# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

MELECHESH

Sunday, December 12th, 2010

Merhaba Ashmedi. Umarız MELECHESH kampında her şey yolundadır. Şu ara çok yoğun olduğunuzdan, uzatmadan sorulara geçiyoruz.

Önceki albümlerle karşılaştıracak olursak, “The Epigenesis”teki başlıca farklılıklar neler? Dinleyicilerin bir MELECHESH albümünde ilk kez duyacağı türden yeni fikirler var mı?

MELECHESH’i dinlediğinizde kendimize has bir sound’umuz olduğunu fark edersiniz, ancak her albüm kendi kimliğine ve tarzına sahiptir. Aslında her bir şarkı başlı başına bir hikaye, bu açıdan evet, bu albümün yine bağımsız ve pek çok farklı öğeye sahip olduğunu rahatça söyleyebilirim. Bu albümdeki yaklaşım bir şeyleri yeniden yapmak değil, sıfırdan yapmak üzerine kurulu.

Oryantal/Orta Doğu ezgileri taşıyan müzik Batılı dinleyiciler için yepyeni bir şey, bu yüzden genelde beğeniyorlar. Ama Orta Doğulu ya da Türk dinleyiciler bu tür melodilere zaten aşinalar, sizce bu durum örneğin bir İsrailli ya da Türk dinleyicinin müziğinizi sevmesi konusunda bir zorluk teşkil ediyor mu? Müziğinizdeki “farklılıklar” bu insanlar için pek de “farklı” değil sonuçta. Umarım anlatabilmişimdir.

Çok iyi anladım ve bunu ben de düşünüyordum aslında. Ama böyle bir sorun olsaydı PENTAGRAM Türkiye’nin en büyük grubu olmazdı. Bence olay, müziği Orta Doğulu bir yaklaşımla, ıvır zıvırla fazla uğraşmadan, veya Walt Disney’in Alaaddin karakterinin müziği dediğim şeye dönüştürmeyerek yapmak. Tabii komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş; Doğulular’ın çoğu Batılılar’a imreniyor, Batılılar’ın çoğu da bir kaçış içerisinde ve Doğu’nun ideallerine özeniyorlar. Yine de bu yarım küredekiler kendi bakış açılarıyla sunulan metal müziği duymaktan gurur duyuyorlar. Doğu’nun son derece zengin bir kültürü, zengin müziği ve çok eskilere dayanan bir kültürel geçmişi var. Gitarın geçmişi bile uddan geliştirilmiş olan lavtaya dayanıyor. Batılı pek çok grup bu bölgelere has anlam içeren grup isimleri, şarkı sözü temaları kullanıyor, çünkü burası medeniyetin doğduğu yer. Bu yüzden Doğu’yla gurur duymalıyız, öncülük etmeli ve koyun olmamalıyız. Ama diğer yandan, kolaysa MELECHESH dinleyip de kafa sallamamayı becerin bakalım haha… Nihayetinde müziğimiz olabildiğince metal.

Babajim Stüdyoları’ndaki çalışmalarınız nasıldı? Sonuçtan memnun musunuz?

Ben idealist biriyimdir. Bazen yeterince iyi değildi, bazen de acısını çıkarttık diyebilirim. Bizim için riskli bir girişimdi, kendimizi riske atıp İsveç, İngiltere ve ABD gibi yerlerde kayıt yapmayı reddettik ve yeni bir şey denemek istiyoruz dedik. Herkes kararımızı şaşkınlıkla karşıladı, şirketimizse doğru kararı verdiğimiz konusunda bize sonuna kadar güvendiğini söyledi. Bir risk aldık ve istediğimize ulaştık. Stüdyo süreci çok yoğun, profesyonel ve olumlu bir deneyimdi. Sonuçtan son derece memnunum, sound gayet doğal ve kuvvetli. Dünya çapındaki metal ve rock medyası da bu konuda benimle hemfikir.

Kayıt çalışmaları haricinde İstanbul’u genel anlamda nasıl buldunuz? Hoşunuza giden ve gitmeyen şeyler nelerdi?

Çok hareketli bir şehir, örneğin gece hayatı konusunda pek çok Avrupa ve Amerika şehrinden çok daha ilginç buldum. Burada hep yapacak bir şeyler var, bu da hoşuma gitti. Çok hoş insanlarla tanıştım, burada bambaşka bir müzik aşkı var.

Rahatsız edici bulduğum şey ise hiyerarşi. Mali durumu iyi olan ya da mesleki açıdan mevkisi yüksek olan insanların diğerlerine tepeden baktığına tanık oldum, bu beni rahatsız etti. Ayrıca fazlaca şişkin egoları olan insanlar gördüm, tek bir başarıya bile imza atmamış kişilerin devasa egoları var. Yine de aklı başında insanlarla tanıştığım için memnunum. Gelir farkı akıl almaz düzeyde, asgari ücret 700 Lira’ymış, ama kayda değer sayıda da Ferrari ve Lamborghini gördüm. Siyasi değişimler de endişe verici gözüküyor. Ama her yerin iyi yönleri de kötü yönleri de olacak tabii ki. Sonuçta İstanbul şahane bir şehir.

