# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DEATHSPELL OMEGA – Paracletus
| 26.11.2010

Kutsal olan her şey…

Ertuğrul Bircan Çopur

Metal müziğin, belli kalıplar içinde icra edilmekle en çok itham edilen kolu Black Metal olmuştur hep. Aslında çok da haksız olmayan bu ithamları kırmak için Folk-Black, Death-Black gibi etkileşimli türleri icra edenler dışında çaba gösteren de fazla olmamıştır aslında. Favorilerim arasındaki birkaç grup bile, bu çabayı göstermek yerine müzik tarzlarını kaydırmayı tercih etmiştir hatta. Bu kalıplar içinde mükemmel işler yapanlar elbette olmuştur; Taake gibi, Darkthrone gibi, Marduk gibi. Ve hala, bu gruplar, tüm icra kabiliyetlerine ve ortaya çıkardıkları muazzam eserlere rağmen, her an ortalama bir metal dinleyicisi tarafından “Abi tüm bilekmetal grupları aynı müziği yapıyor yae” suçlamasına maruz kalabilirler. Sebep aşağı yukarı her zaman, black metalin duygusuz ve amaçsız bir müzik olduğu iddiasıdır.

Deathspell Omega, işte tüm bu iddiaların çürüdüğü noktadır. Yukarıda bahsettiğim tüm kalıpların içinde başlayan bir müzik kariyeri, “Inquisitors of Satan” albümünden sonra bambaşka bir yöne sapmıştır. Gayet ortalama bir debut albüm olan Infernal Battles’dan sonraki Inquisitors of Satan her ne kadar bariz bir ilerleme olsa da, yine sıradan, ama başarılı bir Black Metal icrasıydı. Bu albümden sonra ise artık zurna zırt dedi, ve Deathspell Omega’yı en çok saygı duyulan black metal grupları arasına sokan süreç başladı.

Bildiğiniz gibi gruptan Shaxul’un ayrılışıyla Hasjarl’ın yanına Mikko Aspa isimli etine dolgun Finli abi geçiyordu ve “Inquisitors of Satan”ın çıkışından yalnızca iki sene sonra “Si Monumentum Requires, Circumspice” adlı muazzam bir albüm çıkartıyorlardı beraber. Bu albüm, aynı zamanda Deathspell Omega’nın Paracletus ile tamamladığı üçlemesinin de başlangıcını işaret ediyordu. “Si Monumentum Requires, Circumspice”in en önemli özelliği, Deathspell Omega’nın artık “başka bir black metal” yapmaya başlıyor olmasıdır bence tabii. İki sene öncekinden bambaşka bir hale gelmişti grup, ve gerek Tanrı – İnsan – Katolik Hristiyanlık ve bunların çürümesi üzerine olan kutsal kitapvari sözleriyle, gerekse koro pasajlarıyla perçinlenmiş atmosferiyle, alışılmışın çok dışında bir black metal icra ediyordu. Aradan sadece bir sene geçmişken çıkartılan Kénôse EP’si ise, “Si Monumentum Requires, Circumspice”deki değişimin aslında buzdağının görünür kısmı olduğunu anlatıyordu üçlemeyi bozmadan. Müzikal yapı olarak metalin en siyah haline neredeyse hiç dokunmayan, teknik death metal (özellikle Gorguts) rifleriyle (yapı bakımından benzer demeye çalışıyorum tabii, çalıntı değil) beslenen bir EP idi Kénôse.

2007 çıkışlı “Fas – Ite, Maledicti, In Ignem Aeternum” ise üçlemenin ikinci ayağıydı.”Si Monumentum Requires, Circumspice”de Şeytan üzerine yoğunlaşan konsept, bu kez İnsan üzerine kayıyor; ismini bir Ortaçağ Morality Play’den (Everyman) alan albüm, insanın din kisvesi altındaki yozlaşmasından ve çürümesinden bahsediyordu. Müzikal anlamda ise Kénôse’ye nazaran black metale bir dönüş vardı. Albümü tanımlayacak en iyi kelimenin “Kaos” olduğunu düşünüyorum, zira inanılmaz, kaotik bir davul performansı ile bezenmişti baştan sona, ve ciddi bir emek harcanmadıkça dinleyiciye bir şey ifade etmeyebilecek bir yapısı vardı. Bu kaos havasının, tıpkı “Si Monumentum Requires, Circumspice”deki Şeytanî tüyler ürperticiliğin belli bir amaç için yaratılması gibi, insanın dinler sebebiyle tarihi boyunca içine düştü kaosun bir yansıması olarak yaratıldığını düşünüyorum.

