# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z

Archive for 2010

Finlandiya metal basını 2009′un “enlerini” seçti

Monday, February 22nd, 2010

Finlandiya metal basını, Finlandiya’da 2009 içerisinde çıkan en iyi işleri seçmiş.

Yılın Grubu:

fin_odul_1

Yılın Albümü:

fin_odul_2

Yılın Vokalisti:
Tomi Joutsen (AMORPHIS)

fin_odul_3

Yılın Albüm Kapağı:

fin_odul_4

AMORPHIS – “Skyforger” yazısını şuradan bulabileceğiniz gibi, INSOMNIUM – “Across the Dark” yazısını ise hiçbir yerden bulamazsınız, zira henüz yazmadık. Tabii internet fırsatlar dünyası, başka pek çok yerden okuyabilirsiniz.

PRONG’dan yeni albüm

Sunday, February 21st, 2010

Kariyerinde yirmi dört yılı deviren endüstriyel/post-thrash metal grubu PRONG, yeni albümünü Ekim ayında çıkaracağını açıkladı.

prong_album_1

Gitarist/vokalist Tommy Victor albümle ilgili “Önce KIILING JOKE tarzı şeyler yazıyordum. Ardından GODFLESH tabanlı şeyler çıkmaya başladı, sonra da BLACK SABBATH’ı anımsatan bir tarza kaydım. Sanırım son albümden ziyade “Rude Awakening” ve “Cleansing” günlerine benzer bir şey ortaya çıkacak” şeklinde konuşmuş.

IN MOURNING – Monolith

Sunday, February 21st, 2010

Ömer Kuş

“Böyle şahane bir albümün ardından çıtayı düşürmeden devam edebilecekler mi?” IN MOURNING’in ilk albümü “Shrouded Divine” kritiğinin sonunda bu soruyu sormuştum kendi kendime.

2008’de çıkan ilk ve tek albümleriyle birçok yerden yüksek puanlar alan ve en iyi çıkış yapan gruplardan biri olarak gösterilen IN MOURNING’in işi bu albümde zordu, zira beklentiler tavana vurmuştu. Doğru hamleyi yaptıkları takdirde ilk albümün başarısının bir tesadüf olmadığını gösterip kendilerini sağlama alacaklardı ve emin adımlarla yollarına devam edeceklerdi.

Sıçtıkları takdirde ise… sıvayacaklardı (evet bir şey bulamadım). Sonunda o gün geldi çattı ve grubun ikinci albümü “Monolith” Pulverised Records etiketiyle piyasaya çıktı. Herkes nefeslerini tu… ne diyorum lan ben, amma dramatize ettim olayı. IN MOURNING’in ikinci albümünü inceliyoruz işte. Hadi bakalım.

İlk olarak nereye bakıyoruz? Kapağa. Kim yapmış? Travis Smith. Daha fazlasını söylemeye gerek görmüyorum, albüm kapağı da buralarda bir yerlerde olmalı zaten. Soğuk bir kapak olmuş tek kelimeyle.

Şimdi asıl olaya gelelim. Bu albüm “Shrouded Divine”ı geçebilmiş mi? Bu soru üzerinde çok düşündüm, kütüphanelerde sabahladım, geceleri gözüme uyku girmedi ve sonunda şu cevaba ulaştım: Kıl payıyla da olsa evet. Bu sonuca ulaşırken pi’yi 3 aldım onu da belirtmem lazım.

monolith_monolith

Progresif soslu melodik death metal icra eden ama dozunda melankoliye de hayır diyemeyen grubumuz, şarkı yazımında kendisini daha da geliştirmiş. İlk albümün zaman zaman monotonluğa kaçan yapısından farklı olarak daha varyasyonlu bir müzik var ortada. Mesela Debris’in şahane girişi, The Smoke’un ortalarında giren oynak melodilerle bezeli kısım ve 12 dakika süren The Final Solution (Entering the Black Lodge) başlı başına bu gelişime bir örnek. Bu şarkıdan ileride ayrıca bahsedeceğim zaten, bence grubun şu ana kadar yaptığı en iyi iş olmuş.

Gavurların “chugging” (Türkçesini bilen biri aydınlatsın) dediği gitar çalım tekniğine sıkça başvurulmuş olması bazılarını sıkabilir belki bilmiyorum, benim hoşuma gitti ama. Kesik kesik kullanılan gitar riflerinin arkasında da çoğunlukla destekleyici bir melodi daha oluyor, böylece dinleyen (en azından ben) sıkılmıyor. Kafa sallamak için de müsait ortam yaratıyor tabii bu kesik rifler.

monolith_1

Unutmadan söylemek gerek ki, ilk albümün de prodüktörlüğünü yapmış olan, SCAR SYMMETRY’den tanıdığımız Jonas Kjellgren yine kusursuz bir işe imza atmış. Güçlü gitar rifleriyle birlikte dinlemeye doyulamayan, dolu dolu bir müzik çıkmış ortaya.

İlk albümden farklı olarak yine gelişen bir nokta da bas kullanımı. Bazı şarkılarda, özellikle de akustik kısımlarda, bas gitar çok aktif bir rol oynuyor. Özellikle The Smoke, Pale Eye Revelation ve The Final Solution’daki baslar gönül tellerimi titretti resmen, OPETH’in Credence şarkısında aldığıma benzer bir his aldım. Yeri gelmişken, IN MOURNING kaçınılmaz olarak vatandaşları OPETH’le sıkça karşılaştırılan bir grup. IN MOURNING’in eski dönem, Blackwater Park zamanlarındaki OPETH’e daha çok benzediğini söylemek mümkün. Ama bence bu albümle birlikte Finlandiyalı melankolik doom/death metal (SWALLOW THE SUN, INSOMNIUM, vb.) gruplarına daha çok yaklaşmışlar.

