# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

DEATH ANGEL’dan yeni klip

Thursday, November 18th, 2010

DEATH ANGEL, son albümleri “Relentless Retribution”dan “Truce” adlı şarkıya çektiği klibi yayınladı.

Aşağıda ise grubun klip çekimlerinde ne kadar eğlendiğini görmek mümkün.

DECREPIT BIRTH – Diminishing Between Worlds

Thursday, November 18th, 2010

Albümün giriş parçası The Living Doorway başlar başlamaz öncül gitar, bass gitar, vokal ve davullar hep birlikte kulak zarlarına ziyan bir sertlik, tekniksellik ve hızlılıkla selamını veriyor.

Atheist, Suffocation ve Death gibi Amerikan canavarlarının ektoplazmik ilişkisi sonucu doğmuş ve doğum lekesini saklamaktan hiç de çekinmeyen Decrepit Birth, tek bir saniye bile dinlerin dikkatinin dağılmasına izin vermeden technical death metalin numunesi olabilecek soloları, melodileri, harmonileri, blast beatleri ustalıklı bir hızla birbirine geçiriyor ve kafamızın karışmasına aldırmadan öngörülemez bir motifte üst üste önümüze seriyor. Baştan aşağı Amerikan teknikselliği kokan bu albüm, Suffocation benzeri perküsyon saplantısı, Chuck hayranlığı dolu melodileri ve soloları, katıksızca hikâyeci şarkı yapıları, olması gerektiği gibi olan böğürtü vokalleriyle technical death familyasının birçok tipik, sadık, bilindik karakteristiklerini kendi potası, kendi tınısı, kendi keyfi içinde eritip birleştiriyor ve hepimizin bildiği klasikleri nostaljik bir alçakgönüllükle ama yine de taze, yeni ve canlı bir üretkenlilikle harmanlıyor.

Davullardan başlamak istiyorum. Şimdiye kadar duyduğum en saplantılı perküsyon hastası baterist herhalde bu bateristtir. Albüm kitapçığını açıp adına bakmaya üşendiğim bu baterist, albüm için yazılmış her bir gitar riffine, davul kitinden en az üç tane eşzamanlı vuruş eklemeden ve her riff arasına da ustalıklı dakik vuruşlar eklemeden yapamıyor. Bu kimi tech death hayranları açısından biri eleştiri olmayabilir, ama bu müziğe özel bir ilgi duymayan kimselerde, müziğe nefes aldırmayan bu hızlı vuruşlar, gitar pasajlarının zenginliğini, soloların parlaklığını, temponun değişkenliğini gizleyip, her şarkıya bir diğerinin aynısı izlenimini kazandırabilir.

Tek detini kompleks, hikayeci, tekniksel gitar müziğiyle tercih edenler için bu albüm birebir. Elbette her Tech Death albümü kompleks ve tekniksel ama aşırılığı sevenler için bu daha iyi bir numune. Hikayeci şarkı yapıları da en uç noktalarda; şarkılar boyunca belki yalnız bir pasaj en fazla iki kez tekrar ediliyor, nakarat hiç yok. Daima yeni ve öngörülemez pasajlar ardı ardına, başarıyla, çarpıcılıkla geliyor. İlgi çeken bir nokta, grubun gitaristi Matt Sotelo’nun kendisinin de bir röportajında belirttiği gibi, Chuck’ın melodi yazımından çok etkilenmiş olması. Bazı pasajlarda Death’in son albümü The Sound of Perseverance’ı dinlediğim yanılgısına kapılabilirdim. Eğer baterist perküsyonlu blast beatler konusunda bu kadar ısrarcı ve inatçı olmasaydı bu yanılgı daha da güçlenebilirdi. Gitarlardan birbirine sıçrayıp yer değiştiriyormuş hissi uyandıran riffler sık sık tempo değiştiriyor, çok yavaş, basit ve sert rifflerden, melodik, içli ve yürekten melodilere ya da orta tempo bir harmoniden çılgınca shredding yapan bir soloya atlıyor. Alışılmadık zaman ölçüleri de sık sık kullanılıyor. Dokuzuncu parça olan interlüdü saymazsak, önceki albümden gelen ve yeniden kaydedilen And Time Begins parçası bu albümde bütünlüğü bozan tek nokta. İyi bir parça olmasına rağmen hiç olmasa daha iyi olurdu. Albümdeki parçaların çoğu belli bir miktarda melodikliği sağlarken, bu parça önceki albümün sertliğe odaklı bütünlüğüne daha iyi gidiyordu. Ama yine de sıkı bir parça.