MELECHESH’in müziği hakkında okuduğum bir yazıda, tüm müziği sadece gitarda yazıp müziğinize yüzlerce yerel enstrüman katmamanızın olumlu bir şey olduğundan bahsediliyordu. Bundan memnun musunuz, veya bunu bilinçli şekilde mi yapıyorsunuz, yoksa gelecekte bazı yerel enstrümanları kullanma niyetiniz var mı?

Biz bir metal grubuyuz, gitarlar ve davul her zaman birinci planda. Geleneksel enstrümanlara tamamen sırt dayamak olmaz, onlar işi renklendiren öğeler. Albümde birkaç değişik enstrüman kullandık, ancak bizi dinleyen herkes esas mevzunun gitarlar ve davul olduğunu net şekilde görecektir. Baya dinlendirici nitelikte iki akustik parça yaptık, çünkü hayranlarımız bu tarz şeyleri seviyor, biz de seviyoruz. Albüme ayrı bir boyut kazandırıyorlar. Cahit Berkay ve Harun Kolçak konuk sanatçı olarak yer aldı, Cahit tanbur ve bağlama çaldı, Harun da akustik bası üstlendi ve Doğu tarzı vokal yaptı. Gerçeği dururken yazılımlara ne hacet!

Bir de sizi NILE ve ORPHANED LAND’in birleşimi olarak tanımlayan bir kritik okudum. Bu gruplar hakkında ne düşünüyorsunuz? İkisi de metal çevrelerinde övülen gruplar, onlardan bir ölçüde etkilenmişliğiniz var mı?

Mantıklı ve aklı başında medya olduğu gibi tam tersi de mevcut. Bunlar iyi gruplar ama müzikal ve tematik anlamda çok farklılar. Biri doom’umsu progresif, diğeri grind death, bizse black thrash yapıyoruz. Orta Doğu müziği oldukça geniş bir mecra, küçük bir klişeye sıkıştırmaya çalışmak yanlış olur, bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Karl Sanders ve ben bunun hakkında düşündükçe hayret ediyoruz. Müzik işitsel bir deneyimdir, sözlü olarak tanımlamaya çalışmak bu gibi durumlarda beyhude. Dinleyip kendin karar verirsin. Birileri umarım bir gün her grubun bağımsız olduğu sonucuna ulaşır. Yani tabii ortak nokta Orta Doğu ve metal birleşimi, ama sound, şarkı sözleri ve sunum şekilleri gayet farklı.

“As Jerusalem Burns…Al’Intisar” sonrasında neler oldu? Bir sonraki albüme kadar beş yıl beklediniz, tarzınızı değiştirdiniz. Grup 1993′te kurulmuş olsa bile sanırım MELECHESH’in kariyerine gerçek anlamda 2001′de “Djinn” ile başladığını söylemek yerinde olur. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?

MELECHESH kariyerine her grup gibi ilk albümüyle başladı, ancak grupların kariyeri ikinci ya da üçüncü albümde ya olumlu bir dönüm noktasına gelir, ya da sona erer. Bence grup her albümüyle olgunlaştı, bu gayet normal.

Bu arada ilk albüm öncesinde “The Siege of Lachish” isimli EP’miz var, dinlediysen şimdiki özgün sound’umuzun onda da olduğunu fark etmişsindir. İlk şirketimiz demomuzu çok beğenmişti ve daha çiğ bir müzik yapmamızı istemişti, biz de o türden parçalar da eklemiştik. Orta Doğu etkileşimli bir çiğ black metal çalışmasıydı. Bize tekniğimizi geliştirmemiz için zaman kazandırmıştı. Ardından da Kudüs’teki durumlardan ötürü Avrupa’ya taşınmıştık.

Hollanda’da ne derece tanınıyorsunuz? Yani Amsterdam’da her yaşta insanın katılabileceği ücretsiz bir konser düzenleseniz sizce kaç kişi gelir?

Tüm konserlere her yaştan insan geldiği için bir fikrim yok. Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD’de, Hollanda’da olduğundan daha fazla tanınıyoruz.

Ashmedi; Decibel’deki köşende Hollanda’dan genel olarak pek de memnun olmadığından bahsediyorsun. “Hollanda onu eşsiz kılan temel değerlerinden koparak değişim geçiriyor, belirsiz ve karanlık bir yöne gidiyor” gibi şeyler söylüyorsun. Bununla ne demek istiyorsun? Hollanda’ya ilk gittiğinizde orası nasıldı ve şimdi farklı olan nedir?

