# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
YOSSI SASSI
08.01.2016

“Saaankiiii her taaraftaa vaaar bir düüügüüüün…”

Yeni bir röportajdan daha merhaba. Bugünkü konuğumuz, ülkemizin en sevilen gruplarından biri olan ORPHANED LAND’i kuran ve 23 yıl boyunca oryantal metal denen kavramı yaratıp kusursuzlaştırdıktan sonra, solo kariyerine atılarak çok farklı mecralara yelken açan gitarist, yapımcı, prodüktör, kısacası komple bir müzisyen olan Yossi Sassi. Kendisini müziğe hizmet eden bir hizmetkâr olarak gören Sassi ile hem bugününü, hem ORPHANED LAND zamanlarını olanca içtenliğiyle konuştuk. Arada Marty Friedman’dan, Steve Vai’dan, dolmadan, cacıktan, Laço Tayfa’dan bahsettik, ORPHANED LAND’den neden ayrıldığını detaylıca irdeledik, yeri geldi Türkçe konuştuk, 23 Nisan şarkısı söyledik. Ortaya da bu çok keyifli, içten ve dolu dolu röportaj çıktı.

Not: Yossi bir miktar Türkçe bildiğinden, yazıda Yossi’nin ve benim Türkçe olarak söylediğimiz kısımları italik olarak yazdık.

Merhaba Ahmet nasılsın?

İyiyim Yossi, sağ ol. Sen nasılsın?

Ben iyiyim.

Kusura bakma ben İbranice pek bir şey bilmiyorum.

Sorun değil dostum. Türkiye’yi gerçekten çok özledim. Solo grubumla oraya gelmeyi çok istiyorum.

Sanırım yaza doğru düşünüyorsun değil mi?

Evet. İnşallah, yakında.

Ahah. Son dönemlerde neler yapıyordun, istersen onlardan başlayalım.

Son dönemde pek çok iyi müzikle haşır neşirdim. 24 yıl önce kurduğum grup olan ORPHANED LAND’den ayrıldıktan sonra, ki bu bir hayli zor ve acı verici bir karardı, ayrılma vaktinin geldiğini anladım ve yeni hedefler ve daha büyük hayaller için harekete geçtim. Ayrılığımla birlikte bir kapıyı kapattım ve otuz yeni kapı açıldı haha. Solo projemle kayıtlar yaptım, turladım. “Dessert Butterflies” albümünü kaydettik. Albüm üç farklı kıtada, dört farklı ülkede kaydedildi. Japonya, Avrupa, Orta Doğu ve ABD’de kayıtlar yapıldı. Çok önemli konuk müzisyenler ve dostlarım albümde yer aldı. Ayrıca bouzoukitara adlı keşfimin daha gelişmiş hâlini yaptım. Akustik ve elektrik buzuki, Yunan mandolini ve elektrik gitar ile akustik gitarı bir vücutta birleştiren bir enstrüman.

Evet.

Ayrıca dünya genelinde pek çok sanatçı için kayıtlar yaptım. Çek Cumhuriyeti’nden Afrika’ya Mozambik’e… Son MOONSPELL albümü “Extinct“te “Medusalem” şarkısında bouzoukitara çaldım, Kuveyt’ten Almanya’ya, Portekiz’e pek çok gruba gitar ve bouzoukitara ile eşlik ettim.

“Extinct” demişken, albümün mükemmel açılış şarkısı “Breathe”in sonundaki yaylılarda senin de payın var mı yoksa o kısım komple Mümin Sesler’in işi mi?

MOONSPELL ile Mümin’i ben tanıştırdım. Jens Bogren ile Mümin ve orkestrayı da bir araya getirdim. O tarz bir sound arıyorlardı ve çok iyi bir iş birliği oldu.

Anladım. Son albümün “Dessert Butterflies”ı dinledim ve albümü baya sevdim. Bir önceki albüm “Melting Clocks”la nasıl karşılaştırırsın?

Öncelikle, teşekkür ederim.

Haha, rica ederim.

