# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
MAKALE – Zaman Tüneli: TWISTED SISTER – Bölüm-1
| 25.02.2011

“Tarihini bilmeyen rocker camiası yok olmaya mahkûmdur.” – Çin Atasözü

Başlıktan kıllanıp merak edenler varsa peşinen söyleyeyim, ben aslında öyle geçmişte yaşayan, retro olmayan her şeyi dışlayan idealist bir manyak değilim. İnternet ve iletişim yollarının zibil gibi yayılması beni de gayet mutlu ediyor. Yeri geldiğinde ultra-süper-dehşet kalitede .flac parçaları, bazen de tüm cızırtıları ve kısıtlı kayıt imkanlarıyla hayata geçirilmiş vinyl (plak) albümleri dinleyebilmenin ayrı ayrı yeri ve güzelliği var. Bana ters gelen şey ise birçok gencin bu kadar imkân içinde hâlâ kulaktan dolma bilgiler ve belli bir müzikal spektrumla kısıtlı kalmaları. Halbuki müzik ruhun gıdası ise dengeli beslenmekte fayda var derim her zaman. Gojira’yı çok seviyor, Isis için ölüyor ya da djent dinlemeden bir gün geçirseniz komaya giriyor olabilirsiniz. Öyleyse bunları daha sık dinlemeniz gayet doğal. Fakat Lamb of God hastası geçinip Sabbath’tan Iron Man’i duyunca “Bu neydi ya” diyen bir gencimiz, açıkçası bana, nasıl desem, biraz prematüre doğum gibi geliyor.

Bunun doğal bir sonucu olarak da nereden gelip nereye gittiğinden pek haberi olmadan metal denizine (okyanusuna?) atlayan yeni nesil biraz kafası karışık yetişiyor. Sorun şu ya da bu tarihte doğmak değil; merak etmemek, araştırmamak ve medyada, x sitesinde, y dergisinde, orada burada ne sunuluyorsa onu kabullenip yeterli görmek.

Diyeceğim odur ki hayatın hangi alanında olursa olsun sebep-sonuç ilişkisi kurmayı, ilgi duyduğunuz konunun bugünü gibi dününü de öğrenmeyi alışkanlık haline getirin ki yarını daha iyi anlayasınız arkadaşlar. İşte bu konuda size biraz yol göstermesi ümidiyle hazırladığım “Zaman Tüneli” bugünkü güncellemeyle birlikte başlamış oluyor. Olayın mantığı gayet basit, bu serilerde hard ‘n heavy tarihi açısından önemli olduğunu düşündüğüm bazı grupları anlatacağım; bu konularda bilgi sahini olmayan ancak olmak isteyenleriniz de, de bu müziğin o günlerde nasıl yapıldığıyla, piyasanın ve işleyiş mantığının nasıl değiştiğiyle ilgili daha berrak bir fikir edinmiş olacak ve büyük resmi giderek daha rahat görmeye başlayacaksınız.

Hazırsanız başlayalım.

1 Ağustos 2003 akşamı saat 22:00 sıralarında Almanya’nın küçük ve şirin kasabası Wacken’da bulunma ve Wacken Open Air festivalini izleme şansına erişen insanlar biraz sonra yaşayacakları unutulmaz tecrübeyi öngöremiyordu kuşkusuz. Öyle ya, üç günlük bu müzik şöleni boyunca sahneye Saxon, Slayer, Running Wild, Testament, Annihilator, Sentenced, Lordi, Gamma Ray, Masterplan, Dark Funeral, Dismember, Diamond Head, Thyrfing, Nile, Vader, Sonata Arctica, Soilwork ve daha niceleri çıkmış, az önce In Flames 1,5 saatlik (alev şovları ve zibil gibi hit parçayla süslediği) setini tamamlamış, 15 dakika sonra da “sadece bir diğer grup” sahneye çıkacaktı işte, heyecan yapmaya değmezdi. Zaten normalde headliner olması gereken Iced Earth, vokalist Barlow ayrıldığı için bütün yazlık konser programını iptal etmiş, yerine organizatörler bula bula bu “eski, cheesy şarkılar yapan, zenne kılıklı” grubu bulmuş, üstüne üstlük headliner yapmışlardı! Bana gelince, (malum mu olmuş nedir) katılacak tüm grupların açıklanmasını gün be gün izlemiş, hangi isim açıklanırsa açıklansın kendimi tutmuş (çünkü özel hayatımda festivale gitmek için çok uygunsuz bir zamandı), fakat bu efsanevi grup konfirme edildiği anda dayanamayıp bilet almıştım (şimdi düşünüyorum da, hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biriymiş). Ve öyle görünüyordu ki benim gibi küçük bir azınlık dışında kimse az sonra sahneye kimin çıkacağından haberdar değildi. Önlerdeki 1.000-1.500 die-hard fan dışında 45 bin kişilik seyirci topluluğunun çoğunluğunda “10-15 dakika izler, sonra bayar, gideriz” havası vardı. Ama yanılıyorlardı. Hem de çok.

