# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
AMOGH SYMPHONY – The Quantum Hack Code
| 13.09.2013

İçinde kuantum geçen şeylerin %90’ının kötü olduğunu biliyor muydunuz? Neyse ki bu onlardan biri değil.

Mutluhan SEFEROĞLU

Metal camiasında “türler üstü grup” dediğimiz oluşumların uzun süredir takipçisiyim. Bu gruplar, metalin en riskli sularında yüzerler. “Ortodoks metalci” diyebileceğimiz kesimi pek de açmayan klasik müzik ve jazz gibi türleri müziklerine yedirmeye çalışırlar. Bu tarzlarla etkileşime girerken kıvamı tutturmak gerçekten zordur. Bazen etkileşimler metalin “baskın” karakteri yüzünden gözden yitirilir, bazen de etkileşimlerin yoğunluğundan dolayı bir metal albümü dinlediğinizi dahi unutursunuz.

Ne var ki kimi zaman kıvam tutturulur ve talih bizlere metal camiasının en özel gruplarından bazılarını armağan eder. Amogh Symphony’nin de bu gruplardan biri olduğuna inanıyorum.

Aslında grup dediğime bakmayın, Amogh Symphony (yaklaşık olarak) tek kişilik bir proje. Yaratıcısıysa yıllar içinde rahatlıkla deha statüsüne ulaşabileceğini düşündüğüm Vishal Singh.

Vishal Singh, yaptığı müzik djentle ilgisiz olmasına rağmen; ismini Facebook’taki djent camiası sayesinde “ortamlarda” duyurmaya başlıyor. Benim onun projesiyle tanışmam ise djent temalı sayfalardan birinin alfabetik djent grupları listesini taramamla oluyor. Eğer ki büyümekte olan djent camiasına aşinaysanız, orijinal grup bulmanın ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. 80’lerde Thrash Metal ne haldeyse Djent de şu anda o evreden geçiyor. Pek çok “kült” grup ve albüm ortaya çıktı ama bunların yanında eşantiyon olarak gelen yüzlerce klişe dolu grubun arasında yolunuzu bulmaya çalışmalısınız.
Bu “sıradan” gruplarla dolu listeyi taramam sırasında kaliteli bir gruba rastlayamamak fazlasıyla can sıkıcıydı, ne var ki Amogh Symphony ile karşılaştım.

Bu da neydi böyle? Latin akustik gitar pasajları, “erotik” diyebileceğiniz sıcaklıkta blues sololar, funky ritmler, uzun uzun elektronik müzik bölümleri, serpiştirilmiş etnik vokaller… Meraklısının aklını alacak leziz bas partisyonlarına (metalde kullanımına nadiren rastladığımız slap’lere dikkat!) özellikle dikkat çekmeli. Bilim kurgu tarzında hikayesi olan bir albümden beklemeyeceğiniz bin türlü müzikal cambazlık arasında zevkten salya akıtmanız işten bile değil!

Albümde bildiğimiz anlamda vokal olmasa da albümün bir “hikaye anlatıcısı” var: Coal Chamber’ın basçısı Chela Rhea Harper. Ne var ki albümün müzikal yapısı yüzünden kendisinin uzun konuşmaları canınızı sıkabilir. Gördüğüm yorumlara bakılırsa “Olmasa da olurmuş” tepkisi veren insan sayısı hatırı sayılır miktarlarda. Albümün bir diğer kusuru da bazı bölümlerde distortion gitarın ve davulların gerçekten rahatsız edecek derecede “kötü” tonlara sahip olması.

Yine de bu eksiklikler üstesinden gelinemeyecek düzeyde değil. Progresif metal ve türevlerine kafayı takmış bir insan olarak “The Quantum Hack Code”un şu ana kadar dinlediğim en iyi, en “ufuk açıcı” albümlerden biri olduğunu söyleyebilirim.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.04/10, Toplam oy: 23)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2010
Şirket
El Emeği Göz Nûru Plakçılık
Kadro
Vishal Singh: Gitarlar, bas, klavye
Jim Richman: Davul
Chela Rhea Harper: Anlatıcı
Şarkılar
1. The Fall of World Defense System
2. Dvorzhetskii's Prophecy
3. Osiris 1
4. The Quantum Barrier Code Interpretation By Mainframe
5. Polymorphic Infection : Releasing Proteus
6. X - Karna : Activated
7. Decoded : Karnosiris
8. The Collapse of Q-Web and Osiris 1
  Yorum alanı