Lafı (daha) fazla uzatmamak için aradaki “Chaining the Katechon”, “Mass Grave Aesthetics” ve “Diabolus Absconditus” eserlerinden bahsetmiyorum, ama her biri yirmişer dakika civarındaki süreleriyle Deathspell Omega evrimini daha iyi anlamaya yardımcı olabilirler.

Üçlemenin son ayağı ise, bu kez daha uzun bir bekleyişten sonra 2010 yılında elimize geçti; “Paracletus”. Kelimenin türevi olan Paracletos; ’yardım eden’ anlamında, daha çok Kutsal Ruh için kullanılan bir kelime. Bu durumda Tanrı’nın ruhu olarak ele alıp, üçlemenin son ayağını olan Tanrı’yı elde ediyoruz. Şahsi düşüncem ise konseptin aslında, iddia edildiği gibi Şeytan-İnsan-Tanrı ilişkisinden ziyade, Hristiyanlığa ve teslis inancına bir gönderme olduğu. Deathspell Omega’nın gerek kullandığı alıntılarda, gerekse kendi sözlerinde Şeytan ve Tanrı kavramları fazlasıyla iç içe geçmiş durumda baştan beri, ve “Si Monumentum Requires, Circumspice” kapağındaki tüm dünyanın üstünde oturan bebek figurü, bu kavramların ikisini birden içine alan bir üst formu ifade ediyor bana göre. Bu durumda; “Fas – Ite, Maledicti, In Ignem Aeternum”, ‘Oğul’ yani insanı, Paracletus ise hristiyanlık ve judaizm’deki asıl anlamıyla Kutsal Ruh’u temsil ediyor oluyor konsept olarak. Dediğim gibi bu tamamen şahsi düşüncem, ama liriksel bir açıdan baktığımızda bana oldukça mantıklı gözüküyor. Bu noktada “Paracletus” booklet’ini açan sözlerin de ‘…anyone who speaks against the Holy Spirit will not be forgiven, either in this age, or the age to come. (Matt. 12:32)’ olduğunu belirtmek istiyorum, albümün Kutsal Ruh bahsini güçlendirmek üzere.

Her neyse, baştan belirtelim ki, Deathspell Omega her albümdeki değişimine rağmen, kendine has bir tarz yaratmayı başarmış eşsiz bir grup. Bu harmoni içindeki değişim, Paracletus’da da devam ediyor. Fazlasıyla “Fas – Ite, Maledicti, In Ignem Aeternum”dan fırlamış gibi duran Devouring Famine’i bir kenarda tutarsak, bu albüme gelirken de farklılıklar kaydedilmiş. “Fas – Ite, Maledicti, In Ignem Aeternum”un baştaki ve sondaki Obombration’ları dışında neredeyse hiç düşmeyen temposu, yerini daha ağır bir olgunluğun zaman zaman ışıkları çaldığı bir atmosfere bırakmış. Özellikle Apokatastasis Pantôn ve Epiklesis II’de kimi zaman son dönem Sólstafir tadı bile alınabilecek Post-Black Metal etkilerine rastlamak mümkünken, Wings of Predation ve Devouring Famine gibi şarkılarda ise hala alabildiğine kaos içinde bulabiliyor insan kendini. Albümün Epiklesis’ler dışında en kısa şarkısı olan Have You Beheld the Fevers? ise daha klasik black metal normlarında, patır kütür başlayan ve biten bir şarkı, “Si Monumentum Requires, Circumspice”deki yeniden kaydedilmiş Drink the Devil’s Blood gibi, diğer şarkılardan ayrı duran bir yapısı var.

