# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

TANKARD yeni albüm detaylarını açıkladı

Sunday, November 14th, 2010

Almanya’nın göbekli thrash’çileri TANKARD, yeni albüm detaylarını açıkladı.

17 Aralık’ta piyasaya çıkacak albümün adı “Vol(l)ume 14″ ve olayı da şöyle:

01. Time Warp
02. Rules For Fools
03. Fat Snatchers (The Hippo Effect)
04. Black Plague (BP)
05. Somewhere In Nowhere
06. The Agency
07. Brain Piercing Öf Death
08. Beck’s In The City
09. Condemnation
10. Weekend Warriors

THE GATES OF SLUMBER’dan yeni albüm

Saturday, November 13th, 2010

Heavy/doom metal grubu THE GATES OF SLUMBER yeni albüm haberini verdi.

2011 ilkbaharında çıkması planlanan albüm, grubun önceki işlerine oranla daha doom metal bir tada sahip olacakmış.

ATHEIST – Jupiter

Saturday, November 13th, 2010

Ertuğrul Bircan Çopur

Teknik death metalin zirvesinde benim için (Death’i ayrı tutarak) zamandan bağımsız olarak hep 3 grup yer almıştır; Atheist, Cynic ve Pestilence. Zaten türün (ve hatta jazz death kavramının) yaratıcıları olarak anılan bu grupları, üçü de dağıldıktan sonraki yıllarda da aşabilen bir grup geldiğine inanmıyorum.

Atheist, Cynic ve Pestilence’ın üçünün de uzun yıllar sonra tekrar bir araya geleceğini duyduğumuda, ne yalan söyleyeyim, beni en çok heyecanlandıran Atheist olmuştu. Çoğu kişinin aksine en sevdiği Atheist albümü “Elements” olan birisi olarak, o albümden sonra dağılmalarının bende onulmaz yaralar açtığını söylemeliyim. Sonra tabii Cynic öyle bir albüm çıkarttı ki heyecan skalamı kaydırdı epeyce. Neyse konu bu değil.

Birleştiklerini duyduğumdan beri Türkiye’ye gelsinler diye beynini yediğim Kelly Shaefer’ın (çok başarılı değilim gibi), albüm yazma sürecindeyken Tony Choy’un albümde çalmayacağını açıklaması baya büyük bir hayal kırıklığı oldu gerçi. Roger Patterson denen ilahın ölümünden sonra bence harika bir seçimdi. Gel gör ki anlaşılan pek de iyi ayrılmadılar grupla, en azından Shaefer’la. Eleman konusunda albümdeki en önemli noktanın ise Steve Flynn denen azmanın geri dönmesi olduğunu düşünen az değildir sanırım. Gerçekten inanılmaz bir performansla dönmüş, bahsedeceğiz bu konudan.

“Jupiter”, Atheist’in “Elements”de eriştiğini düşündüğüm olgunluk seviyesinden, albümün genelinde daha çiğ ve direkt bir forma dönüş yapmış. Öyle Latin jazz falan yok albümde yani eheh. Daha farklı bir yöntem izlemiş, bası idareten Jonathan Thompson’ın çalmasıyla, müziklerinin odağını buradan kaydırmış grup.

Albümde gitarları üstlenen üçlü (Shaefer, Thompson ve Baker) adeta bir çılgınlık içindeler. Her biri inanılmaz işler çıkarmış, neredeyse The Dillinger Escape Plan’in yaptıklarını bile efendi gösterecek melodiler kullanmışlar. Fictitious Glide solosu örneğin, neredeyse Necrophagist soloları tadında. Bu arada bir “Jupiter” kritiğinde The Dillinger Escape Plan grubunun isminin geçmesi de aslında tesadüf değil; albümde yer yer gerçekten de The Dillinger Escape Plan esintileri duyulabiliyor. Second to Sun’ın son bir dakikası bence albüm içinde bu esintilerin en net duyulabildiği yerler. Teknik jazz-death’in yanında bu math havasını da almak, Atheist’in yıllar içinde müziklerine yeni bir tat kattıklarını görmek gerçekten güzel.

