# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
ROTTING CHRIST – The Heretics
| 23.02.2019

Reddedilen kiliseler, dogmalara karşı çıkan kâfirler.

Ece Çetinel

Çocukken sabahları kiliseye gidip ilahi söylemek zorundaydık. Kilisedeki kokuyu ve sessizliği sevmediğimi hatırlıyorum. Hayır, bu bana göre değildi.” Sakis Tolis – Non Serviam: The Official Story of Rotting Christ

Dile kolay, 30 küsür yıl… Zaman onları belki biraz yaşlandırsa da, tarzlarında dönem dönem farklı rotalara yelken açsalar da; sanıyorum ki en dikkat çeken özellikleri hala “Biz buradayız.” demeleri. Meşaleyi büyük bir tutkuyla taşımaya devam eden Tolis kardeşler için 2019 yılı, 13. albümleri olan “The Heretics”i yayınlamanın tam zamanıydı. “Kâfirler” anlamına gelen bu albüm adı, aslında çok daha büyük anlamları içinde barındırmakta.

Dini inançları çok yoğun bir şekilde yaşayan Yunanistan’da şöyle bir 80’lere 90’lara gidersek, kendi ülkemizden pek de farklı olmayan bir sosyokültürel yapıyla karşılaşmamız bizi şaşırtabilir. Ters haç kolyeli, uzun saçlı metal müzik sevdalısı gençlerin yollarda polis tarafından durdurulması, çocukların düzenli olarak kiliseye gitme zorunlulukları gibi sosyal koşulların olduğu bir dönemde; Sakis ve Themis sürünün bir parçası olmayı şiddetle reddedip, özgürlük için yanıp tutuşan isyankar ruhlu gençler ve dönemin Atina’sının “kafirleri” olarak çoktan çizgilerini belli etmişlerdi. İşte tam bu noktada albümün adı, grubun manifestosunun belki de ilk defa bu kadar bariz şekilde gösterilmesi açısından önem arz etmekte. “Ben kafirim, gençliğimden beri böyleyim, yola bu şekilde başladık, işte bu yüzden albümün adı The Heretics.” diyen Sakis’in, albüm çıkmadan önce kendisiyle yapılan röportajlarında bizi neyin beklediğine dair emareler bulmak kolaydı aslında. Tarih boyunca kiliseyle ters düşerek kafir damgası yiyen ünlü edebi-felsefi isimlerden vecizeler ve bu isimlerin eserlerinden alıntılar serpiştirerek lirik olarak farklı bir konsept sunacağını; sound olarak ise “Rituals“ın daha gitar bazlı, belki biraz daha heavy metal versiyonu olacağını fakat Ortaçağ katolik atmosferini yansıtmak için de bol bol korolar kullanacağını belirtmişti. Peki albüm hedeflenen şeyi sağlıyor mu? “The Heretics”te bizi neler bekliyor, detaylı bakmaya başlayalım.

Albümün açılış parçası In the Name of God; arkada okunan ilahiyle paralel şekilde söylenen; Dostoyevski’nin en kült romanlarından olan Karamazov Kardeşler’den bir alıntı ile başlayıp, marşımsı davullar, oldukça ihtişamlı ve atmosferik havasıyla ve diğer alıntılarla devam eden bir parça. Ardından gelen Vetry Zlye ile albümün ana temasına kısa bir mola verip, Rus folk metal grubu Grai’den Irina Zybina’nın vokalleriyle Slav paganizmine giderek hem doğa anayı selamlıyor, hem özlediğimiz melodik karaktere kavuşuyoruz. “Ulusal Parkların Babası” olarak da anılan çevreci John Muir’in bir şiirinden dörtlükle bu parçada kapanışı yapıp, oldukça dinamik solosuyla ve ritmiyle bizi bekleyen Heaven and Hell and Fire’a baktığımızda ise, John Milton’ın “Kayıp Cennet” adlı eserinde tasvir ettiği cennetten düşüp cehenneme adapte olma karmaşasını ve zihnin inanca hükmedebileceğini parçanın başında şeytanın ağzından dökülen cümlelerle görüyoruz.