Bunların yanında, atmosfer olarak (bence bu konuda zirveleri olan) Kénôse ile yarışabilecek bir albüm var karşımızda. Mikko Aspa’nın genelde sakin bir monotonlukla icra ettiği brutal vokali bile, atmosferi desteklemek için bazen çığlık seviyesine yükseliyor Abscission’da olduğu gibi. “Si Monumentum Requires, Circumspice”de Carnal Malefactor’ın riflerinin yarattığı tüyler ürpertici nefret hissini, bu kez daha melodik riff’lerin önüne koyulmuş nevrotik vokallerle yakalamayı başarmışlar zaman zaman. Hatta ve hatta, Dearth’ün başındaki, neredeyse Peste Noire tonlarında gitar kullanımı da grubun farklı teknikleri kendi müzikleri içine yedirmedeki anlamsız başarısının kanıtı gibi. Ne yapsalar yakışıyor başka deyişle.

Kulağınıza çarpacak noktalardan bir diğeri ise bas gitarın bu defa şarkılarda ciddi anlamda yer tutmaya başlaması. Bilmiyorum önceki Deathspell Omega albümlerinden sizi etkilemiş bas partisyonları var mıdır, şahsen benim pek yoktu. Bas kullanımının daha önce Deathspell Omega müziğinin temel unsurlarından biri olduğunu söylemek zor. Durum “Paracletus”da farklı, özellikle düşük tempolu anlarda gitarın yalnızca bas ve davulun uyumunu destekleyen bir unsur olarak kullanıldığını görebiliyoruz. Güzel.

Şarkı süreleri bundan önceki kayıtlara göre epey kısalmış; üç şarkı ve 36 dakikalık Kénôse, ne bileyim tek şarkı 22 dakikalık “Chaining the Katechon”dan falan sonra, 10 şarkı ve 42 dakikalık “Paracletus”, normal müzik sürelerine dönmüş gibi. Şunu da belirtmek lazım tabii, şarkıların tamamı birbirine bağlanıyor başlangıç ve bitişleriyle. Hal böyle olunca da albüm sanki tek bir şarkıymış gibi akıp gidiyor. Bu da başına oturunca bitirmeden kalkmanızı mümkün olmaktan çıkartıyor aslında. Zaten sürükleyicilik açısından şu anda black metalin zirvesindeki, hatta tüm metal dünyasının zirvesindeki birkaç gruptan biridir bence Deathspell Omega; gerek Kénôse’de olsun, gerekse bahsettiğim yirmişer dakikalık diğer parçalarında olsun, hiçbir zaman bir dinlememezlik, bir sıkma hissi yaratmaz. “Paracletus”da da bu kural aynı şekilde devam ediyor.

Gelinen şu aşamada, Deathspell Omega’nın tür içindeki diğer gruplarla karşılaştırması sanıyorum ki oldukça manasız kaçacak. Zira Black Metal kisvesi altında değerlendirilse de, daha önce bahsettiğim gibi, Deathspell Omega artık “başka bir black metal” icra ediyor. Papağan gibi tekrarlayıp durduğum “türün kalıpları”nı yıkmış, kendi standartlarını oturtmuş bir halde şu anda; ve bu standartlara yaklaşan, yaklaşmaya aday olan bir grup gözükmüyor ufukta Orthodox BM camiasında. “Paracletus” ise, bu standartları biraz daha yukarıya çekiyor.

Metalin en habis, en günahkâr halini dinlemek için, tarihin en etkileyici metal gruplarından birinin eserine buyrun. Buyurmadan önceyse, ahiretin tanımını bir de onlardan okuyun:

“You were seeking strength, justice, splendour!
You were seeking love!
Here is the pit;
Here is your pit!
Its name is Silence.”

havitetty

Not: Aşağıdaki ilk on iki yorum, yazı “DEATHSPELL OMEGA yeni albüm detaylarını açıkladı” haberi için yazılmış, haber sonradan birtakım dış güçler tarafından kritik rütbesine terfi ettirilmiştir.

