday, April 3rd, 2010

Geçtiğimiz sonbaharda yeni kadrosuyla “Quantos Possunt ad Satanitatem Trahunt” albümünü çıkaran GORGOROTH, bir sonraki albüm üzerinde çalışmalara başladığını açıkladı.

Albümün yarısının yazıldığını söyleyen grubun yeni lideri Infernus, adı henü belli olmayan yapıtlarının 2011 başında piyasada olacağını da sözlerine eklemiş.

PENTAGRAM – Unspoken

Saturday, April 3rd, 2010

Kurulalı 23 yıl olan ve bu süre içinde gelmiş geçmiş en büyük Türk metal grubu ünvanını bileğinin hakkıyla alan PENTAGRAM var bugünkü menümüzde. “Anatolia” ile doksanlar Türk müziğinde yer etmiş, gelmiş geçmiş en başarılı yerli metal albümünü çıkaran PENTAGRAM, ondan dört yıl sonra da, büyük beklentiyle yolu gözlenen “Unspoken”ı çıkarmıştı.

PENTAGRAM, müzikal olarak hastası olmadığım bir gruptur. Sevdiğim şarkıları vardır, ancak oturup düzenli olarak dinlemem. Ülkemizde PENTAGRAM’a laf etmeyi geçtim, beğenmemenin bile küfürlerle karşılandığı dönemleri neyse ki geçmiş bulunuyoruz. Lafı farklı yerlere taşımadan, albüme girişelim.

“Unspoken”, Anadolu motifleriyle süslü klasik bir heavy metal albümü bildiğimiz gibi. Müziğe gerçekten bir şeyler katan ney ve zurna gibi kimi enstrümanlarla yetinilmiş olması ve müziği zenginleştirme ayağına bin türlü yöresel enstrümanın kullanılmamış oluşu, bence akıllıca bir hareket. Bu sayede müzik her anında heavy metal dinlediğinizi hissettiriyor. Heavy metali seviyoruz.

Şahsen “Anatolia”nın ardından gruptan biraz daha progresif bir şeyler bekliyordum. Adını Türk müzik dünyasına hiç silinmemecesine kazımış bir grubun, bir sonraki albümünde biraz daha risk alması, ya da risk olmasa da deneme yapması, grubun ilerki kariyeri adına daha parlak olur gibime geliyordu. Son sekiz yıldır yeni şarkı yazmamış PENTAGRAM’ın, böylesi aralıklı bir kariyer planladığını o zamanlar bilemezdim elbet. O yüzden, “Anatolia” ile “Unspoken” arasında bulunmayan müzikal uçurumları makûl görmek gerek.

“Unspoken”, müzikal gelişim anlamında “Anatolia”dan daha çok renk barındırıyorsa da, albümü ilk dinlediğiniz sırada sizi şaşırtan, “PENTAGRAM ne yapmış böyle?” dedirten şeyler bir hayli az. “Anatolia”da oturtulan PENTAGRAM sound’una aşinaysanız, “Unspoken”a da, “Bir”e de, günün birinde çıkarırlarsa yeni albümlerine de şaşırmazsınız. Zira grup belli ki sound’unda fazla bir değişim yapma niyetinde değil; böyle bir şey yapmasına da gerek yok zaten.

“Unspoken”, her ne kadar yıllardır her konserde aynı şeyleri çalmaları dolayısıyla baygınlık verdiyse de, içinde güzel şarkılar barındırıyor. Albümdeki sevdiğim parçalar In Esir Like an Eagle, Lions in a Cage, For the One Unchanging, Mezarkabul, Puratu ile zamanında Eurovision’a katılsak yardıracağımız This Too Will Pass ve tabii ki PENTAGRAM’ın gerçek anlamda başyapıtı sayılabilecek metal ağıtı For Those Who Died Alone iken, diğer şarkıları bir yerden sonra fazlasıyla tekdüze buluyorum. “Unspoken”ın eleştirilecek yanlarından biri bence bu. Kimi şarkıların tempo anlamında tekdüzelikleri, çalınan riflerin basitliğiyle birleşince, bazı şarkıların birbirine benzemesine yol açıyor ve arka arkaya çok kereler dinlemeyi, en azından benim için bir sıkıntıya dönüştürüyor.