“AMOGH SYMPHONY – The Quantum Hack Code” yazısına 17 yorum var

  1. osuruğu öksürük ile absorbe eden kişi says:

    yapı olarak progresifliğin amına koymuşlar orası tamam… ilk defa bu kadar farklı bir şeyi sıkılmadan dinledim…

    müzikal olarak da fazlasıyla death metal/jazz/progressive etkileşimliler orası da eywallah…

    fakat aynı şeyleri sözleri için söyleyemeyeceğim… sözel anlamda death metalle uzaktan yakından alakası yok bu işin…

    bu da ayrı mesele… eğer cannibal corpse death metalse bunlar ne? eğer bunlar death metalse cannibal corpse ne oluyor?? müziğin sadece bir yanının bir türe uyumlu olması o etiketi bir grubun isiminin yanına yazmasına olanak tanır mı??

    benzer şeyler pek çok isveçli grup için söylenebilir… çünkü kendini death metal olarak görenlerin çoğu gerçekten de death değil…

    Berca B.

    @osuruğu öksürük ile absorbe eden kişi, death metal sözel olarak hiçbir zaman sadece vahşetten, pişmiş etten, kopmuş gözden bahsetmedi ki. Black metal’deki “sözler satanik olmalı” argümanının bir benzerine death metal’de hiçbir zaman karşılaşmadım yani. Kaldı ki bu türe ismini verdiği konusunda birleşilen DEATH bile çok kısa bir süre gore temalı sözler yazdı. Zorlarsak ilk death metal grubu diyebileceğimiz Possessed bile gore sözler yazmadı.

    osuruğu öksürük ile absorbe eden kişi

    @Berca B., bahsettiğin gruplar çok bildiğim, takip ettiğim gruplar değil…kıyaslama yapacak karinelere sahip değilim..

    bhe

    @osuruğu öksürük ile absorbe eden kişi, 90 lı yıllarda veya sonlarına doğru olsaydık “death metal” janrını bir çok kişi brutal vokal, şiddet, vahşet ve kan olarak tanımlardı belki. ancak bence son on yıl içinde özellikle etiketlerin hiçbir anlamı kalmadı. mesela içinde growl vokal olmayan çoğu grubu kimse beğenmez hale geldi ya da clean ve growl daha fazla harmanlanır oldu. en basitinden sadece sözler üzerinden bakacak olsak; sentenced – vengeance is mine şarkısındaki sözler kanımca; mainstream gruplar içindeki en sert ve vahşet dolu sözleri içeriyor. ama tür olarak death metal diyemiyorsun. eğer bahsettiğin old-school death metal ise orada da sözler her zaman düşünülen vahşeti anlatmıyor. cannibal corpse türün içindeki gruplardan biri sadece. dallanıp budaklanmaya başladığında, türün genel özelliklerinden çok dinleyiciye neyin, nasıl sunulduğu ve nasıl tepkiler aldığı önemsenmeye başlıyor. mesela amogh symphony bence djent olarak sınıflandırılabilir, ama progresif veya teknik death olarak sınıflandıran da çıkacaktır.

    ancak bence sınıflandırmanın ve türlere ayırmanın giderek zorlaşması veya ortadan kalkmaya başlaması mükemmel bir gelişim oldu. en nihayetinde en sevdiğim gruplara ve yaptıkları müziklere baktığımda senelerdir süregelen türlendirme ve sınıflandırma olaylarının hep arasında bir yerde kaldıklarını hissediyordum ve şimdi hiçbir önemi kalmadı.

    hatta şöyle bir şarkı var; dissection – god of forbidden light. sözlerin black metal olması dışında kesinlikle bir şarkı içinde hem melodik death, hem heavy metal, hem de rock tadı alabileceğin ender şarkılardan biridir. gel de bu şarkıyı etiketlendir şimdi :)

  2. This is Anfield says:

    İlk defa dinliyorum, hiçbir şey anlamadım, iyi mi, kötü mü ona bile karar veremedim.