10/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.11/10, Toplam oy: 273)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2010
Şirket
Norma Evangelium Diaboli
Kadro
Mikko Aspa: Vokal
Hasjarl: Gitar
Khaos: Bas
Şarkılar
1. Epiklesis I
2. Wings of Predation
3. Abscission
4. Dearth
5. Phosphene
6. Epiklesis II
7. Malconfort
8. Have You Beheld the Fevers?
9. Devouring Famine
10. Apokatastasis Pantôn
  Yorum alanı

“DEATHSPELL OMEGA – Paracletus” yazısına 121 yorum var

  1. Yiğit says:

    Black metal adına en sevdiğim anın Abscission 1:47′deki çığlık akabinde giren riff olduğuna kanaat getirdim. Ruhumu teslim ediyorum her seferinde. Yok böyle bir riff amk.

    Yiğit

    @Yiğit, amına koyim öyle rifin de sonrasında giren vokalin de. Nasıl bir ruh hastalığı olum bu? Göbeğine sıçam ne yaşadın olum sen, bu nasıl şarkı söylemek?

    ao

    @Yiğit, +1. O riffin üstüne giren vokaller ve arkadan gelen titrek sesle tüylerim diken diken oluyor, ölüyorum resmen. Bu müzik değil başka bir şey

    Yiğit

    @Yiğit, bu riff’e bu yıl öyle takıldım ki sene boyunca en çok dinlediğim şarkı olmuş.

  2. Rust in Peace. says:

    Bu albüm insan yapımı olamaz. Ben inanmıyorum en azından.
    Şu albümü ilk kez dinleyeli 2 yıl olacak 3 hafta sonra ve ben hala bu albümden daha kusursuz bir şey dinlemedim o zamandan beri. Hatta DsO’nun diğer albümlerini bile dinlemedim, ne zaman dinlemeye çıksam önce bunu açayım derken diğerlerine geçemiyorum.
    Bu albüm black metal de değil, türler üstü bir şey. Ben black metal konusunda cahil bir adamım, mayhemın bile birkaç şarkısını bilirim ama bu albüm en sevdiğim albümlerden.

    Yiğit

    @Rust in Peace., ana sayfada sadece ilk cümle gözüküyordu ve içimden paracletus geçti hemen.

    Rust in Peace.

    @Yiğit, Kalp kalbe karşıymış demek ki :)

  3. Yiğit says:

    Abscission dinlerken kendimi Eyes Wide Shut’ın ayin sahnesindeymişim gibi hissediyorum.

  4. Erhan says:

    Maaşallah! Baştan aşağı güzellik abidesisin <3

  5. HER ŞEYİ DURDURUN AAAAAAAAAAA

    “Müslüman âlimler, bir taraftan “paraklêtos” şeklinde geçen kelimenin “Ahmed” anlamına gelen “perikleitos”un tahrif edilmiş biçimi olduğunu ileri sürerken…”

    Tamamdır artık hiçbir şeyin önemi yok “my life is complete” AAAAAAAAAAAAAA

    https://islamansiklopedisi.org.tr/faraklit

    Adımın “Paracletus” anlamına gelme ihtimali var artık bu bilgiyle inanılmaz bir insana dönüşeceğim artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak AAAAAAAAAAAAAA

    Emir

    @Ahmet Saraçoğlu, Ahmet abi ben bunu senin zaten bildiğini zannediyordum açıkçası, yazdığın ve içerisinde dini içerik ya da motiflerin yer aldığı albüm incelemelerinin geneline bakarak. İslam inancına göre Muhammed Peygamber’in geleceği müjdesi esasen Tevrat’ta da İncil’de de (tabii esasen bu kitapların tahrif edilmemiş hallerinde) yer alır. Faraklit de mevzunun İncil bahsinde Peygamber’i ima ettiği düşünülen Ahmet isminin bir versiyonu olarak çağlarca konuşuldu. Bu yüzden “Paracletus” albümünün ismini görmemle bende çağrıştırdığı ilk ima da bu oldu. Tabii albümün konseptine bakınca alakası olmadığını anladım o ayrı.