“Dessert Butterflies” çok farklı bir dönemde ortaya çıktı. “Melting Clocks” 2011 yılında, ORPHANED LAND’le turlarken, 1,5 yıllık uzun bir turne sırasında ortaya çıktı. Uzun zamandır kafamda olan, önceden yazdığım pek çok şeyi alıp bir anda kaydetmem sonucunda oluştu. “Desert Butterflies”da ise sound’a, prodüksiyona, konsepte, aranjmanlara ve konuk müzisyenlere çok önem verdim. Tokyo’da Marty Friedman’la, o sırada İsveç’te olan Mariangela Demurtas’la, ABD’de GUNS N’ ROSES’tan Ron “Bumblefoot” Thal’la birlikte çalıştık. Bu açıdan albüm çok ilham verici oldu. “Melting Clocks” kalpten gelen ve uzun zamandır yapmak istediğim, ama zaman bulamadığım bir şeydi. Planlaması, aranje edip kaydetmesi ve miksi master’ı biraz acele oldu ve bir anda, bulduğum ilk fırsatta ortaya çıktı. O albümle gurur duyuyorum. “Desert Butterflies” ise daha profesyonel şekilde gerçekleşti ve bence oryantal rock’ı bir üst seviyeye çıkaran bir çalışma oldu. Miks bazında de Doğu ve Batı’yı bir araya getiriyor. Doğu tabanlı rock, Akdeniz etkileri… İlk kez bu tür enstrümanlar ve düzenlemelerle deneyler yapma fırsatı buldum.

Anladım. Merakımdan soruyorum. Sen Yahudi’sin ve albüm için seçtiğin konuklar da Yahudi. Marty Friedman ve Bumblefoot’tan söz ediyorum. Bu isimlerin albümde konuk olmaları konusunda bunun bir etkisi oldu mu? Onları önceden tanıyor muydun yoksa, “din kardeşinize bir yardım” şeklinde mi oldu ahah?

Hahaha… Aslına bakarsan evet, Marty de, Ron da Yahudi, ancak onlarla tanışmam şans eseri oldu.

Nihayetinde müzisyensiniz, aynı ortamlarda bulunuyorsunuz falan.

Aynen. Sonuçta ben Steve Vai’la da çaldım, Joe Satriani’yle tanıştım, Paul Gilbert’la çaldım. Dünyanın her yerinden, her dinden, milletten insanla çaldım. Ron ABD’de, Marty ise Japonya’da yaşıyor ve onların Yahudi oluşları bu anlamda sadece bir hoşluk, bir tesadüf oldu ve bir araya gelişimizde etkili olmadı. Tek ortak nokta müzikti. İkisiyle de tanışmam çok farklı şekillerde gerçekleşti. İkisiyle de çok iyi arkadaşız. Birlikte kaydettik, çaldık, turladık, hâlâ da zaman zaman birlikte çalıyoruz. Çok eğlenceli zamanlar.

Eminim çok eğlencelidir. Marty demişken, kendisiyle İstanbul’daki bir gitar kliniğinde sohbet etme şansım oldu ve her ne kadar o metal dünyasının efsane gitaristlerinden biri olsa da, onun bu kadar alçak gönüllü olduğunu görmek çok şaşırtıcıydı. Gitar konusundaki yetersizliklerini bile anlattı, hatta “tapping konusunda iyi değilim ve bir şeyin nasıl çalındığını öğrenmek isteyince YouTube’a girip bakıyorum, çünkü mutlaka benden çok daha iyi tapping yapan 15 yaşında bir çocuğun videosu oluyor” gibi şeyler söyledi haha.

Evet, Marty gerçek bir müzisyen ve pek çok açıdan büyük bir ilham kaynağı. Birlikte bir otobüste bir ay boyunca Avrupa’da turladık. Onun ne kadar alçak gönüllü olduğunu görmek, otobüste prova yapışını izlemek, birlikte çalmak çok iyiydi. Ben bir şey çalınca hemen nasıl çalındığını öğrenmek isterdi, bir çocuk gibi heyecanlandırdı. Steve Vai da aynı şekilde. Bir konserde beni sahneye davet etti ve konser öncesi benden kendisine bazı şeyler göstermemi istedi. Onlar gerçekten de büyük yıldızlar ve onları büyük yapan da bu; enstrümanları konusundaki tutkuları, hep yeni şeyler öğrenme konusundaki açlıkları.

ORPHANED LAND’de ve solo albümlerinde pek çok farklı oryantal tatlar kullandın, kullanıyorsun. Oryantal olaylara o kadar da bayılmayan ve sürekli Orta Doğu esintili şeyler duymak istemeyebilecek dinleyicilerin de ilgisini çekmek adına müziğine farklı unsurlar katmayı düşünüyor musun?

