# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
PROSPEKT – The Colourless Sunrise
| 16.01.2014

Uyanış.

Baha ÖZER

Kapakta kullanılan dizayn, kompozisyonlar, detaylı içerikler, bağlı bulunduğunuz plak şirketi, çalıştığınız miksajcılar ve prodüktörler, oluşturduğunuz besteler ve enstrümanlara hakimiyetiniz ne kadar doğru seçilirse başarılı olma şansınız da epey yüksek olabiliyor. Bundan yıllar önce Sensory, Inside Out gibi progresif rock/metal şirketlerinden gelen promoların kapaklarına baktığımda hangisinin metal hangisinin rock’a daha yakın olduğunu tahmin edebiliyordum. Hatta bazılarının orijinal CD’sini bile dinlemeden almışlığım var. Sonucun ise mükemmel olduğunun farkındaydım. Çünkü bu konuda hiç yanılmazdım ve iyi bir ürün kendini kapağıyla içeriğiyle ele veriyor derdim. Zaman geçtikçe bunun seyreldiğini fark ettim. Özellikle 2000′lerle gelen yoğun müzik türü furyasıya birlikte her türde kalitenin azaldığını, artık sadece müzik yapmak için müzik yapan gruplarla karşılaştığımı zannediyorum. Diğer türler bir yana özellikle progresif metal konusunda geçmiş dönemlerde iyi bir kayıt yaratamama gibi bir süreç ile karşı karşıya kalındığını düşünüyorum. Bunun sebepleri çok çeşitli olsa da artık bazı prodüktörler çok yoğun sound’ları kullanarak yepyeni bir tarz yarattılar tür içerisinde. Bu geleneksel dediğimiz Vanden Plas, Threshold ve Shadow Gallery gibi grupların dışında çok teknik müzik yapan topluluklar zenginlik dışında bir çıkmazı de getirdi beraberinde. Çünkü her grup birbirine benzemeye başlamıştı artık ve orjinal işler çok fazla gelmemeye başladı. Bu sebeple İngiltere’den doğan Prospekt grubu da bu düşünceyi destekler nitelikte bir müzik sergiliyor fakat ortaya çıkarılan müzik o kadar iyi ki bu nasıl yazıya dökülür bilmiyorum.

İngiltere’den çıkan Threshold, Aeon Zen, Linear Sphere ve Tesseract dışında çok fazla ünlü progresif metal grubu yoktur. Tabii bunlardan bazıları avantgard müzik sergiler kendi içerisinde fakat hepsi aynı tür dahilinde kabul görmektedir. Yazının başında belirttiğim dizayn, kompozisyonlar, detaylı içerikler, bağlı bulunduğunuz plak şirketi, çalıştığınız miksajcılar ve prodüktörler konusunda Prospekt topluluğu tam anlamıyla sınıfı geçmiş durumdadır. Çok iyi bir müzik şirketi olan Sensory’den çıkan bu ilk albüm, içerisindeki her bestenin çok detaylı işlenmesiyle oluşturulmuş yağ gibi bir soundu içerisinde taşıyan bir yapıyı da beraberinde getiriyor.

Nasıl böyle olmasın ki? Bir kere Periphery’nin “This Time It’s Personal“ında çalışan prodüktörü Adam “Nolly” Getgood ile çalışıyorsunuz ve çalıştığınız miksajcı ise Opeth, Amon Amarth, Symphony X, Katatonia ve Orphaned Land’den tanıdığımız Jens Bogren. Evet, grup bu isimlerle çalışmış. Zaten buradan belli oluyor nasıl bir kayıt ile karşı karşıya kalacağımız. Besteler oldukça teknik düzenlemelerle oluşturulmuş. Hem klavyede ve aynı zamanda vokalist olan Richard Marshall grubu deyim yerindeyse sırtlamış. Seçilen klavye tonları geleneksel progresif metal gruplarının kullandığı gibi sade ve nitelikli. Öyle Jordan Rudess’in kullandığı gibi çok yoğun öğeler içermiyor. Sade ve direkt.

Richard Marshall’ın sesi ise çok fazla tizlerden gitmeyerek kararında söylüyor şarkıları. Sesinin rengi oldukça güzel ve duygusal olarak şarkılara o hissi verebiliyor. Grubun kuruluşunda yer alan gitarist Lee Luland çok iyi bir ton seçmiş besteleri yorumlarken, bu ise şarkıları dinlerken çok yormuyor. Teknik anlamda dudak ısırtıcı bir performans sergilediği kesin olmakla birlikte davulda yer alan Blake Richardson ise şu zamanda “benim” diyen bir sürü davulcudan çok daha iyi çalmakta… Bunu albümün bestelerindeki performanslarına bakarak yazıyorum.