  3. mfeci says:

    Ben ısınamadım bu adama malesef. Zamanında dinlemiştim hayli ama olmadı. Elektronik bu müziğe aşırı düzeyde bulaşınca soğuyorum arkadaş. Dijitallik de bir yere kadar, o yırtıcılığı öldürüyor. Animals as Leaders’ın 2.albümüne de hiç ısınamamıştım bu sebepten

  4. holywars says:

    death metal değil. genre ler üstü bişey ayrıca epey de güzel konsepti olan albüm

  5. Ufuk Sönmez says:

    Evet, ben de ekşi sözlükte bir arkadaşın tavsiyesi üzerine bu projeyi dinlemeye başladım. İlk dinleyişte bayağı değişk bi kafanın ürünü olduğu izlenimini çıkardım. Ama yazar arkadaşın da dediği gibi djent yapan gruplar arasında şöyle güzel bişeyle karşılaşmak hakketen çok güç bir durum. Amogh symphony bana o ışığı verdi açıkçası. Benim puanım 8 veya 8,5olurdu muhtemelen. Vishal singh kendi orjinalliğini taşıyan bir müzisyen, bence takip etmek lazım bu adamı. Son olarak da etiketlendirmede death metal yerine djent olmalıymış. Progresif, deneysel, elektronik öğelerin yer aldığı hayal gücü yüksek bir çalışma diyebiliriz. Bi de albümün hikayesini bilen varsa buraya yazarsa çok iyi olur.

    osuruğu öksürük ile absorbe eden kişi

    @Ufuk Sönmez, +10000000000

    Bence de Death Metal olarak etiketlenmemeli… Bir yerde kendilerinden ”Animals as Leaders’ın daha jazz ve daha heavy versiyonu” olarak bahsedilmiş… Aynen katılıyorum… Teknik düzenlemeleri de cabası…

    Şahsen kendi arşivime ”Technical Progressive Metal/Fusion with Jazz Influences” olarak ekledim…Görünen köy kılavuz istemez…

    Metallumda ‘bla bla’ diye geçti diye aynen alacak da değiliz… Nitekim zamanında da In Flames için ‘modern rock/metal bla bla’ tarzında bir etiketleme yapmışlar daha sonra bunu(şimdi) Melodic Groove bla bla Metal olarak değiştirmişlerdi…

    ağzı olan konuşuyor yani…

    aslında yükselen trend death/black tarzı gruplar olunca bu kasıtlı etiketleme çabası buram buram ticari kaygılar taşıyor ya neyse…

    Beorn

    @osuruğu öksürük ile absorbe eden kişi, Abi her yere … koyuyorsun, ekrana kafa atasım geliyor alakasız kaçtı ama çok göze batıyor be :D

  6. Jester says:

    Ben bu albüm hakkında genel kanının aksine hiç olumlu düşünmüyorum. Müzisyenliğe ve multi-enstrüman yeteneğine lafım yok, fakat Vishal’ın tek amacı dinlediği müzikleri aktarmak olduğu çok açık. Adamın yaptığı “farklı şeyleri teknik ve progresif potada birleştirme” olayı o kadar “E-E-EENSSSTRÜMAN ŞOV” amaçlı ki, şarkıların kendi benlikleri yok. Tamam latin, blues, caz, elektronik falan milyon tane şey var şarkılarda, ama hepsi ÖZERKLİK İSTİYORUZ diye yırtınıyor resmen. Ha benim kastettiğim “Enstrüman şov” olayı sadece hızlı veya karışık çaldığı için değil. “Bak şimdi caz yaptım, hop djent’e geçtim, biraz da blues” tavrı için. Şarkıların benlikleri yerine adamın etkilendiği türlerin benlikleri kendine yer bulunca bayağı karaktersiz ama müzisyenlik açısından sadece geek-metal çevrelerince alkış tutulacak şeyler çıkıyor ortaya. Kaldı ki çok değişik etkenleri bir araya getiren grupları her zaman sevmişimdir, ama böyle değil. Yetenekli müzisyenin başarısız albüm çıkarmasından öte bence bu yetenekli müzisyenin etkilendiği müziklere yenik düşmesi, kendi şovunu da böyle yansıtması olarak özetlenebilir.

    mfeci

    @Jester, Katılıyorum tamamen. Progresif müzikle kafayı bozmuş biri olmama rağmen bende olmadığını düşünüyorum bu albümün. Bir de bu duruma benzer olan sleep terror vardı. O da tek kişilik bir proje idi, kaderleri benzer malesef.

  7. Dinledikçe bayan gruplardan birisi. İlk dinlemelerimde çok tatlı gözükmüştü gözüme fakat üzerine eğildikçe albümün mastürbasyondan öteye gidemediğini görmek çok da güç olmadı benim açımdan.

    http://www.youtube.com/watch?v=etc0RWle96w ile aralarında pek bi fark yok bence.

