# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
KATATONIA – Nightmares as Extensions of the Waking State
| 16.06.2025

“Bu tarz bir prog-metal grubu” olan KATATONIA’dan ağız tadıyla pozitif ayrımcılık bile yaptırmayan bir acayip albüm.

“Sebastian gruba yepyeni bir enerji getirdi. Yaşı genç. Müziğe ve canlı performanslara bizden farklı bakıyor. ‘Canlı performanslarımızı bir üst seviyeye çıkarmalıyız, bunu yapmamız gerekiyor’ diyor. Birisinin çıkıp ‘şu anda yaptıklarımızdan daha fazlasını yapma potansiyelimiz var’ demesi güzel bir şey. O harika bir gitarist. Bu tarz prog-metal müziğe büyük ilgi duyuyor.”

Bu sözler, kendisinden 15 yaş küçük yeni KATATONIA gitaristi Sebastian Svalland’ın gruba getirdiği enerjiden bahseden Jonas Renkse’ye ait.

Gelin son cümleyi tekrar okuyalım: “Bu tarz prog-metal müziğe büyük ilgi duyuyor.”

“Bu tarz prog-metal müziğe.”

Yazıya böyle girme sebebim KATATONIA’nın, üstelik de artık Anders Nyström’süz o “geri kafalı fikirlerinden arınmış” KATATONIA’nın, artık “KATATONIA” dendiğinde akıllara gelen KATATONIA olmadığının bizzat grubun esas adamı tarafından söyleniyor olması.

Depresif, duygusal, yürekleri dağlayan o KATATONIA uzun süre önce başka bir gruba dönüştü, bunun zaten farkındayız. Ama kendimden ve başka dinleyicilerden gözlemlediğim kadarıyla gruba yönelik yorumlarda hâlâ bu tarz bir beklentinin olduğunu görüyorum ve bu gözlükle baktığımız sürece artık KATATONIA’nın yapacağı hiçbir şeyden memnun olmayacağımızı ve her albümde daha da hoşnutsuz, tatminsiz şekilde gruptan uzaklaşacağımızı düşünüyorum.

Bu yüzden diğer bazı grupların bu tür dönüşümlerinde yaşadığımız tersine çevrilemez hayal kırıklıklarını tekrardan yaşamaktansa, bu başlığı en tepeye koyalım ve bir grubu daha ebediyen kaybetmeyelim demek isterdim, ancak ben bunu demek istesem de ne yazık ki KATATONIA’nın bu konuda pek de bir iş birliği yaptığı söylenemez.

Canım sıkkın, Jonas’a kızgınım, gelin başlayalım.

“Nightmares as Extensions of the Waking State” tıpkı bir “Sky Void of Stars” gibi tamamı Jonas Renkse tarafından bestelenen bir albüm. Renkse, iki albüm arasında epey kısa süre olduğunun farkında olduğunu, ancak önceki albümün hemen ardından şarkılar yazmaya başladığını ve şirketten gelen “elinizde yeterli materyal biriktiyse gecikmeden bir albüm daha çıkarmamız yok mu?” sorusuna var diye cevap vererek “Nightmares as Extensions of the Waking State”i ortaya çıkardığını söylüyor. Anlaşıldığı kadarıyla bu albüm biraz eldeki materyaller, biraz yeni besteler, biraz bir önceki albüme konmayanlar, biraz Jonas’ın solo işleri için yazdığı şarkılardan oluşan bir “premium olmayan KATATONIA müzikleri potpurisi”.

KATATONIA’nın “Nightmares as Extensions of the Waking State”te yaptığı şeyin temeli esasen grubun ilk kez “The Great Cold Distance”ta kullanmaya başladığı beste anlayışına dayanıyor. “Last Fair Deal Gone Down”ın doksanların ikinci yarısı KATATONIA’sı ile günümüz arasındaki ilk köprü olduğunu, “Viva Emptiness”ın ise KATATONIA’nın canlı performansları düşünerek yazmaya başladığı ilk albüm olduğu düşünüldüğünde, bundan sonra gelen albümler bu iki geçiş albümünün üzerine konan çeşitli unsurlarla şekillenen bir yol izledi. KATATONIA’nın artık gayet alışık olduğumuz groovy davullarını, davullardaki zil zenginliğini, gitar ve davulların unison ilerlediği staccato rifleri bu dönemin ardından duymaya başladık ve grubun psikolojik durumuna, yaşadıklarına bağlı olarak bazen daha ılıman sularda yüzdüklerine bazen de hırçınlaştıklarına da tanık olduk. Burada önemli olan esas kıstas bu şarkıların sahneye taşınacak olmasıydı, bu yüzden de gruptan duyduğumuz “A Darkness Coming”ler, “Passing Bird”ler azalmaya, “Forsaker”lar, “Buildings”ler, “Passer”lar, “Birds”ler artmaya başladı.