Elbette. Ben Orta Doğu’dan gelen bir müzisyenim. Türkiye, Mısır, Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerinin kültürleri bana çok yakın. Bu kültürlerin güzelliklerini kanımda taşıyorum. Bu yüzden, bir şeyler yazmaya başladığımda, önceden planlamasam da ortaya doğal olarak bu oryantal tatlar çıkıyor. Ancak müziğimi dikkatli dinlerseniz, ORPHANED LAND’de de, solo işlerimde de pek çok başka ilhamlar olduğu da rahatça görülebilir. Rock, metal, blues, caz, funk gibi türler bir arada kendilerine yer buluyorlar. Seksenlerin müzikleri, klavyeyle, flütle veya başka enstrümanlarla yaptığım denemeler, hepsi müziğimde barınabiliyorlar. Bence ben açık fikirli bir müzisyenim ve her ne kadar gelecekte ne yapacağım konusunda şu an benim de net bir fikrim olmasa da, kalbim her birkaç yılda bir ve her yeni albümde farklı atıyor. Bazen kendimi pek de oryantal olmayan, daha rock n roll şeyler bestelerken de bulabiliyorum.

Solo gitarist albümleri konusunda insanların zaman zaman şikayetleri olabiliyor. Sen elbette ki bir shred gitaristi değilsin, çok katmanlı bir müzik yapıyorsun ve sololardan ziyade şarkıları öne çıkarıyorsun. Ayrıca enstrümantal şarkılar vokalli olanlar kadar uzun ömürlü olmayabiliyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Evet. Öncelikle, dediğin gibi solo albümlerim tipik gitarist albümü değiller. Baştan sona dinlediğinde içinde enstrümantasyon namına pek çok şey olduğunu görebiliyorsun, ancak olayın özü müzisyenliği ve tekniği öne çıkarmak değil; melodiyi, ritimleri, dokuları vurgulamak. İkincisi, iki solo albümümde de bir miktar vokal var. Hem benim vokallerim hem de konuk kadın vokaller var. Çalışmalarına başladığım ve 2016 ortalarında çıkarmayı planladığım üçüncü solo albümümde de vokal olacak. Şu an albümün ön hazırlığı adına çok erken aşamalarındayım, ancak hem vokal hem de enstrüman namına daha zengin olacak. Özellikle benim vokallerim baya artacak. Sesim konusunda giderek daha çok kendime güveniyorum. Zaten ORPHANED LAND’deki pek çok vokal melodisini de ben yazdım, şarkıların nasıl söyleneceği konusunda yol gösterdim.

Bu konuda özellikle melodik death metal gruplarından da benzer şeyler duydum. Müziği ve melodileri gitarist yazdığına göre, müziğin en önemli kısımlarından biri olan vokal melodilerinin de gitaristler tarafından yazılması gayet normal bence.

Kesinlikle öyle. Dahası, The Voice Israel’in kazananlarından Marina Maximilian ve Diana Golbi gibi şarkıcıların müziklerinin prodüksiyonunu da ben yaptım, pop ve rock vokalleri konusunda çalıştım. O yüzden bugün şarkı söyleme konusunda deneyimlerimden yararlanma adına kendime güveniyorum. Bence çıkan sonuç sizleri şaşırtacak. Hem vokal hem de enstrümantal anlamda.

