# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DARK TRANQUILLITY – Projector
| 28.10.2010

Cesur ve güzel.

DARK TRANQUILLITY’yi melodik death metalin günün birinde sıkışacağını ilk kestiren gruplardan biri olarak görebiliriz. “The Gallery“nin ardından çıkardıkları “The Mind’s I” her ne kadar değişim göstergelerini rüzgâr halinde olmasa da esinti şeklinde yüzümüze yüzümüze vursa da, “Projector”ın bambaşkalığı, onu DARK TRANQUILLITY diskografisindeki en radikal albüm kılmaya yetiyor. Grup gelecekte tekno punk esintili jazzgrind falan yapmadığı müddetçe de, “Projector” bu özelliğini koruyacak.

Albümü önemli ve başarılı kılan en büyük etmen, böylesi bir radikal değişime rağmen “Projector”ın bir geçiş albümü olmaması. Elbet ortada ANATHEMA veya KATATONIA gibi bir tür değiştirme durumu yok, ancak melodik death metal başlığı altında yapılabilecek bir sürü “başka” işlerin bir anda, neredeyse önceden uyarmadan yapılmış oluşu, “Projector”ı, grubu ve türü takip edenler adına mutlaka bir şaşkınlık unsuru haline getiriyor.

Link

1999′da çıkan ve şu ve şu gibi birkaç farklı kapak versiyonuna sahip albümde, DARK TRANQUILLITY’nin alışık olduğumuz akıcı beste yapma yeteneğine bir kez daha tanık oluyoruz. Melodiler dört bir yandan etrafımızı sararken, grubun ne derece vizyon sahibi olduğunu gösteren sayısız yenilikle de karşılaşıyoruz. Bunlardan ilk göze çarpan şey değişen DARK TRANQUILLITY logosuyken, kulağa çarpan ilk detay ise Mikael Stanne’in sorgusuz sualsiz yapmaya başladığı clean vokaller ile sonradan grubun neredeyse tüm sound’unu değiştirecek olan klavyeler.

Albümü sevip sevmeme eşiğini de oluşturan bu vokaller, her ne kadar zamanla çoğu sevmeyen bile alışsa da, o dönemde bir çok insanı ikilemde bırakmıştı. Nazal diye niteleyebileceğim, burnu tıkalı birinden çıkıyormuş gibi gelen bu tok ve tuhaf bariton vokal yorumu, muhakkak ki “Projector”ın en belirgin farklılığı. Aslında sadece “Projector”ın en büyük farklılığı değil, Niklas Sundin’in bir röportajında da dediği gibi “melodeath sahnesine clean vokallerin ilk kez bu denli sokulduğu albüm” olarak da farklı bir misyonu var. Fredrik Johansson’un grupla birlikte son albümü olan “Projector”, barındırdığı atmosfer yaratıcı clean gitar, piyano ve kimi gotik elementlerle de farklı ve karanlık sound’unu pekiştiriyor. Bunda sırf bu tür bir sound’a yönelecekleri için gruba alınan Martin Brändström’ün de katkısı büyük.

Link

DARK TRANQUILLITY’nin olmazsa olmazlarından “gazken bile hüzünlendirme” konseptini de sürdüren albüm, her ne kadar grubun konserlerinde kendilerine fazla yer bulamayan şarkılardan oluşsa da, grubun sevenleri için çoğunlukla özel bir yere konan bir çalışma. The Sun Fired Blanks gibi gazdan öldüren, Auctioned gibi sürüm sürüm süründüren, Dobermann gibi halay çektiren, Day to End gibi akıllara DEPECHE MODE’u dahi getiren parçaları bir arada toplayan ve DARK TRANQUILLITY’yi benzerlerinden ayıran “sanatçı” havasını sonuna dek barındıran “Projector”, bu havasının üstüne yedirdiği modern yapıyla da artı puanlar alıyor. En büyük başarısını ise, “Reroute to Remain” tarzı bir deneme olmaktan ziyade, “Alın abi bu sefer de bu tarz bir şey yapmak istedik ve yaptık” şeklindeki amaca ulaşmışlıkla sergiliyor. Albümü dinlerken hep farklı bir şey dinlediğinizi hissediyor, ancak ortadaki profesyonellik ve iş bilirlikten dolayı bir an bile olmamışlık veya olmaya yakınlık hissiyatı duymuyorsunuz.

