# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
EDGE OF SANITY – The Spectral Sorrows
| 09.02.2025

Doksanların ilk yarısı İsveç sahnesinin butik başyapıtlarından biri.

Geçtiğimiz aylarda şehirler arası bir yolda araba kullanırken polis çevirmesine denk geldim. Arabayı sağa çektim, ehliyet ruhsat verdim, yola devam edecektim ki ehliyete bakan memur bey üzerimdeki EDGE OF SANITY – “Purgatory Afterglow” tişörtündeki grup logosunu görünce “Metallica” dedi, ben de gayri ihtiyari “ahah, Metallica değil” dedim. O da “O tarz bir şey işte” dedi, ardından tekrardan yola koyuldum.

Türk devletiyle EDGE OF SANITY’nin buluştuğu böyle minik bir anım olduğu için mutluyum.

Diskografinizde “Crimson” ve “Purgatory Afterglow” gibi albümler varken hâlâ başka bir albümünüzün en iyi işiniz olabileceğini sorgulatıyorsanız, önemli işler yapmışsınız demektir. EDGE OF SANITY İsveç death metal sahnesinin en özel, en butik, en underrated gruplarından biri ve kendi adıma konuşursam, EDGE OF SANITY seven insanlarla çok çabuk kaynaşabildiğimi, EDGE OF SANITY dinleyicilerinin genel müzik zevkine de güvendiğimi söyleyebilirim.

EDGE OF SANITY gerçekten de çok farklı, çok özgün, aşırı karakteristik işler yapan bir gruptu, bu yüzden de yaratılanı severim, EoS sevgisinden ötürü diyerek albüme doğru ilerleyelim.

EDGE OF SANITY kariyerine çok hızlı başlamış ve 1991’de “Nothing but Death Remains”i, 1992’de ise “Unorthodox”ı yayınlayarak İsveç death metal sahnesinin iddialı isimlerinden biri olacağını göstermişti. Üretimine hiç ara vermeyen grup 1993’te de “The Spectral Burrows” adlı bu şahane albümle kariyerinin ilk “en iyi EDGE OF SANITY albümü adayı”nı çıkarmıştı.

“The Spectral Sorrows” gerçekten çok çok iyi bir albüm. Melodik death metal, progresif death metal, old-school death metal unsurlarını çok başarılı şekilde yansıtıyor olmasının yanı sıra, bu albümde başvurdukları çok enteresan birtakım deneyler de var. Bunlara birazdan geliriz. “The Spectral Sorrows”la ilgili en önemli olay, albümdeki rifleri, melodileri bir kez dinlediğinizde, yıllar boyunca hiç dinlemeseniz bile ilk duyduğunuzda mutlaka anımsamanız. Gerçekten de çok akılda kalıcı, çok karakteristik melodileri, bu melodilerle oluşan bir atmosferi ve son derece groovy rifleri var. Bu rifler bazen tremolo melodiler şeklinde, bazen blues gamları üzerinden ilerleyecek şekilde, bazen de kafa sallatan dur kalklı rifler şeklinde karşımıza çıkıyor. Tüm bunları görmek için albümdeki ilk dört şarkıyı dinlemek yeterli oluyor aslında. “Darkday”, “Livin’ Hell, “Lost” ve “The Masque” bir melodik/progresif death metal albümünün yapabileceği en iyi açılışlardan biriyle dinleyiciye enfes bir yirmi dakika sunuyor.

Efsane çizer Dan Seagrave’in klasikleşmiş “şekilsiz, dünya dışı kaya formasyonları” temalı kapaklarından birini barındıran albümdeki diğer şarkılarda da bu ilk dört şarkının yaratıcılığını, akılda kalıcılığını bulabiliyoruz. Gerçekten de her şarkıda mutlaka akıllara kazınacak bir rif, melodi, olay var. İlk dört şarkıyı ayrı tutma sebebim ise albümün geri kalanında, beşinci sıradaki MANOWAR cover’ı “Blood of My Enemies”le başlayan çeşitli enteresanlıkların oluşu.

Gayet iyi bir cover olan bu şarkının dışında, albümdeki en büyük deneysellik olarak Dan Swanö’nün THE SISTERS OF MERCY tutkusundan kaynaklanan (şu da var) bir gotik rock/metal denemsi olan “Sacrificed”ı görüyoruz. Albümün geri kalanından tamamen bağımsız, kimilerine alakasız gelebilecek bir şarkı ve EDGE OF SANITY’nin sonradan yaşanacak parçalanmasına ve iki besteci arasındaki çekişmenin grubu yok oluşa götürmesini ilk kez belli eden eser olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer bir deneysel şarkı, vokallerini diğer besteci Andreas Axelsson’un yaptığı hardcore/grindcore etkili “Feedin’ the Charlatan”. Dan Swanö’nün “Sacrificed”daki gothic vokalleri ne kadar iyiyse, Axelsson’un bu şarkıdaki vokalleri de bir o kadar acemice ve baştan savma. Ancak belli ki amaçlanan şey zaten buymuş. Bu şarkı da yine bahsettiğim besteciler çekişmesi sonucunda albümde yer aldığını düşündüğüm bir yapıt. Albümdeki genel havaya, atmosfere ters ve özellikle de kapanışı yapan harika atmosferli enstrümantal “A Serenade for the Dead” öncesinde tam anlamıyla at sikine kelebek durumunda.