Etnik enstrümanlar demişken, hatırı sayılır bir zamandır metal dinliyorum ve eskiden oryantal etkili metal konusunda baya tutucuydum. Hoşuma giden çok az şey bulabiliyordum ve pek çok grubun çok tahmin edilir, stereotipik formüllerin dışına çıkmamasından baya rahatsızdım. Klişe ölçüler, gamlar… Ancak ne olduysa “Mabool“u duymamla oldu ve albüme anında aşık oldum. Bence metal dünyasındaki pek çok müzisyen gerektiği kadar araştırma yapmıyor, kolaya kaçıyor ve standart formüllerle yetiniyor. ORPHANED LAND ise bunu başka bir boyuta taşıdı ve olayı etnik etkilenmelerden çıkarıp, metali ve etnik müziği tamamıyla iç içe soktu. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Dedem, ruhu şad olsun, Yossef Sassi… Ben onun adını almışım. Dedem ud çalardı. Arap müziğinden ölçüler çalardı. Ben çocukken bunlara çok maruz kaldım. Türk müzikleri, Yunan müzikleri… Sonra gitar çalmaya ve heavy metal dinlemeye başladım. Bu iki kavram kafamda bir füzyon oluşturdu ve çocukluğumdan gelen zengin müzisyenlik ortamı adeta ilerideki yolumu çizdi. Babamlar on kardeşti ve her biri ya bir enstrüman çalıyor, ya şarkı söylüyor, ya da ikisini birden yapabiliyordu. Orta Doğu, Balkanlar, tüm bunların müzikleri hep etrafımızdaydı. Heavy metalle bu çocukluk ilhamlarını bir araya getirince de ortaya ORPHANED LAND çıktı. ORPHANED LAND’i dinlerken tüm bu ilhamların duyulabildiğini düşünüyorum. Ancak asla köklerime takılı kalmadım. Tabii ki ORPHANED LAND’in şekillenmesini sağlayan pek çok geriye dönük ilham ve etkilenim var. Hatta babam ve dedem ORPHANED LAND’e de yardım etmiş dahi oldular. Onlardan aldığım ilham sayesinde, babam sayesinde “El Nora Elila”daki “El Meod Na’ala”, “Mabool”daki “Norra El Norra” ve “ORwarriOR“daki ” Olat Ha’tamid” ortaya çıktı. Ailem olmasaydı bu şarkılar asla gerçekleşemezdi.

Anladım. Güzelmiş.

Kısacası bu sound’un oluşmasında ailemin payı büyük. Ancak bunun yanı sıra dünyanın her yanından farklı etkilenimler edindim. On yedi farklı enstrüman çalabiliyorum. Ermenistan’dan Bolivya’ya, buzuki, saz, bağlama, ud, charango, ukulele… Dünyanın her yanından çok farklı geleneksel akustik telli çalgılarım var. Her turneye çıktığımda, ki yetmişten fazla ülkede çaldım, oradakilere “sizin milli telli çalgınız nedir” diye soruyorum ve gidip alıyorum, eve getirip çalmayı öğreniyorum, kayıtlar yapıyorum ve bir sonraki albümde kullanıyorum. Bu açıdan kendimi bir kaşif olarak, müziğin bir hizmetkârı olarak görüyorum. Müziğin devasa gücüne hizmet ediyorum ve müziğin yıllar önce kendisine hizmet etmem için beni seçmesinden dolayı ona minnettarım.

Bu kadar telli çalgı dedik, o zaman ilham kaynaklarından da bahsedelim. Gitar konusunda seni en çok etkileyen isimler kimlerdi?

Çok farklı tarzlarda çok sayıda ilham kaynağım vardı aslında. Joe Satriani’nin etkisi büyüktür mesela. Onunla da tanıştık, birlikte çaldık. Hatta bouzoukitara’mı çaldı. Gary Moore da beni çok etkiledi, gençken onun sololarını çıkarmaya çalışırdım. Jason Becker, tabii ki çok önemliydi. Fikirleri ve beste tarzı çok ilham vericiydi. Daha sayabileceğim çok fazla isim var. Bir başlarsam beni susturamazsın haha.

Eminim öyledir.

Ancak gitar dışında da beni etkileyen ve sound’umu ve müziğe bakışımı şekillendiren çok kişi de oldu. Mesela DEAD CAN DANCE beni çok etkiledi. Hatta DEAD CAN DANCE’in İstanbul konserinde oradaydım ve inanılmazdı. Omar Faruk Tekbilek de benim için çok önemlidir. Aslen Türk, ancak Avrupa’da yaşıyor. O da Türk müziğini cazla iç içe geçiriyor. Ahmet Koç’tan Kazantzidis’e kadar geniş bir yelpazeden besleniyorum aslında. Kısacası olay sadece gitar ve metal değil. Mesela gitar rifi yazma ve besteleme konusunda IRON MAIDEN’dan çok etkilendim.

Etkilenmemek mümkün mü? Türkiye’den LAÇO TAYFA’yı bilir misin?

Evet tabii ki, çok severim. Harika bir grup.

Kıbrıslı Alkinoos Ioannidis de çok iyidir, belki bilirsin.

Evet, Kıbrıs’taki son master class gitar atölyemde onu dinledim ve çaldıklarını öğrendim.