Link

Uzatmayalım, “Projector” geride bir emin olmama kırıntısı bırakmaksızın, çok başarılı bir albümdür. Bence DARK TRANQUILLITY’nin, “The Gallery” ve “The Mind’s I”la zaten yiyip bitirdiği, daha iyisini yapamayacağı klasik Göteborg sound’unu kırmak ve kendine üzerinde oyunlar oynayabileceği yepyeni bir açık alan yaratmak adına yapabileceği en cesur iştir.

Sundin’in zamanında “Projector’ı yapmasaydık ve “The Gallery” ile “The Mind’s I” çizgisinde bir albümle devam etmiş olsaydık, şimdiye muhtemelen dağılmıştık” dediği de düşünüldüğünde, DARK TRANQUILLITY’nin bugün bile saygıyla anılıyor olmasının altında yatan en önemli sebeplerden birini, grubun böylesi radikal bir değişimin altından bile hiç yarasız beresiz, bilâkis zaferle kalkmış oluşunda görüyoruz

8,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.51/10, Toplam oy: 203)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1999
Şirket
Century Media
Kadro
Mikael Stanne: Vokal
Niklas Sundin: Gitar
Fredrik Johansson: Gitar
Martin Henriksson: Bas
Martin Brändström: Klavye
Anders Jivarp: Davul
Şarkılar
1. FreeCard
2. ThereIn
3. UnDo Control
4. Auctioned
5. To a Bitter Halt
6. The Sun Fired Blanks
7. Nether Novas
8. Day to End
9. Dobermann
] 10. On Your Time
  Yorum alanı

“DARK TRANQUILLITY – Projector” yazısına 28 yorum var

  1. Blakkheim says:

    Hayatımda en sevdiğim grubun en sevdiğim albümlerinden bir tanesi. Herşeyiyle müthiş. Ölene kadar 10.

  2. Exorsexist says:

    “the mind’s i”dan sonra dinleyebildiğim tek albümleri. dobermann, to a bitter halt,freecard gibi önemli şarkılar var. auctioned, therein fazla mtv.

  3. Ugur says:

    Albümdeki tüm parçalar çok güzel ama çok vurucu olduğundan mıdır nedir Dobermann ayrı bir güzel.DT’yi Damage Done’la dinlemeye başlayan bana bile biraz değişik gelmiştir bu albüm nedense.

  4. Ertuna Yavuz says:

    güzel kritik olmuş her zamanki gibi. ahmetten into eternity – buried in oblivion kritiği de istiyoruz.

  5. Sambalici says:

    Bu aralar On Your Time’ın albümün en iyi şarkısı olduğunu düşünüyorum, bir ara da Nether Novas idi favorim. Valla malzeme bol albümde.

  6. bloodshower says:

    şu kapaktaki anlamsız gözbebeksiz çocuk yüzünü asla anlayamamışımdır. hatta bazen komik bile gelmiştir bana.

    Ahmet Saraçoğlu

    @bloodshower, sözlükte “bu albümün kapağındaki resim, niklas sundin’in eski kız arkadaşının küçüklük resmi imiş” yazıyo.

  7. Mustafa sakallı says:

    Belki DT’nin en iyi albümü değil ama en sevdiğim albümüdür. ThereIn ise çok rahat ilk 3mü zorlar. Of of clean vokaller falan diye girsen şimdi 5 sayfa yazı çıkar buradan. Kritiği bile okumadım daha, eline sağlık şimdiden.

  8. swedish says:

    Fredrik Johansson senı bu albumden sonra çok özledik

    tranquillist

    @swedish, fredrik johanssonun yeri ayrıdır benim günlümde.

  9. cannibal fetus says:

    herşeyi geçtim bu kritik bana bir kaç saniyeliğine “dark tranquillity’nin eski logosu nasıldı lan?” dedirtti..yuh dedim sonra nasıl unuturum. eskiden sağda solda aynı fontdan görünce aa dark tranquillity fontu diye salak gibi heyecanlanırdım…

  10. Mardukcan Belphegorgil says:

    en sevdiğim albümleri değil ama en sevdiğim parçaları bu albümde

    there in

  11. bora says:

    açık ara en iyi albümleri.

  12. Biberli Kurufasulye says:

    muhteşem albüm :) free card’daki melodi Vital Remains’in Forever Underground’dan arak gibi ama :)

  13. M says:

    bu türde dinlediğim ilk albümlerden biri..melodik açıdan mükemmel ve son raddede tatmin eden bir albüm.