Shaefer’ın vokalleri açıkçası beni en çok şaşırtan nokta oldu. Çok bir şey beklemediğim Shaefer, brutalımsı vokallerin yanında, huysuz mırıldanmalar (başka şekilde tanımlayamadım valla), nefret dolu fısıltılarla bezeli, geniş sayılabilecek bir yelpazede kullanmış sesini. Şimdiye kadarki en hırçın vokallerini duyuyoruz kendisinin, ve bence albüme çok yakışmış.

Davullarda ise, daha önce bahsettiğim gibi Flynn harikalar yaratmış. Zaten çok yetenekli olduğunu bildiğimiz bu arkadaş, gitarların mükemmel uyumuna rağmen her şarkıda en ön planda kendini dinletecek bir performans göstermiş, adeta bağırıyor arkadan “bakın ben burada çok acaip işler yapıyorum bana kulak verin” diye.

Basları sona bıraktım, çünkü çok hayal kırıklığına uğrattı bu albümde beni. Albümü ilk dinlediğimde kalitesiz bir rip dinlediğim için mp3′lere bok atmıştım basların duyulmaması konusunda ama kayıpsız formatta da dinledikten sonra bir çıkış yolum kalmadı. Atheist müziğinde gitarlar kadar, belki de daha fazla yer kapladığını düşündüğüm baslar, iyice geri plana itilmiş, kendinizi zorlayarak duyabildiğiniz anlarda bile yaratıcı çok az şey sunuyor. Sheafer her ne kadar Choy’un müzik yazma sürecinde bir katkısı olmadığını iddia etse bile, Patterson’ın ve Choy’un çaldığı albümlerden sonra Jupiter’i dinlemek, bastan inip eşeğe binmeye benziyor.

Albümde en çok öne çıkan şarkı olarak When the Beast’i görüyorum. Niyeyse Meshuggah’ı andıran akortsuzluğu, kısa ama etkileyici solosu, basların diğer şarkılara nazaran daha önplanda olmasıyla albümü dinlerken iple çektiğim bir şarkı. İpi uzun süre çekmeye de gerek kalmıyor zaten, zira 32 dakikalık kısacık bir albümle döndü maalesef Atheist. Bunca yıldan sonra insan istiyor ki saatlerce sürsün saatlerce dinleyelim ama kendi standardını korumuş grup; “Elements” dışındaki 3. albümün de süresi 32 dakika oldu böylece.

When the Beast dışında Fictitious Glide, Fraudulent Cloth ve Faux King Christ da bağımlılık yapabilme olasılığı yüksek şarkılar.

Sonuç olarak Atheist çoğu insan için beklentileri karşılayan, gayet sağlam bir albümle döndü. Bu çoğu insana ben de dahilim; ama yakın zamanda bir albüm daha istiyorum, haberleri olsun.

Jesus – Fucking – Christ.

Bilgi: Aşağıdaki ilk 24 yorum, ATHEIST’in “Second to Sun”ı yayınlama haberine aittir; yorumları dağıtmamak için o haber çaktırmadan albüm kritiğine dönüştürülmüştür, “Ne diyo la bunlar?” diye düşünülmesindir

HAMMERFALL albüm haberini verdi

Saturday, November 13th, 2010

HAMMERFALL yeni albümünü 20 Mayıs’ta çıkaracağını açıkladı.

Kendilerini “İsveç’in en başarılı heavy metal grubu” olarak lanse eden HAMMERFALL, albümün havasını “Umulmayanı umun!” şeklinde açıklamış.

MALEVOLENT CREATION’dan kanlı canlı klip

Friday, November 12th, 2010

MALEVOLENT CREATION son albümü “Invidious Dominion“dan “Slaughterhouse”a çektiği klibi alttaki albüm kapağından ulaşılabilen yere koydu.

Klibin her ortama uygun olmadığını da belirtelim. Etrafınızı kolaçan etmek isteyebilirsiniz.

ANTHRAX’tan yeni albüme dair açıklamalar

Friday, November 12th, 2010

ANTHRAX, Jagermeister Turnesi kapsamında yaptığı bir röportajda, yeni albüm ile ilgili açıklamalar yaptı. Yeni albümün 2011 yılında piyasaya sürüleceğini belirten Scott Ian, yeni materyallerin bazılarının hazır olduğunu söyledi.

Mevzubahis röportajı aşağıda izleyebilirsiniz.