Süpermiş. Benim de tekno ve pop müzik dinleyen ama ben dinlettiğim için “Norra El Norra”ya bayılan yakın arkadaşlarım var ahah.

Ne güzelmiş haha.

Sana ORPHANED LAND soruları sorulmasından rahatsız oluyor musun?

Yo hayır, kesinlikle. Hayatımın çok büyük bir parçasını oluşturuyor ve elbette ki bu tür soruların gelmesi normal.

O zaman, her ne kadar bu soruya önceden de çok kereler cevap vermiş olduğunu tahmin etsem de, ORPHANED LAND’den neden ve nasıl ayrıldığını bir de bize anlatır mısın?

Elbette. Bir grup kurduğunda bir yolculuğa başlarsın. Pek çok hayalin olur. Benim için ORPHANED LAND bir hayalin gerçeğe dönüşmesiydi. Liseli bir gençtim, 25 yıl önceydi. Dünya çapında başarılı bir grubum olsun istiyordum. ORPHANED LAND’i gerçeğe dönüştürmek için okulu bıraktım. ORPHANED LAND için çok fazla şey yaptım. Sadece müzik yazmak değil. İnternetin olmadığı zamanlardan söz ediyoruz. Her yere postalar yollamak, grubu idare etmek, gruba liderlik yapmak, cidden çok fazla iş yaptım. ORPHANED LAND her zaman kalbimde olacak ve benim için çok büyük bir anlam ifade edecek. Ancak yıllar geçtikçe hayatına başka şeyler de dâhil oluyor ve ben her zaman için müzik yaratan biri oldum. Başka sanatçılarla çalıştım. ORPHANED LAND’deki diğer insanlar için sadece ORPHANED LAND vardı, oysa benim için müzik adeta bana verilen bir görevdir. Ben müziğe hizmet ediyorum. Yıllar geçtikçe müzikal anlamda pek çok deneyler yapmak istedik ve bunlar ORPHANED LAND’e uymadı. Her grubun bir karakteri var ve aklına gelen her şeyi içine katamıyorsun. Benim ORPHANED LAND’deki etkim ve rolüm o kadar büyüktü ki; sound’dan konseptlere, insanlar ve inançlar arasında köprü kurmaya varana dek… Ve sonra bir zaman geldi. Geçmişimin geleceğimi kontrol etmesine izin vermemem gerekiyordu. Benim için ORPHANED LAND büyük şeyleri geride bırakmış gibiydi. “Mabool”, “ORwarriOR”, “All is One”ın büyük kısmı… Tüm bunlar büyük oranda bana ait. “All is One”la da gurur duyuyorum. Ancak kayıtlar bittikten sonra “All is One” için turneye çıkma zamana gelince, bunun bir parçası olmak istemediğimi hissettim. Başka müzisyenlerle olan çalışmalarım ve solo işlerimi düşününce, bunlar bana daha heyecan verici gelmeye başladı. Birlikte çalıştığım bu insanlar müzik konusunda o kadar üst seviyedeler ki… ORPHANED LAND’de olduğu gibi birilerine bir şeyler öğretmemin ve bir yol gösterici rolüne soyunmamın gerekmemesi, benim için çok rahatlatıcıydı. Birlikte çalıştığım bu müzisyenler müzik konusunda çok üst düzey olduklarından, birlikte aklımıza gelen her şeyi yapabiliyoruz. Çok açık fikirliler ve ekstrem metalden caza kadar her şeye açıklar. Sonuç olarak ORPHANED LAND’dan ayrılmak, hem hayatımda verdiğim en zor karardı hem de müzikal anlamda hayatımda verdiğim en iyi karardı.

Anladım.

“Dessert Butterflies” da bunun bir yansıması aslında. ORPHANED LAND için teknoloji sektöründeki çok parlak bir kariyeri elimin tersiyle ittim. Doğru gerekçeler varsa çok büyük ve önemli şeyleri, uğruna çok emek harcadığınız şeyleri bile geride bırakmak gerekebiliyor. Şöyle bir söz vardır; başarıların hayallerinden çoksa yaşlanmışsın demektir; hayallerin başarılarından çoksa, gençsin demektir. ORPHANED LAND ile dünyayı turladık, oryantal metal kavramını yarattık, METALLICA ile aynı sahnede çaldık ve bir yerden sonra hayal etmemeye başladık. Ben de yeni bir amaç için tekrar hayal etmeye başlamak istedim. “Dessert Butterflies” biraz da bununla ilgili. Rahat olduğun şeyleri geride bırakıp yeni yolculuklara çıkabilmek. Albümü kapatan “Cocoon” (Koza) da bunu anlatıyor. Altın kafesinden çıkıp çölün bilinmezliğine uçmak.