Albümün en ağırbaşlı parçası olan “Hallowed Be Thy Name”, oldukça yavaş temposuyla stabil giderken Shakespeare’in “Kış Masalı”ndan bir alıntıyla bizi şaşırtıyor. Ortaçağ’da kilise tarafından yasaklanan latin ilahisi Dies Irae ise burada, koroları ile kilise atmosferini tam anlamıyla yansıtırken temposuyla da dinamikliğini koruyor, Pistevo (I Believe) albümün en deneysel parçası olarak bize göz kırpıyor, zira arka planda hızlı bir ritimle seyreden şarkıda Giritli yazar Nikos Kazancakis’in “Çileci: Tanrının Kurtarıcıları” adlı eserinden bir parça okuyor Sakis. Fire, God and Fear tam anlamıyla bir canlı performans şarkısı olarak dikkatleri çekerken, The Voice of the Universe beklentilerimin altında yer alıyor. Azılı bir Melechesh hayranı olarak Ashmedi’nin bu parçada yer alacak olması beni çok heyecanlandırmıştı lakin sanıyorum ki kendisinden sadece Arapça sözlerin aksanlı söylenmesi açısından yardım alınmış. The New Messiah, dini kullanan çakma mesihlere cevap şeklinde, orta temposu ve hüzünlü sayılabilecek bir vokalle yine hoş bir melodiklik sunmakta ve “Book of Matthew”dan çok anlamlı bir vecizeyle kapanmakta. “Triarchy of the Lost Lovers” esintileri olan, yayınlandığı ilk gün favori parçalarımdan olan The Raven ise, albümün müzikal konseptinden bağımsız olarak Sakis’in Poe aşkından nasipleniyor, şiir dışında kalan sözleri ise albümün lirik konseptiyle birebir örtüşüyor.

Albümün en büyük sürprizi ise, şüphesiz ki bonus track olarak sunulan The Sons of Hell Part 1 oldu benim için. Parçayı açtığım an yükselen riff’ler, geçmişe duyulan buruk özlemlerin yarattığı o tebessümün yüzümde belirmesini sağlayarak “İşte bu.” dememi sağladı. Grubun “A Dead Poem”, “Sleep of the Angels” dönemlerini hatırlatan bu parça, apaçık bir şekilde Sakis’in bu tarz besteler yapabildiğini fakat bilinçli bir tercih olarak farklı konseptler denediğini ispatlıyor. Grubun 2018’de çıkan tarihçe kitabında, daha hiçbir albümde kullanılmamış riff’leri olduğunu okuduktan sonra böyle bir sürprizle karşılaşmam, beni geleceğe dair daha çok meraklandırıyor.