FIREWIND – Days of Defiance

Friday, November 12th, 2010

Power metalde ortalamanın üstündeki gruplardan biri, hemen dibimizde faaliyet gösteren FIREWIND. Elbet çığırlar açmayan, ancak power metalin güzel yapıldı mı tadından yenmeyen cayır cayır, saf halini pek bir güzel icra eden bu komşi grup, son albümü “Days of Defiance”ı da kısa bir süre önce çıkardı.

Gus G. OZZY’nin gitaristi olunca albümün baya bir gecikeceğini düşünüyordum ama Gus FIREWIND’i boşlamadı ve şu an patlayan şöhretinden de yararlanmak adına albümü çıkardı. Gus G.’nin şu an dünyada adı en çok anılan birkaç gitaristten biri olduğu düşünüldüğünde, FIREWIND’in kariyeri adına, albüm daha iyi bir zamanda çıkamazdı.

Ne dedik; cayır cayır, taptaze power metal iyi yapıldı mı pek leziz olan bir şey. İyi yapılmadı mı nasıl bayık oluyor, hepimizin/çoğumuzun malûmu. FIREWIND’in bu iyi gruplar tarafında olmasını sağlayan tarafı, power metali sadece melodi ve arkasındaki düz rifler olarak değil, bir bütün halinde görüyor olması. Melodi dersen var, dıgıdıgıdıgı çift kroslar da var, ama üstüne boş geçilmeyen bir rif yazımı da var. Bu sayede albüm sıkıcı power metal gruplarında hissedilen “midi” havasından, “cep telefonu melodisi metal” tadındaki tekdüzelikten kurtulmuş oluyor.

Ateist sözlerle coşan ve ikinci single olarak klip çekilmeyi bekleyen The Ark of Lies’la açılan albüm, bence en güzel şarkısını daha en baştan vermiş oluyor. Çok güzel bir nakarata sahip olan parça, ümitleri ilk andan yükseltiyor. Neyse ki iyi bir albüm dinlediğimizin farkına varmamız uzun sürmüyor. Arada İtalyanlar’ın pek sevdiği klasik power metal türü şarkılara da rastlasak da, genel olarak heavy metal ve hard rock’tan beslenen bir power metalle haşır neşir oluyoruz albüm süresince. Bazı şarkıların nakaratları duyulduğu anda öne çıkarken, bazılarıysa zaman istiyorlar.

Albümün iyi taraflarından biri, Gus G.’nin solo olayını abartmaması ve her şeyi dozunda tutması. Grubun DREAM THEATER’cılık oynadığı ve Gus G. ile klavyeci Bob Katsionis’in karşılıklı atıştığı pek güzel şarkı SKG dışında albümde bir “bakın nasıl çalıyoruz” teması yok. Gus G.’nin soloları hem teknik, hem de duygu olarak gayet olgun; blues’dan neo-klasiğe, rock gitarının pek çok yansımasını Gus G.’nin sololarında bulmak mümkün. Bir dönem NIGHTRAGE’de beraber çaldığı Marios Iliopoulos’un çok kendine özgü melodi paternlerini dahi bazı sololara yedirilmiş halde duyabiliyoruz. Tabii Marios gizli şekilde bir konuk solo kaydetmediyse.

Tertemiz kaydı ve artık SPIRITUAL BEGGARS’da da boy gösteren vokalist Apollo Papathanasio’nun Coverdale/Lande ekolünden gelen yorumunun da bir hayli yükseklere taşıdığı albüm, iyi power metal dinlemek istiyorsanız bu yılki mutlak seçimlerinizden biri olmalı. İlk dinlemelerde sonlara doğru biraz ağırlık çöker gibi olsa da, birkaç dinleme sonunda albümü tam anlamıyla kavrıyor ve hiçbir şarkının öylesine yapılmadığını görebiliyorsunuz.

Egeli bu güzel arkadaşları bu başarılı atlayışlarından dolayı kutluyor ve “Days of Defiance”ı da kendi çapımda şimdiye kadarki en olgun FIREWIND albümü seçiyorum.

HELLSONGS’dan sıradışı PANTERA cover’ı

Friday, November 12th, 2010

İsveçli grup HELLSONGS, PANTERA klasiği “Walk”u muhtemelen şimdiye dek duymadığınız şekilde cover’lamış.

