# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
RIVERSIDE – Wasteland
| 06.10.2018

Ayağa kalk.

Bir grubun kariyerinde üyelerinden birinin hayatını kaybetmesinden daha kötü bir şey yoktur. Beraber kurduğunuz, büyüttüğünüz, her şeyinizi verdiğiniz bir grubun parçalarından birinin durup dururken aranızdan ayrılması, sizi bir daha asla eskisi gibi olamayacağınız bir boyuta götürebilir.

Rock ve metalin her türünde olduğu gibi progresif rock adına çok değerli gruplar çıkaran Polonya’nın bu alandaki en önde gelen gruplarından RIVERSIDE’ın başına da maalesef bu gelmiş, grup 2016 yılında kurucuların Piotr Grudziński’yi kaybetmişti. Grudziński’nin 41. yaş gününden hemen önce olan bu elim olayın ardından RIVERSIDE o yılki tüm konserlerini iptal etmiş, derin bir yas dönemine girmiş ve ancak 2017’de çıkan ve önceki albümlerden ve kayıt süreçlerinden alınan enstrümantal şarkılardan ve denemelerden oluşan “Eye of the Soundscape”le kendine gelmeye başlamıştı.

Konser vermeye de tekrar başlayan RIVERSIDE, bu terapi döneminin ardından Grudziński’siz ilk albümü için kolları sıvamıştı. Esas şarkı yazarları olmadan, hep alışık oldukları gitaristleri yanlarında olmadan bu albümü yazmanın grup için nasıl sarsıcı olduğunu, neler yaşadıklarını, sürecin duygusal boyutunu elbet bir tek kendileri biliyordur.

“Wasteland” post-apokaliptik bir distopyadan söz eden, kapağından genel karakterine insanın karanlık geleceğini kulaklarımıza taşıyan konsept bir albüm. “The Day After”da Duda’nın derin ve etkileyici vokalleriyle açılan çalışma, önceki RIVERSIDE albümlerine kıyasla daha karanlık, karamsar, zaman zaman ironik biçimde coşkulu bir karakter sunuyor. “Wasteland”i daha ilk dinleyişten fark ettiğimiz şey, RIVERSIDE’ın albümü Grudziński’nin ardından tamamen bir “vah biz bittik mahvolduk” havasına sokmadan; hüzün duygusunu başrole koymadan, kısacası RIVERSIDE dinamiklerini göz ardı etmeden yazmış olduğu. Dediğim türde ironik coşkular da hep bir ağızdan söylenebilecek akılda kalıcı nakaratlar da “Wasteland”de kendilerine yer bulmuşlar.

“The Day After”la tonunu belli eden albümün asıl başlangıcını “Acid Rain” yapıyor. “In Absentia” dönemi PORCUPINE TREE’yi akıllara getiren bir karaktere sahip bu şarkıyla “Wasteland” eteğindeki taşları dökmeye başlıyor. Duda’nın önceki albümlere göre daha derin denebilecek, düşük oktavlarda seyreden vokalleri şarkıya gri-sepya arası bir görünüm kazandırarak devam ediyor. Akılda kalıcı nakaratı ve genel yapısı itibarıyla şarkının belki de bundan sonraki tüm RIVERSIDE konserlerinde çalınması muhtemel. Özellikle 4.15’te başlayan “voğoğooooo” bölümü cidden çok güzel.

İlk single “Vale of Tears”, az önce bahsettiğim ironik neşeyi içinde barındıran ve “yok olup gidiyoruz ama boş verin, bakın keyfinize” karakteriyle öne çıkıyor. Lenny Kravitz’in “American Woman”ına yakın duracak kadar rock bir kimliği, “I am wading through the desert” bölümlerindeki kederle RIVERSIDE’laştırmayı başaran grup, üçüncü dakikadan sonra groove’u kökleyerek metal tarafını da gözler önüne seriyor. Kırılgan “Guardian Angel” ve bir diğer klip parçası “Lament”, adından da tahmin edilebileceği üzere albümün en yoğun ve kederli anlarını oluşturuyorlar.

On bir dakikaya yaklaşan bu ağırlığın ardından grubun biraz kendini açması ve patlaması gerektiğini hissediyoruz. RIVERSIDE da aynen bunu yapıyor ve albümün en uzun süreli şarkısı “The Struggle for Survival” ile hem konsepte hizmet eden ve insanoğlunun hayatta kalma mücadelesine referans veren hem de Grudziński sonrasında yola devam etmeye çalışmalarına da bir göndermede bulunuyor. Grubun bu 10 dakikalık şarkıyı enstrümantal olarak seçmiş olması da bence yerinde olmuş. Sanki Grudziński sonrası yaşadıklarına yönelik olarak “bunları sözlerle anlatamayız, müziğimizle konuşalım” dercesine coşturmuşlar şarkıyı.

