Başlık iddialı gelebilir, ama böyleyken böyle. THE RED CHORD incelemesinde de detaylı şekilde bahsettiğim gibi 2002-2007 yılları arasında Kuzey Amerika’da çok acayip albümler çıkmıştı ve özellikle deathcore altın çağını yaşıyordu.
Bu altın çağı var eden grupların başında da DESPISED ICON geliyordu ve arka arkaya çıkardıkları “The Healing Process” ve “The Ills of Modern Man” ile deathcore’un zirvesine büyük oranda DESPISED ICON oturmuştu.
“The Healing Process”in çıktığı dönemi ve aldığı yorumları hatırlıyorum. Albüm büyük bir kesim tarafından övülmüş ve DESPISED ICON, adını sürekli her yerde gördüğümüz bir grup hâline gelmişti. Bu başarının ardından bir tane daha çok iyi albüm yapabilirlerse, şüphesiz ki başka bir seviyeye ulaşacak ve deathcore dendiğinde belki de akla gelen ilk gruba dönüşeceklerdi.
18 Ekim 2005 tarihinde Vancouver’ın Commodore Ballroom adlı salonunda sırasıyla WITH PASSION, ABORTED, DESPISED ICON, CRYPTOPSY ve SUFFOCATION’ı izlemiş, özellikle DESPISED ICON sırasında grubun o sıradaki davulcusu Alexandre Pelletier’in babasıyla yan yana kafa sallamış, çok eğlenmiş ve evladının öküz gibi davul çalmasıyla gururlanan bir babanın gözlerindeki ışıltıyı görmüştüm.
DESPISED ICON o konserde beşi “The Healing Process”ten olmak üzere yedi şarkı çalmış ve sonrasında çıkacak olan Lord Worm reunion’lı CRYPTOPSY’nin ve SUFFOCATION’ın fazla altında kalmamayı başarmıştı.
Gelelim 2007’ye, “The Ills of Modern Man”e.
“The Ills of Modern Man” çok acımasız, çok sert bir albüm. Müthiş bir öfke ve nefretle dolu ve deathcore’un duygusal temelini oluşturan öfke, isyan, intikam gibi duygular üzerinden ilerleyerek albümün sözel altyapısını oluşturan pişmanlıklar, korkular, karşılaşılan engeller ve hayal kırıklıkları gibi konuları geri adım atmaksızın, en iyi savunma saldırıdır düsturuyla yapıyor.
Albümdeki sözlerde vurgulanan mücadele hissini vurgulamak isteyen grup, bunu da yukarıdan izleyebileceğiniz “In the Arms of Perdition” klibini Quebec City’de -40 derecede çekerek göstermiş. Klibin başında görülen mikrofondaki sarkıtlar, davulun zillerini kaplayan buzlar ve tüm elemanların ağızlarından çıkan buharlar, DESPISED ICON’ın sertliğini, şakası olmadığını gösteren detaylar arasında.
Grup bu kaosu yaratmak için iki vokalist kullanıyor ve pig squeal’lar, inhale exhale teknikleri, grunt’lar, shriek’ler içeren bir dolu vokal tarzından yararlanıyor. Bunların yanına akıllıca yazılmış gitarlar, üst düzey davulculuk ve ilginçtir ki Andy Sneap elinden çıkan prodüksiyon eklenince “The Ills of Modern Man” kendiliğinden kazanan bir formüle dönüşüyor. Yukarıdaki “Furtive Monologue” klibinin neden 5 milyondan fazla izlendiğini, hadi izlenme sayısını geçtim, videonun altında neden 6000’e yakın yorum olduğunu düşünürseniz, DESPISED ICON’ın deathcore çevrelerinde yarattığı etkiyi daha iyi anlayabilirsiniz.
“The Ills of Modern Man” deathcore tarihinin en iyi albümlerinden biri. DESPISED ICON açısından da bence grubun en önemli albümü. En iyilik konusu farklı, orada herkesin fikri farklı olabilir ama arada verdikleri 4 yıllık arayı saymazsak 2002’den beri ortamlarda olan ve sürekli konserler veren bir grubun sahnede en çok çaldığı ilk üç şarkı olan “Furtive Monologue”, “In the Arms of Perdition” ve “A Fractured Hand”in üçü de bu albümdeyse, e artık bu bize bir şeyler anlatıyor olsa gerek.
Deathcore seversiniz sevmezsiniz, ancak deathcore tarihinden bahsederken “The Ills of Modern Man”i anmadan geçemezsiniz. Böyleyken…
Kadro Alexandre Erian: Vokal
Steve Marois: Vokal
Éric Jarrin: Gitar
Alan Glassman: Gitar
Sebastien Piché: Bas
Alexandre Pelletier: Davul
Konuk:
Ben Landreville: Geri vokal
Elliot Desgagnés: Geri vokal
Gabriel McCaughry: Geri vokal
Ian Campbell: Geri vokal
Kevin McCaughey: Geri vokal
Marc-André Filion: Geri vokal
Maynard Moore: Geri vokal
Paul Zinay: Geri vokal
Şarkılar 1. In the Arms of Perdition
2. Furtive Monologue
3. Quarantine
4. The Ills of Modern Man
5. A Fractured Hand
6. Sheltered Reminiscence
7. Nameless
8. Tears of the Blameless
9. Oval Shaped Incisions
10. Fainted Blue Ornaments
Gerek beste yapıları, gerekse de Steve Marois’in vokal stili olarak slam death’e en çok yaklaştıkları albüm bu. Bir “Furtive Monologue” kolay yazılmıyor.
Grubu bildiğimi bile unutmuşum, teşekkürler hatırlatma için. İlgimi iki şey çekti: birincisi, vokalin ciddi şekilde Travis Ryan’a benzerliği; ikincisi ise albümün mixinin Andy Sneap tarafından yapılmasına hala inanamıyor olmam! Testament “The Gathering” sonrasındaki (hadi ilk iki Blaze Bayley albümünü ve Nevermore’ları da ekleyeyim) en iyi Sneap işi herhalde.
Gerek beste yapıları, gerekse de Steve Marois’in vokal stili olarak slam death’e en çok yaklaştıkları albüm bu. Bir “Furtive Monologue” kolay yazılmıyor.
Hayatımda en çok dinlediğim ve en çok sevdiğim albümlerden biri. Her saniyesine hayranım
Grubu bildiğimi bile unutmuşum, teşekkürler hatırlatma için. İlgimi iki şey çekti: birincisi, vokalin ciddi şekilde Travis Ryan’a benzerliği; ikincisi ise albümün mixinin Andy Sneap tarafından yapılmasına hala inanamıyor olmam! Testament “The Gathering” sonrasındaki (hadi ilk iki Blaze Bayley albümünü ve Nevermore’ları da ekleyeyim) en iyi Sneap işi herhalde.
Deathcore tarihinin en iyi albümlerinden biri 8.5 alınca 1.5 puan nerden kırıldı merak ettim
Yorumlarda herkes çok sevdiğini belirtmiş. Benim için öne çıkan bir yanı yoktu. Tekrar dinlenmesi gereken albümler listesine aldım