HELLSONGS’un diğer rock ve metal cover’larına da şuradan ulaşabiliyoruz.

TURISAS yeni albüm adını açıkladı

Thursday, November 11th, 2010

Fin “battle metal” grubu TURISAS 31 Ocak’ta çıkaracağı yeni albümünün adını “Stand Up And Fight” olarak açıkladı.

Şimdilik bu kadar.

ROADRUNNER RECORDS, WARNER MUSIC GROUP’a satıldı

Thursday, November 11th, 2010

1980 yılında kurulan ve metal tarihine damgasını vuran pek çok gruba ev sahipliği yapmış Amerikalı müzik şirketi ROADRUNNER RECORS’un tüm hakları, dünyanın en büyük dört müzik şirketinden biri olan WARNER MUSIC GROUP tarafından satın alındı.

Daha önce de bir kısmı WARNER MUSIC GROUP’a satılan şirket, özellikle son yıllarda daha piyasa isimlere yönelmesi dolayısıyla eleştirilmiş, birçok önemli isim ya kendi istekleriyle şirketten çıkmış, ya da şirket tarafından çıkarılmıştı. Son olarak DAVE MUSTAINE, “Endgame“in çıkışı sırasında bağlı olduğu ROADRUNNER’ı kasten albümün promosyonunu yapmamakla suçlamıştı.

MISTAKEN ELEMENT – Mind Over Matter

Thursday, November 11th, 2010

Normalde Fransa denince akla Eiffel kulesine karşı şarap içip birbirlerine bol mayonezli patates kızartması yediren tipler gelir. Nedendir tam bilinmez ama Fransızlar romantik ve entel dantel şeylerle uğraşan sıkıcı tipler olarak akıllarda kalmışlardır. Neyse ki Gojira, Benighted, Yyrkoon, Hacride, Klone ve az sonra bahsedeceğim Mistaken Element gibi gruplar sayesinde insanın aklındaki Fransa ve Fransız modeli bir nebze de olsa düzelebiliyor.

Meshuggah, Tool ve Opeth gibi grupların müziğinden beslenen zilyon adet modern progresif metal grubunun arasından kendine özgü havası ile rahatça sıyrılmış bir grup Mistaken Element. Hatta çoğu zaman post-thrash ve groove metal etkilerini kullanarak, içinde bolca teknik terim geçen kasıntı progresif metalci muhabbetlerine meze olmak yerine dinleyiciye headbang yaptırabilen bir grup olması ise büyük bir artı.

Grubun kadrosuna gelecek olursak Fransız metal camiasından tanıdık simaları göze çarpıyor. Aynı zamanda Klone vokalisti olan Yann Ligner burada da yine vokal görevini üstlenmekte. Ancak Klone’daki vokal stiline göre Mistaken Element’teki vokali çok daha düz kalıyor. Ve bence böylesi daha iyi. Gitarda ise bekli de Gojira’dan sonra Fransa’nın en büyük metal grubu olan Hacride vokalisti Samuel Bourreau bulunmakta. Mistaken Element’ın çoğunlukla Hacride’ın alt grubu olarak turladığını ve Samuel’in iki grupla da sürekli sahnede aktif olduğunu düşünürsek işini seven, enerjik bir eleman olduğunu direk anlayabiliriz.

Albüm Lost ve hemen peşinden gelen Mind Over Matter ile tam gaz bir açılış yapıyor. Özellikle Mind Over Matter tam bir modern thrash/groove ziyafeti. Gaz bir açılışın ardından albümün temposunu aşağı çekip progresif yönünü öne çıkaran parça ise The Chosen One. Buradan sonra albüm akıllara kazınacak hitlerini bize sunmaya başlıyor. Save Me bunlardan ilki. Kesinlikle albümün en akılda kalıcı parçası. Benim kişisel favorim olan My Chapter Ends, aynı zamanda bu paragrafı yazmaya başlamamın sebebidir. Bir metalci muhabbeti klasiği olan “Bu şarkı bile tek başına yeter” teriminin cuk oturduğu bu parça, son yıllarda duyduğum en etkileyici eserlerden biri. Karamsar atmosferi ile insanı içine çekiyor, yiyip bitiriyor adeta. No Sound Distrubs The Silence ise ilk duyduğunuzda playliste Opeth şarkısı karışmış hissi yaratsa da albümdeki diğer bir hoş çalışma.