Bunun izlerini “Nightmares as Extensions of the Waking State”te de görüyoruz. Albümdeki pek çok şarkıyı dinlerken gözümün önüne KATATONIA’nın bu şarkıları canlı olarak çaldığı geldi. Bunlar arasında özellikle sonuyla belki de albümün en özbeöz KATATONIA anlarını barındıran ilk single “Lilac” de var albümün en agresif anlarından bazılarını barındıran açılış şarkısı “Thrice” da. Albümle ilgili temel soruna geçmeden önce diğer bazı yan konulardan bahsedecek olursam, çeşitlilik olarak “Nightmares as Extensions of the Waking State”in biraz içine kapanık olduğunu düşünüyorum. “Sky Void of Stars” bende sadece dört şarkısıyla yaşamaya devam ediyor ve bu albüme baktığımda o dört şarkıdaki çeşitliliğe yaklaşan bir dörtlü, hatta üçlü bulmakta zorlanıyorum. Besteler arasında belirli bir çeşitlilik var elbet, her şarkı aynı telden çalmıyor. Misal Renkse’nin albümü yazmadan önce kafasında olduğunu söylediği fikirlerden biri şarkılardan birinin bas gitar ve davulla başlamasıymış ve bunun uygulamasını da “Wind of No Change”de görüyoruz. Sadece bunu görmekle de kalmıyor, grubun ilk kez bir koro kullandığını da görüyoruz. Jonas Renkse’nin eşi Nina Renkse’nin ve albümün prodüksiyonunu da üstlenen eski DARKANE vokalisti Lawrence Mackrory’nin de sesini duyduğumuz bu koroda, Renkse’den “Hail Satan” ifadesini de duymuş oluyoruz. Dikkatimi çeken bir diğer konu da şarkıların pek çoğunda benzer bir trafiğin tercih edilmiş oluşu. Bu durum albümün içine kapanık olduğunu düşünmemin başlıca sebebini oluşturuyor. Clean gitar, davul ve Renkse’nin vokalinden oluşan verse kısımları bazı şarkılardan fazlaca aynılaşıyor. Giriş kısmıyla “The Fall of Hearts” atmosferine yaklaşan “Departure Trails” ile sonrasında gelen “Warden” ve “The Light Which I Bleed” uzunca bir süreliğine aynı tezgâhtan çıkmış gibi ilerliyorlar.

Esas konuya gelirsek, bana kalırsa “Nightmares as Extensions of the Waking State” KATATONIA’nın en sihirsiz, en büyüsüz albümü. Şarkılarda net bir ilham ve yaratıcılık eksikliği var ve Jonas’un uzunca bir süredir muzdarip olduğu “iyi nakarat yazamama” hastalığı da eklenince albüm ister istemez kafamda herhangi bir yerde konumlanamayan, arada “bu şarkı olsa ne olur olmasa ne olur dedirten” bir şeye dönüştü. Şarkılarda yeterince karakteristik fikir göremiyorum. Üstelik fikir olduğu belli dinamiklere rağmen göremiyorum. Grup bir şeyler denemiş, farklılıklar sunmuş, ancak ortaya çıkan şeyin değeri ve uzun ömürlülüğü konusunda ciddi soru işaretleri var. Biz belki bugüne dek KATATONIA’dan “Wind of No Change”deki gibi bir koro duymamıştık, ama çok daha karanlık atmosferlisini “Night is the New Day”deki “Nephilim”de duymuştuk. Black metal grubu CRAFT’tan Joakim Karlsson’un da beste sürecine katıldığı İsveççe şarkı “Efter Solen”deki kadar elektronik altyapılı bir KATATONIA şarkısı duymamıştık, ama onun bin kat daha damarını, yine elektronik dokunuşlar olan “Departer”da duyup paramparça olmuştuk. Bunları göz önünde bulundurunca, “Nightmares as Extensions of the Waking State”le ilgili en büyük sıkıntının elle tutulur herhangi bir nakarat olmaması, hit şarkı eksikliği, hadi hiti de geçtim “bu tarz prog-metal” yapan KATATONIA için bile yeterli ışıltıyı içermemesi olduğunu düşünüyorum. Pek çok insanın vura vura eleştirdiği “Sky Void of Stars”da bile çok ama çok sevdiğim “Austerity”, “Birds”, Atrium” ve “Opaline” gibi dört tane şarkı varken, bu albümde klip şarkıları da dâhil yeterli KATATONIA parıltısını göremiyorum. Bu yüzden de albümü “KATATONIA bozdu” olarak değil, “KATATONIA kendini bu tarzda konumlandırıyorsa, bu tarz özelinde de yeterli değil” ana başlığıyla eleştiriyorum.

KATATONIA “Nightmares as Extensions of the Waking State”te beni hayal kırıklığına uğrattı. Sadece sunduğu müziğin yetersiz olduğunu düşünmemden değil, Anders Nyström ayrılığından bu kadar kısa bir süre sonra, sanki KATATONIA’ya konarmışçasına, yangından (keyfiyen kapağa gönderme mi yaptım acaba?) mal kaçırır gibi bu kadar ışıltısız, duygu uyandırmayan bir albüm yapmış olmalarından dolayı. KATATONIA artık SOEN tarzı müzik yapan, kendini o sularda konumlandıran, kendini “bu tarz bir prog-metal” olarak ifade eden bir grup ve burada alelacele sunulan müzik de ister melankolik depresif özbeöz KATATONIA olarak bakın ister çağı yakalayan daha enerjik, ritmik KATATONIA olarak bakın her türlü, her türlü yetersiz.

Bir KATATONIA albüm çıkarıyorsanız ve içindeki tüm şarkıların nakaratlarını topladığınızda çıkan şey sadece bir “July”ın nakaratının bile yanına yanaşamıyorsa, belki de bu kadar sarsıcı bir ayrılığın ardından hemen albüm çıkarmayı değil, bu mirası tek başınıza yaşatabileceğinizin güvenini dinleyiciye veren bir albüm yazmayı düşünseniz daha iyi ederdiniz.