“The Spectral Sorrows” doksanların ilk yarısında sadece EDGE OF SANITY gibi özgün karakterli bir grubun, kadrosunda Dan Swanö ve Andreas Axelsson gibi iki adamı barındıran bir topluluğun çıkarabileceği bir albüm. O dönem çıkan albümlere baktığımız zaman melodik tremolo rifler, atmosfer yaratan armonik melodiler, HM-2’yi suratımıza vuran gitarlar duyduğumuz başka gruplar var. Ancak melodi yazımı, vokal karakteri, akılda kalıcılık, maceraperestlik noktasında EDGE OF SANITY kadar özgün tınlayan belki de bir başka grup yok. Bu yüzden de “The Spectral Sorrows” melodik death metal ve progresif death metalin ilk örnekleri noktasında butik başyapıtlardan biri. İçinde tutarsızlık olarak değerlendirilebilecek şeyler var, ancak olayın özüne bakıldığında her anlamda muhteşem bir albüm.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.50/10, Toplam oy: 16)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1993
Şirket
Black Mark Production
Kadro
Dan Swanö: Vokal, gitar, piyano
Andreas Axelsson: Gitar, bas, vokal (12)
Sami Nerberg: Gitar
Benny Larsson: Davul, perküsyon
Şarkılar
1. The Spectral Sorrows
2. Darkday
3. Livin' Hell
4. Lost 0
5. The Masque
6. Blood of My Enemies (MANOWAR cover)
7. Jesus Cries
8. Across the Fields of Forever
9. On the Other Side
10. Sacrificed
11. Waiting to Die
12. Feedin' the Charlatan
13. A Serenade for the Dead
  Yorum alanı

“EDGE OF SANITY – The Spectral Sorrows” yazısına 23 yorum var

  1. Boba Fett says:

    Bunlar şu grubu neden canlandırmıyor anlamış değilim, Crimson 3 ve bir tane sağlam albüm çıkarın da neşemizi bulalım.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Boba Fett, Swanö ile Axelsson‘un arasının iyi olduğunu hiç sanmıyorum. Grubun dağılma aşamasındaki kadar kötü değilse bile aynı grupta yer almak istemezler gibi geliyor. Sonuçta üyelerden birinin sırf intikam için “Crimson II” diye albüm çıkardığı bir gruptan bahsediyoruz. Üstelik EoS’un reunion konserlerinden çok bir para kazanamazlar. Swanö zaten yıllardır stüdyoda kendi dünyasında takılıyor, ne zamandır Witherscape, Nightingale albümü bile yapmıyor. Her şeyi durdurup EoS ile ortamlara çıkmasının anlamı yok o yüzden.

    Tabii gönül ister ki öyle bir şey olsa, Crimson’ı baştan sona çalsalar yanına da ilk 4 albümden karma şarkılar ekleseler, valla tadından yenmez.

    Boba Fett

    @Ahmet Saraçoğlu, Adamlar oturup Dan Swano olmadan albüm çıkardılar üzerine albüm berbat yani Crimson 2′yi çok şey yapmıyorum. Hoş ben bu neandertal adamı seviyorum, yasal mevzuları bilmiyorum ama çıkıp yanına bir kaç delikanlı İsveç genciyle konuk sanatçı olarak Mikael’in bir kaç şarkıda çığırdığı bir işi bencil bir dinleyici olarak duymayı dört gözle bekliyor, temenni ediyorum.

  2. Ouz says:

    “The Spectral Burrows” yazarak EoS kritiğinde Slugdge’a selam çakmak. :)

    The Spectral Sorrows harika bir albüm, Manowar cover’ını ve Feedin’ the Charlatan’ı mütemadiyen zaplasam da Darkday, Lost ve Jesus Cries (buradaki vokal kalitesi muazzam) albümün yıldızları. Bir de Sacrificed’ı Katatonia’nın Scarlet Heavens’ıyla kombinliyorum, harika oluyor. Katatonia demişken On the Other Side’ın 3.15′inde başlayan klavyeli kısım, bana acayip Dance of December Souls tadı veriyor. Muhtemelen Dan, o albümde aynı klavyeyi veya klavye tonlarını kullandı.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Ouz, ahah bakalım fark eden olacak mı diye araya öyle bir “easter egg” attım, neyse hemen fark edildi.