Bölüm 1 – TWISTED SISTER

Yıl 1971, yer New York. Hippie yaşam tarzını benimsemiş, Central Park’ta madde kullanıp uçarak günlerini geçiren, ara sıra da yerel gruplar için gitaristlik yapmakta olan NY’lu bir genç, Jay Jay French, yaşam tarzını değiştirmek ve kendine çeki düzen vermek için bir gruba katılmaya karar verdi. Çoğu rocker’ın aksine Jay, sex&drugs&rock n’ roll’u bir bütün olarak almamış, tam tersine uyuşturucudan uzaklaşmak için bir rock grubunda çalmaya karar vermişti. Birkaç grupla yaşadığı kısa maceralardan sonra 1972 sonlarına doğru gitarist arkadaşı Eddie Ojeda’yı da alarak bir cover grubu kurdu. Görünüm olarak kadın giysileri giyen, ruj ve makyajı bolca kullanan The New York Dolls’un glam tarzını benimsemişler, cover yaptıkları parçalar ise nispeten klasik rock soundunda idi. Jay bir gece yakın bir arkadaşıyla telefonda konuşurken ona grupları için bir isim aradıklarından bahsetti. Zilzurna sarhoş olan arkadaşının ağzından laf arasında “Twisted Sister” sözleri döküldü. Bu isim Jay’in hoşuna gitmişti. Daha da ilginci ise ertesi gün arkadaşını tekrar aradığında sarhoşken söylediklerini hatırlamadığını fark etmesiydi. Böylece ondan izin almaksızın grubun adını Twisted Sister koydular. Yapmak istedikleri şey müziklerinin yanı sıra görünüşleriyle de insanları şoka sokmaktı. Bundan sonraki 3 yıl boyunca New York’un kenar mahallelerindeki küçük kulüplerde çaldılar.

1976 başlarına gelindiğinde bir gün çaldıkları kulüpte onları izlemeye gelen biriyle tanıştılar ve hayata karşı kızgın, adeta hırlayarak konuşan bu gençten çok etkilendiler. Bu kişi o zaman 21 yaşında olan Daniel “Dee” Snider’dan başkası değildi ve ileride hayatlarını değiştirecekti. Orta-alt gruptan bir ailede büyümüş ve zor bir çocukluk geçirmiş olan Dee, hayatı boyunca bulunduğu ortamlardan dışlanmıştı. O sosyal çevrelere kabul edilmedikçe dünyaya olan kızgınlığı da artıyordu. Az sayıda arkadaşı vardı ve 10’lu yaşların başlarında kendini bulmak için Led Zeppelin ve Black Sabbath dinlemeye başlamıştı. Eve geliyor, orasına gidip kapısını kapatıyor, müziği açıyor, aynanın karşısına geçiyor ve eline bir mikrofon alıp hayali bir grubun frontman’liğini yapmaya başlıyordu. Kendi ağzından:

“O günlerde “Aileme, okuldaki hocalarıma, herkese göstereceğim, Dee Snider önemli biridir! Bunu herkese kanıtlayacağım!” diye düşünüyordum…”

