AMORPHIS’in çok enteresan bir vakaya dönüşmeye başladığını düşünüyorum.
Bir yandan metal dünyasında AMORPHIS’e benzeyen başka bir grup yok ve çalan bir şeyin AMORPHIS olduğunu anlamak için sadece birkaç saniyenin, hatta notanın yetmesi gibi bir durum var. Bu iyi bir şey, önemli bir şey. On binlerce grup arasından sadece kendin olabilmek ve hemen fark edilebilmek gerçekten kolay bir şey değil ve AMORPHIS bunu çok önceden başarmış ve yıllar boyunca bunu sürdürebilmiş bir grup.
Diğer yandan bu durum AMORPHIS’in sadece AMORPHIS olarak devam etmek gibi bir inadı da var. 2004 yılında vokalist Tomi Joutsen’in gruba katılmasından bu yana dokuz albüm çıkardılar ve 20 yıla yakın bir zamana yayılan bu süreçte, elbette ki farklı karakterde bazı şarkılara da yer verseler de albümlerindeki şarkıların %80’ine yakını tamamen AMORPHIS Song Generator’dan çıkmışçasına AMORPHIS şarkısı durumunda.
Grubun tutan bir formülü devam ettirmek istemesini anlıyorum, ancak kendilerinin çeyrek asırlık bir dinleyicileri olarak bazen yeni yayınlanan şarkıları dinlediğimde aklımdan geçen düşünce, “herhalde yeni yazdıkları şarkılar için çok prova yapıyorlar, yoksa insanın aklı pek çok şarkının pek çok yerinde pek çok eski şarkıya gidebilir” şeklinde oluyor.
Gerçekten de giriş, verse, nakarat, köprü kısımlarını birbiri arasında değiş tokuş edebileceğimiz çok sayıda AMORPHIS şarkısı var ve olay bir yerden sonra “bir AMORPHIS şarkısını dinlediğinizde tüm AMORPHIS şarkılarını dinlemiş olursunuz” noktasına dek uzanacakmış gibi hissettiriyor.
Benzer durumlara girme riskiyle karşılaşan bir dolu grup var; DARK TRANQUILLITY’sinden tutun da LAMB OF GOD’ına kadar sayısız grup kendi yarattığı karakteristik müzikal evreni bir noktadan sonra kırmak için çaba sarf etti, ediyor. Bazen bu deneyler işe yarıyor, bazen de yaramıyor.
AMORPHIS ise bunu tercih etmiyor. AMORPHIS, AMORPHIS olmayı çok seviyor.
Yeni albüm “Borderland” her şeyiyle tam bir AMORPHIS albümü. Ne eksik ne fazla. Eğer grubun genel havasını seviyorsanız seversiniz, sevmiyorsanız sevmezsiniz. Sevmeyen kitleyi bir kenara ayırıp grubu zaten sevenlerden devam edersek, AMORPHIS “Borderland”de yapay zekâya AMORPHIS albümü yazdırsanız ortaya çıkacak şeye muhtemelen çok benzeyecek bir işe “daha” imza atıyor. Yanlış anlaşılmasın, grubu sürekli aynı albümü yapıyor olmasından vurmaya ya da gömmeye çalışmıyorum. Lakin beste yapma tarzları ve şarkı yazma formülleri o kadar net ve belli ki bir yerden sonra şarkıları sadece ve sadece nakarat melodileri üzerinden ayrıştırabilir duruma geliyorsunuz, tabii o da melodiler enteresan işlere girmeye çalışıyorlarsa.
O zaman gelin bir AMORPHIS şarkısını, hatta son 20 yılda çıkan AMORPHIS şarkılarının çoğunun beste iskeletini formülize edelim ve bu inceleme vesilesiyle biz de bir AMORPHIS şarkısı yapmış olalım.
Hüzünlü ama umut da vadeden, İskandinav havasını hissettiren bir melodi düşünelim. Puslu, bulutların hafif grileştiği minör gamdayız, ama arada güneş de doğacak hissini elden bırakmıyoruz.
Bu melodi iki kez tekrar ettikten sonra, mutlaka aynı anda olmak kaydıyla power chord’lu gitarlar, altyapı klavyesi ve davul giriyoruz ve bu ses duvarıyla birlikte görkemli melodimiz kafalara iyice oturuyor. Bunu iki ölçü çalıyoruz, tercihe göre son ölçüde davulu twin pedala bağlayabiliriz.