Şarkı sözleri genelde yalnızlık, aşk, ayrılık, ihanet vb. konulara yoğunlaşıyor. İlk albümde de The Black Lodge şarkısında bahsedilen Julia adlı bir karakter bu albümde de kendinden sıkça söz ettiriyor. Tobias abimizin canını yakmış bir kız mıdır, hayali bir karakter midir o kadarını bilmiyorum tabii. Ama “I thought she would make a difference, but Julia, she made it even worse” gibi sözlerden anlaşılabileceği gibi, Julia çok can yakan bir kızcağız.

monolith_3

Değinilmeden geçilmemesi gereken bir şey var ki, o da Tobias Netzell. Eleman vokalini iyice geliştirmiş, zaten hayvan gibi iyi olan tok brutal vokali artık öküz mertebesinde seyrediyor, sözleri okuyup ağzınızı oynatırsanız bile kendinizi güçlü hissedebilirsiniz. Tanrı seviyesine (Mikael Akerfeldt) erişmesine az kaldı yani bu açıdan. Temiz vokali de ilk albüme göre bariz geliştirdiği noktalardan biri, genel olarak şarkılardaki akustik kısımlar da ilk albüme göre daha bir oturmuş zaten. Bu iki tür vokalin dışında bir de daha scream tarzı, yırtıcı bir brutal vokali var ki bunu da başarıyla icra ediyor kendisi. Bir de deneysel olaylara girişmiş, açılış parçası “For You to Know”da görülebileceği gibi, temiz-scream arası garip bir şey, onu beğenemedim pek. Neyse ki pek karşımıza çıkmıyor. Ama kısaca söylemek gerekirse, bu adam son zamanlarda dinlediğim en iyi vokalistlerden biri.


Daha fazla uzatmayacağım ama The Final Solution (Entering the Black Lodge) şarkısından da bahsetmeden olmaz. İlk paragraflarda söz vermiştim, ayıp olmasın. Albüme kapanış olarak seçilmiş bu 12 dakika 51 saniyelik muazzam yapıt, bence IN MOURNING’in taze kariyerindeki en iyi şarkı. İnişli çıkışlı, ortalarında 2-3 dakika sakin sakin ilerleyerek adeta güç toplayan ve bu gücü enfes mi enfes, duygu yüklü bir melodiyle orgazma ulaştırarak ortama salıveren tek kelimeyle müthiş bir şarkı. Onuncu dakikanın başlarında giren bu melodiyi, sonsuza kadar sürse sıkılmadan dinleyebilirim. Aynı anda vokalin de “Dis vaz dı faynıl solüşaaaağğğaan” diye böğürmesiyle birlikte tadından yenmez bir şey olmuş gerçekten. Dinleyin, dinletin.

monolith_5

Son söze geldim. “Monolith”, grubun sağlam adımlarla yoluna devam etmeye niyetli olduğunun bir kanıtı. Grup da son yıllarda THE ABSENCE ile birlikte beni en çok heyecanlandıran yeni gruplardan biri. Yakında daha çok adlarını duyurabileceklerine inanıyorum. Böyle devam ederlerse ve konser performansları da iyiyse, kendileri için bir engel göremiyorum.

MYRATH – Desert Call

Saturday, February 20th, 2010

Tunus; Kuzey Afrika’nın bir zamanlar Fransız boyunduruğunda kalmış ve Sahra Çölü’nün içerisinde kendi kültürlerini yaşayabilen yalnız ülkesi. Ülkenin çok iyi seslere sahip pop şarkıcıları bulunmakla birlikte Arap müziğinin etkisini içerisinde taşıyan caz ve rock yorumcuları da bulunmaktadır. Bu zenginlik içerisinde kalmış ve daha 20’li yaşların hemen başlarında olan gitarist Malek Ben Arbia tarafından kurulan ve “efsane” anlamına gelen Myrath, power-progresif metal müziğin son dönemdeki en iyi isimlerinden birisi olmaya aday.

desert_2

Daha önceleri kendi kurduğu yerel gruplarda Death ve Symphony X şarkıları yorumlayan Malek, Fransa’da gitar eğitimi almasından sonra Myrath gibi yarı orijinal bir projeye merhaba dedi. Babasının desteğiyle daha küçük yaşlarda müzikle tanışan bu gitarist, yaşı ilerledikçe ve daha tecrübe kazandıkça adından söz ettireceğe benziyor. Çünkü bu yaşta yaptıkları pek sıradan şeyler değil.

Myrath’ın müziği power metal kalıplarında sıkışmış progresif öğelerin kaynaşması şeklinde duyulsa da aslında müziğin altyapısına yerleşmiş üstün teknikalite ve zengin melodilerin buluştuğu bir sentezi içerisinde barındırıyor. Symphony X’in son dönemlerdeki albüm sound’larından etkilenimler, Adagio’nun, Vanden Plas’ın, Dream Theater ve Kamelot’un yer yer Myrath’ın müziğine tesir edişi de bu sentez durumunu iyi açıklıyor. Evet, bu saydığım isimlerden etkilenerek bir sürü topluluk kurulmuştur ve ne yazık ki çoğunun melodi düzenekleri ve sesleri de birbirine benziyor. Ancak Myrath burada farklılığını kanıtlıyor. Bu farklılığın sebebi de beste içerisine yerleştirilmiş yoğun bir oryantal yapıdan kaynaklanıyor. Bu yapının içerisine ise bir mühendis titizliğinde öyle güzel öğeler eklenmiş ki Anadolu seslerine yakın olan bizlerin kalplerini çelebilecek düzeyde çok iyi şarkılar hazırlamışlar.

desert_1

Gruba gelen yeni vokalist Zaher Zorgati’nin arabesk gırtlağı sonucunda inanılmaz nüanslar yakalanarak besteler daha da çeşitlenmiş. Geride sanki doğaçlama olarak takılan darbuka vuruşları ise bu çeşitliliği daha da arttırmış. Yurt dışı yorumlarında bu grubu Orphaned Land ile karşılaştırmak (şimdi değil) epeyce popüler olmuş durumdaydı ama gerçekten de Myrath’ın yaptığı iş takdire şayan ve gümbür gümbür geliyorlar. İlk albümünü 2007 yılında “Hope” ismiyle çıkaran bu topluluk ikinci albümü “Desert Call” ile progresif müziğin en iyi sitelerinden çok başarılı puanlar alarak 2010 yılına sağlam bir şekilde girdi. Prodüktörlüğünü Adagio’dan klavyeci Kevin Codfert’in yaptığı bu çalışma ile grup birçok progresif müzik yazarını da şaşkınlığa uğratmış.