Uzun süreli böğürtülere mesafeli duran, alçak perde, gırtlaksı vokaller ise alışıldık, olması gereken, ne farklılığı ne de zayıflığı olan death metal vokalleri. Şarkı sözleri… Kozmos ve zamanla ilgili temaları duygusal bir sürrealizimle işleyen şarkı sözleri ayrı ayrı okunmayı hak ediyor olabilir. Olabilir diyorum, çünkü metal müzik yapan müzisyenlerin iyi şarkı sözleri yazamayacağına dair önyargımı kıramadığım için şöyle bir göz gezdirmekten fazlasını yapmadım. Ama ilk baktığımda hak ediyor gibi gelmişti.

Prodüksiyonda melodileri daha anlaşılır yapmak için daha berrak bir tını kullanılmış; grubun önceki albümü kadar sert, çiğ, kalın değil – 2003 albümleri daha sert ve hızlıydı ve bu albümde müziğin kalitesini fark etmek daha zordu, daha iyi bir karşılaştırma için ‘And Time Begins’i dinlemek yeterli. Notalar sıkıntı olmadan duyuluyor, bass biraz muğlak kalmış ama bu zaten metal müziğin alışıldık günahlardan biri. Daha önce söylediğim gibi, vokaller daha iyi mikslenebilirdi, bazen albümden değil de başka bir yerden çıkıyor gibi geliyor kulağa, ama göze batacak kadar da rahatsız edici değil.

Decrepit Birth, tech death türü hayranlarına doğrudan hitap edebilen, ama bu türü fazla takip etmeyen kişiler için belki biraz tecrübe gerektiren bir grup. Son radde hikayeci parça yapıları ve yavaşlamayan davullar, albümün yanlış bir şekilde sıkıcı olduğu yanılgısını uyandırabilir. Ama türün samimi bir dinleriyseniz, emin ellerde oldukça iyi vakit geçireceğinizi kolaylıkla söyleyebilirim.

Ertuna YAVUZ

DESTRUCTION yeni albüm kapağını sundu (Güncellendi)

Thursday, November 18th, 2010

DESTRUCTION, bir süre önce duyurduğu yeni albümü “Day of Reckoning”in kapağını sundu.

Yakın zamanda gruptan ayrılan davulcu Mark Reign’in yerini kimin alacağı ise halen merak konusu… İdi, artık değil. Grup, dün yaptığı açıklamada, davul başlında “Vaaver” adlı bir “hayvanı” göreceğimizi belirtti.

Albümün şarkı listesi şu şekilde:

01. The Price
02. Hate Is My Fuel
03. Armageddonizer
04. Devil’s Advocate
05. Day Of Reckoning
06. Sorcerer Of Black Magic
07. Misfit
08. The Demon Is God
09. Church Of Disgust
10. Destroyer Or Creator
11. Sheep Of The Regime
12. Stand Up And Shout (limited-edition bonus track)

Albümün plak ve sınırlı sayıda basılacak versiyonlarının kapağı ise şöyle:

ABYSMAL DAWN yeni albüm detaylarını açıkladı

Thursday, November 18th, 2010

ABD’li teknik death metal grubu ABYSMAL DAWN, yeni albümü “Leveling The Plane Of Existence”ın kapağını ve şarkı listesini açıkladı. Öyle ki:

01. The Age of Ruin
02. Pixilated Ignorance
03. In Service of Time
04. Rapture Renowned
05. Our Primitive Nature
06. Perpetual Dormancy
07. Leveling the Plane of Existence
08. Manufactured Humanity
09. My Own Savior
10. The Sleeper Awakens

Albüm kapağı da şu şekilde:

Kapak, grubun önceki albümünde de olduğu gibi, Pär Olofsson’a ait.

CAVALERA CONSPIRACY’den yeni albüm detayları

Wednesday, November 17th, 2010

Kardeşler birliği CAVALERA CONSPIRACY, yeni albümlerinin adını “Blunt Force Trauma” olarak açıkladı. Albümün şarkı listesi ise şöyle:

01. Warlord
02. Torture
03. Lynch Mob
04. Killing Inside
05. Thrasher
06. I Speak Hate
07. Target
08. Genghis Khan
09. Burn Waco
10. Rasputin
11. Blunt Force Trauma

Roadrunner Records etiketi ile Mart ayında raflarda yerini alacak albümde bas gitar bu kez GOJIRA’dan Joe Duplantier’e değil, Johnny Chow adlı basçıya emanet edilmiş.

Albümden “Warlord” adlı şarkının canlı kaydı aşağıda dinlenebilir.

ONSLAUGHT’tan yeni albüm detayları

Wednesday, November 17th, 2010

İngiliz thrash metal grubu ONSLAUGHT, yeni albümü “Sounds of Violence”ın çıkış tarihlerini açıkladı ve kapağını sundu. Buna göre albüm Japonya’da 12 Ocak, Avrupa’da 28 Ocak, ABD’de ise 8 Şubat tarihlerinde raflardaki yerini alacak.

