Black metal dendiğinde hâlâ pek çok dinleyicinin aklına şeytani imgeler, kanlı savaş sahneleri ya da sadece şiddet geliyor. Oysa bu tür en başından beri insanın varoluşuna, yalnızlığına, dünyayla kurduğu sorunlu ilişkiye de açılan bir kapıydı. Der Weg Einer Freiheit’ın “Innern” albümü bu yönü en çıplak hâliyle hatırlatan işlerden biri.
2009 yılında kurulan Alman black metal grubu Der Weg Einer Freiheit, 2010 yılında kendi isimlerini taşıyan albümü, 2011 yılında “Agonie” EP’sini, 2012’de de “Unstille” albümünü çıkarmıştı. Bu işler her ne kadar dikkat çekici olsalar da kişisel fikrim fazlaca Emperor etkisindeydiler ve dinlerken bunu hissedebiliyordunuz.
Grubun benim dikkatimi çekmesiyse 2015’teki “Stellar” albümüyle oldu. Grup bu albümle o dönem black metal grupları arasında bir akım hâline gelen ve kanımca yeni dönem black metal akımını oluşturan “ulan biz sadece öfkeden ibaret değiliz, biz de insanız” mottosuna girmişti. “Stellar”ı muadillerinden ayıran özellik, sözlerindeki kozmik temaları şiirsel bir yaklaşımla insan yalnızlığıyla birlikte anlatmasının yanı sıra, black metalden de taviz vermemesiydi. Bütün şarkılar blast beat fırtınaları ve tremolo riflerden oluşuyordu ve progresif ögeler de tencerede pişmekte olan bir yemeğe baharat olarak konuyordu.
2017 yılında çoğu dinleyici için magnum opus’ları olarak kabul edilen “Finisterre”yi yayınladılar. “Finisterre” kelime anlamı olarak Roma döneminde dünyanın sonu olduğuna inanılan bir limandı ve inanışa göre limanın ilerisi de sonsuz denizdi. Der Weg Einer Freiheit bu temayı kullanıyordu ve bireyin içsel olarak sonsuzluğa yelken açıp sonu aramasını işliyordu. Bunu da yine ve hatta “Stellar”dan daha hırçın bir şekilde, blast beat’ler ve tremolo riflerle yapıyordu. Böylece melankolik bir temayı vahşi çığlıklarla anlatmayı ve pek çok insanı etkilemeyi başarmıştı.
2021’deki “Noktvrn” albümü ise boş bir şehri, harabeleşmeyi, ıssızlaşmayı metaforik olarak kullanarak insanın yalnızlığına ve ölüm karşısındaki çaresizliğine değinmişti. İçinde “Am Rande der Dunkelheit” gibi grubun melankoliyi saf şiddetle nasıl kaynaştırabildiğini gösteren bir şarkı da barındırıyordu. Fakat “Noktvrn”de diğer iki albüme göre biraz fazla baharat kullanılmış ve shoegaze sularına da yaklaşmıştı. Ne kadar beğensem de grubun geleceği için beni biraz endişelendirmişti. Sonuçta önümüzde son dönemden bir Gaerea örneği vardı. Fakat Der Weg Einer Freiheit temmuz ayında yayınladıkları “Eos” single’ıyla neyse ki bu konudaki endişelerimin boşuna olduğunu kanıtladı.
“Innern”e gelecek olursak, Der Weg Einer Freiheit’ın en olgun albümü olduğunu söyleyebilirim. Der Weg Einer Freiheit “Innern”de en yoğun ve en içe dönük işini sunuyor. “Innern”, adının da ima ettiği gibi dış dünyadan ziyade içsel bir yolculuğu işaret ediyor. Şarkı sözleri yoğun şekilde bireysel varoluş, yalnızlık ve zamanın kaçınılmazlığı, ölümün mutlak son oluşu etrafında dönüyor. Politik veya tarihsel göndermelerden arındırılmış bu yaklaşım, albümü daha kişisel ve evrensel kılıyor.