“Desert Call” bir versiyonu Arapça diğer versiyonu İngilizce olan Forever And A Day ile başlıyor. Albüme ise Arapça versiyonunu koyarak daha iyi bir seçim yaptıklarını yazabilirim. Vokalist Zaher Zorgati’nin Arapça kelimelerle ve Arabik gırtlakla süslediği bu enfes şarkıda geleneksel yanında modern melodilerin ve modern söyleyiş tarzının iyi bir karışımına rastlayabiliyoruz. Gerilerdeki efektli darbuka vuruşlarının yanında Malek’in ne kadar da doğru bir tonlamayla gitar sound’u oluşturduğuna şahit oluyoruz. Hiçbir enstrümanın diğerini domine etmeyecek (özellikle klavyeler) şekilde ayarlanması da bir anlamda iyi bir prodüksiyon örneğini gösteriyor bize.

İkinci şarkı Tempests Of Sorrow yer yer Death etkilerini üzerinde barındırırken Zorgati’nin nakarat kısımlarındaki enfes gırtlak oyunları inanılmaz derecede iyi. Albümle aynı adı taşıyan darbukası bol “Desert Call”, oryantal ritimlerle başlayıp sizi nereye götüreceğini tahmin bile edemeyeceğiniz Madness, yaklaşık on bir dakikalık bir duygu şaheseri Silent Cries üzerinde konuşulması ve incelenmesi gereken şarkılar. Silent Cries son dönemlerde çokça yapılan uzun şarkı formatlarına iyi bir örnek ama bu şarkı tam anlamıyla Vanden Plas etkileriyle ve gitar sololarıyla ayrıksı bir kimlik çiziyor ve darbukalar her zamanki gibi susmuyor.

Bugün Türkiye’de fantezi müzik (aslında çok önceden beri bu tabir kullanılır) diye tabir edilen türün başka bir örneğini de Myrath Memories adlı şarkıyla bize duyurmuş oldu. Sonlarında yer alan gitar sololar ve koral vokaller çok nefis. Eğer oryantal melodilerden hoşlanıyorsanız bu şarkıyı defalarca dinlememeniz olanaksız. Albümün diğer bir canavarı da No Turning Back. Şarkının hemen girişindeki klavye melodisi size çok tanıdık gelecektir.

“Desert Call” üzerinde konuşulması gereken iyi bir albüm. Bu çalışma belki bazılarımızı çok etkilemeyecek ama unutmamalıdır ki böyle kayıtlar çok çıkmıyor. Çıkışı Orphaned Land’in son albümüyle yakın zamana gelen bu çalışma zamanla kendisini hissettirecek.

desert_desert

Zaher Zorgati sen insan falan değilsin.

Baha ÖZER

SIMONE SIMONS, KAMELOT’a konuk oluyor

Saturday, February 20th, 2010

EPICA vokalisti SIMONE SIMONS, KAMELOT’un yeni albümünde iki şarkıda vokalist Roy Khan’la düet yapacakmış.

epica_kamelot_1

SIMONS daha önce de grubun “The Black Halo” albümünde “The Haunting” adlı parçada Khan’la güçlerini birleştirmişti.

Metal dünyasının tanınmış simalarından Simone Simons, uzunca bir süredir KAMELOT klavyecisi Oliver Palotai ile mutlu bir birliktelik yaşıyor. Uzatmalı sevgililer Amsterdam gecelerinin keyfini çıkarırken, ayrılacaklar dedikodularına gülüp geçtiklerini söyleyerek adeta düşman çatlattılar.

epica_kamelot_2

Iowa gecelerinde o bar senin, bu bar benim gezen metal dünyasının ünlü simalarından SLIPKNOT gitaristi James Root, kameralarımızı görünce kaçacak yer aradı. Ooo James Bey yanınızdaki bu güzel de kim böyle…

epica_kamelot_3

FLESHGOD APOCALYPSE’den EP detayları ve yeni şarkı

Saturday, February 20th, 2010

İtalya’nın son dönemde adından sıkça söz ettiren death metal gruplarından FLESHGOD APOCALYPSE, 18 Mayıs’ta yayınlayacağı “Mafia” EP’sinin detaylarını açıkladı.

fleshgod_ep_1

01. Thru Our Scars
02. Abyssal
03. Conspiracy Of Silence
04. Blinded By Fear (At The Gates cover – F.A. arrangement)
05. Mafia

EP’nin açılış şarkısı “Thru Our Scars” grubun myspace‘inden dinlenebiliyor.

fleshgod_ep_2

FLESHGOD APOCALYPSE’in kardeş grubu HOUR OF PENANCE’ın yeni albümüne dair detaylara ve yeni şarkılarına da şuradan ulaşılabilir.

TRIVIUM yeni şarkısını yayınladı

Friday, February 19th, 2010

TRIVIUM, “God of War”un yeni oyunu için yazdığı “Shattering the Skies Above” adlı şarkıyı yayınladı.

Grup, ilk kez kullandığı blast beat’lerin de dikkat çektiği şarkıyla ilgili yaptığı açıklamada, “Bu şarkı TRIVIUM’un bundan sonraki gidişatını ve yeni albümdeki havasını da yansıtıyor” şeklinde konuşmuş.

trivium_yenisarki_1

İçinde OPETH ve DREAM THEATER’ın da bulunacağı “God of War” soundtrack’inin bir kısım detayını şuradan görebilirsiniz.