“The Heretics”, hedeflenen amaç doğrultusunda başarılı bir albüm. Genel olarak yansıtılmak istenen atmosferi albümün tamamında rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. 3-4 parça belki de açıp tekrar tekrar dinlenebilecek kadar etki bırakmasa da, albümün bütünlüğü içinde güzelce harmanlanmış olarak duruyorlar. “Rituals“ın konseptine ve parçalarının neyi anlattığına saygım olsa da şu an açıp dinlediğim şarkı sayısı 4’ü geçmezken, bu albümde bu rakam yükselmiş durumda. Önceki albümden daha fazla melodi burada mevcut olmakla birlikte şunu belirtmekte de fayda görüyorum. Grubun son yıllarda yöneldiği ruhani yönden memnun değilseniz “The Heretics”in bir bütün olarak sizi tatmin edip etmeyeceğinden emin değilim. Hatta açık bir şekilde keskin görüş ayrılıkları yaratacağını da düşünmekteyim zira geçmiş parçalara benzer riff’ler, nakaratlar mevcut, evet. Lakin; Sakis’in hedeflediği şeyi kabullenip, albümün edebi-felsefi-ruhani arka planını da hesaba katarsanız, albümü hazmetmeniz daha kolay olacaktır. İçinde gerçekten hoş parçalar bulunan, dinlemesi kolay bir albüm. Ve albümün yaratılış aşamasında Themis’in Sakis’e “Biraz riff çal” dediğini ve abisini 20 yıl öncenin en iyi riff yazarlarından biri olarak gördüğünü de eklemek istiyorum. Ve ben bu albümle beraber, grubun “Rituals“da başlattığı ayinsel-okült dönemin bittiğini hisseder gibiyim. Çok olumlu tepkiler alan bonus parça adeta bundan sonraki çalışmalara bir ışık tutmakta. O 3-4 parçaya ayırdığımız albüm geçmişlerinde yüksek ihtimal bundan sonra “ruhani” dönem olarak adlandırabileceğimiz bir 2 albümlük dönem klasmanı oluşmuş durumda. Asıl bir sonraki albümde neler yapacaklarını şimdiden merak etmekteyim zira bu tema üstünden gidilebilecek başka bir versiyon kalmadı gibi sanki.

Yazının sonlarına gelirken, albümle ilgili çoğu kişinin dikkatini çekebilecek ilginç bir noktadan bahsetmek istiyorum. Spesifik kelimelerin şarkı adları ve sözlerinde tekrar tekrar karşımıza çıkması bizi bu noktada düşüncelere sevk edebilir. “Fire-pyre-empire-desire” gibi kelimeler albümde neredeyse çoğu şarkıda görüldüğü için “E sürekli aynı kelimeler basit cümlelerle kullanılmış” şeklinde düşünülmesi normal. Fakat ben bunu, Sakis’in bu albümde liriksel olarak farklı bir konsept denemesinin bir ürünü olarak değerlendirmekteyim. Eğer şarkı sözlerine serpiştirilmiş alıntılar olmasaydı, belki liriksel zayıflıktan bahsetmemiz mümkün olabilirdi fakat gerek edebi eserlerden direkt okumalar olması, gerek ünlü şahısların vecizelerinin kullanılması bu durumu dengelemekte.

Rotting Christ’ın “Thy Mighty Contract“le başlayıp, “Triarchy of the Lost Lovers“la devam eden dönemine tapan, orta dönemiyle de arası hayli iyi olan fakat grubun son yıllarda benimsediği marşımsı, ayinimsi havadan da aşırı rahatsız olmayan biriyim. Hayatta hiçbir şeyin aynı kalmadığını, karşımızda artık o agresif ruha sahip olmayan, daha olgun ama hala içindeki müzik ateşi sönmemiş, hala bir şeyler üretmek isteyen, kimi zaman bilinçli şekilde farklı şeyler deneyen, hala sunabileceği bir şeyler olduğunu düşünen ve müzikte devrimi gençlerin yapması gerektiğine inanan bir Sakis’in olduğunu unutmamak lazım. Zaten kendisi de o devrimi gençken yapmadı mı?

Rituals“, benim gözümde 7 puanlık bir albüm olduğundan halefine, daha melodik ve akıcı olması sebebiyle 8 puanı uygun görüyor; kutsallık karşıtı bütün değerlerin habis karanlığından hepinizi selamlıyorum.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.34/10, Toplam oy: 62)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2019
Şirket
Season of Mist
Kadro
Sakis Tolis: Davul hariç her şey
Themis Tolis: Davul
Şarkılar
01. In The Name Of God
02. Vetry Zlye (Ветры злые)
03. Heaven And Hell And Fire
04. Hallowed Be Thy Name
05. Dies Irae
06. I Believe (ΠΙΣΤΕΥΩ)
07. Fire, God And Fear
08. The Voice Of The Universe
09. The New Messiah
10. The Raven
  Yorum alanı