Tam bir kategoriye ve akıma sokulamayan kendine has havası ile son yılların en özel gruplarından biri olan Mistaken Element, farklı tarzlardan hoşlanan birçok dinleyiciyi tatmin edecek bir albüm sunmuş. Bize düşen kısmı ise bir şekilde edinip, sadece dinlemek.

ismail vilehand

KORPIKLAANI yeni albüm adını açıkladı

Thursday, November 11th, 2010

Fin folk metal grubu KORPIKLAANI, yeni albümlerinin adını “Ukon Wacka” olarak açıkladı. 2011 yılının başlarında çıkması planlanan albümün ismi, özel yapım bir biranın bolca tüketildiği antik bir festivalden geliyor. Albümün tamamının Fince olacağı, 10 şarkı barındıracağı ve bu şarkılardan birinin adının da “Tequila” olacağı açıklananlar arasında.

Bildiğiniz üzere grup, bu yaz Unirock kapsamında ülkemize gelmiş ve konserde ziyadesiyle neşeli anlar yaşanmıştı.

NACHTMYSTIUM “sakıncalı” klibini yayınladı

Thursday, November 11th, 2010

NACHTMYSTIUM son albümü “Addicts: Black Meddle Pt. II“dan “Every Last Drop”a çektiği klibi yayınladı. Uyuşturucu kullanımı temasını içeren klipte, bazı izleyicileri rahatsız edebilecek görüntüler olduğunun uyarısını yapalım.

ARKONA’dan yeni klip

Wednesday, November 10th, 2010

Rus Slavic pagan metal grubu ARKONA, son albümü “Goi, Rode, Goi!“den, “Yarilo” adlı parçaya çektiği klibi yayınladı.

ANIMALS AS LEADERS’dan klip

Wednesday, November 10th, 2010

Son dönemin parlayan gruplarından ANIMALS AS LEADERS, yeni klibi “CAFO“yu yayınladı.

ALL SHALL PERISH yeni albüm çalışmalarına başladı

Wednesday, November 10th, 2010

Deathcore’un hatırı sayılır isimlerinden ALL SHALL PERISH dördüncü albümünü yazmaya başlamış.

Grubun gitaristi Ben Orum, yeni albümün yaptıkları en iyi albüm olacağını söylemek yerine, “Yeni albüm şimdiye kadarki en agresif, epik ve güçlü albümlerimizden biri olacak” diyerek her yeni albümlerini yaptıkları en iyi albüm olarak açıklayan gruplara örnek olmuş diyelim.

JOURNEY – Revelation

Wednesday, November 10th, 2010

2000′li yıllar ile birlikte evrim geçiren müzik piyasası bu değişimi müzik ile ilgili her alanda yaşamıştır. Stüdyoların yepyeni aletlerle donanımı, her geçen gün yepyeni yazılımların piyasaya sürülmesi, prodüktörlerin modern soundlarda diretmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan müzik ürünlerinin birbirine benzeyişi gibi bir sürü durum ortaya çıkmıştır.

Bunun en büyük yansıması rock müziğinde yaşanıyor ve 1990 öncesi kurulan toplulukların neredeyse tamamı 2000′ler sonrasında müzikal açıdan tanınamaz hale gelmiştir. Bugün bir Mötley Crüe, bir Europe bir Def Leppard gibi grupların
müziğine dikkat edin çok yoğun bir modernite ile müzikleri değişmiştir. Bunun oluşmasında prodüktörler kadar grupların isteği de oldukça fazladır. Nedenler çok çeşitli elbet ama bunun en bariz sebebi ise modern dünyaya ayak uydurma, zamanın getirdiği yeniliklere kendini açma isteğidir. Kendini tekrar etmeme ve bu şekilde ayakta kalma şansını elde etmektir çoğu zaman. Bu değişimler bazı müzik gruplarında olumlu etki yapar bazılarında ise ters teper bugünkü bir çok örnekte olduğu gibi. Def Leppard, Mötley Crüe, Scorpions gibi en açık örnekler bu değişimin payını olumsuz bir şekilde yaşarken AOR (Adult Oriented Rock) ve Hard Rock’ın bazı eski neferleri eski sound’u oluşturmakla diretmekte ve paylarına düşeni çok net bir şekilde almaktadır. İşte bunun en iyi örneği Journey karşımızda.