Albüm kapağı ise şu şekilde:

Böyleyken böyle.

SHAPE OF DESPAIR – Angels of Distress

Wednesday, November 17th, 2010

Funeral doom metal müzik yazarken gruplar, müziğe çeşitlilik ve derinlik kazandırmak için klavyeleri sık sık kullanırlar. İsimlerini duymaya alıştığımız funeral doom gruplarının birçoğu, mesela Skepticism, Thergothon, Pantheist, AHAB, Evoken albümlerinde klavye kullanmışlardır. Yalnız Shape of Despair’in bu albümünde müziğe renk katan ya da eşlik eden enstrüman klavyelerden ziyade gitarlar ve davullar olmuş. Bunu başlı başına kötü bir şey gibi göstermeye çalışmıyorum. Ama sertliğine rağmen müzik bu enstrümanlar üzerinden yazılmadığından albüm daha fazla gotik, pop tadında bir albüm olmuş. Ama ne olursa olsun vokaller de dahil bütün enstürmanlar birbirine uyumlu ve tutarlı bir rotada ilerliyor.

Müziğin büyük çoğunluğunu yazan Jarno Salomaa akılda kalıcı melodiler yapmayı ne kadar sevdiğini, dinleyiciye nasıl iyi vakit geçirmeyi bildiğini bu albümde yine gösteriyor. Her röportajında ne kadar sevdiğini söylemeden edemediği Amerikalı darkwave grubu Lycia’yı anımsatan hüzünlü, karamsar, düşsü klavye notalarını yine kullanıyor. Daha önce de söylediğim gibi bu kez bütün vurguyu klavyeler üzerinden yapmış. Gitar müziği klavye müziğine genellikle birkaç uzun saniye süren basit birkaç akor bileşimleriyle eşlik ediyor, davullar da klavye notalarına vurguyu güçlendirircesine perküsyon yapıyor. Vokaller belli kısımlarda araya giriyor ama çoğunlukla enstrümanları dinliyoruz. Albümde her öğe göze çarpıcı, çekici ve etkileyici kılınmış.

Şarkılar, bir funeral doom albümü için gayet alışıldık uzunlukta seyrediyor. En kısa parça altı dakika, albümün en karamsar anlarını barındıran dördüncü en uzun parça ise on yedi dakika sürüyor. Bu türe özgü olduğu iddia edilebilirse de Shape of Despair’in müziğinde beni biraz rahatsız bir şey, biraz fazla bir tekrarlamacılık var. Monotonluğun da bir tür sanatsallık olabileceğini, üstelik bu müziğe uygun olduğunu, hem her grubun belli pasajları belli uzunlukta çalmak zorunda olmadıklarını, müziği tek tipleştirmenin yanlış olduğunu, depresyonun da zaten bir bıkkınlık hali olduğunu biliyorum ama ben bu türü icra eden diğer birçok grupta malzemenin bu kadar yoğun, bu kadar fazla tekrarlandığını hatırlamıyorum – belki ilk Tyranny albümü dışında.

Bu nitelik albümü diğer funeral doom gruplarına kıyasla çabuk tüketilebilir kılıyor maalesef. Neredeyse on dakikayı bulan Angels of Distress parçasındaki sadece iki klavye kompozisyonunu kaç kere dinleyebilirsiniz? İlk dinleyişte kulağa büyüleyici gelebilir ama albüm kendini fazla tekrarladığından sizi birkaç gün bile oyalamayacaktır. Parçaların canavarca uzunluğuna rağmen albüm, maalesef tavşan çiftleşmesi kadar kısa sürüyor. Ayrıca depresyona özgü bir yalıtılmışlık duygusundan ziyade romantik bir duygusallığı uyandırdığı için de bu albüme bu kadar uç bir tekrarlamacılığı yakıştıramıyorum . Grubun bundan sonraki albümü Illusion’s Play başlı başına bir yalıtılmışlık müziği olduğu için tekrarlamacı niteliğin o albüme daha isabetli, daha oturaklı gittiğini düşünüyorum.

Amorphis, Ajattara ve Mannhai şöhretli gür, güçlü vokalleriyle bilinen Pasi Koskinen ve karısı Natalie Koskinen bu albümde şarkı söylemedeki hünerlerini birlikte gösteriyorlar. Düşük bütçeli bir grupta, fakirhâne stüdyolarda kaydedilen bu müzikte iki hayat arkadaşını keder yüklü, acı yüklü bir müzikte görmek ne kadar güzel değil mi? Kibariye ve İbrahim Tatlıses’i televizyon ekranlarında düet yaparken görmekten heyecanlanan arabesk hayranları bile bu metal albümünde cemaatçi, ailevi bir samimiyet duygusunu, el ele tutuşmuş kırık kalplerin anlatıldıkça azalan hikâyesini, çektiği türlü türlü sıkıntılar yüzünden saçını başını yolan mutsuzların haykırışlarını bulabilir, onlar da biz metal müzik severler gibi kederlenebilirler.