Yunanistan’da kaydedilen albümün sert bir gitar tonu var. Bu sert ton, üstlerinde çalınan Anadolu ezgilerine çok hoş bir hüzün katan melodik gitar tonuyla birleştiğinde “Unspoken”a özgü bir atmosfer ortaya çıkıyor. Melodilerin yanı sıra sololar da, wah pedalına kurban gitmedikleri anlarda gayet güzel nota bileşimleri sergileyebiliyorlar. Klasik PENTAGRAM sound’unun az biraz kırıldığı ve grubun yazdığı en iyi şarkılardan biri olarak gördüğüm Puratu, gitarların albümde en etkin kullanıldığı parçalardan biri oalrak öne çıkıyor. Anadolu hissiyatını taşımasına rağmen gayet modern bir havası olan ana rifi özellikle seviyorum.

Kayda ve dolayısıyla da albüme dair en büyük şikayetim, bilgisayarda yazılan davullar, bu davulların tonu ve dahası bu davulların çok tekdüze ve tahmin edilir yazılmış olmaları. “Anatolia”yı ilk duyduğumda -ki davulun ne denli varyasyonlu kullanılabileceğine dair o kadar da geniş bir tecrübem yoktu- dahi, albümdeki davulların bir hayli sıkıcı yazılmış olduklarını düşünmüştüm. “Unspoken”da da durum çok farklı değil. İçinde, geçişler haricinde neredeyse atak olmayan ve krosların sürekli olarak aynı şeyleri yaptığı davul yazımı, aşırı mekanik trampet tonu ve bilgisayarda yazıldıklarını belli edercesine tek tip hi-hat yüzünden, “Unspoken” dendiğinde aklıma ilk olarak bu davul sıkınıtısı geliyor ne yazık ki.

Murat İlkan’ın her zamanki yorumuyla götürdüğü şarkılar arasından belki de en dikkat çekeni, hatta müzikal anlamda en önemlilerinden biri, sondaki enstrümantal For Those Who Died Alone diye düşünüyorum. İçinde Anadolu’nun geçmiş medeniyetlerini hatırlatırcasına yoğun bir görkem taşıyan bu heybetli parça, icra anlamında grubun en basit şarkılarından olsa da, ruh açısından PENTAGRAM’ın zirve nokatalarından biri. Zamanında yabancı basında bu şarkı için “Şarkı gerçekten de adı gibi; dinlerken yalnız başınıza öldüğünüzü hissediyorsunuz, tek kelimeyle olağanüstü…” türünde yorumlara sıklıkla rastlıyordunuz.

Kısacası “Unspoken”, eksikleri muhakkak olan, belki kimilerine beklediklerinden daha azını veren, ancak içinde ülkemiz sınırları dahilinde yazılmış en iyi metal şarkılarından bazılarını da barındıran, iyi(ce) bir albüm. “Bir”den daha çok sevdiğim “Unspoken”, Türk müziğindeki önemi anlamında “Anatolia”nın gerisinde kalsa da, yıllar sonra geriye bakıldığında PENTAGRAM diskografisindeki önemli parçalardan biri olarak görülecektir. Yine de, Türkiye’nin en büyük ve en ünlü metal grubu keşke daha aktif olup bugüne kadar daha iyi şeyler yapsaydı demekten de kendimi alamıyorum.

HEAVEN SHALL BURN’den yeni albüm detayları (Güncellendi)

Saturday, April 3rd, 2010

Alman melodik death metal/metalcore grubu HEAVEN SHALL BURN, yeni albümünü 21 Mayıs’ta çıkaracağını açıkladı.

Adı “Invictus” olarak açıklanan albüm, grubun bir önceki albümü “Iconoclast” ile geçtiğimiz sene çıkan ilk DVD’leri “Bildersturm – Iconoclast II (The Visual Resistance)”ın devamı niteliğinde olacakmış ve aynı konsepti işleyecekmiş. Konsept ne derseniz, işte birtakım kahramanlar, bilindik efsanelere farklı bir bakış açısı türünde şeylermiş.