Artık ırkçılığın çok fazla olduğu bir yer. Bir kültür savaşı var ve işler fırsatçıların elinde bambaşka bir hale geliyor. Bunu cahilce ve aptalca buluyorum. Türkler’e ya da başkalarına ilişkin yorumlarını gördükçe deliriyorum.

“The Siege of Lachish” haricindeki tüm eserlerinizin görsellerinde birtakım hayvan figürleri bulunuyor. Bu hayvanlar ile Mezopotamya ve Sümer odaklı temalarınız arasındaki ilişki nedir?

Bunu hiç böyle düşünmemiştim, ama mitolojik varlıklar çok ilgi çekici. Mitolojik yaratıklar genellikle Mezopotamya mitolojisinden alıntı.

Logonuz zaman içerisinde çok değişti. Ters haçları ve pentagramı bir kenara bırakıp daha yalın bir MELECHESH logosu kullanmaya başladınız. Bu şeytani sembolleri artık tercih etmemenize sebep olan nedir?

O logonun kullanıldığı zamanın müziğini temsil etmesini istiyoruz, klasik logoyu sadece on köşeli yıldızı içeren haliyle kullanmaya devam ediyoruz. Odağımız artık maneviyat ve okült; kara büyü yerine denge. Ayrıca kullanmakta olduğumuz sade bir logo daha var. Yıkımdan sonra yaratım başlar diyebiliriz aslında.

İstanbul’da konser verme planınız var mı? Hiç teklif aldınız mı? Burada çok sayıda hayranınız olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Birinde baş grup, birinde de NILE ile olmak üzere Avrupa’da iki turne, sonra da ABD’de bir turne bizi bekliyor. Türkiye’den de teklifler aldık, sanırım menajerimiz en sağlam olanı kabul edecek. Orada çalmaktan büyük bir zevk duyacağımızı da özellikle belirtmek isterim.

Yeni albümün tanıtım işleriyle meşgul olduğunuzu biliyorum, şimdilik bu kadar.
Yeni albümünüz için iyi şanslar diliyorum, kendinize iyi bakın.

Teşekkürler!

Not: Röportajı ayarladığı için Deniz K.’ye teşekkür ederiz.

Sorular
Ahmet Saraçoğlu
Çeviren
Güzide Arslaner

REBEL MEETS REBEL – Rebel Meets Rebel

Sunday, December 12th, 2010

PANTERA’nın “Reinventing the Steel” dünya turunun ardından, Anselmo dışındaki PANTERA elemanları, bir süredir ortak bir projeye imza atmak istedikleri country (ama serseri/asi/bıçkın tarafından) müzisyeni David Allan Coe ile olan country/ metal projeleri REBEL MEETS REBEL için işe koyulmuşlardı.

1999-2004 arasında Dimebag ve Vinnie tarafından yazılan parçalardan oluşan albüm, ne yazık ki Dimebag tarafından görülememiş, onun ölümünden 1,5 yıl sonra gün yüzü görmüştü.

Albüm için tam bir tanım yapmak gerekirse, karşımızda Güneyli havasını sonuna dek soluyan, country müziğin acısal tarafından ziyade eğlencelik tarafını konu eden, yer yer country’msi metal, yer yer de metalimsi country denecek şekilde bir tarafa ağorlok veren bir albüm demek mümkün. Ortada kafamızı ezen PANTERA’vari bir güç olmasa da, gitarı tutan ellerin Dimebag Darrell’a ait olduğunu anlamak için ilk şarkının ilk rifini duymak yetiyor.

1939 doğumlu David Allan Coe ile grubun tanışıklığı nereden geliyor bilmem ancak tavır olarak bu iki tarafın birbirine yakın oldukları ortada. “Cowboys Do More More Dope” gibi otçul kafalar, veya kadınlardan bahseden maçovari Güneyli/hillbilly/redneck sözler, iki tarafa aşina isimler tarafından da normal karşılanan konseptler. Özellikle DVD’lerini izlediğinizde nasıl eğlenceli insanlar olduklarını görebileceğiniz PANTERA elemanlarıın, “Rebel Meets Rebel” sırasında pek bir eğlendiklerini tahmin edebiliyorsunuz.

“Rebel Meets Rebel”ın önemi, Dimebag elinden çıkan son müzik oluşu. DAMAGEPLAN’in 2004′teki “New Found Power”ından iki yıl sonra çıkan albüm, Dimebag’den duyabileceğimiz son notaları barındırmasıyla buruk, ancak yine de eğlenceli ve tebessüm ettiren bir müzik sunuyor. Kapaktaki alevler gibi cayır cayır gitarların COE elinden çıkma sözlerle birleştiği, Vinnie Paul ile Rex Brown’ın da ritim departmanı olarak üzerlerine düşen görevi yaptığı albümde, hareketli ve daha metal parçaların, daha country’sel şarkılarla iç içe geçtiğini görüyoruz.