  14. tranquillist says:

    bu albüm benim için efsanedir. dark tranquillity bu albümle sadece kendilerinin müziğe, mdm sounduna bakış açılarını genişletmediler, aynı zamanda diğer pek çok mdm grubunun ”abi bu böyle olmuyo, değişik bişeyler yapalım, ama nasıl yapalım yea” kastırmacasına girmeyerek bu farklılığı yaratmıştır. benim gözümde her dt albümünün kendine özgü havası vardır. bakın, albümün içeriğinin farklı olmasıyla alakalı değil bu. mesela the mind’s I dt’nin galleryye en çok benzeyen albümüdür herhalde, ama mind’s I’da galleryden farklı bir hava sezersiniz, farklı bir dünyanın içine girersiniz. projector bu kapsamda, size bambaşka bir dünya sunar. sadece ”dt’nin yaptığı en farklı iş” olarak nitelenemez bence, aynı zamanda mdm grupları arasında yapılan en farklı, ve farklılığıyla orantılı olarak, yapılan en başarılı albümdür. hatta bence dt bu albümde opethin zamanında yapmaya çalıştığı şeyi yapmıştır. yeterince progresif ve aşırı deneysel bi albümdür projector. albümde bazı teknik yerleri değiştirerek bir öncekinden farklı bir albüm yapabilirsiniz ama demek istediğim; bu albüm sadece teknik olarak, sadece clean vokal anlamında, sadece riffler anlamında, sololar anlamında farklı bir albüm değildir. bu albüm, kapağından sözlerine, vokalin tarzından, melodilerine kadar her saniyesinde her dakikasında farklıdır. ve farklılığı o kadar güzel işlemişlerdir ki bu albümde, sadece farklı değil aynı zamanda en güzel albümlerden biridir. etrafta bi çok grup görüyoruz, farklı ama aynı kalitede olmayan.
    dtnin her albümünü ayrı ayrı seviyorum her albümü için onlarca şey yazabilirim, her albümü için hem burda hem de başka yerlerde değerinin altında ilgi görüyo diyebilirim, her albümü için hayatımın albümlerinden diyebilirim, projector da o albümlerden bi tanesi. aslında çok şey anlatmaya çalışıyorum bi yandan ama öbür yandan da ne yazarsam yazayım bu albümün benim hayatımdaki yerini sizlere yeterince iyi izah edemeyeceğimi düşünüyorum ve bunu düşündükçe de daha iyi izah etmek için daha çok yazıyorum, daha çok çabalıyorum. ama şunu biliyorum ki bu albümün izahı imkansız. yaşayın diyorum abi sadece, yaşayın. hani bazı şarkıları sadece nakarat kısımlarıyla anarsınız ya, hani bazı şarkılarda belli yerde belli bi melodi vardır, o melodinin gelmesini beklersiniz, sırf o yüzden dinlersiniz ya, işte bu albümde o hiç ama hiç yok. her şarkının her kısmı mükemmeldir. zihninizden ırmak ırmak melodi akar, clean vokalin hüznü ve brutal vokalin öfkesi akar o ırmağın içinde. bu albümü sadece iyi bir albüm olarak görenler bence tekrar tekrar dinlemeliler çünkü bu albüm (sayısız albüm dinledim hayatım boyunca) ”en albüm olanıdır” aralarında. bu albümde farklı bir dünyaya giremiyorsanız suçu kendinizde arayın bence.
    bu arada ben kritiğin puanlamasına katılmıyorum efenim. diğil 8.5, 10 bile yetmez bence. where did i sign, did i miss the auction where my life went under club.. aa it was solid, yet everchanging, aa it was different, aa yet the same, so i starve myself for energy, i starve myself for energy… bir röportajda m.stanne ”biz asla dışarıdan destek almadık, asla çok ünlü gruplardan biri olmadık, asla albümlerimiz aşırı satmadı, biz, biz, biz, biz sadece 6 kişiydik, 6mızdık, başka kimse yoktu yanımızda” demişti ve gözleri dolmuştu. o an benim de gözlerim dolmuştu anasını satiyim. o an dt’yi hayatımın grubu ilan etmiştim. şimdi de bu albüm tekrar benim gözlerimi yaşarttı anasını satiyim. ben dt’yi dünden çok yarından az seviyorum, bu böyle biline!!!!!!