Fakirhâne stüdyo dedim ama eğlence olsun diye dedim. Böyle parlak, herkese hitap eden, göz alıcı bir müziğe gayet uygun giden albümün pürüzsüz bir tınısı var. Bütün enstrümanlar berrak ve kayıpsızca dinlenebiliyor. Miksleme, önceki albüme kıyasla daha üzerinde çalışılmış, daha orantılı görünüyor. Prodüksiyon kısaca, gotik metal severlerin tam istediği gibi olmuş. Albüm kapağında bir melek heykeli de var. Daha ne olsun?

Bu sulandırılmış analizi geçip biraz da müziğin kendisinden bahsedeyim. Albüm karamsarlık, yalnızlık, yitip gitmişlik duyguları uyandırıyor. Albümün intro tadındaki ilk parçası Fallen ile başlayan ve kulağa musallat olan klavye notalarından ilerleyip albümün tek hızlı parçası, kapanış parçası olan Night’s Dew enstrümentalinin sonuna kadar bulutsu bir hafifliğin, melankolik bir uçarılığın kalbine gömülüyoruz. Bu albümün müziği ayrılık müziğin olmaktan ziyade, ‘doom’ kelimesine de biraz uygun düşen bir şekilde, kulağa bir ayrılık-sonrası felaketi müziği gibi geliyor. Her şeyi kaybettikten, elimizde hiç umut ve neşe kalmadıktan sonra dinleyebileceğimiz bir müziktir bu. Pasi Koskinen’in ilk şarkıda höykürdüğü gibi:

I’ve losted my strength,
I’ve losted my sanity.
I’ve seen myself falling
and I’m tired to stand.

Bu atmosferik duygu nehrinin, ama hızlı değil ağır ağır akan bu duygu nehrinin içinden bir yarı bilinç hâlinde geçiyoruz. Özellikle benim en sevdiğim dördüncü parça yalın ve gösterişsiz şarkı sözleriyle, iki dakika kadar süren klavye girişi ve yavaş yavaş ilerleyip bir anda patlayan duygu yüklü notalarıyla bizi içinde bulunduğumuz ortamdan, kulağımızdaki kulaklıklardan soyutlayıp sanki ruh seyahatine çıkmış gibi başka bir diyara, belki de bir ressamın büyüleyici güzellikte romantik bir manzara resminin tam içine, tam merkezine sürüklüyor.

Bu albümleriyle funeral doom metal muhitinde kendine özel bir yer açmayı başaran ve hep aynı tür üzerinden çalmasına rağmen her albümü birbirinden farklılık gösteren Shape of Despair’in kısa sürse bile her zaman iyi vakit geçirmeyi garantileyen albümlerinden herhangi birini önerebilirim size. Ama eğer gotik metale yatkınlığınız varsa özellikle bu albümü öneriyorum. Eğer funeral doom seviyorsanız en iyi prodüksiyona sahip ve en profesyonel gruplardan biri olan bu grubu bir an önce tüketmeye, yalayıp yutmaya bakın. Pişman olmayacaksınız.

KIRK HAMMETT vahşeti

Wednesday, November 17th, 2010

METALLICA gitaristi Kirk Hammett, grubun geçen haftaki Avusturalya konserinde bir balonu tekmeleyince aşağıdaki trajikomik görüntüler yaşandı.

Yaşanan olay sonrası çocuğa herhangi bir zarar gelmediği açıklandı.

THE PROJECT HATE MCMXCIX yeni albüm adını açıkladı

Tuesday, November 16th, 2010

İsveçli senfonik tatlı death metal grubu THE PROJECT HATE MCMXCIX, yeni albüm adını “Bleeding The New Apocalypse (Cum Victriciis In Manibus Armis)” olarak açıkladı.

null

Grup tarafından büyük sükse yapacağı iddia edilen ve “Sığınacak yeriniz olmayacak” şeklinde nitelenen albüm, 14 Şubat’ta piyasaya çıkacakmış.

KORPIKLAANI ilk stüdyo videosunu yayınladı

Tuesday, November 16th, 2010

Fin folk metal grubu KORPIKLAANI, yeni albümleri “Ukon Wacka”nın kayıtları sırasında çekilen görüntüleri yayınladı.