Verse kısmına geldik, yine iki seçeneğimiz var:
- Joutsen’in clean vokalleri eşliğinde, yine delay pedallı ve az distortion’lı bir arpej ve 4/4’lük davullar
- Joutsen’in clean vokalleri eşliğinde, sadece bir temel oluşturmak amacıyla distortion’lı, basit, downpicking veya staccato bir rif ve 4/4’lük davullar
Bunu iki dörtlük çaldıktan sonra nakarat öncesi bridge kısmındayız. Yine iki tercihimiz var:
- Sadece ölçü başlarında vuran kick ve crash eşliğinde uzun power chord gitarlar ve Joutsen’in dört mısralık bağlantı vokalleri
- Şarkının temasına göre “Elegy” zamanlarından beri kullandıkları phrygian gamlı oryantalimsi bir geçiş rifi ve Joutsen’in dört mısralık bağlantı vokalleri
Kopya çekmek isterseniz şu şarkıya bakabilirsiniz:
Nakarat:
Geldik en önemli kısma. Şarkının başında vokalsiz olarak duyduğumuz melodi, ritim gitar, davul ve altyapı klavyesini aynen coşkuyla giriyoruz ve üstüne Joutsen tercihen önce clean (tabii armonik vokalleriyle birlikte), ardından brutal vokalleriyle nakaratı yükselttikçe yükseltiyor. Bu noktada nakaratı iyice akıllara kazımamız lazım, o yüzden bu bölümde altyapı klavyesini de iyice bağırtıyoruz.
İkinci verse ve solo:
Akabinde hemen tekrar verse’e geçiyoruz ve farklı sözler eşliğinde bir verse daha atıyoruz. Tercihen yine az önce çaldığımız bridge kısmını yine aynı sözler eşliğinde araya koyduktan sonraysa bu kez nakarata geçmiyor, kısa ve tatlı bir soloyla final öncesi bir renklendirme yapıyoruz.
Ardından da yine çok önemli bir görev teşkil eden “solo sonrası, kapanış nakaratları öncesi her şeyin bir durulduğu kısa bağlantı kısmı” geliyor. Burası önemli, zira burada şarkıyı bir sakinleştirip, pek çok şeyi susturup tercihen sadece piyano ve clean vokalli bir parça atarak hemen arkasından gelecek ihtişamlı nakarat için kontrast oluşturmuş oluyoruz ve böylece nakaratın daha bir patlamasını sağlıyoruz.
Ve final:
Finali elbette ki nakaratı tekrarlayarak ve köpürterek yapacağız. Nakaratı bir veya iki kez dinledikten sonra AMORPHIS’in en büyük silahlarından biri olan ve neredeyse her şarkıda yer verdikleri transpoze kozunu kullanıyoruz. D standartta Sol notasından çaldığımız gitarları, nakarat iki kez tekrarladıktan sonra iki kez de Fa notasından ya da La notasından tekrarlıyoruz. Nota veya gitar konusunda bilgisi olmayan arkadaşlar için, aynı melodinin bir alt veya üst notadan tekrar çalınmasından bahsediyorum. Kesinlikle ne olduğunu bilirsiniz, çünkü son 20 yıldaki AMORPHIS şarkılarının yüzde 95’inde falan karşımıza çıkıyor.
Bunu da yaptıktan sonra vokal susuyor ve yine giriş melodisi, delay pedallı clean gitar, distortion’lı basit bir ritim gitar ve gitarla unison (gitarın çaldığı şeyi kopyalayan) kick davullar içeren bir kapanışla şarkımızı bitiriyoruz.
Önceki albümlerde olduğu gibi “Borderland”de de bu formüle harfiyen uymayan “Bones” gibi şarkılar da var elbet, ancak ilginçtir ki bu formüle harfiyen uyan en az altı, yedi tane şarkı da var. O yüzden yukarıdaki formülasyonumun anlamlı ve geçerli olduğunu düşünüyorum.
Yukarıda dediğim bir şeyi tekrarlayacak olursam, “AMORPHIS, AMORPHIS olmayı gerçekten çok seviyor”. Böyle olunca, “Borderland” daha önce çok kereler duyduğumuz bir şey olmanın ötesine geçemiyor, ki zaten böyle bir amaç da taşımıyor. Bu durumda da elimizde sadece grubun akılda kalıcı ve kulak dostu melodiler yazma kozu kalıyor. Bana kalırsa “Borderland” bu konuda ortalama bir performans sunuyor ve öyle çok da akıllarda yer edecek, “Eclipse”teki bir dolu şarkı gibi 20 yıl sonra bile mırıldanacağımız pek bir şey içermiyor. “Eclipse”i geçtim, bence misal bir “The Bee”nin nakaratı düzeyinde akılda kalıcı bir nakarat da yok.