Nothin to Lose albümün klip çekilen tek şarkısı ve ilk single’ıyken, Get Outta My Life albümün en metal şarkısı olarak göze çarpıyor. Bu şarkıdaki solo da, elbette sadece Dimebag elinden çıkabilecek, enfes bir tat. Yine değişik bir şarkı olarak sondaki N.Y.C. Streets’in tümüyle doğaçlama bir parça olduğunu, Cowboys Do More Dope’un da daha country bazlı bir şarkı olduğunu söyleyebiliriz.

Gayet basit, kolay dinlenen ve hoşça vakit geçirmelik bir albüm olduğundan, çok da tarif gerektirmeyen “Rebel Meets Rebel”ın alengirli tek tarafıysa, PANTERA ve alengir kelimeleri yan yana geldiğinde akla gelen ilk ve tek isim olan Phil Anselmo’yla ilgili. Başta Anselmo’nun albüme adını veren şarkıda Coe ile yapması planlanan düet, yıllar geçtikçe ve muhtemelen PANTERA içi ilişkiler gerinleştikçe iptal edilmiş ve Anselmo albümde yer almamış ya da alamamıştı.

Çok uzatmadan, “Rebel Meets Rebel”ı PANTERA sevsin sevmesin, “country müziğin olabilecek en sert hallerinden biri” fikri hoşuna giden herkese önerebiliriz.

Böylelikle ikinci PANTERA’yı anma haftasının da sonuna geldik. Sitede bir daha PANTERA’ya ve Dimebag’e ilişkin yazı olmayacak olması, grubun psikopat düzeyde hayranı şahsım için kıl bir durum olsa da, grubun tüm albümlerini siteye koymuş olmak da aynı ölçüde mutluluk verici. PANTERA candır diyor, Dimebag’e de selam ediyorum. Çok kral adamdın lan.

KING DIAMOND sağlık sorunları nedeniyle müziğe ara veriyor

Sunday, December 12th, 2010

Efsane vokalist KING DIAMOND, 29 Kasım’da geçirdiği bir rahatsızlık sonucu acilen hastaneye kaldırılmış.

Bugün açıklanan olaya göre, KING o gün peşpeşe birkaç kalp krizi geçirmiş ve ambulansla hastaneye yetiştirilerek 7 saat süren bir kalp ameliyatı olmuş. Kalp krizlerinin sebebi, kalp kapakçılarından birinin %100, birinin %90, birinin de %65 tıkalı olmasıymış. Göğüs kafes kemiği ortadan ayrılarak, vücudun farklı yerlerinden alınan damarlar kalbe takviye edilmiş ve bir süre durdurulan ve makine tarafından pompalanan kalp, arterleri açılarak tekrar işler hale getirilmiş. Son 10 gündür hastanede yatmakta olan KING birkaç gün önce evine gönderilmiş ve dinlenmeye çekilmiş.

54 yaşındaki KING’in 26 yaşındaki eşi Livia Zita yaptığı açıklamada KING’in birkaç ay evde olacağını ve sadece dinleneceğini, bu süre içerisinde de müzik yaşantısına ara vereceğini açıklamış. “KING tekrardan müzik yazmayı, DVD’lerini çıkarmayı çok istiyor, ancak bu uzak bir geleceğe kadar mümkün olmayacak” diyen Zita, “KING DIAMOND’ın dağılması gibi bir durum söz konusu değil; grup mutlaka yeniden müzik yapacak ancak şu an için önemli olan KING’in sağlığı” diye devam etmiş.

Çok geçmiş olsun diyoruz.

PANTERA – Power Metal

Saturday, December 11th, 2010

PANTERA evriminin son adımı olan “Power Metal”, grubun bildiğimiz kadrosuna ulaştığı ve müziğinin de hard rock’ı aşacak düzeyde sert anlara sürüklendiği bir albüm olarak karşımıza çıkıyor.

Normalde glam ve hard rock’tan daha sert şeyler sevenler tarafından çok iyi bir glam/hard rock albümü olarak nitelenen “Power Metal” elbette ki en bahsedilmeye değer kısmını vokalleriyle veriyor.

Anselmo’nun katılımıyla birlikte sertleşen bu yeni sound’larını daha da iyi sergileyebilecek olan grup, Vinnie Paul’den gelen “Müziği çalan giydiğimiz kıyafetler değil, bizleriz. Bu taytları çıkarıp kot ve tişört giyelim, rahat olalım” teklifini de gerçeğe dönüştürmüş ve sonraki sert imajının yolunu yapan normal “insan” kıyafetlerine geçmişti. Teklifin Paul’den gelme sebebini, Paul’ün diğer üç üyeden daha şişman oluşuna ve taytların hayatını zorlaştırmaya başlamasına bağlıyorum.