AEON – Path of Fire

Tuesday, November 16th, 2010

İsveç’ten çıkmasına rağmen Amerikan death metaline yakınlığıyla son yıllarda gerek Cannibal Corpse olsun gerek Hate Eternal olsun epey takdir edilen ve reklamı yapılan bir grup oldu Aeon. Çıkardığı 2 adet albümle kendilerini bana kanıtlayamasalar da kendilerini tanıtacak kadar başarılı bir çıkış yakaladılar.

“Path of Fire”, yazın başlarında çıkmasından dolayı bu yaz sıcaklardan bir nebze kurtulmama sebep olan Severe Torture’un “Slaughtered”ı ve Misery Index’in “Heirs to Thievery”si ile birlikte en çok dinlediğim albümler arasında oldu. Grup adına bu albümde çok fazla değişiklik ve gelişme var. Neredeyse tamamiyle yeniden yapılanmış bir Aeon var karşımızda. Öncelikle ilk 2 albümünde muzdarip olduğu hatadan, Swanö’nun bile kotaramadığı berbat prodüksiyondan dönüp, Erik Rutan’ın işçiliği sayesinde çok güzel ve üst düzey bir sound’a sahip olmuşlar. Erik Rutan’ın son yıllarda git gide iyileşen prodüksiyonu zaten malumumuz. Hele ki kendi albümlerine yaptığı berbat prodüksiyonlu albümlerden sonar, Rutan’ı tebrik etmemek elde değil.

Bir diğer kanayan yaraları da vokalist Tommy Dahlström’un vokalleriydi. Aşırı kötü söz yazımı ve dümdüz sesiyle okurcasına yaptığı vokallerini, hem ses kullanımı, hem de söz yazımı açısından geliştirdiği, hatta baya yol kat ettirdiği görülebiliyor. En azından “biblewhore”, “doorknocker”, “God Gives Head In Heaven” gibi laflar görmemek sevindirici. Gitarlar da eksik kalmamış. Rifler biraz fazla Cannibal Corpse’vari olsalar da, daha iyi rifler ve daha özenli şarkı yazımıyla görevlerini yerine getirmişler. Ayrıca bu albümde kullanmaya başladıkları 7 telli gitar, sound’larına güç katmış ve tam oturmuş diyebilirim.

Fakat en çok dikkatimi çeken tabii ki Nils Fjellström isimli hayvan bateristin yapmış olduğu blast beat festivali. Henüz kendisinin en iyi performansını Sanctification – “Black Reign”de mi yoksa Dark Funeral’ın “Angelus Exuro pro Eternus”unda mı yaptığına karar veremezken, Aeon – “Path of Fire” ile akıllardan uzun süre çıkmayacak bir davul performansı göstermiş. Kendisinin müzik piyasasından elini ayağını çekmesi ise başka bir konu.

Müziğe geçersek aslında çok fazla söyleyecek bir şeyim yok. Çünkü Aeon’un henüz bağımsız bir sound’a sahip olamadığı bariz. Zaman zaman gayet teknik olsalar da Immolation, Cannibal Corpse, Morbid Angel, Deicide gibi belli başlı grupların kullandığı genel rif kalıplarının dışına çıkamadıklarını ve üstüne ekledikleri Nile, Behemoth tarzı Uzak Doğu sentezli solo kullanarak kendilerince birşeyler eklemeye çalıştıklarını söylemek mümkün. Ama pek orijinal olmayı başaramamışlar diye düşünmekteyim. Yine de en başta Of Fire olmak üzere The Sacrament, Forgiveness Denied, God Of War gibi şarkılar fazlaca umut verici.

Sonuçta Krisiun, Aeon, Vomitory gibi bu tarz death metal yapan grupların stüdyo ve canlı performansları iyi olsa da, çok fazla yaratıcı olmalarının imkanı olduğunu zannetmiyorum. Ne olursa olsun Aeon yeni sayılabilecek bir grup ve daha şimdiden çıtayı yükseltmeye başladılar. Potansiyellerini iyi kullanırlarsa ilerde isimlerini daha çok duyacağız.

Exorsexist

AMON AMARTH’tan yeni albüme dair

Tuesday, November 16th, 2010

AMON AMARTH yeni albümüne dair açıklamalarda bulundu.

Albümde 10 adet şarkı olacakmış ve grup şu sıralarda kayıtlarla meşgulmüş. Henüz detayları belli olmayan albüm 2011′de bizlerle olacakmış.

OBSCURA’dan yeni albüm detayları

Tuesday, November 16th, 2010

Alman progresif death metal grubu OBSCURA, yeni albümleri “Omnivium”un şarkı listesini açıkladı. Şöyle;

01. Septuagint
02. Vortex Omnivium
03. Ocean Gateways
04. Euclidean Elements
05. Prismal Dawn
06. Celestial Spheres
07. Velocity
08. A Transcendental Serenade
09. Aevum

Albüm, 2011′in Mart ayında Relapse Records etiketi ile piyasaya sürülecek.