O sebepten “Borderland”i diskografide öyle özel bir yere sahip olmayan, eli yüzü düzgün herhangi bir AMORPHIS albümü olarak görüyorum.
Bu kötü bir şey mi, hayır. Ama sanırım sadece ben değil, AMORPHIS de öyle görüyor.
Kadro Tomi Joutsen: Vokal
Esa Holopainen: Lead gitar, besteler
Tomi Koivusaari: Ritim gitar
Santeri Kallio: Klavye, besteler
Olli-Pekka Laine: Bas
Jan Rechberger: Davul
Konuk:
Francesco Ferrini: Orkestrasyon, MIDI programlama
Oskari Auramo: Perküsyon
Şarkılar 1. The Circle
2. Bones
3. Dancing Shadow
4. Fog to Fog
5. The Strange
6. Tempest
7. Light and Shadow
8. The Lantern
9. Borderland
10. Despair
ya ben bunların ilk iki albümünü çok sevmiş kaseti eskitmiştim. Yepyeni bir şeydi çünkü. Elegy ile ıhhmmm dedim. Tuonelayı ( bilmiyorum doğru mu yazdım ) bir arkadaş biraz zorla dinlettirdi. Eclipse iyiymiş aslında dedirtti ama dinlemedim. sonrası yok bende hiç. Çok şey kaçırdım mı ? Bir kurcalayım mı sizce ?
@gulyabani, Eclipse’i dinlediysen çok bir şey kaçırmadın. Sonrasındaki albümlerin klip şarkılarına bakıp hoşuna gidenlerin yer aldığı albümleri dinleyebilirsin.
Ben verilen notun aksine sevdim.Light and Shadow’u defalarca dinlemiştim yazın, aklıma kazındı melodileriyle falan.Genel olarak da bu albümü biraz Silent Waters’a (belki kapağından dolayı) benzettim.Şarkı yapıları olarak da Skyforger’ın ‘light’ versiyonu gibi geldi.
Amorphis şu hayatta özellikle yaz aylarında dinlemekten en çok zevk aldığım gruplardan birisi benim için.Tomi sonrası güncel sıralamam:
Skyforger > Eclipse = Silent Waters = Queen of Time > Under the Red Cloud = The Beginning of Times = Borderland > Circle >>>>>>>>>> Halo
Halo benim için ‘wtf tier’ gibi bir şey resmen.Ulan bir tane şarkı bile hatırlamıyorum albümden.
amorphis sıkılmadı bu işten ama ben şahsen sıkıldım. her yeni çıkardıkları albümü dinlerim ama eclipse’den sonra şarkı isimleri tanıdık gelmiyor artık. birbirine karışmış durumda.
Olli Pekka Laine, geçen yıl Octoploid albümünü çıkararak daha heyecan verici bir iş yapmıştı. Hatta bence, Elegy albümünün yıldızlarından biri olan Kim Rantala’ya yıllar sonra klavyeyi emanet etmesi, Amorphis’in Borderland albümünün çıkışından çok daha büyük bir olaydır.
Mevzu Amorphis olunca subjektif olamıyorum ne yazık ki. Çünkü hayatımın çok uzun bir evresinde dinledim ve hala da dinlemekteyim kendilerini. Şahsi düşüncem Borderland’in grubun en içe dönük, en öznel albümü olduğu yönünde. Özellikle Eclipse ve sonrasındaki tüm albümlerden esintiler var şarkılarda. Yani sanki yeni şarkılardan bir best of dinlermiş hissiyatı aldım. Bu şahsen benim için eksi değil. Belki profesyonel kritiklerde bu tekrara düşmeleri eleştirilebilir ama ben albümden memnun kaldım. Bones dışında Fog to Fog, The Strange ve Despair kulağa çarpıyor. Çıkış zamanı da o kadar doğru ki albümün, bu kış çok dinleyeceğim gibi duruyor. İyi ki varsınız
Yazıda geçen formüller aslında Amorphis’in “Tuonela” sonrası her albümünde uygulanıyor ama o albümlerde en az 1-2 tane “vay be ne şarkı!” diyebileceğimiz bestelerle paketlenmiş halde sunuluyorlardı. Maalesef bu albümde bunu söyleyebileceğimiz yarım şarkı bile yok:( Ben çok sıkıldım albümü dinlerken. Neredeyse “Far From the Sun”ı ilk dinlediğim günkü kadar sıkıldım. Hiç çalışmadı bende ve genel hayal kırıklığını da gayet iyi anlıyorum.