SEPULTURA – Arise

Friday, February 19th, 2010

Oradan buradan metal şarkıları duyarak bu müziğe aşık olan on iki, on üç yaşlarında bir çocuk, neden gider de içinde ne gibi bir şey olduğundan en ufak bir fikri olmadan bu albümü satın alır bilmiyorum.

arise_1

METALLICA, MANOWAR ve IRON MAIDEN’dan oluşan on küsür şarkılık bir karma kasedi çevire çevire hiç durmadan dinleyen nefis bir ergen olarak, günün birinde “bugün bir albüm alacağım” demiş ve gidip bu albümün kasedini almıştım. “Korkunç”, “çirkin” müziklerle ilk tanışmam da bu albüm olmuş olabilir. METALLICA, MEGADETH, MANOWAR, IRON MAIDEN, hepsi de can gruplar. Kulu kölesi olunası gruplar. Ama hepsi de steril gruplar. Hepsi de kulağa hoş gelmeye çalışan ve bunda başarılı olan gruplar. SEPULTURA ise o gün için bunların yanında bayağı bir çiğ ve hırçın kalıyordu.

Uzatmayalım, SEPULTURA -- “Arise”, dinlediğim ilk gerçekten sert, pis, tü kaka metal albümüydü. “Obskü obskü obskü obskü obsküurd bay dı san!” girişiyle höst dedirten albüm, tüm o Fade to Black’lerden, Master Of The Wind’lerden, Wasted Years’lardan sonra şok etkisi yaratmış, Max’ın nefret kokan vokalleri orta birdeki narin bedenimi çılgıncasına sarsmıştı.

arise_2

SEPULTURA’nın dört adet iyi albümü olduğunu düşünen bir insanım. “Schizophrenia”, “Beneath the Remains”, “Arise” ve “Chaos A.D.”. Diğerleri, “Roots” da dahil biraz fazla, hmm.. Kalabalık geliyor bana. O yerel enstrümanlar falan, grubun thrash özelliğini bastırıyor ki bu benim hoşuma gitmiyor. Bu thrash unsurunun son derece baskın olduğu, içindeki death metal etkisi de tam kıvamında hissedilen “Arise” adlı bu hit bombası, death metal etkilenimli muhteşem “Beneath the Remains”in ardından SEPULTURA’nın daha direkt, daha doğrudan bu yolu seçtiğinin göstergesiydi. “Arise”, doksanlar başındaki metalciler için muhakkak ki baş döndürücü bir albümdü.

Igor Cavalera’nın her şarkı için mükemmel yazılmış groove yüklü davulları, Andreas Kisser’ın melodik soloları ve elbette Max’ın (Aslan Max) tokat gibi vokal ve rif yazım tarzıyla “Arise”, seksenlerde klasikten klasiğe koşan thrash metalin doksanlara sarkan başyapıtlarından biri. Ortalarındaki stakato bölümle kafa sallama meraklılarına bayram yaşatan Dead Embryonic Cells’den, grubun beste yapma gücünün doruklarına çıktığı Desperate Cry’a, albümde özel bir hava, bir karakter barındırmayan bir şarkı dahi yok.

arise_3

“Beneath th Remains”deki hızın nispeten azaldığını gördüğümüz “Arise”, albüm öncesinde gruba olan güvenini göstermek isteyen Roadrunner Records tarafından 40.000 dolarlık stüdyo bütçesiyle desteklenmiş, bu sayede Morrisound Stüdyoları’nda ikamet eden Scott Burns’un maharetli ellerinde o zamana göre son derece güçlü bir kayıtla karşımıza çıkmıştı (ben ufaktım tabii daha, başkalarının karşısına çıkmış). Özellikle Endonezya gibi üçüncü dünya ülkelerinde büyük ilgi gören ve bir anda altın, platin plak statüsüne çıkan albüm, çıkışının ardından da gruba iki yıl hiç durmadan turlama fırsatı vermişti.

Lovecraft’ın bir karakterinin resmedildiği sıradışı kapağı, o zamanlar gerçek bir üçüncü dünya ülkesi olan Brezilya’dan çıkmış olmanın verdiği katıksız öfke ve isyan ruhu, bu sayede oluşan çarpıcı şarkı sözleri ve enfes müziğiyle “Arise”, “küçük bir ülkeden çıkan en büyük grubun” en iyi birkaç albümünden biri, belki de birincisiydi.

1997 yılında altın CD olarak remaster edilen albümü satın almak isteyenlere, mutlaka bu altın CD versiyonunu almalarını öneriyorum, zira hem CD’nin altın kaplama oluşu, hem de remaster kalitesiyle çıkışından on üç yıl sonra bile bugün piyasaya çıkan pek çok albümden çok daha temiz, pırıl pırıl bir kaydı var.

arise_arise

Gönül isterdi ki SEPULTURA bundan sonra da yazının başında adını verdiğim dört albümünü geçme potansiyeli olan bir grup olsun, hâlâ bizi heyecanlandıran işler yapabilsin, ama NAH yapar öyle bir şeyi, o yüzden “hey gidi hey”ler eşliğinde eskileri dinleyip davul çalar gibi, solo atar gibi yapmaktan, Max’la aynı anda “obskü obskü obskü” demekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.

CYNIC – DAATH işbirliği

Friday, February 19th, 2010

Günümüz metal dünyasının en uyumlu ve etkili gitar ikilileri arasında gösterilen DAATH gitaristleri Eyal Levi ve Emil Werstler, yeni bir projeye imza atıyorlar.

leviwerstler_1

LEVI/WRESTLER adlı gitar projesinde, ikili farklı müzikal etkilenimle dolu, ancak özü yine metal olan bir gitar albümü yapmışlar.