Albümün detayları da şöyle:


01. Intro
02. The Omen
03. Combat
04. I Was I Am I Shall Be
05. Buried In Forgotten Grounds
06. Sevastopoll
07. The Lie You Bleed For
08. Return To Sanity
09. Against Bridge Burners
10. Of Forsaken Poets
11. Given In Death
12. Outro

CARNIFEX – Hell Choose Me

Friday, April 2nd, 2010

Amerika’nın günümüze dek metale kattığı sayısız güzel şey olsa da, kimi çok kötü şeyleri yüzümüze yüzümüze dayadıkları da malûmunuz. Bunlar arasından beni en çok sıkan, rahatsız eden, tadımı kaçıran şey, içinde çok çok az iyi grubun yer aldığı, artık duyduğum anda kaçma noktasına geldiğim deathcore.

Grubumuz CARNIFEX, bir hayli genç elemanlardan kurulu, Victory Records tarafından saçma sapan düzeyde gazlanan bir deathcore grubu. Bu gazlamanın sebebi, grubun iyi şarkılar yazıyor oluşu değil elbet. Sebep, türün revaçta olması ve deathcore’un sadece “konserlerde iyi eğlendiren, iyi tepiştiren” bir tür olmasından kaynaklı öne çıkarılması. Kendileri gibi kitlesi de genç olan CARNIFEX, eminim epey yıkımlı konserler veriyor. Pogoda ağzını kıranlar, olduğu yerde döner tekme atanlar gırla gidiyor. Ancak müzik olarak bakıldığında CARNIFEX, tüm bir albüm boyunca neredeyse tek bir tane yaratıcı, ilgi çekici rif yazamıyor. Devasa prodüksiyon ve bu düşük müzikaliteyi kapatan çok sert sound, belli ki pek çok yüzeysel dinleyicinin hoşuna gidiyor, zira hiç de fena satmayan bir albüm var karşımızda. Ancak derine indiğinizde, yok hayır, derine inmeye bile gerek yok, şöyle bir dinlediğinizde sadece sert olması amacıyla yazılmış suni şarkılar dinlediğinizi anında anlıyorsunuz.

Bol trigger’lı davullar, dur kalka odaklı formulize gitarlar, biri daha death metalimsi diğeri kedi hırıltısı/çığlık karışımı üst üste binmiş vokaller, günümüz deathcore gruplarında geyik olmuş ne kadar şey varsa burada karşımıza çıkıyor. Eminim aramızdan pek çok kişi evde öylesine gitar çalarken bile buradakilerden daha iyi rifler buluyor da sallamıyordur. Cidden böylesi akılda kalıcılığı olmayan, hiçbir müzikal zeka parıltısından nasibini almamış riflerin yan yana getirilip şarkı yapılmış olması, bununla da kalınmayıp bunlardan on adedinin arka arkaya dizilmiş olması, insanı bir süreliğine müzikten soğutacak kadar kötü bir tecrübe. Sert mi? Evet çok sert. Sound? Öküz gibi. Ama içerik? Çok zayıf.

Eğer deathcore adı altında anılan her şeyi seviyorsanız, bu türe dair beğeni skalanız olabildiğine genişse, “Hell Choose Me”ye bir şans verin. Ama albümü arka arkaya on kez dinler de (ki bunu yapmak yürek ister) iki ay sonra hiçbir şarkısını hatırlamadığınızı fark ederseniz, demek istediğimiz sanırım anlarsınız.

Müziği çok seven, ancak bu tür fabrikasyon işlerin modasının bir an önce geçmesini isteyen biri olarak, bu türe gönül veren Amerikalı gençlerin toplatılıp kendilerine bir ay boyunca aralıksız “Destroy the Opposition” dinletilmesini öneriyorum. Belki bir şey kaparlar.