Valla Amorphis bambaşka bir grup bana göre. Her ne kadar formülize melodiler yaklaşımlar olsa bile bu adamlar insanın duygularını nasıl yakalayacağını çok iyi biliyor. Ne yapacaklardı tamamen elektronik albüm mü yapsalardı ya da ne bileyim Blood incantation gibi şeyler mi denemesi lazımdı? Değişimin yakıştığı gruplar var yakışmadığı gruplar var. Amorphis’i biz böyle seviyoruz. Ciğeri delen melodiler var ya! The Lantern’ün girişine o melodiye o duyguya ruha şapka çıkarırım. Teşekkürler Amorphis. 8/10
Yine taşı gediğine koyan, üşenmeden şarkı yapılarının formülünü bile çıkaran adminden özenli bir inceleme! Üzülerek katılmamak ne mümkün ki şu cümle bütün yorumun acıklı özeti olmuş: …yapay zekâya AMORPHIS albümü yazdırsanız ortaya çıkacak şeye muhtemelen çok benzeyecek bir işe “daha” imza atıyor.
Queen of Time’a kadar eyvallah dedik, bağrımıza bastık. O pek ayrıksı duran Far from the Sun’da bile avunacak anlar, şarkılar bulduk da yetti gayrı. Bosphorus fest ilk gününe gidemediğime sırf bu birbirinin klonu filler şarkılara katlanmak zorunda kalmadığım için gıpta etmedim, bir nebze içim ferahladı. Grup kredisini fazlasıyla tüketmiştir nazarımda, özellikle ilk albümlerindeki epik Kalavela anlatılarıyla hoş bir sadâ olarak kalacaklardır.
İlk dönemiyle sevdiğim/seveceğim grup olarak kalacak Amorphis ama uzuun zamandır yeni albümlerini dinlememiş biri olarak özlemişim belli ki, şans verdim ve beğendim bu albümü.
Yurt dışı yorumları çok başarılı. Bunun sebebi de gruba eleştiri getirenlerin takıntı yaptığı konuları dış yorum yazarlarında görmememiz. Sonuç şu ki bu çalışma zamanla kendisini değerli kılacak yavaş yavaş. O kadar güzel ki…
Valla o kadar eskittim ki albümü çıktığından beri. Tam da ihtiyacım olan zamanda ihtiyacım olan melodileri yine buldular. Benim için yılın en özel albümlerinden biri oldu bile
ya ben bunların ilk iki albümünü çok sevmiş kaseti eskitmiştim. Yepyeni bir şeydi çünkü. Elegy ile ıhhmmm dedim. Tuonelayı ( bilmiyorum doğru mu yazdım ) bir arkadaş biraz zorla dinlettirdi. Eclipse iyiymiş aslında dedirtti ama dinlemedim. sonrası yok bende hiç. Çok şey kaçırdım mı ? Bir kurcalayım mı sizce ?
29.09.2025
@gulyabani, Eclipse’i dinlediysen çok bir şey kaçırmadın. Sonrasındaki albümlerin klip şarkılarına bakıp hoşuna gidenlerin yer aldığı albümleri dinleyebilirsin.
Ben verilen notun aksine sevdim.Light and Shadow’u defalarca dinlemiştim yazın, aklıma kazındı melodileriyle falan.Genel olarak da bu albümü biraz Silent Waters’a (belki kapağından dolayı) benzettim.Şarkı yapıları olarak da Skyforger’ın ‘light’ versiyonu gibi geldi.
Amorphis şu hayatta özellikle yaz aylarında dinlemekten en çok zevk aldığım gruplardan birisi benim için.Tomi sonrası güncel sıralamam:
Skyforger > Eclipse = Silent Waters = Queen of Time > Under the Red Cloud = The Beginning of Times = Borderland > Circle >>>>>>>>>> Halo
Halo benim için ‘wtf tier’ gibi bir şey resmen.Ulan bir tane şarkı bile hatırlamıyorum albümden.
amorphis sıkılmadı bu işten ama ben şahsen sıkıldım. her yeni çıkardıkları albümü dinlerim ama eclipse’den sonra şarkı isimleri tanıdık gelmiyor artık. birbirine karışmış durumda.