Dee Snider, liseyi bitirdikten sonra 3 yıl boyunca çeşitli yerel gruplarda vokalistlik yapmış ve sonunda Jay ile Eddie’nin dikkatini çekmişti. İkisi gruplarına uzunca bir süredir agresif, sahneye hakim bir frontman arıyorlardı ve yavaş yavaş ümitlerini kesmeye başladıkları bir dönemde talih karşılarına Dee’yi çıkarmıştı. Grubun geri kalanı gibi Dee de sıkı çalışmak, durmadan konserler vermek istiyordu. Vokalistlerden yana hiç şansı yaver gitmeyen gruba Dee ilaç gibi gelmiş, sonunda maya tutmuştu.
Fakat Dee’nin baskın bir kişiliği de vardı ve bu yönünün ortaya çıkması uzun sürmedi. Gruba katıldıktan yalnızca birkaç hafta sonra grubun eski şarkılarını beğenmediğini, zayıf bulduğunu, bunlarla bir yere varamayacaklarını açık açık söylemeye başladı. Jay bir gün doğal bir tepki vererek kendisine: “Ya sen şarkı yazabiliyorsun da mı böyle konuşuyorsun?” diye sordu.

Dee’nin yanıtı kesindi: “Tabii ki!”

Jay: “Peki bugüne kadar ne yazdın?”
Dee: “Hmm.. Hiçbir şey…”
“O zaman şarkı yazabileceğini nereden biliyorsun???”
“Biliyorum işte, biliyorum o kadar!”
“O zaman bir şeyler yazdığın güne kadar kapa çeneni!”
“Hay hay, öyle olsun!”

Fırlayıp odasına kapanan Dee, birkaç saat sonra dışarıya çıktığında ilk şarkısını yazmıştı. Yazdıklarını gruba gösteren Dee’nin şarkısı grup tarafından büyük beğeniyle karşılandı ve Dee o günden sonra şarkı yazmayı hiç bırakmadı.

Yıl 1978’e geldiğinde grubun çekirdeği artık oturmuş olmasına rağmen eleman sorunları hala devam ediyordu. Sonunda davula New York’un tanınmış davulcularından A.J. Pero’yu, ardından da (eski basçılarının da birkaç ay grupta kalıp ayrılmasından sonra) önceden onun yardımcısı (bas teknisyeni) olarak çalışan Mark “The Animal” Mendoza’yı gruba aldılar. Twisted Sister artık kimyası oturmuş, şarkıları hazır, enstrümanında ustalaşmaya başlamış elemanlardan oluşan, canlı performansı ise dilden dile dolaşan bir grup halini almıştı. Jay Jay French bir röportajında “Görünüşün kadınlar gibi, söylediğin sözler erkekler gibi, çalışın da motherfucker’lar gibi olsun, işte bizim sloganımız budur.” diyordu.

Gerçekten de grubu bir kez izleyen seyirci neye uğradığını şaşırıyordu. Kışkırtıcı şekillerde giyiniyorlar, çok yüksek sesle çalıyorlar, çok kızgın bir şekilde sahnede oradan oraya koşturuyorlar ve seyirciye hakaret ederek onlardan da karşılık almayı bekliyorlardı. Seyirci de genellikle bu karşılığı veriyordu. Grubun tüm elemanlarının boyu 1.85 ve üzeriydi, fakat kendi ayarlarında bir bela bulmaları da uzun sürmedi.

New York’ta verdikleri konserlerden birine motosikletli bir grup gelmişti. Çaldıkları sırada Dee’nin kafasına bir şişe kapağı isabet etti. Dee hışımla konseri durdurdu ve sordu:

“Şarkıyı kesiyoruz beyler. Evet, hangi kodumun çocuğuydu onu atan???”

Dee, bu sırada tam önünde spot ışığı olduğu için seyirciyi göremiyordu fakat Jay Jay nasıl bir belaya bulaştıklarını anlamıştı. “Aman Tanrım! Bu adamlar Hell’s Angels abi (ünlü “cehennem melekleri” motorcu çetesi)!!!!”
Sonraki görüntü: İki tane irikıyım, çok büyük motorcu, kendilerinden daha da yapılı, devasa bir motorcuyu kollarından tutuyorlar, adam “bırakın beni laaan!!” diye bağırıyor ve sahneye çıkmasını engellemeye çalışıyorlar. Meğerse kapağı atan oymuş!