Peki ORPHANED LAND’deki diğer elemanlarla aranız iyi mi? Bir sıkıntı var mı?

Hiçbir sıkıntı yok. Elbette ki görüşüyoruz, konuşuyoruz. Kobi ile sık sık görüşüyoruz, çok iyi arkadaşız. Sadece kendi yollarımızda gidiyoruz. Solo grubum ve anlattığım diğer şeylerin dışında, gitar atölyelerimle de dünyayı dolaşıyorum. Yakın zamanda İspanya’da, Kıbrıs’ta atölyeler yaptım. Avrupa turum var. Ayrıca bir Hollywood filmine müzik yapmak için de teklif aldım.

Vay, süpermiş.

Evet, bu konuda çok heyecanlıyım ve yakında üzerinde çalışmaya başlayacağım. HBO’da bir dizi için müzik yapacağım ve bu film müziği işi… ORPHANED LAND’de olsaydım bunların hiçbirini yapamazdım, asla zaman ayıramazdım. Bir müzisyen olarak bir sonraki seviyeye çıkmak adına ORPHANED LAND’den ayrılmak zorundaydım ve bunu yapabildiğim için de çok mutluyum.

Kobi ve Uri dışındaki herkes ORPHANED LAND’den ayrıldığına göre, grubun yazacağı yeni müzikler nasıl olacak, bir fikrin var mı?

Fikrim yok ve bu çok güzel bir şey. ORPHANED LAND hayatımın o kadar büyük bir kısmıydı ki, yeni ORPHANED LAND albümünün nasıl olacağını düşünmek zorunda olmamak gerçekten çok rahatlatıcı. Şu an bambaşka bir dünyadayım ve bu konuyu hiç düşünmüyorum. Onlara her türlü şans ve başarı dilerim. Hâlâ arkadaşız, ancak müzikal olarak bir bağımız yok. Şu an onlarla çalan gitarist de benim öğrencimdi ve ona öğretebileceğim her şeyi öğrettim. Umarım çok başarılı olurlar. Derler ki, eğer bir ilişkide çok çok mutluysan, bu ister bir kadın erkek ilişkisi olsun, ister bir grup ilişkisi, o ilişkiden asla ayrılmazsın. Eğer ayrılıyorsan, ortada seni mutsuz eden bir şey muhakkak vardır. Cesaret edip bunu noktalaman gerekebilir; onu sen başlatmış olsan bile. Dahası, başarıyı yok edemezsin. Biz ORPHANED LAND ile çok güzel şeyler yaptık, pek çok şey başardık ve ne olursa olsun onlar sonsuza dek kalıcı olacaklar.

Evet.

Bu açıdan bakınca, eğer bir grup kurduysan ve o grubun çok önemli bir parçası olmana rağmen günün birinde o gruptan ayrılmak durumunda kaldığında grup sensiz de başarılı olmaya devam ediyorsa, bu çok önemli bir iltifattır. Bu, senin ayrılmadan önce işleri gerektiği gibi yaptığın ve sağlam temeller oluşturduğun anlamına gelir.

Çok doğru bir düşünce. Bu sene Türkiye’de konser verme konusunda isteklisin değil mi? Bu gerçekleşecek mi?

Evet, İstanbul ve belki Ankara. Umarım bir an önce olur. Ne kadar yakın o kadar iyi. Yakinda, haha.

Ahah.

Peki konserlerinde ORPHANED LAND’den de çalıyor musun?

Bazen. Daha ziyade bilindik sololarımın olduğu şarkıları seçiyorum.