Belli ki öncelikler farklı olabiliyor.

Not: Albümle ilgili daha kapsamlı yorumlarımızı Mehmet Emrah Konya ile birlikte hazırladığımız Agresif Musiki podcast’inin yeni bölümünden de dinleyebilirsiniz.

5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (2.01/10, Toplam oy: 131)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2025
Şirket
Napalm Records
Kadro
Jonas Renkse: Vokal, klavye, besteler, sözler
Nico Elgstrand: Gitar
Sebastian Svalland: Gitar
Niklas Sandin: Bas
Daniel Moilanen: Davul

Konuk:
Lawrence Mackrory: Vokal (3)
Nina Renkse: Vokal (3)
Şarkılar
1. Thrice
2. The Liquid Eye
3. Wind of No Change
4. Lilac
5. Temporal
6. Departure Trails
7. Warden
8. The Light Which I Bleed
9. Efter Solen
10. In the Event Of
  Yorum alanı

“KATATONIA – Nightmares as Extensions of the Waking State” yazısına 45 yorum var

  1. Kavanoz says:

    Eskiden Jonas ın vokalini o kadar hayrandım ki osursa dinlerim derdim. Bu albümden sonra bu teorim çürümüş oldu.
    Albüm kötü deil ama yazıda da belirtildiği gibi yetersiz

    Ahmet Saraçoğlu

    @Kavanoz, ben de 2001 yılı civarında “Bazı gruplar var, isteseler de kötü albüm yapamazlar; mesela Katatonia, Opeth, In Flames (ahaha)” demiştim.

    Aynen kardeşim yapamazlar.

    Boba Fett

    @Ahmet Saraçoğlu, 24 yıllık bir iddia için 3′te 1 oran hiç fena değil. Ayrıca Jonas’ın sesinin bence bir olayı yok, yani nasıl desem adamın da zaten böyle bir iddiası yok, söylüyor.

    Katatonia bence doğru bir yolda ilerliyor, iyi kötü çizgiyi geçmezlerse kendilerini tekrar edip yok olacaklardı. Deniyorlar. Bir ara şu son on seneye tekrar bakmam lazım.

    TanSolo

    @Ahmet Saraçoğlu, In Flames ve Opeth’in kötü albümler yaptıkları konusunda katılsam da, bence Katatonia konusunda kendine haksızlık yapıyorsun. Bu albüm, Katatonia’nın 2001’den sonra yaptığı sekizinci albüm. Bırakalım da ilk defa kötü bir albüm yapmis olsunlar.

    Ahmet Saraçoğlu

    @TanSolo, sonuçta bence iyi bir albüm değil, o yüzden Katatonia’da da patlamış oluyorum. Elbette ki Katatonia’nın 2000 sonrasını IF ve Opeth’in son 15-20 yılıyla asla kıyaslamam.

    26-27 sene önce (“Discouraged Ones” çıktığında) Katatonia’yı ilk kez dinlediğimde çok sevmiştim, o zamana kadar çıkardıkları albümleri dinleyince en sevdiğim gruplardan biri oldu, şu anda da en sevdiğim gruplardan biri, bundan sonrasında da en sevdiğim gruplardan biri olacak. Jonas’ın da hâlâ hastasıyım, sadece belli konularda kızıyorum.

    Ben sadece bu albümü yetersiz buldum ve bundan sonrasında yükselmeleri için bazı şeylere farklı bakmaları gerektiğini düşünüyorum, olay bu.

  2. Necrobutcher says:

    Bak Jonas efendi progresif olmak tek başına bir mana taşımaz
    bir şeye bağımlı olarak açıklanabilir. sen temelini attığın katatonia soundunun progresifini üretmeye çalışırsın ama ne kadar değişik yollarla yaparsan yap alttan o temelin tadlarının dağa gelmesi gerekir. şimdi siktir git herhangi bir grup olarak çoluk çocuğu kandırmaya çabala.

  3. Pagan Angel says:

    iki dünyada elim yakanda eşşek herif

  4. backbone says:

    Soen – Memorial gibi ÇÖP bi albüm 7.5 almışken bu albümun 5 alması ayıptır.

    Pagan Angel

    @backbone, o albümü sevmem amma bunu havada karada tokatlar ya

    Boba Fett

    @backbone, Bu grup yanlış bilmiyorsam Ahmet Saraçoğlu’nun gönül bağı olan gruplardan biri, bu yüzdendir ki puanlar daha kişisel. Bu tarz durumlarda ya tam tersi çok yüksek puan verilir (ben genelde sevdiğim gruplarda böyleyim.) ya da grubun işleri olduğundan fazla tenkit edilir.

    Canoir

    @backbone, memorial’ın hakkı da 1 puan aşağı olması lazım ama yine de bu albümü döver.

  5. Seyfettin Dursun says:

    İyi bir şarkı yazarının iyi şarkılar yazamadığı albüm… “Sky Void of Stars” 2023 tarihliyken, keşke 1-2 yıl daha bekleseydi Jonas:(

    Seyfettin Dursun

    @Seyfettin Dursun, aylar sonra bir kez daha albümü dinlemeye çalışıp yarıda bırakmak zorunda kalınca fark ettim ki bu, muhtemelen Katatonia’nın yaptığı ve yapıp yapabileceği en “ruhsuz” şeymiş. Umarım sistemlerinden atmışlardır ve 5-6 yıl sonra düzgün bir albümle geri dönerler.