Albüm, Der Weg Einer Freiheit’ın alametifarikası olan yoğun şekilde içe dönük, patlama odaklı black metal tarzının ne kadar vurucu olduğunun bir kanıtı. Kullanılan progresif ögeler daha yoğun olmasına rağmen şarkılara daha fazla derinlik ve melankolik bir hava katmış. Albümün ilk şarkısı “Marter” karanlık ve yoğun bir açılış sunarken, ortalarda giren melodik bölüm karanlık blast beat fırtınası içinde nefes aldırmak yerine dinleyicinin içini daha da karartıyor. Yumuşak başlayan melodi eşliğinde bir askerin ölürken hissettiklerini Nikita Kamprad’ın çığlıklarıyla dinlemek, insanı yoğun bir kedere sürüklüyor.
Maya mitolojisindeki yer altı dünyasını ifade eden “Xibalba”, grubun dinleyicileri tarafından Der Weg Einer Freiheit’ın en etkili kısımlarından biri olarak kabul edilen şeyi, Tobias Schuler’in blast beat’lerini karşımıza geltiriyor!!! Davullar “Evet arkadaşlar özlediniz, beklediniz, işte geldim” dercesine giriyor şarkıya. Yırtıcı gitar rifleri ile akıp giden bu parça, sanki pesimist bir filozofun kaleminden çıkmış izlenimi veriyor:
“Ich wünschte mir, es wäre sonnenklar, dass ohne dich mit all der Angst, all dem Dunkel in uns die Welt dem Ende nah”
“Sen olmadığında, içimizdeki tüm korku ve karanlık eşliğinde dünyanın sonuna yaklaştığı keşke çok açık olsaydı”
Bu gibi sözler ve müziğin oluşturduğu tezatlığı ustalıkla birleştirmesi, Der Weg Einer Freiheit’ın dinleyicilerin hissetmesini istediği içsel yolculuk hedefine ulaşmayı hızlandırıyor. Tüm bu müzikal karmaşayı duyduğunuzda kendinizi gece vakti bir yolcu otobüsünde başınızı cama dayarken dinliyor gibi hissedebilirsiniz. Grup elemanları tüm güçleriyle enstrümanları aracılığıyla savaşırken, biz dinleyicilerin içine bir hüzün ve ağırlık çöküyor. Tüm bu karmaşanın içinde camdan boşluğa ve sonu olmayan karanlığa bakarak bir anlamın ve bir sonun varlığını aramak gibi hissettiriyor bana. Bu sayede albümün en uzun şarkısı bile içimizi parçalayarak akıp gidiyor.
“Innern”de bir önceki albümün mirası olarak “Finisterre III” isimli bir piyano introsu da bulunuyor ve daha ziyade “Fragmen” ve “Forlorn” (introsu bariz şekilde Assassin’s Creed 2’deki Ezio theme’i andırıyor) şarkıları arasında bir köprü görevi görüyor. Bu son kısımda grubun yeni basçısı Alan Noruspur’un etkilerini hissediyoruz. Özellikle son iki şarkıda gitarist Nicolas Rausch’la birlikte çalışmışlar ve kendisi “sadece ufak dokunuşlar yaptım” dese de bence güçlü dokunuşları olmuş. Kapanıştaki “Forlorn” ise bir son olmaktan ziyade, albümün başında bindiğimiz otobüsten karanlık bir durakta inmemizi ve otobüsün yola devam ederek karanlıkta gözden kaybolmasını hissettirdi bana.
Der Weg Einer Freiheit bu albümde çoğu grubun düştüğü hataya, yani önceden yaptıkları şeylerin sadece biraz daha fazlasını sunma ya da kendini tekrar etme durumuna düşmüyor. “Stellar” ile başladıkları yolcuğa, bugüne dek yaptıklarının üstüne kat çıkarak, beklentileri karşılayarak, aynı pesimistlikte ve müzikal vahşilikte devam ediyorlar.