Storm Still Rages…

Evet, Storm Still Rages, The Warrior, In Thy Never Ending Way gibi… Ama genel olarak solo albümlerden çalıyorum tabii. Yine de Türkiye’de çalarsak farklı bir setlist’imiz olur herhalde. Daha fazla ORPHANED LAND çalabiliriz, belki Türkçe bir şeyler çalarız. Türkiye’yle ilgili her şeyi gerçekten çok seviyorum. Yirmi uç Nisan…

Ahaha

Saaankiiii her taaraftaa vaaar bir düüügüüüün…

Ahahahaha

Dilinizi, insanları, yemekleri çok seviyorum. Dolmayı, cacığı, her şeyi özledim. Yakinda gelmeyi çok istiyorum.

Umarım en kısa zamanda gelirsin, görüşürüz. Bu arada verdiğin ilham için de teşekkürler. Storm Still Rages Inside’ı kaç kez açıp gitarla eşlik ettim bilmiyorum. “Mabool” albümünü komple kulaktan çıkarıp defalarca çalmışımdır. Bu kadar içten bir müzik yarattığın için gerçekten teşekkürler Yossi.

Bi şey diyıl, really bi şey diyıl. For me it is, onur. Teşekkür ederim. Müziğime inandığın ve desteğin için teşekkürler. İyi, kalpten ve özgün müzik yapmayı asla bırakmayacağım konusunda sizlere söz veriyorum.

Bunu duymak güzel. Zaman ayırdığın için çok teşekkürler Yossi. Sana her türlü şans ve başarı diliyorum, umarım en kısa zamanda buralarda olursun, görüşmek üzere.

Çok teşekkürler, görüşmek üzere.

Röportaj
Ahmet Saraçoğlu

etiketler:
  Yorum alanı

“YOSSI SASSI” yazısına 5 yorum var

  1. Ozzy says:

    Tıpkı diğerleri gibi çok içten bir röportaj olmuş, teşekkür ederim.

  2. Ufuk Sönmez says:

    vay be 10 numara röportaj olmuş eline sağlık. adam tam bir lord of the strings, gittiği yerlerin milli telli çalgılarını sorması, çalmayı öğrenmesi sonra bunları müziğinde kullanması, totalde 17 farklı enstrüman çalması, bunlar acayip şeyler gerçekten. solo albümlerine bakmamıştım ama bu sene çıkaracağı olanı merak etmeye başladım, mutlaka dinleyeceğim.

    bu arada ben solo albümlerin vokalli olmasından ziyade ağırlıklı olarak vokalsiz olmasından yanayım, bu konuda Ahmet Abi’yle aynı fikirde değilim. yeter ki shred olmasın. bu konuda da kimin shred yapıp kimin yapmadığı az çok belli diye düşünüyorum. örneğin andy james, jeff loomis, christian muenzner, paul wardingham, paul gilbert, michael angelo dinlenince mutlaka shred’e rastlarsınız. sweep’ler, diminished’ler, scale up down’lar havada uçar ama joe satriani, andy timmons, vinnie moore, daniele gottardo, marco sfogli, plini, exivious, kiko loureiro, vinai trinateepakdee, neil zaza gibi isimlerden pek duymazsınız(olsa bile daha az daha ölçülü). yine aynı şekilde son yıllarda zaten epey bir ambient/djenty/fusion bol katmanlı müzikler çoğalmaya başladı, bunlar da gayet güzel amacına hizmet ediyor, çoğu da vokalsiz ve shred’siz.

    sonuç olarak ben birilerinin vokalini duymak yerine adamın gitarını dinlemek isterim %100, ama herkesin zevkine ve düşüncesine de saygılıyım tabii ki. bazı göz önündeki isimlerin shred dolu yaklaşımlarından dolayı maalesef pek çok solo albüme önyargıyla bakılıyor. ama pek çok metal dinleyicisi de doğru enstrümantal albümle tanışınca “aslında ben enstrümantal işlerden hoşlanmazdım ama bu albümü epey sevdim” diyebiliyor. bunun örneğini çok gördüm pasifagresif’te.

  3. demonizer says:

    güzel röportaj; elinize sağlık.
    Yossi’nin ego da biraz yüksekmiş, sözlerinde bu alt metin çok rahat okunuyor.

    Dysplasia

    @demonizer, bir an ‘müziğin peygamberiyim lan ben’ diyecek sanmadım değil.

  4. Nox says:

    Ben ömrümde böyle bir gitarist egosu görmedim. ha sonuç nedir? orphaned land eski tadı vermiyor, senin de sikko solo çalışmanı kimse dinlemiyor yossi. beğendin mi yaptığını şimdi?

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.