  6. Memo says:

    Koydum pikaba Brave Murder Day plağını tatlı tatlı dinlemeye başladım. Ben oradayım hala.

  7. TanSolo says:

    The Fall of Hearts, favori Katatonia albümü olan ve yeni tarzlarını daha çok beğenen biri olarak, bu albümüsevemedim. Aslında, yeni tarzlarının eskiye kıyasla daha teknik ve katmanlı olması sebebiyle birkac dinlemeyle yargılamak istemediğim bir grup ama bu albüm tam anlamıyla pişmemiş hissettirdi. Bazı yerlerde “keşke üzerinde daha çok düşünülseymiş / calisilsaymis” dedim. Ayrıca, önceki üç albüm sanki daha temiz ve daha dinamik bir prodüksiyona sahipti. Bu albümün sound’u ise çamurlu geldi.

    İlk yarısını fena bulmasam da ikinci yarısında oldukça sıkıldığım.

    Ayrıca, sebebi riff yazamamaları mı yoksa Jonas’ın tercihi mi bilmiyorum ama vokal olan anlarda, özellikle nakaratlarda, arkada hiç riff yok arkadaş. Prog metal diye bizi silkeleyip sıkıcı pop müzik yapıyorsunuz resmen.

    Boba Fett

    @TanSolo, O albümü de sattılar aslında, sürekli bir değişim içindeler ama besteler mi kuvvetli değil yoksa hayranlar mı gruptan sıkıldı çok anlayamadım açıkçası. Bir kan uyuşmazlığı var.

  8. Spacedementia says:

    Bence kötü bir albüm değil. Hatta bana etkileyici bile geldi. En teknik Kata albümlerinden biri olmuş sanırım. Ama gel gör ki podcastte konuşulduğu gibi nakarat eksikliği ve şarkıların yapısı/karakterinden dolayı duygu verememe durumu albümü iyice dinleyip özümsedikten sonra keşke bi Shifts bi Atrium gibi parçalar olsaydı da müptelası olsaydık da dedirtmiyor değil. Acayip bi şekilde hit ve basitlik özlemine kapıldım bu albümde. Güzel şarkılar var ancak albüm olarak yeterli hissettirmiyor. Umarım bir sonraki albüm minimum teknik maksimum basit şarkı yapıları, yoğun duygular ve müzikalite içerir.
    Yalnız Efter Solen’e bayıldım.

  9. Lord Seth says:

    Şahsen albümü çoğunluğun aksine başarılı buldum. Sky Void of Stars benim çok başarılı bulduğum bir albümdü, açıkçası Nightmares as Extensions of Waking State, Sky Void of Stars’ın bir tık altı bir albüm. Sebebi de yazıldığı gibi albümün açık seçik bir hit şarkı barındırmaması ve gerektiğinden fazla sofistike olması.

    Ancak bu albüm kötü anlamına gelmiyor benim için. Örneğin The Liquid Eye, Departure Trails, Lilac 3’lüsü direk Katatonia külliyatıma girebilecek şarkılar. Albümün zayıf gözükmesinin sebebi şarkıların kötü olmaları değil, albümü sürükleyecek şarkılar olmamaları. Örneğin For My Demons, Teargas, Decima, July, Forsaker, The Racing Heart; albümleri için neyse bu albümde o boşluğa oturan baba şarkı maalesef yok. En yakını Lilac ancak bence yeterli değil. Daha ziyade B-sided şarkılardan oluşan bir derleme gibi hissettiriyor albüm o yüzden.

  10. northern says:

    vay arkadaş. bir katatonia albümüne 42 oy, ortalama 2.40… millet resmen dolmuş, gavura (renkse) vurur gibi vurmuş 1′e….

  11. Ouz says:

    Öncelikle: https://www.pasifagresif.com/2016/04/katatonia-the-fall-of-hearts/comment-page-1/#comment-428799

    Neredeyse her sene Spotify’da en çok dinlenen sanatçılardan biri Katatonia çıkıyor bende ve 2016′dan itibaren yayımlanan albümlerine baktığımda 2009 ve 2012 çıkışlı albümlerine epey haksızlık yaptığımı görüyorum Katatonia’nın zira hem ezbere bildiğim hem de sevdiğim şarkıları var bu iki yılda çıkan albümlerinde. 2016′dan itibaren Katatonia, benim için yok hükmünde gibi bir şey. Ne var ki 2016′dan bu zamana gelen albümler bile ucundan kıyısından “Bu Katatonia albümü.” dedirten içeriklere sahipti.

    “Nightmares as Extensions of the Waking State” ise “Lilac”ın son yaklaşık 2 dakikalık kısmı hariç neredeyse Katatonia’ya dair hiçbir şey içermiyor.

    Ben Katatonia isimli grubun yeni işlerinden bir şey beklemeyeceğim artık. Herifler zamanında güzel işler yapmışlar, dönüp onları dinleyeceğim her zaman yaptığım gibi. Kasmaya gerek yok, hayat kısa, bir de Katatonia için dertlenecek değilim valla. Bu zamana kadar yaptıkları için taşakları sağ olsun.

  12. Rzeczom says:

    en son çıkardıkları iyi albüm 2009 yılındaki ‘night is the new day’ olduğu için hiç bir beklentiye sahip değilim.