    Boba Fett

    @Ouz, Ouz hocam selamlar.

    Ouz

    @Boba Fett, Selamlar. :)

    Unanimated

    @Ouz, Bu klavye tonuna bayılıyorum , buna benzer başka işler var mı bildiğiniz ?

    Ouz

    @Unanimated, Ben de bayılıyorum, ne yalan söyleyeyim. Aklıma ilk gelen Katatonia olsa da -Dan Swanö’den ötürü- Nightingale’in The Breathing Shadow albümünde yer alan The Dreamreader (2005 çıkışlı remaster albümündeki versiyon da iyi ama bunun havası başka, tam 1990′lar), Gates of Ishtar’ın Perpetual Dawn parçasının girişi (tamamını dinlemeni öneririm), Abigor’un Reborn Through the Gates of Three Moons parçasının ilk kısmı, Tiamat’ın Sumerian Cry albümünün intro’su ve Wildhoney’den Gaia, My Dying Bride’ın Sear Me parçası, Empyrium’un A Wintersunset albümünün neredeyse tamamı bir çırpıda aklıma gelenler. Ama Swanö dokunuşu kaynaklı kayıt yapısı ve tınlama konusunda onunla kafa kafaya gelebilecek başka bir şey şimdilik aklıma gelmiyor. Klavye kullanan biri olarak çok albüm var dinlediğim ve sevdiğim ama bu sound gerçekten bayağı iyi ve benzersize yakın.

    Unisound (Swanö’nün kayıt şirketi) YouTube kanalında Dan, The Spectral Sorrows’un ayrıntılarından bahsediyor. İlk dikkatimi çeken Lost parçasıydı. O videoda, Korg M1 kullandığını söylüyordu. Bu sorun üzerine üşenmedim, klavye dünyasının klasiklerinden M1′in seslerine baktım, ardından yine o dönem (1990′larda) çok kullanılan Korg T2 ve T3 seslerine göz attım.

    Katatonia ve Edge of Sanity’nin 1993 çıkışlı albümlerinin yanı sıra yine Katatonia’nın 1992 çıkışlı Jhva Elohim Meth demosunda Korg M1 kullanıldığının garantisini verebilirim. Kanıtlarım şöyle:

    https://youtu.be/qoiPkHyEMGI?t=36 (Universe adlı ses, Jhva Elohim Meth demosundaki Crimson Tears’da kullanılmış)

    https://youtu.be/qoiPkHyEMGI?t=561 (Düz String sesi, üzerinde biraz oynama yapılarak Katatonia ve EoS’ta kullanılmış gibi duruyor. Ayrıca videodaki örnek, bana Iron Maiden’ın Prophecy parçasının girişini anımsattı. Seste biraz ekolayzer ayarı yapılarak Iron Maiden’dakine dönüştürülebilir mesela)

    Tabii Korg T2 kullanılmış olma ihtimalini de yok saymıyorum:

    https://youtu.be/JUGj33lHrXE?t=1140

    Korg’un âdeti zaten; çok tutan sesleri, bazen aynı bırakıp bazen de geliştirerek sonraki klavye modellerine ekliyor. Mesela bende 2008 çıkışlı Korg M50 var ama Korg M1′in ikonik piyano sesi ve klasik analog string sesleri bolca var. Hatta canım çekti mi kendi kendime Dimmu Borgir’in Mourning Palace parçasının girişini yapıyorum. :) Keza o ses de 1990′lardan gelme ama bu klavyede de var.

    Bence işin sırrı, yaratılan sound’a o klavyeyi yedirebilmek ve doğru sesi/combi’yi, gitarların ve diğer enstrümanların yutmayacağı şekilde belirgin kılmak. Dan Swanö bunu çok başarılı yapıyor. Ahmet’in de örneğini verdiği Moontower albümü ve bilumum Nightingale albümüne kulak kesildiğinde ne demek istediğimi anlayacaksın, hatta muhtemelen biliyorsundur.

    Bu vesileyle Unisound’un YT kanalının adresini buraya bırakayım:

    https://www.youtube.com/@unisound1536/videos

    Umarım Dan bu tip videolar yüklemeye devam eder.

    Unanimated

    @Ouz, çok teşekkür ederim , sanırım hayatım boyunca bir soruya aldığım en doyurucu cevaplardan biriydi :) Aslında verdiğin örnekleri duymuşluğum var ama açıkçası Katatonia ve Nightingale’deki kullanım kadar vurucu değiller bence . Demek ki benim aradığım şey dan swanö beye özgü bir durummuş diye anlıyorum bu durumu .