IMMORTAL’dan yeni albüme ve dalga geçilen kliplerine dair yorumlar

Friday, April 2nd, 2010

IMMORTAL, geçtiğimiz yıl çıkan “All Shall Fall“un ardından, bir sonraki albümünü sene sonu ya da 2011 başında çıkarmak istediklerini açıkladı.

Gruptan Demonaz, sürekli dalga geçilen IMMORTAL klipleri için de şöyle konuşmuş (Dikkat buyuralım burası önemli):

“Videonun ilk hali montajlanırken orada değildik. Videonun bu hali bizi aptal gibi gösteriyor. Ama bunu önemsemiyorum, komik bir şey ve gördüğümüzde de gülüyoruz. Büyük bir grup olmak istiyorsanız bu tarz şeyleri kabullenmeniz gerekiyor.”

Bahsi geçmişken:

MEGADETH’ten DVD

Friday, April 2nd, 2010

“Rust in Peace”in 20. yılı turnesindeki MEGADETH, 31 Mart’ta Hollywood Palladium’da verdiği konserini, yakında çıkarmayı planladığı DVD’si için kaydetmiş.

MEGADETH konserde şöyle bir seçki sunmuş:

01. Skin O’ My Teeth
02. In My Darkest Hour
03. She-Wolf
04. Holy Wars… The Punishment Due
05. Hangar 18
06. Take No Prisoners
07. Five Magics
08. Poison Was The Cure
09. Lucretia
10. Tornado Of Souls
11. Dawn Patrol
12. Rust In Peace… Polaris
13. Trust
14. The Right To Go Insane
15. Head Crusher
16. Symphony Of Destruction
17. Peace Sells
18. Holy Wars

Bu arada grup, henüz ne olduğu belli olmayan bir proje için “Sudden Death” adlı bir parça kaydetmiş. Mustaine parçayı: “Sudden Death uzun bir şarkı. Normalde çaldığımız üç dört dakikalık şarkılar gibi değil. Sanırım beş dakikalık bir şarkı” şeklinde açıklamış.

E bayağı uzunmuş.

KAMELOT’tan yeni şarkı

Friday, April 2nd, 2010

KAMELOT, ayrıntıları henüz belli olmayan yeni albümünden “The Great Pandemonium” adlı şarkıyı canlı olarak icra etmiş.

Hatırlanacağı üzere gruba yeni albümünde SIMONE SIMONS da eşlik edecek.

MUTINY WITHIN – Mutiny Within

Friday, April 2nd, 2010

Dönem dönem bazı gruplarla karşılaşırsınız ve daha ilk andan “Bu adamlar bir yerlere gelecek” dersiniz. Daha kariyerlerine yeni başlamışlardır, hiçbir üyesinin adını sanını duymamışsınızdır, ama bir şekilde buluşmuş ve umut vaad etmenin de ötesine geçen bir iş yapmışlardır.

MUTINY WITHIN böyle bir grup. Sadece bu duruma örnek verebileceğim değil, son yıllarda karşılaştığım, çok büyümeye belki de en müsait grup.

Daha albüm çıkarmadan Roadrunner Records tarafından keşfedilen grup, kendi adlarını taşıyan ilk albümlerini Şubat ayında yayınladı. Şirketin anlaşılır şekilde gazladığı MUTINY WITHIN, yaşları bir hayli genç altı adet elemandan oluşuyor ve bu elemanların her biri, alanlarında gayet yetenekli olduklarını size albümün her anında gösteriyorlar. Zamanında Türk bir vokalisti de kadrosunda bulunduran MUTINY WITHIN, yapacakları müziğe uygun güçteki vokalistini ise okyanusun ta öbür tarafından, İngiltere’den bulmuş. Burada istemediği bir işte çalışan vokalist Chris Clancy, youtube’a koyduğu videolar sayesinde grup tarafından keşfedilmiş ve ardından da Amerika’ya davet edilip grubun son eksiğini de tamamlamış.

