İnsan bazı ilkleri unutamıyor; okulda yediği ilk dayağı, gittiği ilk konseri, ilk kez statta maç izlediği günü, ilk öpüşmesini, ilk sevişmesini, NILE’ı ilk kez duyduğu anı…
Lise sondaydım, hayatıma Audiogalaxy diye bir şey girmişti ve her gün bir dolu yeni grupla tanışıyordum. Sabah IN FLAMES’i, öğlen CARCASS’ı, akşam CANNIBAL CORPSE’u ilk kez duyuyor ve aklımı kaybediyordum.
O sitede herhangi bir gruptan bir şarkı indirdiğinizde, o şarkıyı indirenlerin en çok indirdiği başka grupların şarkıları da liste hâlinde veriliyordu. CANNIBAL CORPSE’un bir şarkısını indirdikten sonra yanda adını gördüğüm NILE’ı da merak etmiş, nasıl bir şey olduğuna dair en ufak bir fikrim olmadan “Serpent Headed Mask” adlı şarkıyı indirmiştim.
O sıralarda henüz sadece METALLICA, MEGADETH, SLAYER, PANTERA, SEPULTURA, IRON MAIDEN, MANOWAR yedigeninde dolanan biri olarak bir anı çok net hatırlıyorum.
Beni metalle tanıştıran, dinlediği en sert şeyler METALLICA, IRON MAIDEN, MANOWAR olan dayımı odama çağırıyorum, NILE’ın “Serpent Headed Mask”ini açıyorum ve şöyle diyorum:
“Tamam sertlik önemli ama bazıları da abartmış, dinlenecek bir şey değil bu.”
Tabii o sırada neden bahsettiğimi, dinlediğim şeyin ne olduğunu, NILE’ın benim o sırada haberdar olmadığın neleri aşırı iyi yaptığını falan bilmiyorum.
Daha önce duymadığım kadar hızlı davullar, kaotik bir gitar tonu ve ne dediği hiç anlaşılmayan, vokal demeye bin şahit isteyen, neredeyse komiklik düzeyinde sert ve agresif bir müzik…
Saralım 2 yıl sonrasına, ben Audiogalaxy ve Akmar Pasajı sayesinde yüzlerce grup dinliyorum, bir dolu CD’m var, üniversitede okula gitmek yerine evde kalıp müzik dinliyor, gitar çalıyorum ve elbette ki “Amongst the Catacombs of Nephren-Ka” ve “Black Seeds of Vengeance” ile kendimi kaybediyorum. Sadece iki yıl önce sik kafalı bir göt veren gibi “ıııhhh… dİnLeNiLeCeK bİr ŞeY DeĞiL BuUuUu… :(((” dediğim şeyle yerle bir oluyor, dinlemelere doyamıyor, vizesinden 70 aldığım sınavın finaline gitmek yerine evde “END DİFAYL DI GEYTS OV İŞTAAAAAR!” diye, “AAAAY RAMSEEEES! BÜĞLDIR OV TÖMPUHLS!” diye böğürerek sığır gibi geziyorum.
1983’te MORRIAH diye bir thrash metal grubu kuran üç adam, takvimler 1993’ü gösterdiğinde MORRIAH’ı dağıtıp NILE’ı kuruyorlar ve çok karakteristik, hatları belli bir tema eşliğinde ortamlara hızlı bir giriş yapıyorlar. Müziklerinin temelini MORBID ANGEL’ın daha gözü dönmüş, sapkın bir hâli oluştursa da işledikleri tema gereği son derece özgün bir hava yaratmayı ve dikkat çekmeyi başarıyorlar.
Grubun ilk albümü “Amongst the Catacombs of Nephren-Ka” NILE’ın metal dünyasında farklı bir yerde konumlanacağını belli eden bir albüm. Bunu hem bahsettiğim nefes kesici agresiflik ve yıkımla hem de tematik taraflarını besleyen yerel motiflerle yapıyorlar. Bu motifler arasında, seri üretim olarak ahşaptan üretilen ancak geleneksel olarak insan kafataslarından da yapılan Damaru adlı vurmalı çalgı, uyluk kemiğinden yapılan flüt ve Drilbu Dungkar tarafından çalındığı belirtilen Türk gonkları yer alıyor. NILE bu albümde bestecilik seviyelerinin henüz belli bir noktada olmasından ve NILE’ın neye dönüşebileceğini henüz kendileri de tam olarak bilmediğinden, genelde kısa süreli, epik olma yoluna giden ama daha da büyüyebilecekken hızlıca biten şarkılara yer veriyor. Grubun kariyerine baktığımızda NILE albümleri 45 ila 60 dakika arası olur ve “Amongst the Catacombs of Nephren-Ka” sadece 33 dakikalık süresiyle NILE’ın uzak ara en kısa albümü konumunda. Yine de bu süreyi hayvan çocuğu gibi değerlendirmeyi ve NILE adını daha ilk andan pek çok kişiye ezberletiyorlar.