30 Kasım 2025’te İstanbul’da izleyeceğimiz Der Weg Einer Freiheit umarım beklediği ilgiyi görür ve her turnelerinde buraya düzenli olarak gelmeye devam ederler. “Innern” benim için yılın en çok beklediğim ve en önemli albümlerinden biriydi ve kesinlikte hayal kırıklığına uğratmadı, hatta beklentilerimin üzerine çıktı diyebilirim. Kendileri benim için “efendi gibi giyinen black metalciler” kategorisindeki en iyi grup unvanını hâlâ koruyorlar. Yine de benim için “Finisterre” hâlâ bir tık önde, tabii bu da benim kişisel görüşüm.
Baya özenli ve temiz yazılmış bir albüm. Şahsen ben soundu da çok beğendim. Nikita prodüksiyon işlerinde kendini epey geliştirdi. Herkesin aksine Noktvrn sonrası daha deneysel duygusal bir albüm olmasını şu anki ruh halimle daha çok isterdim ama mevcut albümde de şarkıların detaylarında bol bol sürprizler ve şaşrıtıcak detaylar var. Genel olarak başarılı buldum. Bi kaç şarkıyı canlıda baya merak ediyorum 30 kasımı beklemedeyiz bakalım.
Yorumlara şaşırarak kanımca en iyi albümlerini yaptıklarını düşünüyorum. Liriklere yoğunlaşmadım ama sanki konsept bir albümmüşcesine inanılmaz akıcı ve yoğun bir albüm bu. Bir önceki albümlerini açıkçası sıkıcı bulmuştum ama bu yüzümü güldürdü.
Albüm oldukca yoğun bir karanlikla dolu olmuş yorumlama ise ayri bir guzel keyifli acikcasi hüznün içinde hırsı sözlerle şiddeti ise müzikle yapmışlar ama hala emperor den pek çıkmamıslar keyifli bir yazı ve güzel bir albüm
Önceki albümden daha çok sevdiysem de öyle ayılıp bayılmadım. Sound’u eksi yazar bence. Finisterre beklemeyi bırakıyorum artık.
25.09.2025
@Pontiff Suleyman, özellikle davul soundu konusunda %100 katılıyorum.
Eline sağlık, gayet güzel bir inceleme olmuş.
25.09.2025
@Ahmet Saraçoğlu, Afiyet olsun hocam :) . Yıllar sonra ilk defa bu kadar uzun bir metin yazdım valla.
Dinledikçe açılıyor ama diskografilerinin zayıf halkalarından biri bence. Stellar veya Finisterre gibi albümlerin epey gerisinde.
Baya özenli ve temiz yazılmış bir albüm. Şahsen ben soundu da çok beğendim. Nikita prodüksiyon işlerinde kendini epey geliştirdi. Herkesin aksine Noktvrn sonrası daha deneysel duygusal bir albüm olmasını şu anki ruh halimle daha çok isterdim ama mevcut albümde de şarkıların detaylarında bol bol sürprizler ve şaşrıtıcak detaylar var. Genel olarak başarılı buldum. Bi kaç şarkıyı canlıda baya merak ediyorum 30 kasımı beklemedeyiz bakalım.
Diskografinin en zayıf halkası, yapmasaydınız olurdu. Sevenlerine kolay gelsin, 1 ay sonra buraya yorum gelmez. At fava bekle.
bu grup ne yapsa beğeniyorum. gerçi ben dert tasa olan her şeyi beğenen biriyim.
yılın beğendiğim albümlerinden, güzel inceleme olmuş.
Yorumlara şaşırarak kanımca en iyi albümlerini yaptıklarını düşünüyorum. Liriklere yoğunlaşmadım ama sanki konsept bir albümmüşcesine inanılmaz akıcı ve yoğun bir albüm bu. Bir önceki albümlerini açıkçası sıkıcı bulmuştum ama bu yüzümü güldürdü.
Albüm oldukca yoğun bir karanlikla dolu olmuş yorumlama ise ayri bir guzel keyifli acikcasi hüznün içinde hırsı sözlerle şiddeti ise müzikle yapmışlar ama hala emperor den pek çıkmamıslar keyifli bir yazı ve güzel bir albüm