LW UK PG 1-4

20 Nisan’da çıkacak albümdeki konuk müzisyen ise, CYNIC ve DEATH’te yaptıklarıyla metal davulculuğuna pek çok şey katan Sean Reinert.

leviwerstler_3

Eyal Levi ve Emil Werstler ikilisinin ne gibi kabiliyetleri olduğu şuradan görülebilir:

KATATONIA yeni EP detaylarını açıkladı

Friday, February 19th, 2010

KATATONIA, 15 Mart’ta piyasaya süreceği “The Longest Year” EP’sinin detaylarını açıkladı.

katatonia_ep_1

01. The Longest Year
02. Sold Heart
03. Day & Then The Shade (Frank Default remix)
04. Idle Blood (Linje 14)
05. The Longest Year (video)
06. Day And Then The Shade (video)

katatonia_ep_2

EP’de grubun son albümü “Night Is the New Day”den “The Longest Year”ın yanı sıra, “Sold Heart” adlı yeni bir şarkı, “Idle Blood”ın farklı bir versiyonu, “The Longest Year”a çekilen yeni klip ve “The Day and Then The Shade”in remix versiyonu ile klibi yer alacakmış (yukarıda yazıyor hepsi neden tekrar söyledik bilmiyoruz).



Hatırlanacağı üzere KATATONIA geçtiğimiz aylarda basçısını ve gitaristini gruptan çıkarmış, turnelerde yardım etmesi için BLOODBATH gitaristi Sodomizer’ı geçici olarak kadrosuna katmıştı.

CHRISTIAN ÄLVESTAM yeni projesini görücüye çıkardı

Thursday, February 18th, 2010

Aynı anda en çok grupta bulunma ödülünü defalarca müzesine götüren ve SCAR SYMMETRY’deki işleriyle şöhret basamaklarını bir bir çıkan CHRISTIAN ÄLVESTAM’ın SCAR SYMMETRY’den ayrıldıktan sonra dilinden düşürmediği yeni projesi SOLUTION .45, 9 Nisan’da çıkacak olan “For Aeons Past” adlı albümünden “Gravitational Lensing” adlı şarkıyı yayınladı.

SOLUTION .45, “For Aeons Past“e ait kimi klipleri bundan tam bir sene önce yayınlamış, ancak albüm bir senedir gün yüzü görememişti. Bu süreçte grubun hem logosunu, hem de kadrosunun bir kısmını değiştirdiğini de hatırlatalım.

solution45_sarki_1

AEON yeni albüm adını açıkladı

Thursday, February 18th, 2010

İsveçli death metal grubu AEON, yakın zamanda çıkması beklenen yeni albümünün adını “Path of Fire” olarak açıkladı.

aeon_albumadi_1

Albüm kayıtlarını bitiren ve ayrıntıları da yakında açıklayacak olan grup, özellikle bir önceki albümü “Rise to Dominate” ile adını daha geniş bir kitleye duyurmuştu.

Bunun en büyük sebeplerinden biri de CANNIBAL CORPSE basçısı Alex Webster’ın AEON’u her fırsatta övmesi ve pek çok kez grubun tişörtüyle fotoğraf çektirmesiydi.

aeon_albumadi_2

CANNIBAL CORPSE deyip de…

ALESANA – The Emptiness

Thursday, February 18th, 2010

Her telden çalacaksak benim görüşümce son yılların yükselen gruplarının kaydığı çizgiye de değinmek gerekiyor. Alesana’yı “Try This with Your Eyes Closed” adlı EP’yi yayınladıktan sonra keşfetmiş biri olarak çok hoşuma giden bir tarzları vardı. Grup öncelikle hem çok sakin, hem de agresif bir yapıya sahipti. İkinci albümleri “On Frail Wings of Vanity and Wax”, grubu iyice tanınmış bir hale getirirken, Apology ve Ambrosia gibi şarkılar da adeta patlama yaptı. İnternet sitelerinde bu şarkılar dinlenme rekorları kırarken, son yıllarda moda haline gelen, insanların şarkıları gitar, davul veya vokal olarak cover’ladığı videolarla da grubun ünü yayıldı. Neyse, 2010 yılında çıkan üçüncü stüdyo albümleri “The Emptiness”a getireceğim sözü. Ama ondan önce Alesana’yı bilmeyenler için biraz tanıtım yapayım.

Alesana, 2004 yılında Amerika’da doğan bir post-hardcore/screamo grubu olarak geçer. Grup altı kişiden oluşuyor. Bu kişiler Shawn Milke (clean vokal, gitar ve piyano), Dennis Lee (scream vokaller), Patrick Thompson (solo gitar ve geri vokaller), Jeremy Bryan (davul), Shane Crump (bas) ve Jake Campell (ritim gitar ve geri vokaller).

Alesana, “The Emptiness”ı 26 Ocak tarihinde yayınlandı ve tabii ki ertesi günün sabahında albümü elime geçirip şarkıları birer birer turladım. Dikkatimi çeken bir şey vardı, o da ilk şarkıdan itibaren tüm şarkılar sıkmayan tempolara sahip şarkılardı. Curse of the Virgin Canvas şarkısı muhteşem bir besteye sahip mesela. Başta yalnız söz olması, şarkının nakaratında aniden scream ve brutal vokale yer verilmesi, clean vokalin tabii ki Shawn Milke’in mükemmel sesinden gelmesi, şarkıyı müthiş bir yere taşımıştı.

theemptiness_2

Onun dışında, daha önceki albümlerinin aksine şarkılar biraz daha ağır geldi bana. Akılda kalan ilk şarkı ise muhtemelen A Lunatic’s Lament olur. Albümün içine eden şarkısı ise düşük temposu ve kötü kayıt kalitesi (orijinal albüm olmasına rağmen) Annabel. Bu şarkının toplamda yedi dakikayı geçiyor olması beni çok sıktı. Otobüste giderken bile final şarkısına geldiğimde artık sıkıntıdan patladığım oldu.

Alesana, büyük ihtimalle bu albüm ile hayran kitlesini arttıracak. Bir de şöyle bir şey var, Alesana’yı bir şekilde tesadüfen dinleyip sevenler bir hayli fazla. Myspace sayfalarına bakacak olursak gelen pek çok yorumda “araştırma yaparken çıktı, bir dinledim, büyülendim”, “yanlışlıkla açtım, bir şarkıyı dinlemek istedim, bir daha sayfayı kapatamadım” tarzında cümleler var.