STEVE PERRY sonrası …

Perry, Journey’in ve rock dünyasının efsanevi vokalistlerinden birisidir. Buğulu sesi bir çok duygusal insanı etkilemiş, ayrılanları barıştırmış aşıkları kendisine daha da yakınlaştırmıştır. “Frontiers”, “Escape” ve “Trial By Fire” gibi üst kalite albümlerle Seperate Ways (Worlds Apart), Faithfully gibi şarkılarla ününe ün katan Journey, AOR ve Melodik Rock müziğinde tek isim olmayı da kendisine görev bilmiştir. Artık her çıkan grubun vokalisti Steve Perry ile karşılaştırılıyor onun gibi olma onun gibi söyleme isteği de geliyordu bir anlamda. 1998 yılında kendi isteğiyle gruptan ayrılınca daha önce Tall Stories ve Tyketto gibi Hard Rock gruplarında söylemiş ve bir nevi Steve Perry klonu olan Steve Augeri gruba alınır ve bu vokalistle iyi bir albüm olan “Arrival”, hemen sonrasında ise vasat bir albüm olan “Generations” çıkar. Journey’in gitaristi Neal Schon bunlardan daha da iyisini, grubu eski günlerine döndürecek daha parlak bir kıvılcım arar ve onu dünyanın öbür ucu Filipinler’de bulur. Arnel Pineda ismindeki bu vokalist ülkesi Filipinler’de The Zoo isimli bir grupta Journey şarkıları söylemektedir.

Neal Schon hemen kendisine ulaşır ve Amerika’ya davet eder ve birkaç denemeden sonra vokaller Pineda’dadır. Arnel Pineda da bir Steve Perry klonudur fakat çok daha iyisi, çok daha niteliklisidir. Sahnede çok canlı ve vokal tekniği olarak tizlere dolayısıyla falsetto’lara çok çabuk çıkan vibratolu vokalleri rahatlıkla yapabilen sahnede ise hareketli olmakla beraber kendisini çabuk beğenmez Amerikan seyircisine de kabul ettirmesini bilmiştir. 30 yaş üstü aşıklar artık Pineda ile aşklarını yaşayacak ve hayal kuracaktır. Evet bu bir gerçek. Bir Journey konserini izleyin herkes belli bir yaşa gelmiş birbirlerine sarılarak Journey şarkıları söylemektedir.

… ve “Revelation”.

Bu grup moderniteye direniyor. Def Leppard zaten çok kullandığı teknoloji üstüne daha da ileri giderek “Songs from the Sparke Lounge’u, Europe o güzelim soundunu terkedip “Secret Society” ve “Start from the Dark” albümlerini yapmış eski günlerini özletmişti. Bunlara rağmen yılların eskitmeyi başaramadığı Journey ise cesur davranarak 1980′lerin soundunda yarattıkları bir albümü 2008 yılında piyasaya sürerek tüm sevenlerini sevindirdi. Bu yıllara meydan okuyan devrim niteliğinde bir karşı duruştu. Bunu çoğu topluluk başaramıyor. Özellikle Frontiers Records’un sahibi Serafino Perugino kendi firmasına sahip çoğu grupta eski sound’larda diretiyor. (Örnek: Sunstorm, Vanden Plas, Bruce Turgon, Jimi Jamison, John Waite, W.E.T., Place Vendome … daha gider bu.) Bunun sonucunda da işte böylesine ruh dolu bir çalışma yaratılıyor. “Revelation” albümünde Arnel Pineda bütün şarkılarda başarı göstermiş özellikle ballad şarkılarda farklılığını kanıtlamıştı. Neal Schon’un her zaman ki duygusal solo pasajları, Deen Castronovo’nun belli bir teknikal öğeler içeren davul atakları ve Jonathan Cain’in o içi okşayan piyano melodileriyle şarkılar karakter kazanmıştır.