Jay: “Ne yapacağız oğlum???”
Dee: “Hadi beyler, Born to Be Wild girin, çabuk!!”

Şarkı girdiğinde motorcular birbirlerine bakar, bir anda sakinleşir, ritm eşliğinde kafa sallayıp dans etmeye başlar ve grup paçayı kurtarır.

80’lerin başına gelindiğinde Twisted Sister artık New York – New Jersey bölgesinin en çok talep edilen gruplarından biri haline gelmişti. Çevrenin itilmiş ve dışlanmış gençleri grubun isyankar tavrının, müziğinin ve agresif duruşlarının hastası olmuştu. Fakat hala bir plak anlaşmaları ve albümleri yoktu. Grubun kurulmasının üzerinden neredeyse 10 yıl geçmişti, fakat onlarla ilgilenecek bir plak şirketi bulamamışlardı. Elemanlar stüdyoda daha fazla zaman geçirmeye, böylece endüstride tanıdıklar edinerek çevre yapmaya karar verdiler. Fakat ne zaman albüm için bir adım atmayı deneseler geri tepiyordu. Plak şirketlerinin kafasındaki “sıradan bir bar grubu işte” imajını bir türlü kıramıyorlardı. Basçı Mark o günleri şöyle hatırlıyordu:

“Palladium’u kapalı gişe yaptık. Birçok büyük konser verdik. Ama plak firmalarıyla anlaşma imzalayamıyorduk. Bizi “Sizi istemiyoruz. Şaka gibisiniz” gibi laflarla reddeden firmaları altalta yazsak müthiş uzun bir liste olurdu.”

Atlantic Records’un yeni gruplar bulmak için görevlendirdiği ve sonradan yakın arkadaş olacakları Jason Flom, onları bağlamak için çok uğraştı. Fakat 81 yazına gelindiğinde hala bir plak anlaşmaları yoktu. Üstelik gidişata göre hiçbir zaman da olacakmış gibi görünmüyordu.

81 sonbaharında menajerleri Mark Puma son bir umutla Sister’ları kabul edecek bir firma aramaya karar verdi. Atlantik Okyanusunun öteki tarafına geçmek pahasına bile olsa bunu yapacaklardı.

Dee: “Bu gerçekten pes etmeden önceki son denememizdi. Piyasadaki BÜTÜN Amerikan plak firmaları tarafından en az 5’er kere falan reddedilmiştik ve bu gerçekten son umudumuzdu.”

Mark Puma İngiltere’ye gitti, bazı bağlantılar kurdu. Ve sonunda, küçük bağımsız bir İngiliz plak firması, gruba anlaşma imzalatmaya karar verdi: Secret Records. Şirketin adı hakkında Eddie Ojeda yıllar sonraki bir röportajında “Adının Secret Records olması isabet olmuştu bence, çünkü adamlar gerçekten de gizli idi, dünyada adlarını duyan yoktu!” diyecekti.

82 Temmuz’unda Twisted Sister İngiltere’nin yolunu tuttu. Sadece birkaç gün içerisinde ilk albümleri olan Under the Blade’i kaydettiler. Bu çiğ soundlu plak, İngiliz yeraltı hard rock dünyasında hızla efsaneleşerek bir klasik haline geldi. Aynı yaz çeşitli festivallerde çaldılar. Bu festivallerden birçoğunda mükemmel tepkiler alırken, belli ki topluluğu fazla kızdırdıkları bir mainstream festivalde ise sahnede sebze-meyve yağmuruna tutuldular.

1982’nin Aralık ayında grup kayıt ve konserlerden kısa bir ara vermek için ABD’ye geri döndü. Ancak kısa süre sonra kötü haber geldi: Secret Records batmıştı. Bu, grup için büyük bir şoktu. Çünkü artık gruptaki hiçbir elemanın maddi geliri olmadığı anlamına geliyordu. Geçirdikleri bu soğuk kış günleri aynı zamanda TS tarihinin de en zor günleri olmuştu. Grubun yaşamı bir kez daha pamuk ipliğine bağlıydı. Şirket batmadan önce vermeleri için ayarlanmış son bir konser kalmıştı. Bu, İngiliz TV’sinde canlı olarak yayınlanacak, Motörhead’in de katılacağı “The Tube” programıydı. Bu, kendimizi kurtarmak için son şansımız, diye düşünüyorlardı. O gece TS, tahmin edebileceğiniz gibi inanılmaz bir performans gösterdi.