    Şöyle bir trivia da vereyim o hâlde. Kur’an’ın pek çok yerinde Allah; varlığının delilleri olarak insanlara, yarattığı kainat ve onun içerisindeki mahlukatı, kurduğu tabiat prensiplerini ve ölüm sonrası dirilmeye analoji teşkil edebilecek misalleri verir. Bütün bunların özüne inersek, Allah’ın varlığını ve eserlerini görmemiz için düşünmemiz ve “etrafımıza bir bakmamız” bize söylenir. Hatta Bakara Suresi’nin 164. ayeti ile Rahman Suresi’nin bütünü başlı başına bu temayı konu alır. DsO’nun “Si Monumentum…” albüm isminin manası da (bu sefer bağlam, “Paracletus’a kıyasla epey birbirine yakın) bu kullanımı epey çağrıştırıyor. O albümün incelemesinde yanlış hatırlamıyorsam, mevcut albüm isminin kaynağı olarak, bir mimarın mezar taşına yazılmış Latince bir öbek anlatılmıştı. Fakat Hristiyanlık ve İslam’ın buluşabildiği ortak nosyonlardan biri de yaşadığımız doğanın/tabiatın, bir Yaratıcı’nın varlığına delil teşkil edebilecek yapısı ve “O’nun eseri” olduğundan ilk bakışta en az “Paracletus” kadar manidar gelir bana “Si Monumentum…” albümünün ismi. Hele ki, DsO’nun işlediği temayı ne kadar iyi bildiği düşünüldüğünde. Belki her inancı, Hristiyanlık’ı bildikleri derecede iyi bilmiyorlardır ancak grubun, İslam da dahil birçok inanç hakkında kitap karışmış ve okumuş olabileceğinden açıkçası şüphem yok.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Emir, çok garip ama bugüne kadar Ahmet’in anlamını derinlemesine merak etmemiştim. Hep Muhammed’in kısaltılmış bir versiyonu olarak görmüştüm. Yazdıkların üzerinden tekrar bir eğileceğim, teşekkürler.

    Emir

    @Ahmet Saraçoğlu, Rica ederim ne demek.

    Cryosleep

    @Ahmet Saraçoğlu, ASHSDHAHFSHJZADKFGLSLFADKSFGSFJ MÜTHİŞ OLAY

    Erhan

    @Ahmet Saraçoğlu, Ansiklopediler dolusu analizin ardından bunu bilmediğini görmek beni ziyadesiyle şaşırttı abi :) Albümü ilk dinlediğimde internetten öğrenmiştim bu bilgiyi.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Erhan, İslami tarafından hiç bakmamıştım, o yüzden denk gelmemişim.

    şeyh hulud

    @Ahmet Saraçoğlu, benim adım (mert), fransızcadaki mort, ingilizceki mortal ve latincedeki mortuus hep aynı ölüm kökünden türemiş. Ben de tesadüfen aslında çok metal bir ismim olduğunu öğrenmiştim.

    Ahmet Saraçoğlu

    @şeyh hulud, metal dinleyen tüm Ozan’ların Ozzy olması gibi senden de bir Mertuus gelebilirmiş demek ki ancak aklı başında bir insan olduğun için bu tuzağa düşmemişsin.

    Yiğit

    @Ahmet Saraçoğlu, Gerçek ahmet saraçoğlu 2015′te öldü, ttts dağıldı. Onun yerine Paracletus Kohen geldi. Bu kişi son iki dso albümünde çalıyor. Bu yüzden site dso içerikleriyle dolup taşıyor.

  6. owlbos says:

    Bir pazar günümüz daha yine kapkara oldu, üçlemenin en iyisi net.

  7. deadhouse says:

    Hagios O Theos Iscyros Athanatos Pa­racletus Agla on Alpha et Omega Ioth Aglanbroth Abiel Anathiel Tetragrammaton

  8. Yiğit says:

    O deformity, hear the weeping prayers!!!

    Delilik. İnsanlık dışı.

  9. Cryosleep says:

    Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı bir albüm olsaydı bu olurdu.

  10. deadhouse says:

    Arkadaşlar buraya büyü sözcükleri yazdım. Bu sayfa artık büyülü. Benden demesi. Dikkatli olun.

  11. Abdulmecid Karayazı says:

    Bence Dso asla bu albümü aşamayacak. Çıktığı zaman cd’sinin elime geçtiği günü dün gibi hatırlıyorum. Eşi benzeri bulunmaz bir sanat eseri bu.

  12. lammoth says:

    Bazen metal tarihinin en iyi albümü gibi geliyor. Benim dinlediğim en iyi albümlerden biri olduğu çok net

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.