Albümden devam edersek, The Murderer parçası girişiyle Ambrosia’yı andırdı bana, ama o da güzel bir şarkı. Albümde en beğendiğim şarkı ise To Be Scared By an Owl oldu, dört dakikalık muazzam bir parça ve hiç sıkmıyor. Albümü şöyle bir alıp baştan sonra dinlemek isterseniz eğer, durup kapatacağınız yer herhalde Heavy Hangs the Albatross olacaktır. Dennis’i aşırı zorlamışlar bu şarkıda. Bayağı uzun bir çığlık serisi geliyor karşımıza ve bir yerden sonra sıkılıyorsunuz. Scream vokal bitince de Shawn’ın yavaş ve etkili vokaline maruz kalıyorsunuz ki, işte burada sıkıldım.

Şarkılarda bas gitarın çok iyi kullanıldığı aşikar. Shane Crump, konser videolarında da bunu çok iyi yaptığını gösteren bir isim. Onun dışında diğer albümlerinde pek kullanılmayan brutal vokal bu gruba gerçekten yakışıyor.

Olur da bir gün dinlemek isterseniz veya bu yazımı gördükten sonra dinlemeye karar verirseniz pişman olmayacağınızı söylemek isterim. Grup daha da yükseleceğe benziyor, zira Download Festivali’ndeki performanslarından memnun kalanların sayısı çok yüksekti. Ben de bir gün mutlaka konserlerini izlemek istiyorum. Bununla birlikte yazıyı kapatalım.

theemptiness_theemptiness

Böylesine beğendiğim bir albüme puan vermek gerekiyor ve şimdiye kadarki albümlerinin üstünde olmasından dolayı 6 veriyorum.

Hakan Burak BALKAN

GRAND MAGUS yeni albüm kaydını tamamladı

Thursday, February 18th, 2010

Son albümü “Iron Will”le sayısız basın organında geçtiğimiz senenin en iyileri arasında gösterilen GRAND MAGUS, kaydını tamamladığı yeni albümünün adını “Hammer of the North” olarak açıkladı.

grandmagus_albumhaber_1

GRAND MAGUS, giderek büyüyen Roadrunner Records’un son dönemlerdeki ufak gruplarla anlaşma politikası çerçevesinde kadrosuna kattığı gruplardan biri. Şirketin GRAND MAGUS’u klasik türleri de boşlamadığını gösterme amacıyla himayesine aldığı ve grubu daha bilinir hale getirmeyi amaçladığı da konuşulanlar arasında.

MIKE PORTNOY’dan AVENGED SEVENFOLD’a yardım eli

Thursday, February 18th, 2010

AVENGED SEVENFOLD, 28 Aralık’ta hayatını kaybeden davulcusu James “The Rev” Sullivan’ın yerine, yeni albümde çalması için DREAM THEATER davulcusu Mike Portnoy’la anlaştı.

avenged_portnoy_1

Portnoy’un Sullivan’ın en sevdiği davulcu olduğunu belirten grup, “James’in anısını yaşatmak için Mike’tan daha iyi bir tercih olamazdı. O hem dünyadaki en iyi davulculardan biri, hem de böyle bir teklifi hiç düşünmeden kabul edecek kadar da iyi bir insan” şeklinde konuşmuş.

avenged_portnoy_2

Sulliva’ın ölümünden bu yana yaklaşık iki aydır kesin ölüm nedenine dair resmi bir açıklama yapılmasa da, polis aşırı doz uyuşturucu ya da zehirlenmeden şüpheleniyor.

KALMAH’tan bir yeni şarkı daha

Wednesday, February 17th, 2010

Yeni albümü “12 Gauge“un ayrıntılarını daha önceden verdiğimiz KALMAH, albümden yayınladığı ilk şarkı olan “Bullets are Blind“ın ardından, “One of Fail” adlı yeni şarkısını da myspace’ine koydu.

Başka da bir şey yok.

DEICIDE konserine davetiye yarışması sonuçlandı

Wednesday, February 17th, 2010

Bu sabah duyurduğumuz DEICIDE konser davetiyesi yarışmasını kazanan kişi, “Infernal Affairs/ Mou Gaan Dou” doğru cevabıyla “wuotan” nick’li okurumuz oldu.

Kendisi bize yazi@pasifagresif.com adresinden ulaşarak, davetli listesine yazdıracağımız isim ve soyadını söyleyebilir.

wuotan’ın, gerçekleşmesine üç aydan fazla olan konsere gidememesi durumunda wuotan’dan sonraki yedekler de sırasıyla: “Ahmet” ve “like fire” nick’li okurlar.

deicide_biletkazanan_1

Gelen cevapları ve diğer ayrıntıları da yarışma başlığından görebilirsiniz.

Daha çok davetiye verme imkânımızın olacağı başka konser yarışmalarında görüşmek üzere.

ARCH ENEMY gitaristinden solo albüm

Wednesday, February 17th, 2010

Amottgiller’den ufak olanı CHRISTOPHER AMOTT, ilk solo albümü “Follow Your Heart“ı yakında çıkaracağını açıkladı.

chrisamott_solo_1

“Albüm metal olmayacak. Yetmişleri hatırlatan ve daha çok saykodelik tatlar barındıran bir rock ‘n’ roll diyebileceğim bir albüm olacak. Aynı zamanda blues ve funk esintileri de taşıyacak” diye konuşan AMOTT, sözlerini şöyle sürdürmüş: “Albümün kapağını da ben çizdim. Resim yapmayı çok seviyorum, adeta hastasıyım. ARCH ENEMY bir gün bittiğinde hayatımın büyük bir kısmını resim yapmak oluşturacak.”