Adını demişken, albüm adında geçen “Nephren-Ka”, H.P. Lovecraft’ın “The Outsider” adlı hikâyesinde karşımıza çıkan bir firavun. Cthulhu Mythos’a göre Nephren-Ka, yaptığı ağza alınmayacak kült ayinlerinden dolayı, varlığı tüm Antik Mısır kayıtlarından silinmiş bir Mısır firavunu. Detayını merak eden araştırsın.
Araştırma demişken (of konuları nasıl bağlıyorum belli değil) burada Karl Sanders’a da ayrı bir paragraf açmak lazım. Bugün NILE diye bir şey varsa elbette ki bu abimiz sayesinde var ve kendisi ilgi duyduğu, merak ettiği temaları müziğine yedirerek sıfırdan bir kimlik oluşturma konusunda gerçekten de ders niteliğinde bir insan. Yaptığı araştırmalar, Türkçe “Bağlama Metodu” diye kitap bulup okuyamayınca YouTube’dan Türk bağlama üstatlarının videolarını izlemeler, bundan 15-16 yıl önce NILE’ın internet sitesindeki forumu yöneten Daemonium nick’li kişinin Türk olması vesilesiyle Orhan Gencebay’ı keşfetmesi ve ardından geleneksel Türk müziğinin her türlüsünü severek dinlemeye başlaması gibi bir dolu detayla Karl Sanders harbiden krallar kralı bir abimiz. “Amongst the Catacombs of Nephren-Ka” da bu vizyonun daha ilk saniyeden oturmuş olduğunu gösteren, NILE’ın herhangi bir arayışa girmeden veya kendini bulmaya çalışmadan ilk andan direkt NILE olarak yola çıkmasını sağlayan, ağızları kumla doldurup nefesleri kesen hayvan gibi bir örnek.
NILE’ı bu kadar severken bu albümü bunca zamandır nasıl incelemedim, cidden şaşkınlık verici. Ama bir yandan da iyi oldu; durup dururken NILE’dan bahsetme fırsatı yakaladım, hatta uzun zamandır yazarken en çok keyif aldığım inceleme de sanırım bu oldu.
Hayat enteresan. İlk kez 1998’de dinlediğim NILE’ın bu ilk albümünde yer alan bir şarkı yıllar sonra bu sene içerisinde de karşıma çok farklı biçimde çıktı. NILE bu albümdeki “Ramses, the Bringer of War” adlı şarkısının büyük kısmını İngiliz besteci Gustav Holst’un 110 yıl kadar önce yazdığı “The Planets” adlı eserinin “Mars, Bringer of War” adlı bölümü üzerine kuruyor. Ne tesadüftür ki ben de bu sene içerisinde bir film müziği için bu eserin ilk iki buçuk dakikalık kısmını gitara uyarlayarak kaydettim. Elektro gitarla, ama elbette ki NILE’ın yorumu kadar sert değil. Sonuçta film bu, insan izleyecek.
Yaaa işte… İlk dinlemede burun kıvırdığın o NILE, aradan geçen 27 yıl ve bir anda kendini İstanbul’da bir stüdyoda, NILE’ın da kullandığı o 110 yıllık besteyi kaydederken buluyorsun.