Her neyse, “Power Metal” gayet dinlenir bir albüm olarak karşımıza çıkıyor. İçinde gerçekten mükemmel rifler, harika sololar ve Anselmo’nun “Cowboys From Hell”de de sergileyeceği yüksek oktavlı çığlıksal vokallerini barındıran albüm, grubun azılı hayranlarınca da “İlk üç albümü yok saymalarını anlarım da “Power Metal”i neden saymıyorlar, hem taş gibi albüm, hem de Anselmo var” şeklinde yorumlanıyor.

Bu yoruma aynen katıldığımı belirtmek isterim. Misal şu Death Trap nasıl görmezden gelinir anlamıyorum. Solosu bile sayısız grubun tüm kariyerini katlayacak kadar güzelken, PANTERA’nın bu albümü de ilk üç albüm gibi yok sayması ve resmi kataloglarına almaması şaşırtıcı.

Yırtıcı ve sertleşen yanlarının dışında, daha sofistike ve hard rock’sal bestelere de yer veren “Power Metal”de, Anselmo’nun genç sesinin tüm varyasyonlarını sergilediği Hard Ride başta olmak üzere, canlı çalıp söylemek için yazıldıkları belli olan şarkılar da var.

Albümdeki ilginç detaylardan da bahsedip sona yaklaşalım. “Power Metal”, bir PANTERA albümünde Dimbag Darrell tarafından söylenen tek şarkı olan P•S•T•88′i ve yine bir PANTERA albümünde, PANTERA dışından biri tarafından yazılan tek parça olan Proud to Be Loud‘u da barındırıyor. KEEL gitaristi Marc Ferrari tarafından yazılan şarkı, Donnie Darko filminde ve bir tiyatro oyununda bile kullanılmış.  Henüz duymadıysanız, bahsettiğim şarkılardan özellikle alttaki P•S•T•88′in 1.43′te giren rifini duymanızı öneririrm. “Köpeğin olayım Dimebag!” diye bapırtacak kadar güzel, albümün grup tarafından neden yok sayıldığını sorgulatacak kadar sağlam bir rif. Tabii örnekler çoğaltılabilir.

Velhasılı kelaaaaaaaaam, “Power Metal” grup tarafından PANTERA diskografisi içinde sayılsaydı bile çok sırıtmayacak, içindeki kimi şarkılar “Cowboys From Hell”e en azından bonus olarak konabilecek kadar “utanılmayacak” ve yok sayılamayacak bir albüm. Önceki albümleri dinleyip sevmeyebilirsiniz, ancak doksanlar PANTERA’sını, en azından “Cowboys From Hell”i seviyorsanız, “Power Metal”de mutlaka hoşunuza giden şeyler bulacağınıza inanıyorum.

Böylelikle PANTERA’nın tüm albümlerini siteye kazandırmış olduk. Madem Dimabag’i anıyoruz, yarın da Dimebag Darrell, Vinnie Paul ve Rex Brown’ın country müzisyeni David Allan Coe ile ortak projesi olan REBEL MEETS REBEL’i yazarak Dimebag ve PANTERA defterimizi kapatalım.

Respect, walk.

SINISTER’dan yeni şarkı

Saturday, December 11th, 2010

Hollandalı death metal grubu SINISTER yeni albümü “Legacy of Ashes”dan albümle aynı addaki şarkıyı yayınladı.

Haberleri böyle kısa bırakmaya alışık değiliz ama bu sefer böyle naapalım.

TANKARD’dan yeni şarkı

Saturday, December 11th, 2010

TANKARD yeni albümü “Vol(l)ume 14“den “The Agency” adlı şarkıyı tüm bira severlerin hizmetine sundu.

Grup kısa bir süre önce de albümden ilk klibini yayınlamıştı.

TANKARD’ın 12 Şubat’ta İstanbul’da olacağını da hatırlatalım.

CYNIC’te yaprak dökümü

Friday, December 10th, 2010

CYNIC’te hareketli günler.

Grubun basçısı Robin Zielhorst bugün itibariyle gruptan ayrıldığını açıkladı. Ayrıca ikinci gitarist Tymon Kruidenier de kısa bir süre önce facebook profiline “Back home – bye bye USA, hope to not see you soon!” (Eve dönüş – Hoşçakal ABD, umarım yakında görüşmeyiz!) yazdı.

Yeni albümünü hazırlamakta olan gruptan resmi bir açıklama bekleniyor.

Not: Haber için ege/jokernthiefmother’a teşekkür ederiz.

CHILDREN OF BODOM’dan yeni albüm detayları ve tadımlık

Friday, December 10th, 2010

CHILDREN OF BODOM yeni albümü “Relentless Reckless Forever“ın tüm detaylarını açıkladı.