“ROTTING CHRIST – The Heretics” yazısına 12 yorum var

  1. 35 yaşındayım says:

    albümün çok ruhlu olması,belli bir konsepti olması,anlatmak istediklerini anlatmaları vb. gibi şeylerin hepsi doğrudur itirazım yok.öyle diyorsanız öyledir :)
    fakat ben üç dört albümdür rt’dan müzik duyamıyorum maalesef.kendimi zorlayarak iki kere baştan sona dinledim ve albümün kapağını tekrar açmamak üzere kapattım.kilise fonu değilde metal yapmaya tekrar devam ederler umarım

  2. trivago says:

    ne çok iyi ne çok kötü orta karar bi albüm
    sana puanım 5 kanka

  3. Ugur says:

    Hayatımın grubu olarak ne yaparlarsa yapsınlar dinleyen bir adam olarak Rituals sonrası az da olsa beklentilerimi aşağı yönlü revize ettiğimi itiraf etmem gerekir.Ancak yayınlanan şarkıları beğenmem neticesinde “ulan yoksa!” diyerek pozitif şüpheci yaklaşımı benimsemiş olmaktan ve bugün baktığımda ise şüphelerimin nispeten doğru çıktığını söylemekten aşırı bir memnuniyet duyuyorum.Çıktığı günden beri defalarca dinledim ve emin oldum ki ‘The Heretics’ Theogonia’dan bu yana dinlediğim en iyi Rotting Christ albümü.

    Değineceğim en önemli nokta albümdeki şarkıların kendilerine bir kimlik bulabilmiş olmaları.Rituals’ın bayıklaştığı ve vasatlaştığı kısım burasıydı misal.Neyseki bu sefer Sakis, en son Kata Ton’da yaptığı gibi nasıl her şarkıda farklı bir kimlik yarattıysa bunda da belirli bir konsept altında farklılık kazandırabilmiş.Kendini tekrar var, fazlasıyla var ama The Heretics’in inceliği Sakis patentli melodilerin geri gelmesi ve düzenlemelerin devreye girmesiyle anlaşılıyor.Bu noktada albüme biraz da emek vermek gerekiyor.’Rituals’ nasıl dinledikçe vasatlaşıyorsa ‘The Heretics’ dinledikçe güzelleşiyor, içselleşiyor, akla kazınıyor.

    Kingdom of Heaven’ın Fransa’da geçen ilk sahnelerine soundtrack olabilecek ve nakarattaki melodik kısmının bana Katatonia’yı hatırlattığı acı veren ‘In The Name of God’, akılda kaılıcı melodisi ve albümün atmosferini en iyi yansıttığını düşündüğüm gregorian chant ağırlıklı ‘Hallowed Be Thy Name’, Septicflesh’in Communion öncesi dönemini hatırlatan ve dinamikliğiyle ‘Genesis’ten çıkmış gibi duran ‘The New Messiah’ ilk dinleyişte akılda kalanlardan.Bir tek ‘I Believe (ΠΙΣΤΕΥΩ)’i çok beğenmedim, orada da anlatılmak istenen şey sözlerle olduğundan üzerinde durmuyorum.Yine de Sakis o şiiri müziksiz okusaydı çok daha etkili olurdu.

    İki şeyden daha bahsetmek istiyorum.Birincisi ilk yayınladığında aklımın uçtuğu ‘Triarchy of the Lost Lovers’ döneminde yazılmış gibi duran ‘The Raven’ ile ilgili.13 yıllık RC dinleyicisi olarak şarkının RC tarihinin en iyi parçalarından bir tanesi söylemekte sakınca görmüyorum.İkincisi ise bonus şarkı ‘The Sons of Hell’ ile alakalı.Böyle bir şeyi hiç ama hiç beklemiyordum.İlk önce cover olduğundan şüphelendim ama şarkı sözleri ele verdi (ahah).Sakis’e ‘Peki iyi güzel de şimdiye dek nerdeydi bu besteler? Yapabiliyordun madem 2-3 albümdür yüzümüzü niye ekşitiyorsun?’ gibi sorular sorasım var.Neyseki ilhamını kaybetmediğini görmek aşırı sevindirici.Demek ki sanatçının tercihi buymuş.Başka bir açıklaması olduğuna da inanmıyorum.