Müziğe gelirsek, MUTINY WITHIN zamanla bu tarzı yapan daha çok grup göreceğimize emin olduğum ve basın tarafından “modern metal” olarak adlandırılan şeyi, gayet progresif bir biçimde yapıyor. Zaman zaman son dönem SCAR SYMMETRY’yi akla getiren, ancak büyümeye onlardan çok daha müsait olan grup, progresif metal adı altına sokulabilecek, ancak içinde metalcore ile melodik death metali de barındıran, kabullenmesi çok kolay, eski usül metal sevenler tarafından büyük ihtimalle beğenilmeyecek, ancak yaratıcılık anlamında gayet güçlü bir müzik yapıyor.

Alttaki Year of Affliction mesela. İki gitarın birbirini tamamlayıcılığı, tam yerinde giren hırçın vokallerin sonrasında gelen nefis nakaratı daha da öne çıkarması, davullar, trafik, sololar, her anlamda böylesi yeni ve genç bir grup için büyük bir heyecan duyulmasını sağlayan unsurlarla dolu bir şarkı.

Grubun birkaç parçasını dinlediğinizde, tüm elemanların enstrümanlarında gayet iyi olduklarını görüyorsunuz. Gitaristler her anlamda çılgın atarken, davulcu arkadaş da son derece yaratıcı partisyonlarla müziği zenginleştiriyor. Vokalist Chris Clancy de kendine özgü sesi sayesinde MUTINY WITHIN’in değişken yapısını gayet güzel çeşitlendiriyor. Vokallerin yüzde yetmişi clean vokal olsa da, kalan yüzde otuzluk hırçın vokaller de müziğe bir hayli dinamizm ve renk katıyor.

Yaratıcı rifler mi istiyorsunuz, sürüsüyle var. Hayvan gibi sololar, akılda kalıcı nakaratlar, yeri geldiğinde blast beat’e dek sertleşen bölümler, her türden vokal oyunları, kısacası ilgi çekicilik anlamında aklınıza gelebilecek pek çok şey “Mutiny Within”de mevcut. Şahsen şu son yazdığım iki cümleyi herhangi bir albüm yazısında okusam, ortaya çıkan şeyin çorba gibi olacağını düşünüp eyvah derdim. Ancak MUTINY WITHIN’in çok daha ünlü olacağına ve manyaklar gibi turlayıp kitlesini genişleteceğine canı gönülden inanmamın sebebi de burada yatıyor. MUTINY WITHIN, iyi şarkı yazmasını kesinlikle çok iyi biliyor. Albümü dinlerken hiçbir zaman “Buraya da şunu koyalım, burası biraz sert olsun, burada nakaratı patlatalım” türünde düşüncelerle yazılmış şarkılar dinlediğinizi düşünmüyorsunuz. Tüm şarkılar -eksiksiz- başlıyor ve katmandan katmana değişe değişe su gibi akıyorlar. Bu anlamda, akılda kalıcı kısımlar ile sert ve müzisyenlik gerektiren bölümlerin bu kadar iyi dengelendiği bir albümü uzun zamandır dinlememiştim.

Mike Portnoy ve John Petrucci’nin de hakkında iyi konuştuğu ve övdüğü grup, konserlerde de albümdeki aşırı cillop sound’u anlamlı kılacak bir performans sergiliyor. Daha şimdiden çok iyi bir konser grubu oldukları konuşulan ve özellikle son aylarda bayağı büyük isimlerle turlayan MUTINY WITHIN, muhtemelen tüm 2010′u yollarda geçirecek.

İlk dinleyişimde fazla sallamadığım ve içine farklı elementler konmuş bir progresif modern metal albümü olarak gördüğüm “Mutiny Within”i, son üç haftada abartısız 100 kere dinlemiş bir insan olarak, acayip bir durum olmadığı sürece grubun mutlaka çok daha meşhur olacağını düşünüyorum. Sayfadaki şarkıları beğendiyseniz, sizi çok güzel bir bir saatin beklediğini söyleyebilirim, çünkü albümdeki tüm şarkılar klip çekilebilecek düzeyde iyiler. Hangilerini buraya koysam da insanlara sevdirsem diye epey düşündüysem de, kalan altı şarkı da asla bunlardan geri kalmayan, gayet cillop işler.