  13. Albümü dinledikçe ağır bir bok kokusu geliyor burnuma bende ki etkisi de bu şekilde…

  14. vordven says:

    Bi’ süredir bir grubun çıkardığı her albümü kendi içinde değerlendiriyorum, zamanın ruhuna uygun olarak.. Her şeyin çok hızlı değiştiği bir dönemdeyiz. Bu değişim/dönüşüm içinde bir grubun yıllarca aynı tarzda müzik yapabiliyor olması bile şaşırtıyor beni..

    Yaşadığımız dönemde bir şeylere heyecan duyup peşine düşmek bile son derece zorken, çok fazla değişime maruz kalan bir bilincin, yıllarca aynı şeylerin etrafında dönüp durması ve bunlara karşı motivasyon geliştirmeye devam edebilmesi, sürekli yeniden kurulan yapay bir tutku inşasına dönüşüyor, bence..

    Yeni albüm, hâlâ çok fazla Katatonia içeriyor. Keşke sağlam bir shoegaze/slowcore albüm çıkarsalar. Renkse’nin vokalleri içe dönük olduğu için bu türe cuk oturur, enfes olur.

  15. Dysplasia says:

    Ölmüş.

  16. Noumena says:

    Katatonia’nın en sönük, en ruhsuz albümü ne yazık ki. Bakmayın röportajlardaki ‘prog-metal’ söylemlerine. Bu albüm bana kalırsa Anders’in ayrılığından sonra ‘Biz hala buradayız’ mesajı. City Burials’dan itibaren girdiği garip zoraki değişimlere bir türlü alışamıyorum ki City Burials bile son iki albümü tokatlar, önceki albümlere girmiyorum bile. Beğendiğim ve ufak da olsa Katatonia kimliğini hissettiğim parçalar Lilac, Temporal ve Warden. Bunun dışındaki şarkılar grubun kendi türevinin kötü örnekleri gibi. 50+ dinlememe rağmen Liquid Eye’ı bir türlü kafamda oturtamadım mesela çok garip.

    Ama yine de benden 6 çalışır diğer şarkıları da yıllar içinde sevebilirim belli mi olur?

  17. Melkor says:

    Katatonia’yı dead end kings’ten sonra kaybettik. Renkse 4 albümdür dirilsin diye kadife sesiyle okuyup üfleyip cesedine mermi sıkıyor, nafile tabi. Bizzat kendisinin amına koyduğu bir grup olarak hatırlanacak. Anders friden ile kapışır.

    intheweeklight

    @Melkor, Katatonia tarihinin en iyi albümünü Dead End Kings’ten sonra The Fall of Hearts ile çıkardı ama sen bilirsin. The Fall of Hearts ile kıyaslanabilecek tek albümleri TGCD olabilir, o da belki.

    Ayrıca City Burials ilk Jonas Renkse’nin solo projesi olarak çıkacakken bizzat Anders Nyström ikna ediyor Jonas’ı, Katatonia adı altında çıkması için.
    Kendisi albüm çalışmalarına dahil edilmiyor değil, dahil olmuyordu. Tek bir bestesi yoktu son 3 albümde. En son The Fall of Hearts’da şarkı yazarıydı.
    Ancak ne olursa olsun Katatonia, %90 Jonas’tır. Onun kırılgan, içe kapanık vokalleri olmadan, şarkı ve söz yazarlığı olmadan Katatonia’yı Katatonia yapan hiçbir unsur var olmaz.

    Last Fair Deal Gone Down dışındaki tüm albümlerde de istisnasız yaratıcı yükün önemli bir bölümü Jonas Renkse’de.

    Katatonia’yı kaybetmedik sadece Katatonia şekil değiştirdi. Ancak Katatonia’yı oluşturan duyguları, imzaları ve hissiyatı hiç kaybetmediler. Sadece Tr’deki dinazorların kulakları biraz tembel. Bu kadar tembellik iyi değil.

    Melkor

    @intheweeklight, Bu sıcakta hiç üşenmeden jonas renkse’yi savunmak için 4 paragraf yazı yazman beni yıprattı ya. Umarım başka konularda da kendini böyle kandırmıyosundur. Yıllardır bir tane nakarat yazamayan renkse eşliğinde prog metal yapan katatonia’yı aynı veya şekil değiştiriyor diye dinleyin durun ne diyeyim. Senin gibilerin de hayatta çekeceği buymuş demek ki. Allah kurtarsın.

    intheweeklight

    @Melkor, bu grup benim tutkum o yüzden 4 paragraflık yazı yazarken hiç gocunmadım. Ayrıca bulunduğum yerde klimalar açık olduğu için sıcaktan da etkilenmiyorum. The Fall of Hearts’ı tekrar dinlemeni öneririm birkaç kere daha. Seversin bence.

    Tompa

    @intheweeklight, Hocam “tutkum” dediğin Katatonia’nın “tarihinin en iyi albümünü” gerçekten The Fall of Hearts olduğunu mu düşünüyorsun : )

  18. emre says:

    Bana göre oldukça başarılı bir albüm. İlk dinleyişte çoğu melodileri yakaladıysam onlarca kez dinledikten sonra nasıl olacağını düşünemiyorum. Yalnız son iki albümden çok daha başarılı ancak elbette bir last fair deal gone down değil. Olamaz da zaten. Yorumlarda acımasızca eleştiriler olmuş ancak Katatonia’nın en ruhsuz hali bile derinlere daldırır.