Sırf bu yüzden bile benim için özel bir albüm “Amongst the Catacombs of Nephren-Ka”. Hem ilk seferde anlayamadığım hayvanlığıyla hem lafımı bana bir güzel yedirmesiyle hem de 1900’lerin başlarında yazılmış bir eser üzerinden dönen ve 27 yıllık yapım aşamasına sahip tatlı bir tesadüfle…
Şarkılar 1. Smashing the Antiu
2. Barra Edinazzu
3. Kudurru Maqlu
4. Serpent Headed Mask
5. Ramses, Bringer of War
6. Stones of Sorrow
7. Die Rache Krieg, Lied der Assyriche
8. The Howling of the Jinn
9. Pestilence and Iniquity
10. Opening of the Mouth
11. Beneath Eternal Oceans of Sand
İlk Hava Harp Akademisi’nde odamda Limewire’dan indirip dinlemiştim (yoksa Napster mı?), kapının önünden geçen Gökhan üsteğmen “naber lan satanik, kapa şunu da Bon Jovi” aç demişti. Normalde odaya gelen olmazdı, karşı odada genç güzel bayan memur çalışmaya başlayınca koridor kalabalıklaşmıştı, bu Gökhan dallaması da çayını kahvesini bende içer olmuştu. Siktirsin gitsin diye inadına dinlemeye devam etmiştim. Albümdeki Lovecraft konsepti beni gruba çeken şeydi, heriflere sonradan manyak saracağımı bu albümden tahmin edemedim.
doksanların sonunda kütahya’da üniversite okuyan arkadaşlarımla istiklâl caddesi’nin arka sokaklarında bir barda otururken ersin çantasından bir cd çıkartıp bardaki görevliden çalmasını rica ediyor ve “şu güzel ortam” birkaç dakikalığına kaos içeren bir ortama evriliyor. ilk şarkının ardından cd’miz bize iade ediliyor ve ben böylelikle nile ile tanışmış oluyorum (:
Uzun zamandır yazarken en çok keyif aldığım incelemelerden biri oldu, iyi ki bunca yıldır yazmayı unutmuşum ahah
İlk Hava Harp Akademisi’nde odamda Limewire’dan indirip dinlemiştim (yoksa Napster mı?), kapının önünden geçen Gökhan üsteğmen “naber lan satanik, kapa şunu da Bon Jovi” aç demişti. Normalde odaya gelen olmazdı, karşı odada genç güzel bayan memur çalışmaya başlayınca koridor kalabalıklaşmıştı, bu Gökhan dallaması da çayını kahvesini bende içer olmuştu. Siktirsin gitsin diye inadına dinlemeye devam etmiştim. Albümdeki Lovecraft konsepti beni gruba çeken şeydi, heriflere sonradan manyak saracağımı bu albümden tahmin edemedim.
Orhan gibisi de zor gelir. O kadar bağlama üstadı var ancak Baba’nın çok farklı yorumu var.
08.08.2025
@Cerca C., Çok iyi beste yapıyor orospu çocuğu
doksanların sonunda kütahya’da üniversite okuyan arkadaşlarımla istiklâl caddesi’nin arka sokaklarında bir barda otururken ersin çantasından bir cd çıkartıp bardaki görevliden çalmasını rica ediyor ve “şu güzel ortam” birkaç dakikalığına kaos içeren bir ortama evriliyor. ilk şarkının ardından cd’miz bize iade ediliyor ve ben böylelikle nile ile tanışmış oluyorum (:
Bir daha Die Rache Krieg… gibi bir şey yapmadı ya Karl, çok kırgınım kendisine.
Şu bağlamalı fotoğrafı yıllardır atlatamadım. Bir bu bir de Jeff Matz’in üzerinde yaldızlı süslü kendi ismi yazan elektro bağlaması.
09.08.2025
@eatthegun, aradan 16 yıl geçti ve nihayet o bağlama çalan gencin sünnetini de gördük.
https://www.metal-archives.com/images/1/1_artist.jpg?1627
09.08.2025
@Ahmet Saraçoğlu, Hahahahah sünnet konseptli albüm bekliyoruz.
09.08.2025
@eatthegun, oha adam Mehmet Erenler biliyor. https://www.instagram.com/p/DLAk3SMJuna/
09.08.2025
@Cerca C., Abi adamın evi bağlama dükkanı gibi. Hiç duymadığım bilmediğim şeyleri biliyor çalıyor.
09.08.2025
@eatthegun, #JeffMatzSazEvi 05356661234 Talatpaşa Blv. Cebeci/Ankara
11.08.2025
@Cerca C., Hahahah kahkaha attım. Ankara’ya gelince saz evine götürmeleri lazım adamı
Nile’nin 2005 yılına kadar yapılmış bütün albümleri sanat eseridir.Sonrakileri hiç sevemedim dinlemedimde.
10.08.2025
@Saat Tamircisi, efsaneyi hatırlattın:
https://shorturl.at/X2OCp