    Jester

    @Ali Karabacak, Hah bak buna da katılmıyorum abi. Viraemia’ya göre müziğe daha geniş açıdan bakabilen bir grup AS, ama işte üstte açıkladığım nedenler var.

    Ali Karabacak

    @Jester, Geniş açıdan bakabilme konusu gerçekten çok garibime gitti. Yazında bahsettiğin özerklik mevzusuna rağmen Vishal Singh’e geniş açıdan bakıyor diyebilir misin? Şarkılar teaser gibi geliyor bana. Hani bakın böyle şeyler var albümde ama tamamı bu değil gibiymişçesine.

    Geniş açıdan bakabilen demek; death üzerine progresif öğeler serpiştirip o şekilde bırakmak mıdır?

    Bence dibine kadar hayır. Viraemia ile karşılaştırmamın sebebi ise ikisinin de aynı bokun laciverti olmaları.

    Jester

    @Ali Karabacak, Abi geniş açıdan bakıyor derken Viraemia’ya kıyasladım ben farkındaysan. Viraemia’nın “ZAAAAAAAAAAAAAAA DÜLÜDLÜDLÜÜFLSÜ” algısındaki müziğini ikimizde kabul etmişiz zaten. Şarkıların da teaser gibi olması benim dediğim olay aslında, her denenmek istenen fikrin çok kendi halinde ve kopuk tınlaması.

    Geniş açıdan bakıyor derken Brain Drill gibilerine göre daha iyi bir dinleyici ve daha fazla risk alınmasını kastetmiştim. Tabi böyle yazınca savunuyorum gibi duruyor ama bu albüme Brain Drill’den falan daha fazla itibar göstermiyorum, sadece aynı şey değiller bence.

  8. Eline sağlık Mutluhan. Güzel bir kritik olmuş, albümü iyi özetliyor gayet.

    Uzun zamandır teknik death metalden ve türevlerinden bir uzaklaşma yaşasam da, arada dinlediğim başarılı örnekler ile tekrar meyil etmiyor değilim. Ancak, özellikle core etkileşiminin artması, ileri derece bir yapaylık, tekdüzelik ve aynılık içinde ilerlemesi nedeniyle, türe olan genel sevgimde devasa bir düşüş oldu. Bu düşüşün EN EN EN EN büyük sebebi de “wankery”dir. Benim Brain Drill ve Viraemia kritiklerime göz atmış olanlar, bu illet ile ilgili düşüncelerimi, en ufak detayına kadar biliyorlardır.

    Amogh Symphony’nin direkt olarak bu kafada olan bir grup olduğunu düşünmüyorum. Genel olarak bir konsept içinde ilerlemeleri ve müziğin, konsept ile beraber yürüyen bir abstraktlığı olması takdire şayan şeyler. Ancak, bu durum, sound’daki aşırı formülizeliği değiştirmiyor. Metal müzik içine yerleştirilen farklı elementlerin bir bütün halinde hareket etmesinin sağlanması gerekir ki yekpare bir sound oluşsun ve şarkılar, kontrolsüz şekilde yıkılan, bozuk temelli bir bina gibi oraya buraya saçılmasın. Televizyonda Looney Tunes izlemiş bir nesil olarak, klasik müziğe devamlı olarak maruz kalmışızdır. Devamlı olarak orada burada duyduğumuz, gayet ünlü piyano için düzenlenmiş klasik müzik eserlerinden bazılarının “progression”ına dikkat edersek, dediğim daha rahat anlaşılabilir. Aşağıya üç örnek bırakıyorum.

    Bu albüm, maalesef bu saçılma durumunun en bariz örneklerinden bir tanesi. Devamlı değişen rifler, kullanımlar, tempolar ve bir türlü rayına oturamayan yapı nedeniyle, zorlayıcılık seviyesi bir miktar abartılmış. Dediğim gibi, bir storyline içinde ilerlemesi ve fütüristik vurgunun, çeşitli soslarla destekliyor olması hoş ama karmaşık bir örgüyle bezeli görünen bu sound’un içi aslen çok boş ve bahsettiğim formülizelik, 1-2 parçadan sonra rahatça anlaşılabiliyor ve tüm o konsept, “gitarist albümü” anlayışının altında ezilip bitiyor.

    Djent ile ilgili de iyi düşüncelerim yok ama onu başka zamana saklayayım haha.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.