Olli Pekka Laine, geçen yıl Octoploid albümünü çıkararak daha heyecan verici bir iş yapmıştı. Hatta bence, Elegy albümünün yıldızlarından biri olan Kim Rantala’ya yıllar sonra klavyeyi emanet etmesi, Amorphis’in Borderland albümünün çıkışından çok daha büyük bir olaydır.
Mevzu Amorphis olunca subjektif olamıyorum ne yazık ki. Çünkü hayatımın çok uzun bir evresinde dinledim ve hala da dinlemekteyim kendilerini. Şahsi düşüncem Borderland’in grubun en içe dönük, en öznel albümü olduğu yönünde. Özellikle Eclipse ve sonrasındaki tüm albümlerden esintiler var şarkılarda. Yani sanki yeni şarkılardan bir best of dinlermiş hissiyatı aldım. Bu şahsen benim için eksi değil. Belki profesyonel kritiklerde bu tekrara düşmeleri eleştirilebilir ama ben albümden memnun kaldım. Bones dışında Fog to Fog, The Strange ve Despair kulağa çarpıyor. Çıkış zamanı da o kadar doğru ki albümün, bu kış çok dinleyeceğim gibi duruyor. İyi ki varsınız
Yazıda geçen formüller aslında Amorphis’in “Tuonela” sonrası her albümünde uygulanıyor ama o albümlerde en az 1-2 tane “vay be ne şarkı!” diyebileceğimiz bestelerle paketlenmiş halde sunuluyorlardı. Maalesef bu albümde bunu söyleyebileceğimiz yarım şarkı bile yok:( Ben çok sıkıldım albümü dinlerken. Neredeyse “Far From the Sun”ı ilk dinlediğim günkü kadar sıkıldım. Hiç çalışmadı bende ve genel hayal kırıklığını da gayet iyi anlıyorum.
Valla Amorphis bambaşka bir grup bana göre. Her ne kadar formülize melodiler yaklaşımlar olsa bile bu adamlar insanın duygularını nasıl yakalayacağını çok iyi biliyor. Ne yapacaklardı tamamen elektronik albüm mü yapsalardı ya da ne bileyim Blood incantation gibi şeyler mi denemesi lazımdı? Değişimin yakıştığı gruplar var yakışmadığı gruplar var. Amorphis’i biz böyle seviyoruz. Ciğeri delen melodiler var ya! The Lantern’ün girişine o melodiye o duyguya ruha şapka çıkarırım. Teşekkürler Amorphis. 8/10
Yine taşı gediğine koyan, üşenmeden şarkı yapılarının formülünü bile çıkaran adminden özenli bir inceleme! Üzülerek katılmamak ne mümkün ki şu cümle bütün yorumun acıklı özeti olmuş: …yapay zekâya AMORPHIS albümü yazdırsanız ortaya çıkacak şeye muhtemelen çok benzeyecek bir işe “daha” imza atıyor.
Queen of Time’a kadar eyvallah dedik, bağrımıza bastık. O pek ayrıksı duran Far from the Sun’da bile avunacak anlar, şarkılar bulduk da yetti gayrı. Bosphorus fest ilk gününe gidemediğime sırf bu birbirinin klonu filler şarkılara katlanmak zorunda kalmadığım için gıpta etmedim, bir nebze içim ferahladı. Grup kredisini fazlasıyla tüketmiştir nazarımda, özellikle ilk albümlerindeki epik Kalavela anlatılarıyla hoş bir sadâ olarak kalacaklardır.
İlk dönemiyle sevdiğim/seveceğim grup olarak kalacak Amorphis ama uzuun zamandır yeni albümlerini dinlememiş biri olarak özlemişim belli ki, şans verdim ve beğendim bu albümü.
Yurt dışı yorumları çok başarılı. Bunun sebebi de gruba eleştiri getirenlerin takıntı yaptığı konuları dış yorum yazarlarında görmememiz. Sonuç şu ki bu çalışma zamanla kendisini değerli kılacak yavaş yavaş. O kadar güzel ki…
Valla o kadar eskittim ki albümü çıktığından beri. Tam da ihtiyacım olan zamanda ihtiyacım olan melodileri yine buldular. Benim için yılın en özel albümlerinden biri oldu bile