01. Not My Funeral
02. Shovel Knockout
03. Roundtrip to Hell and Back
04. Pussyfoot Miss Suicide
05. Relentless Reckless Forever
06. Ugly
07. Cry of the Nihilist
08. Was It Worth It?
09. Northpole Throwdown
10. Party All the Time
(EDDIE MURPHY cover’ı)

Aşağıdaki “Was It Worth It?” trailer’ından da şarkının bir bölümünü duymak mümkün.

LEGION OF THE DAMNED’den yeni albüm detayları

Friday, December 10th, 2010

Hollandalı grup LEGION OF THE DAMNED yeni albüm detaylarını epey önce açıkladı, biz şimdi veriyoruz.

Descent Into Chaos” adlı albüm 7 Ocak’ta çıkıyor ve olayı şöyle:

Normal kapak:

DV’li versiyon kapağı:

01. Descent Into Chaos
02. Night Of The Sabbath
03. War In My Blood
04. Shrapnel Rain
05. Holy Blood, Holy War
06. Killzone
07. Lord Of The Files
08. Desolation Empire
09. The Hand Of Darkness
10. Repossessed
11. Legion Of The Damned (feat. Peter Tägtgren)

Not: Hatırlatma için iksvayzed’e teşekkür ederiz.

PANTERA – I Am the Night

Friday, December 10th, 2010

PANTERA’nın üçüncü albümü, grubun bariz şekilde sertleşme belirtileri gösterdiği ilk albümüydü. Glam ve hard rock köklerinden ziyade JUDAS PRIEST etkilenimli bir tarafa kayan müzik, daha thrash soslu, daha akılda kalıcı ve daha sert bir hal almıştı.

Diamond önceki iki albümde görülen gelişimine devam etmiş, solo konusunda artık kendini fazlasıyla belli eder bir duruma gelmişti. O dönemde PANTERA dinleyen bir glam metal/hard rock dinleyicisinin, Diamond’ın yeteneğini fark etmemesi ve özel bir gitarist olduğunu anlamaması sanırım pek mümkün değildir. İcra bakımından zorlaşan riflerin yanı sıra, sololarını da daha akılda kalıcı, karakterli ve özgün yazmaya başlayan Diamond, kısa süre sonrasında MEGADETH’ten gelecek teklifin de sebebini belli etmeye başlamıştı.

Diamond, Mustaine’in ikinci gitaristlik teklifine “Ya abimle birlikte geliriz ya da hiç gelmeyiz” demiş, o sıralarda MEGADETH’e giren Nick Menza sağolsun, Vinnie Paul ve Diamond’ın PANTERA’da kalmasını sağlayarak farkında olmadan doksanlar metalinin gidişatını değiştirmişti. Sertlik anlamında başta Down Below olmak üzere pek çok şarkıda eskiye oranla daha etkin olan albüm, “Cowboys From Hell”de duyduğumuz kimi gitar oyunlarının da çok primal işaretlerini içinde barındırıyor. Bunlar, önceki iki albümde de dediğim gibi, gruba ve Dimabag’in gitar kullanımına yatkın olduğunuz takdirde fark edebileceğiniz detaylar. Misal albüme adını veren şarkının sonuyla Cowboys From Hell’in sonunun birbirine benzemesi gibi.

Vokallerde Terry’nin kendini iyice geliştirdiğini gördüğümüz “I Am the Night”, bildiğimiz gibi kendisinin PANTERA’yla olan son çalışması olarak da grubun diskografisindeki yerini almıştı. İlk albümdeki bayık vokallerinin yerini, tür adına gayet yeterli bir yorumla değiştiren Terry, grubun sertleşme kararından hoşlanmayınca “I Am the Night”ın ardından PANTERA’ya veda ederek, metal tarihinde en hayırlı ayrılıklardan birine imza atmıştı. Bu ayrılığın neler getireceğini yarınki köşemiz olaz “Power Metal”da göreceğiz.

“Projects in the Jungle”dan tek farkı müzisyenler ve kayıttaki gelişim ile grubun genel sound’undaki sertleşme olan “I Am the Night”, PANTERA’nın gerçekten de PANTERA olacağı ilk albüm olan “Power Metal”in öncesindeki son hard rock ağırlıklı albümdü. Yarın, metal tarihini etkileyecek ve sayısız vokaliste ilham verecek o çılgın gencin katılımını ve PANTERA’nın dünya arenasına açılmadan önceki son sıçrayışını göreceğiz.

SODOM yeni davulcusunu buldu

Friday, December 10th, 2010

SODOM, kısa süre önce gruptan çıkartılan Bobby Schottkowski’nin yerine Markus “Makka” Freiwald’ın geçtiğini açıkladı.