“The Colourless Sunrise”ın albüm kapağı ve kullanılan logo klasik bir progresif metal grubu olduğunu destekler nitelikte duruyor.

Şarkıların genel havası ise çok melodik yaklaşımlı, epik anlamda başarılı tatlar veren, caz ve füzyona göz kırpan, kompleks ritimlerin çok yoğun olarak yer aldığı Meshuggah, Opeth, Dream Theater, Circus Maximus, Vanden Plas, Threshold ve Symphony X gibi gruplardan etkilendiğini gizlemiyor. Lee Luland’ın gitar üzerindeki tarzı ise John Petrucci ve Michael Romeo ekseninde dönüp duruyor. Kullanılan gitar sololar olsun ve karakterler olsun hepsi çok başarılı. Ritim gitarlar özellikle çok hiperaktif. Michael Romeo’nun Iconoclast şarkısında kullandığı o dinamikliği hissedebiliyorsunuz. Dinlerken ise yoğun duygudan kendinizi alamıyorsunuz. Ayrıca gitaristin ile davulcunun birlikte yarattığı o performanslar aklınızdan çıkmayacak.

Girişte yer alan A Desolate Kingdom bir progresif power metal klasiği olmaya aday bir şarkı. Sonradan gelen muhteşem Dissident Priests ve ardından bu güzel yolculuğu gerçekleştiren Shroud, 14 dakikalık epik The Colourless Sunrise gibi şarkılar bu albümün en iyileri.

2013 yılında türün en başarılı örnekleri arasına giren bu çalışma sadece bu yönüyle değil başarılı bir ilk albüm olma özelliğiyle de başı çekiyor. Adam “Nolly” Getgood ve Jens Bogren gibi dahi müzisyenlerin elinin değdiği bu albüm tür içerisinde nerede yer alacak bunu da zaman gösterecek.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.00/10, Toplam oy: 12)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2013
Şirket
Sensory Records
Kadro
Phil Wicker: Bas
Blake Richardson: Davul
Lee Luland: Gitar
Richard Marshall: Klavye, vokal
Şarkılar
1. A Desolate Kingdom
2. Dissident Priests
3. Eternal Memories
4. Shroud
5. The Colourless Sunrise
6. Visions
7. The Great Awakening
8. Shutter Asylum
9. Hunting Poseidon
  Yorum alanı

“PROSPEKT – The Colourless Sunrise” yazısına 7 yorum var

  1. Eline sağlık. Yazıyı okurken bir yerde “hö?” dedim, sonra baktım umduğum gibi değilmiş. Grubun davulcusunun adı Blake Richardson.

    http://www.youtube.com/watch?v=snGxAUBMZHY

  2. saw you drown says:

    The great awakening harika bir şarkıymış.

  3. baha says:

    rica ederim. bu grubun hafiften djent tarzıyla da ilgisi olduğunu düşünüyorum. hiç de fena değiller. :)

  4. Durakonis says:

    Su anda izmirdeyim ve malesef muzik calarima bu albumu atmayi unuttum. 1 kere uyur uyanik dinleyebilmistim sadece ve tam benlik demistim. Dondugumde defalarca dinleyip yorumlarim. Eline saglik.

  5. Beleg says:

    Ekim ayının sonlarına doğru edindim sanırım albümü ve Thought Chamber – Psykerion (inşallah yazıcam artık kritiğini) kadar olmasa da en çok dinlediğim ikinci progresif metal albümü oldu. Djent’e kayan bir tarzları da var ama sıradanlaştırmaktan çok zenginleştiriyor bu grubu. İlk albüm için fazlasıyla etkileyici, potansiyel barındıran bir çalışma bence, 9 puanı hak ediyor. Ek olarak kritik de gayet bilgilendirici olmuş, ellere sağlık.

    baha

    @Beleg, teşekkür ederim. thought chamber “psykerion” kritiğini bekliyorum. konsepti çok önemli onun.

  6. Durakonis says:

    Albümü baya beğendim. Her ne kadar belli kalıplardan pek çıkılmasa da, bu geleneksel ve modern sentezi kalıplar içinde oldukça varyasyonlu biçimde icra eden besteler var. Yazıdaki her şeye katılıyorum. Vokalistin ise gırtlak perdesine takılmadan icra ettiği, biraz Luca Turilli’nin Rhapsody’sindeki vokalist gibi bir teknikle, ama farklı olarak düz değil baya nağmeli yorumunu çok beğendim. Uzun süre sıkılmadan dinleyeceğim bir albüm oldu bu. Ayrıca albümdeki monokromatik konsept, ve müziğin de genellikle fazla sound renklerinin abartılmadan kotarılması da konsept yapıyı tamamlayıcı bir unsur. Tekrar eline sağlık Baha.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.