Ve yine kaderin hoş bir cilvesi olarak, Atlantic Records İngiltere şubesinin yöneticilerinden, daha önce AC/DC ve Yes gibi grupları tanınmadıkları dönemlerde bulup ilk plak anlaşmaları yapan, piyasanın efsanevi isimlerinden Phil Carson da bu konseri izleyenler arasındaydı; Atlantic ABD şubesinin grubu daha önce birkaç kere reddettiğini bilmiyordu ve grubun performansına hayran kalmıştı. TS menajerinin konserden sonra sorduğu “Eee, ne düşünüyorsun peki?” sorusuna verdiği yanıt, grubun tarih yazmak üzere olduğunu haber verir gibiydi:

“Hmm… Evet. Onlara bir anlaşma imzalatacağım. Ama bize maliyetli olmalarını istemiyorum. Onlara albüm yaparız. Ama reklam bütçesi ayıramayız. Bir de evime falan gelmesinler, benden uzak olsunlar yeter!”

Sonunda büyük bir plak şirketinin bünyesine girmeyi başarmışlardı. Şimdi tek yapmaları gereken bunu hak ettiklerini göstermekti. Başarılı olacaklarından şüphesi olanlara yanıtlarını 1983 Haziran’ında çıkardıkları ikinci albümleri You Can’t Stop Rock n’ Roll ile verdiler. Albümün prodüksiyonu öncekinden biraz daha iyiydi. Ayrıca çektikleri ilk klip olan You Can’t Stop Rock n’ Roll, MTV ile aralarının iyileşmesine neden oldu. Kanal, kısa jenerik videolarından birinde arka plana bu parçayı koydu ve müthiş bir tepkiyle karşılaştı. İnsanlar kanalı arıyor ve bu parçanın hangi gruba ait olduğunu, ne zaman canlı izleyebileceklerini soruyorlardı.

Kısa bir süre sonra gelen bilgi, Atlantic yöneticilerini şaşkına çevirdi. Albüm sıfır promosyon ve sıfır şirket desteği ile 100.000 adet satmayı başarmıştı.

Daha önce Jay’e “bakın, kendi başınıza 100.000 albüm satmayı başarırsanız, sizi destekleyeceğim” diyen Phil Carson, bir gün grubu yanına çağırdı ve şunları söyledi:

“Açıkça söylemek gerekirse sizden pek de ümitli değildim. Ama şimdi sizi anlıyorum. Ve biliyor musunuz? Gelecek yıl sizi dünyanın en büyük grubu yapacağım…”

1. BÖLÜMÜN SONU

Ufuk ÇETİNKAYA

Albümün okur notu: 12345678910 (8.12/10, Toplam oy: 43)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
Şirket
Şarkılar
Web
  Yorum alanı

“MAKALE – Zaman Tüneli: TWISTED SISTER – Bölüm-1” yazısına 27 yorum var

  1. 2 gündür makyajlılardan gidiyoruz hadi hayırlısı.

  2. Blastbeat says:

    Süper bir yazı olmuş.Devamını bekliyorum :)

    Twisted Sister sağlam bir grup,özellikle Stay hungry albümlerini her metalcinin ( en azından 80′lerin heavy metal’ini sevenler) dinlemeli..

    I WANNA ROCK !

  3. masteroforion says:

    Bronx’un bağrından kopup gelseler de God Bless Sunset Strip demeden geçemiyor insan.

  4. Ufuk, harikulade bir çalışma…eline sağlık…

    (atlantisten gelen adam/murat arda)

    Ufuk

    @Atlantisten Gelen Adam, sağol Murat, kendine iyi bak…

  5. Deon says:

    O kadar akıcı ve hoş yazmışsın ki net bir şekilde okurken heyecanlandım. Grubun hikayesi ile birlikte gitmen müthiş bir hava katmış. Çok dolu olaylar ve mesajlar içeren de bir yazı olmuş. Acilen diğerini bekliyoruz. Ellerine yüreğine sağlık.