BATTLELORE yeni albüm detaylarını açıkladı

Monday, November 15th, 2010

Fin epik/folk metal grubu BATTLELORE, yeni albümleri “Doombound”un detaylarını açıkladı. Grubun ilk konsept çalışması olacak olan albüm, J.R.R. Tolkien’ın ünlü karakterlerinden “Túrin Turambar”ın hikayesini konu alacak.

Albümün şarkı listesi ve kapağı ise şöyle:

01. Bloodstained
02. Iron of Death
03. Bow and Helm
04. Enchanted
05. Kärmessurma
06. Olden Gods
07. Fate of the Betrayed
08. Men as Wolves
09. Last of the Lords
10. Doombound
11. Kielo (enstrümantal)

Albüm Avrupa’da 28 Ocak, Amerika’da ise 8 Şubat tarihinde raflarda yerini alacak.

12 STONES – The Only Easy Day Was Yesterday EP

Monday, November 15th, 2010

Emre SÜMER

Bir gün acımasız Wind-Up Records’un ellerinde son bulmasından korktuğum (tıpkı Submersed, Creed, Big Dismal gibi) ve bana göre son dönemlerin en sağlam alternatif rock gruplarından olan 12 Stones’un yeni albümü, pardon, daha doğrusu Wind-Up’ın zorlamasıyla 5 şarkılık EP olarak piyasaya sürülen “The Only Easy Day Was” Yesterday huzurlarınızda!

12 Stones, kendi adlarını taşıyan ilk albümlerinden bu yana baya fazla mesafe kat etti. “Potter’s Field”la ilk albümdeki ergen elektriğinden kurtulduklarını ispatlayıp, “Anthem For The Underdog”la da artık tamamen olgunlaştıklarını cümle aleme ispatladılar; ki eğer o albüm için single olarak World So Cold ve Hey Love parçaları seçilseydi, elde edilen başarı kat ve kat daha fazla olurdu bana sorarsanız. Ah şu prodüktörler yok mu…

EP, grubun kurucu üyelerinden Aaron Gainer’ın gruptan ayrılıp, eski basçıları Kevin Dorr’un geri döndüğü zaman dilimine rastlamış. Bu sebeple bambaşka olmasa da önceki 12 Stones albümlerinden az daha farklı bir tarza sahip. Post-Grunge tadındaki çoğu parça “Anthem For The Underdog”a oranla daha tempolu ve sert. Bunu özellikle açılış parçası Welcome To The End’te görmek mümkün. Paul McCoy çığlıkları ile bezenmiş parça, hemen havaya sokuyor insanı.

Albümün ilk single’i We Are One, “catchy” olarak adlandırdığımız, gayet kısa sürede sevilen ve akla kazınan bir tarza sahip. Daha çok bir marş tadında olan parça ne yazık ki kısa sürede bir bağlılık öyküsünden ziyade Amerikan vatanseverliği destanı haline getirildi; ki albüm adı olarak seçilen “The Only Easy Day Was Yesterday” deyiminin, Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin antreman sloganı olduğu düşünülürse, grubun ne kadar basit bir pazarlama stratejisi içinde olduğunu görmek ve parçadan kısa sürede soğumak mümkün.

Tabii bunda bu aldümde tamamen yatmış olan Eric Weaver’ın da katkısı var şüphesiz. 2002 yılında en iyi yeni-genç gitarist seçilen Weaver’ın albümde tek bir solo bile çalmaması, sadece bazı ritimlerin arasına ufak çıkışlar yedirmesi umarım albümün sadece aceleye getirilmesine bağlıdır.

Üçüncü parça olan Disappear bana göre albümün en iyi parçası. Sahip olduğu tempo, Paul McCoy’un etkileyici vokali ve sonlarındaki karmaşa duygusu parçayı kısa sürede albümün en iyisi yapmış. Diğer parçalara gelirsek, Tomorrow Comes Today “Albüm slow parçasız kalmasın” felsefesiyle yapılmış teen-rock parçalara benzerken, Enemy ise çığlıklarla dolu biraz ucuz bir Back-Up klonu gibi, ama her iki parça için de geçer not verebiliriz kolaylıkla.

12 Stones’un şu an tekrar stüdyoda olduğunu hatırlatırsak bu albümün sadece fanları oyalamak ve ceplerindeki birkaç doları almak için yapılmış olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama gene de başlı başına, baya hoş bir EP “The Only Easy Day Was Yesterday”. Yine de şimdilik sadece 12 Stones hayranlarına tavsiye edilir, yeni albümlerinde umarız yine “Anthem For The Underdog” gibi harika bir iş çıkarırlar.