  15. 1001101001 says:

    Benim bu albümle olan bağım diğer yaratılan diğer tüm müziklerden farklı bir yoğunluğa sahip.
    2015 Ocak başında babam Zeytinburnu’nda özel bir hastanede yoğun bakımda yatıyorken, onu her ziyaretimden sonra Zeytinburnu’nun o irrite edici, boğuk sokaklarında yürürken dinlerdim. Her seferinde de böğürümde oluşan sıcaklık sebebiyle montumu çantamla sırtım arasına sıkıştırır o buz gibi havada tişörtle Merter’e doğru yol alırdım.
    Babamın bilincinin yekten kapandığı bir gün, hastanenin o bunaltıcı yoğun bakım odasından kendimi nasıl attığımı hatırlamıyorum, tek hatırladığım duvara sabitlenmiş peçete kutusundan kocaman bir peçete yığınını bir hışımla çekip -içimde doğan ağlama hissiyatına binaen yaptığım bir şeydi- merdivenlere yöneldiğim. Sokağa adımımı attıktan sonra soğuk kış havasından bir nefes aldıktan sonra bütün sinirlerimin boşaldığını ve ellerim titreyerek sigara sarmaya çalıştığımı anımsıyorum. Ben sigarayı sarana kadar FreeCard bitmişti, ThereIn’i dinlemeye başlamıştım. Sonra şarkının clean vokalli “ooo it was solid” ile başlayan bölümünde benim dünyayla olan gerçeklik bağım yitti ve çok yoğun bir ağlama krizine tutuldum. Burnum, gırtlağım tıkanana kadar ağladım galiba. Haliyle vücut kaldıramadı ve bilinçsiz başlayan ağlama krizim bilinçsiz olarak sona erdi. Bu sırada ThereIn bitmişti ve ben kendimi Undo Control’ün başındaki tatlı bir kadının sesiyle teselli bulurken bulmuştum.
    Velhasılıkelam, Projector bana soğuğu ve ölümü çağrıştıran bir albüm olarak hayatımda yer etti. Ne zaman babamı anmak istesem elimin gittiği bir albüme dönüştü.

  16. Unanimated says:

    Dinlerken bile özlüyorum bu albümü ulan

  17. Yiğit says:

    Therein en sevdiğim dt şarkısı ve dün canlı dinlemiş olmanın gazıyla şu anda dünyada en sevdiğim şarkı olabilir. Harika konserdi. Çıkışta merdivenlerin son basamağına gelmişken güvenliğin durdurması ve Mikaelın önümden geçmesi, benim selam çakmam ve bana bakıp dilini çıkarması da dün geceyi mükemmel bir şekilde noktalamış oldu.

  18. owlbos says:

    En sevdiğim DT albümü. Stanne bir röportajında bu albümün anlaşılmadigini soylemisti. Sabaha kadar 10.

    İlker

    @owlbos, Aynı şekilde. Ah Undo Control :(

    owlbos

    @owlbos, FreeCard en sevdiğim album başlangıç sarkisi olabilir. Bu albumun hala kulağa çok taze geliyor olması çok acayip bir sey.

    owlbos

    @owlbos, DT muziginin en sevdiğim olayi içime çok acayip bir adrenalin pompalamasina ragmen aynı anda ruhumun kalbi kirik bi cocuk gibi agladigini hissetmem.

  19. In White says:

    “IN FLAMES’in December Flower’ında dünyanın en güzel sololarından birini atan Fredrik Johansson’un grupla birlikte son albümü olan “Projector””

    Kritiğin bu kısmında Fredrik Johansson’lar karışmış. Yalnız bu DT’deki herif isim benzerliğinin ekmeğini amma yemiştir ha. Çok matah bir gitarist olmamasına rağmen December Flower solosunu atan adam sanılıp öveni olmuştur bol bol

    Ahmet Saraçoğlu

    @In White, sağ ol bunu da düzelttim.

    In White

    @Ahmet Saraçoğlu, Önemli değil :)

    Unanimated

    @In White, hocam kusura bakma ama kendisi gayet de matah bir gitaristtir çaldığı 3 albümde de çok güzel şarkıların bestelenmesine katkıda bulunmuştur , Dt hiçbir zaman in flames gibi fancy bir grup olmadığı için adamın geri planda kalması doğal . Adamı karıştırıp övseler ne olacak kendisini bilen biliyor zaten

    Reroute to Isengard

    @Unanimated, The gallery de şarkı yazımında pek katkısı yoktu ama bu albümde to a bitter halt ve the sun fired blanks parçalarında şarkı yazımında bulundu diye biliyorum. Hatalıysam düzeltin. Size göre matah olabilir eyvallah.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.