  6. ismim niye yannış çıkmış nen :P

    Ahmet Saraçoğlu

    @Atlantisten Gelen Adam, bu doğru değil mi? “Atlantistne” yazıyodu, düzelttim.

  7. Ahmet, teşekkürler, doğrudur ;)

  8. bloodshower says:

    çok iyi olur valla, çok güzel bir fikir. aynen böyle devam ayrıca çoook teşekkürler tam da istediğim gibi birşey bu.

  9. berkay says:

    hayatımda en zevkle okuduğum makaleydi, tartışmasız. bunun sebebi twisted sister’ın her açıdan dinlediğim en iyi grup olması mı yoksa bu kadar akıcı yazman mı bilemem :D devamının gelmesini dört gözle bekliyorum, ellerine sağlık

  10. Hakkaten eline sağlık Ufuk. Baya önemli bi şey bu tip yazılar. Pek güzel oldu siteye kazandırdığın.

  11. Avcı says:

    Yazı çok güzel olmuş.Ellerine sağlık Ufuk.[abi dememi istemediğinden dikkat ediyorum bunlara (: ]

    Ama bir şeye değinmeden geçemiyecem yazıdaki fotoğraflar felaket.Yani grubu kötülemek isteseniz ancak bu kadar kötü fotoğraf seçilebilirdi.

    Chuck Reis

    twisted sister’ın güzel çıktığı bir foto mu var :)

  12. Mustafa Sakallı says:

    Ufuk dışında kimsenin yazacağını düşünmediğim bir yazı. Siteye girer girmez anlaşıldı zaten , ellerine sağlık.

  13. _BlaCkeneD_ says:

    Durup dururken bok atmak gibi olmasın ama şu Glam gruplarının imajlarını, felsefelerini, ideolojilerini bir türlü anlamıyorum. Bi 10 yıl daha düşünsem anlamam heralde. İsterse dünyanın en iyi müziğini yapsınlar dinle(ye)mem. Yok arkadaş çok itici geliyor bana bu. Tamam düzene sisteme karşı tepkilisin, öfkelisin eyvallah anlıyorum ama bu imajla ciddiye almazlar o tepkiyi. En azından ben öyle düşünüyorum. Eyvaaah 10 tane alıntı-tartışma çıkacak şimdi boku yedik. :P

    masteroforion

    @_BlaCkeneD_, Herhangi bir amaçlarının, felsefelerinin ya da ideolojilerinin olduğunu sanmıyorum. Hatta müzik ortamında bu sorgulamanın yapılması gereken son türlerden birisi, çünkü cidden rock n roll dışında ideolojik olarak bağlı oldukları bir durum yok. Janrın geneline baktığımızda da öyle sisteme karşı öfke, tepki vs yok zaten, öyle olsaydı 80lerde müzik piyasasının asıl ekmeğini yiyen adamlar bunlar olmazdı (tek tük grupları istisna olarak görüyorum bu arada, illa ki dediğime karşıt örnekle ortaya çıkmış gruplar vardır).

    Ama mesela bu bahsettiğin şey bile o dönemki Amerikan aile yapısının, değer yargılarının vs tamamen karşıtı bir tutumdu, o “şaka gibi” imaj bir çok orta yaşlı aile babası için korkutucuydu. O açıdan istemsiz olarak kazandıkları böyle bir misyon var evet, ve gayet de iyi kotardıkları ortada bence.