  19. Katatonia’yı 27 yıldır dinleyen, tüm albümlerinin orijinal CD’sine sahip, 7 kez canlı izlemiş, yüz yüze röportajlar yapmış, sahne arkasında aynı masada yemek yiyip muhabbet etmiş, Katatonia tarihini anlatan 4 saatlik podcast çekmiş biri olarak tembellik edip bu albümde Katatonia’yı oluşturan duyguları, imzaları ve hissiyatı yeterince alamadığım için dinozor olarak anılmak da varmış.

    intheweeklight

    @Ahmet Saraçoğlu,
    ;
    son albüm ve bence City Burials şahsi olarak hoşuma giden albümler olsa da Katatonia kimliği açısından tartışmalı albümler. Ben seviyorum, takdir ediyorum. Ancak bir insanın Lacquer’i veya City Glaciers’ı veya After Solen’i Katatonia’yla bağdaştıramamasını makul biçimde karşılarım.

    Ancak, “Katatonia’yı Dead End Kings’te kaybettik.” diyen insanınki %99.9 tembelliktir. Çünkü hemen Dead End Kings’ten sonra çıkan The Fall of Hearts albümü grubun tamamen progresifleşip şarkı yapılarını karmaşıklaştırmaya başladığı eşiğin ilk etabını oluşturuyor.(Örneğin Takeover gibi şarkılar nakarata girmeden 5 kere episodik yazılmış verse ile dinleyiciyi sınadıktan sonra nakarata giriyorlar.) Katatonia’nın bu tip progresif evrimi doğal olarak dopamin sistemi bozulmuş çağdaş dinleyiciyi mutlu etmiyor. Çünkü beyin direk Lethean’ın,The Racing Heart’ın catchy ilk dinleyişte sarmalayan nakaratlarına tutunma refleksi gösteriyor. Bu çağdaş dinleyicinin Katatonia eşiği Dead End Kings’tir. Eğer kişi eşiği Dead End Kings’ten sonra çizmişse burada tembellik veyahut dinazorluk söz konusudur. Lethean, The Racing Heart gibi catchy nakaratlar duyamayınca Katatonia’ya bok atma refleksinde oluyorlar.

    Kısacası size söylenmiş bir dinazor sözü yok. Eleştirilerinizi makul karşılıyorum ve katıldıklarım da mevcut. Ancak Jonas’ı boklayıp Katatonia’nın müzikal trademarklarını tamamen asker arkadaşları Anders’te arayan delüzyonel insanlara ve kendi tembel kulaklarının suçunu Jonas’ta arayan dinazorlara tepki gösteriyorum.

    Ahmet Saraçoğlu

    @intheweeklight, söylediklerini anlıyorum ve arada hak verdiklerim de var ama bu sözlerine “Katatonia tarihinin en iyi albümünü Dead End Kings’ten sonra The Fall of Hearts ile çıkardı ama sen bilirsin. The Fall of Hearts ile kıyaslanabilecek tek albümleri TGCD olabilir, o da belki” diye başladığın zaman, bu tondan girdiğin zaman zaten pek çok insan için yazdığın diğer tüm cümleler anlamsızlaşmak durumunda kalıyor, zira bunlar aşırı subjektif yorumlar.

    Sokaktan Katatonia dinleyen 10 kişi çevirsek, “Katatonia tarihinin en iyi albümü The Fall of Hearts’tır” yorumuna muhalefet olarak kullanılmaya aday, bir saniye sayıyorum… 6 ya da 7 albüm var.

    Ben The Fall of Hearts’a da Dead End Kings’e de bayılıyorum ama sen en baştan en iyisi TFoH dediğin zaman zaten Katatonia’yı çok başka bir pencereden değerlendirdiğini belirtmiş oluyorsun. Belki 2005 sonrası doğanları ayırabiliriz, ama benim gibi seksenlerde veya doksanlarda doğan Katatonia dinleyicileri için Brave Murder Day’le The Fall of Hearts falan mukayese kabul etmez. Diyelim ki BMD’ye nostalji dedik, eskide kalmışlık dedik, ama modern sound’a ilk geçişleri olan LFDGD ve Viva Emptiness da pek çok (PEK ÇOK) dinleyici için DEK’den de TFoH’tan da çok çok daha iyi albümler. Bence böyle iddialar TFoH gibi değerli işlere de haksızlık oluyor.

    Dinler misin bilmiyorum ama bu iddialar, Panther’ı beğenmeyen bir Pain of Salvation dinleyicisine Enropia, The Perfect Element I ve Remedy Lane dururken “en iyi PoS albümü In the Passing Light of Day ama sen bilirsin” demek gibi bir şey oluyor ve PoS özelinde konuşursam bu en hafif ifadeyle deli saçmasından ibaret.

    Tarz değişimi ve albümler arasındaki karakter farkları olarak birbirlerini epey iyi karşıladıkları için Pain of Salvation referansını kullandım, öylesine bir gruptan örnek vermedim.

    intheweeklight

    @Ahmet Saraçoğlu,

    Subjektif olduğu şüphesiz. Bir insanın en sevdiği Katatonia albümü Discouraged Ones da olabilir. Olması için pek çok sebep de mevcut. Katatonia’yı yüce kıvama çıkaran şeylerden biri de bu. Günün sonunda hangi albümle duygusal bağ kurduğumuz tek bir şarkı sözüyle kendi hayatımızda önemli bir anıyı bağdaştırmamıza da bakabilir. Dolayısıyla burda sanatın subjektif yönü devreye giriyor ve bunu tartışarak aşmak imkansız.
    Ancak olay müzikkaliteye geldiğinde durum biraz farklı.