    Kritikte de belirtildiği gibi bir üç albümlük devrin daha sonuna geldik.Ben de asıl bundan sonra ne yapacakları konusunda merak içerisindeyim.

    Ece Çetinel’e yazdığı mükemmel kritik için teşekkürler.Eline sağlık.

    Ece

    @Ugur, Teşekkür ederim, okurken keyif aldıysanız ne mutlu bana :) Bence bu albümle misyon tamamlandı, ruhani temadan daha ekmek çıkmaz. 2022′yi çok merak ediyorum.

  4. Eline sağlık Ece. Rotting Christ’la çok az alakam var ama çok iyi kritik.

  5. bahadır says:

    Albümü çok beğendim. Bana göre çok eleştiri alan tekrar bölümleri ve Sakis’in son senelerde benzer işler yapması eserler ortaya çıkarması bir konseptin ürünü. Eleştirmek şimdi anlamsız ama önümüzdeki yıllarda gideceği yol önemli. Kimi dinleyiciye bu tekrarlar iyi gelmez ama konseptsel açıdan bunu çoğu grup yapıyor zaten. Müzikal açıdan da gayet iyi ve net bir albüm yapılmış. Lirik olarak da edebi eserlerden yararlanılması ve arapça kullanımı zaten başlı başına bir ilginçlik unsuru. Yazıyı yazan arkadaşımızı da kutlarım, başarılar dilerim. Çok iyi açıklanmış etüt edilmiş. 8.5/10

  6. alkimedon says:

    bir kere dinledim bir daha da dinlemem, albüm bok gibi

  7. Rashid says:

    Albüm genel anlamda gayet güzel melodilerle ve rifflerle dolu, prodüksiyon desen şahane ama şu soundtrack tarzı albümü yapma durumları bayıyor bir yerden sonra. Ha şimdi şarkı tavan yapacak derken hepsi baştan-sona fon müziği tadında aynı tonda ilerliyor.

  8. Ugur says:

    Bugün Zagreb’teki Ortaçağ işkence aletleri müzesini gezerken Sakis’in son bir kaç albümdür nereden ilham aldığını net bir şekilde anlamış oldum.Teşekkürler heretic’s fork, finger cutter, head crusher, breast ripper, chair of Torture ve daha niceleri…

  9. enemyofgod says:

    Bu albüm şarap gibi, gün geçtikçe daha tatlı oluyor.

    Ece

    @enemyofgod, Albüm çıktıktan sonra grubu İzmir’de izledim, İstanbul konserinde de vakit buldukça izlemeye çalıştım. Şunu rahat bir şekilde söyleyebilirim ki, genelde bayık olarak görülen Hallowed Be Thy Name harika bir açılış parçası oluyor konserlerde. Atmosferik, ağırbaşlı bir intro olarak Sakis iyi seçmiş açıkçası. Dies Irae’yi ise İzmir konserinde son kısımlarını scream olarak söyledi ve albümdeki halinden çok daha etkileyici oldu diyebilirim.

    Kritiği şimdi yazsam yine 8 verir miydim? Sanmıyorum. Güncel fikrim 7 bandında olduğu yönünde. Kesinlikle kötü albüm değil.

    enemyofgod

    @Ece, Konserler her zaman daha coşkulu olur zaten, Sakis de sahnede daha coşkulu.

    Herkesin fikri farklıdır tabii, bir şarkı, bir albüm herkese farklı hissettirir. Bence 8 yerinde bir puan RC’nin eski albümlerini de göz önünde bulundurunca, size 7, bana 8, başkasına 1, ötekine 10 bandında bu albüm.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.