Şefin Tavsiyeleri: Disappear, Welcome To The End
Şefin Çöpe Döktüğü: We Are One

THEORY IN PRACTICE gitaristinden yeni grup

Monday, November 15th, 2010

THEORY IN PRACTICE gitaristi Peter Lake ve eski THE QUILL vokali Magnus Ekwall MONUMENT SEVEN adlı bir projede birleşti.

İkilinin bazı şarkılarının demo versiyonlarına, grubun Myspace adresinden ulaşmak mümkün.

THEORY IN PRACTICE demişken;

Not: Haber için Saygın’a teşekkür ederiz.

LEMMY’den vokal ve seks sırları

Sunday, November 14th, 2010

MOTÖRHEAD’in efsane ismi LEMMY KILMISTER yıllardır sesinin değişmemesini yorumlamış.

“Sigara içmeyi bıraksaydım sesim asla böyle kalamazdı” diyen LEMMY, meşhur “1000 kadınla birlikte olma” olayını da “22 yaşında ne kadar kolaydıysa, 64′ünde de o kadar kolay. Geçen zamana bakınca, haftada bir ortalamayla oynuyorum, hiç de fena değil” şeklinde konuşmuş.

DARK MOOR’dan klip

Sunday, November 14th, 2010

İspanyol grup DARK MOOR yeni albümü “Ancestral Romance“ten “Love From A Stone”a çektiği klibi yayınladı.

SENTENCED – The Cold White Light

Sunday, November 14th, 2010

Sentenced, 2005 senesinde grubun baş müzik yazarı Miika Tenkula’nın yazdığı karamsar ve iç burkan müzikler kadar kasvetli hayatının uzun süreli alkol kullanımının neden olduğu bir kalp kriziyle bitene kadar gothic rock türünü ilk icra ettikleri albümleri “Frozen”dan sonra bir iki sıkı parça besteleyip üstüne doldurma şarkılar ekleyerek üç albüm çıkarmayı başaran bir grup oldu. Otuz dört yaşında ölen müzisyenin görece daha kaliteli ve kararlı şarkılar yazabildiğini kanıtlayan “Frozen” albümünden sonraki albümleri maalesef o kadar parlak olmadı. Her ne kadar son üç albümlerinin her biri sıkı parçalar ya da pasajlar barındırsa da albümün tamamına göz atıldığında orantılı bir istikrar olmadığı gözle görülüyordu. Müzisyenin öldüğü yıl yayınlanan son albümleri “The Funeral Album” grubun en sıkıcı albümü oldu.

Sentenced’ın hayranlarının albümlerden ziyade yalnız popüler olmayı başarmış birkaç şarkıdan söz etmeleri de grubun eşit ölçüde güçlü şarkılar yazmadığını gösteren açık bir işaret oldu her zaman. “The Cold White Light” albümü de maalesef bu albümlerden biri. Her ne kadar albümdeki şarkılar müzik yazmayı bilen deneyimli müzisyenler tarafından yazılmış olsa da, her bir şarkının etkileyici ve çarpıcı potansiyelinin en incelikli, en ustalıklı biçimlerde ortaya çıkması sağlanmış olsa da soloların ve nakarat melodilerinin basit ve ayrıntısız olması, çok kısa sürede tükenmesi, pek şaşırtmaması, kısaca diğer ‘hit’ şarkılarda görüldüğü üzere ‘yarıp geçmemesi’ nedeniyle bizi duygusal curcunaların tam içine fırlatan, kafa uçuklatan, şişmiş gözlerimizle sabaha kadar kulağımızda kulaklıklarla oturup dinlememize sebep olacak kadar iyi bir albüm yapmaktan alıkoydu kendisini.

Tipik kıta/nakarat şarkı yazımı dinleyiciyi samimiyetle, duyguyla, hatta aşkla kendisine bağlayabilecek sıkı notalardan kurulmuş çarpıcı akord bileşimlerinden oluştuğunda son derece başarılı olur ama tam tersi olursa son derece sıkıcı, bilindik, alışıldık bir izlenim verip bize popüler müziğin ne kadar zayıf, ne kadar geçici, ne kadar vıcık vıcık olabileceğini anımsatan bir numune olmaktan fazla uzağa gitmez. “The Cold White Light” albümü, şarkıların tamamına kıyasla birkaç iyi şarkı barındırıyor, ama bunların sayısı fazla olmadığından ne yazık ki bu tür kötü bir numuneyi anımsatıyor. Bu iyi şarkılar hiç kuşkusuz Cross My Heart and Hope to Die, Excuse Me While I Kill Myself, You are The One ve No One There olacaktır. Ama bu şarkılar Frozen albümündeki güçlü parçalar kadar bile güçlü değil maalesef.