    Ama cevap verdiğim kişinin yorumu özelinde Katatonia’nın “boklaşmaya” başladığı eşiği The Dead End Kings’ten itibaren çizdiği için orada cümleme TFoH’ın en iyi Katatonia’nın en iyi albümü olduğunu söyleyerek giriştim. Ve o yazarın yorumunun sebebini tembellikte aradım. İfade ettiğim gibi TFoH bu konuda mükemmel bir turnusol albümü. Çünkü ciddi anlamda emek gerektiren Katatonia albümlerinin ilki.

    Tartışmayı bir yana bırakırsam, Brave Murder Day, beni de Katatonia’ya başlatan ilk albüm. En sevdiğim Katatonia albümlerinden biri. Benim için Katatonia albümlerini sıralamak imkansız bir durum. Ancak Brave Murder Day genre definer bir albüm olması açısından önem açısından yadsınamaz bir albüm ve top 5 Katatonia şarkılarımdan Brave’i barındırıyor.

    Tüm bunlar bir yana gene de The Fall of Hearts’ın Katatonia tarafından daha önce erişilmemiş bir yücelikte müzikaliteye sahip olarak eşitliği bozan albüm olduğunu düşünüyorum. Bunu döneminde The Fall of Hearts’ın review’larında da görmek mümkün. Birçok dergide Katatonia’nın daha önce hiç erişemediği puanlara erişti. Ayrıca albümün giriş şarkısı Takeover da favori Katatonia şarkım. Decima, Shifts gibi kolay erişilebilen damar şarkıların yanında Passer, Takeover, Residual gibi progresif karakterli şaheserler barındırması ve bunu mükemmel bir bütünlük kurarak başarması inanılmaz bir yere koyuyor TFoH’ı gözümde.

    Ahmet Saraçoğlu

    @intheweeklight, TFoH’ye ben de bayılıyorum. Bundan 8 yıl önce şu anda Agresif Musiki podcast’i çektiğimiz Mehmet Emrah Konya ile şunu çekmiştik.

    O zamandan beri de albüme yönelik bakış açım daha da olumlu yönde değişmiştir, ama o videoda bile albümün Katatonia’nın pek çoklarının dediği düzeyde radikal bir değişime gitmediğini, zaten yolu çoktandır yapılmakta olan bir şey sunduğunu söylemiştim. Pek çok insan o albümdeki bazı şeyleri alışarak, hatta kabullenerek benimsemişti, ama benim için taşların yerine oturduğu ve gayet akıcı/engebesiz bir süreç sonunda ortaya çıkan bir albümdü.

    https://youtu.be/8t2Yeg4laik?si=RpiaRlo2B3HW2lvB

    Departer’ı ilk dinlediğimde tüylerim nasıl ürperdiyse, Forsaker’da nasıl gaza geldiysem, Passer’ın başındaki Nevermore solosunda da öyle tebessüm etmiştim. Katatonia, Katatonia kimliğini kaybetmediği sürece zaten her türlü müthiş bir şey.

    intheweeklight

    @Ahmet Saraçoğlu,

    Dediklerinize kesinlikle katılıyorum. O söyleşiyi de izledim.
    Kimlik bozulması dediğimiz şeyde tam olarak neleri kast ettiğinizi de tahmin edebiliyorum. Özellikle City Burials bu konuda bir eşikti. Jonas’ın solo projesi olduğu aşırı belli oluyordu. Vokaller çok öne çıkmıştı. Ve Fall of Hearts gibi bir albümün ardından fiyasko olduğunu düşünmüştüm. Geriye dönüp baktığımda albümün bütünlüğünün zayıf olduğunu düşünsem de Heart Set to Divide, Flicker, Neon Epitaph gibi çok sevdiğim şarkıları barındırdığı için Burials bende iyi yaşlandı.

    Sky Void of Stars daha Katatonia gibi hissettiren bir albümdü. Dead End Kings’in bir uzantısı olarak hissettiğim ve ilk dinleyişte bayıldığım bir albümdü. Ama tabi “şaheser” vs konumlandırılabilecek bir albüm de değildi.

    Son albüme gelirsek uzak ara içine girmesi en zorlu Katatonia albümü olduğu için gelen yorumlar çok acımasız oldu. Evet, The Fall of Hearts’da içine girmesi ilk etapta zor bir albümdü ancak Decima, Shifts gibi nispeten kolay şarkılar dinleyicilere albüme şans vermeye devam etmeleri için bir pencere bırakmıştı. Ve ilk zamanlarında eleştirilen albüm zamanla mükemmel yaşladı.
    Nightmares’de ise Katatonia bu bütünlüğü kuramadı. Çünkü ilk dinleyişte albümde dinleyicinin tutunabileceği 2-3 şarkı koymamışlar.

    Ancak obsesif bir Katatonia hayranı olarak, son albümün de bir şaheser olmasa da iyi yaşlanacak bir Katatonia albümü olacağını düşünüyorum. Çünkü Katatonia hissiyatı dediğimiz o soyut hissiyatı bana Departure Trails’de, Lilac’da, The Liquid Eye’da verdi. Bunun yanında Thrice çok banger bir şarkı. Efter Solen’i ise aynı City Burials’ın vokal/elektronik ağırlıklı bazı şarkıları gibi skandal olarak yorumluyorum.