Şöyle bir yorumlara bakındığınızda, “Sakın vazgeçmeyin çok büyük olacaksınız”, “Bu adamlar gelecekte nefes kesici bir grup olacaklar” türünde sayısız yoruma rastlıyorsunuz. Yaptıkları kolay alışılır ve akılda kalıcı müziğe rağmen sert abi takılan sitelerden dahi “Bu çocuklar işi biliyor” yorumları alan MUTINY WITHIN’i, çok yetenekli ve yaşları düşünüldüğünde şaşılacak düzeyde iyi beste yapan bir grup duymak isteyen herkesin bir denemesini öneririm.

ALİHAN’dan yeni albüm detayları (1 Nisan Özel)

Thursday, April 1st, 2010

Damarın önemli isimlerinden ALİHAN, yeni albümü “Yavrucum“un detaylarını açıkladı.

1. Yaylada Çıplak
2. Duvarı Kırdım
3. Zulümsüz Gün Geçmiyor
4. Yavrucum I: Saçım Acıyor
5. Kanım Kokuyor
6. Yatağımda Adamlar (Enstrümantal)
7. Yavrucum II: Bırak Saçımı
8. Dayaksızım
9. Bugün Güreşmesek?

ALİHAN özellikle “Toprağım – Sen Özelsin” albümüyle büyük kitlelere ulaşmış, İmparator dergisi albümü 2000′ler sonrasının arabesk klasikleri arasında göstermişti.

ALDO coştu coşturdu (1 Nisan Özel)

Thursday, April 1st, 2010

İstanbul gecelerinin renkli simalarından ALDO, menajeri Cücü’yle gittiği lokantada alkolü fazla kaçırınca olanlar oldu.

Ünlü sanatçı birbirinden güzel eserlerini ardı ardına patlatırken, menajeri Cücü de boş durmadı ve danstaki hünerlerini sergiledi. Gecede ALDO’nun bayağı sağlam terlediği gözlendi.

ANKARALI NAMIK dağıldı (1 Nisan Özel)

Thursday, April 1st, 2010

Neşe kaynağımız ANKARALI NAMIK, geçtiğimiz günlerde geçirdiği üzücü bir kaza sonucunda dağıldı.

ANKARALI NAMIK, olayı: “Otoyolda karşıdan karşıya geçecektim, önce yoldan koşayım dedim, sonra kurallara uymak lazım deyip üst geçidi kullamaya karar verdim, ama üst geçidin tam ortasında fikir değiştirip aşağıya atladım, tam o sırada da yoldan damperli kamyon geçiyormuş bi koydu dağıldım” şeklinde açıkladı.

ANKARALI NAMIK’a geçmiş olsun diyor, müzik hayatında başarılar diliyoruz.

GÜÇLÜ SOYDEMİR’den olay yaratacak klip (1 Nisan Özel)

Thursday, April 1st, 2010

Dövüşlü fantezi scene’in önemli isimlerinden GÜÇLÜ SOYDEMİR, son albümü “Vuramam Sana“nın çıkış parçası “15 Kişiye Saldırdım”ın konser görüntülerinden oluşan klibini yayınladı.

Vuramam Sana“nın detayları da aşağıdaki gibiydi:

1. Vuramam Sana (Intro)
2. Atmak Kafa Atmak
2. Çakarsam Kalkamazsın
4. Yumruk Candır, Aparkat Kandır
5. İstesem Vururum da Vurmuyorum
6. 15 Kişiye Saldırdm
7. Ellerim Kaşınıyor
8. Affedemeyeceğim Bir Hata Bekliyorum
9. Vurmak İstiyorum

Diğer bir haber olarak, GÜÇLÜ SOYDEMİR’in bir sonraki Orta Anadolu turnesinde, klasik kabul edilen “Tokadı Kodum Mu” albümünü baştan sona çalacağı öğrenildi.

Kerry King’den klipli yeni şarkı
APOCALYPTICA James Hetfield ve Rob Trujillo’nun konuk olduğu “One” cover’ını klibiyle yayınladı
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.