Mesela Cross My Heart and Hope to Die parçası fazla tipik, fazla basit, çok kısa sürede sıkıcı olmayı garantileyen bir melodiyle başlayıp ilerliyor. Ama bu ilerleme albümün çoğunda mevcut olmayan olağanüstü duygusallıkta bir öncü gitar pasajıyla sonlanıyor. Bu öncü gitar pasajı o kadar vurucu ki ister bir zamanlar aynı dünyayı paylaşmanın verdiği cemaat duygusuyla yalnızlığımızı azaltmış ama artık göçüp giderek bizi yalnız bırakan bir kimseyi bize hatırlatsın, ister birlikte yaşadığımız bütün o güzel ve güçlü hatıraları bizleri terk ederek aynı güçle zehirleyen hüsran ve yıkıntı dolu uzun haftalar bahşeden eski bir sevgilimizi hatırlatsın, ister bütün yakın ilişkilerimize, kurduğumuz arkadaşlıklara ve aile bağlarımıza rağmen bir gün yalnız başımıza öleceğimiz gerçeğini hatırlatsın, kafamızı duvarlara vura vura eğlence dolu bir fantezi yapma fırsatını sağlıyor hepimize. Tabii bu kalp burkan etkileyici ve güçlü pasajları, ne yazık ki albümün çoğunluğuna yayılacak bollukta bulamıyoruz.

Büyük kitlelere hitap etme ihtiyacı şarkı temalarının seçiminde avamlığı gerektirdiğinden kültürü daha zevkli kimi dinleyiciler popüler müziğin şarkı sözlerinin sululuğundan yakınır ama piyasacılık bu kadar kaliteli ve eğlenceli melodileri getime imkanı tanıdığı için fazla seslerini yükseltmeden her şeyi olduğu gibi kabullenirler. Dolayısıyla şarkı sözlerinin ne kadar cıvık olduğuna dair gözlü görülür bir tartışmaya girişmek kolay olacağı gibi gereksiz de olacaktır çünkü herkes hemfikir olmasına rağmen geleneğin böyle olması gerektiği düşüncesine karşı çıkmayacaktır. Ama buna rağmen bu anlayıştan ısrarla ve inatla yakınmayı sürdüren kimi dinleyicileri tatmin etmek adına bir kritik yazarı olarak bir zorunluluk mantıkçılığı üzerinden şarkı sözlerinin ne kadar bayık olduğunu belirtmem gerekiyor sanırım. Şarkı sözleri gotikhande15f, ILOVEYOU666 ve iÇiMaCıYoRSeNiGöRDüĞüMDe gibi MSN nickleri seçen kişilere hitap ediyor diyerek bu konuyu zeki bir haylazlık yaptığını zanneden küçük bir çocuğun kaçamaklı ve aceleci tavrıyla hemen kapıyorum.

Renkli bir müzikal kariyeri olan Sentenced’in sonraki dönem hayranları ya da popla sulandırılmış gothic rock seven dinleyicileri hayal kırıklığına uğratmayacak “The Cold White Light” albümü, içinde herkese hitap edebilen sıkı dakikalarıyla ortalamanın üstünde olduğunu düşündüğüm, ama bu dakikaların fazla olmamasından ötürü harika diyemeyeceğim bir albümdür benim için. Bu müziği benden daha çok seven kimselerdenseniz düşük bir puan verdiğim için bana kızmayın. Duygusal müzik yapmak gibi en meşakatli işlerden birine kalkışan yüzlerce sabun köpüğü grubunu en berbat şarkılarından biriyle bile rahatlıkla ezip geçecek kalitede bir grup olan Sentenced, Tenkula’nın kendi potansiyelinden sonuna kadar yararlanmadığını düşündüğüm için gerektiği kadar etkilememiştir beni. Bu puanı, bu türün çoğunluğunu oluşturan gruplarla kıyaslamadan, sadece Tenkula’nın yapmayı başarmış olabileceği potansiyeli çıta alarak veriyorum.

THROWN TO THE SUN’dan haberler

Sunday, November 14th, 2010

Pasifagresif yazar ve okurlarından kurulu yeni grup THROWN TO THE SUN artık beş kişi.

İkinci gitarist boşluğunu THE BLAME‘den Bahadır Sarp’ı alarak dolduran THROWN TO THE SUN, bundan böyle yoluna beş kişi devam edecek. THROWN TO THE SUN’ın kayıt anlamındaki tüm yükünü de üstlenen Sarp, THE BLAME ile olan çalışmalarına da aynen devam edecek.

THROWN TO THE SUN ilk şarkısı “Ravenous Sun”ı da bir hafta sonra yayınlayacak.

EXODUS yeni albümünden üç şarkıya klip çektiğini ve üçünün de aşşşırı iyi olduğunu açıkladı
Bursalı hard rock grubu KARAMESAİ yeni şarkılarını sundu
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.