    Scream Bloody Gore

    @Ahmet Saraçoğlu, to teach your grandmother to suck eggs :)))

    Ahmet Saraçoğlu

    @Scream Bloody Gore, aslında zaman zaman hepimiz biraz babaanne değil miyiz…

    Scream Bloody Gore

    @Ahmet Saraçoğlu, çoğu kimsenin babaanne bilgeliği taşıyan uzmanlık alanları vardır, bilene saygı duyarım

  20. Spacedementia says:

    Grubun bütün dönemlerini derinlemesine incelemeye ve özümsemeye çalışmış biri olarak benim için zirvede yer alan iki albüm şüphesiz Brave Murder Day ve The Fall of Hearts idir. Hatta ara ara sürekli acaba hangisi daha zirvede diye bir iç çekişmeye girerim ve her sorgulama sonucu burun farkıyla TFOH öne çıkar benim için. BMD tartışmasız bir death-doom klasiği (bence en iyisi) ve bir all star kadroya sahip. Şarkılar basit ama inanılmaz duygular yaratan bir akışa ve yapıya sahip. TFOH ise Katatonia’nın bestecilik anlayışının bence arşa çıktığı ve ikinci all star kadronun oluştuğu albüm. Zaten iki albümü bambaşka türler olduğu için bile kıyaslamak imkansız ancak TFOH’da bence game changer düzeyinde bir bestecilik var. Takeover bestecilik derslerinde falan incelenmesi gerekli bir şarkı. Hatta YouTube’da bunu yapan bir besteci var mutlaka göz atılmalı. Back vokallerde nasıl tezat duyumlu melodilerin olduğunu ancak ana vokalle birleştiğinde nasıl olağanüstü bir sonuç çıkardığını farkettiğimde tüylerim ürpermişti. Hayatımda daha önce hiç yaşamadığım düzeyde ihtişamlı bir şeydi. Bu şarkının görkemini anlamak isteyen biri o müthiş riffler, davul partisyonları ve güzelim soloyu bile bir kenara bıraksın ve şarkıyı sadece back vokal sonra da ana vokalle ilişkisiyle temelli bir şekilde dinlesin ve duysun… Albümde death-doom hariç diğer dönemleri de temsil eden iyi şarkılar olduğu için diskografi içinde de iyi bir yerde duruyor. Basit, kompleks, agresif, kırılgan, karanlık, akustik, progresif, gotik… Bence ustalık dönemi eseri no 2 bu albüm. Ve yayınlandığından beri acaba TFOH 2 gelecek mi diye hep bi beklentiye girdim ama sonuç hep hüsran oldu.
    Her şeye rağmen bence henüz kötü bir albüm çıkarmamış bir grup Katatonia bende. Intheweeklight’ın dediği gibi farklı bir şekilde Katatonia var artık ve açıkçası bu beni hala etkilemeye devam ediyor. Ama şu da bir gerçek ki Anders ve Roger’ın ayrılığı grubu düşündüğümden çok daha geriye itmiş görünüyor gerek müzik üretimi gerek canlıda. İki canavar gitarist ve back vokaldi ikisi de ve gerçekten çok yazık oldu maalesef. Bunu da hala aşabilmiş değilim. Bence hiçbir gitarist/vokalist Anders’in Katatonia müziğine ve atmosferine verdiği katkıyı veremez her ne kadar şarkı yazarlığında geri planda kalmış olsa bile. Ve hiçbir lead gitarist de Roger’ın getirdiği sololar, eşsiz bir karakteristik gitar tuşesi ve şov çalabilecek kadar iyi bir back vokal katkısı sunamaz bu gruba benim nezdimde. Şahit olmak isteyenler Departer’ın canlı kayıtlarını izleyip/dinleyebilirler. Bir gün umarım yeniden buluşurlar.

    intheweeklight

    @Spacedementia,

    Öncelikle, The Fall of Hearts’a birebir benimle aynı bakmanın yanısıra favori Katatonia şarkım Takeover’ı de içselleştirmene çok sevindim.The Fall of Hearts’ı benden daha iyi anlatmışsın, ağzına sağlık. Tam bir baş yapıt gerçekten.

    Spacedementia

    @intheweeklight, Teşekkür ederim. Bence de öyle. Modern bir Katatonia başyapıtı.

    Pontiff Suleyman

    @Spacedementia, TFOH müthiş ötesi bir albüm. Yıllardır döndürüp dururum ve hiç eskimiyor. Sonrasında gelen albümlerin en büyük handikabı bu oldu benim gözümde, aradan belli bir zaman geçtikten sonra bu albümleri geri döndüresim hiç gelmiyor. Döndürsem bile çok zevk vermiyor. Ki aslında tam tersine özümsemek için tekrar tekrar dinlemenin gerektirdiği albümler bunlar. Ancak yine de hiçbiri uzun ömürlü olamadı benim için.

    TFOH albümünü bu kadar sarıp sarmalayan ve seven insan olmasına da biraz şaşırıyorum. İçten içe o albümü fazla abarttığımı düşünürdüm ama yalnız değilmişim.

    Spacedementia

    @Pontiff Suleyman, Tam olarak aynı şeyleri yaşadım ben de. Böyle bir albümün bir daha gelmeyeceğini artık kabullenmek gerekiyor sanırım :)

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.