DESPAIR ve FLAMING ANGER adlı gruplarda çalmışlığı bulunan Freiwald, MOONSPELL’in “Irreligious” ve ROTTING CHRIST’ın “Triarchy Of The Lost Lovers” EP’sinde de perküsyon çalmışlığı varmış.

Aşağıdan kendisinin 1992′de çaldığı bir şarkı dinlenebilir.

Not: Hatırlatma için ismail vilehand’e teşekkür ederiz.

BELPHEGOR’dan yeni şarkı

Friday, December 10th, 2010

BELPHEGOR 14 Ocakta çıkaracağı yeni albümü “Blood Magick Necromance“den “Impaled Upon The Tongue Of Sathan” adlı şarkıyı facebook sayfasında yayınladı.

Grup kısa süre önce de bir stüdyo videosu yayınlamıştı.

EKTOMORF’tan bir klip daha

Friday, December 10th, 2010

Macar grup EKTOMORF yeni albümü “Redemption“dan “Sea Of My Misery”ye çektiği klibi yayınladı.


Grup kısa bir süre önce de “Last Fight“a klip çekmişti.

OZZY OSBOURNE 2010′un en iyi 10 metal albümünü açıkladı

Thursday, December 9th, 2010

Başlıkta ne yazıyorsa o oldu.

OZZY’ye göre 2010′da çıkan en iyi 10 metal albümü sırasıyla şöyleymiş:

01. OZZY OSBOURNE – “Scream”
02. BLACK LABEL SOCIETY – “Order of the Black”
03. MOTÖRHEAD – “The Wörld is Yours”
04. SLASH – “Slash”
05. HALFORD – “Made of Metal”
06. KORN – “III: Remember Who You Are”
07. PANTERA – “Cowboys from Hell” (reissue)
08. LAMB OF GOD – “Hourglass” box set
09. FIREWIND – “Days of Defiance”
10. AC/DC – “Iron Man 2″

GUNS N’ ROSES’a playback suçlaması

Thursday, December 9th, 2010

GUNS N’ ROSES’ın kısa bir süre önceki Avustralya konserinde, Axl Rose’un playback yaptığı iddia edildi.

Axl’ın, 2 saat geç başlayan ve bu sebeple de öncesinde protestolara neden olan konserin giriş şarkısı olan Welcome to the Jungle’ı playback olarak söylediği ileri sürülüyor. Playback yapıldığı iddia edilen anlar şuradaki videoda görülebiliyor. Avustralya medyasını da hayli meşgul eden konser, hem gecikmeler, hem de sahnedeki performansın kötülüğünden dolayı konserin ortalarından itibaren seyircilerin gruplar halinde mekanı terk etmesiyle adından söz ettirmişti.

Playback demişken, tarihte görülmüş en epik uygulamalarından biri gelsin.

PANTERA – Projects in the Jungle

Thursday, December 9th, 2010

“Metal Magic”in bir sene sonrasında, PANTERA hız kesmeden ikinci albümü “Projects in the Jungle”ı piyasaya sürdü. İlk dönem DEF LEPPARD ve MÖTLEY CRUE etkilenimleri hâlâ geçerliliğini korumaktaydı, ancak bunun yanına kimi daha sert tatlar da gelmiş ve doksanlar PANTERA’sının gerçek anlamdaki ilk izleri atılmaya başlanmıştı.

Elbette yine ortada glam metal/hard rock bazlı bir müzik vardı, ancak önceki albümde sadece sololarda görülen iyi gitar kullanımı, “Projects in the Jungle”la beraber riflere de sıçramış, Diamond Darrell yakında “bir şeyler geleceğini” belli etmeye başlamıştı. İçinde Heavy Metal Rules adlı bir şarkı barındıran bir albümden bahsettiğimize göre, PANTERA’nın amatörlüğünü henüz üzerinden atamadığını söyleyebiliriz. Yine geyiklikten ölen sözlerle ve yine dönemin büyüklerine öykünen konularla karşılaştığımız albümde, karşımıza çıkan olumlu gelişmeler de yadsınamayacak kadar fazla. Bunlardan ilki, PANTERA’nın kariyerindeki ilk klibin çekilmiş oluşu. Klip şarkısı All Over Tonight, grubun çok daha fazlasını yapacağını bağırır nitelikte. Özellikle 2.25′te giren solonun girişine dikkat çekmek istiyorum.

Diğer olumlu yanlara gelirsek, bir kere kayıt ilk albüme oranla bariz şekilde gelişmiş. Gitarlar, yıllar sonra o arenaları yıkacak güce gelmemişseler de, ilk albümün cılızlığıyla kıyaslanamayacak düzeyde güçlü ve yırtıcılar. Diamond Darrell’ın daha thrash bazlı riflerinin de duyulduğu albüm, bu kayıt sayesinde daha bir dinlenir hale gelmiş. “Metal Magic“te dediğim gibi, o albümü uzun süre dinlemek çok da mümkün değilken, “Projects in the Jungle”ı orta karar bir hard rock albümü olarak gayet dinlenir buluyorum.