Albümün açılış şarkısı Never Walk Away’de dinleyeceğiniz gibi o 80′lerin çiğ Hard Rock soundu albümün her tarafına yayılmış zaman zaman Melodik Rock sularına dayanan o ayrıksı yapı da “Revelation” albümünün en önemli özelliklerinden olmuştur. Like A Sunshower’daki Pineda’nın vokal nüansları ve kelimelere anlam veren o sesi çok etkileyicidir. 2005 albümü “Generations”da yer alan Faith in the Heartland yine Pineda tarafından daha da iyi yorumlanmıştır. Artık Journey klasikleri arasına rahatlıkla girecek olan basit ama etkileyici liriklere sahip After All These Years, bir yol şarkısı gibi duran enfes şarkı Where Did I Lose Your Love, bunun yanında acılı şarkılara örnek teşkil eden What I Needed ve What It Takes The Win “Revelation”ın can damarlarındandır. Journey’in yaptığı çok iyi bir şey var. O da albümlerinde bir tane can alıcı, mutlaka ama mutlaka defalarca dinlemeden duramayacağınız bir balad yaratmasıdır. Bu albümde de bu görevi Turn Down The World Tonight üstleniyor.

Jonathan Cain’in sımsıcak piyano melodileriyle aniden giriş yapan bu şarkı Pineda’nın insanı ağlatırcasına dünü ve hatıraları anımsatması ve bu yüzden de albümün en iyisi olduğunu haykırması gerçeğini bize sunuyor. Şarkıdaki mükemmel ötesi gitar solo ve en son bölümdeki Pineda’nın haykırışları bilmem neye delalet eder. Şimdiye kadar da bilememişim sadece dinlemiş ve kendimden geçmişimdir.

“Revelation” Journey diskografisinde en yukarılarda duruyor. Pineda geldikten sonra grubun artı kazandığı eleştirilemez bir nokta. Eskileri yaşatan, anıları hatırlamamıza yardımcı olan, modern sound’lara geçit vermeyen ama buna rağmen başarılı olan bir albüm ”Revelation”. Melodik Rock müziğin en büyüklerinden bir grup çıkmış 2008 yılında bir çok insanı kalbinden vuran bir albüm yaratmış. Bunu da kendi tarzlarında Journey’den başka bir topluluk başaramazdı sanırım.

* Bu albüm çift CD olarak piyasaya sürülmüştür. İkinci CD’de daha önce
ünlenmiş Journey klasikleri Arnel Pineda tarafından bir daha yorumlanmıştır.

Baha ÖZER

METALLICA 2011′de yeni albümünü yazacağını açıkladı

Wednesday, November 10th, 2010

2 yıllık “Death Magnetic” turnesini bitirmek üzere olan METALLICA, 2011′de yeni şarkılar yazmak istediğini açıkladı.

Lars Ulrich yaptığı açıklamada, iki yıldır durmaksızın turladıklarını, bir dinlenme sürecinin ardından yeni bir şeyler yazmak istediklerini söylemiş. Ulrich, “Neredeyse 2006′dan beri yeni bir şey yazmadık. Artık yaratıcılığımızı tekrardan kullanmaya başlasak iyi olacak” diye konuşmuş.

GOD DETHRONED’dan bir yeni şarkı daha

Wednesday, November 10th, 2010

Yeni albümü “Under the Sign of the Iron Cross“un çıkmasına kısa bir süre kala, Hollandalı death metal grubu GOD DETHRONED “Storm of Steel” adlı yeni bir şarkı daha yayınladı.

Şarkıya albüm kapağından ulaşılabiliyor, ancak sayfaya gittiğiniz zaman parça kendiliğinden başlıyor, uyarmadı demeyin.

Bu arada grup şu adreste de bir şarkı yayınlamıştı ama biz onu haber yapmayı unutmuşuz.

MEKONG DELTA’dan yeni klip

Tuesday, November 9th, 2010

Alman teknik thrash metal grubu MEKONG DELTA, son albümü “Wanderer On The Edge Of Time“dan “King With Broken Crown (Le Diable)” parçasına çektiği videoyu yayınladı.

EXODUS yeni albümünden üç şarkıya klip çektiğini ve üçünün de aşşşırı iyi olduğunu açıkladı
Bursalı hard rock grubu KARAMESAİ yeni şarkılarını sundu
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.