Bilindiği gibi CHRISTOPHER AMOTT daha önce bir kez eğitimine devam etmek amacıyla ARCH ENEMY’den ayrılmış, sonradan kardeş ayağına istediği an tekrar gruba dahil olmuştu.

FAQ – The Future EP

Wednesday, February 17th, 2010

Açık konuşayım. Ülkemizdeki genç nüfus düşünüldüğünde olması gerekenin çok altında yetenekli ve yaratıcı grubumuz olduğunu düşünüyorum. “Bak bunlar farklı bir şey yapıyorlar” dedirten, duyduğumda masaya yeni bir şey koyduklarını düşündüren grupların sayısı bir hayli az.

Ancak zaman zaman bazı gruplar çıkıyor ve ne yaptıklarını bildiklerini hissettiren işler yapıyorlar. Çaldıkları türü iyi özümsediklerinden, veya kafalarında fikirler olduğunu size göstermek istemelerinin verdiği heyecandan, ortaya farklı bir şey çıktığını hemen görebiliyorsunuz. Belki benim zevkime hitap edebilme açısından, belki de fazla seçici davrandığımdan, bu tür yerli grupların sayısı benim için ne yazık ki bir hayli az.

FAQ, adını yıllardır duyduğum bir grup. Nereden duyuyorum, tabii ki internet sitelerindeki sıkça sorulan sorular kısmından (Frequently Asked Questions). Grup olan FAQ’ı ise ilk kez birkaç hafta önce, yeni çıkan “The Future” EP’lerinin basın bültenini yolladıklarında duydum. FAQ, daha kurulalı bir yıl bile olmamış İzmirli bir grup. Modern, melodik bir death metal ile metalcore’un karşılıklı atıştığı bir müzik icra eden grup, sonrasında yazıyı kasmaması adına baştan söylemeliyim ki, gerçekten çok güzel bir müzik yapıyor.

İsveçli melodik death metal gruplarının sahip olduğu “gaz olduğunuz kadar duygusalsınız da” havasını uyandıran hem yırtıcı, hem içli melodi ve rifler, FAQ’nun temelini oluşturuyor. Grubun melodik death metal başta olmak üzere yaptıkları müziği etkileyen unsurları iyi analiz ettiği, bu tür adı altında anılan bir şarkıyı nelerin iyi, nelerin kötü yaptığını iyi bildiği, ilk andan anlaşılıyor. FAQ’yla ilgili ilk önemli artı da burada gözümüze çarpıyor, zira ortada “şunun gibi olalım”ı aklından geçirmeyen bir grup olduğunu, daha da önemlisi bulundukları türe dair yaratıcı fikirleri olduğunu hemen fark ediyorsunuz.

faq_8

Şarkılara değinmeye başlayalım. FAQ, cesur bir kararla EP’yi sekiz buçuk dakikalık bir enstrümantal ile açıyor. Adını duyurmak isteyen yeni bir grup için alışılmadık bir seçim olsa da, grubun vokaller hariç ne gibi yetenekleri olduğunu anlamak ve daha da önemlisi beste becerilerini görmek adına yararlı bir tercih. The Future adlı bu parçadan, grubun sıradışı bir bas gitar kullanım tercihi olduğunu görüyoruz mesela. Bas gitarın sadece ritim tutmayıp kendi başına, çoğu zaman gitarlardan ayrı melodilerde yürümesi müziğe bir anda yeni bir katman katıyor. Diğer yandan gitarların uyumu ve çok fazla öne çıkmasalar da alttan alttan hissedilen melodik anlar ile daha baskın olan rife odaklı anları iyi dengelemiş oluşu, ortaya ne bodos, ne de fazla hafif bir müzik çıkartıyor. Rifler arası geçişler sırıtmadığı gibi, aralara serpiştirilen sololar da boylarından büyük işlere girmeme bilgeliğine sahipler. Sırf solo olsun diye bir anda fililülülü diye ortama dalıp boğuk bir sound’la şarkıyı heba eden çok solo duyduğumuzdan, grubun yerinde soloları ve bunlara bağlanan melodileri bir hayli olumlu olmuş.

İkinci sırada, grubun bütünüyle tanıştığımız ilk parça olan Human Nature var. İyi kaydın da etkisiyle, şarkının gaz yapısına kapılmadan edemiyorsunuz. Parçanın verse rifini pek güzel bulduğum sırada çarpan nakarat arkası rifi, “tamamdır, hakikaten iyi bir yeni grup keşfettim” duygusunu ilk hissettiğim an oldu diyebilirim. Şarkı her anlamda gayet tecrübeli bir grup elinden çıkmış havasını veriyor.

faq_7

Ardından Blind Witness çıkıyor karşımıza. Şöyle diyeyim, bu parçayı ALL THAT REMAINS veya AS I LAY DYING gibi bir grup yapsa, single diye yayınlarlar, bir de üstüne klip çekerler. Kayıt ve prodüksiyon anlamında mutlak daha iyi olabilecek clean vokaller haricinde, şarkı tek kelimeyle mükemmel. Clean vokal melodilerini beğendim, ancak profesyonel ellerde daha iyi bir yere gelecekleri de aşikâr. Özellikle nakaratta da tekrarlanan giriş rifine de bayıldım diyebilirim. Vokalist Fatih’in şahsen çok az Randy Blythe etkisi hissettiğim brutal vokalinin öne çıktığı şarkı, dediğim gibi clean kısımlarını güçlendirirlerse çok daha parlak hale gelecektir (brutal demişken, özellikle nakarata girerkenki “ooooooaaah” pek leziz olmuş).

faq_2

Üst üste binen varyasyonlu brutal vokallerin domine ettiği ve EP’nin en sert anlarının yer aldığı Revenge We Deserve, kimi yerlerde dizginleri eline alan davul kullanımıyla da başarılı bir şarkı. Özellikle şarkının en güzel yerlerinden birini oluşturan solonun arkasındaki zil kullanımı hoş bir renk olmuş. Davul demişken, grup stüdyoda çalınan davulları bire bir olarak bilgisayarda yazarak EP’ye koymuş. Neyse ki hiç suni bir sonuç ortaya çıkmamış ve davul da kayıt anlamında son derece başarılı olan diğer enstrüman arkadaşlarının yanına katılmış (aman da tabirlere bak…).