Gitar kullanımındaki gelişme sololara da yansımış ve Diamond, neredeyse “Cowboys From Hell”e konsa sırıtmayacak güzellikte kimi sololarla albümü renklendirmeyi bilmiş. Eğer Dimebag’in tarzını iyi biliyorsanız, az aşağıdaki Killers’ın solosunu dinlediğinizde neden bahsettiğimiz anlayabilirsiniz. Kendini geliştiren tek kişi Darrell değil elbet. Vinnie Paul’ün de sonradan kendini belli edecek tarzının ışıklarını yaktığı bir davul kullanımına tanık oluyoruz. Vinnie Paul’ün tarzına aşinaysanız, özellikle kros ve zil kullanımında bu işaretleri yine alttaki Killers’da duymak olası.

Vokalist Terry Glaze’in adını Terrence Lee’ye çevirdiği “Projects in the Jungle” da ilk albüm gibi grubun kendisi tarafından üretilen ve kendi şirketleri Metal Magic Records tarafından piyasaya sürülen bir çalışma. Albümle aynı adı taşıyan şarkı, Killers, grubun daha sofistike beste yapma becerilerini kısmen ortaya koyan Out For Blood gibi şarkılar, her ne kadar grup o zamanlarını yok saysa da, müzikal olarak hiç de utanılacak işler değiller. Çoğu şarkı sırf soloları için bile dinlenir. Hatta sağ olsun bir arkadaş albümdeki tüm soloları bir araya toplamış.

Nihayetinde “Projects in the Jungle” PANTERA’nın yerinde saymadığını gösteren ve emeklemekten fazlasını yapan, vasat bir albüm. Seksenlerdeki tüm PANTERA albümleri gibi, o da bir iş görüyor ve grubun kendini keşfetme ve geliştirme yolculuğunda önemli bir adım teşkil ediyor.

Yarın PANTERA’nın üçüncü faaliyet yılındaki üçüncü albümü olan ve grubun yavaştan dişini göstermeye başladığı “I Am the Night”ta buluşmak üzere.

BORIS’ten DVD

Thursday, December 9th, 2010

Deneysel tatlar yaratan Japon grup BORIS ilk resmi DVD’sini çıkartıyor.

“Live In Japan” adlı DVD 18 Ocak’ta çıkıyor ve içeriği de şöyle:

01. Flower Sun Rain
02. Buzz-In
03. Laser Beam
04. Pink
05. Statement
06. Floor Shaker
07. Rainbow
08. My Neighbor Satan
09. Ka Re Ha Te Ta Sa Ki – No One’s Grieve
10. You Were Holding An Umbrella
11. ” “

Bonus:
12. Tokyo Wonder Land
13. A Bao A Qu
14. Farewell

Kurulduğu 1992′den beri hiç durmadan yeni materyal yayınlayan grubun, bir yılda yedi albüm çıkarmak gibi ilginç yanları da var.

OMNIUM GATHERUM yeni albüm detaylarını açıkladı

Thursday, December 9th, 2010

Fin melodik death metal grubu OMNIUM GATHERUM yeni albümünün içeriğini açıkladı.

4 Şubat’ta çıkacak albümün adı “New World Shadows” ve olayı da şöyle:

01. Everfields (9:17)
02. Ego (4:07)
03. New World Shadows (6:00)
04. Soul Journeys (4:54)
05. Nova Flame (4:10)
06. An Infinite Mind (5:43)
07. Watcher Of The Skies (4:17)
08. The Distance (3:59)
09. Deep Cold (9:29)

LAZARUS A.D. yeni albüm detaylarını açıkladı

Thursday, December 9th, 2010

Thrash metal grubu LAZARUS A.D. 1 Şubat’ta çıkacak yeni albümü “Black Rivers Flow”un detaylarını açıkladı.

Yeşil ve mordan sonra LAZARUS A.D. de gri kapakla çıkarak bugün açıklanan kapaklardaki tek renk furyasını sürdürdü.

01. American Dreams
02. The Ultimate Sacrifice
03. The Strong Prevail
04. Black Rivers Flow
05. Casting Forward
06. Light A City (Up In Smoke)
07. Through Your Eyes
08. Beneath the Waves of Hatred
09. Eternal Vengeance

DEVILDRIVER yeni albüm kapağını sundu

Wednesday, December 8th, 2010

Bugün açıklanan yeşil NEURAXIS kapağının ardından, DEVILDRIVER da yeni albümü “Beast“in mor kapağını sundu.

EXODUS yeni albümünden üç şarkıya klip çektiğini ve üçünün de aşşşırı iyi olduğunu açıkladı
Bursalı hard rock grubu KARAMESAİ yeni şarkılarını sundu
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.