    Ouz

    @Unanimated, Kesinlikle, Dan’in alametifarikası kendine has bir sound yaratmak ve klavyeyi de bu sound’un görmezden gelinemez bir parçası yapmak. Yoksa bir dolu grup aynı klavyeleri, sesleri kullanıyor ama kimisi acayip çiğ tınlıyor, kimisi kafa ütülüyor kimiyse genel sound içinde eriyip gidiyor ve önemsizleşiyor. Dan, hemen her işinde enstrümanlara ayrı bir kimlik kazandırıyor âdeta, o yüzden On the Other Side 3.15 örneğindeki gibi klavye sahneye çıktı mı parçanın vurucu unsurlarından birine dönüşüyor.

    Biraz bilgim ve ilgim dâhilinde bir konu olduğu için ayrıntılı cevap vereyim dedim. Yanıtın işine yaramış olmasına sevindim. :)

    Ahmet Saraçoğlu

    @Ouz, @Unanimated, tüm metal âleminde en sevdiğim klavye tonları Dan Swanö’nün “Moontower” albümünde.

    “Uncreation”ın 0.49′da başlayan kısmı için oturur ağlarım, öyle seviyorum.

    “Time will turn my prophecies into reality and it will lead the world astray
    Death found the remedy for its enemy
    It’s too late the seize the day
    Time and my malicious spells live in harmony
    They await the hour set
    Rapture of all that is alive
    The reaper will arrive to invert the hourglass”

    hysteresis

    @Ahmet Saraçoğlu, o klavye tonu, arkadaki gitarlar, o vokalin reverb’ü… Anlayamazsınız…

    Şaka bi yana, şarkının girişi ve o kısım nedense beni, çocukluğumda olduğunu bildiğim ama hatırlayamadığım bir anın duygusuna götürüyor.

    Ahmet Saraçoğlu

    @hysteresis, 2001 kışı, Bursa’daki evimin yatak odasının yatağının üstü.

    O şarkıyı dinleyerek hayatın anlamsızlığını sorguluyorum, o sırada vizesinden 90 aldığım ama o gün evden çıkmaya üşendiğim için finalini kaçırdığım dersten kalıyor ve okulu uzatıyorum.

    hysteresis

    @Ahmet Saraçoğlu, offf. Ben de Moontower’dan sonra Djevel, Drudkh, Windir derken Sentenced çalıp melankoli deja vu’su yaparken buldum kendimi. Bunu yazarken de tüm saydığım gruplardan ölen kişiler olduğunu farkettim yalnız.

    Ouz

    @hysteresis, “o kısım nedense beni, çocukluğumda olduğunu bildiğim ama hatırlayamadığım bir anın duygusuna götürüyor.”

    Neredeyse tamamen aynı yorumu, Purgatory Afterglow’daki Silent parçasının 4.02′de başlayan durağan kısmı için söylemiştim yıllar önce Ahmet’e. Çok ilginç bir herif bu Swanö, herkese benzer hisler yaşatan işler yapıyor.

    Cryosleep

    @Ahmet Saraçoğlu, bu şarkının girişi hep bana Hayko Cepkin’in Fırtınam şarkısını anımsatır nedense. Klavye tonları aşık olunası be.

    Ouz

    @Cryosleep, Aşağı yukarı ikisi de aynı lead tonları ama Hayko, bu tonun cutoff ve resonance değerlerini düşürmüş (çok basit bir işlem), şarkının melankolik yapısına daha uygun hâle getirmiş sanırım.

    Ouz

    @Ahmet Saraçoğlu, 2013-2014 arası Ankara maceramda bana EoS – Crimson ve Katatonia – Dance of December Souls ile birlikte yoldaşlık eden albümlerden biri Moontower’dı. Tabii buralardan duyup öğrendiğim -üşenmedim albümde yorumumu buldum (https://www.pasifagresif.com/2013/08/witherscape-the-inheritence/comment-page-1/#comment-901456)- Witherscape The Inheritance albümünü de ekleyeyim bu albümlere. Dan Swanö klavyeyi seviyor ve müziğine çok güzel entegre ediyor.

  3. Rorschach says:

    blood of my enemy coverı en sevdiğim coverlardan biri

    Murat 'Historian' Karan

    @Rorschach, Kardeşim, sen esas şunun tadına bir bak:
    CLAYMOREAN – Blood Of My Enemies (MANOWAR Cover)
    https://youtu.be/otjnRoOYrhk?si=za9a5TyxY141SeJs

  4. 404 not found says:

    Albümden favori şarkım kesinlikle The Masque. Gitarda çalmayı öğrendim baya zevkli tavsiyedir. Dan Swano is god

  5. ismail vilehand says:

    “Darkday” muazzam bir şarkı. Dinlemelere doyamıyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.