faq_4

Girişiyle hafiften SOILWORK (Departure Plan seven?) havaları estiren ama bir anda değişip riften rife atlayan bir yapıya bürünen Day Dreamer ise, belki de EP’nin en melodik şarkısı. Nakarat arkasındaki basit ama etkili melodi, grubun neyi nerede kullanması gerektiğinin farkında olduğunun bir diğer göstergesi. Son parça End of Beauty ise ilk şarkı The Future’ın son kısmının akustik olarak çalındığı bir kapanış niteliğinde.

faq_6

Kapanışı yapmışken diğer ayrıntılardan da kısaca bahsedelim, EP’nin kaydı bugüne dek dinlediklerimin en iyilerinden biri. Pek çok yerli grubun albüm kaydından çok daha iyi. Her şey gayet güzel duyuluyor, hiçbir şey karambole gitmiyor. Onun dışında EP’nin sunumu ve şarkı sözleri de iyi. Özellikle gruplarımızın zaman zaman sıkıntı çektiği İngilizce konusunda FAQ’ın anadili İngilizce olmayan yabancı gruplardan fazla bir eksiği yok.

faq_5

Evet sona geldik. Grup sanki babamın oğluymuş gibi bir yazı olduysa da, tek bir cümlesinde bile abartı yok, zira daha yeni haberdar olduğum, şahsen hiçbir tanışıklığımın olmadığı bir grup. Eminim ki FAQ elemanları içten içe yaptıkları işin iyi olduğunu, hatta piyasada adı sıkça anılan kimi gruplardan daha iyi olduğunu düşünüyorlardır. Normaldir, her insan yaptığı şeyin güzel olduğuna inanır, ama ben onlara yardım etmeye çalışayım; bu düşüncelerinde yanılmıyorlar. Gerçekten de öyle. Gerçekten de iyiler ve daha iyisinin potansiyelini taşıyorlar. Bu tarz bir düşünceyi grubun bir demecinden veyahut bir tavrından edinmiş değilim, yaptıkları müzik onların “fikirlerimiz var, farklı bir şeyler yapmak istiyoruz” hissiyatını gayet iyi yansıttığından ve şahsen müziklerinde bu heyecanı ve tutkuyu hissettiğimden böyle bir şey söylüyorum.

faq_faq

FAQ üyelerinin hayli genç oluşları da düşünüldüğünde, ileriye umutla bakılabilecek, yaptıkları, yapacakları merak edilecek bir grup var ortada. Eğer yalnızca birkaç hafta önce haberdar olduğunuz bir grubun sadece altı şarkısını dinliyor ve “tek başlarına konser verseler giderim” diye düşünüyorsanız, ortada olumlu anlamda epey fazla şey olduğu da anlaşılabilir sanırım. “The Future” EP’si için olumsuz anlamda söyleyebileceğim bir şey olmasa da, EP böyleyse albüm nasıl olacak diye düşünüyor ve daha yüksek notu, umarım beni yanıltmayacak olan albüme saklıyorum.

Başlangıç adına, ülkemizden çıkan bir gruptan duyduğum kesinlikle en iyi işlerden biri.

PASİFAGRESİF’ten bir hediye daha: DEICIDE konser davetiyesi

Wednesday, February 17th, 2010

Okur kitlesini her şeyden çok seven, onlarla adeta bir sevgi yumağı oluşturan PASİFAGRESİF, bu kez de 2010′daki konser yoğunluğundan bunalan bir gencimizin imdadına koşuyor.

deicide_bilet_1

Son olarak 23 Eylül 2009′daki ARTILLERY konserini düzenleyen LEVEL5 GROUP tarafından ülkemize getirilen death metal devi DEICIDE’la ilgili aşağıdaki sorunun cevabını bilen ilk kişi, elimizdeki tek davetiyenin sahibi oluyor ve 28 Mayıs’ta Studio Live’da düzenlenecek bu konsere bedava gidiyor. Konserde DEICIDE haricinde de hiç beklenmeyecek türde sürprizler olması da olasıymış, hatırlatalım.

deicide_bilet_2

———-SORU———-

DEICIDE’ın “Trick or Betrayed” adlı şarkısının başındaki sample’ların alındığı filmin yönetmeninin en iyi yönetmen Oscar’ını aldığı film, aslen hangi Hong Kong filminden uyarlanmıştır?

————————-

Cevabı aşağıya mesaj olarak atabilirsiniz. Kazananı bu akşam saat 20.00′de buradan duyuracağız. Kazandığınızda adınızı davetiye listesine yazdırabilmemiz için, size ulaşabileceğimiz bir e-mail adresini de mesajınıza eklemeyi unutmayın. Mesajlar da yine toplu halde 20.00′de yayınlanacak.

LEVEL5 GROUP’un, DEICIDE haricinde 2010 içerisinde düzenleyeceği konserlerler de şöyle:

FLOTSAM AND JETSAM Konseri
11 Nisan 2010
Studio Live / İstanbul

DRACONIAN Konseri
22 Nisan 2010
Studio Live / İstanbul

QUO VAIDIS & SETH.ECT Türkiye Turnesi
29 Nisan 2010
Studio Live / İstanbul

HAIL OF BULLETS Konseri
12 Haziran 2010
Studio Live / İstanbul

BLAZE BAYLEY Konseri
9 Ekim 2010
İstanbul

Tüm bu konserlerin ayrıntılarını ve “oha vallahi geliyolar” tadındaki yorumlarını, sitedeki konser duyuruları kısmında bulabilirsiniz.

EXODUS yeni albümünden üç şarkıya klip çektiğini ve üçünün de aşşşırı iyi olduğunu açıkladı
Bursalı hard rock grubu KARAMESAİ yeni şarkılarını sundu
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.