“River Down Below”la yine derinlikli vokal, ağır başlı müzik tarafına geri dönen grup, albüme adını veren şarkının enstrümantal dönemlerinde özellikle “Into the Electric Castle” dönemi AYREON’un enstrümantal bölümlerini (“Amazing Flight”ın muazzam enstrümantal pasajlarına benzetebiliriz) anımsatan son derece dramatik ve coşkulu anlarla bezeli bir şarkı sunuyor. “The Night Before” adlı kapanış şarkısının sözlerinde; hem konsepte, yani insan oğlunun savaşlar ve kıyametler sonrası ayakta kalma çabasına hem de grubun Grudziński sonrası ayakta kalmasına aynı anda atfedilebilecek bir yaklaşım görüyoruz. Sözleri hangisine yormak isterseniz ikisine de mükemmel şekilde uyuyor.

Son kelamlara geldiğimizde, RIVERSIDE “Wasteland” ile elbette ki başarılı bir işe imza atmış diyebiliriz. Albümün tümüyle Grudziński’nin acısı üzerine kurumamış olması, çok daha büyük çerçeveli makro bir yıkımın sonrasında yaşananlardan referans alarak kendi trajedilerini yansıtmaları son derece anlamlı, mantıklı ve acıkası akıllıca da bir tavır. “Second Life Syndrome”a kadar gitmek haksızlık olur, ama albüm bence “Love, Fear and the Time Machine” kadar bile çok yönlü ve değişken değil. Buna rağmen grubun her şeyiyle en samimi duygularını ortaya serdiği ve böyle bir anda, böyle bir durumda ancak böyle bir albüm yazılabilir diye düşünmemizi gerektirecek kadar da amacına hizmet eden bir çalışma.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.36/10, Toplam oy: 33)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2018
Şirket
InsideOut Music
Kadro
Mariusz Duda: Bas, gitar, vokal
Piotr "Mittloff" Kozieradzki: Davul
Michał Łapaj: Klavye

Konuk:
Maciej Meller: Lead gitar (2, 4, 6, 7)
Michał Jelonek: Keman (1, 5, 6, 8)
Mateusz Owczarek: Lead gitar (3)
Şarkılar
1. The Day After
2. Acid Rain
3. Vale of Tears
4. Guardian Angel
5. Lament
6. The Struggle for Survival
7. River Down Below
8. Wasteland
9. The Night Before
  Yorum alanı

“RIVERSIDE – Wasteland” yazısına 7 yorum var

  1. Gökçek says:

    nedense hoşuma gitmedi benim yav daha bir defa dinledim ama böyle ne bileyim ssevemeddim geldi.

  2. Osman says:

    Besteler iyi. Ama enerji yok, ter yok. Sanki az hızlansalar, daha bir davullara abansalar, vokalist az daha bağırsa albüm yürüyüp gidecek. Davul çalabilsem direk Wasteland şarkısını coverlardım.

  3. ali says:

    Albüm kötü değil ama progressive metalden progressive rock’a geçen her grupta olduğu gibi besteler sıkıntılı. Büyürken dinlediği, özendiği gruplara öykünmek bu işin doğasında var ama mesele bu müziğe kendinden bir şeyler katmak olduğunda maalesef Duda gibi Akerfeldt gibi iyi müzisyenler bile çuvallıyor. Bu adamlar birer “metal müzik bestecisi” ve “rock müzik bestecisi” olamıyorlar. Bunu anlayacaklarını hiç sanmıyorum ama umarım bir gün bu ısrardan vazgeçip orijinal bir şeyler yapmaya yeniden dönerler. Yoksa albüm fonda dönüyor işte… Varmış yokmuş çok da önemli değil…

  4. fraktral says:

    Son zamanlarda rock metal adına duyduğum en karakteristik ve olgun iş olmuş..artık metal denen şey enstrüman mastırbasyonuyla yırtınmalı vokalden ibaret bişeyse ben almiyim yaşlandım kafam çabuk şişiyo.

  5. backmind says:

    albümü 2 kere çevirdim, dinlerken sıkıldım. Üstüne Out of Myself dinleyip ancak kendime gelebildim. 8 puan çok fazla olmuş

  6. Ugur says:

    Gece gece bunu ve ‘Love, Fear And the Time Machine’i dinliyordum, iyice efkarlandım.Burada paylaşmak istedim.

    Melodilerindeki bir şeyler aşırı derecede nostaljik geliyor ve beni aşırı hislendiriyor.Sürekli başka şehirlerde yaşayan arkadaşlarım, akrabalarım aklıma geliyor, bir anda hepsini özlüyorum.Hepsine tek tek naber iyi misin yazasım geliyor.Bilinçaltında nasıl yer etmişse artık özellikle Ankara’dakilere ayrı üzülüyorum, arayıp “iyisiniz değil mi” diye sormamak için zor tutuyorum kendimi.

    01:26 itibariyle özellikle Ankara’dakiler iyidir umarım.

  7. Sinan Ceylan says:

    Albüm ilk çıktığında hoşlanmamıştım galiba, aklımda öyle kalmış ama bugün bi şans daha vereyim dedim ve epey hoşuma gitti. Kayıtlar baya iyi. Ya insanın algıları değişiyor ya da dinlediğin anki moduna göre tepkilerin değişiyor…

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.