    Ufuk

    - TS aslında bir glam grubu değil. Bir Warrant, Pretty Boy Floyd, Cinderella hiç değil. İmajları nedeniyle öyle yaftalanmış bir grup. Soundları özellikle ilk birkaç albümde NWOBHM gruplarıyla, şarkı sözleri ise Motörhead, Celtic Frost, Venom gibi gruplarla örtüşüyor. Jay Jay diyor ki: “Diğerlerinin aksine biz bir 80′ler grubu değiliz. 80′lerde hayatta kalmayı başarmış bir 70′ler grubuyuz”
    - İmaj, felsefe, ideoloji meselesi. İmajlarını dediğim gibi New York Dolls gibi gruplardan, David Bowie gibi adamlardan alıyorlar. Felsefe: Metal erkeksi ve maço bir tür olduğuna göre adamların felsefesi de “Madem erkekliğimize bu kadar güveniyoruz, sahneye makyaj yapıp kadın kıyafetleriyle çıkmaktan daha erkekliğimize güvenimizi gösteren ne olabilir ki?” Ayrıca hepsinin kavgacı, bela arayan bir yapısı var. Seyirciyi kışkırtmak, sahneye laf atılmasınıı sağlamak için bu görünüşün ideal olduğunu düşünüyorlar. Fan clublarının adı da bu yüzden Sick Motherfuckers (SMF) . İdeolojiye gelince, Jay Jay demokrat partiyi destekliyor. Son seçimlerde I Wanna Rock’ı “I Want Barack” diye değiştirip Obama’nın kampanyasına destek verdi. Dee partilere bağlı kalmadan adaylara oy veriyor. Daha önce hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi adaylara oy vermiş, Bush’unsa bir gerizekalı olduğunu düşünüyor.
    - Sisteme karşı tepkileri zamanında gayet de ciddiye alındı. Evet bu imajla. Yazının 2. bölümünü bekleyin.
    - Jay ileride adı Kiss olarak değişecek grubun seçmelerine katıldı, birkaç ufak pürüz olmasaydı Kiss’in gitaristi Ace değil Jay Jay olacaktı. Böyle makyaj olmayacak başka türlüsü olacaktı yani.
    - 84 Avrupa turnesinde ön grup Metallica’ydı. Anti-hair metal, anti-MTV duruşuyla meşhur Metallica çıkıp vokalde Dee ile Metal Militia çaldı. TS öyle ciddiye alınmayan bir grup olsa bunu neden yapsınlar?
    - Grup kariyeri boyunca 9000den fazla konser verdi. Bazı günler 3 değişik mekanda 3 konser verdikleri oldu. Poison’ın gitaristi adam gibi gitar çalamazken, organizatörlere bir sürü kapris yaparken her biri enstrümanına gayet hakim olan TS elemanları ile kıyaslamak mümkün mü?
    - Piyasanın ekmeğini maalesef yiyemediler. Onu da gelecek bölümde anlatacağım.

    masteroforion

    @Ufuk, Piyasanın ekmeğini yeme konusunu diğer glam grupları genelinde söylemiştim, yoksa Stay Hungry sonrası grubun karşılaştığı talihsizlikler vs ortada.

    Şu ciddiye alınma mevzusu Parental Advisory olayı mı bu arada?

    Ufuk

    @masteroforion, işte hem o, hem Come out and Play turnesi, hem yeniden birleştikten sonra yaşadıkları.

    masteroforion

    @Ufuk, Ya tabi bunlar hep zamanla grubun kariyerindeki dönüm noktaları ama, ben mesela 70lerin ortasında bu müziği yaparken ağır sosyal mesaj verelim, birşeyleri değiştirmeliyiz tarzı bir kafayla işe başladıklarını düşünmüyorum, amaçları farklıydı, bütün bunlar zamanla imajları ve müzikleri kaynaklı üzerlerine yüklenen misyonlar oldu. Mesela Dee Snider’ın bir Jerry Garcia duyarlılığıyla müziğini insanlara sunduğunu söyleyebilir miyiz? Bence hayır, kastettiğim şey de buydu aslen.

  14. 2. bölümü heyecanla bekliyoruz

  15. Burak says:

    çok pis itiraf yapıyorum: ilk gördüğümde “Makale” yi grup “Zaman Tüneli” ni de twisted sisters’a ithaf edilmiş bi albüm adı zannettim. epic fail. utanç içerisinde giriyorum 2 gündür siteye lan. içimi döktüm rahatladım.

    Ufuk

    @Burak, olur öyle, benim Hitler’i çoğul sanan hocam vardı, sıkma canını :)

    Burak

    @Ufuk, Abii kendimi herşeye inanan saf, salak kızlar gibi hissediyodum sayende rahatladım ya :D

  16. Mustafa Sakallı says:

    Motörhead’in Metallica’nın üstünde olduğu günler ne güzel günlermiş.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.